ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1963/127
Karar No.:1965/47
Karar tarihi:14/9/1965
Resmi Gazete tarih/sayı:28.2.1966/12238
İptal
dâvasını açan : Adalet Partisi Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi grupları.
İptal
dâvasının konusu : Gayrimenkul Kiraları hakkındaki 6570 sayılı ve 18/5/1955
günlü Kanunun 2., 3., 4., 5., 6., 8., 9., 11., 14., 16 ncı maddelerinin ve aynı
Kanunun muvakkat l inci maddesinin 6634 sayılı Kanunla değişik ç fıkrasının
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 36 ve 40 ıncı maddelerine ve mahkemelerin
istiklâli ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ve Anayasa'nın 149 ve geçici 9
uncu maddelerine dayanılarak iptalleri istenilmiştir.
İLK
İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince 8/3/1963 gününde yapılan ilk
incelemede iptal dâvasının, Adalet Partisinin 22/17 1963 gününde birlikte
toplanan Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi gruplarının 44 sayılı ve
22/4/1962 günlü Kanunun 25 inci maddesinin 2 nci bendine uygun kararına
dayanılarak 23/2/1963 gününde yani yasada yazılı süre içinde açıldığı görülmüş;
ancak dâva dilekçesinde imzaları bulunan Ali Naili Erdem ve Cahit Okurer'in
Grup Başkanı veya Başkan Vekili olduklarını bildirir belgenin gönderilmediği
anlaşıldığından anılan 44 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin 4 üncü fıkrası
uyarınca eksiğin 15 gün içinde tamamlanması için davacıya tebligat yapılmasına
oybirliği İle karar verilmiştir.
Dâva
dilekçesinde imzası bulunanlardan Cahit Okurer'in Adalet Partisinin Cumhuriyet
Senatosu Grup Başkanı ve Ali Naili Erdem'in yine Adalet Partisinin Millet
Meclisi Grup Başkan Vekili olduğunu belirten belgeler 8/3/1963 günlü kararda
verilen süre içinde gönderilerek eksik tamamlandığından Anayasa'nın 149 ve
geçici 9 ve 44 sayılı Kanunun 21., 25 ve geçici 5 inci maddelerine uygun olarak
açıldığı sonucuna varılan dâvanın esasının incelenmesi 12/4/1963 gününde
kararlaştırılmıştır.
ESASIN
İNCELENMESİ:
A)
Dâvanın kapsamı :
Dâva
dilekçesinde iptali istenen hükümler (6570 sayılı Kanunun 2., 3.,
8., 9 uncu maddeleriyle muvakkat l inci maddenin ç fıkrası ve bunlarla murtabıt
diğer hükümler) denilmek suretiyle belirtilmiş bulunmaktadır. Esasın
incelenmesine başlanırken (ve bunlarla murtabıt hükümler) deyiminin kapsamı
üzerinde durulmuş; bu deyime giren hükümlerin ve bunlara ilişkin gerekçenin
açıklattırılmasının gerekip gerekmediği görüşme konusu edilmiş mahkeme,
(Murtabıt hükümler) deyimine giren maddeler, Anayasa'ya aykırılıkları
iddiasının gerekçeleriyle birlikte doksan gün içinde açıklanmak üzere davacıya
tebligat yapılmasına 29/9/1964 tarihinde, o günkü heyete katılan üyelerden
İsmail Hakkı Ülkmen, Şemsettin Akçoğlu, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu ve
Fazıl Uluocak'ın muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile karar vermiştir.
Davacı
(Murtabıt hükümler) deyiminin 6570 sayılı Kanununun 4., 5., 6., 11., 14 ve 16
ncı maddelerini kapsadığını ve gerekçenin dâva dilekçesindekinin aynı olduğunu
süresi içinde bildirdiğinden ve bu maddelere ilişkin ek rapor da hazırlanmış
bulunduğundan dâva dilekçesi ve ekleri, esasa ilişkin raporlar Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülen hükümler, ilgili Anayasa hükümleri, bunların
gerekçeleri ve bunlarla ilgili Meclis görüşme tutanakları okunduktan sonra
gereği görüşülüp düşünüldü :
B)
Davacı Anayasa'nın şu hükümlerine dayanmıştır :
(Madde
36 - Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı
amaciyle, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.)
(Madde
40 - Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun,
bu hürriyetleri, ancak kamu yararı amaciyle sınırlayabilir.
Devlet,
özel teşebbüslerin millî iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlıyacak tedbirleri
alır.)
C)
Davacının gerekçesi ve gerekçenin tartışılması :
Davacı,
iptalini istediği hükümlerin her biri için ayrı ayrı gerekçe göstermemiş;
bunların hepsini kapsayan kısa ve genel bir gerekçe ile yetinmiştir. Genel
gerekçede dâva konusu hükümlerin, mülkiyet hakkını, sözleşme hürriyetini ve
mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini zedelediği ileri sürülmektedir. Mahkemelerin
bağımsızlığı ilkesinin zedelendiği yolundaki iddia yalnızca 6570 sayılı Kanunun
muvakkat l inci maddesinin ç fıkrasını ilgilendirdiğinden bu bölümde ancak
öteki hükümlerin tümüne ilişkin olan ilk iki iddia üzerinde durulacaktır.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası, mülkiyet hakkını ve sözleşme hürriyetini mutlak ve
sınırsız olarak kabul etmiş değildir. Tersine, mülkiyet hakkı kamu yararı için
kanunla sınırlanabilmesine cevaz verdiği gibi bu hakkın toplum yararına aykırı
olarak kullanılmasını yasaklamış (Madde 36); sözleşme hürriyetini de kanunun
kamu yararı bakımından sınırlayabilmesi kuralını koymuştur. (Madde 40)
Anayasa'nın 11 inci maddesi hükmü karşısında sınırlanmaların hakkın ve
hürriyetin Özüne dokunmayacak bir nitelikte bulunması gerektiğini hemen
belirtmek yerinde olur.
Gerek
konut gerekse iş yeri olarak kullanılan gayrimenkullerin toplum ve insan
hayatındaki önemi bir tartışmayı gerektirmiyecek kadar açık ve seçiktir. Hele
nüfusu hızla artan, aileri yeni yeni ailelere bölünen; buna karşılık konut ve
iş yeri yapımı aynı hıza ayak uyduramayan ve halkının büyük çoğunluğu mülk
sahibi olmayan ülkelerde bu önem daha da artar, isteklerin çokluğu yüzünden
yükselen, yahut yükselme eğilimi gösteren ve böylece toplum içinde sıkıntı,
darlık ve huzursuzluk yaratan kiraların olağan ve makûl bir hadde tutulabilmesi
kaygı verici bir sorun halini alır. Bu gibi durumlarda Devletin kanunlar
yoluyle araya girmesi; sözleşme hürriyetinde ve mülkiyet hakkının
kullanılmasında bir takım kısıntılara başvurması gerekmektedir. Bir çok yabancı
ülkelerde kira konusunda çeşitli tedbirler alındığı gibi bizde de önce Millî
Korunma Kanunu, sonra dâva konusu kanun hükümleriyle kiraların olağanüstü
yükselmelerinin önlenmesine çalışılmıştır.
Kira
sorununun bir toplum sorunu olduğu kabul edilince Türkiye Cumhuriyeti
Anayasa'sının 36 ve 40 inci maddelerinin, Devletin kira işlerini kanunlarla
düzenlemesine ve bu alanda sınırlamalar ve kısıntılar yapmasına elverişli
olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Nitekim Anayasa Mahkemesi 26/3/1963 günlü ve
1963/3 - 67 sayılı kararında ülkemizde konut ve işyeri darlığı devam ettiği
sürece kanun koyucunun kira konusundaki müdahale ve sınırlamalarına cevaz
bulunduğu ve böyle bir tutumun Anayasa'ya aykırı olmadığı hususlarında görüş
birliğine varmış 6570 sayılı Kanunun 2 nci ve 3 üncü maddelerini, ancak on yıl
önceki dondurulmuş Ölçüler yüzünden hakkaniyet ve adalet ilkeleriyle
bağdaşamıyacak duruma geldikleri için iptal etmiştir.
2
nci ve 3 üncü maddeler yani gayrimenkul kiralarının tesbiti yollarını ve
ölçülerini belirten hükümler iptal edildiğine göre 6570 sayılı Kanunun inceleme
konusu diğer hükümlerinin hukuki değerlerine ve uygulama yeteneklerine kısaca
değinmek yerinde olur.
İnceleme
konusu hükümlerden kimisinin iptal edilen iki madde ile bağlantıları
bulunmadığından bunların doğrudan doğruya uygulanmaları mümkündür. 6570 sayılı
Kanunun 5., 8., 9., 11 inci maddelerinin ve kısmen de 16 ncı maddenin
nitelikleri böyledir. İptal edilen maddelerle bağlantısı bulunan hükümlere
gelince (4 üncü madde 6 ncı madde 14 üncü madde ve kısmen 16 ncı madde gibi):
Her ne kadar iki maddenin iptali yüzünden ortaya çıkan boşluk yasama organınca
henüz doldurulmamışsa da kanunun tümü de yine aynı organca kaldırılmış değildir
Böyle olunca da boşluğun doldurulması ve bu hükümlerin uygulanma yerlerini
yeniden bulmaları her zaman için imkân içindedir. Demek ki şu durum söz konusu
hükümlerin Anayasa'ya aykırılık bakımından incelenmelerine engellik edemez.
Dâva
konusu hükümlerin tümünü kapsayan bu genel görüşlerden sonra şimdi de
özelliklerine göre, her hüküm üzerinde ayrıca ve gerektği kadar durulacaktır.
D)
Dâva konusu hükümler :
I.
Gayrimenkul kiraları hakkındaki 6570 sayılı Kanunun 2 nci ve 3 üncü maddeleri:
Bu
hükümler Anayasa Mahkemesinin 26/3/1963 günlü ve 1963/3-67 sayılı kararı ile ve
dâvanın açılmasından sonra iptal edilmiştir. Dâvanın sözü geçen hükümlere yönelmiş
bölümünün konusu kalmadığından bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmamak
gerekir.
II.
Aynı kanunun 4., 5 inci ve 6 nci maddeleri: 6570 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi
şöyledir:
(Mobilyalı
olarak kiraya verilen gayrimenkullerin bu kanuna göre taayyün eden yıllık kira
bedellerine mobilya için belediye encümenlerince takdir edilen kıymetin yüzde
yirmisinden fazla zam yapılamaz. Şu kadar ki bu suretle zam olunacak miktar
kira bedelinin yıllık tutarını geçemez.
Kira
müddetinin hitamından bir ay evvel yazı ile haber vermek suretiyle kiralayan
mobilyalarını kısmen veya tamamen geri alabilir. Bu takdirde mobilyalar için
yapılan zam nisbetinde kiradan indirme yapılır.)
Aynı
kanunun 5 inci maddesi şöyledir :
(Kaloriferli
gayrimenkullerde mahrukat fiyatlarındaki değişikliklerin kira bedeline inikası
nisbetî hükümetçe tesbit ve ilân olnur.)
Aynı
kanunun 6 ncı maddesi şöyledir :
(Kısmen
mesken olarak kısmen de meskenden gayri bir şekilde kullanılmak üzere
kiralanmış bulunan veya tamamen mesken olarak kullanılmak üzere kiralanmış iken
fiilen meskenden gayri surette kullanılan gayrimenkullerin kira bedelleri zam
bakımından mesken olmayan yerlere ait hükümlere tabidir.)
Bu
üç madde belirli hallerde (Mobilyalı, kaloriferli, konuttan gayri biçimde
kullanılan yerler için) kiralarda yapılacak artırmaları düzenlediğinden ve aynı
ereği yani "Sınırlanmış kira; prensibini koruma ve bu alandaki kötü
niyetli tutumları önleme ereğini" güttüğünden bir arada ele alınmıştır.
Kanun,
gayrimenkul kiralan konusunda, mülkiyet hakkını ve sözleşme hürriyetini
sınırladığı takdirde sınırlamanın pürüzsüz işleyebilmesi ve öngörülen
sonuçların elde edilmesi için, kötü niyetli kimselerin zorlayacakları bir takım
hukuk aralıklarının da kapatılması gerekir. İşte inceleme konusu hükümler böyle
bir niteliktedir. 4 üncü madde, bir kaç parça eşya konularak; 5 inci madde,
kalorifer bahane edilerek kiraların gelişi güzel arttırılmasını; 6 ncı madde,
konut içinde işyeri kurularak nisbeti daha yüksek olan işyeri kirasının
bertaraf edilmesini önlemek ereğini gütmekte; ilk ikisi kiracıları ve üçüncüsü
kiralayanları koruyan bu hükümler geçmişteki tecrübelerden esinlenmiş
bulunmaktadır. Bunlar, "Sınırlanmış kira" prensibinin esasını
kapsamayan ayrıntılardan ibarettirler. Bu bakımdan Anayasa'ya aykırı bulunmaları
hiç bir zaman düşünülemez. Böyle olunca da dâvanın bu hükümlere yönelmiş
bölümünün reddi gerekir.
Üyelerden
Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
III.
Aynı kanunun 8., 9 uncu ve 11 inci maddeleri : Aynı kanunun 8 inci maddesi şöyledir
:
(Bu
kanunla borçlar Kanununda gösterilen haller dışındaki sebeplerle açılacak
tahliye dâvaları, mukavelelerde aksine şart bulunsa dahi mesmu olamaz.)
Aynı
kanunun 9 uncu maddesi şöyledir :
(Kira
mukavelelerinde; bu kanunun kira bedellerinin tâyinine mütaallik hususlar
müstesna, kiracı aleyhine değişiklik yapılamaz.)
Aynı
kanunun 11 inci maddesi şöyledir :
(Kiracı
kira müddetinin bitmesinden en az onbeş gün evvel mecuru tahliye edeceğini yazı
ile bildirmediği takdirde sözleşme aynı şartlarla bir yıl uzatılmış sayılır.)
Bu
maddenin üçü de kira sözleşmelerini ilgilendirdiğinden bir arada ele
alınmıştır.
Gayrimenkul
kiralarının kamu yararına olarak kanunla sınırlandırılması gerekli görülünce,
bu ereğe yalnızca kira tesbiti düzeninin hükme bağlanması yoluyle
varılamıyacağında şüphe yoktur. Kiralayanın elinde kiralanan yeri boşalttırmak,
için çeşitli vesile ve imkânlar bulunması halinde bu hükümler ya hiç işlemez ya
da çok güç işler duruma düşer. İnceleme konusu üç madde işte bu türlü
sakıncaları ortadan kaldırmak üzere konulmuş, "Sınırlanmış kira"
prensibinin uygulanmasını kolaylaştran tamamlayıcı hükümlerdir. Gerçi 6570
sayılı kanun, böylece sözleşme hürriyetini kısmaktadır. Ancak böyle bir kısıntının
sözleşme hürriyetinin özüne dokunduğu kabul edilemez. Çünkü sözleşme hürriyeti
kira sözleşmelerinin dar çevresini aşan çok geniş bir alanı kapsar. Öte yandan
kiralayana gerek Borçlar Kanununun saklı hükümleriyle gerekse 6570 sayılı
Kanunla (Söz gelimi : 7 nci madde) bir çok haklar tanınmıştır. Şu duruma göre
inceleme konusu hükümlerin Anayasa'ya aykırı bulunduğu iddiası kabule değer
değildir. Dâvanın bu hükümlere yönelen bölümünün reddi gerekir.
Üyelerden
Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
IV.
Aynı kanunun 14 üncü maddesi :
Aynı
kanunun 14 üncü maddesi şöyledir :
(2490
sayılı Artırma, Eksiltme ve ihale Kanununa tabi olarak kiraya verilen
gayrımenkuller hakkında da bu kanunun hükümleri tatbik olunur.)
"Sınırlı
kira" prensibinin kapsamını az daha genişleten bu hüküm genel, katma ve
Özel bütçeli dairelerle belediyelerin sahibi bulundukları gayrı menkulleri de
6570 sayılı kanun hükümlerine bağlıyarak söz konusu teşekküllerle gerçek
kişiler ve özel tüzel kişiler arasında bu bakımdan eşitliği sağlamaktır. Böyle
olunca da hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu düşünülemez. Dâvanın bu maddeye
yönelen bölümünün reddi gerekir.
V.
Aynı kanunun 16 ncı maddesi :
Aynı
kanunun 16 ncı maddesi şöyledir :
(Hava
parası olarak veyahut her ne nam ve suretle olursa olsun bu kanuna göre taayyün
eden kira bedelinden fazla para alanlar, bunlar namına hareket edenler veya
bunlara tavassut edenlerle 15 inci madde hükmüne aykırı hareket edenler
hakkında altı aydan bir seneye kadar hapis ve üç yıllık kira bedeli tutarınca
ağır para cezası hükmolunur. Mükerrirler hakkında bu cezalar bir misli
arttırılır.)
Bu
madde, açıkça görüldüğü üzere, 6570 sayılı Kanunun gayrimenkul kira ve
kiralamalarını düzenleyen hükümlerinin müeyyidesidir. Ayrıca inceleme konusu
dışında kalan ve gayrimenkul sahiplerinin kendileri, eşleri veya çocukları için
mesken olarak veya bir meslek veya sanatı icra etmek üzere kullanma ihtiyacı
veya yeniden inşa veya imar maksadiyle boşalttırdıkları gayrımenkullere ilişkin
bulunan yasakların (Madde 7 ve 15) müeyyidesi de inceleme konusu maddede yer
almıştır. Bu türlü hükümlerin müeyyidesiz yürütülebileceği elbette ki
düşünülemez. Kanun koyucunun, bir kanunun uygulanmasını mümkün kılacak yolları
da o kanun da ele alması başlıca görevidir. Öte yandan hüküm Anayasa'nın
cezalara ilişkin ilkeleri (Madde 33) ile de uygunluk halindedir. Böyle olduğuna
göre dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün reddi gerekir.
Üyelerden
Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
VI.
Aynı kanunun muvakkat l inci maddesinin ç fıkrası :
Aynı
kanunun muvakkat l inci maddesinin 6634 sayılı Kanunla değişik ç fıkrası
şöyledir :
Bu
kanunun kira bedeline müteallik hükümleri :
Ç) ç
fıkrasında yazılı gayrımenkullerden bir yıldan fazla müddetle mukaveleye
bağlanmış olup da bu kanunun mer'iyete girdiği tarihte bir seneden fazla
müddeti bulunanlar için 1/6/1956 tarihinden itibaren mer'idir.
Muvakkat
madde - 6570 sayılı gayrimenkul kiraları hakkındaki kanunun muvakkat l inci
maddesinin ç fıkrasına müsteniden açılmış olup da halen derdest bulunan dâvalar
reddolunur. Bu husustaki ilâmlar icra dairelerince infaz olunmayarak dosyaları
muameleden kaldırılır.
Dâvaların
reddi ve icra dosyalarının muameleden kaldırılmasından dolayı hare ve resim
alınmaz ve evvelce alınmış olan peşin hare ve resimler alâkalılara iade
olunur.)
Dâvanın
bu hükme yönelen bölümü görüşülürken kapsamı üzerinde durulmuştur. Üyelerden
Şeref Hocaoğlu, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Avni Givda, Ahmet Akar,
Muhittin Gürün ve Ekrem Tüzemen; dâva dilekçesinin iptali istenilen hükümler
bölümünde muvakkat l inci maddenin ç fıkrası mutlak olarak yer aldığına ve her
madde için ayrı gerekçe gösterilmediğinden gerekçeden de kapsamı aydınlatacak
bir anlam çıkarılamayacağına, üstelik yine dilekçede serbest akitle varılan
anlaşmaların doğurduğu müktesep hakların ihlâl olunduğundan da söz edilmesine
göre, dâvanın 6634 sayılı kanunla değişik ç fıkrasının tümünü kapsadığı
görüşünde bulunmuşlarsada çoğunluk, dâva dilekçesinin (İptal sebebi) bölümünde
(Anayasa'nın teminatı altında bulunan mahkemelerin istiklâline bilhassa
muvakkat l inci maddenin ç fıkrası) denildiği ve mahkeme istiklâlinin ancak ç
fıkrasının sonundaki muvakkat maddede söz konusu olabileceğini ve davacının
dâva kapsamım böylece açıkladığını ileri sürerek bu görüşe katılmamıştır. Sonuç
olarak dâvanın yalnızca 6570 sayılı Kanunun muvakkat l inci maddesinin 6634
sayılı Kanunla değişik ç fıkrasının sonunda yer alan (Muvakkat madde)ye
yöneldiğine oyçokluğu ile karar verilmiştir.
6570
sayılı Kanunun muvakkat l inci maddesi, yeni kira düzeninin çeşitli durumlara
göre hangi tarihlerde yürürlüğe gireceğini bir kaç fıkra ile hükme bağlar.
Bunlardan inceleme konusu olan ç fıkrası serbest anlaşma esası üzerinden
yapılmış uzun süreli sözleşmelerden 6570 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği
günde bir yıldan artık süresi bulunanlara ilişkindir. Bu durumda olan kiraların
yeni düzene uydurulması için 1/6/1956 tarihi öngörüldüğü halde bir zühul sonucu
bu tarih kanunda 1/6/1955 olarak çıkmış ve böylece bir yıldan artık süreli
sözleşmeler bir yıldan az süreli sözleşmelere göre çok daha elverişsiz duruma
düşmüştür. Zühul, bir çok dâvalara ve icra kovuşturmalarına yol açmıştır.
Fıkranın 6634 sayılı Kanunla değiştirilmesi bu yüzdendir. Yalnızca zühulün
düzeltilmesi yetmiyeceğinden ve zühulün doğurduğu bir takım haksızlıkların
giderilmesi de gerektiğinden ç fıkrasına ayrıca bir geçici madde eklenerek
(İnceleme konusu hüküm) ç fıkrasının ilk metnindeki yanlış tarih yüzünden
açılan dâvaların ve icra takiplerinin tasfiyesi yoluna gidilmiştir.
İnceleme
konusu muvakkat madde 6634 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14/1/1956 günündeki
dâvalar ve dâva sonunda alınan ilânlarla o güne kadar doğmuş dâva hakları
üzerindeki hükmünü icra etmiş bulunmaktadır. Maddenin kapsamı ve ereği de
budur. Şu duruma göre bu gün için bir uygulama yeri bulunduğu düşünülemez.
Böyle olunca da dâvanın bu hükme yönelen bölümü hakkında karar verilmesine yer
olmamak gerekir.
Üyelerden
İbrahim Senil, İhsan Keçecioğlu, Salim Başol, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak,
Lûtfi Ömerbaş ve Ekrem Tüzemen bu görüşe katılmamışlardır.
Sonuç
:
Gayrimenkul
kiraları hakkındaki 6570 sayılı Kanunun :
1 -
2 nci ve 3 üncü maddeleri Anayasa Mahkemesinin 26/3/1963 günlü ve 1963/3 - 67
sayılı kararı ile ve bu dâvanın açılmasından sonra iptal edilmiş olduğundan
dâvanın bu hükümlere yönelen bölümünün konusu kalmadığına ve bu hususta yeniden
karar verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle :
2 -
4., 5., 6., 8., 9., 11. ve 16. maddeleri Anayasa'ya aykırı olmadığından dâvanın
bu hükümlere yönelen bölümünün reddine, Üyelerden Şeref Hocaoğlu ve Muhittin
Gürün'ün muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile;
3 -
14. maddesi Anayasa'ya aykırı olmadığından dâvanın bu hükme yönelen bölümünün
reddine oybirliği ile;
4 -
Muvakkat l. maddesinin 6634 sayılı Kanunla değişik ç fıkrasının sonunda yer
alan (Muvakkat madde), hükmünü icra etmiş ve artık uygulanma yeri kalmamış
bulunduğundan dâvanın bu maddeye yönelen bölümü hakkında bir karar verilmesine
yer olmadığına üyelerden ibrahim Senil, İhsan Keçecioğlu, Salim Başol, Hakkı
Ketenoğlu, Sait Koçak, Lûtfi Ömerbaş ve Ekrem Tüzemen'in muhalefeleriyle ve
oyçokluğu ile Anayasa'nın 149., 152. ve geçici 9. maddeleri gereğince 14/9/1965
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Lütfi
Akadlı
|
Üye
Asım
Erkan
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
|
|
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Kararda
sözü geçen (Muvakkat madde) nin kapsamına giren ve çözüm bekleyen dâvalar
bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Bu çeşit dâvaların mevcut olması
mümkündür. Öte yandan Mahkememiz, iptali istenin hükümlerinin uygulanıp
uygulanamıyacağını incelemeğe sadece mahkemelerden gelen itirazlarda
yetkilidir. Bu nedenlerle, Adalet Partisi tarafından açılan bu dâvada, bu
(Muvakkat Maddenin) hükmünü icra ettiği ve artık uygulama yeri kalmadığı
gerekçesiyle Anayasa'ya aykırı olup olmadığı yönünden bir karar verilmesine yer
olmadığı yolundaki çoğunluk kararına muhalifiz.
MUHALEFET
ŞERHİ
l -
Gayrimenkul kiraları hakkındaki 6570 sayılı Kanunun 2., 6., 8., 9., 11.,
14 ve 16. maddelerinin Anayasa'ya aykırı oldukları iddiasiyle iptalleri dâva
edilmiş bulunmaktadır.
Bunlardan
2 ve 3. maddeler, karar da yazılı olduğu üzere, daha önce Anayasa Mahkemesince
Anayasa'ya aykırı görülerek iptal edilmişlerdir.
Bu
kararın gerekçesinde özetle :
(Mahkememizdeki
gayrimenkul darlığının devam ettiği sürece kanunn koyucunun kira konusunu düzenlemesinin
ve bu alanda sınırlama yapmasının, mülkiyet hakkının özüne dokunmamak şartiyle
caiz bulunduğu kabul olunmakla beraber, kira kanuniyle 1953 yılı rayicinin esas
alınarak kiraların o tarihteki rayice göre dondurulmuş bulunduğu, halbuki o
tarihten bu yana iktisadî şartlarda büyük değişiklikler meydana gelmiş
olduğundan söz konusu kanun hükmünün gayrimenkul sahipleri yönünden hakkaniyet
ve adalet prensipleri ile bağdaşamaz hale geldiği, fiyat istikrarını sağlama
gerekçesiyle tesis olunan kira rejimi ile birlikte diğer sektörlerde de
uygulanan benzeri tedbirler ve sınırlamalar zamanla kaldırıldığı halde
gayrimenkul kiraları hakkındaki tedbirin devam ettiği ve bunun neticesinde de
gelirlerin dağılışında mal sahipleri zararına ve kiracılar yararına bir değişiklik
doğduğu, bu sonucun ise yurtdaşların, haklarda ve yükümlerde eşitliği ilkesine
aykırı bulunduğu, kira takdiri konusunda belediye encümenlerine verilen takdir
yetkisinin açık ve kesin Ölçülerle sınırlandırılmamış olduğundan uygulamada
doğru olmayan sonuçlara varıldığı ve bu sebeplerle kira rejiminin devam
ettirilmesinin adaletsiz ve mülkün gelirinden sahibinin yararlanmasını Önleyen
aşırı bir sınırlama halini aldığı ve böylece söz konusu sınırlamanın, da,
mülkiyet hakkının özünü zedelediğinden Anayasa'ya aykırı bulunduğu) belirtilmiş
bulunmaktadır.
Bilindiği
gibi 6570 sayılı Kanun, tümü ile kira bedellerini 1953 rayiçlerine göre
donduran bir rejimi tesis etmekte ve kanunun bütün maddeleri bu rejimin
eksiksiz ve kaçamaksız olarak uygulanmasını sağlamak için konulmuş tedbirleri
ve hükümleri ihtiva etmektedir. Gerçekten kanunda bu rejim ile ilgili olmayarak
kendi başına da uygulanması mümkün olabilecek nitelikteki hüküm sadece 14.
maddesinden ibaret olup diğer bütün maddeler ve bu meyanda dâva konusu olan
hükümler, kanunun 2 ve 3 üncü maddeleriyle kurulan kira esasını, eksiksiz
olarak ayakta tutabilmek için düşünülmüş ve kabul edilmiş bulunmaktadırlar.
Zira bütün bu maddeler incelenecek olursa, hepsinin de 2 ve 3 üncü maddelerle
bağlantı halinde oldukları ve bu bakımdan da, böyle bir rejimin mevcut olmaması
halinde başkaca herhangi bir kanunla konu olabilecek nitelikte bulunmadıkları
görülmektedir.
Bu
itibarla bu maddelerin müstakil birer hüküm imiş gibi ayrı ayrı ele alınmaları
ve kanunun tümü ile olan ilgilerin düşünülmeksizin, haklarında Anayasa
bakımından, mütalâa yürütülmesi mümkün değildir. Diğer taraftan Anayasa
Mahkemesi, kanunun 2 ve 3 üncü maddelerini iptal etmiş ve bunların dayandığı,
(1953 rayicine göre kira) esasının Anayasa'ya aykırılığını tesbit etmiş
bulunduğuna göre bu esasın tedbirlerini ve türlü dayanaklarını teşkil eden dâva
konusu bükümlerin Anayasa'ya aykırı bulundukları hususu da, yukarıda özetlenen
gerekçeden başkaca bir gerekçe aramağa mahal olmayacak derecede meydandadır.
Esasen
söz konusu iptal kararına rağmen diğer maddelerin yürürlükte kalmış olması; o
tarihten bu yana kanunun tümüne hâkim olan esasları kısmen devam ettirmekte ve
kısmen de yargı organlarını, ortada kira bedellerinin tesbiti hakkında kanuni
bir hüküm kalmadığı halde, rayiç kiranın araştırılması ve tesbiti gibi,
herhangi bir kanunla öngörülmemiş olan, bir usulün uygulanmasına zorlamak
suretiyle kanunun Anayasa'ya aykırılığı sabit olmuş bulunan prensiplerini,
iptal kararına rağmen devam ettirmek gibi bir durumun meydana gelmesine sebep
olmaktadır.
Zira
Anayasa'nın 36 ncı maddesinin tanıdığı "Mülkiyet hakkı" nın ve 40
ıncı maddesinin tanıdığı "Sözleşme hürriyeti" nin, ancak bir kanunla
ve kamu yararı amacıyle sınırlanabileceği, bir kira akdinin taraflarını
"Rayiç kiranın" kabulüne mecbur bırakan bir usulün, mülkiyet hakkında
ve sözleşme hürriyetinde, haklı veya haksız, yapılmış bir sınırlamadan başka
bir şey olmadığının izahtan vareste bulunduğu, ortada kamu yararı amaciyle ve
kanunla yapılmış bir sınırlamada olmadığı halde, Anayasa'ya aykırı olarak böyle
bir sınırlamanın uygulanmasına yol açılmış olması, dâva konusu maddelerin
yürürlükte kalmış olmalarının bir neticesi olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Anayasa
Mahkemesi evvelki kararında, bu konuda sınırlama yapılabileceğini kabul etmiş
olmakla beraber bu husustaki kamu yararının tesbiti ve bu amaçla gerek mülkiyet
hakkı, gerekse sözleşme hürriyetinde bir sınırlama yapılması, yine Anayasa
hükümlerine göre, ancak kanun koyucuya ait bir yetki olduğundan bunun yargı organları
tarafından kullanılmasının mümkün olamıyacağı aşikârdır.
Bu
sebeplerle 2 nci ve 3 üncü maddelerinin iptal edilmiş olmasına rağmen
yürürlükte kalmış bulunan, 6570 sayılı Kanunun dâva konusu 4., 5., 6., 8., 9.,
11 ve 16 ncı maddelerinin de Anayasa'ya aykırı oldukları cihetle iptal
edilmeleri gerekmektedir.
Bu
sebeplerle kararın bu maddelerle ilgili kısmına muhalifiz.
2 -
6570 sayılı Kanunun dâva edilen 14 üncü maddesi hükmü; kararda yazılı bulunan
metninden de anlaşılacağı üzere, Artırma, Eksiltme ve İhale Kanununa tabi olan,
yeni kamu kuruluşlarına ait bulunan gayrimenkullerin de bu kanun hükümlerine
göre, yani 1953 rayici sabit kira esası üzerinden, kiraya verileceğini âmir
bulunmaktadır.
Kanun
koyucu, bu hükümle, kamu kuruluşlarına ait ve herhangi bir hizmete tahsis
edilmiyerek kiraya verilmekte olan gayrimenkulleri de aynı esaslara tabi
tutarken, geniş mânasiyle Devletin, kendisine ait bulunan mallar için bir kira
hükmü koymuş olmaktan başka bir şey yapamamaktadır. Bu bakımdan söz konusu
madde hükmü, kamu kuruluşları dışındaki kişilerin mülkiyet veya sözleşme
haklarında yapılan bir sınırlama niteliğinde olmadığından kişi haklarına ve
hürriyetlerine dokunan bir yönü de bulunmamaktadır.
Bu
sebeplerle, Anayasa'nın koruduğu kişi hakları üzerinde herhangi bir sınırlama
getirmeyen ve esasen 6570 sayılı kanun ve bu kanunla kurulmuş olan kira rejimi
mevcut olmasa dahi, kanun koyucu tarafından doğrudan doğruya ve müstakil bir
kanunla yürürlüğe konabilecek nitelikte bulunan böyle bir hükmün, Anayasa'ya
aykırı bir yönü olmadığı gibi bu hükmün söz konusu kanun içerisinde
bulunmasının da, Devletin kamu yararı gerekçesiyle kişi haklarını kısıtlarken
kendisini onun dışarısında tutmamak gibi bir düşüncenin tesiri ile kabul
edilmiş bir hüküm olmaktan başka bir sebep ve manası bulunmamaktadır.
Bu
bakımdan bu maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığı hakkındaki sonuca, kararda
yazılı olan gerekçe ile değil, bu sebeplerle katılmamaktayız.
3 -
Davacı parti grupu; dâva dilekçesinde, yukarıda incelenen maddelerden başka;
söz konusu kanunun (Muvakkat birinci maddesinin ç fıkrası) nın da Anayasa'ya
aykırı olduğundan iptalini istemiş ve fakat dâvasının 9/1/1956 tarihli, ve 6634
sayılı kanunla değiştirilmiş bulunan söz konusu ç fıkrası içinde ayrıca yer
alan (Muvakkat hükme) münhasır bulunduğu hakkında bir açıklamada bulunmamıştır,
Her ne kadar dâvanın gerekçesinde, sadece söz konusu muvakkat hüküm ile ilgili
açıklamalara yer verilmiş bulunduğu görülmekte ise de Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı Kanunun 28 inci maddesine
göre Anayasa Mahkemesi, açılan dâvalarda istem ile bağlı olup ilgililer
tarafından ileri sürülen gerekçeye dayanmağa mecbur bulunmadığına ve bu dâva
dilekçesindeki istem de, herhangi bir sınırlama yapılmaksızın mutlak olarak, Ç
fıkrasının iptalinden ibaret bulunduğuna göre Mahkememizin, dâvanın
gerekçesinde yer alan açıklamalara dayanarak istemin kendisine sınırlama
yapması mümkün olmadığından incelemenin, muvakkat hüküm de dâhil olmak üzere
"Ç" fıkrasının tümü üzerinde yapılması gerekirdi.
Bu
sebeplerle kararın bu kısmında uygulanan usule muhalifiz.
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Dâva
konusu muvakkat maddenin hükmünü tamamen icra ettiği kesinlikle belli
olmadığından pek uzak bir ihtimallede olsa uygulama zorunluğu doğabilir. Bu
bakımdan maddenin yürürlükte olduğu ve iptal isteminin incelenerek bir karara
bağlanması gerektiği görüşündeyiz. Çoğunluk kararına muhalifiz.
|
|
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
KARŞI
DÜŞÜNCE
Bir
kanun maddesine hükmünü icra etmiş ve artık uygulama yeri kalmamış demek için
bunun kesinlikle belli olması gerekir. Örneğin ölüm cezalarının yerine
getirilmesine dair kanunlar bu cezaların infazı ile hükmünü icra etmiş ve artık
uygulama yeri kalmamıştır.
Dâva
konusu olup kararda sözü edilen (Geçici madde) nin hükmünü icra etmiş olduğu ve
artık uygulama yeri kalmadığı bu kesinlikle belli değildir. Bu geçici maddeyi
ilgilendiren dâva bulunup bulunmadığı bilinememektedir.
Bu
nedenle "geçici madde" nin hükmünü icra etmiş ve artık uygulama yeri
kalmamış olduğu gerekçesiyle Anayasa'ya aykırı olup olmadığı yönünden bir karar
verilmesine yer olmadığı yolundaki çoğunluk kararına katılmıyorum.