ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1963/171
Karar Sayısı:1965/13
Karar Günü:5/3/1965
Resmi Gazete tarih/sayı:131.11.965/12150
İptal
dâvasını açan : Türkiye İşçi Partisi
İptal
dâvasının konusu : 25/5/1961 günlü ve 306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun
10 uncu maddesinin son fıkrasının, 11., 12 nci ve 13 üncü maddelerinin, 14 üncü
maddesinin birinci fıkrasının, 24 üncü maddesinin b bendinin, 40 ıncı ve 41
inci maddelerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının temel ilkelerine, özellikle
"Demokratik Hukuk Devleti" ilkesine ve 10 uncu maddesine, 11 inci ve
12 nci maddelerinin ikinci fıkralarına, 56 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkralarına, 68 inci maddesinin birinci fıkrasına aykırı oldukları ileri
sürülmüş ve Anayasa'nın 149 uncu ve geçici 9 uncu maddelerine dayanılarak iptalleri
istenmiştir.
İlk
inceleme :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince 11/3/ 1963 gününde yapılan ilk
incelemede :
a)
Türkiye İşçi Partisi Genel Yönetim Kurulunun 10/2/1963 günlü toplantısında
Anayasa Mahkemesinde açılacak iptal dâvalarının konularını belli etmek ve
gerekli işlemleri yapmak üzere Merkez Yönetim Komitesine yetki verilmesinin
kararlaştırıldığı;
b)
Merkez Yönetim Komitesinin 14/2/1963 günlü oturumunda iptal dâvası açılmak
üzere karara bağlanan konular arasında 306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun
yukarıda belirtilen hükümlerinin de bulunduğu ve aynı kararla Genel Başkan
Mehmet Ali Aybar'a bu hususlarda dâva açmak yetkisinin verilmiş olduğu;
c)
Dâvanın 28/2/1963 gününde kaleme havale edilen M. Ali Aybar imzalı ve aynı
tarihli dilekçe ile açıldığı;
d)
Türkiye tşçi Partisinin dâvanın açılması sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde temsilcisi bulunduğu;
Görülmüş
ve Türkiye İşçi Partisi Tüzüğünün 17 nci maddesinde belirtildiği üzere Merkez
Yönetim Komitesinin Partinin en yüksek merkez organı olduğu ve bu durumda
22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin l inci bendi hükmüne
uygunluk bulunduğu üyelerden İsmail Hakkı Ülkmen, İbrahim Senil, Celâlettin
Kuralmen ve Muhittin Gürün'ün dâva açma kararının parti tüzüğünün 15 inci
maddesi uyarınca partinin en yüksek merkez organı olan Genel Yönetim Kurulunca
ve üyelerden Şemsettin Akçoğlu'nun da Partinin en yüksek organı olan Büyük
Kongrece verilmesi gerektiği yolundaki muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile
kararlaştırıldıktan sonra;
l -
Çeşitli kanunlarla ilgili hükümlerin iptalinin tek dilekçede istenilmesi
dâvaların çözümlenmesini güçleştireceğinden her kanuna ilişkin hükümler için
Örnekler çıkartılarak ayrı dosyalar düzenlenmesine ve böylece dâvaların
ayrılmasına oybirliği ile;
2 -
Anayasa'nın 149 uncu ve geçici 9 uncu ve 44 sayılı ve 22/4/1962 günlü kanunun
21., 25., 26 ncı ve geçici 5 inci maddelerine uygun olarak açıldığı sonucuna
varılan dâvanın esasının incelenmesine oybirliği ile;
11/3/1963
gününde karar verilmiştir.
Esasın
incelenmesi :
Davacı,
her ne kadar Anayasa'nın 148 inci ve 44 sayılı Kanunun 29 uncu maddeleri
gereğince sözlü açıklamalarının dinlenmesini istemişse de gerekli
görülmediğinden sözü geçen hükümler uyarınca inceleme dosya üzerinde yapılarak
dâvanın esasına ilişkin rapor, dâva dilekçesi ve ekleri, Anayasa'ya aykırılığı
ileri sürülen hükümlerle dayanılan Anayasa hükümleri, bunların gerekçeleri ve
bunlarla ilgili Meclis görüşme tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp
düşünüldü :
Davacının
dayandığı Anayasa hükümleri :
Davacının
dayanak olarak açıkladığı Anayasa hükümleri şöyledir :
"Madde
10 - Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak
ve hürriyetlere sahiptir.
Devlet,
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru sosyal adalet ve hukuk devleti
ilkeleriyle bağdaşamıyacak surette sınırlayan siyasî, iktisadi ve sosyal bütün
engelleri kaldırır; insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlar."
"Madde
11/2 - Kanun, kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî
güvenlik gibi sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne
dokunamaz."
"Madde
12/2 - Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
56/2, 3 - Siyasi partiler, önceden İzin almadan kurulur ve serbestçe faaliyette
bulunurlar.
Siyasi
partiler ister iktidarda İster muhalefette olsunlar, demokratik siyasî hayatın
vazgeçilmez unsurlarıdır."
"Madde
68/1 - Otuz yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir."
Demokratik
hukuk devleti ilkesi :
Demokratik
hukuk devletinin bütün hukuki ve sosyal temelleriyle kurulması Türkiye
Cumhuriyeti Anayasa'sının kabul ve ilânı ereklerinden biri olarak Anayasa'nın
başlangıç bölümünde açıklanmış ve Türkiye Cumhuriyetinin 2 nci maddede
belirtilen nitelikleri arasında demokratik hukuk devleti niteliği ayrıca yer
almıştır.
Dâva
konusu hükümler :
1-
25/5/1961 günlü ve 306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 10 uncu maddesinin
son fıkrası :
Bu
hüküm 20/2/1965 gününde yürürlüğe giren 533 sayılı ve 13/2/ 1965 günlü Kanunun
6 ncı maddesi ile dâvanın açılmasından sonra değiştirilmiştir. Böylece dâvanın
sözü edilen hükme yöneltilmiş bölümünün konusu kalmadığından bunun üzerinde
karar verilmesine yer olmamak gerekir.
2 -
306 sayılı Kanunun 11., 12 nci ve 13 üncü maddeleri :
306
sayılı Kanunun 11 inci maddesi şöyledir :
"Onbeş
ilde tam aday göstermiyen siyasi partilerin durumu :
Madde
11 - Herhangi bir sebeple onbeş il çevresinde aday göstermemiş olan veya bu
onbeş ilin herhangi birinde eksik aday göstermiş bulunan siyasi partilerin
genel merkezlerindeki yetkili organlarına, Yüksek Seçim Kurulu tarafından
eksiklerin derhal tamamlanması lüzumu bildirilir.
İlgili
parti teşkilâtı bu tebliğden itibaren iki gün içinde eksik kalan adaylıkları
doldurur. Aksi takdirde, o siyasi parti, bütün seçim çevrelerinde, seçime
katılma hakkını kaybeder."
Aynı
kanunun 12 nci maddesi şöyledir :
"Onbeşten
fazla ilde aday gösteren partilerin durumu :
Madde
12 - Siyasi partiler tarafından onbeşten fazla ilde aday gösterilmiş olmakla
beraber, onbeşi aşan seçim çevrelerinin bir veya bir kaçında, her seçim
çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısından eksik aday gösterilmiş olması
halinde, Yüksek Seçim Kurulunca o partinin genel merkezindeki yetkili
organlarına aday listelerinin tamamlanması lüzumu bildirilir.
İlgili
parti teşkilâtı bu tebliğden itibaren iki gün içinde, o çevrelerin
listelerindeki eksikleri tamamlar. Aksi takdirde yukarıki madde hükmü saklı
kalmak şartiyle, adayları eksik kalan seçim çevresinde o siyasi parti seçime
katılma hakkını kaybeder."
Aynı
Kanunun 13 üncü madesi şöyledir : "İtiraz üzerine meydana gelen eksikleri
:
Made
13 - Siyasi partilerin aday listelerinde, yapılan itirazlar üzerine eksiklik
husule geldiği takdirde Yüksek Seçim Kurulunun tebliğinden itibaren iki gün
içinde bu eksiklikler tamamlanır. Aksi takdirde yukarıdaki maddeler hükümleri,
bu hallerde de uygulanır."
Bu
üç maddenin, birbirlerine bağlı olması ve Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen
unsurlarında beraberlik bulunması dolayısiyle bir arada ele alınmıştır.
Davacı
bu maddelerin Anayasa'ya aykırılığını iddia yolunda özetle, onbeş ilde tam aday
göstermeyen ve Yüksek Seçim Kurulunun bildirmesine karşı eksikleri doldurmayan
siyasi partilerin bütün seçim çevrelerinde; onbeşin dışındaki seçim
çevrelerinde tam aday göstermeyen ve Yüksek Seçim Kurulunun bildirisine karşın
eksikleri doldurmayan partilerin adayları eksik kalan seçim çevrelerinde seçime
katılma hakkını kaybetmelerinin; itiraz üzerine meydana gelen eksiklerin
doldurulmaması halinde de haklarında aynı hükümlerin uygulanmasının gelişmemiş
partiler aleyhine gelişmiş partilere üstünlük tanımak olduğunu; partiler arasında
ve seçimlerde eşitliği bozduğunu; partilerin serbestçe faaliyette bulunmalarını
engellediğini; seçilme serbestliğini daralttığını; böylece siyasi partilerin
seçime girme hak ve hürriyetlerinin özüne dokunulduğunu ve demokratik hukuk
düzeni ilkesine aykırı davranıldığını ileri sürmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası vatandaşlara seçme ve seçilme hakkını kayıtsız ve
sınırsız olarak vermiş değildir. Tam tersine bu hakkı, ancak kanunda gösterilen
şartlara uygun bulunması halinde tanımıştır. (Anayasa Madde 55) seçimlerin,
serbest, eşit, gizli, tek dereceli ve genel oy ve açık sayım ve döküm esasları
dışında kalan bütün şartları ve nitelikleri Kanun Koyucusunun takdirine
bırakılmış bulunmaktadır.
Bilindiği
üzere seçimlerde nisbî sistem yürürlüktedir. Böyle olunca da Kanun Koyucunun,
en başta, bu sistemin gereklerini, seçmenin durumunu ve bu sistemle seçmen
arasındaki ilişkileri gözönünde tutması lâzım gelir. Nisbî seçim düzeninde
önemli olan kişiler değil partilerdir. Oyların tümüne yakın sayısını partiler toplarlar.
Seçmenin oyunu korumak ve değerlendirmek; bu nedenle de seçime girecek
partilerde ve aday listelerinde belirli bir nitelik ve seviye aramak kanunun
başlıca kaygısı ve ereği olmalıdır. Aksi halde bazı şüpheli serüvenci
kimselerin kimi seçim çevrelerinde parti adı altında bir takım kuruluşlar
meydana getirmeleri, vaktin darlığının içyüzlerinin ortaya çıkmasına engel
olmasından yararlanarak seçmenleri aldatmaları daima mümkündür. Böyle bir
durumdan doğacak sonuçların basit aksaklık ve tedirginliklerden en ağır
tehlikelere kadar derece derece bir çok sakıncaları olabilir.
İşte
306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun söz gelimi 10 uncu maddesinin inceleme
konusu dışında kalan (533 sayılı kanunla değişik) son fıkrasında siyasi
partilerin seçime katılabilmeleri için kendi tüzüklerine göre ilk genel
kongrelerini yapmış olmaları ve en az onbeş ilde en az altı ay önce il ve ilce
teşkilâtı kurmuş bulunmaları veya ilk genel kongrelerini yapmış olmak kaydiyle
T.B.M.M. Birleşik Toplantısında grupa sahip olmaları ve teşkilâtı olsun veya
olmasın en az onbeş ilin her birinde o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili
sayısına eşit sayıda aday göstermeleri şartının yer almasında yukarıda işaret
edilen kaygı ve erek hâkimdir.
Aynı
Kanunun 11 inci maddesinde onbeş ilde tam aday göstermiyen partiler, 12 nci
maddesinde onbeşten fazla ilde aday gösterdiği halde adayları eksik olan
partiler ve 13 üncü maddesinde itiraz üzerine adayları eksilen partiler
hakkında öngörülmüş müeyyideler; 10 uncu maddenin son fıkrasında yer alan
prensibin bir sonucu; seçime girecek partiler için kanunca şart kılınmış seviye
ve niteliğin ve seçmen oylarının boşa gitmesini önleme kaygısının gereğidir.
İnceleme
konusu maddelerdeki sınırlamaların Anayasa'nın 55 inci maddesinin son
fıkrasının saklı tutuğu esaslara dokunmadığı, yalnız kanun koyucunun takdirine
bırakılmış hususları kapsadığı açıkça görülmektedir.
Davacının
dayanak yaptığı öteki Anayasa hükümlerinin, konu ile olan ilgileri derecelerine
gelince :
Seçme
ve seçilme haklarım kullanacak kişiler için kanun nasıl bir takım şartlar ve
nitelikler arıyorsa, seçime girecek siyasi partiler için de gerekli ölçüleri
koymuş ve açıklamıştır. Bu ölçüler, ayırt etmeksizin, bütün partileri
kapsamaktadır. Bir partinin ölçülerin işaretlediği seviyeye varmasını
engelliyecek sınırlamalar da konulmuş değildir. Böyle olunca bir üstünlüğün,
bir eşitsizliğin sözü edilemez. Herhangi bir partinin zamandan, tecrübelerden,
geçmiş hizmetlerden, yahut kendi özelliğinden doğmuş bir üstünlüğü varsa, bu
onun kazanılmış hakkıdır; böyle bir hakkın, hukuki eşitsizlik olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir.
Siyasi
partilerin serbestçe faaliyette bulunacaklarına ilişkin hükmün (Anayasa : Madde
56/2) seçimle ilgili davranış ve işlemleri kapsadığı kabul edilemez. Çünkü
Anayasa, yukarıda da değinildiği üzere, seçmeyi ve seçilmeyi hiç bir zaman
serbest bir faaliyet saymamış; tersine bunun bir takım koşullara uygun bulması
gerektiğine ve koşulları da kanunun göstereceğine işaret etmiştir.
Anayasa
(Madde : 56/3) siyasi partileri, ister iktidarda ister muhalefette olsunlar,
demokratik siyasi hayâtın vazgeçilmez unsurları saymaktadır. Böylesine yüce ve
şerefli bir mevkiin, o oranda yüküm ve sorumları olması gerekir. Partileri bu
yüküm ve sorumları karşılayacak niteliklere yöneltmek kanunların başlıca
ereğidir. Şu duruma göre de Anayasa'nın 56 ncı maddesinin üçüncü fıkrası,
davacının iddia ettiği gibi, inceleme konusu hükümlerin iptallerine dayanak
değil, ancak yürürlükte bulunmalarına gerekçe olabilir.
Seçime
girecek siyasi partiler için belirli bir seviyeyi şart koşan hükümlerin,
Anayasa'nın 68 inci maddesinin otuz yaşını doldurmuş Türklerin milletvekili
seçimlerine cevaz veren birinci fıkrasına dokunur bir yanı olmadığından bu
fıkra üzerinde ayrıca durulmamıştır.
İnceleme
konusu üç madde Anayasa'mızda insan hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı,
sosyal adaleti ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmek ve teminat
altına almak erekleriyle tanımlanan demokratik hukuk devleti düzenini
zedeleyecek bir nitelikte de değildir. Bunlar, dolayısiyle, milli dayanışmayı,
ferdin ve toplumun huzurunu gerçekleştirmeye yönelmiş sayılabilecek
hükümlerdir. Demokratik hukuk devleti düzeninin yapısında haklı bir yerleri
olmak gerekir.
Yukardanberi
yapılan açıklama ve tartışmalar, aynı zamanda inceleme konusu hükümlerin hiç
bir hak ve hürriyetin özüne dokunmamakta olduğu gerçeğini de ortaya
koymaktadır.
Özetlenecek
olursa : 306 sayılı Kanunun 11, 12 ve 13 üncü maddeleri Anayasa'ya aykırı
değildir. Dâvanın bu maddelere yönelen bölümünün reddi gerekir. Üyelerden
Şemsettin Akçoğlu ret sonucuna katılmakla birlikte gerekçede ayrılmıştır.
3 -
306 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin l İnci fıkrası : 306 sayılı Kanunun 14
üncü maddesinin l inci fıkrası şöyledir:
Siyasi
partilerin aday listeleri.
Madde
14 - "Siyasi partiler müşterek liste halinde aday gösteremezler"
Davacı,
bu fıkranın Anayasa'ya aykırılığını iddia yolunda özetle, Anayasa'da partilerin
müşterek liste ile seçimlere katılabilmelerine engel hüküm bulunmadığını, 56
ncı maddede "serbestçe faaliyette bulunabilirler" denilmek suretiyle
müşterek liste hakkının tanındığını ileri sürmektedir.
Yukarıda
açıklandığı, üzere Anayasa, seçme ve seçilme hakkının kullanılması için kanunla
koşullar konulmasını öngörmüştür. (Madde 55/1) Şu duruma göre partilerin müşterek
liste kullanarak seçime katılabilmeleri konusunda davacının ileri sürdüğü gibi
Anayasa'da engelleyici bir hükmün değil, cevaz verici bir hükmün aranması
gerekir. Böyle bir hüküm de yoktur. Öte yandan koşullara bağlı bir hak olan
seçimle ilgili işlem ve davranışların "serbestçe faaliyette
bulunabilme" deyiminin kapsamına girdiği, daha önce de belirtildiği gibi,
düşünülemez. Kaldı ki "serbestçe faaliyette bulunma" hükmü ile
partilere diledikleri konularda ve alanlarda diledikleri gibi davranma
özgürlüğü verilmiş değildir, Bu hüküm, ancak partilerin yasa içi çalışmalarında
baskı ve engellerden uzak kalacaklarının işareti ve inancasıdır.
Yukarıda
da değinildiği üzere seçimlerde nisbî sistem yürürlüktedir. Böyle olunca da
kanun koyucunun en başta, bu sistemin gereklerini düşünmesi lâzım gelir. Nisbî
seçim düzeninde esas ; Siyasi partilerdir, yani ayrı fikir ve program
kümeleridir; bir başka deyimle, değişik fikir ve programların ayrı ayrı temsil
edilmesidir. Partilerin müşterek oy listeleriyle seçime katılabilmeleri, kendi
kişiliklerinin ve özelliklerinin inkârına varır ki, böyle bir sonuç parti
kavramiyle ve nisbî sistemle bağdaşamaz. Böyle bir yol büyük çoğunluğu kişilere
değil partilere yönelen seçmen oylarının ereklerini bulmasını da engeller. Öte
yandan nisbi seçim düzeninde, dolayısiyle ve sonuç olarak karma liste zaten
vardır. Bir de seçime girilirken karma listeye cevaz verilmesi bir çok
sakıncalar doğurabilir. Görülüyorki kanun koyucu bu maddeyi düzenlerken sadece
Anayasa'nın kendisine bıraktığı takdir hakkını, o hakkın sınırları içinde, işin
gereklerini ve memleketin durumunu gözönünde tutarak kullanmıştır.
Davacı
bu maddenin de dâva dilekçesinde dayanak olarak gösterilen ve bu kararın
başında yer alan Anayasa hüküm ve ilkelerinin tümüne aykırı olduğunu ileri
sürmekte ise de aradaki ilişkiyi nasıl kurabildiğini açıklamadığından bunlardan
konuyu ilgilendirmeyenler üzerinde ayrıca durulmamıştır.
Özetlenecek
olursa, 306 sayılı kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrası Anayasa'ya aykırı
değildir. Dâvanın bu fıkraya yönelen bölümünün reddi gerekir.
4
-306 sayılı kanunun 24 üncü maddesinin b bendi:
306
sayılı kanunun 24 üncü maddesinin b bendi şöyledir :
"b
- Bağımsız adaylar için, yalnız bir bağımsız adayın adı basılı veya el ile
yazılı oy pusulası,
kullanılır."
Davacı,
bu bendin Anayasa'ya aykırılığını iddia yolunda özetle, hükmün fertlere karşı
partilere üstünlük tanıdığı, fertlerin serbestçe seçimlere katılma haklarını
sınırladığını, otuz yaşını dolduran her Türkün milletvekili seçilebileceğini
açıklayan Anayasa'nın 68 inci maddesinin birinci fıkrasına aykırı düştüğünü
ileri sürmektedir.
Daha
önce de denildiği üzere Anayasa siyasi partileri, ister iktidarda ister
muhalefette olsunlar, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları
saymıştır. (Madde 56/3) Buna karşılık partilerin uyacakları esaslar da
Anayasa'da açıklanmış, (Madde 57); tüzük, program ve faaliyetlerinin, insan hak
ve hürriyetlerine dayanan demokratik ve lâik cumhuriyet ilkelerine ve Devletin
ülkesi ve milliyetiyle bölünmezliği temel hükmüne uygun olması zorunluğu, gelir
kaynaklarının ve giderlerinin hesabını verme yükümü bu esaslar arasında yer
almıştır. Anayasa ayrıca partinin temelli kapatılması gibi çok ağır bir cezayı
da öngörmekte bulunmuştur. (Madde 19/son, 57/1)
Kişiliği
ve niteliği böylece beliren siyasi parti müessesesi, nisbi seçim sistemi kabul
edince, elbette ki seçim düzeninin temeli, mihveri olur ve kanun koyucunun
seçim şartlarını bu duruma göre ayarlaması gerekir. Her parti bir fikir,
program beraberliğinin ve bunları yürütebilme gücünün ifadesidir; nisbî seçim
de değeri olan budur. Nîsbî seçim düzeninde seçmen oylarının çoğu kişilere
değil fikirlere, programlara yönelir; yönelmesi gereklidir. Bu yolda hükümler
hazırlıyarak seçimle ilgili olanlara yol gösterme görevi kanun koyucuya düşer,
inceleme konusu madde işte bu nitelikteki hükümlerden biridir.
Davacı
hükmün fertlere karşı partilere üstünlük tanıdığını ileri sürmektedir. Ancak
niteliği aynı olanların arasında üstünlük söz konusu edilebilir. Belirli fikir
ve programları gerçekleştirmek üzere kanunların koyduğu yükümlerin ve
müeyyidelerin çerçevesi içinde bir Anayasa müessesesi olarak toplu halde apaçık
ve sürekli çalışan partilerle seçimi kazanmaktan başka ortaklaşa erekleri
olmayan ve ancak oy pusulası bastırmakta birleşmeyi düşünen kişiler kümesi hiç
bir zaman aynı nitelikte değildir. Başka başka koşullara bağlı bulunmaları da
yerinde görülmek gerekir. Esasen partilerle kişiler arasındaki fark aslında
kanundan değil, teşkilâtlanmış kimseleri tek kişilere daima üstün kılan hayatın
gerçeklerinden doğmaktadır. Vatandaşların siyasi parti kurma hakları Anayasa
teminatı altında olduğuna göre (Madde 56/1) bu alanda teşkilâtlanmanın
imkânlardan yararlanma herkese açıktır.
Hükmün,
ileri sürüldüğü gibi, Anayasa'nın 68 inci maddesinin birinci fıkrasına dokunur
bir yanı yoktur. Bu fıkra otuz yaşını doldurmuş Türklerin milletvekili
seçilmelerine cevaz verir. Niteliği olan her Türk bir siyasi partiye girerek,
bağımsız kalarak, yahut bir parti listesinde bağımsız gibi yer alarak seçilme
imkânlarını deneyebilir. Bağımsız adayların karma liste yapamalarının bir
vatandaşın milletvekili seçilmek üzere teşebbüste bulunmasına engellik
edemiyeceği ortadadır.
Anayasa'nın
seçimlerde saklı tutuğu, bir başka deyimle, kanun koyucunun takdirine bırakmadığı
esaslardan (Serbest, eşit ...... oy (Madde 55/2) gelince :
Serbest
oy esasına göre yapılan seçimde, seçmen oyunu baskıya, yasa dışı bir müdahaleye
uğramadan kullanır. Serbest oy kavramının kapsamı budur. Seçmenin dilediği
biçimde, dilediği kimseye oy vermesi ve bundan da olumlu bir sonuç çıkması
demek değildir. Seçmenin oyu seçme ve seçilme hakkına ilişkin olarak kanunun
koyduğu koşullara uygun ise hüküm ve değer taşır. Tersini düşünmek seçimlerde
kanunların yerini ve ereğini reddetmek olur ve böyle bir hal Anayasa hükümleri
ile bağdaşamaz. Böyle olunca da inceleme konusu fıkranın serbest oy esasına
aykırı bir yanı yoktur.
Eşit
oy esası yalnızca her seçmenin tek oya sahip olmasını hükme bağlamaktadır. Bu
esas kimi seçmene bir kez, kimi seçmene bir kaç kez oy kullanma hakkının
tanınmasına engeldir. Eşit oy kavramı içinde ber oyun eşit etkiye ve sonuca
varması gerektiği gibi bir görüşe de yer verilmesi mümkün değildir. Bir oyun
etkisini ve sonucunu ancak oy sahibinin tutumu ye öteki oyların karşı etkileri
belli eder. Görülüyorki inceleme konusu hüküm (Eşit oy) esasına da
dokunmamaktadır.
Bir
de bağımsız adaylara müşterek üste yapma imkânı verilirse sonucun ne olacağını
düşünmek gerekir. Böyle bir durumda bağımsız adaylar kanun partilerin seçime
katılabilmeleri için bir takım sınırlamalar koyduğuna göre, çok daha elverişli
bir durumda seçimlere girebilirler. Parti kurmayı uygun bulmayanlar, kapatılmış
partilerden olanlar, kanunun öngördüğü teşkilâtı kuramayan veya kanuna uygun
sayıda aday bulamayan partiler kaçamaklı olarak bu yoldan yararlanırlar.
Kanunun partiler için koyduğu sınırlamalar işlemez olur. Seçim faliyetleri,
eşit koşullar altında yasa içi bir savaşma yerine karanlık, şüpheli yollara ve
sonuçlara yönelir. Denge, kanunu sayan partiler aleyhine bozulur. Bu çeşit
sakıncalardan daha bir çoğunu düşünmek ve saymak mümkündür.
Davacı
bu bendin de dâva dilekçesinde dayanak olarak gösterilen ve bu kararın başında
yer alan Anayasa hüküm ve ilkelerinin tümüne aykırı olduğunu ileri sürmekte ise
de, aradaki ilişkiyi nasıl kurabildiğini açıklamadığından bunlardan konuyu
ilgilendirmeyenler üzerinde durulmamıştır.
Özetlenecek
olursa : 306 sayılı kanunun 24 üncü maddesinin (b) bendi Anayasa'ya aykırı
değildir. Dâvanın bu bende yönelen bölümünün reddi gerekir. Üyelerden Asım
Erkan, İbrahim Senil, Şeref Hocaoğlu, Salim Başol, Celâlettin Kuralmen, Fazıl
Uluocak ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
5 -
306 sayılı kanunun 40 ıncı maddesi :
Bu
madde 20/2/1965 gününde yani inceleme konusu dâvanın açılmasından sonra
yürülüğe giren 533 sayılı ve 13/2/1965 günlü kanunun 11 inci maddesiyle
yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece dâvanın sözü edilen hükme yöneltilmiş
bölümünün konusu kalmadığından bunun üzerinde karar verilmesine yer olmamak
gerekir.
6 -
306 sayılı kanunun 41 inci maddesi :
Önce
dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün kapsamı üzerinde durulmuştur. Dâva
dilekçesinde 41 inci madde tüm olarak iptali istenen hükümler arasında
gösterilmektedir. Ancak gerekçede .......kanunun 10., 11 inci ve müteakip
maddelerinin devamı olan ve onlarla ilgisi bulunan işbu madde de sırf daha
evvel kurulmuş ve teşkilâtını tamamlamış partilere imtiyaz tanıdığından iptali
gereklidir." denilerek dâva konusunun kapsamı aydınlatılmış ve
sınırlandırılmıştır. Bu durum karşısında dâvanın ancak 41 inci maddenin siyasi
partilerin ilçe seçim ve sandık kurullarına üye gönderilmelerine ilişkin
hükmünü kapsadığı sonucuna varılmış; üyelerden Şemsettin Akçoğlu bu görüşe
katılmamıştır.
Dâva
konusu hüküm şöyledir :
"Siyasi
partilerin seçimlere katılma şartları hakkında 10 uncu maddede gösterilen
hükümler saklı kalmak üzere;
Siyasi
partilerin ilce seçim kurullarıyla sandık kurullarına üye gönderebilmeleri için
15 il de il ve ilçe teşkilâtı kurmuş olmaları kâfidir,
Onbeş
ilden sonraki seçim çevrelerinde ilçe teşkilâtlarının tamamlanmış olmasına
bakılmaksızın teşkilâtı bulunan yerlerde de siyasi partiler ilçe seçim
kurullarıyla sandık kurullarına üye göndermeye yetkilidirler."
Onbeş
ilde il ve ilçe teşkilâtı kurmuş olma koşulunun bir üstünlük tanıma değil kanunun
seçime girecek partiler için kabul ettiği belirli bir seviye ölçüsü olduğu ve
Anayasa'ya aykırı bulunmadığı yukarılarda ayrıntılariyle belirtildiğinden
burada ayrıca bu konu üzerinde durulmamıştır. Esasen bu hüküm 10., 11., 12., ve
13 üncü maddelerdeki prensibin mantıki bir sonucudur. Seçime giremiyen bir
partinin sandık ve seçim kurullarına üye göndermesi düşünülemez.
SONUÇ
:
1 -
25/5/1961 günlü ve 306 sayılı kanunun 10 uncu maddesinin son fıkrası 13/2/1965
günlü ve 533 sayılı kanunun 6 ncı maddesiyle ve dâvanın açılmasından sonra
değiştirilmiş olduğundan konusu kalmayan bu fıkraya yöneltilmiş dâva hakkında
karar verilmesine yer olmadığına oybirliği ile;
2 -
Aynı kanunun 11., 12. ve 13 üncü maddeleri Anayasa'ya aykırı olmadığından bu
maddelere yöneltilmiş dâvanın reddine esasta oybirliği ile ve gerekçede
üyelerden Şemsettin Akçoğlu'nun muhalefetiyle;
3 -
Aynı kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrası Anayasa'ya aykırı olmadığından
bu hükme yöneltilmiş dâvanın reddine oybirliği ile;
4 -
Aynı kanunun 24 üncü maddesinin (b) bendi Anayasa'ya aykırı olmadığından bu
hükme yöneltilmiş dâvanın reddine üyelerden Asım Erkan, İbrahim Senil, Şeref
Hocaoğlu, Salim Başol, Celâlettin Kuralmen, Fazıl Uluocak ve Muhittin Gürün'ün
muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile;
5 -
Aynı kanunun 40 inci maddesi 533 sayılı kanunun 11 inci madesi ile ve dâvanın
açılmasından sonra yürürlükten kaldırılmış olduğundan bu maddeye yöneltilmiş
dâva hakkında karar verilmesine yer olmadığına oybirliği ile;
6 -
Aynı kanunun 41 inci maddesine yöneltilmiş dâvanın yalnız maddenin siyasi
partilerin sandık ve ilce seçim kurullarına üye göndermelerine ilişkin hükmünü
kapsadığına üyelerden Şemsettin Akçoğlu'nun muhalefetiyle ve oyçokluğu ile ve
hüküm Anayasa'ya aykırı olmadığından bu hükme yöneltilmiş dâvanın reddine
oybirliği ile;
Anayasa'nın
149., 152. ve geçici 9 uncu maddeleri gereğince 5/3/1965 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Lûtfi
Akadlı
|
Üye
Asım
Erkan
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
A.Şeref
Hocaoğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
|
|
|
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Miletvekili
seçiminde bir seçim çevresi için bağımsız olarak adaylığını koymuş olanların
müşterek oy pusulası kullanmalarında bir sakınca bulunmamaktadır.
Bağımsız
adayların her birerlerinin ayrı ayrı oy puslası hazırlamalarındaki külfetin
bağımsız adaylar arasında paylaşılarak Millet Meclisinde faydalı olacağı umulan
kişilerin Meclis'e girmelerine imkân veren kolaylığa müsaade edilmesi,
Anayasa'nın 55 İnci maddesinde öngörülen seçme ve seçilme hakkının
kullanılmasını temin eder. Bu maddede bahsolunan (Kanunda gösterilen şartlara
uygun olarak) deyimi ile zararlı davranışları önlemek amacı ile konulan
sınırlamalar kasdedilmiştir.
Fertler
ve topluma zararı olmayan seçim faaliyetlerinin kayıtlanması, Anayasa'nın sözü
geçen hükmüne aykırıdır.
306
sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 24 üncü maddesinin (B) bendine taallûk
eden dâvanın reddine dair olan çoğunluk kararına bu sebeplerle muhalifim.
MUHALEFET
ŞERHİ
306
sayılı Kanunun 11, 12 ve 13 üncü maddeleri başlıbaşına bir hüküm ihtiva etmeyip
10 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki (On-beş ilin her birinde o çevrenin
çıkaracağı sayıda aday gösterme) mecburiyetini koyan hükmün uygulanmasına
taallûk etmektedir. 11 inci maddede, onbeş ilde tam aday göstermeyen; 12 nci
maddede, onbeşten fazla ilde aday göstermekle beraber onbeşi aşan seçim
çevrelerinin bir veya birkaçında eksik aday gösteren: 13 üncü maddede de,
itiraz üzerinde adayları eksilen siyasi partilerin durumu ve eksiklerin ne
surette tamamlattırılacağı, tamamlanmazsa ne yapılacağı gösterilmiştir.
Dâvadan,
sonra değişen 10 uncu madde hakkında karar vermeye mahal görülmediğine ve aynı
hüküm bu maddenin değişik şeklinde de yer aldığına göre 11., 12. ve 13 üncü maddeler
hakkındaki dâvanın da aynı sonuca bağlanması gerekirdi. Böyle yapılmayıp,
sadece 10 uncu maddeyi ilgilendirebilecek bir gerekçeye dayanılmasına
muhalifim.
2 -
Davacı, 306 sayılı kanunun 41 inci maddesinin Anayasa'ya muhalefetini de, 10
uncu maddenin iptali hakkındaki talebinin bir devamı olarak ileri sürmüştür.
Bunun neticesi olarak dâva konusu da, 10 uncu madde hükümlerini saklı tutan, 41
inci maddenin ikinci fıkrası hükmüdür.
İncelemenin,
ikinci fıkra yerine, üçüncü ve dördüncü fıkralar üzerinde yapılmasına da
muhalifim.
MUHALEFET
ŞERHİ
Anayasa'nın
55 inci maddesinde, vatandaşların, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak
seçme ve seçilme hakkına sahip oldukları yazılıdır. Anayasa Komisyonunun bu
maddeye ilişkin geerkçesinde belirtildiği üzere, bu hak, "kişinin millet
iradesine ve Devlet idaresine katılmasını sağlayan yolu teşkil
etmektedir." Anayasa'nın kabul ettiği demokrasi ilkesinin gerçekleşmesi bu
hakkın tam bir serbestlik ve eşitlik içinde kullanılmasına bağlıdır. Sözü geçen
55 inci maddede, kanunda gösterileceği bildirilen şartların, bu esası
zedelemiyecek şekilde tesbit edilmesi zorunludur. Tam serbeslik ve eşitlik
kavramları, çoğunluk kararında belirtildiği gibi, sadece oyların bir baskı ve
müdaheleye uğramadan kullanılması ve her seçmenin tek oya sahip olması
anlamında alınmamalıdır. Kişilerin seçime katılan partilerden dilediklerine
veya bağımsız adaylardan, seçilecek milletvekili sayısınca, uygun gördüklerine
oy verebilmeleri ve bağımsız adaylar ile partiler arasında seçilme şansını
azaltacak nitelikte ayırım yapılmaması da bu kavramlar içerisinde
düşünülmelidir. Aksi halde millet iradesi, kemali ile tecelli etmiş sayılamaz.
306 sayılı kanunun 24 üncü maddesinin, iptali istenen b işaretli bendi, oy
serbestliğini ve eşitliğini hem seçme hem de seçilme bakımından bozmaktadır. Gerçekten
bu bentte, milletvekili seçiminde bağımsız adaylar için yalnız bir bağımsız
adayın adı basılı veya el ile yazılı oy pusulası kullanılacağı açıklanmıştır.
Yani bir seçmen, bağımsız adaylara -eğer bunlar birden fazla ise- oy vermek
isterse bunlardan yalnız birisine oy verebilecek ve başka bir adaya veya
partiye ayrıca oy veremiyecektir (Aynı kanunun 27/1 ve 3. maddesi ve 28 inci
maddesinin son fıkrası). Bu hüküm, bir yandan, bağımsız adaylardan her birinin
seçilme şansını zayıflatmaktadır. Zira, seçmenler, destekledikleri adayın
alacağı oylardan, 306 sayılı kanunun 32 inci maddesinde sözü edilen bir
"seçim sayısı" n dan fazla oyların boşa gideceğini halbuki bir
partiye oy verdiği takdirde her "seçim sayısı" karşılığında bir
milletvekili seçmiş olacaklarını düşünecekler ve bu yüzden partilerden birine
oy vermeği tercih edeceklerdir. Bu sonuç bağımsız adaylarla partiler arasında,
seçilme şansı dengesini, birincilerin aleyhine bozmaktadır. Öte yandan aynı
hüküm, seçmenlerin, kendi çevrelerinin çıkarabileceği milletvekili sayısınca
bağımsız adaylara oy vermelerini yasaklamakla seçme serbestliğini, hakkın,
özüne dokunacak derecede, sınırlamış olmaktadır.
306
sayılı kanunun nisbi seçim sistemini kabul etmiş olması, bu sınırlamayı haklı
kılmağa yeter bir sebep değildir. Bağımsız adayların seçilmesi nisbi seçim
yönünden sakıncalı sonuçlar doğuruyorsa kanunun bağımsız adaylığı önlemesi
gerekirdi. Bunu yapmadığına ve Anayasa'nın 55 inci maddesi karşısında bunu
yapamayacağına göre, nisbi seçimin gereklerine dayanarak söz konusu bent
hükmünün savunmasını yapmak güçtür. Kaldı ki seçmenler, bu hükme rağmen, teker
teker bağımsız adaylara oy vermek suretiyle yalnız bunlann seçilmesini
sağlayabilirler ve sakıncalı görülen sonuç gene de meydana gelebilir. Şu halde
söz konusu bent hükmü Anayasa'ya aykırı olmakla birlikte, güdülen amacı
gerçekleştirmeye yeterli değildir.
Çoğunluk
kararında denildiği üzere, Anayasa'nın kurduğu demokratik düzen içinde siyasi
partilere önemli bir yer verilmiştir. Ancak, bundan Anayasa'nın kişilere,
siyasi partilerden daha az önem verdiği anlamı çıkarılamaz. Demokratik düzenin
temel unsuru kişidir ve Anayasa'nın başlıca hedefi kişinin temel hak ve
hüriyetlerini teminat altına almaktır. Seçim konusunda da siyasi partilerin
kişilerden daha çok korunduklarını gösteren bir işaret Anayasa'da yoktur.
Bu
nedenlerle 306 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin b işaretli bendinin,
Anayasa'nın 55 inci maddesine aykırı olduğu kanısına vardığımdan, çoğunluk
kararının bu bende ilişkin kısmına muhalifim.
MUHALEFET
ŞERHİ
l -
306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11., 12., 13., 14. ve 41. maddelerinin
Anayasa'ya aykırı olmadığını belirtmek üzere yukarıki kararda açıklanan
gerekçeye katılmak mümkün değildir. Zira bu gerekçenin esasını, özetle :
(Seçimlerde
nisbî temsil sistemi yürürlükte olduğundan bu sistemin gereklerini gözönünde
tutmak lâzımdır. Nisbî seçim düzeninde önemli olan kişiler değil, siyasi
partilerdir. Seçime girecek partilerde ve aday listelerinde belirli bir nitelik
ve seviye aramak kanunun başlıca kaygısı ve gereği olmalıdır. Aksi halde bazı
şüpheli, serüvenci kimselerin kimi seçim çevrelerinde parti adı altında bir
takım kuruluşlar meydana getirmeleri, vaktin darlığının iç yüzlerinin ortaya
çıkmasına engel olmasından yararlanarak seçmenleri aldatmaları) kaygısı teşkil
etmektedir.
Halbuki
bir siyasi partinin; kanun gereğince kurularak hükmî şahsiyetini iktisap
ettikten ve hele ilk genel kongresini de yapmak suretiyle organlarını seçim
yolu ile iş başına getirdikten sonra Anayasa'nın siyasi partilere tanıdığı
haklardan kemâlile ve eksiksiz olarak faydalanması gerekir. Zira Anayasa'mız,
partilerin teşkilâtının büyüklük veya küçüklüğüne göre farklı haklara sahip
kılınabilecekleri yolunda her hangi bir izin vermiş değildir. Binaenaleyh kanun
koyucunun siyasi partiler arasında, (Belirli bir nitelik ve seviye aramak
maksadiyle) seçime katılmak hakkı bakımından herhangi bir fark yaratması;
Anayasa'nın eşitlik ilkesine ve aynı zamanda siyasi partilerin, (Demokratik
siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru oldukları) ve (Serbestçe faaliyette
bulunacakları) kurallarını koyan 56 ncı maddesi hükümlerine aykırı olur.
Bu
itibarla 306 sayılı Kanunun 11., 12., 13., 14. ve 41. maddelerinin dâva konusu
hükümlerinin Anayasa'ya uygun bulunduklarını, kararda açıklanan sebeplere
dayandırmak mümkün değildir.
Buna
mukabil söz konusu 11., 12. ve 13. maddelerin hükümleri, seçim mücadelesinde,
siyasi partilerin eşit duruma ve bir hizaya getirilmelerini sağlayıcı
niteliktedir. Gerçekten bu hükümler, adaylarım eksik gösteren ve bunun
neticesinde seçim mücadelesi sırasında, tam aday göstermiş bulunan diğer
partilere nazaran farklı bir duruma geçmiş olan siyasi partileri, eşit duruma
getirmek için kabul edilmişlerdir. Bir seçim çevresinde 15 adayla seçime giren
bir partinin, bütün adaylarını seçtirmek için yapacağı çalışma ile aynı çevrede
l veya 2 adayla seçime giren partinin yapacağı çalışmanın yoğunluğu, müşkülâtı,
masrafı ve nihayet seçmen üzerinde gerekli etkiyi sağlama derecesi arasında
farklar olacağı meydandadır, işte söz konusu hükümler bu farkları giderici
niteliktedir.
Diğer
taraftan istediği sayıda milletvekili adayı göstermenin siyasi partiler için
bir hak olduğu kabul edilecek olursa bütün siyasi partilerin uygun görmeleri
hâlinde, bu yola başvurmalarını da olağan karşılamak icabeder. Bütün siyasi
partilerin bu haklarını kullandıkları, bir an için farz olunan, bir genel
seçimin sonucunun ise, çeşitli seçim çevrelerinde çok sayıda milletvekilliğinin
boş kalmasına ve boşlukların sayısının yeni seçim yapılmasını gerektirecek
miktarlara ulaşamaması hallerinde bile yasama organının uzun müddet gereği gibi
çalışamamasına veya boşluklar için yeni baştan seçime gidilmek suretiyle
Devlete, oldukça ağır miktarda gidere ihtiyaç gösterecek yeni bir külfet
yükletilmesine sebep olacağı düşünülecek olursa böyle bir sistemin genel
seçimden beklenen maksadın dışında ve hattâ ona aksi istikamette gelişmelere
sebep olabileceği anlaşılmış olur.
Kaldı
ki; sayıları bütün bu mahzurları önlemek için siyasî partilere bu maddelerle yükletilmiş
olan mükellefiyetler, seçime katılma kararını almış bir siyasi parti için
yerine getirilmesi imkânsız veya büyük zorlukları gerektiren bir ağırlıkta
olmadığından, siyasi partilerin seçime girme serbestliklerini kökünden kaldıran
nitelikte de değildir. Esasen kanun, bu konudaki müeyyidesini ihbara bağlamış,
partilere eksiklerini tamamlamaları için bir mühlet verilmesini Öngörmüş, bu
tebligata rağmen eksiklerini tamamlamamakta ısrar eden partileri seçime
girmekten men etmiştir.
Görülüyor
ki bu hükümlerin, gelişmiş partilere üstünlük tanıdığı, partiler arasında
eşitliği bozduğu, partilerin serbestçe faaliyette bulunmalarını engellediği,
seçilme serbestliğini daraltığı ve binnetice partilerin seçime girme hak ve
hürriyetlerinin özüne dokunduğu ve demokratik hukuk düzeni ilkesine aykırı
bulunduğu yolunda davacı parti tarafından ileri sürülen iddialar yerinde
değildir.
Aynı
suretle 306 sayılı kanunun 41 inci maddesinin, siyasi partilerin ilce seçim ve
sandık kurullarına üye göndermelerine ilişkin hükmünün Anayasa'ya uygunluk
nedenleri de, kararda ileri sürüldüğü gibi olmayıp yukarıda açıklanan sebeplere
dayanmakta ve o sebeplerle seçimlere katılmayan siyasi partilerin ilce seçim
kurullariyle sandık kurullarına üye gönderememeleri de tabiî bulunmaktadır.
Diğer
taraftan, nisbî seçimde asıl olan, siyasi partilerin kendi tüzük ve programlar
ile seçmen karşısına çıkarak seçime katılmalarıdır. Siyasi partilerin Anayasa
teminatı altında bulunan haklarının esası da budur. İki veya daha çok partinin
ortak liste halinde seçime katılmaları, Anayasa kuralına dayanan bir hak
olmayıp, nadir hallerde başvurulduğu görülen bir seçim taktiği, istisnai bir
yoldur. Partiler arası ortak liste yapılması Önlenmekle siyasi partilerin
seçime girmeleri önlenmiş olmaz. Bu sebeple söz konusu takyid, Anayasa'nın 56,
57 nci maddelerinde yazılı siyasi partilerle ilgili kuralların özünü zedeleyen
bir hüküm değil, seçim konusunda parti faaliyetlerinin normal ve demokratik
ölçüler içerisinde düzenlenmesi niteliğindedir.
306
sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin l inci fıkrası hükmünün de bu sebeplerle
Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur.
Netice
: 306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11., 12., 13. maddeleri ile 14 üncü
maddesinin birinci fıkrasının ve 41 inci maddesinin (ilçe seçim kurulları ile
sandık kurullarına siyasi partiler tarafından gönderilecek üyelerle) ilgili
hükmünün iptali için açılmış olan dâvanın reddi hakkındaki karara, bu
gerekçelerle katılmaktayız.
2 -
306 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin b bendi bağımsız bir adaya oy vermek isteyen
seçmenin, yalnız bir tek aday hakında oyunu kullanabileceğini hükme
bağlamaktadır.
Bu
suretle seçmen, kendi seçim çevresinde seçilecek milletvekili sayısı ne olursa
olsun, ancak bir tek bağımsız aday seçmeğe mecbur bırakılmakta, geri kalan
milletvekillerini seçme hakkı elinden alınmaktadır.
Mahkememiz
yukarıdaki kararında, bu neticeyi doğuran hükmün Anayasa'ya uygun bulunduğunu,
özetle şu gerekçeye dayandırmaktadır.
(Anayasa,
siyasi partileri demokratik siyasi hayatın vaz geçilmez bir unsuru saymıştır.
Buna karşılık da bir takım kayıtlara tabi tutmuştur. Nisbî temsil sisteminin
kabul edilmesiyle siyasi partiler seçim düzeninin temel ve mihverini teşkil
etmektedirler. Bu sistemde seçmen oylarının çoğunun kişilere değil fikirlere,
programlara yönelmesi gerekmektedir, işte söz konusu hüküm bu maksatları
sağlayıcı nitelikdir. Bu hükmün fertlere karşı siyasî partilere üstünlük
sağladığı iddiası da yerinde değildir. Zira bunlar aynı nitelikte
olmadıklarından ayrı şartlara tabi tutulmalarını yerinde görmek gerekir. Bu
hükümde oy serbestliğini ve oy eşitliğini bozan bir cihette yoktur. Zira serbest
oy demek; seçmenin, baskıya, yasa dışı bir müdahaleye uğramadan oyunu
kullanması demektir. Yoksa seçmenin dilediği seçimde, dilediği kimseye oy
vermesi demek değildir. Eşit oy da, her seçmenin tek oya sahip olması demektir.
Bu kavram içinde her oyun eşit etki ve sonuca varması gerektiği gibi görüşe yer
verilmesi mümkün değildir.)
Halbuki
Anayasa'mızm hükümleri karşısında, kararda tafsilâtlı bir surette açıklanmış
olan yukarıdaki düşüncelere katılmak mümkün değildir.
Zira
Anayasa'mız, vatandaşların seçme ve seçilme konularındaki haklarının, kanun
koyucu tarafından kabul olunacak seçim sistemlerinin gereklerine göre
daraltılabileceği hakkında açık veya kapalı hiç bir müsaade vermemiştir.
Bu
sebeple kabul olunan seçim sisteminin çoğunluk veya nisbî temsil esasına
dayandığı gerekçesiyle Anayasa'nin vatandaşlara tanıdığı seçme ve seçilme
haklarında en ufak bir kısıntı yapılması mümkün değildir.
Bu
bakımdan söz konusu 24 üncü maddenin b bendinin; bağımsız adaya oy vermek
isteyen vatandaşı, kendi seçim çevresinin çıkaracağı sayıda milletvekili seçme
hakkından mahrum bırakan ve onu sadece bir tek adaya oy vermeğe mecbur tutan
hükmüne, seçimlerde kabul edilmiş olan nisbî temsil esasının bir gereği olmak
üzere rıza göstermesi, seçmen vatandaştan istenemez. Kaldı ki iddia olunduğu
gibi nisbî temsil esası teknik bakımdan da vatandaşın karma liste yapmasına
mani olan bir sistem değildir. Nitekim nisbî temsil sistemini, seçmenler
tarafından yapılan karma liste ile birlikte uygulayan memleketde vardır.
Bu
noktayı böylece belirttikten sonra söz konusu hükmün Anayasa karşısındaki
durumunu inceleyelim:
Anayasa'nın
55 inci maddesinde :
(Vatandaşlar,
kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme ve seçilme hakkına sahiptir.
Seçimler,
serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel oy, açık sayım ve döküm esasına göre
yapılır) hükmü bulunmaktadır. Görülüyor ki Anayasa'mız seçme ve seçilme
hakkını, siyasi partilere değil, vatandaşlara tanımıştır. Siyasî partiler,
vatandaşın yerine geçerek seçim hakkını kullanan birer kurul olmayıp, aksine bu
hakkın gereği gibi kullanılabilmesi hususunda vatandaşa yardımcı, aydınlatıcı
görev yapan ve kendi adaylarını seçmenin tercihine arzetmiş bulunan
teşekküllerdir. Her nekadar söz konusu 55 inci maddenin ilk fıkrası, vatandaşa
tanıdığı seçme ve seçilme hakkını (Kanunda gösterilen şartlara uygun) olmakla
nitelemiş ise de hemen onu takip eden fıkra da seçimlerin tabi olacağı ve
kanunlarla değiştirilmiyecek kuralları da sıralamıştır. Bu kurallar arasında
seçimlerin (Serbest) ve (Eşit) olacağı da yer almaktadır. Binaenaleyh seçim
kanunlarına seçimlerin serbest ve eşit olarak ya pumasını engelleyici hükümler
konulamaz.
Seçimlerin
serbest olması demek, kararda ileri sürüldüğü gibi sadece seçmenin, baskıya,
yasa dışı bir müdahaleye uğramadan oyunu kullanması demek değildir. Seçimlerin
serbest olması demek, seçmen vatandaşın, milletvekili olma şartlarını taşıyan
ve bu sıfatla kendisini seçime arzetmiş olan adaylardan dilediğini de
seçebilmesi demektir. Bu bakımdan eğer seçmen vatandaş, bağımsız veya hangi
parti listesinde olursa olsun kendi seçim çevresinden seçime katılmış olan
adaylardan beğendiklerini, o çevreden çıkarılacak milletvekili sayısını
geçmemek üzere istediği adette seçemiyorsa; ona; (Bağımsız aday seçersen ancak
bir tane, parti adaylarından seçmek istersen ancak bir tek partinin o da, tüm
adaylarını seçmek zorundasın.) yolunda bir mecburiyet yükletilmiş bulunuyorsa,
ortada serbest bir seçimin mevcut olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Bu
mecburiyet, ister kanun dışı baskı ve müdahalelerle seçmene yükletilmiş olsun,
ister bir kanunla seçmenin irade serbestisine köyle bir baskı ve müdahale
yapılmış bulunsun netice aynıdır. Zira baskının ve müdahalenin kanunla yapılmış
olmasının, neticede oyunu kullanmada seçmeni serbest bırakmıyan bir seçime
(Serbest seçim) niteliğini kazandıramıyacağı meydandadır.
Söz
konusu 24 üncü maddenin b bendi hükmü, eşitlik ilkesine de açık surette
aykırıdır.
Şüphesiz
"eşitlik" kanuna göre seçmen sayıları her vatandaşın tek oya sahip
olması demektir. Ancak bu tek oyların, kararın çoğunluk kısmında benimsenen
düşüncenin aksine olarak, kanun karşısında birbirine eşit etki ve değerde
olması da şarttır.
Zira
bir kanun hükmü neticesi olmak üzere bir vatandaşın oyu faraza ancak bir
milletvekili, diğer bir vatandaşın oyu da beş milletvekili seçebiliyorsa bu
oyların arasında eşitlik olduğu nasıl iddia olunabilir '
24
üncü maddenin b bendi ise, bağımsız adaya oy vermek isteyen seçmeni ancak bir
tek adaya oy vermek zorunluğunda bıraktığına, parti adaylarına oy vermek
isteyen diğer bir seçmene ise o seçim çevresinin çıkaracağı sayıda adaya oy
verme hakkı tanıdığına göre seçmen oyları arasında yarattığı eşitsizlik
meydandadır.
Bu
hüküm, Anayasa'nın 68 inci maddesiyle otuz yaşını dolduran her Türk'e tanınmış
olan milletvekili seçilme hakkını da, aşılması çok zor bir engelin arkasına
itmektedir.
Zira
bu kısıtlama bağımsız bir adaya oy vermek isteyen seçmeni, seçmek hakkına sahip
bulunduğu diğer adaylara oy vermekten feragat etmeğe mecbur bırakmaktadır.
Bilfarz 15 milletvekili çıkaracak bir seçim çevresinde oy kullanacak bir
vatandaşın, bağımsız bir adaya oy verebilmesi için geri kalan 14 milletvekili
adayına oy vermekten vazgeçmesi lâzım gelmektedir. Bu külfete katlanacak seçmen
sayısının çok malıdut olacağı ve binnetice bağımsız olarak milletvekili
seçilmenin, imkânsız değilse bile pek istisnai hal ve şartlarda mümkün
olabileceği izahtan vârestedir.
Görülüyor
ki bu hüküm, milletvekili seçilmek isteyen vatandaşı behemahal bir siyasi parti
listesine girmeğe mecbur bırakmakta ve dolayısiyle siyasi bir parti listesine
girmek istemiyen ve doğrudan doğruya milletin reyine kendisini arzetmek isteyen
vatandaşların seçilmek haklarını da ellerinden almaktadır. Bu nitelikteki bir
hükmün, Anayasa'nın 68 inci maddesiyle bağdaştırılması elbette mümkün değildir.
Mahkememizin
kararında, seçmenin karma liste yapmasına İzin verilmesi halinde uygulamada bir
takım karışıklıklar olacağı, siyasi partiler bakımından mahzurlar meydana
geleceği ileri sürülerek söz konusu hükmün yerinde olduğu savunulmaktadır.
Uygulamanın
meydana getireceği müşkülât veya karışıklıklar veya siyasi partiler bakımından
düşünülen mahzurlar yerinde olsa bile bu mülâhazalarla Anayasa'nın koyduğu
kuralların bozulması ve bu kuralların vatandaşa tanıdığı temel hakların Özünün
zedelenmesi mümkün değildir. Bu mahzurların; Anayasa'nın teminatı altında
bulunan hakların özlerine dokunacak derecede kısıtlanmalarına başvurulmaksızın,
başka yollardan ve imkân nisbetinde önlenmelerine çalışılmalıdır.
Bu
sebeplerle kararın bu maddeye İlişkin kısmına katılmıyoruz.
|
|
|
Üye
Ahmet
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Muhittin
Gürin
|
MUHALEFET
ŞERHİ
306
sayılı milletvekili Seçimi Kanununun 24 üncü maddesinin "b" bendinde
(Bağımsız adaylar için yalnız bir bağımsız adayın adı basılı veya el ile yazılı
oy pusulası) kullanılabileceği hükmü yer almıştır. Seçmen yalnız bir bağımsız
adaya oy verebilecek ve başka bir bağımsız adaya veya partiye oy vermek
imkânına sahip bulunamıyacaktır. Böylece seçmenlerin kendi çevrelerinde
çıkarabileceği milletvekili sayısınca bağımsız adayların oy vermeleri
yasaklanmakta ve Anayasa'nın "55" nci maddesinde vatandaşlara sağlanmış
bulunan seçme serbestisi bu hakkın özüne dokunacak derecede sınırlanmaktadır.
Anayasa'da siyasi partilere önemli bir yer verilmiş olması, kişinin temel hak
ve hürriyetlerinin özünün ihlâl edilmesi neticesini doğurmamak lâzımdır.
Anayasa'nın "55" inci maddesindeki (Kanunda gösterilen şartlara uygun
olarak) kaydı da (Seçme ve seçilme hakkı) nın özüne dokunmıyacak nitelikteki
şartlara hasredilmek icabeder. Bu sebeple sözü edilen "b" bendini
Anayasa'nın "55" inci maddesine aykırı gördüğümden iptali gerektiği
reyindeyim.