ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1963/156
Karar No.:1966/34
Karar günü:20/9/1966
Resmi Gazete tarih/sayı:8.5.1967/12592
Dâvacı:
C. H. P. Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu.
Dâvanın
konusu: 25 Kasım 1336 günlü ve 55 sayılı (Düğünlerde Men'i İsrafat Kanunu) nun
Anayasa'nın 14. ve 36 ncı maddelerine aykırılığı yüzünden iptal edilmesi
istenmiştir.
İLK
İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15 inci maddesi gereğince 8/3/1963 gününde yapılan ilk
incelemede; C. H. P. Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu Genel Kurulunun, söz
konusu Kanunun iptali için dâva açılmasına yetki verdiği ileri sürülen,
14/2/1963 günlü 57 nci Birleşimindeki kararında, hangi hükümler için dâva
açılacağı açıklanmadığı gibi bu kararda sözü geçen önerge ve ekinin onanlı
örneklerinin gönderilmediği ve dâva dilekçesinde gerekçe de gösterilmediği
anlaşıldığından, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki
22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi uyarınca söz konusu
eksikliklerin üç ay içinde tamamlanması için Dâvacıya tebligat yapılmasına
karar verilmiştir.
Verilen
süre içinde eksiklerin tamamlandığının anlaşılması üzerine dâvanın esasının
incelenmesi 24/5/1963 gününde kararlaştırılmıştır.
ESASIN
İNCELENMESİ:
Dava
dilekçesi ve ekleri ile sonradan yapılan açıklamalar ve getirilen belgeler,
konu hakkında düzenlenen rapor, iptali istenilen kanun ile Anayasa'nın ilgili
hükümleri ve bunlara ilişkin gerekçelerle B.M.Meclisi ile Temsilciler Meclisi
tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
İptali
istenilen 55 sayılı Kanun hükümleri aşağıya alınmıştır:
(Madde
1- Düğünlerde alelıtlak cihaz teşhiri, cihazı açıktan nakli, erkek tarafından
iki kattan fazla elbise ihdası, düğün günlerine münhası olmak üzere bir günden
ziyade çalgı çaldırılması ve ziyafet verilmesi, nişan, çevre merasimi ile
ağırlık ve hedaye itası ve köçek oynatılması gibi israfat memnudur.
Madde
2- Her lövanın mecalisi umumiyesi bişbu kanun ile kavanini saire ahkamına
mugayir olmamak şartı ile mahalli ve İdari talimatnameler tanzimine ve gerek
ona müstenit tedabirin Hükümet marifeti ile tatbikini takibe mecburdur.
Madde
3- İşbu mevad ve talimatnmeler hilafında hareket edenler, mahelli beledilerine
ait olmak üzere ellidern yüz liraya kadar cezyi nakdi ita vye bir aydan altı
aya kadar hapis ile mücazat olunurlar.
Madde
4- İşbu mevaddan mütevellit mesail sulh mahkemelerinde rüy'et olunur. Bu
babdaki hükümler kati ve lazımülinfazdır.
Madde
5- Hitan cemiyetleri için masraf ihtiyarile düğün yapmak memnudur.
Madde
6- İşbu kanufn ile men'edilen eşya müsadere ve mahalli belediyeleri namına
bilmüzayede füruht ve irat kaydedilir.
Madde
7- İşbu kanun tarihi neşrinden itiritibaren mer'idir.
Madde
8- İşbu kanunun icrayı ahkamına Büyük Millet Meclisi Dahiliye ve Adliye
Vekilleri memurdur.)
İptal
isteminde mesnet gösterilen Anayasa'nın 14 üncü maddesinin ilk ve son fıkraları
ile 36 ncı maddesinin hükümleri de şöyledir.
(Madde
14- Herkes, yaşama, madde ve manevi varlığını geliştirme haklarına ve kişi
hürriyetine sahiptir.
...........................................
İnsan
haysiyeti ile bağdaşmayan ceza konulamaz).
(Madde
36- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir
Bu
haklar, ancak kamu yararı amacı ile kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının kullanılması taplum yarararına aykırı olamaz.)
Dâvacı,
ilk dilekçesinde iddiasının gerekçesini şu yolda açıklamaktadır:
(25/11/1336
günlü ve 55 sayılı Düğünlerde Men'i İsrafat Kanunu kırk iki seneden beri
yürürlükte olmakla beraber insan haklarına ve ensan tabiatına aykırı hükümler
tşması dolayısıyle hiçbir zaman uygulanmamıştır. Fakat bir kanfn olarak
ayaktadır. Bnu ulgulamaya agirişlenler de her zaman çıkabilir. Anayasa'mızın
temel haklar ve ödevler ve kişinin hakları ve ödevler ve kişinin hakları ve
ödevleri bölümlerine aykırıdır.)
Bu
gerekçenin yeter görülememesi üzerine gönderilen ikinci dilekde ise, kanunun
maddeleri tekrar edildikten ve Anayasa'nın 14 üncü maddesinin ilk fıkrası hükmü
yüzıldıktan sonra; (Çeyizin eşe dosta dâvetlilere gösterilmesi, çeyizin açıktan
nakledilmesi, damat tarafından iki kattan fazla elbise hediye edilmesi, düğünde
bir günden fazla çalgı çaldırılması ve ziyafet verilmesi, nişan merasimi,
sünnet düğünü yapılması, çevre töreni yapılması, köçek oynatılmasının
yasaklanmış olması kişi hürriyetine ve mülkiyet hakkına "Anayasa 36 "
açıkça aykırı bulunmaktadır.
Her
insanın olağan olarak yaptığı hareketlere karşı ceza tertep edilmesi ve bu
cezanın kesin olması, Anayasa'mızın 14 üncü maddesindeki "İnsan haysiyeti
ile bağdaşmayan ceza konulamaz." Hükmüne de aykırı bulunmaktadır."
Denilmektedir.
KONUNUN
TARTIŞILMASI:
Anayasa'nın
metni yukarıya alınmış bulunan 14 üncü maddesinin ilk fıkrası; herkesin kişi
hürriyetine sahip bulunduğunu açıklamaktadır. Kişi hürriyeti ise, maddenin
gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, Anayasa'nın 10 uncu maddesinde (Herkesin
kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, ve vazgeçilmez) olduğu belirtilen
temel hak ve hürriyetlerin en başında gelen "Kişi dokunulmazlığı"
kavramı içerisinde, herkesin bedeni üzerinde sahip olduğu hak ve fizik
hürriyetidir. Bu, bir bakıma, can emniyetinin ve vücut bütünlüğünün masın
olması demektir.
Bir
kimsenin, başkasına zarar vermeden; istediği hareketi yapabilmesi, istediği
gibi dolaşabilmesi yemesi, içmesi, eğlenmesi de şüphesiz "Kişi
hürriyeti" kavramının içerisindedir.
Anayasa'mızın
11 inci maddesi; ilk fıkrası ile, bu temel hakların, Anayasa'nın sözüne ve
ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceğini kabul etmiş ve ikinci
fıkrasında da temel hak ve hürriyetlerin, Kanun Koyucu tarafından, ancak kamu
yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik gibi
sebeplerle ve fakat özlerine dokunulmamak şartı ile sınırlanabileceğine işaret
eylemiştir.
Anayasa'nın,
(Temel haklar ve ödevler) kısmının (Sosyal ve iktisadî hak ve ödevler) başlıklı
bölümünde yer almış bulunan 36 ncı maddesi de, herkesin mülkiyet hakkına sahip
bulunduğu temel kuralını koymuş, ancak bu hakkın kamu yararı amacı ile ve
kanunla sınırlanabileceğini ve mülkiyetin kullanılmasının toplum yararına
aykırı olamıyacağını öngörmüştür.
İptali
istenilen 55 sayılı Kanun hükümleri incelendiğinde : Bu kanunun evlenme ve
sünnet düğünleri münasebetiyle kişiyi, cihaz teşhiri, cihazın açık olarak
taşınması, eğlence ve ziyafet tertip edilmesi, köçek oynatılması, ağırlık ve
hediye verilmesi gibi bir takım hareketleri yapmaktan menetmekte ve bunu vaparken
de esas maksat olarak kişiyi; malını ve parasını dilediği şekilde kullanmak ve
sarfetmekten önlemeyi hedef tutmakta olduğu görülmekte ve gerekçe olarak,
halkın israf yapmaktan alıkonulması ve yurdun mukavemet kudret ve kabiliyetinin
korunması maksadının güdüldüğü öne sürülmekte ve düğün masraflarının,
evlenmelere sekte verdiği, bunun nüfus azalmasına sebep olduğu, gençlerin bu
yüzden evlenemedikleri, kız kaçırma olaylarına meydan verdiği, bu yüzden de
genel ahlâkın müteessir olduğu ortaya konmaktadır.
Bu
hali ile kanun hükümlerinin, hem kişi hürriyeti, hem de mülkiyet hakkı
üzerinde, birbirinden ayrılması mümkün olmayacak derecede iç içe girmiş
sınırlamalar yaptığı belirmektedir. Ancak, bu hükümlerle gerekçelerin
incelenmesi sonucunda, kanunun esas gayesinin, mülkiyet hakkında sınırlama
yapmak olduğu açıkça anlaşılmakta ve fakat bu sınırlama yapılırken, "Kişi
hürriyeti" kavramına giren ve mülkiyet hakkının kullanılmasından ibaret
olan bir takım hareketler de yasaklanmış bulunmaktadır.
Bu
bakımdan konunun; esas itibarile, kanunun asıl hedefini teşkil eden mülkiyet
hakkındaki sınırlamaları açısından ele alınması ve bu hususun incelenmesi
sırasında kişi hakları ile ilgili sınırlamalar üzerinde de durulması uygun
görülmüştür.
Anayasa'nın
36 ncı maddesi, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğunu açıkça belirtmiştir.
Buna göre söz konusu 55 sayılı Kanunun mülkiyet hakkını sınırlayıp
sınırlamadığını ayırt edebilmek için ilkönce mülkiyet hakkının kişiye ne gibi
haklar ve yetkiler vermekte olduğunun bilinmesi gerekir.
Anayasa'da
mülkiyet hakkının niteliği üzerinde herhangi bir açıklama yapılmadığından bunun
doktrinden ve kanunlardaki hükümlerden yararlanılarak ortaya konulması
gerekmektedir.
Anayasa'mızın
temelindeki hukukî, sosyal ve ekonomik düzene kaynaklık yapmış olan doktrindeki
tariflerden ve açıklamalardan yararlanmak suretiyle söz konusu kavramın şu
yolda açıklanması mümkün görülmektedir :
Mülkiyet
hakkı, bir kimsenin, başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu
kayıtlamalara da uymak şartı ile, bir şey üzerinde dilediği şekilde kullanma,
ürünlerinden yararlanma, tasarruf etme (Başkasına devretme, şeklini değiştirme
ve istihlâk etme, hattâ tahrip etme) yetkilerini ifade eder.
Görülüyor
ki bu nitelikteki mülkiyet hakkı kavramında, başkasına zarar vermemek ve
özellikle kanunların koyduğu kayıtlara uymak zorunluğu vardır.
Medenî
Kanunumuzun 618 inci maddesi de bu hukukî anlayışa muvazi olarak mülkiyet
hakkını su yolda tarif etmektedir.
Madde
618- Bir şeye malik olan kimse, O şeyde kanun dairesinde dilediği gibi tasarruf
etmek hakkını haizdir. Haksız olarak o şeye vaz'iyet eden herhangi bir kimseye
karşı istihkak dâvası ikame ve her nevi müdahaleyi menedebilir.)
Görüldüğü
gibi Medenî Kanunumuz da kişiye, malik olduğu şey üzerinde, kanunların koyduğu
kayıtlara uymak suretiyle istediği gibi tasarruf etme hakkını tanımış
bulunmaktadır.
Açıklanan
bu hukukî ve kanunî durum karşısında Kanun Koyucunun mülkiyet hakkına, dilediği
kayıtları koymakta serbest bulunduğu düşüncesi hatıra gelebilir. Fakat bu
noktada Anayasa'nın 36 ncı maddesindeki kurallar karşımıza çıkmaktadır.
Gerçekten
Anayasa'nın 36 ncı maddesinde, Kanun Koyucu, ancak kamu yararı amacı ile
mülkiyet hakkı üzerinde sınırlama yapmağa yetkili kılınmış ve mülkiyet hakkı
sahibi de, bu hakkını toplum yararına aykırı bir şekilde kullanmaktan
menedilmiştir.
Anayasa'nın
bu hükümleri karşısında mülkiyet hakkının, söz konusu iki istikametteki
kayıtlamalardan başka herhangi bir kayıtla sınırlandırılması mümkün değildir.
Diğer bir deyimle Kanun Koyucunun yetkisi de bunlarla sınırlandırılmıştır.
55
sayılı Kanun hükümlerinin, bu açıklamaların ışığı altında incelenmesi şu
sonuçları ortaya koymaktadır :
Söz
konusu kanunun, mülkiyet hakkı ve dolayısiyle kişi hürriyeti üzerinde
kayıtlamalar yapan hükümleri 1. ve 5. maddelerinde yer almaktadır. Bu hükümlere
göre :
Cihazın
alelıtlak teşhiri ve açıktan naklolunması, erkek tarafından iki kattan fazla
elbise hediye edilmesi, düğünde bir günden ziyade çalgı çaldırılması ve ziyafet
verilmesi, ağırlık ve hediyeler verilmesi, nişan ve çevre merasimi yapılması ve
köçek oynatılması, sünnet için masraf ederek düğün yapılması yasaklanmış
bulunmaktadır.
Görüşme
ve kabul tarihleri gözönüne alınacak olursa; yurdunun yarısına yakın kısmı
işgal altına girmiş ve ölüm kalım savaşına atılmış bir milletin, bu savaşın
gerektirdiği maddî ve manevî kuvvetlerin en yüksek ölçüde bir araya getirilerek
topyekûn harp gücünün sağlanması ve israfın önlenmesi için katlanmsı gerekli
fedâkârlık ve mahrumiyetler cümlesinden olarak düşünüldüğü anlaşılan bu kanunun,
o günün şartları içerisinde bir değeri ve üstün anlamı olduğu şüphesizdir.
Ancak
bugün de yürürlükte bulunan bu kanunun, mülkiyet hakkı ve kişi hürriyeti
üzerinde yaptığı kayıtlamaların 1961 Anayasa'sının kurallarına uygun olup
olmadığını çözebilmek için, kanunun kabulü tarihinde ileri sürülen gerekçelerle
yetinmek mümkün olmayıp, Anayasa'nın yukarıda açıklanan 14. ve 36 ncı maddeleri
hükümleri karşısında memleketimizin bugünkü sosyal ve ekonomik durumunda bir
kamu yararı sağlayıp sağlamadığının veya genel ahlâkın veya kamu düzeninin bu
kayıtları zorunlu kılıp kılmadığının yahut bu kanunla yasaklanan konuların,
mülkiyet hakkının, toplum yararına aykırı şekilde kullanılması niteliğini
taşıyıp taşımadığının incelenmesi gerekmektedir.
Kanunun
yasakladığı haller ve hareketler birer birer ele alındıkta, bunların ferdin ve
toplumun bugün ulaştığı sosyal ve ekonomik gelişme çizgisinin çok gerisinde
kaldıkları, yurdun ekonomik gücüne zarar verebilecek nitelikte olmadıkları
rahatlıkla söylenebilir. Zira toplumumuzun gündelik yaşantısına bakıldığında,
kanunla önlenmesi düşünülen giderlerin ve hareketlerin, olağan bir görünüşle
akıp gittiği, evlenme ve sünnet düğünlerinin de, kanunla yasaklanan şekillerden
başka yollarla ve daha fazla giderle yapıla gelmekte olduğu görülmektedir. Bu
gibi giderlerin ve hareketlerin, hiçbir suretle Yurdun bugünkü ekonomik gücünü
sarsacak ve bu bakımdan önlenmesi zorunlu bir israf sayılacak derecelere
yükselmesi ve sosyal düzende yıkım yaratacak bir nitelik kazanması mümkün
değlidir.
Bu
nedenlerle söz konusu kanun hükümlerinin, bugün için kamu yararına dayandığı
veya mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı bir şekilde kullanılmasını
önlediği iddiasında bulunulması isabetli bir görüş sayılamaz.
Öte
yandan söz konusu kanunun, zenginlerin servetlerini düğün vesilesiyle ve
çeşitli şekillerle teşhir etmelerini yasaklamak suretiyle yoksul kişilerin
tedirgin edilmelerini ve rakabet duygularım önlediğini ve bu suretle kamu
düzenini ve genel ahlâkı koruma amacına dayandığını düşünmek de, günümüzün ölçülerine
göre, yerinde değildir.
Zira
bugün halkımızın günlük giyim ve kuşamı, yiyip içmesi ve eğlenmesi, sahip
olduğu ev, apartman, köşk, yalı, çiftlik, bağ, bahçe, arazi, hayvan ve tarım
ürünleri, dükkân, mağaza ve çeşitli sanayi ve ticaret tesisleri gibi gözle
görülebilen varlık belirtileri, kanunun önlediği servet gösterişi ve para sarfı
ölçüleri ile mukayese edilemiyecek derecede yüksek seviyelere ulaşmış
bulunmaktadır. Bunların yanında kanunun yasakladığı giderler pek masum ve
oranda kalmaktadır.
Kaldı
ki kanundaki sınırlamaları, sosyal bakımdan kamu düzeninin ve genel ahlâkın
zorunlu kıldığı da iddia olunamaz.
Geleneklerimize
göre evlenme olayı, insan hayatı zincirinin manevî değeri üstün ve mutlu bir
halkası sayılmakta ve herkes evlenme sebebi ile yapılan eğlencelere ve başkaca
mutluluk gösterilerine, değil kıskançlıkla bakmak, tersine, kendi ölçüleri
içerisinde ona yardımcı olmak ve mutluluğu paylaşmak tutum ve davranışı
içerisinde bulunmaktadır. Bu hali özellikle köylerde ve küçük kasabalarda bütün
köy ve kasaba halkınca bir arada kutlanan düğünlerde pek açık bir şekilde
görmek mümkündür. Büyük şehirlerde ise bu gibi hareketlerden, aile tanıdık ve
dosttan aşmayan dar bir çerçeve dışında kalan büyük kütlenin tamamiyle habersiz
ve ilgisiz bulunduğu bir gerçektir. Bu bakımdan ne köy ve kasabalarda, ne de
şehirlerde bu kanun yasaklarının, kamu düzenine her hangi bir açıdan yardımcı
olduğu ileri sürülemez.
Kanunun
gerekçesini teşkil eden diğer hususlardan; bu çeşit masrafların ağırlığının
evlenmelere sekte verdiği, nüfusun azalmasına sebep olduğu, kız kaçırma
olaylarına yol açarak genel ahlâkı etkilediği görüşlerinin ise, bugün için
isabetsizliği anlaşılmış bulunan bir takım tahminlerden Öteye geçemediği,
şurada veya burada meydana gelen tek tek olayların büyültülerek
umumileştirilmiş olmasından başka bir niteliği bulunmadığı; nüfusumuzun kısa
zamanda büyük ölçüde artmış olması ile, hatta o derecede ki iktisadî
gelişmemizin bu artış hızını takip edememesi yüzünden nüfus planlamasına
başvurulmasiyle açığa çıkmış bulunmaktadır. Kız kaçırma olaylarının nedenini
düğün masraflarının karşılanamıyacak derecede yüksek olmasına dayandırmakta
ise; bunların hem tek tek olaylardan ibaret bulunması, hem de bu olayların söz
konusu kanunun varlığına rağmen çeşitli nedenlerin etkisi ile bugün de
olagelmesi karşısında, isabet olmadığı meydandadır.
Kaldı
ki sözü geçen kanun hükümlerinin hem halkımızın geleneklerini yersiz olarak
zorlaması, hem insan tabiatına uygun olmaması, hem de kabul edildiği zamandaki
şartların bugün için tamamiyle yok olmuş bulunması sebepleri ile uygulama
kabiliyetini yitirdiğinden sık sık söz edilmekte, daha çok köyler ve küçük
kasabalar gibi nüfusu az yerlerde oturan yurtdaşlar hakkında, oradaki idare
amirlerinin eğilimlerine göre kâh uygulanıp kâh uygulanmayan bir hüküm olduğu
da bilinmektedir. Öte yandan bu kanunun büyük şehirlerde uygulama yeri
bulamadığını söylemekte de yanlışlık yoktur.
Bu
bakımdan hem vatandaşlar arasında eşit uygulama yeri kalmayan, hem de
yürürlükte olduğu halde, yere, zamana ve kişiye göre uygulanan böyle bir
kanunun, bütün yurttaşların ve idarecilerin kalplerinde sarsılmaz bir surette
yerleşmesi zorunlu bulunan (Kanun hâkimiyeti) fikrini zedelediği de, üzerinde
önemle durulması gerekli bir gerçektir. Bu yönden de söz konusu kanunun
yürürlükte kalmasında kamu yararı değil, kamu zararı olduğu düşünülmelidir.
Bu
nedenlerle söz konusu 55 sayılı kanunun l. ve 5 inci maddeleri hükümlerinin,
Anayasa'nın 11 inci maddesi ile birlikte düşünülmesi gereken 14 üncü maddesinin
ilk fıkrasındaki ve 36 ncı maddesindeki ilkelere aykırı olduğundan, iptali
gerekmektedir.
Dâvacı
tarafından, bu kanunun aynı zamanda Anayasa'nın 14 üncü maddesinin son
fıkrasındaki hükme de aykırı olduğu ileri sürülmüş bulunmakta ise de kanun
hükümlerinin bu fıkra ile bir ilgisi görülememiştir.
Kanunun
öteki hükümlerine gelince :
Kanunun
öteki maddeleri; söz konusu l inci ve 5 inci maddelerdeki yasakların ne suretle
uygulanacaklarını ve bunlara aykırı hareket edenlere verilecek cezaları öngören
hükümleri kapsamaktadır. Bu nedenle Anayasa'ya aykırı hükümlerin uygulanmasını
sağlayıcı nitelikte olan ve bu yönden, Anayasa'ya aykırılıkları açık bulunan bu
hükümlerin ayrı ayrı incelenmelerine de yer görülmemektedir.
Bu
yüzden kanunun tümünün iptali gerekmektedir.
Sonuç
:
25 Kasım
1336 gün ve 55 sayılı kanunun tümünün, Anayasa'ya aykırı bulunduğundan,
iptaline, 5 inci maddede oybirliği ile, 1., 2., 4., 7. ve 8 inci maddelerde
Üyelerden Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak, Muhittin Taylan
ve Recai Seçkin'in 3. ve 6 ncı maddelerde Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu
ve Fazıl Uluocak'ın muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile 20/9/1966 gününde karar
verildi.
|
|
|
|
Başkan
İbrahim
Senil
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Salim
Başol
|
üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
|
|
|
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
MUHALEFET
ŞERHİ
İptali
istenilen 55 sayılı Düğünlerde Men'i İsrafat Kanunun l inci maddesi düğün
vesilesiyle yapılacak israfları önlemek amacını gütmektedir. Yurdumuz, ikdisadi
ve sosyal alanda kalkınma zorunda bulunduğundan bu gaye ile kanunla bazı sınırlamalar
ve yasaklar konulmasında bu gün dahi kamu yararı bulunduğu kanısındayım.
Mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılmasını ise
Anayasa'nın 36 ncı maddesi kabul etmektedir. Bu hakkın, toplum yararına aykırı
olarak kullanılamıyacağı da açıklanmıştır. Diğer yönden, bu madde hükmü kanunun
sünnet düğünlerine ilişkin 5 inci maddesinde olduğu gibi masraf İhtiyariyle
düğün yapılmasını tamamen ortadan kaldırmamış olduğundan mülkiyet hakkının
özüne de dokunmuş değildir. Bu sebeplerle dâva konusu l inci madde hükmünde
Anayasa'nın 11, 14 ve 36 ncı maddeleri ilkelerine aykırılık görmemekteyiz.
Sözü
geçen kanunun 2 nci maddesi ise, bu kanun ile diğer kanunlara mugayir olmamak
şartiyle düğünlerde israfatın men'i hususunda mahallî ve idarî talimatnameler
yapılmasını öngörmektedir. Bu maddede Anayasa hükümlerine aykırı bir cihet
yoktur.
3
üncü ve 6 ncı maddeler, kanunun koyduğu yasaklarla, bu hususta yapılacak
talimatnameler hilâfına hareket edenleri cezalandırmaktadır. Kanunun, men
ettiği hareketleri yapanları cezalandırmasında, Anayasa'nın, yasama yetkisinin
Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğuna ve bu yetkinin devredilemiyeceğine
ilişkin bulunan 5 inci ve cezaların kanuniliği ilkesini ifade eden 33 üncü
maddelerine bir aykırılık bulunmadığı açıktır. Kanunun, bu konuda yapılmasını
emrettiği talimatnamelere aykırılık halinde aynı cezaları tayin etmesinde de,
bu talimatname ne gibi hususları ihtiva edeceği kanunda tarif edilmiş ve yine
kanunda bunlara aykırı hareketin suç sayılacağı açıklanmış ve cezaları da yine
kanunda gösterilmiş olduğuna göre burada da, yasama yetkisinin yürütme organına
devredilmesi söz konusu olamıyacağı gibi suçların kanunla ihdas edileceğini
bildiren Anayasa'nın 33 üncü maddesine aykırı surette suçun talimatname ile
ihdası iddiası da yerinde olamaz. Bu sebeplerle kanunun 3 üncü ve 6 ncı
maddelerinin Anayasa'nın 5 ve 33 üncü maddelerine aykırı olduğuna dair
düşünceyi de varit bulmamaktayız.
Kanunun
diğer 4, 7 ve 8 inci maddeleri de yukarıda Anayasa'ya aykırı bulunmadıkları
açıklanan maddelerin uygulanmasına ait hükümlerin ibarettir. Bu itibarla bu
maddelerde de Anayasa'ya aykırılık konusu kalmadığından kanunun 1, 2, 3, 4, 6,
7 ve 8 inci maddelerinin iptaline ilişkin çoğunluk kararına muhalifiz.
|
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
1-
Düğünlerde İsrafatın men'i hakkındaki Kanunun çıkarıldığı tarihe göre güttüğü
amaç memleketimiz için bugün de tamamiyle ortadan kalkmış değildir. O günkü
şartlara göre nasıl ki memleketin güçlenmesi için maddi ve manevi bütün
varlığımızın bu yönde kullanılması gerekiyorsa bu günde bu zorunluk değişik
oranda ortada durmaktadır. Yurdumuz az gelişmiş ülkeler arasında yer
almaktadır. Ekonomik ve sosyal gelişmemizin temini için her çare ve tedbire
başvurmak mecburiyetindeyiz.
Memleketimiz
nüfusunun ekseriyetini teşkil eden köylü vatandaşların gelirleri ve yaşayış
tarzları, birkaç büyük şehirlerimizdeki gayet mahdut ve muayyen bir zümrenin
günlük yaşayış ve harcamaları ile mukayese edilemez. Sefahat erbabının gayet
kolaylıkla harcadıkları paraların miktarları çoğunlukta bulunan
vatandaşlarımızın birçoklarının mamelekinin de üstündedir. Çok mahdut bazı
kimselerin bu tutumlarını memleketin umumuna teşmil ederek bütün vatandaşların
bu günkü varlıklarının yüksek seviyelere ulaştığını kabul etmek güçtür.
Sözü
edilen kanunun büyük şehirlerimizde tatbik edilmediği ve köy ve kasabalarda da
arasıra uygulandığı bir gerçek olmakla beraber bu cihet kanunun Anayasa'ya
aykırılığını tespitte bir esas olamaz.
Binaenaleyh
düğünlerde israfları önlemek maksadiyle mülkiyet hakkının özüne dokunmaksızın
konulan yasakların kamu yararına olduğunu ve Anayasa'ya aykırı bulunmadığım
kabul etmenin daha isabetli olacağı kanısındayım.
2-
Yurdumuzun muhtelif bölgelerinde yapılan düğünlerde çeşitli örf ve âdetler
caridir. Bu örf ve âdetleri kanun koyucunun bir tek kanunla tayin ve tespit
etmesine kanun tekniği bakımından imkân yoktur. Yürürlükte olan kanunlara
aykırı olmamak şartiyle mahallî ve idari talimatnameler tanzimi yetkisinin
umumî meclislere bırakılması ve bu talimatnamelere aykırı hareketin suç
sayılarak cezasının tâyin edilmiş bulunması bakımından yasama yetkisinin devri
ve cezaların kanuniliği prensibine aykırılık da söz konusu olamıyacağı
düşüncesindeyim.
Bu
sebeplerle kanunun 5 inci maddesi dışında kalan diğer maddelerin iptaline
ilişkin çoğunluk kararına muhalifim.
KARŞI
OY YAZISI
1)
Yasanın kabulü günündeki savaş durumu ile bugünkü durumumuz arasında başkalık
bulunduğu, söz konusu 55 sayılı Yasanın gereği gibi uygulanmadığı, düğün ve
gösteriş uğrunda bir çok giderlerin akıtıldığı da doğrudur. Ancak bunlara
bakılarak, Yasadaki sınırlandırmaların bugün için hiç bir kamu yararına
dayanmadığı, kamu yararının artık yitirilmiş olduğu ileri sürülemez; çünkü,
bağımsızlık savaşının bitiminde Atatürk'ün dediği gibi, siyasal ve askerî
bağımsızlık savası bitmiş ve kazanılmıştır. Ama ekonomi alanındaki bağımsızlık
savaşı başlamıştır ve bu savaş kazanılmış olmak şöyle dursun, günden güne
sertleşerek sürüp gitmektedir. Günden güne nüfusumuzun çoğalması, üretimin
artan nütusu karşılamaktan uzak olması ve artan nüfusa göre günden güne gücünün
azalması, ülkemizin batı uygarlığına bağlı ulusların ekonomi alanındaki durumlarından
çok aşağı bir durumda bulunması ve onlarla aramızdaki uzaklığın bu alanda
gitgide artması, yurdumuzdaki iktisadî varlık ve değerlerin ihtiyaçlarımızı
karşılamaktan çok uzak olması dolayısiyle günden güne çetinleşen ekonomi
savaşında önceleri yenilmekten korunmamız ve sonra savaşı kazanmamız için
elimizdeki varlık ve değerleri son santimine değin ekonomik üretim ve ekonomik
değerleri arttırma amaçlarına uygun bir biçimde kullanmamız ve bunun için de
her şeyden önce, her türlü serpip saçmadan korunmamız, hem sosyal bir zorunluk
hem de toplumumuzun var olmasını sürdürebilmemizin vazgeçilmez çarelerinden
birisidir. Anayasamız 129 uncu maddesindeki iktisadi, sosyal ve kültürel
kalkınmanın plâna bağlanacağı 130 uncu maddesindeki tabii servetlerin ve kaynaklarının
aranması ve işletilmesinin Devletin hakkı olduğu, 41 inci maddesindeki iktisadi
ve sosyal hayatın, adalete, tam çalışma esasına ve herkes için insanlık
haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenlenmesi
gerekli bulunduğu ve iktisadi, sosyal kültürel kalkınmanın demokratik yollarla
gerçekleştirilmesinin, bu maksatla, millî tasarrufu artırmak yatırımları toplum
yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma plânlarını yapmak
işlerinin Devletin Ödevi olduğu, 42 nci maddesindeki çalışmanın herkesin hakkı
ve ödevi bulunduğu yollu hükümleriyle mülkiyet, toprak mülkiyeti ve miras
haklarına, özel teşebbüs kurmak serbestliği ile Devletin özel teşebbüslerin
millî iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve
kararlılık içinde çalışmasını sağlama ödevine ilişkin 36. 37. 40. 41 ve 42 nci
maddeleri hükümleri ile benzerleri hükümler, bu ikdisadi savaşın nasıl
yürütüleceğini öngörmekte ve yürütülmesi ile ilgili olarak Devlete ve
yurttaşlara ödevler yüklemektedir. Bugün herkes, iktisadi ve sosyal alanda
kalkınma zorunda olduğumuzu, bunun İçin bir çok fedakârlıklara, sıkıntılara
göğüs germemiz gerektiğini, hem hızla artan nüfusu doyurmak, hem aramıza bu
yeni katılanlara yeni iş alanları ve ayrıca tüketim maddeleri bulmak, hem de
bütün yurttaşların insanca yaşamalarına elverişli iktisadî olanakları
gerçekleştirmek gibi çok çetin sorunları çözümlemek zorunda olduğumuzu kabul
etmektedir. Bütün bunlar, varlıkları, serpip saçmayı önlemekte ve bu amaçla
yasaklar ve sınırlandırmalar koymakta kamu yararı olduğunu açıkça
göstermektedir. Demek ki, bu Yasanın (Sünnet düğünlerine ilişkin hükmünden
başka) hükümleriyle konulan yasaklar kamu yararına dayanmaktadır. Gerçekten,
buradaki sınırlandırma da, Anayasa'ya uygundur. Malik, mülkiyet hakkının kamu
yararına dayanılarak sınırlandırılmasına göz yummak zorunda olduğu gibi hakkını
kamu yararına aykırı olarak kullanmağa da yetkili değildir. (Anayasa Mad. 36
Fık. l, 2).
Tartışma
konusu yasanın ilgililerce, büyük kentlerde uygulanmaması ve küçük yerlerde de
arada sırada uygulanması, onun Anayasa'ya aykırı olduğunu göstermez, olsa olsa
sorumlu kişilerin ödevlerini yerine getirmediklerini gösterir.
İktisadî
tedbirler, yalnızca yurdun iktisadî gücünü ve yurttaşın insanca yaşama olanağını
sağlama ve yoksulluğun artmasından doğacak iktisadî sakıncaları önleme
bakımından değil, bununla birlikte, ülkenin siyasî yapısını yıkmayı erek
edinmiş ve Anayasa ile yasaklanmış bulunan bir takım aşırı akımların
gelişmesini ve etkili olmasını önleyecek temel çarelerden olması bakımından da
özellikle önemlidir. Bundan Ötürü bu türlü tedbirleri destekleyen yasa
hükümlerinin Anayasa'ya aykırı sayılmasının, Anayasa ile ayrıca çatıştığı ileri
sürülebilir.
3-
Bu Yasanın öngördüğü tedbirlerin, bu gün için saçıp savurmaları önlemeye
yetmediği varsayılsa (Farz edilse) bile, bu durum iptal nedeni olamaz; çünkü
bu, bir Anayasa'ya aykırılık durumu değildir. Anayasa'ya uygun tedbirlerinin
eksik alınmış olması durumudur. Bu olayda Anayasa'ya uygun tedbirler eksik de
olsa yine yararlıdır; o halde, tedbirlerin yetmezliği, burada iptal nedeni
olamaz.
İktisadî
kalkınma savaşında yasaklardan Önce heveslendirici ve istekleri iktisadî
gereklere uygun amaçlara yöneltici temel tedbirler daha çok etkilidir. Ama
yasaklar da büsbütün etkisiz ve yararsız sayılamaz. Nitekim, kaçakçılık
konusunda da iktisadî tedbirlerin temel, önemi benimsenmekle birlikte bütün
devletlerde yasaklayıcı hükümler ve cezalar konulmasından da vazgeçilmediği de
görülmektedir. Buna göre, iktisadi savaşta ancak iktisadi tedbirlerin etkili
olacağı, yasaklayıcı hükümlerin bir işe yaramayacağı bildirilerek tartışma
konumuzda, Anayasa'ya aykırılık ortaya atılamaz.
(Sünnet
düğünlerine ilişkin hükümler dışında kalan) sözü edilen hükümlerle konulan
yasaklarla düğün yolunda para harcama veya mal kullanma yetkisi ortadan
kadırılmış olmayıp ancak sınırlandırılmış olduğu için mülkiyet hakkının özüne
dokunulmuş değildir.
4)
Toplum yaşantısında geleneklerin egemen olduğu ve bizim topluğumuzda düğün
yapma ve bundan yararlanarak, varlığını herkese gösterme ve kabul ettirme
duygusunun çoğu zaman bir tutku (ihtiras) biçimini kazandığı, bir gerçektir.
Yine kendini başkalarından üstün görme ve bunu başkalarına da benimsetme isteği,
insan varlığında yatan bir güçsüzlüktür. Bu bakımlardan Yasa'nın geleneklere ve
insanın yaradılışına pek uygun olmadığı söylenebilir. Ancak böyle bir takım
nedenler, Anayasa'ya aykırılık sayılamazlar. Yukarıda birinci bentte anılan
nedenlerden ötürü yürütülmesi Anayasa'ca hükme bağlanan iktisadî kalkınma
savaşının gerektirdiği sıkıntılara katlanma ve üzüntülere dayanma isteyen bir
takım sınırlandırmalar, sıkıntı ve üzüntüden kaçan ve yılan insan tabiatına
uygun olmamakla birlikte, Anayasa'ya aykırı değildirler, tam tersine
Anayasa'nın isterlerinden (icaplarından) bulunmaktadırlar. Bir de geleneklere
ve insan yaradılışına uygun düşmeyen bir yasanın veya sınırlandırmanın
Anavasa'ya aykırı sayılması için o geleneklerin ve insan tabiatına
dayandırılmak istenen tutumların, toplumun Anayasa'ya dayanan var olma,
varlığını sürdürme ve insanlar toplumu içinde yükselme savaşım engellememesi
şarttır. Bir gelenek veya insan yaradılışının isterlerinden sayılan bir
davranış eğer Anayasa'nın toplum için gösterdiği ereklere varılmasını
öngörüyorsa, o geleneğin veya davranışın Anayasa veya öbür yasalarca korunması
düşünülemez. Nitekim, busun çift evlenme yasağının da insan yaradılışına uygun
olmadığı ve yurdun pek çok bölgelerinde yerleşmiş alışkanlıklarla da çatıştığı
ileri sürülebilir ama bu devrim hükmünün Anayasa'ya aykırılığı ortaya atılamaz;
zira, Anayasa'nın 153 üncü maddesi hükmü konulmamış olsaydı bile, bu görüş
herşeyden Önce Anayasa'nın başlangıcında öngörülen dünya milletleri ailesinin
eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olmak ilkesine başka deyimle çağdaş
uygarlığı benimseme ilkesine aykırı düşer. Demek ki Anayasa'nın amaçlarıyla
bağdaşmayan gelenekler ve insan yaradılışının isterleri de, çağdaş uygarlığın
gereklerine aykırı bulunan gelenekler veya davranışlar da, Anayasa
uygulamalarında, hukukça korunamaz başka deyimle Anayasa'ya uygun sayılamaz.
5)
Sünnet düğünleri yaparak akla uygun sınırlar içinde gidere katlanmak, mükiyet
hakkının kamu yararına aykırı olmayan bir kullanışıdır. Sünnet düğünlerini
büsbütün yasak eden 5 inci madde hükmü, bu bakımdan mülkiyet hakkının özüne
dokunmaktadır ve Anayasa'nın 11 inci ve 36 ncı maddelerine aykırıdır.
6)
55 sayılı Yasa'nın 2 nci maddesinde genel meclislerin yönetmelikler
yapacakları, 3 üncü maddesinde yönetmeliklere aykırı davrananların para
cezasına veya bir aydan altı aya kadar hapis cezasına çarptırılacakları
yazılıdır. Anayasa'nın 33 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre suçları ancak
yasa belli edebilir ve 5 inci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yasama yetkisini hiç kimseye devredemez. Bu nedenlerle, 55 sayılı Yasa'nın 3
üncü maddesi Anayasa'ya aykırıdır. 55 sayılı Yasa'nın 6 ncı maddesinde yazılı
yasak şeylerin zoralımı dahi, 3 üncü maddedeki ceza hükmünün sonucudur. 3 üncü
madde iptal edilmiş olunca, ona dayanan 6 ncı maddenin de iptali gerektir. 55
sayılı Yasa'nın 3 ve 6 ncı maddelerinin, yalnız bu bentte yazılı nedenlerle,
iptalinin doğru olduğu düşüncesindeyiz.
7)
İnsan ancak, tasada, kıvançta birbirine bağlı ve kalkınmayı sağlama, yoksulluğu
yenme savaşında birbiriyle yarış eder kimselerin meydana getirdiği bir toplum
içinde kendisini insanca geliştirebileceğinden, sosyal dayanışmayı ve iktisadî
savaşı demokratik yollarla destekleme uğrunda konulacak sınırlandırmalar,
sıkıntılı olsa bile insanın insanca gelişmesine engel sayılamaz ve bu bakımdan
Yasanın evlenme düğünlerine ilişkin sınırlandırmaları, insan haysiyetiyle ve
kişi özgürlüğü ve dokunulmazlığı ile bağdaşamaz nitelikte değildir; bundan
dolayı Anayasa' nın herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme
hakkına ve kişi özgürlüğüne sahip olduğunu öngören 14 üncü maddesinin birinci
fıkrası hükmüne aykırı sayılamaz.
SONUÇ
:
Yukarıda
1-4 ve 7 nci bentlerde yazılı nedenlerden dolayı 55 sayılı Yasa'nın l, 2, 4, 7
ve 8 inci maddelerinin iptaline ilişkin çoğunluk kararına, yine yukarıda 5 inci
bentte açıklanan nedenlerden dolayı da sözü edillen Yasa'nın 3 ve 6 ncı
maddelerin iptaline ilişkin gerekçelere karşıyız.
|
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
Recai
Seçkin
|