ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1965/12
Karar sayısı:1965/34
Karar günü:28/5/1965
Resmi Gazete tarih/sayı:1.12.1965/12165
İptal
dâvasını açan : Sosyal Demokrat Parti
İptal
dâvasının konusu: 25/5/1961 günlü ve 306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun
10 uncu maddesinin 13/2/1965 günlü ve 533 sayılı kanunun 6 ncı maddesiyle
değiştirilmiş son fıkrasındaki (En az on beş il) şartı ile sınırlı hükümlerin
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın " nci maddesine, 11 inci maddesinin
ikinci fıkrasına, 55 inci maddesine, 56 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkralarına aykırı olduğu ileri sürülmüş ve Anayasa'nın 149. Ve 150 nci
maddelerine dayanılarak iptalleri istenmiştir.
İlk
inceleme :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince 16/3/1965 ve 23/3/1965
günlerinde yapılan ilk incelemede :
a)
Sosyal Demokrat Partinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsilcisi bulunduğu;
b)
Sosyal Demokrat Partinin tüzüğüne göre en yüksek merkez organı olan genel idare
kurulunun 26/2/1965 günlü ve 24 sayılı karariyle parti genel başkanına dâva
açma yetkisi verildiği ve durumun 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı kanunun 25 inci
maddesine uygun bulunduğu;
c)
Dâvanın 8/3/1965 gününde kaleme havale edilen aynı günlü dilekçe ile davacı
partinin Genel Başkanı, Cumhuriyet Senatosu Üyesi Sıtkı Ulay tarafından Anayasa'nın
150 nci maddesinde yazılı süre içinde açıldığı;
d)
Dosyada eksiklik bulunmadığı
görülmüş
ve Anayasanın 149. ve 150. ve 44 sayılı kanunun 21., 22., 25., ve 26 ncı
maddesine uygun olarak açıldığı sonucuna varılan dâvanın esasının incelenmesine
23/3/1965 gününde oybirliği ile karar verilmiştir.
Esasın
incelenmesi :
Dâvanın
esasına ilişkin rapor, dâva dilekçesi ve ekleri, Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülen hükümler, dayanılan Anayasa hükümleri bunların gerekçeleri ve bunlarla
ilgili Meclis görüşme tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
Davacının
dayandığı Anayasa hükümleri :
Davacının
dayanak olarak açıkladığı Anayasa hükümleri şöyledir :
"Madde
2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan millî, demokratik lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
"Madde
11/2 - Kanun, kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî
güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne
dokunamaz."
"Madde
55 - Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme ve seçilme
hakkına sahiptir.
Seçimler,
serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına
göre yapılır."
"Madde
56/2,3 - Siyasi partiler önceden izin almadan kurulur ve serbestçe faaliyette
bulunurlar.
Siyasi
partiler, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, demokratik siyasi hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır."
Dâva
konusu fıkra :
306
sayılı kanunun 10 uncu maddesinin 533 sayılı kanunla değiştirilmiş son fıkrası
şöyledir:
"Siyasi
partilerin genel merkezlerindeki yetkili organları, bütün seçim çevrelerinde
aday gösterebilirler. Şu kadar ki, siyasi partilerin seçime katılabilmeleri
için, kendi yüzüklerine göre ilk genel kongrelerini yapmış olmaları ve en az
onbeş ilde en az altı ay evvel il ve ilce teşkilâtı kurmuş bulunmaları veya ilk
genel kongrelerini yapmış olmak kaydiyle T. B. M. M. birleşik toplantısında
grupa sahip olmaları ve teşkilâtı olsun veya olmasın en az 15 ilin her birinde
o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısına eşit sayıda aday
göstermeleri gerekir."
Dâvanın
kapsamı :
Esasın
incelenmesine girilirken dâvanın kapsamı üzerinde durulmuştur. Dâva
dilekçesinin başında 306 sayılı kanunun 533 sayılı kanunun 6 ncı maddesiyle
değiştirilen 10 uncu maddesi (533 sayılı kanunun 6 ncı maddesi bu maddenin
yalnız son fıkrasını değiştirdiğine ve ancak bu fıkraya ilişkin dâva açma
süresi dolmadığına göre 306 sayılı kanunun 10 uncu maddesinin son fıkrası
kasdediliyor demektir.) dâva konusu olarak gösterilmekte; dilekçenin (Talep
sonu) bölümünde de aynı istek tekrarlanmaktadır. Buna karşılık Sosyal Demokrat
Parti Genel idare Kurulunca Parti Genel Başkanına yalnızca Seçim Kanunundaki 15
il ve ilçe kaydının kaldırılması konusunda Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisi
verildiği dosyada bir örneği bulunan 26/2/1965 günlü ve 24 sayılı genel idare kurulu
kararının 1 inci maddesinde yazılıdır. Şu duruma göre dâvanın, ancak 306
sayılı kanunun 10 uncu maddesinin 533 sayılı kanunla değişik son fıkrasındaki
"şu kadar ki, siyasi partilerin seçime katılabilmeleri için ............
en az on beş ilde en az altı ay evvel il ve ilce teşkilâtı kurmuş bulunmaları
......... ve teşkilâtı olsun veya olmasın en az on beş ilin her birinde o seçim
çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısına eşit sayıda aday göstermeleri
gerekir" hükümlerini kapsadığına, istemin genel idare kurulunun verdiği
yetkiyi aşan bölümünün reddine; Başkan Lûtfi Akadlı ve Üyelerden İhsan
Keçecioğlu, Salim Başol, Hakkı Ketenoğlu, Lûtfi Ömerbaş ve Ekrem Tüzemen'in
dilekçenin gerekçesinde sözü geçen fıkranın on beş il ve ilçe ile ilgili
hükümlerinin dâva edildiği ve yetkinin aşılmadığı anlaşıldığından ayrıca bir
red kararı verilmesine yer olmadığı yolundaki muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile
karar verilmiştir
Dâva
konusu hükümlerin tartışılması :
l -
Siyasi partilerin seçime katılabilmeleri için en az 15 ilde en az 6 ay önce il
ve ilçe teşkilâtını kurmuş olmalarını şart koşan hüküm.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası, vatandaşlara seçme ve seçilme hakkını kayıtsız ve
sınırsız olarak vermiş değildir; tam tersine bu hakkı ancak kanunda gösterilen
şartlara uygun bulunması halinde tanımıştır. (Anayasa : Madde 55) Seçimlerinin
serbest, eşit, gizli, tek dereceli ve genel oy ve açık sayım ve döküm esasları
dışında kalan şartları ve nitelikleri kanun koyucunun takdirine bırakılmış
bulunmaktadır.
Vatandaşın
seçme ve seçilme hakkını ortadan kalktığı iddiasını değerlendirebilmek için
yalnız en az 15 ilde en az 6 ay önce il ve ilce teşkilâtını kurmuş siyasi
partinin seçime girmelerine cevaz veren hükmün, Anayasa'nın seçimlerde saklı
tuttuğu, bir başka deyimle, kanun koyucunun takdirine bırakmadığı esaslardan
(Serbest, eşit ......... oy ) esasını zedeleyip zedelemediğini araştırmak gerekir.
Serbest
oy esasına göre yapılan seçimde, seçmen oyunu baskıya, yasa dışı bir müdahaleye
uğramadan kullanır. Serbest oy demek, seçmenin dilediği biçimde, dilediği
kimseye oy vermesi ve bundan da mutlaka olumlu bir sonuç çıkması demek
değildir. Seçmenin oyu, seçme ve seçilme hakkına ilişkin olarak, kanunun
koyduğu şartlara uygun ise hüküm ve değer taşır. Tersini düşünmek seçimlerde
kanunların yerini ve görevini reddetmek olur ve böyle bir hal Anayasa hükümleri
ile bağdaşamaz. Öyle ise inceleme konusu hükmün serbest oy esasına aykırı yönü
yoktur.
Eşit
oy esası, yalnızca her seçmenin tek oyu olması kuralını hükme bağlamakta olup,
kimi seçmene bir kez, kimi seçmene bir kaç kez oy kullanma hakkı tanınmasına
engeldir. Eşit oy kavramı içinde her oyun eşit etkiye ve sonuca varması
gerektiği gibi bir görüşe de yer verilemez. Bir oyun etki ve sonucunu ancak oy
sahibinin tutumu ve öteki oyların karşı etkileri belli eder. Görülüyor ki
inceleme konusu hüküm (Eşit oy) esasına da dokunmamaktadır.
Öte
yandan kimi siyasi partinin seçimlere katılmasına karşılık seçimlere
katılabilerı bir çok partilerin ve bir de bağımsız adaylık müessesesinin
bulunuşu ve vatandaşların seçme ve seçilme haklarını bu yönlerde
değerlendirebilecekleri düşünülürse vatandaşın seçme, seçilme hakkının ortadan
kalktığı iddiasının bu bakımdan da yetersizliği kendini açıkça gösterir.
İnceleme
konusu hükmün, siyasi partilere ve demokrasiye olan etkilerine ilişkin
iddialara gelince :
Bilindiği
üzere seçimlerde nisbî sistem yürürlüktedir. Böyle olunca da kanun koyucunun en
başta bu sistemin gereklerini, seçmenin durumunu ve bu sistemle seçmen
arasındaki ilişkileri gözönünde tutması lâzımgelir. Nisbî seçim düzeninde
önemli olan kişiler değil, partilerdir. Oyların tümüne yakın sayısını partiler
toplarlar. Seçmenin oyunu korumak ve değerlendirmek; bu nedenle de seçime
girecek partilerde ve aday listelerinde belirli bir nitelik ve seviye aramak
kanunun başlıca kaygısı ve ereği olmalıdır. Aksi halde bazı şüpheli, serüvenci
kimselerin kimi seçim çevrelerinde parti adı altında bir takım kuruluşlar
meydana getirmeleri, vaktin darlığının iç yüzlerinin ortaya çıkmasına engel
olmasından yararlanarak seçmenleri aldatmaları daima mümkündür. Böyle bir
durumdan doğacak sonuçların basit aksaklık ve tedirginliklerden, en ağır tehlikelere
kadar derece derece bir çok sakıncaları olabilir.
İşte
306 sayılı kanunun 10 uncu maddesinde inceleme konusu hükmün yer alışına
yukarıda işaret edilen kaygı ve erek hâkimdir. Kanun, seçme ve seçilme
haklarını kullanacak kişiler için nasıl bir takım şartlar ve nitelikler
arıyorsa, seçime girecek siyasî partiler için de gerekli ölçüleri koymuş ve
açıklamıştır. Bu ölçüler, ayırt etmeksizin, bütün partileri kapsamaktadır. Bir
partinin ölçülerin işaretlediği seviyeye varmasını engelliyecek sınırlamalar da
konulmuş değildir. Böyle olunca bir imtiyazın, eşitsizliğin, oligarşinin sözü
edilemez. Herhangi bir partinin zamandan, tecrübelerden, geçmiş hizmetlerden,
yahut kendi özelliğinden doğmuş bir üstünlüğü varsa bu onun kazanılmış
hakkıdır. Bu halin, hukuki eşitsizlik veya kanunun zorlaması olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir.
Siyasi
partilerin serbestçe faaliyette bulunacaklarına dair hükmün, (Anayasa, madde
56/2) seçimle ilgili davranış ve işlemleri kapsadığı kabul edilemez. Parti
faaliyetleri arasında dahi ele alınsa seçimde başlangıç ve son, araç ve erek
vatandaştır. Anayasa ise, yukarıda da değinildiği üzere, vatandaşın seçme ve
seçilme haklarını kullanmasını serbest bir faaliyet saymamış; tersine bunun bir
takım şartlara uygun bulunması gerektiğine ve şartları da kanunun göstereceğine
işaret etmiştir. Seçme ve seçilme faaliyetini vatandaştan ayırarak siyasi
partiler için başkaca bir kural düşünmek mümkün değildir. Kaldı ki Anayasa'nın
(Serbestçe faaliyette bulunma) hükmü ile partilere diledikleri konularda ve
alanlarda diledikleri gibi davranma özgürlüğü verilmemiştir. Bu hüküm, ancak
partilerin yasa içi çalışmalarında baskı ve engellerden uzak kalacaklarının
inancasıdır. Öte yandan siyasi partilerin faaliyetleri, yalnızca seçimlere
girmekten ibaret sayılamaz. Nitekim başlıca erekleri iktidara geçmek olan
siyasi partilerin, bütün faaliyetlerini bu yöne çevirdikleri halde yıllarca
ereklerine kavuşmamalarının serbestçe faaliyette bulunmalarını durdurduğu veya
sınırladığı nasıl düşünülemezse, bir partinin kanunun koyduğu belirli seviyeye
henüz varamadığı için bir süre seçimlere girememesinin, onun niteliğine
eksiklik, parti faaliyetlerine aksaklık getireceği düşüncesine de yer
verilemez.
Anayasa
(Madde 56/3) siyasi partileri, ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar,
demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları, saymaktadır. Böylesine yüce ve
şerefli bir mevkiin o oranda yüküm ve sorumları olması gerekir. Partileri bu
yüküm ve sorumları karşılayacak niteliklere yöneltmek kanunların başlıca
görevidir. Şu duruma göre de Anayasa'nın 56 ncı maddesinin üçüncü fıkrası,
davacının iddia ettiği gibi inceleme konusu hükmün iptal dayanağı değil, ancak
yürürlükte bulunma gerekçesi olabilir.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası, demokratik hukuk devleti düzenini insan hak ve
hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve
refahım gerçekleştirmek ve teminat altına almak erekleriyle tanımlamıştır.
Açıkça görülmektedir ki inceleme konusu hüküm, bu düzeni iddia olunduğu gibi
değil yok edecek, zedeleyecek nitelikte bile değildir. Üstelik bu hükmün millî
dayanışmayı, ferdin ve toplumun huzurunu, dolaysiyle gerçekleştirmeye yönelmiş
özü ile, demokratik hukuk devleti düzeninin yapısında haklı bir yeri olmak
gerekir.
Yukarıdan
beri yapılan açıklama ve tartışmalar bizi aynı zamanda inceleme konusu hükmün,
hiç bir hak ve hürriyetin özüne dokunmamakta olduğu gerçeğine de
vardırmaktadır.
Özetlenecek
olursa : 306 sayılı kanunun 10 uncu maddesinin son fıkrasındaki seçime
katılacak partilerin en az on beş ilde en az altı ay evvel il ve ilce teşkilâtı
kurmuş bulunmaları şartı, Anayasa'ya aykırı olmadığından dâvanın bu hükme
yönelen bölümünün reddi gerekir. Üyelerden Şeref Hocaoğlu, Salim Başol ve
Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
2 -
Siyasi partilerin seçime katılabilmeleri için teşkilâtı olsun veya olmasın en
az 15 ilin her birinde o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısına eşit
sayıda aday göstermelerini şart koşan hüküm :
Bu
hüküm; yukarıda tartışılan prensibin bir sonucu ve seçime katılacak partiler
için kanunca şart kılınmış seviye ve niteliğin ve seçmen oylarının boşa
gitmesini önleme kaygısının bir gereğidir. Böyle bir hükmün yokluğunda seçime
katılan her partinin eksik aday göstermesi halinde bir seçim çevresinin
çıkaracağı milletvekili tüm sayısının doldurulamaması ve yine seçmen oylarının
hakkiyle değerlendirilememesi sakıncası başgösterebilir. inceleme konusu hükmün
Anayasa'ya aykırı olmadığını belirtmek için daha önce etrafıyla açıklanan
hususlar bu konuda da tekrarlanabileceğinden başkaca bir gerekçe gösterilmesine
yer bulunmamıştır.
Dâvanın
bu hükme yönelen bölümünün de reddedilmesi gerekir.
Sonuç
:
306
sayılı kanunun 10 uncu maddesinin 533 sayılı kanunla değişik son fıkrasındaki :
a)
Siyasi partilerin seçime katılabilmeleri için en az onbeş ilde en az altı ay
önce il ve ilçe teşkilâtını kurmuş olmalarını şart koşan hüküm Anayasa'ya
aykırı olmadığından dâvanın bu hükme yönelen bölümünün reddine üyelerden Şeref
Hocaoğlu, Salim Başol ve Muhittin Gürün' ün muhalefetîeriyle ve oyçokluğu ile;
b)
Yine siyasi partilerin seçime katılabilmeleri için teşkilâtı olsun veya olmasın
en az onbeş ilin her birinde o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili
sayısına eşit sayıda aday göstermelerini şart koşan hüküm Anayasa'ya aykırı
olmadığından dâvanın bu hükme yönelen bölümünün reddine oybirliği ile ;
Anayasa'nın
149 uncu, 150 nci ve 152 nci maddeleri gereğince 28/ 5/1965 gününde karar
verildi.
|
|
|
|
Başkan
Lûtfi
Akadlı
|
Üye
Cemalettin
Köseoğlu
|
Üye
Asım
Erkan
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
|
|
|
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
|
|
|
|
Üye
Cemâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lûtfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
l -
306 sayılı Milletvekili Secimi Kanunun 10 uncu maddesinin 533 sayılı kanunun 6
nci maddesiyle değiştirilmiş bulunan son fıkrasının; siyasi partilerin seçime
katılabilmeleri için en az onbeş ilde en az altı ay evvel il ve ilce teşkilâtı kurmuş
olmalarını zorunlu kılan hükmü, aşağıda açıklandığı üzere Anayasa'ya aykırıdır.
A -
Anayasa'nın 56 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında :
(Siyasi
partiler, önceden izin almadan kurulur ve serbestçe faaliyette bulunurlar.
Siyasi
partiler, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, demokratik siyasi hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır.)
Hükümleri
yer almakta ve 57 nci maddesi de (Siyasi partilerin uyacakları esasları)
belirtmektedir.
Görüldüğü
gibi Anayasa'nın 56 ncı maddesi siyasi partilerin kurulmalarını herhangi bir
şekle bağlamamış ve kurulduktan sonra da, serbest faaliyette bulunacaklarını
bir Anayasa kuralı olarak tesbit etmiştir. Şu halde bir siyasi parti kurularak
hukuk alanındaki kişiliğini kazandıktan sonra Anayasa'nın 57 nci maddesinin
çizdiği sınırlar içerisinde kalmak şartiyle diledikleri her türlü siyasi parti
faaliyetlerinde bulunabilmelidirler. Bu husustaki serbestliklerini ne kanun
dışı usullerle ne de bir kanun hükmüne dayanan baskı ve müdahalelerle
engellemek mümkün değildir.
Bir
siyasi partinin seçimlere girmesi ise en tabii bir hakkı ve hattâ görevidir.
Zira siyasi partiler, seçim yollarından iktidara gelerek memleket idaresini
kendi tüzük ve programlarındaki hedeflere göre yönetmek maksadı ile kurulurlar.
Bu sebeple bir siyasi partinin, kanun hükmü ile de olsa, seçime
girmekten menedilmesi, onun serbestçe faaliyette bulunmasının önlenmesi
demektir.
Kararın
çoğunluk kısmında, siyasi partilerle gerçek kişiler arasında bir kıyaslama
yapılarak :
(Kanun
seçme ve seçilme haklarını kullanacak kişiler için nasıl bir takım şartlar ve
nitelikler arıyorsa, seçime girecek siyasi partiler için de gerekli ölçüleri
koymuş ve açıklamıştır.) denilmek suretiyle madde hükmünün Anayasa'ya uygun
olduğu savunulmaktadır.
Konumuz
bir hakkın kullanılmasına yeter ehliyetin tâyini ile ilgili olduğuna göre
siyasi partilerle gerçek kişiler arasındaki kıyaslamanın da bu açıdan yapılması
lâzımdır. Halbuki bahse konu kanun hükmü, teşkilâtı büyük olan partilere bir
üstünlük tanımakta, teşkilâtı büyümemiş olan partileri de seçme hakkından
mahrum etmektedir. Bu neticenin ışığı altında gerçek kişilerle siyasi partiler
arasında bir kıyaslama yapmak gerekirse; boyu uzun veya kilosu fazla insanlara
diğerlerinden üstün bir seçme veya seçilme hakkı tanınması ve belli bir
uzunluktan veya ağırlıktan aşağıda kalanların da seçme hakkından mahrum
bırakılması hali, söz konusu kanun hükmüne benzetilebilir. Seçim kanunlarında,
bu nitelikteki maddî ayrıcalıklara dayanılarak seçme ve seçilme haklarında
değişik hükümler kabul olunması nasıl makûl karşılanmazsa aynı nitelikte olduğu
açıkça görülen söz konusu hükmün de makûl sayılmaması iktiza eder.
Bu
açıklamadan konumuzda yapılacak bir kıyaslamanın maddî unsurlara dayandırılmaması
ve hakkın kullanılmasına gerekli ehliyetin mevcut olup olmaması bakımından
konunun ele alınması gerektiği meydana çıkar.
Düşüncemize
göre seçme ve seçilme ehliyetini kazanma bakımından gerçek kişilere siyasi
partileri birbirine benzetmek mümkün değildir. Zira gerçek kişilerin belli bir
yaşa ulaşmadıkça düşünce olgunluğunu kazanamamaları ve bunun neticesinde de bu
yaşa gelmedikçe seçme ve seçilme haklarını kullanmalarının mümkün olamaması
tabiat kanunlarının bir gereğidir. Bunun başka türlü olması da mümkün değildir.
Seçme ve seçilme yaşında bulunup da özel durumları itibariyle oylarını, gereği
gibi ve isabetle kullanamayacak olanlarla kamu hizmetinden yasaklı bulunanların
durumları da benzer istikametteki sebeplere dayanmaktadır. Kaldı ki Anayasa'nın
55 inci maddesinde, vatandaşların seçme ve seçilme haklarına sahip olma
şartlarının tâyini kanuna bırakılmıştır. Bu bakımdan Kanun Koyucu, demokratik
hukuk düzeninin gereklerine riayet etmek ve Anayasa ile belirli temel hakların
özünü zedeler duruma düşmemek şartiyle seçme ve seçilme haklarının şekil ve
şartlarını; uygun göreceği tarzda tesbit edebilir. Esasen Anayasa'nın kendisi
de 68 inci maddesinde seçilme hakkının kısıntılarını birer birer saymış
bulunmaktadır.
Halbuki
konumuzu teşkil eden siyasî partiler, hukukun yarattığı kişiler olmaları
itibariyle, kanunları gereğince kişiliklerini kazandıkları andan itibaren daha
önce kurulmuş olanlara nazaran, kendilerine tanınan hakları kullanmaya ehliyet
bakımından, herhangi bir fark göstermezler. Zira bunların eylem ve işlemlerini,
hakikatte, esasen hukuki ehliyet çağına ulaşmış olan gerçek kişilerden kurulu
organları yapmakta ve yürütmektedirler. Bu itibarla düşünce olgunluğu
bakımından gerçek kişiler arasında tabiat kanunlarından doğan veya Anayasa'nın
verdiği müsaadeye dayanan farklar, hukukun yarattığı kişiler arasında,
kendiliğinden, mevcut değildir. Bu farkları konumuzda olduğu gibi, kanunlar
yaratmaktadırlar. Kanunlarla yaratılan farklar da Anayasa'ya uygun oldukları
nisbette makbuldürler.
Anayasamız,
yukarıda da belirtildiği üzere siyasi partilerin seçimlere katılmalarının,
kuruluş tarihlerinin eskiliğine veya yeniliğine veyahut teşkilâtının büyüklük
veya küçüklüğüne göre kanunlarla düzenlenebileceği ve bu yönden farklı ölçüler
kabul olunabileceği hususunda açık veya kapalı herhangi bir müsaade vermiş
değildir. Aksine olarak siyasi partilerin, serbestçe faaliyette bulunacaklarını
hüküm altına almış ve ayrıca da ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar;
demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduklarını bir Anayasa hükmü
olarak belirtmek gereğini duymuştur. Bir siyasi partinin; haklı bir temele
dayanmayan sebeplerle ve sırf altı ay evvel onbeş ilde teşkilât kurmadığı ileri
sürülerek, demokratik siyasi hayatın en canlı bir safhası olan seçime girmekten
yasaklanması, söz konusu Anayasa hükmünün kökünden bozulduğunu açıkça ortaya
koymaktadır.
Bu
yasaklamaya Anayasa'nın 57 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü de mesnet
gösterilemez. Zira bu fıkrada :
(Partilerin
iç çalışmaları, faaliyetleri, Anayasa Mahkemesine ne suretle hesap verecekleri
ve bu mahkemece malî denetimlerini nasıl yapılacağı demokrasi esaslarına uygun
olarak kanunla düzenlenir.) denilmektedir.
Görüldüğü
üzere kanunla düzenlenecek hususlar arasında siyasi partilerin seçime
girmelerinin önlenilmesi konusu mevcut değildir. Fıkrada geçen ve kanunla
düzenlenecek konular arasında sayılmış bulunan (Siyasî partilerin faaliyetleri)
kapsamına, siyasi partilerin seçimle ilgili çalışmaları dâhil sayılsa bile
Anayasa'nın verdiği yetki, bu çalışmaların düzenlenmesi maksadiyle kanuni
hükümler konulmasından ibarettir. Yoksa "Düzenleme" kelimesine
dayanılarak siyasi partilerin seçime girmek haklarının büsbütün yok edilmesini
sağlıyacak hükümlerinin kanuna konulması ve bu yoldan siyasi partilerin,
Anayasa teminatı altında bulunan (Serbestçe faaliyette bulunmaları) nın
önlenmesi ve (Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru) olmaktan çıkacak
duruma sokulmaları, bir başka deyimle "Düzenleme" adı altında
konulacak hükümlerle bu hakların özünün zedelenmesi mümkün değildir.
"Düzenleme" kelimesinin, bir hakkın büsbütün yok edilmesi mânasını
kapsamadığı açıktır
Bu
konuda siyasi partilere; teşkilâtlarını kanundaki ölçülere göre genişleterek
kendilerini seçime girecek seviyeye yükseltmeleri tavsiyesinde bulunulması
hatıra gelebilir.
Bir
defa yeni kurulan bir siyasi partinin kuruluş tarihini daha eskiye götürerek
kanundaki (en az altı ay evvel teşkilât kurmuş olmak) kaydına kendisini
uydurması maddî bakımdan mümkün değildir.
Diğer
taraftan teşkilâtını 15 ile çıkarmak da her zaman partilerin iktidarlarında
olan bir iş değildir. Bir yerde parti il ve ilçe teşkilâtının kurulabilmesi
için tüzüğüne göre belli sayıdaki kişilerin partide fiilen yürütücü görev
almaları ve sorumluluk yüklenmeleri, oradaki teşkilâtın yürütülmesine yetecek
derecede malî kaynak sağlanması gerekmektedir ki bunlar, istenildiği zaman ve
kolaylıkla başarılması mümkün olan şeyler değildir. Bir partinin kanunda belli
edilmiş genişlikteki bir teşkilâta sahip olabilmesi bazı hallerde uzun seneleri
de alabilir.
Görülüyor
ki bir siyasi partinin seçime girmesini, bir kanun hükmü İle, tahakkuku kendi
elinde olmayan ve sosyal ve ekonomik bir çok dış etkilere tabi bulunan böyle
bir şarta bağlamak, o partinin Anayasa ile tanınmış olan seçime katılma hakkını
dolaylı yoldan elinden almaktan başka bir netice doğurmamaktadır.
Yukarıdaki
açıklamadan anlaşılacağı üzere söz konusu hüküm Anayasa'nın 56 nci maddesine ve
bu maddede yazılı hakların özünü zedelemekte olması yönünden de Anayasa'nın 11
inci maddesine aykırı bulunmaktadır.
B -
Dâva konusu hüküm, Anayasa'nın 12 nci maddesine de aykırıdır.
Anayasa'nın
12 nci maddesi :
(Herkes,
dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiç
bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.) hükmünü
koymaktadır.
Yukarıda
da açıklandığı üzere siyasi partiler, kurulup hukuk alanındaki kişiliklerini
kazandıktan ve hele ilk genel kongrelerini yapıp organlarını da seçim yolu ile
iş başına getirerek demokratik hüviyetlerine eksiksiz bir şekilde kavuştuktan
sonra "Siyasi Parti" olmak niteliği bakımından kendilerinden evvel
kurulanlarla aynı hizaya girerek Anayasa'nın siyasi partilere tanıdığı bütün
haklardan faydalanma durumuna geçmiş olurlar. Bunlar arasında; eskilik,
yenilik, küçüklük büyüklük gibi hukuki ehliyetin teşkiline etkili olmayan bir
takım maddî farklara dayanarak değişik haklar tanınmasının, Anayasa'nın
yukarıda yazılı 12 nci maddesindeki "Kanun önünde eşitlik" ilkesine
aykırı olduğu meydandadır.
Kararın
çoğunluk kısmında, seçimlerde nisbî temsil sisteminin uygulanmakta olduğu ve bu
sistemde partilere verilen önem üzerinde durularak (Oyların tümüne yakın
sayısını partiler toplarlar. Seçmenin oyunu korumak, değerlendirmek, bu nedenle
de seçime girecek partilerde ve aday listelerinde belirli nitelik ve seviye
aramak kanunun başlıca kaygısı ve ereği olmalıdır. Aksi halde bazı şüpheli,
serüvenci kimselerin kimi seçim çevrelerinde parti adı altında bir takım
kuruluşlar meydana getirmeleri, vaktin darlığının, iç yüzlerinin ortaya
çıkmasına engel olmasından yararlanarak seçmenleri aldatmaları daima mümkündür.
Böyle bir durumdan doğacak sonuçların basit aksaklık ve tedirginliklerinden, en
ağır tehlikelere kadar derece derece birçok sakıncaları olabilir.) denilerek
kanun hükmünün yerinde olduğu savunulmaktadır.
Bir
defa olayların kararda anlatıldığı gibi cereyan etmesi mümkün değildir. Zira
partiler tüzükleriyle kurulurlar. İlk genel kongrelerini yapıp organlarını
seçim yolu ile iş başına getirdikten sonra demokratik hüviyetlerini kazanırlar.
Seçim beyannameleri ve programları ile seçimlere katılırlar. Bütün bu
faaliyetler basının ve kamu oyunun gözleri önünde cereyan eder. Seçmen vatandaş
da çeşitli kaynaklardan kendisine ulaşacak bilgilerin etkisi altında edineceği
kanaata göre oyunu kullanır. Hangi partinin memleket yararına iş yapacağı,
seçmenin takdirine bağlı bir konudur. Seçmenin bu takdirini kullanırken çeşitli
sebep ve tesirler neticesinde yanılması mümkündür. Ancak seçmeni, kararda ileri
sürüldüğü gibi münhasıran yeni kurulmuş veya çeşitli nedenlerle teşkilâtını
genişletmemiş partilerin yanıltacağı düşünmek ve dâva konusu kanun hükmünü bu
ihtimali önleciyi bir tedbir olarak kabul etmek doğru değildir. Aksine olarak
seçmenin oyuna; teşkilâtı geniş, malî imkânları fazla propagandası yaygın büyük
partilerin daha fazla etki yapması ve karardaki ifadeyi kullanmak gerekirse
(Seçmeni aldatması) ihtimali daha çoktur. Diğer taraftan yeni kurulmuş küçük
bir partinin bu yolda yapacağı olumsuz etkiler ve bunların kazandıracağı oy
sayısının, büyük partilere nazaran çok küçük ölçülerde kalması ve binnetice
kararda düşünülen sakıncaların ağırlığının, büyük partilerin yaratacağı
sakıncalardan daha az olması mümkündür.
Kaldı
ki, büyük veya küçük; kanunların "Siyasi parti" olarak kabul ettiği
her kuruluşun aksi belli oluncaya kadar, memleket yararını hedef tuttuğunu
kabul etmek ve kanunları bu hereket noktasına göre düzenlemek gerekir.
Binaenaleyh isabet derecesi şüpheli olan bir takım ihtimallerin önlenmesi ve bu
yoldan kamu yararının sağlanması düşüncesiyle, aslında vatanperver, belki de
büyük partilerden daha isabetli hedefleri seçebilen ve fakat malî yetersizlik,
propaganda kifayetsizliği, memleketin ortalama kültür seviyesinin
rnüsadesizliği, eleman azlığı gibi bir takım sebeplerle henüz teşkilâtını
genişletememiş olan siyasi partilerin; kuruluş ve yaşama gayelerini teşkil eden
seçim faaliyetlerinden alıkonulması, kamu yararına değil, kamu zararına işleyen
bir tedbir olur.
Nitekim
kanun koyucu da, başka gerçeklere dayanmakla beraber, 13/2/1965 günlü ve 533
sayılı Kanunun 6 nci maddesiyle söz konusu 25/5/1961 günlü ve 306 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesinde yaptığı değişiklik sonunda Türkiye Büyük Millet
Meclisi Birleşik Toplantısında grupa sahip olan siyasi partileri, seçime girmek
için 15 ilde il ve ilçe teşkilâtını kurmuş olmak kaydından kurtarmıştır. Bu
değişiklik sonucunda; Türkiye Büyük Millet Meclisine gerek seçim yolu ile
Senato üyesi ve Milletvekili olarak 10 üye sokmak suretiyle grupa sahip olan,
gerekse Senato veya Millet Meclisi Üyelerinden 10 kişinin iltihakları suretiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisinde "Grup" sağlıyan siyasi partilerin,
teşlâtlarının genişliği ne olursa olsun seçime girmeleri kabul edilmiştir.
Görülüyor
ki söz konusu 10 uncu madde, şimdiki şekli ile, 15 ilde teşkilâtını
tamamlayamayan siyasi partileri de ikiye ayırmış, bunlardan Büyük Millet
Meclisinde grupu olanlara seçime katılma hakkı tanımış, diğerlerini bu haktan
mahrum etmiştir. Bu son şekliyle madde hükümleri arasında göze batıcı bir
çelişme de meydana gelmiş ve partiler arasında bulunması gereken
"Eşitlik" de bir defa daha bozulmuş bulunmaktadır.
C)
Dâva konusu hüküm, Anayasa'nın 55 inci maddesindeki kurallara da aykırıdır.
Anayasa'nın
55 inci maddesinde :
(Vatandaşlar,
kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme ve seçilme hakkına sahiptir.
Seçimler,
serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına
göre yapılır) denilmektedir.
Maddenin
ilk fıkrası, vatandaşa tanıdığı seçme ve seçilme hakkını (Kanunda gösterilen
şartlara uygun) olmakla nitelemiş ise de hemen onu takip eden fıkrada
seçimlerin tabi olacağı ve kanunlarla değiştirilemeyecek kuralları da
sıralamıştır. Bu kurallar arasında seçimlerin (Serbest) ve (Eşit) olacağı da
yer almaktadır. Binaenaleyh seçim kanunlarına, seçimlerin (Serbest) ve (Eşit)
olarak yapılmasını engelleyici hükümler konulamaz.
Seçimlerin
serbest olması; kararda ileri sürüldüğü gibi, sadece seçmenin oyunu, baskıya,
yasa dışı müdahaleye uğramadan kullanabilmesi demek değildir. Seçimlerin
serbest olması aynı zamanda, bir seçmenin, milletvekili olma şartlarını taşıyan
adaylardan dilediğini de seçebilmesi demektir. Müdahale veya baskının yasa dışı
olması ile bir kanun hükmüne dayanması arasında fark yoktur. Zira Anayasa'mız,
(Serbestlik) ve (Eşitlik) ilkelerinin, bir kanun hükmü ile de olsa
bozulabileceğine cevaz vermemiştir.
Halbu
ki dâva konusu kanun hükmünün sonucu olarak bir siyasi parti; teşkilâtının
belli bir ölçüden küçük olduğu gerekçesiyle seçime sokulmamakta ve bu suretle
seçimde aday göstermesi önlenmekte, bu partinin programını benimsiyerek onun
adaylarına oy vermek isteyen seçmenler, ya seçime hiç katılmamak veya diğer
partilerin adaylarına istemeyerek oy vermek zorunda bırakılmaktadırlar. Buna
mukabil teşkilâtı büyük olan siyasî partilerin programını benimseyenler
seçmenler de diledikleri gibi kendi partilerinin adaylarına oy vermek imkânına
sahip olmaktadırlar.
Bu
durumdaki bir seçimin (Serbest ve eşit) olduğunun savunulması mümkün değildir.
Zira misalimizdeki birinci grupa dâhil seçmenlerin, oylarını serbestçe
kullanamadıkları ve ikinci grupdaki seçmenlere nazaran eşit olmayan bir
muameleye maruz bırakıldıkları meydandadır.
D -
Dâva konusu hüküm, Anayasa'nın 68 inci maddesindeki (Otuz yaşını dolduran her
Türk Milletvekili seçilebilir,) kuralına da aykırı dır.
Zira
milletvekili seçilmek isteyen bir vatandaş; görüşünün ve programını paylaştığı
ve fakat henüz en az altı ay evvel 15 ilde teşkilâtını tam olarak kuramamış
olan siyasi partinin listesinden adaylığını koyamıyacaktır. Çünkü kanun bu
durumdaki bir partiyi seçime katılmaktan yasaklamaktadır. Bu suretle söz konusu
hüküm Anayasa'nın 68 inci maddesiyle vatandaşlara tanınan milletvekili
seçilebilme hakkının kullanılmasını, dolaylı olarak, engellemektedir.
Buna
karşı; milletvekili seçilmek isteyenlerin, teşkilâtını, kanundaki seviyelere
çıkarmış olan siyasi parti listelerinde veya bağımsız olarak adaylıklarını
koyma imkânlarına sahip oldukları ve bu suretle seçme ve seçilme haklarını bu
yönlerde değerlendirebilecekleri ileri sürülerek bu hakların ortadan kalktığı
idiasmın yersiz bulunduğu belirtilmektedir.
Anayasa
ile tanınmış olan milletvekili seçilebilme hakkını kullanabilmeleri için
vatandaşları, tüzük ve programları kendi kanaatlerine uymayan siyasi parti
listelerine girmeğe zorlayan bir hükmün, bu hakkı ortadan kaldırmaktan başka
bir nitelik taşımadığı meydandadır. Zira kendi düşüncelerine içten inanmış olan
bir kimsenin, bu düşünceleri paylaşan siyasi parti dışında herhangi bir parti
listesine girmeye razı olması söz konusu edilemez. Binaenaleyh böyle bir
vatandaş ister istemez milletvekili seçilme arzusundan vaz geçmek zorundadır.
Bağımsız
adaylık müessesesinden söz edilmesi ise; tahakkuku, imkânsızlık derecesinde güç
bir gaye uğrunda vatandaşı boş yere emek ve para harcamaya sevketmekten başka
bir şey değildir. Zira bağımsız aday seçilebilmek için; tek oy kullanılması,
seçmenin karma liste yapamaması gibi bir taraftan kanunun koyduğu engeller
gözönüne alınır ve diğer taraftan da tek aday bakımından, seçim çalışmalarının
gerektirdiği teşkilâtlanma zorluğu, vesait ve malî imkânların yetersizliği
düşünülürse bağımsız adaylık müessesesinin, bu günkü haliyle, milletvekili
seçilebilmek için olağan bir yol olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı
anlaşılır.
Bu
suretle dâva konusu hükmün, Anayasa'nın 68 inci maddesiyle vatandaşa tanınmış
olan milletvekili seçilebilme hakkını, dolaylı yollardan, önlediği gerçeği
meydana çıkmaktadır.
Sonuç
: 306 sayılı Milletvekili Seçimi kanununun 10 uncu maddesinin 533 sayılı kanunun
6 ncı maddesiyle değiştirilmiş bulunan son fıkrasının; siyasi partilerin seçime
katılabilmeleri için en az onbeş ilde en az altı ay evvel İI ve ilçe teşkilâtı
kurmuş olmalarını şart koşan hükmü, Anayasa'nın 11, 12, 55, 56 ve 68 inci
maddelerine aykırı bulunduğundan iptali gerektiği düşüncesindeyiz.
2 -
Kararın 2 numaralı bendinde, aynı maddenin, siyasi partilerin seçime
katılabilmeleri için teşkilâtı olsun veya olmasın en az onbeş İlin her birinde
o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısına eşit sayıda aday
göstermelerini ön gören hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığı hususu, bu hükmün,
kararın birinci fıkrasında açıklanan prensiplerin bir sonucu olduğu düşüncesine
dayandırılmaktadır.
Halbuki
yukarıda açıklanan sebeplerle söz konusu prensipleri yerinde görmek mümkün
değildir.
Buna
mukabil bu hükmün; adaylarını eksik gösteren ve bunun neticesinde seçim
mücadelesi sırasında tam aday göstermiş bulunan diğer partilere nazaran farklı
duruma geçmiş olan siyasi partileri, eşit duruma ve bir hizaya getirmek için
kabul edilmiş bulunduğu düşünülmektedir. Bilfarz bir seçim çevresinde on adayla
seçime giren bir partinin bütün adaylarını seçtirmek hususunda yapacağı çalışma
ile aynı çevrede l veya 2 adayla seçime giren partinin yapacağı çalışmanın
yoğunluğu, zorluğu, masrafı ve nihayet seçmen üzerinde gerekli etkiyi sağlama
derecesi arasında fark olacağı meydandadır, işte söz konusu hüküm bu farkı
gidermektedir.
Diğer
taraftan, istediği sayıda milletvekili adayı göstermenin siyasi partiler için
bir hak olduğu kabul edilecek olursa bütün siyasi partilerin, uygun görmeleri
halinde, bu yola başvurmalarını da olağan karşılamak icap eder. Bütün siyasi
partilerin bu haklarını kullandıkları, bir an için farz olunan bir genel
seçimin sonucunun ise, çeşitli seçim çevrelerinde çok sayıda milletvekilliğinin
boş kalmasına ve bu suretle tam kadrosunu elde edemiyen yasama organının uzun
müddet gereği gibi çalışamamasına veya boşlukların sayısının meclisin
çalışmasına imkân vermiyecek miktarlarda olması hallerinde ise eksikliği
tamamlamak üzere yapılacak seçimin. Devlete, oldukça ağır miktarda gidere
ihtiyaç gösterecek yeni bir külfet yüklemesine sebep olacağı düşünülecek olursa
böyle bir sistemin, genel seçimden beklenen maksadın dışında ve hatta ona aksi
istikamette gelişmelere sebep olabileceği anlaşılmış olur.
Kaldı
ki; sayılan bütün bu mahzurları önlemek için konulmuş bulunan söz konusu
mükellefiyet, seçime katılma kararını almış olan bir siyasi parti için yerine
getirilmesi imkânsız veya büyük zorlukları gerektiren bir ağırlıkta
olmadığından, siyasi partilerin seçime katılma serbestliklerini kökünden
kaldırıcı nitelikte de değildir. Esasen kanun bu konudaki müeyyidesini de, daha
sonraki maddelerde, ihbara bağlamış, eksik adaylarını tamamlaması için
partilere bir mühlet verilmesini ön görmüş, buna rağmen eksikliklerini
tamamlamamakta direnen partileri seçime girmekten yasaklamıştır. Bu bakımdan
söz konusu hüküm, siyasi partilerle ilgili olarak Anayasa'nın 56 ve 57 nci
maddelerinde yazılı bulunan kuralların özünü zedeleyen bir sınırlama durumunda
olmayıp seçim konusunda parti faaliyetlerinin normal ve demokratik ölçüler
içerisinde düzenlenmesi niteliğindedir.
Bu
itibarla bu hükmün, davacı tarafından ileri sürüldüğü üzere, siyasi partilerin
seçime girme haklarını kısıtlaması, serbestçe harekette bulunmalarını önlemesi,
vatandaşın seçme seçilme haklarını ortadan kaldırması, gerçek demokrasiyi yok
etmesi gibi bir sonuç doğurması bahis konusu değildir.
Bu
itibarla yukarıdaki kararın; 306 sayılı kanunun 10 uncu maddesinin 533 sayılı
kanunla değişik son fıkrasında yer alan, siyasi partilerin seçime
katılabilmeleri için teşkilâtı olsun veya olmasın en az onbeş ilin her birinde
o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısına eşit sayı da aday
göstermelerini şart koşan hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ilişkin bulunan
sonucuna, yukarıda açıklanan sebeplerden Ötürü katılmamaktayız.
|
|
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
A.Şeref
Hocaoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|