ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1965/44
Karar No.:1966/14
Karar tarihi:10/3/1966
Resmi Gazete tarih/sayı:4.6.1966/12314
İtiraz
eden : Çatalzeytin Sulh Hukuk Mahkemesi.
İtirazın
konusu : 6831 sayılı Orman Kanununa, 15/7/1965 günlü ve 663 sayılı kanunla
eklenen geçici 6 ncı maddenin, Anayasa'nın 37 nci ve 131 inci maddelerine
aykırı olduğu öne sürülerek iptali istenmektedir.
Olay
:
Orman
alanına müdahale ettiği iddia edilen kişiye karşı Orman Bölge Şefliği
tarafından, Çatalzeytin Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan dâvada, ecri misil ile
birlikte müdahalenin önlenmesine karar verilmesi istenmiştir. Dâvâlının
gıyabında bakılmakta olan dâvanın 24/11/1965 günlü duruşmasında Mahkemece :
"Tutanak ve dinlenen tanık beyanlarından ve bu dosya içinde Dâvacı
tarafından delil olarak ileri sürülen Sulh Hukuk 965/60 sayılı dosya içindeki
Tarım Bakanlığının karşılıklı yazılarından nizalı yerin orman sayılan yerlerden
olduğu ve dâvâlı tarafından sürülüp ekilmek suretiyle nizalı yere el uzatıldığı
anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında 6831 sayılı kanuna 663 sayılı kanunla
eklenen geçici 6 ncı maddenin olaya uygulanması gerekmektedir. Zira adı geçen
maddedeki şartların tahakkukunda da dâvanın men'i müdahale kısmının reddi
gerekmektedir.
663
sayılı kanunla eklenen 6 ncı madde Anayasamızın 37. ve 131 inci maddelerine
aykırıdır. Çünkü bu maddenin l inci bendindeki şartların tahakkukunda orman
sayılan bir yer, orman rejiminden çıkarılabilecek sonuç olarak özel mülkiyet
konusu olabilecektir. Anayasamızın 37 nci maddesinin ruhu ormanların
küçülmesini yasakladığı gibi 131 inci maddesi de devlete ormanların korunması
ve genişletilmesini görev olarak verdiği gibi ormanların özel kişilere
devrolunamayacağını göstermek suretiyle özel mülkiyet konusu olmaktan
çıkarmıştır. Bu itibarla geçici 6 ncı maddenin itirazen iptaline karar
verilmesi için Anayasa Başkanlığına başvurulmasına." karar verilmiştir.
İlk
inceleme :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15 inci maddesi uyarınca, 6/1/1966 gününde Lûtfi
Akadlı'nın Başkanlığında, Üyelerden Rifat Göksu, Asım Erkan, Şemsettin Akçoğlu,
İbrahim Senil, İhsan Keçecioğ'lu, Şeref Hocaoğlu, Salim Başol, Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Muhittin Taylan, Ahmet Akar, Muhittin
Gürün ve Lûtfi Ömerbaş'ın katıldıkları toplantıda yapılan ilk incelemede, önce
itiraz konusu hükmün, Mahkemenin bakmakta olduğu dâvada uygulayacağı bir hüküm
olup olmadığı konusu üzerinde durulmuştur. Başkan Lûtfi Akadlı ve Üyelerden
Asım Erkan, Şemsettin Akçoğlu, Şeref Hocaoğlu, Hakkı Ketenoğlu ve Sait Koçak,
ortada, mahkemenin bakmakta olduğu dâvaya uygulayacağı bir hüküm bulunmadığı
görüşünü savunmuşlar ise de çoğunluk şu nedenlerle bu görüşe katılmamıştır :
Dâvanın
niteliğine göre, Mahkemenin, karar verebilmesi için, müdahale edilen yerin
orman olup olmadığını tesbit etmesi gerekmektedir. Mahkemenin kararından
anlaşıldığı üzere 663 sayılı kanunun kabulünden çok önce, aynı yere yapılan
müdahale ile ilgili olarak mahkemenin baktığı başka bir dâvada, buranın orman
sayılan yerlerden olduğu Tarım Bakanlığından bildirilmiştir. Şimdi yürürlükte
bulunan bu kanun karşısında, söz konusu yerin orman rejimi dışına çıkarılmış
olup olmadığını da Mahkemenin ayrıca araştırması gereklidir. Hal böyle olunca
Mahkemenin bu kanun hükmünü uygulayacağı sonucuna varılmıştır.
Bu
nedenlerle, olayda Mahkememize başvurmanın, Anayasa'nın 151 inci ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı kanunun 27 nci
maddelerine uygun olduğuna ve başkaca bir noksan bulunmadığından işin esasının
incelenmesine oyçokluğu ile karar verilmiştir. Bundan sonra hazırlanan rapor,
Mahkemenin kararı, 663 sayılı kanun ve Anayasa'nın ilgili hükümleri,
gerekçeleri, Komisyon raporları ve Meclis görüşme tutanakları okunduktan sonra
gereği görüşülüp düşünüldü :
Esasın
incelenmesi ve gerekçe :
Mahkeme,
6831 sayılı Orman Kanununa, 663 sayılı kanunla eklenen geçici 6 ncı madde ile
orman sayılan bir yerin orman rejiminden çıkarılabileceği, özel kişilere
devredilebileceği ve bu hükmün, kararda açıkladığı gerekçelerle, Anayasa'nın 37
nci ve 131 inci maddelerine aykırı olduğu kanısına varmış bulunmaktadır.
İptali
istenilen madde şöyledir :
"Madde
l- 6831 sayılı Orman Kanununa aşağıda yazılı geçici 6 ncı madde eklenmiştir.
Geçici
madde 6- 15/10/1961 tarihinden önce fiilen, ilmen ve tamamen orman olmaktan
çıkmış, orman bütünlüğünü bozmayan ve bozmayacak olan iklim, su ve toprak
rejimine zarar vermiyeceği anlaşılan ve toprak sınıfı ve kullanma kabiliyeti
bakımından daha verimli kültür arazisine kalbi uygun bulunan yerlerle (Orman
içi mer'a yaylak ve çayırlar hariç) şehir, kasaba ve köy iskân topluluğu içinde
kalan yerler (Dağınık evler ve her çeşit yapı ve tesisler hariç olmak üzere)
Tarım Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle orman rejimi
dışına çıkarılabilir.
Yukarıdaki
fıkrada yazılı esaslara göre orman rejimi dışına çıkarılma iş ve işlemleri
Tarım Bakanlığınca görevlendirilecek bir orman yüksek mühendisinin
başkanlığında, bir orman yüksek mühendisi veya mühendis muavini veya orman
teknikeri ile bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat teknisyeni ve Toprak Su
Genel Müdürlüğü mensubu bir teknik eleman ile mahalli ziraat odalarınca kendi
Üyeleri arasında seçecekleri bir üyenin iştirakiyle kurulacak heyetler
tarafından yapılır. Bu heyetler emrine ayrıca yeteri kadar yardımcı teknik ve
idarî eleman ile lüzumu kadar taşıt verilir.
Yukarıdaki
fıkrada kayıtlı heyetlerde çalışacak memur ve hizmetlilere fiilen arazide
çalıştıkları günler için aylık ve ücrelterine ilâveten 6245 sayılı kanunun 50
nci maddesinin l ve 2 numaralı fıkralarına göre tazminat verilir.
Ziraat
odalarınca seçilecek üyeye Orman Genel Müdürlüğünce 35 -50 lira yevmiye
verilir.
Tesbit
işleri, Tarım Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde ve bir defaya mahsus olmak üzere
ilçe bütünlüğü esas alınmak suretiyle yapılır.
Bu
maddeye göre yapılacak her çeşit işler tercihan hava fotoğrafları alınmış
yerlerde yapılır.
Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin şekil ve esaslar Tarım Bakanlığınca düzenlenecek
ve Bakanlar Kurulunca onaylanacak bir yönetmelikte belirtilir.
Bu
madde gereğince yapılacak işler en geç 5 yıl içinde bitirilir. Bu sürenin
sonunda bu madde hükümleri kendiliğinden yürürlükten kalkar.
Anayasa'nın
mer'iyete girdiği tarihe kadar orman ve kültür arazisi ihtilâfından doğan ve
mahallî mahkemelere intikal etmiş bulunan dâvaların takip ve intacı Bakanlıkça
bu kanunun hükümlerine uygun olarak yürütülür."
Ormanlar
ulusal bir zenginliktir. Bunların çeşitli yönlerden yurdumuz için taşıdıkları
büyük önem meydandadır. Ormanların sağladıkları bir çok faydalar arasında
eroziyonu da önledikleri ve bu yüzden tarıma elverişli yurt topraklarının yok
olmasına engel oldukları gözönünde tutulursa, ülkenin geleceği ve hattâ varlığı
ile ilgili bir servet oldukları söylenebilir. Şu halde ormanları korumak,
yetiştirmek ve genişletmek, ihmali caiz olmayan bir Devlet ödevidir.
663
sayılı Kanuna ilişkin Hükümet gerekçesinde de belirtildiği gibi yurt
ormanlarının korunması ve çoğaltılması düşüncesi, Cumhuriyet devrinde 3116
sayılı kanunla başlamış ve arada yapılan bazı değişikliklerden sonra bugün
yürülükte bulunan 6831 sayılı kanunla da bu düşünce gerçekleştirilmek istenmiş
bununla birlikte amaca tamamiyle ulaşılamamıştır. Bu sebeple Anayasa Koyucusu,
orman konusu üzerine eğilmek ve ormanların korunmasını ve geliştirilmesini daha
kuvvetli teminata bağlamak zorunluğunu duymuş ve Anayasa'nın 37 inci maddesinin
son fıkrası ile 131 inci maddesine, ormanlar hakkında bazı ilkeler koymuştur.
37
nci madde, çiftçiye toprak sağlamak amacı ile tedbirler almak görevini Devlete
yüklemektedir. Anayasa Koyucusu böylece, hem ekonomik hayatın refaha doğru
gitmesine, hem de sosyal huzurun korunmasına yol açmayı düşünmüş, fakat çok
önem verdiği bu amaç için dahi olsa ormanlara dokunulmasını yasaklamış ve son
fıkra olarak maddeye, "Toprak dağıtımı, ormanların küçülmesi ve diğer
toprak servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz." hükmünü eklemiştir.
131
inci maddede ise şöyle denilmektedir.
"Madde
131- Devlet, ormanların korunması ve ormanlık sahaların genişletilmesi için
gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Bütün ormanların gözetimi Devlete
aittir.
Devlet
ormanları, kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir. Devlet ormanlarının
mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi Özel kişilere devrolunamaz. Bu ormanlar,
zaman aşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu
olamaz.
Ormanlara
zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.
Ormanlar
içinde veya hemen yakınında oturan halkın kalkındırılması ve ormanı koruma
bakımından gerekirse, başka yere yerleştirilmesi kanunla düzenlenir.
Yanan
ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir ve bu yerlerde başka çeşit tarım ve
hayvancılık yapılamaz.
Orman
suçları için genel af çıkarılamaz; ormanların tahribine yol açacak hiçbir
siyasî propaganda yapılamaz."
Anayasa
Koyucusu, bu maddenin birinci fıkrasında, ormanların korunmasını emretmekte
yetinmemiş, ormanlık sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koymak ve
tedbirleri almak görevini de Devlete vermiş, ikinci fıkrasında ormanların
mülkiyetinin Özel kişilere devredilemeyeceğini ve beşinci fıkrada yanan
ormanların yerinde yeni orman yetiştirileceğini ve bu yerlerde başka çeşit
tarım ve hayvancılık yapılamıyacağını açıklamıştır. İptali istenilen madde,
Anayasa yönünden incelenirken özellikle, Anayasa Koyucusunun bu emirleri ve
yasaklamaları üzerinde titizlikle durulmalıdır.
Yukarıki
açıklamalardan sonra iptali istenen madde hükmü ele alınabilir.
Maddenin
birinci fıkrası hükmü uyarınca, metinde yazılı niteliği; taşıyan yerler, belli
istisnalar hariç, Bakanlar Kurulu kararnamesi ile orman rejimi dışına
çıkarılabilecektir.
Yasama
meclislerindeki görüşmelerden anlaşıldığı üzere, bundan maksat, özel kişiler
tarafından müdahale edilmiş bulunan bu yerlerin mülkiyetinin kendilerine
devredilmesi ve bu müdahaleler yüzünden çıkmış olan anlaşmazlıkların tasfiye
edilmesidir. Her iki Mecliste tasarıyı incelemiş olan komisyonların sözcüleri,
bu konudaki dâvaların yüz otuz bin kadar olduğunu ve daha artmaları muhtemel
bulunduğunu söylemişlerdir. Bu görüşmeler, orman rejimi dışına çıkarılabilecek
yerlerin geniş alanları kapsadığını göstremektedir. Bu durum işin önemini
büsbütün arttırmaktadır. Ayrıca şunu da belirtmek yerinde olur ki, bu çeşit
anlaşmazlıkların pek çok olması itiraz olunan kanun hükmünün Anayasaya
uygunluğunu kabul etmek için bir neden sayılamaz. Bu hüküm Anayasa'ya aykırı
ise, anlaşmazlıkların sürüp gideceği ve bundan bazı sakıncalar doğabileceği
düşüncesi, kanunun iptal edilmesini engelleyemez. Şu halde, iptali istenilen
maddenin birinci fıkrası hükmünün, Anayasa'nın 37 nci ve 131 inci maddelerine
aykırı olup olmadığı incelenmelidir.
Anılan
fıkra hükmüne dayanılarak orman rejimi dışına çıkarılabilecek olan yerler,
eskiden ağaçlarla kaplı orman alanları idi. Fıkradaki "15/10/1961
tarihinden önce fiilen, ilmen ve tamamen orman olmaktan çıkmış " deyimi
bunu anlatmaktadır. Bu ormanlar zamanla ve çeşitli nedenlerin etkisi ile bu
niteliklerini yitirmişler ve şimdiki hale gelmişlerdir. Buraların bugün orman
sayılan yerlerden olup olmadıkları aşağıda ayrıca incelenecektir. Ancak geçici
6 ncı maddede yazılı koşullara göre, bunların artık, orman kavramının kapsamına
girmedikleri farzedilse bile bu durum, Anayasa dışında mütalâa edilmelerini
gerektirmez. Zira, bu yerlerin, eskiden ağaçlarla kaplı olduklarına bakılırsa,
Devlet tarafından alınacak tedbirlerle gene ağaçlandırılmalarının ve eski hale
getirilmelerinin mümkün olduğu kabul edilmek gerekir. Bu iş yapılmakla,
ormanlık sahalar genişletilmiş ve Devlet de, Anayasa'nın 131 İnci maddesinin
ilk fıkrasında kendisine verilen bu görevi yerine getirmiş olacaktır. Oysa söz
konusu hükümle bu görevin yapılması önlenmektedir. Ormanların yurdumuz için
büyük değer taşıdıkları ve yalnız korunmalarının değil, genişletilmelerinin de,
Anayasa'nın açık ve kesin emri gereği olduğu hatırlanırsa, Devletin buna
uymaktan alıkonulmasının Anayasa ile bağdaşamadığı daha iyi anlaşılacaktır.
Bundan
başka, bu yerler arasında, yanan ormanlar da bulunabilir. Maddenin birinci
fıkrasında yazılı koşullar varsa, bunlar da bu fıkranın kapsamına girecek ve
orman rejimi dışına çıkarılarak mülkiyetleri özel kişilere devredilebilecektir.
Anayasa'nın 131 inci maddesinin beşinci fıkrasında ise, yanan ormanların
yerinde yeni orman yetiştirilmesi emredilmiştir. Geçici 6 ncı maddenin birinci
fıkrası bu emre aykırı uygulamalara da yol açmaktadır.
Bu
nedenlerle geçici 6 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü Anayasa'nın 131 inci
maddesinin birinci ve beşinci fıkralarına aykırıdır.
Konuyu,
bir de, sözü edilen yerlerin nitelikleri, yani orrnan sayılan yerlerden olup
olmadıkları yönünden incelemek gerekiyor.
Anayasa
ormanı tarif etmemiştir. Şu halde bu konuyu kanuna bırakmış demektir.
Yürürlükte bulunan bir orman kanunu vardır ve bunda orman tarif edilmiştir.
Anayasadaki orman deyiminin anlamı da bu tarife göre belli edilmelidir.
Yürürlükteki
6831 sayılı Orman Kanununun l inci maddesinde orman şöyle tarif edilmiştir :
"Tabii
olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleri
ile birlikte orman sayılır." Görülüyor ki Kanun Koyucu, yeri de orman
tarifi içine almıştır. Bu kelime ihmal edilemez; bunu da değerlendirmek
lâzımdır. (Yerler) ormanın tarifi içine girmekle ormanın, ağaçlardan ayrı bir
unsuru olmuş oluyor. Böyle olunca ağaçlar herhangi bir nedenle yok olursa,
yerleri, ormanın bir unsuru olmak niteliğini yitirmez; orman toprağı ve yeri
olmakta devam eder. Olayda bu gerçek. Hükümetin gerekçesinde de kabul edilmiş
ve söz konusu fıkra hükmünün nasıl uygulanacağına değinilirken ".......
Mutlak orman toprağının ve çevresinin ormancılık bakımından arzeylediği
özellikler ve nihayet üzerinde ağaç bulunmasa dahi orman toprağı olarak
korunması ve idamesindeki faydalar ......." yolunda bir gerekçe de
gösterilmiştir. Öte yandan Kanun koyucu da bu yerlerin orman sayılan yerlerden
olduğu kanısındadır. Geçici 6 ncı maddenin sonundaki "....... orman rejimi
dışına çıkarılabilir." hükmü bu anlamı taşımaktadır. Bu hüküm başka türlü
yorumlanamaz. Zira orman rejimi dışına çıkarmak sözü ormandan sayılmayan yerler
için kullanılmaz. Bu gibi yerler zaten orman rejiminin dışındadır. Demek oluyor
ki, geçici 6 ncı maddenin birinci fıkrasında yazılı koşullara rağmen, söz
konusu yerler orman kavramı içinde bulunmakta, yani orman yeri ve toprağı
olarak nitelikleri saklı kalmaktadır.
Burada,
maddedeki 15/10/1961 günü üzerinde de durulmalıdır. Hükümet tasarısında, Orman
Kanunun yürürlüğe girdiği 8/9/1956 günü kabul edilmişti. Buna karşı 15/10/1961
gününün, Anayasa'nın 37. ve 131 inci maddelerinin yürürlüğe girdiği gün olduğu
ve Anayasa'nın fiilen ve ilmen o günkü orman yerlerini koruduğu gerekçesiyle
uygulamada o günün esas olarak alınması, Millet Meclisi Anayasa Komisyonu
tarafından, tasarıyı inceleyen geçici Komisyona verilen mütalâada teklif
edilmiş, bu teklifi Geçici Komisyonunca da benimsenmiş ve kanunda yer almıştır.
Hükümet gerekçesinde, Komisyon raporlarında ve Meclis görüşmelerinde söz konusu
yerlerin hangi güne kadar meydana geldikleri ve 15/10/1961 gününden sonra da
bulunup bulunmadıkları konusunda bilgi verilmemiştir. Geçici 6 ncı maddede
yazılı koşulların gerçekleştiği yerler, orman rejimi ile ilgileri kalmadığı
gerekçesiyle bu rejimin dışına çıkarıldıklarına göre, 15/10/1961 gününden
sonrası için de aynı işlemin uygulanması gerekirdi. Zira Anayasa orman rejimine
girmeyen yerleri korumamaktadır. Şu halde geçici 6 ncı maddede, kanunun
uygulanmasının, 15/10/1961 gününden önceki devreye hasredilmesinin nedeni
kalmamaktadır. Bu günden sonra böyle yerlerin bulunması söz konusu değilse
böyle belirli bir güne gene lüzum yoktur. Hal böyle iken, 15/10/1961 gününün
kanunda yer almasının bir anlamı olmalıdır. Belli ki, Kanun Koyucu, geçici 6
ncı maddede yazılı koşullara rağmen söz konusu yerlerin orman rejimi içinde
kalmakta devam ettiklerini, 15/10/1961 gününden sonra da bu çeşit yerlerin
bulunabileceğini düşünmüş fakat, Anayasa'nın ancak 15/10/1961 gününde orman
sayılan yerleri koruduğu kanısı ile, daha önce ağaçsız kalan yerleri orman
rejimi dışına çıkarmakta sakınca görmemiş, buna karşılık 15/10/1961 den
sonrasına bu hükmü teşmil etmek yoluna gitmemiştir. Nitekim gene Anayasa
Komisyonunun mütalâasında "Eğer maddede 15/10/1961 tarihinden sonraki bir
tarih zikredilmiş olsa idi o zaman bu madde Anayasa'ya aykırı olurdu."
denilmektedir. Bu mütalâa yukarıki görüşü desteklemektedir. Oysa, Anayasa,
ormanlarla ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdikleri tarihten önce ve sonra,
orman rejiminin içine giren bütün yerleri korumakta olduğundan geçici 6 ncı
maddede 15/10/1961 gününü uygulamada esas olarak almak ve bu güne göre orman rejimine
giren yerler arasında ayırım yapmak, Anayasa'ya aykırı düşer.
Yukarıda
açıklanan gerekçeler, geçici 6 ncı maddenin birinci fıkrası ile orman rejimi
dışına çıkarılmalarına izin verilen yerlerin gerçekte orman sayılan yerler
olduklarını ortaya koymaktadır. Bu yerler orman rejimi dışına çıkarılınca,
mülkiyetleri, bunlara müdahale eden özel kişilere devredilecektir. Bu hüküm hem
bu yönden hem de ormandan sayılan yerlerin küçülmesi sonucunu doğurması
yönünden Anayasa'nın her iki tasarrufu yasaklayan 131 inci maddesinin ikinci
fıkrasındaki açık hükme ve 37 nci maddesinin son fıkrasının maksadına
aykırıdır.
Ayrıca,
orman rejimi dışına çıkarılabilecek yerlerin ormandan sayılması faraziyesinde
dahi, bunları ağaçlandırmak suretiyle orman alanlarını genişletmek ödevi Devlet
için var olduğu gibi bu yerler arasında yanan ormanlardan kalmış olup da
üzerlerinde orman yetiştirilmesi zorunlu olan yerler de bulunabilir. Buraların
özel kişilerin mülkiyetine devredilmesi ile Devlet bu ödevlerini de yerine
getiremiyecektir. Bu bakımdan da geçici 6 ncı maddenin birinci fıkrası,
Anayasa'nın 131 inci maddesinin birinci ve beşinci fıkralarına da aykırı
düşmektedir.
Görüşme
sırasında, Anayasa'nın, ormanın tarifini yapmak yetkisini Kanun Koyucuya
verdiği, geçici 6 ncı maddenin birinci fıkrası ile bir tarif yapıldığı ve
bunda, Anayasa'ya aykırılık bulunmadığı görüşü de öne sorulmuştur.
Bu
fıkrada, belli yerlerin orman rejimi dışına çıkarılabilmesi öngörülmektedir. Bu
hüküm bir orman tarifi yapmamaktadır; aksine orman rejimine bağlı oldukları,
Kanun Koyucu tarafından da kabul olunan yerlerin, bazı koşullar altında, orman
tarifinden çıkarılması anlamını taşımaktadır. Bu bakımdan daha ziyade, orman
tarifinin bir istisnası gibi görünmektedir. Gerçekte bu hükmün asıl amacı, özel
kişilerin ormanlara müdahalesi yüzünden doğan durumun tasfiye edilmesini
sağlamaktır. Buna göre, söz konusu hükmün olağan bir istisna hükmü olduğunu
savunmak güçtür. Şu da var ki, belli durumlar için geçici sürece uygulanacak
orman tarifleri yapmak veya istisna hükümleri koymak, ormanlar için zararlı
sonuçlar doğurabilir. Olayda da, Kanun Koyucunun bu yolu açmayı uygun
görmediğini ve gerçek maksadını açıklayan hüküm koyduğunu düşünmek yerinde
olur. Öte yandan Anayasa, orman tarifini yapmamış olduğuna ve bunu Kanun Koyucunun
yetkisine bırakmış bulunduğuna göre, Kanun Koyucunun yeni bir orman tarifi
yapabileceği aşikârdır. Ancak bu tarifin de ormaların daraltılmasına yol
açmaması ve yeni ağaçlamaları engellememesi gerekir. Oysa yukarıda belirtildiği
üzere, itiraz konusu hüküm, ormanların daraltılmasına yol açmakta ve yeni
ağaçlama yapılmasını önlemektedir.
Geçici
6 ncı maddenin birinci fıkrasını izleyen hükümler, bu fıkranın uygulanmasına
ilişkin usul hükümleridir. Birinci fıkra iptal edilince bundan sonraki
hükümlerin dayanağı kalmadığından bunların ve dolayısiyle geçici 6 ncı maddenin
tümünün iptal edilmesi gerekir.
Üyelerden
Rıfat Göksu, Asım Erkan, İhsan Keçecioğlu, Abdurrahman Şeref Hocaoğlu, Hakkı
Ketenoğlu, Muhittin Taylan ve Muhittin Gürün, dâva konusu maddenin Anayasa'ya
aykırı olmadığı kanısında bulunmuşlardır.
SONUÇ
:
6831
sayılı Orman Kanununa 15/7/1965 günlü ve 663 sayılı kanunla eklenen geçici 6
ncı maddenin Anayasa'nın 37. ve 131 inci maddelerine aykırı olduğundan
iptaline, üyelerden Rifat Göksu, Asım Erkan, İhsan Keçecioğlu, Abdurrahman
Şeref Hocaoğlu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin Taylan, Muhittin Gürün'ün
muhalefetleriyle ve oyçokluğuyla;
10/3/1966
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Lütfi
Akadlı
|
Başkanvekili
Rifat
Göksu
|
Üye
Asım
Erkan
|
Üye
İbrahim
Senil
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
|
|
|
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Recai
Seçkin
|
MUHALEFET
ŞERHİ
15/7/1965
günlü ve 663 sayılı kanunla, 6831 sayılı Orman Kanununu eklenmiş bulunan geçici
6 ncı madde hükmünün, aşağıda açıklanan sebeplerle, Anayasa'nın ne 37 ne de 131
inci maddelerine aykırı bir yönü bulunmaktadır:
1-
Anayasa'nın 37 nci maddesinin son fıkrasında yer alan (Toprak dağıtımı,
ormanların küçülmesi veya diğer toprak servetlerinin azalması sonucunu
doğuramaz.) hükmünün, bahse konu olan geçici 6 ncı madde ile uzaktan veya
yakından bir ilişiği mevcut değildir.
Zira,
yukarıki karar içinde metni aynen yazılı bulunan geçici 6 ncı madde, muhtaç
çiftçiye toprak dağıtılması konusunda herhangi bir hükmü taşımadığından bu
madde hükmünün, toprak dağıtımı suretiyle ormanların küçülmesine sebep olmak
gibi bir sonuç doğurması da bahis konusu değildir. Her ne kadar, 37 nci
maddenin sözü edilen hükmünün, ne sebeple olursa olsun ormanların küçülmesine
meydan verilmemesi konusunda Anayasa koyucusunun niyet ve maksatlarını
göstermekte bulunduğu düşüncesi yerinde olmakla beraber maddenin açık kuralı,
toprak dağıtımı sebebiyle alınacak tedbirlerin ormanların küçülmesine sebep
olamayacağı yolunda olduğuna ve iptali istenilen geçici 6 ncı madde hükmü ise
toprak dağıtımı ile ilgili bir konuyu düzenlemekte olmadığına göre, birbiriyle ilgisi
bulunmayan konulardaki bu iki madde hükmü arasında aykırılık meydana gelmesi de
bahis konusu edilemez.
Bu
sebeple sözü edilen geçici 6 ncı madde hükmünün, Anayasa'nın 37 nci maddesine
aykırı bulunduğunu öne süren çoğunluk görüşüne katılmak mümkün değildir.
2-
Söz konusu madde hükmünün, Anayasa'nın 131 inci maddesine aykırı bulunduğu
görüşüne gelince :
Anayasa'nın
131 inci maddesi, karar içinde aynen yazılı bulunan metninden de anlaşılacağı
üzere, konumuzla doğrudan doğruya ilgili olmak üzere bilhassa :
a)
Ormanların korunması ve genişletilmesi için gerekli kanunların konulması,
b)
Devlet ormanlarının mülkiyetinin, yönetiminin ve işletilmesinin özel kişilere
devrolunamaması ve zaman aşımı ile mülk edinilememesi,
c)
Ormanlara zarar verebilecek hiç bir faaliyet, ve eyleme müsaade edilememesi,
ç)
Yanan ormanların yerine yeni orman yetişitirilmesi, bu yerlerde başka çeşit
tarım ve hayvancılık yapılmaması,
kurallarını
koymaktadır.
Görülüyor
ki bu madde ile Anayasa'nın hakkında kural koyduğu konular : Ormanlar ve Devlet
ormanlarıdır.
Şu
halde konunun çözümlenebilmesi için Anayasa'da geçen "orman" terimi
ile neyin kasdedildiğinîn belirtilmesi zorunlu bulunmaktadır. Zira Anayasa bu
maddesinde veya başka herhangi bir maddesinde ormanın ne olduğunu tâyin ve
tarif etmemiştir.
Bu
noktada hatıra gelen bir düşünce, kararın çoğunluk kısmında da benimsendiği
gibi, Anayasa'nın "orman" teriminden neyin anlaşılması gerektiği
hususunun tâyini işinin kanun koyucuya bıarkmış olmasıdır.
Bu
anlayışa göre; yürürlükteki kanunlarda "orman" kavramı ne yolda tarif
edilmiş ise, Anayasa'nın da onu esas olarak almış olduğunun ve bu tarife uyan
sahaları "orman" sayarak onların muhafaza ve korunması için kurallar
koymuş bulunduğunun, yani bu gibi yerlerin Anayasa kurallarının himaye ve
teminatı altına alınmış olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Kanaatimizce
bu düşünce iki bakımdan doğru değildir :
A-
Anayasa'nın bu derece önem verdiği ve hakkında açık kurallar koyduğu bir
konunun tâyin ve tesbit işini, kendi takdir ölçüleri içinde yapacağı tariflerle
tamamen etkisiz hale getirilebilecek olan Kanun Koyucuya bırakmış olduğu
düşüncesi, Anayasa Koyucuya mal edilemez.
Zira
kanun koyan meclisler, siyasî birer heyet olduklarına ve bu heyetlere, bazen
bir tek siyasî parti, bazen de bir kaç siyasî partiden meydana gelen gruplar,
çoğunluk sağlayarak, hâkim bulunduğuna göre bu partilerin, orman konusunda, her
zaman Anayasa koyucu gibi hassasiyet gösterebileceklerini ve bu hassasiyetten
hiç bir suretle ayrılamayacaklarını düşünmek mümkün değildir. Aksine olarak,
siyasî partilerin, zamanın gereklerine ve parti mülâhazalarına göre ormanın
tarifi üzerine çeşitli istikametlerde oynayabilecekleri ihtimalini gözönünde
bulundurmak, gerçekçi bir görüştür. Çeşitli etkiler altında yapılacak bir orman
tarifinin ise, bazen gerçekten orman olan sahaların tarhibine ve küçülmesine
veya Devlet ormanlarının Özel mülkiyete geçmesine sebep olarak bu konudaki
Anayasa kurallarını, etkisiz bir duruma düşürebileceğini gözden uzak tutmamak
gerekir.
Nitekim
8/2/1937 günlü ve 3116 sayılı mülga Orman Kanununun l inci maddesinin ilk
fıkrasında, "orman" :
(Madde
l- Bu kanunun tatbikinde kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup
da herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu halleri
yerleriyle beraber orman sayılır.)
Denilmek
suretiyle tarif edilmiş iken, hemen altındaki ikinci fıkrasında :
(Sazlıklar
ve muhitin tabiatı itibariyle koru ve baltalık yapılamayan veya step florasile
örtülü yerler her çeşit dikenlik ve fundalıklarla parklar ve ormanlara bitişik
olmayan beş hektardan az sahipli arazi üzerindeki ağaçlar ve ağaççıklar
ormandan sayılmaz.)
Denilerek,
aslında maddenin ilk fıkrasına göre orman tarifi içine giren yerlerden
bazıları, bu tarifin ve binnetice orman rejiminin dışına çıkarılmıştır.
Keza
9/7/1945 günlü ve 4785 sayılı Kanunun 12 nci maddesiyle bu istisnalarda
değişiklik yapılmış ve özellikle, ormanlara bitişik olmayan beş hektardan az
sahipli ve ağaçlıklı arazi orman rejimi içine alınmıştır.
3116
sayılı Orman Kanununu kaldırarak konuyu yeni baştan düzenleyen ve halen
yürürlükte bulunan 31/8/1956 günlü ve 6831 sayılı Orman Kanununun ise, birinci
maddesi ile "ormanı", eskisinden farklı olarak :
(Madde
l- Tabiî olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç veya ağaççık
toplulukları, yerleriyle bilrikte orman sayılır.)
Diye
tarif etmiş ve hemen arkasından da, bu tarife girdikleri halde orman sayılmaması
ve orman rejimine tabi tutulmaması uygun görülen yerleri onbir fıkra halinde
göstermiştir. Bu fıkralara göre :
A-
Sazlıklar,
B-
Step nebatları ile örtülü yerler,
C-
Her çeşit dikenlikler,
Ç-
Parklar,
D-
Şehir mezarlıkları ile, kasaba ve köylerin hudutları içerisindeki mezarlıklarda
ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,
E-
Sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabiî olarak yetişmiyen ağaç
ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler,
F-
Sahipli ziraat arazisi olarak kullanılan ve dağınık, yer yer küme ve sıra
halinde bulunan her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,
G-
Devlet ormanlarına bitişik olmayan ve yüz ölçümü üç hektardan yukarı bulunmayan
sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklar.
H-
Sahipli arazide ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek
olan fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dâhil olmak üzere her nevi
meyveli ağaç ve ağaççıklar,
İ-
Sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle hususi kanunu gereğince Devlet
ormanlarından tefrik edilen ve edilecek olan ve imar, ıslâh ve temlik şartları
yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 6777 sayılı Kanunda tasrih
edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar,
J-
Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan
yerler,
orman
sayılmamaktadır.
Bu
istisnalardan : Bilhassa E fıkrası ile onu takip eden fıkralardaki ağaçlıklı
yerlerden mühim bir kısmının, maddenin ilk fıkrasındaki tarife göre gerçekten
orman niteliğinde oldukları ve evvelki kanunlara göre de orman rejimi içinde
bulundukları halde Kanun Koyucu tarafından bu kere orman rejimi dışına
çıkarılmış oldukları görülmektedir. Bir fikir vermek üzere, 3116 sayılı Kanunla
orman rejimi dışında bırakıldığı halde, yukarıda işaret edildiği üzere, 4785
sayılı Kanunla rejim içine alınmış olan (Ormanlara bitişik olmayan beş
hektardan az sahipli arazi üzerindeki ağaç ve ağaççıklar) ın sahası üç hektara
indirilmek ve Devlet ormanlarına bitişik olmamak şartı ile yine orman rejimi
dışına çıkarılmış olduğu gösterilebilir.
Bu
açıklamalarla işaret etmek istediğimiz cihet, zaman zaman değişen "orman
tariflerinin ve istisnalarının, yerinde veya yersiz olarak yapılmış bulunmaları
olmayıp, orman kavramının tâyin ve tesbitinin Kanun Koyucunun takdirine
bırakılmış bir iş olduğunu kabul eden görüşün; ayrı telâkkilere sahip çeşitli
iktidarların Anayasa ilkelerini bir kenara itebilecek surette "orman"
kavramı üzerinde işleyebilmeleri imkânına kapıyı açık tutmakta olduğunun
belirtilmesinden ibaret bulunmaktadır.
Şüphesiz
Anayasa Koyucu, 131 inci maddeyi düzenlerken hiçbir suretle böyle bir imkâna
yer vermeyi düşünmemiştir.
Kaldı
ki bu görüşün doğruluğu bir an için kabul edilerek söz edilen 663 sayılı
Kanunun l inci maddesi hükümlerinin bu açıdan incelemeye tabi tutulması halinde
de, çoğunluk düşüncesinde varılanın tamamiyle aksi bir neticeye ulaşıldığı
görülmektedir. Zira; madem ki Anayasa, ormanın tarifini Kanun Koyucuya
bırakmıştır. O halde onun, "ormandır" dediği yer "orman",
"değildir" dediği yer de, "orman" değildir. Bu bakımdan 663
sayılı Kanunun l inci maddesi hükmü de, yukarıda açıklanan diğer hükümler gibi
ormanın tarifinde yapılan yeni bir değişiklik ve istisnadır. Kanun Koyucu, bu
maddede belirtilen şartlara uygun durumda olay yerlerin orman sayılmasında; bir
müddet için, zaruret görmemektedir.
Kararda,
bu hükmün; 5 yıl gibi geçici bir müddet için kabul edilmiş olmasına
dayanılarak, istisna hükmü niteliğinde görülmediği belirtilmekte ise de
kanunlardaki istisna hükümlerinin mutlaka devamlı olması gerektiği, bir
müddetle kayıtlı olmak üzere istisna hükmü konulamayacağı hususunda hukukî bir
engel bilinemediğinden bu görüşe de katılmak mümkün olamamıştır.
Diğer
taraftan, kararda düşünüldüğü gibi, konuyu; hem Kanun Koyucunun takdiri
dahilinde bir iş olarak görmek, hem de bu takdirini kullanırken (Ormanların
daraltılmasına yol açmaması ve yeni ağaçlamaları engellememesi) gibi kayıtlar
altına sokmak mümkün değildir. Çünkü, benimsenen görüşe göre, ormanın ne
olduğunun tâyini işi kanun koyucuya ait olduğundan; onun orman saymadığı yerin
orman olduğunu ileri sürerek ormanları daralttığı neticesine varmak,
başlangıçta benimsenen düşünce ile çelişen bir sonuç olmaktadır. Zira bu
suretle, bir taraftan (Orman kavramının tâyini yetkisi Kanun Koyucuya aittir)
denirken diğer taraftan, bu yetkiye dayanılarak yapılmış olan bir tarifin,
başka ölçülere dayanılarak yanlışlığı ileri sürülmektedir.
Bu
sebeplerle karara hâkim olan esas düşünce dahi, 663 sayılı kanun hükmünün
Anayasa'ya aykırılığını belirtmeğe yeter bulunmamaktadır.
1961
Anayasasının, yürürlüğe girdiği tarihte var olan kanunlardaki orman tarifini
esas olarak "Orman" kavramını o tariflerdeki manasiyle kabul etmiş
bulunduğu düşüncesine ise hiç bir suretle yer verilemez. Zira bu düşünce, özel
kanunlardaki orman tarifini bir Anayasa kuralı haline sokar ve bu suretle de,
Kanun Koyucunun sonradan bu tarif üzerinde, gerçek ormanları koruyucu veya
genişletici nitelikte de olsa, herhangi bir değiştirme yapmaması, orman
rejiminin, Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihteki sınır ve kapsamı içerisinde
dondurulmuş sayılması sonucu ortaya çıkar.
Anayasa'nın
131 inci maddesi hükümlerinin, bu türlü bir yoruma da müsait olmadığı
aşikârdır.
(B-
"Orman" kavramının belirtilmesi, bir kanun hükmü ile yapılması mümkün
olan işlerden de değildir.
Zira
bir yerin orman olup olmadığı, ilim ve tekniğin çözeceği bir konudur. İlim
bakımından orman niteliğinde olmıyan yerlerin, kanun hükmü ile gerçek
"Orman" yapılmasının mümkün olmadığını söylemeğe bile lüzum yoktur.
Böyle bir yer, kanun hükmü ile ancak itibari bir şekilde "Orman"
sayılarak ormanların tabi oldukları kanuni sistem içine alınabilir.
Nitekim
6831 sayılı Orman Kanunun 3 üncü maddesinde :
(Madde
3- Bulundukları mevki, vaziyet, haiz oldukları hususiyet noktasından memleketin
ve halkın menfaat, sıhhat, selâmetine yarıyacak veya tarihi, bediî veya
turistik kıymeti bakımından muhafazası gereken, gerek Devletin gerek eşhasın
hususî mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin orman
rejimine alınmasına Ziraat ve Maarif Vekâletleri veya Turizm Umum Müdürlüğünün
teklif; üzerine İcra Vekilleri Heyetince karar verilebilir.) denilmek suretiyle
birinci madde kapsamına girmedikleri yani fiilen ve gerçekten orman olmadıkları
halde, bazı yerlerin orman statüsü içerisine sokulabilmesi hususunda Hükümete
yetki verilmiştir.
Bu
suretle, gerek gerçekten orman olan, gerekse bir kanun hükmü ile orman olarak
nitelendirilen yerlerin idare, muhafaza ve işletilmesi konularındaki
düzenlemelerin heyeti mecmuası, yasama organınca kurulmuş bulunan "Orman
rejimini" teşkil eder. Bir başka deyimle söylemek gerekirse, gerçekten
orman olan yerler, ilmen ve fiilen orman niteliğinde olan yerlerdir.
"Orman rejimi" deyimi ise, hem gerçek ormanların, hem de gerçekten
orman olmadıkları halde kanun hükmü ile orman düzenine sokulmuş bulunan
yerlerin tümü hakkında uygulanması gereken hukukî ve kanunî statüyü ifade
etmektedir.
Bu
açıklamadan anlaşılacağı üzere yürürlükteki kanunların orman rejimine tabi
tuttuğu her arazi parçası, ilim ve teknik bakımından gerçek orman olmayabilir.
Anayasa'nın
131 inci maddesinin bu açıdan incelenmesi halinde görülmektedir ki burada bahis
konusu edilen, kanunların düzenlediği "Orman rejimleri" değil, gerçek
anlamdaki ormanlardır ve gerçek ormanların korunması ve genişletilmesi için
kurallar konulmuş bulunmaktadır.
Geçici
6 ncı madde hükümlerinin, bu görüşün ışığı altında incelenmesi halinde de,
kararın çoğunluk kısmında varılmış olan sonuca katılmanın mümkün olmadığı bir
kere daha anlaşılır. Zira maddenin ilk fıkrasında :
15/10/1961
tarihinden Önce fiilen, ilmen ve tamamen orman olmaktan çıkmış, orman
bütünlüğünü bozmayan ve bozmayacak olan iklim, su ve toprak rejimine zarar
vermeyeceği anlaşılan ve toprak sınıfı ve kullanma kabiliyeti bakımından daha
verimli kültür arazisine kalbi uygun bulunan yerlerle şehir, kasaba ve köy
iskân topluluğu içinde kalan yerler orman rejimi dışına çıkarılabilir
denilmektedir.
Görüldüğü
gibi maddenin koyduğu hüküm; Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce,
fiilen, ilmen ve tamamen orman olmaktan çıkmış olan yerleri; maddede belirtilen
şekillerde memleket ekonomisine daha yararlı bir surette değerlendirmek ve
işletmek üzere, yürürlükteki kanunlarla belirtilmiş olan orman rejiminin,
itibarî olarak orman saymakta devam etmesinden kurtarmayı öngörmektedir. Yani
Anayasa'nın yürürlüğünden önce "Orman" denilebilecek yönleri
kalmadığı halde kanunla orman sayılan yerlerin, orman statüsü ile olan
ilişkilerini de çözmektedir.
Bu
hüviyeti ile madde hükmü, gerçekten "Orman" olan yerleri, orman
rejimi dışına çıkararak Anayasa'ya aykırı şekilde devlet ormanlarının özel
mülkiyete geçmesine ve ormanların küçülmesine sebep olmamakta, aksine
Anayasa'nın yürürlüğe girmesinden önce fiilen, ilmen ve tamamen orman olmaktan
çıkmış bulunan yani hiç bir bakımdan orman niteliğinde olmayan araziyi,
yürürlükteki kanunun itibari olarak orman saymakta devam etmesini önlemektedir.
Kararın
çoğunluk düşüncesinde; geçici 6 ncı maddede görülen (.......orman rejimi dışına
çıkarılabilir.) ibaresine, orman olduğu halde orman rejimi dışına
çıkarılabilir, manası verilerek bu suretle ormanların küçülmesine veya Devlet
ormanlarının Özel mülkiyete geçmesine sebebiyet verilmiş olduğu ileri
sürülmekte ve iptal kararı bir bakıma da, bu görüş ve gerekçeye
dayandırılmaktadır.
Halbuki
yukarıda da açıklandığı üzere; "orman rejiminden çıkarılma" deyimi,
Orman Kanuniyle tesis edilen statü dışına çıkarılma mânasında olup gerçekten
orman olan yerlerin "ormanlıktan" veya Orman Kanunu hükümlerine tabi
tutulmaktan çıkarılmaları mânâsım taşımadığından bu konuda ileri sürülmüş olan
düşüncelere katılmak da mümkün bulunmamaktadır.
Bundan
başka, yanan orman sahalarının bu madde hükmüne dayanılarak orman olmaktan
çıkarılabileceği endişesi de yerinde değildir.
Zira
Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten Önce, bir yerin fiilen, ilmen ve tamamen
orman olmaktan çıkmış bulunduğunun ne suretle tesbit olunacağı, madde içinde
etraflı bir suretle açıklanmaktadır. Bu hükümlere göre söz konusu hususların
tesbiti işi; Tarım Bakanlığınca görevlendirilecek bir orman yüksek mühendisinin
başkanlığında, bir orman yüksek mühendisi veya mühendis muavini veya orman
teknikeri ile bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat tekniksiyeni ve Topraksu
Genel Müdürlüğü mensubu bir teknik eleman ile mahalli ziraat odalarınca kendi
üyeleri arasından seçecekleri bir üyenin iştirakiyle kurulacak heyetler
tarafından yapılacaktır. Görülüyor ki, birisi hariç olmak üzere, tamamen orman
konusunda ilmi bilgilere sahip teknik kişilerden kurulu böylesine bir heyetin,
yanmış orman sahalarının "Orman"lık vasfı üzerinde, bilim açısından
hataya düşebileceklerini düşünmek mümkün olmadıktan başka böyle bir düşünceye,
zayıf bir nispet içinde yer olsa bile uygulamada düşülebilecek bu ölçüde bir
hata ihtimalinin, kanunun Anayasa'ya aykırılığını öne sürebilmek için yeter bir
sebep sayılmıyacağı da aşikârdır.
Görülüyor
ki söz konusu maddenin, gerçek orman sahalarını küçütlmeğe veya Devlet
ormanlarının özel mülkiyete geçmesini sağlamağa yönelmiş bir yönü bulunmamakta
buna mukabil Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte ilmen ve fiilen orman
olmadıkları halde, kanunla itibarî olarak kurulmuş bulunan "Orman
rejimi" içinde sayılan yerler üzerinde vatandaş ile Devlet arasında
süregelen ihtilâfları nihayetlendirerek kamu huzurunu sağlamak maksadını
güttüğü anlaşılmaktadır.
3-
Maddede 15/10/1961 tarihi üzerinde durulmuş olması da sebepsiz değildir. Bu,
Anayasa'nın bütünü ile yürürlüğe girdiği tarihtir. Anayasa'nın ormanlarla
ilgili ilkeleri şüphesiz bu tarihte fiilen ve ilmen orman olan yerler hakında
uygulanabilir. Sözü edilen tarihten evvel bu vasfını kaybetmiş, yani gerçek
orman olmak durumundan çıkmış olan yerler hakkında, bu kuralların uygulanması
söz konusu edilemez. Zira bu gibi yerler, Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte
fiilen ve ilmen yani gerçekten "Orman" niteliğinde var olmamakta,
sadece kanuni düzen içerisinde orman olarak sayılmaktadır. Bir başka deyimle
bunlar gerçek orman olmadıkları halde hukuki statü bakımından orman rejimi
içinde bulunmaktadırlar.
Bu
duruma göre, Anayasa'nın ormanlarla ilgili hükümlerinin; birbirinden tamamen
farklı olan, yani gerçekten orman niteliğinde olanlarla bu niteliği taşımayan,
iki ayrı çeşit arazi hakkında, farksız bir şekilde uygulanması gerektiği
görüşüne katılmak mümkün değildir. Zira Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte
fiilen ve ilmen ve tamamen orman olmaktan çıkmış durumda bulunan yerlere,
geçmiş bir zamanda orman olduklarına dayanarak 1961 Anayasa'sının ormanlara
ilişkin kurallarının uygulanmasına kalkışılması, hukuk prensipleriyle
bağdaştırılamaz. Kanunların, aksine hüküm bulunmadıkça, yürürlük tarihinden
başlayarak uygulanacağı genel bir hukuk kuralıdır. Anayasa uygulamalarında bu
genel kuraldan ayrılmak, Anayasa'yı, yürürlüğünden önceki tarihlerde geçmiş
olaylara ve durumlara uygulamak için, hukuki bir neden gösterilemez.
Şüphesiz
Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte fiilen ve ilmen orman olan yerler,
çeşitli sebeplerle sonradan bu vasıflarını kaybetseler dahi, Devlet, Anayasa
hükümleri karşısında onlara bu vasıflarını iade etmek için gerekeni yapmak
zorunluğundadır. Bunların, düştükleri fiili durumları ileri sürülerek, orman
olmaktan çıkmalarını sağlayıcı tedbirlere hiç bir suretle başvurulamaz.
4-
Düşüncemize son verilmeden önce, konunun bir başka yönü üzerinde de durulması
gerekmektedir :
Orman
Kanunlarının çok eski yıllara kadar uzanan uygulamalarından ve itiraza konu
olan 663 sayılı kanunun gerekçesinden ve Meclis müzakerelerinden, eskiden orman
iken zamanla bu niteliğini yitirerek tarımsal amaçlara ve çeşitli yurt
hizmetlerine tahsis edilmiş ve hattâ üzerlerinde önemli tesis ve iskân
toplulukları kurulmuş yerler bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu
kararımızın çoğunluk kısmında benimsenen görüş, 50- 100 sene evvel, belki de
daha eski zamanlarda orman iken çeşitli sebeplerle bu vasıflarını kaybederek
Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce köy ve kasaba haline gelmiş veya
tarım arazisi olarak nesillerce işlenmiş ve el değiştirmiş yerleri dahi,
vaktiyle orman olduğu gerekçesiyle ihtilaflı hale sokar ki Anayasa Koyucusuna
böyle bir maksadın yakıştırılması caiz olmadığı gibi sosyal düzende getireceği
karışıklıklar bakımından da 131 inci madde kurallarının bu yolda yorumlanması
mümkün değildir.
Bahse
konu 131 inci madde karşısında Devlete düşen görev; Anayasa'nın tüm olarak
yürürlüğe girdiği 15/10/1961 tarihinde fiilen ve ilmen orman niteliğinde olan
sahaları korumak, geliştirmek ve değerlendirmek, yeni ormanlar yetiştirerek
yurdun gerçek ormanlarla kaplı yüzünün sahasını devamlı surette genişletmekten
ibarettir ki geçici 6 ncı madde hükümlerinin Devletin bu görevlerini yerine
getirmesine hiç bir suretle engel teşkil etmediği meydandadır.
Nitekim
6831 sayılı Orman Kanunu, mevcut ormanların bakım, korunma ve işletilmeleri
konularında çeşitli hükümler koyduğu gibi 57 nci maddesinde de :
(Madde
57- Yurtta orman sahasını çoğaltmak maksadiyle eski orman sahalarında veya
Devlete ait elverişli topraklarda her sene en az 5000 hektar ağaçlandırma
yapılır.) demek suretiyle ormanların çoğaltılması konusundaki Anayasa kuralına
uygun, bir görevi de Orman İdaresine, yani Devlete, yüklemiş bulunmaktadır.
Yukarıdaki
açıklamalardan anlaşılacağı üzere söz konusu 663 sayılı Kanunla Orman Kanununa
eklenmiş bulunan geçici 6 ncı madde hükmünün, Anayasa'nın 131 inci maddesindeki
ilkelere aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Bu
sebeple karara muhalifiz.
|
|
|
Başkanvekili
Rifat
Göksu
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
Üye
A.
şeref Hocaoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
|
MUHALEFET
ŞERHİ
1-
Çatalzeytin Sulh Hukuk Hâkimi tarafından iptali istenen, Orman Kanununa geçici
bir madde eklenmesine dair olan 663 sayılı Kanun, adı geçen mahkemede halen
bakılmakta olan dâvada uygulanacak bir Kanun değildir.
2-
Sözü geçen 663 sayılı Kanunun, Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Bu
iki husus hakında ki düşüncelerimizi birer birer açıklıyahm :
Birincisi
: Hâkimler ancak Anayasa'nın 151 inci ve 44 sayılı Kanunun 27 nci maddeleri
uyarınca, bakmakta oldukları dâvada uygulanacak Kanun hükmünü Anayasa'ya aykırı
görürlerse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi
olduğu kanısına varılırsa o kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine
başvurabilirler.
Çatalzeytin
Sulh Hukuk Mahkemesinde bakılmakta olan dâva şudur :
İlçe
sınırları içinde 22 numaralı havzaya dahil büyük Göynük mevkiinde 2080 metre
kare yüzölçümündeki ormana, sürüp ekmek suretiyle tecavüz eden Bilâl oğlu Bekir
Bozkurt'un müdahalesinin önlenmesi için Orman Bölge Şefliği tarafından
22/7/1961 gününde dâva açılmıştır.
Dâvâlı
savunmada bulunmamıştır.
Daha
evvel Orman İdaresi tarafından dâvâlının babası Bilâl'in aynı yere
müdahalesinin önlenmesi için açılan dâvanın duruşması sırasında vâki soruya
cevap olarak Tarım Bakanlığından bildirilen ve nizalı yerin orman sayılan yerlerden
olduğuna dair 13/6/1957 günlü karşılık yazı bu dâvada da delil olarak ibraz
edilmiştir.
Çatalzeytin
mıntıkasında orman tahdidi yapılmadığı için nizalı yerin hukuki durumunda bir
değişiklik olmamakla beraber hâkim lüzum görürse dâva konusu yerin orman
sayılan yerlerden olup olmadığını Tarım Bakanlığından bir kere daha sorabilir.
6831
sayılı Orman Kanununun l inci maddesinde Orman sayılan ve sayılmayan yerler
belirtilmiştir.
Sözü
geçen Orman Kanununun muvakkat l inci maddesi aynen şöyledir :
(Ormanların
tahdit ve kadastrosunun ikmâline kadar bu kanunun l inci maddesi tatbikatında
çıkacak ihtilâflarda, bir yerin Orman sayılıp sayılmayacağı Ziraat Vekâletince
belirtilir.)
Çatalzeytin
mıntıkasında Orman tahdidi yapılmamıştır.
Yukarıda
metni aynen yazılı olan muvakkat l inci madde uyarınca bir yerin orman sayılıp
sayılmıyacağını belirtme görevi münhasıran Tarım Bakanlığına verildiğine göre
hâkimler, lüzum hâsıl oldukça Tarım Bakanlığından soracaklar ve alacakları
cevaba dayanarak hüküm tesis edeceklerdir.
6831
sayılı Orman Kanunun yürürlüğe girdiği 8/9/1956 gününden itibaren 10 seneden
beri devam eden tatbikatta, sualde ve cevapta şu kanunundan veya bu kanundan
bahsolunmamaktadır.
663
sayılı Kanun mevcut olmayan bir şeyi ihdas etmiş değildir
6831
sayılı Orman Kanunun 2 nci maddesine dayanılarak Bakanlar Kurulu kararnameleri
ile Orman rejimi dışına çıkarma ameliyeleri 1958 yılından 1960 yılına kadar 4
defa yapılmıştır.
O
tarihlerde de hâkimler nizalı yer orman rejimi dışına çıkarıldı mı' çıkarılmadı
nıı' diye sual sormamışlardır.
Hâkimler
sadece dâva konusu mahalli Orman sayılan yerlerden olup olmadığını
sormaktadırlar.
Hâkimin
soru yazısını alan Tarım Bakanlığı, mûtad incelemeyi yaptırdıktan sonra sorulan
yer, orman sayılan yerlerdendir. Veya orman sayılmayan yerlerdendir diye cevap
vermektedir.
Tarım
Bakanlığının bu yoldaki karşılık yazısı idari tasarruf olup Adalet
Mahkemelerinde münakaşa konusu edilemez. Bu idari tasarruf, İdari Yargı
Merciince iptal edilmedikçe hilâfına hüküm tesis edilemez.
Nizalı
mahalde orman tahdidi yapılmadığı için itiraz yoluyla iptal isteğinde bulunan
hâkim, bakmakta olduğu bu dâvada hiç bir veçhile 663 sayılı Kanunun uygulama
durumunda bulunmayacaktır.
Bu
itibarla hâkim bu kanunun iptalini istemeğe yetkili değildir. İsteğin
yetkisizlikten reddi icabeder.
Hâkimin
iptal istemeğe yetkili olmadığı hallerde istek esasının incelenip esas hakkında
karar ittihazı Anayasa Mahkemesinin görevi dışındadır.
Anayasa
Mahkemesinin, kanunla sınırlanan görev sahasını genişletmeye yetkisi
bulunmamaktadır.
Orman
tahdidi yapılan yerlerde tahaddüs eden ihtilafların çözülmesi için hâkim, orman
tahdit mazbata ve haritasını mahallî ve mütahassıs bilirkişiler marifiyetiyle
mahalline uygulayacağı için bu gibi halerde nizalı mahal orman tahdit mazbata
ve haritası içinde iken 663 sayılı kanun hükümleri dairesinde Bakanlar Kurulu
kararnamesiyle orman rejimi dışına çıkarılmış olan saha dahilinde kalmış
olabilir. İşte ancak bu ihtimal tahakuk edip de hâkim 663 sayılı kanunu
uygulamak zorunda kaldığı hallerde, hâkim dilerse bu kanuna dayanarak orman
idaresinin dâvasını rededer. Yahut duruşmayı durdurup uygulama zorunda kaldığı
kanunun Anayasa'ya aykırılığından bahisle iptal için Anayasa Mahkemesine
başvurabilir.
Objektif
olarak bu ihtimal silsilesini düşünüp o kanunun uygulanması ihtimalinin
mevcudiyetinden bahisle hâkimi iptal istemeğe yetkili tanımak caiz değildir.
Çatalzeytin
mıntıkasında orman; tahdidi yapılmadığı için bakılmakda olan dâvada bu
ihtimalin tahakkuk etmesi asla bahis konusu olamaz.
İkincisi:
6831 sayılı Orman Kanununun birinci maddesinde orman sayılan ve sayılmayan
yerler belirtilmiş, ikinci maddesi ise;
(İklim,
su ve toprak rejmine zarar vermeyen ve daha verimli kültür arazisi haline
getirilmesi Ziraat Vekâletince uygun gürülen ormanların orman rejimi dışında
bırakılmasına ve orman mefhumuna dahil olduğu halde orman rejmine tabi
tutulmasında bir fayda görülmeyen sahipli yerlerin serbest bırakılmasına veya
gayeye uygun hususi bir idare ve kesim tarzı tatbik edilmesine Ziraat
Vekâletinin teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince karar verilebilir) hükmünü
ihtiva etmektedir.
Bu
madde, hukuken orman olup da fiilen orman vasfını kaybetmiş olan yerlerdeki
fiilî durumun hukuk kaidelerine uygun hale getirilmesi için gereken tafsiyeyi
Öngörmektedir.
6831
sayılı Orman Kanunu 8/9/1956 gününde yürürlüğe girmiştir.
Bu
kanunun, metni aynen yukarıda yazılı ikinci maddesine dayanılarak Bakanlar
Kurulunun 16/9/1958, 7/5/1959, 24/9/1959, 21/1/1960 gün ve- 10783, 11593, 12210
ve 12661 sayılı kararnameleri ile orman rejimi dışına çıkarmalar yapılmıştır.
Bakanlar
Kurulunun 21/9/1960 gün ve 2820-24 744 sayılı kararnamesiyle, yukarıda gün ve
sayıları yazılı 4 aded kararname kaldırılmış ve o kararnamelerle orrnan rejimi
dışına çıkarılan yerler tekrar orman rejimine dönmüştür.
Bu
kararların, eksik incelemeye dayandıklarının anlaşılması üzerine kaldırılmış
olmaları ihtimal dahilindedir.
Fakat
ikinci maddenin kapsamındaki tasfiyenin zorunluğu karşısında daha çok kayıt ve
şartları ihtiva eden ve daha derin incelemeyi gerektiren 663 sayılı Kanunun
çıkarılmasına zaruret hâsıl olmuştur.
Bu
incelemeyi mahalinde yapmak üzere seçilecek Kurul Üyelerinin haiz oldukları
vasıflar kanunda gösterilmiştir.
Bu
kanun uygulanması 21 Şubat 1966 gün ve 12232 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan
yönetmelikte daha açık ve seçik bir şekilde gösterilmiştir.
Sözü
geçen 663 sayılı Kanunun kapsamındaki yerler 15/10/1961 gününden önce fiilen,
ilmen ve tamamen orman olmaktan çıkmış, orman bütünlüğünü bozmayan ve
bozmayacak olan iklim, su ve toprak rejimine zarar vermeyeceği anlaşılan ve
toprak sınıfı ve kullanma kabiliyeti bakımından daha verimli kültür arazisine
kalbi uygun bulunan yerlerle şehir, kasaba ve köy iskân topluluğu içinde kalan
yerler, bu kanunda üyeleri tâyin olunan Kurul tarafından mahallinde yapılacak
inceleme ile tespit olunarak Tarım Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu
kararıyla orman rejimi dışına çıkarılacaktı.
Büyüme
istidadındaki tömürün operasyonu insan sağlığını korumak için yapıldığı gibi
663 sayılı Kanunun kapsamındaki yerlerin orman rejimi dışına çıkarılması, bu
yerlerin orman aleyhine genişletilmelerini ve bu suretle ormanın küçülmesini
önlemek amaciyle yapılacaktı. Bu ameliye ormanları koruma tedbirlerinden
biridir.
15/10/1961
gününden önce şehir, kasaba ve köy içinde kalan iskân topluluğu, binalar vesair
tesislerle Narenciye, Zeytin, Çay, Muz ve meyve ağaçları gibi uzun ömürlü
bitkilerin mevcut olduğu sahalarda 663 sayılı kanunun Öngördüğü diğer şartlarda
tahakkuk ettikten sonra fiilen Orman vasfını kaybeden bu yerlerin orman rejimi
dışına çıkarılmaları suretiyle hukuki ilgilerinin de kesilmesi orman için
zararlı değil faydalıdır.
Bu
kanunun Anayasaya aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Bu sebeplere binaen
çoğunluğun kararma muhalifiz.
|
|
|
Üye
Asım
Erkan
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|