ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1963/128
Karar No.:1964/8
Karar tarihi:28/1/1964
Resmi Gazete tarih/sayı:17.4.1964/11685
Davacı
: Adalet Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grupu
Dâvanın
konusu : 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 3038 sayılı kanunla değiştirilen 143
üncü maddesinin Anayasa'nın 29 uncu maddesine aykırı olduğu ileri sürülerek
iptali istenilmiştir.
İnceleme
:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince 8/3/1963 gününde yapılan ilk
inceleme sonunda, dilekçeyi; Adalet Partisi Millet Meclisi ve Senato grupları
adına imza etmiş bulunan Ali Nailî Erdem ve Cahit Okurer'in Grup Başkanı veya
vekili olduklarını belirten onanlı belge dosya içinde bulunmadığından bu
eksiğin, tamamlattırılmasına karar verilmiş ve yapılan tebligat üzerine de
süresi içinde tamamlandığı anlaşılmış olmakla, işin esasının incelenmesine
15/4/1963 gününde karara verilerek düzenlenen rapor, dâva dilekçesi ve ekleri,
Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen kanun ve dayanılan Anayasa maddeleri ile
gerekçeleri ve Meclis Görüşme Tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp
düşünüldü :
Gerekçe
:
1/3/1926
günlü ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen ve
önce 2275, sonradan 3038 sayılı kanunlarla değiştirilmiş olan 143 üncü maddesi
şöyledir :
Madde
143- Hükümetin müsaadesi olmaksızın beynelmilel mahiyeti hazi olan veya kökü
memleket dışında bulunan cemiyetleri veya müesseseleri veya bunların şubelerini
memleket dahilinde tesis eden, teşkil eden, tanzim eden veya şevki idare eden
kimse onbeş günden altı aya kadar hapis ve beşyüz liradan iki bin liraya kadar
ağır para cezasiyle cezalandırılır.
Müsaade,
sahte veya noksan beyanat ile alınmış ise faili bir seneden beş seneye kadar
hapis ve bin liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile cezalandırılır.
Müsaade
alınmaksızın teşkil edilmiş olan böyle bir cemiyete veya müesseseye veya
bunların şubelerine memleket dahilinde iştirak eden kimse yüz liradan bin
liraya kadar ağır para cezasiyle cezalandırılır.
Memleket
dışındaki cemiyet ve müesseselere hükümetin müsaadesi olmaksızın iştirak eden
memleket dahilinde mukim vatandaşa da aynı ceza verilir.
Dilekçede
bu maddenin Anayasa'ya aykırılığı, şu gerekçeye dayandırılmaktadır :
(Kanunun
143 üncü maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne göre memleket dışındaki cemiyet ve
müesseselere Hükûmetin müsaadesi olmaksızın iştirak eden memleket dahilinde
mukim vatandaşın cezalandırılması icap etmektedir. "Dernek Kurma
Hakkı" nın lüzumsuz bir tahdidini tazammun eden bu hüküm
antidemokratiktir. Yabancı memleketlerdeki ilim derneklerine girmek hususunda
dahi Bakanlar Kurululunun kararına ihtiyaç gösteren bu hükmün esasen faydası da
mutasavver değildir.
Mezkûr
maddenin diğer fıkralarında işaret edilen cemiyetlere ait hükümlere gelince :
Esasen bu hükümlere ihtiyaç yoktur. Zira zararlı cemiyet ve teşekküller için
esasen 141. ve 142 nci madde hükümleri, çok ağır müeyyideler vazetmiş
olduğundan 143 üncü maddenin ipkasına lüzum yoktur. Bu itibarla 143 üncü
maddenin ilgası isabetli olacaktır.
Bu
madde Anayasa'nın 29 uncu maddesine aykırı olduğundan...) Bu gerekçede iptal
sebebi olmak üzere;
a-
Maddenin dördüncü fıkrasının, dernek kurma hakkını lüzum olmaksızın
sınırladığından, antidemokratik olduğu ve yararlı olduğunun düşünülemiyeceği;
b-
Türk Ceza Kanunu'nun 141 ve 142 nci maddelerinde daha ağır müeyyideler
olduğundan maddenin diğer fıkralarındaki hükümlere ihtiyaç olmadığı;
c-
Nihayet maddenin Anayasa'nın 29 uncu maddesine aykırı olduğu, ileri
sürülmektedir.
Anayasa
Mahkemesinin kanunların denetlenmesi konusundaki görevi, usulüne uygun olarak
açılan dâva ve yapılan itiraz üzerine, kanunlardaki hükümleri, Anayasa'nın
hükümleri karşısında inceleyerek Anayasa'ya aykırı görülenlerin iptaline karar
vermekten ibaret olduğundan ve yukarıda (a) ve (b) bentlerinde özetlenen
hususlar ise Anayasa'nın herhangi bir hükmüne aykırılık iddia ve isbatını
kapsamadığından incelemenin sadece (c) fıkrasında ileri sürülen konu üzerinde
yapılması gerekmiştir.
Bu
fıkrada dâvaya dayanak olarak ileri sürüldüğü belirtilen Anayasanın 29 uncu
maddesinde ise; (Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.
Bu hak, ancak kamu düzeni veya genel ahlâkı korumak için kanunla
sınırlanabilir) denilmektedir.
Görülüyor
ki dernek kurma hakkı sınırsız olmayıp bu maddede gösterilen amaçlarla bu
hakkın sınırlanabileceğini Anayasa kabul etmiş bulunmaktadır. O halde önce
Anayasa'da bu amaçları anlatmak için kullanılan terimlerin anlamlarının belli
edilmesi gerekmektedir.
Temsilciler
Meclisi Anayasa Komisyonunca bu madde için şu gerekçe ileri sürülmüştür :
(Eski
Anayasamızın 70 nci maddesinde de zikredilen dernek hakkı, bütün modern Anayasalarda
yer almaktadır. Bu hürriyetin kanun koyucu tarafından sınırlanmasında gözönünde
tutulacak gaye olarak kaydedilen "Kamu düzeni" ve "Genel
ahlâk" esasları da Anayasalarda sık sık rastlanan formülü teşkil
etmektedir. Bu esaslara aykırı olarak kurulmuş olan dernekler, Medenî
Kanunumuza göre dahi kapatılmak gerekir).
Görüldüğü
gibi maddenin gerekçesi; önceden izin almaksızın dernek kurma hakkının sınırı
olarak gösterilmiş bulunan (Kamu düzeni) ve (Genel ahlâk) terimlerinin
anlamları konusunda bir açıklık getirmemekte, maddenin Temsilciler Meclisindeki
görüşmelerinde de bu noktalara ışık tutacak açıklamalara rastlanmamaktadır.
Ancak
Anayasa'nın 11 inci maddesinin gerekçesinde; maddenin ikinci fıkrasında yer
alan ve hak ve hürriyetlerin özüne dokunulmamak şartiyle sınırlanmalarına cevaz
veren ve aynı zamanda kanun koyucunun bu konudaki yetkisinin de sınırını teşkil
eden; kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik
gibi sebepler ve bu sebepleri değirlendirmede tutulan ölçüler konusunda
(Anayasa Mahkemesince gözönünde bulundurularak herhangi bir tahdidin Anayasa'ya
aykırı olup olmadıkına karar verilecektir. Eğer sınırlama bir temel hak ve
hürriyet veva dokunulmazlığın cevherini tahrip ediyorsa, Anayasa'ya aykırılığı
dolayısiyle hükümsüz sayılacaktır) denildiğinden Anayasa ile tanınmış olan hak
ve hürriyetlerin kanun koyucu tarafından bu sebeplerle sınırlanması halinde,
mahkememizin öncelikle olayda bu sebeplerin var olup olmadığını ve varsa
sınırlamanın, hürriyetin özünü zedeleyip zedelemediğini belli etmesi
gerekmektedir.
Keza
11 inci maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında da bu terimler
üzerinde açıklamada bulunulmamış olmakla birlikte Anayasa Komisyonu sözcüsü
tarafından, maddenin ikinci fıkrasında yer alan (Hürriyetlerin Özü) teriminin
tarif edilmesinin mümkün olup olmadığı konusunda: (Buna imkân yoktur. Bu öz,
her hürriyet, her temel hak için ayrı ayrıdır. Belli bir hürriyetin özünün,
belli bir sınırlama sonucunda yok edildiğini, mahkemeler, efkârı umumiye yani o
memleketin hukuk anlayışı ve zihniyeti tesbit eder. Nihayet Anayasa Mahkemesi
de, buna şekil verir. Bir hürriyetin özünün ne olduğunu, demokratik hukuk
devletinin hukukçuları, o devletin hâkimleri elbette fark eder). Suretinde
açıklama yapılmıştır. (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi Cilt : 3 Sahife :
57)
Şu
duruma göre (Hürriyetlerin özü) konusunda olduğu gibi gerek Anayasa'nın 11 inci
maddesinde gerekse diğer maddelerinde ve bu arada dâvaya dayanak tutulan 29
uncu maddesinde sözü geçen (Genel ahlâk ve kamu düzeni) terimlerinin
niteliklerinin de demokratik hukuk devletine temel olan hukuk kuralları içinde
kalınmak suretiyle belli edilmesi gerekmektedir :
Anayasa'nın
29 uncu maddesiyle temel haklar arasına alınmış bulunan (Önceden izin
almaksızın dernek kurma) hakkına sınır olmak üzere aynı maddenin ikinci
fıkrasına konulmuş bulunan (Genel ahlâk) deyimi, belli bir zamanda bir toplumun
büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş bulunan ahlâk kurallariyle ilgili
hareketleri gösteren ve kolayca anlaşılan bir anlam taşımaktadır. Şu halde
Anayasamız kanun koyucuya genel ahlâkı korumak amaciyle (Önceden izin
almaksızın dernek kurmak) hakkına sınırlar çizebilmek yetkisini tanımış
bulunmaktadır.
Aynı
suretle, bu konuda bir diğer sınır olmak üzere kabul edilmiş bulunan (Kamu
düzeni) deyimi ise, belli edilmesi daha güç bir anlamı kapsamaktadır.
Nitekim
yerli ve yabancı bir çok hukuk eserlerinde, çeşitli alanlardaki kişi haklarını
sınırlayan bu terim sık sık görülmekte, fakat tarifine pek az rastlanmaktadır.
Yapılan açıklamalarda ise,bunun tarifinin güç olduğu kabul edildikten sonra
çeşitli açılardan izahına çalıştığı görülmektedir. Bu suretle yapılmış olan
tariflerin incelenmesi sonucunda (Kamu düzeni) deyiminin; toplumun huzur ve
sükûnunun sağlanmasını, devletin ve devlet teşkilâtının muhafazasını hedef
tutan her şeyi ifade ettiği, bir başka deyimle cemiyetin her sahadaki düzeninin
temelini teşkil eden bütün kuralları kapsadığı sonucuna varılmaktadır.
Nitekim
bu madde ile ilgili olmamakla birlikte Anayasa'nın bir diğer maddesinde sözü
edilen (Kamu düzeni) deyiminden neyin kasdedildiği konusunda Temsilciler
Meclisinde geçen görüşmeler de bu yönde cereyan etmiş bulunmaktadır.
Gerçekten
Anayas'nın 15 inci maddesinde yer alan ve (Kamu düzeni) nin gerektirdiği
hallerde, hâkim kararı olmadan, kanunla yetkili kılınan merciin emri ile
kişilerin üstlerinin, özel kâğıtlarının ve eşyasının aranabileceğine cevaz
veren hükmün Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında, Anayasa Komisyonu
Sözcüsü tarafından, bir kısım temsilcilerin görüşlerine verilen cevaplarda,
(Kamu düzeni) deyiminden anlaşılması gereken hususları göstermek üzere şu
fikirlerin ileri sürüldüğü görülmektedir :
(......
Kamu düzeninin gerektirdiği acele hallerde hâkim kararı olmayabilir. Doğrudan
doğruya memleketin emniyeti ile ilgili bir hâl olabilir. Hâkim kararı
alınıncaya kadar iş işten geçer.
......
Meselâ gümrüklerde yolcuların üzeri aranabilecektir. Bunun için hâkim kararı
icap etmez
......
Sıhhi sebepler dolayısiyle müfettişler arama yapabilir. Emniyet tedbirleri için
madenlerde arama yapılabilir. Maliye Müfettişleri ticari defterler üzerinde
tetkikat yapabilirler. Fabrikalarda emniyet tedbirleri alınıp alınmadığı
araştırılabilir. Bir çok yerlerde patlayıcı maddeler üzerinde teftişlerde kanun
muayyen mercilere selâhiyet verebilir. Bütün bunlar için hâkim kararı almaya
imkân yoktur.
Fert
hürriyetlerinin sağlandığı bir Türkiye yaratmak baş amaçtır. Fakat bu gayeye
giderken iktidarın, memleket emniyeti için zaruri tedbirleri almasını imkânsız
hale getiremeyiz. O zaman başka istikamette yine huzursuzluk yaratmış oluruz.
Hürriyet, amma memleketin emniyettini sağlıyabilen bir nizam içinde hürriyet.
Hedef budur ve bundan sonraki maddeler de hep bu yolda düzenlenmiştir)
(Temsilciler Meclisi Tutanak dergisi Cilt: 3 sahife : 71 ve 73)
Görülüyorki
Anayasa Komisyonu sözcüsü de kamu düzeni deyimi, ile, ilk bakışta doğrudan
doğruya bir ilgisi görülmiyen bir çok konularla birlikte ve memleket güveni de
dâhil olmak üzere toplumun her alanda düzenini sağlayan kuralların hedef
tutulduğunu belirterek bu kuralların bozulması halinde kamu düzeni de
bozulacağından bunların korunması için kişi hürriyetlerinde gerekli sınırlama
yapılmasının caiz olduğunu savunmuş ve Anayasa Koyucusu da bu düşüncelerin
ışığı altında söz konusu hükümleri kabul etmiştir.
Türk
Hukuk Lügati ise kamu düzeni (Âmme nizamı) deyimine :
(Bir
memlekette âmme hizmetlerinin iyi yapılmasını, Devletin emniyet ve asayişini ve
fertler arasındaki münasebetlerde huzuru ve ahlâk kaidelerine uygunluğu temine
yaran müessese ve kaidelerin hepsi) diye mâna vermektedir.
Bu
açıklamaların ışığı altında Anayasa'nın 29 uncu maddesine aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali istenilen Türk Ceza Kanununun 143 üncü maddesini
inceleyelim :
Madde;
uluslararası nitelikte olan veya kökü memleket dışında bulunan dernekleri veya
kurumları veya bunların şubelerini memleket içinde tesis, teşkil, tanzim veya
sevk ve idare etmeyi ve memlekette oturan vatandaşların yurt dışındaki dernek
ve kurumlara katılmalarını Hükümetin müsaadesine bağlamakta, müsaadesiz olarak
bu işleri yapanlarla, memleket içinde müsaade alınmadan kurulmuş olan bu çeşit
dernek ve kurumlara veya bunların şubelerine memleket içinde katılanları da
cezalandırmaktadır.
Bu
durumda maddenin, (Önceden izin almaksızın dernek kurma) konusunda bir
kısıtlama yaptığı, belirtilen nitelikteki derneklerin kurulmasına ve kurulmuş
derneklere üye olunmasına bir sınır çizdiği meydandadır.
Ancak
bu sınırlamanın sebepleri nelerdir'
Ceza
Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki 3038 sayılı kanuna
ilişkin gerekçenin, 143 üncü madde ile ilgili bulunan bölümünde :
(Beynelmilel
mahiyeti haiz cemiyetlerin Hükümetin malûmatı ve murakabesi haricinde
faaliyette bulunması, memleketin selâmeti için tehlikeli olabileceği
düşünülerek bu gibi cemiyetlerin teşekkülü Hükümetin müsaadesine tabi
tutulmuştur) denilmektedir.
Hükümet
tasarısı, ilmî veya insanî nitelikte olan dernekleri müsaade alma zorunluğu
dışında bırakmakta iken konuyu inceleyen Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu;
Hükümetin, izin vermek için takdir hakkını kullanırken derneklerin bu
niteliklerini gözönünde tutacağı gerekçesiyle böyle bir istisnaya lüzum
görmiyerek maddeyi şimdiki hali ile kabul edip Büyük Millet Meclisine sunmuş ve
madde bu şekilde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Bu
gerekçelerde belirtilen kaygıların şu düşüncelerden doğduğu anlaşılmaktadır :
Kökü
dışarıda olan derneklerin kurulmalarının izne bağlı tutulmaması halinde
memleketin düzeni için zararlı dış faaliyetlerin yurt içinde kolaylıkla
yayılmalarına yer verilmiş olur. Böylece Türkiye'nin siyasal yapısını bozmak,
Türk Ulusunu veya yurt bütünlüğünü parçalamak amacıyla memleket dışında
kurulmuş olan dernek ve kurumların, hatta ilmî veya insanî görünüşler altında
sosyal veya siyasal varlığımızı sarsmak konusunda çaba gösteren ideolojilerin
tam bir serbestlik içinde yurdumuza sızması mümkün olabilir.
Bunun
gibi, memlekette oturan vatandaşların yurt dışındaki derneklere Hükümetin izni
dışında katılmaları halinde de aynı zararlı sonuçlar meydana gelebilir. Zira bu
takdirde de, memleket zararına çaba göstermek amacıyle dışarda kurulmuş bulunan
dernek ve kurumların, üye adı altında yurt içine yerleştireceği elemanları ve
bazan da ilk bakışta zararsız, hatta faydalı olduğu duygusunu veren dış
görünüşlerine samimi olarak aldanıp üye yazılacak kimselerin aracılığı ile
memleket içinde çalışma ortamı kurabilmeleri kolaylaştırılmış olur.
Bu
faaliyetlerden Hükümetin haberi olup da gerekli tetbirleri alıncaya kadar geçecek
süre içinde memleket zarar görebilir.
Bu
bakımlardan söz konusu 143 üncü maddenin hedefinin, bu gibi derneklerin
kimlikleri hakkında önceden inceleme yaparak müsaade verip vermemek hususunu
geniş imkânlara sahip olan Hükümetin takdirine bağlı tutmak ve aynı zamanda
Hükümetin bilgisi altında işe başlayacak bu gibi derneklerin veya yabancı
memleketteki derneklere yurt içinden üye olanların çalışmalarını önemle izleyip
denetliyerek zararlı yönlere yönelmelerini önleme imkânını Hükümete vermek
olduğu görülmektedir.
Konunun
özelliği bakımından bu düşüncelerin, yukarıda çeşitli yönleriyle açıklanmış
bulunan (Kamu düzeni) deyiminin gereklerine uygun bulunduğu ve söz konusu 143
üncü maddenin yaptığı sınırlamanın da (Kamu düzeni) deyiminin gerektirdiği bir
sınırlama olduğu şüphesizdir.
Her
nekadar bu madde ile Hükümete verilen takdir hakkı, ilk bakışta sınırsız ve
uygulamada keyfiliğe elverişli bir nitelikte görülebilirse de aslında bu hak
memleket düzeninin ve güvenliğinin gerekleriyle sınırlıdır.
Anayasa'ya
göre idarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı organlarının denetimi altında
bulunduğundan, Hükümetin takdir hakkını, yerinde kullanıp kullanmadığı,
keyfiliğe kaçıp kaçmadığı ilgilililerin başvurması üzerine yargı mercilerince
karara bağlanabilir.
Görülüyor
ki maddenin keyfi surette ve hukuk dışı bir uygulama görmesine hukuk düzenimiz
elverişli olmadığından böyle bir kaygıya da yer bulunmamaktadır.
Öte
yandan maddenin üçüncü fıkrasının müsaade alınmadan yurt içinde kurulmuş
bulunan bu çeşit dernek ve kurumlara, memlekette oturan vatandaşlardan girecek
olanları cezalandıran hükmü de, yukarıda açıklanan birinci fıkra hükmünün bir
müeyyidesi olması itibariyle o hükme yer veren esas ve prensiplerin sınırları
içerisinde bulunmaktadır.
Bu
bakımdan Türk Ceza Kanununun 143 üncü maddesiyle konulmuş bulunan sınırlamada,
Anayasa'nın 29 uncu maddesine aykırılık yoktur.
Sınırlamanın,
dernek kurma hakkının özünü zedeleyip zedelemediğine gelince :
Yukarıda
belirtildiği üzere söz konusu 143 üncü madde, genel olarak, dernek kurma hakını
veya mevcut derneklere üye olmayı önceden izin almaya bağlı tutmayıp sadece
kökü yurt dışında olan derneklerin, çeşitli şekillerde memleketimizde
teşkilâtlanıp çalışmalarını veya yurtta oturan vatandaşların bu çeşit
derneklere üye olmalarını izne bağlı tutmakta olduğundan (Önceden izin
almaksızın dernek kurmak) hakkının özünü zedelememekte ve bu suretle
Anayasa'nın 11 inci maddesinin ikinci fıkrasına da aykırı bulunmamaktadır.
Sonuç
:
Yukarıda
yazılı sebeplerden ötürü 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 11/6/1963 günlü ve 3038
sayılı kanunla değişik 143 üncü maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
dâvanın reddine, Başkan Sünuhi Arsan, Üyelerden Rifat Göksu, ismail Hakkı
Ülkmen, Şemsettin Akçoğlu, İbrahim Senil, İhsan Keçecioğlu ve A. Şeref Hocaoğlu'nun
muhalefetleriyie ve oy çokluğu ile 28/1/1964 gününde karar verildi.
Başkan
Sûnuhi
Arsan
|
Üye
Rifat
Göksu
|
Üye
İsmail
Hakkı Ülkmen
|
|
|
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
|
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
|
|
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Avni
Givda
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lûtfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Anayasa'nın
29 uncu maddesi (Dernek kurma hakkı) kenar başlığını taşımaktadır. Bu başlık,
29 uncu madde ile vatandaşlara tanınan hakkın çoğunluk kararında ifade edildiği
veçhile (Önceden izin almadan dernek kurma hakkı) değil, sadece (Dernek kurma
hakkı) olduğunu gösterir ve bu hak önceden izin almaya bağlı olmadan
kullanılacaktır. Öte yandan bu hak Anayasa'da memleket içi veya dışı şeklinde
bir ayırıma bağlanmamış olduğundan millî ve milletlerarası derneklerin hepsini
kapsamına alır. Bundan başka dernek kurma hakkı, evleviyetle, kurulmuş olan
derneklere üye olma hakkını da kapsar.
Anayasa
koruyucusu, bu hakkın ancak genel ahlâkı ve millî güvenliği korumak amaçları
ile sınırlandırılmasını öngörmüştür. Şu halde kanun koyucu, bu cevaza
dayanarak, genel ahlâkı ve millî güvenliği korumak üzere belli edeceği
amaçlarla dernek kurulmasını yasaklayabilir. Bu takdirde genel, objektif bir
hukuk kuralı sevketmiş olduğu kabul edilebilir. Derneğin güttüğü amacı dikkate
almaksızın münhasıran kuruluş yerini ve derneğin millî veya milletlerarası
mahiyette bulunmasını nazara alarak bir yasaklama koyarsa, bu yasaklama, bir
sınırlama niteliği değil, dernek kurma hürriyetinin özünü yok eden bir tasarruf
teşkil eder. Bu takdirde ise Anayasa'nın 11 inci maddesinin ikinci fıkrasına aykırı,
Anayasa dışı bir durum meydana gelir.
Türk
Ceza Kanunu, üç çeşit davranışı suç sayarak cezalandırmıştır.
1-
Hükümetten müsaade almaksızın milletlerarası nitelikte olan veya kökü memleket
dışında bulunan cemiyet veya müesseseleri veya bunların şubelerini memleket
içinde tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare etmek,
2-
Müsaade almaksızın teşkil edilmiş böyle bir cemiyete veya müesseseye veya
bunların şubelerine memleket içinde katılmak,
3-
Memleket dışındaki cemiyet ve müesseselere Hükümetin müsaadesi olmaksızın
iştirak eylemek,
Görülüyorki
Türk Ceza Kanunu ne genel ahlâk, ne de kamu düzeni bakımından bir yasaklama
getirmemiş, memleket dışında kurulmuş olan bütün dernekleri zararlı sayarak bu
mahiyette bir derneğin gerek yurt içinde kurulmasını, gerekse yönetilmesini
veya buna katılmayı veyahut memleket dışında kurulmuş bir derneğe üye olmayı,
Hükümetten önceden müsaade almaya bağlı tutmuş ve aksine hareket edenleri ceza
müeyyidesi altına almıştır.
Halbuki,
Anayasa koyucusunun öngördüğü sınırlama bu değildir. Anayasa koyucusu amaçları
bakımından genel ahlâka aykırı veya kamu düzenini bozucu derneklerin
kurulmasını önlemek istemiştir. Bugün dünyada milletlerarası nitelikte yüzlerce
ilim derneği kurulmuş olduğu gibi her gün bir çok yenileri de kurulmakta ve
bunlara ilim adamlarımızın, gerek doğrudan doğruya üye olarak gerekse bu
derneklerin şubelerini memleketimizde açarak katılmasında büyük faydalar
bulunmaktadır. Türk Ceza Kanunu bu faydaların gerçekleşmesini, milletlerarası
derneğe üye olmayı veya Türkiye'de derneğin şubesini açmayı Hükümetin önceden
müsaadesine bağlı tutmakla çok zorlaştırmış ve Türk ilim adamlarını
milletlerarası sahada adeta kısıtlamıştır. Bu ise Anayasa koyucusunun maksat ve
gayesine açıkça ve tamamiyle aykırıdır. Esasen 1961 Anayasa'sının kabulünden
önce çıkarılmış olan bu kanunun tanımladığı zihniyeti Temsilciler Meclisi
Anayasa Komisyonu raporunun hürriyetler rejimi, başlığı altında ifadesini bulan
hürriyet anlayışı ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Millî
güvenlik, böyle her adımda vatandaşları yasaklamalarla vesayet altına almak
suretiyle korunamaz. Kötü niyet sahibi kimseler korkulan amaçları, millî
dernekler kurarak da gerçekleştirmeye çalışabilirler ve bu takdirde 143 üncü
maddenin şart koştuğu önceden müsaade almak kaydından da kolayca
sıyrılabilirler.
Şüphesiz
milletlerarası nitelikteki dernekler arasında memleketimiz için zararlı
olanları da mevcuttur. Ancak bunların zararlarından memleketi korumak Anayasa
dışı hürriyetleri takyit yolu ile değil, hem hürriyetlerin özüne dokunmuyacak,
hem de Hükümetin bu çeşit derneklere katılmalarından ve bunların şubelerinin
memleket içinde kurulmasından zamanında haberdar olmasını sağlıyacak başka
tedbirler almak suretiyle sağlamak mümkündür ve tutulacak düzenleme yolu da
budur.
Türk
Ceza Kanununun dâva konusu 143 üncü maddesi bazı derneklerin kurulmasını veya
bazı derneklere katılmayı Hükümetten önceden müsaade almağa bağlı tuttuğu
cihetle bu hüküm Anayasa'nın "Önceden izin almaksızın dernek kurma
hakkını" beyan eden 29 uncu maddesinin birinci cümlesi ile konulan hükme
ve genel ahlâka veya kamu düzenini korumak üzere genel ve objektif esaslar
ihtiva etmeyip derneğin kuruluş yeri bakımından bir yasaklama koymuş olması
itibariyle de aynı maddenin ikinci cümlesi ile ifade edilen sınırlama yetkisine
aykırı bulunmaktadır.
Hükümetin
her türlü tasarruflarının yargı denetimi altında bulunması bir kanun hükmünün
Anayasa'ya aykırı olmasını bertaraf eden bir esas teşkil edemez. Aksi düşünce
kabul edilirse bir Anayasa Mahkemesi kurulmasına lüzum olmamak icap eder. Bu
yönden de 143 üncü maddenin Anayasa'ya uygunluğu savunulamaz.
Bu
sebeplere binaen dâvanın kabulü ile Türk Ceza Kanununun 143 üncü maddesinin
iptal edilmesi gerekeceği reyi ile çoğunluk kararına muhalifim.
MUHALEFET
ŞERHİ
Dernekler,
toplantı hürriyetinin uygulama alam bulduğu ve fikir ve kanaatlerin belli
amaçlar için bir araya gelmesi ile de fikir hürriyetinin olumlu sonuçlar
sağladığı topluluklardır.
Bu
özellikleri dolayısıyle, dernekler toplum hayatında büyük önem taşımaktadırlar.
Anayasa koyucusu da bu önemi gözönünde tutmuş dernek kurmak hakkını korumuş ve
Anayasa'da, temel hak ve hürriyetler arasında, toplanma hürriyeti başlıklı
kısımda bu hakkı düzenlemiştir. Anayasa'nın 29 uncu maddesinin ilk cümlesinde,
herkesin önceden izin almaksızın dernek kurmak hakkına sahip olduğu
açıklanmıştır. Açık ve kesin olan bu cümlenin temeli (Önceden izin almamak)
prensibidir. Bu suretle, derneklerin, kuruluşlarından önce, kanun koyucu veya
onun emri ile idare tarafından kontrol edilmeleri önlenmek istenmiştir. Bununla
birlikte, Anayasa Koyucusu, kurulmuş olan bir derneğin, amacı veya faaliyeti
itibariyle, toplum için zararlı olabileceğini de düşünmüş ve kanun koyucunun
gerektiğinde müdahale edebilmesi için, dernek kurmak hakkını peşinen
sınırlıyabilmek yetkisini kendisine vermiştir. Bu maksatla Anayasa'nın gene 29
uncu maddesinin ikinci cümlesinde, bu hakkın, kamu düzenini veya genel ahlâkı
korumak için sınırlanabileceği öngörülmüştür. Bu hükme göre, kanun koyucu,
dernek kurmak hakkını, yalnız belli iki yönden, kamu düzenini ve genel ahlâkı
korumak yönlerinden sınırlayabilir; fakat bu konuda koyacağı hükümlerin de,
sınırlama niteliğinde olmaları gerekir. Sınırlama, bir hakkın hangi şartlarla
kullanılabileceğini, denetleme usullerini ve şartlara riayetsizlik halinde
uygulanacak müeyyideleri genel kurallar koymak suretiyle ve Anayasa'nın sözüne
ve ruhuna uygun olarak düzenlemeyi ifade eder. Ancak Anayasa' nın 29 uncu maddesinin
ikinci cümlesinde verilen sınırlama yetkisi, derneklerin kurulmasını önceden
izne bağlamayı asla kapsamaz. Aksi halde, maddenin ilk cümlesinin koyduğu
prensip ortadan kaldırılmış olur ve bu, Anayasa koyucusunun maksadına tamamen
aykırı düşer, Birinci cümledeki prensibin, kanun koyucu tarafından yapılacak
sınırlama ile kaldırılması caiz olduğu yani sınırlama yetkisinin, önceden
müsade almak şartını koymak yetkisini de kapsadığı düşünülmüş olsa idi birinci
cümlede, (Önceden müsaade almamak) prensibinin açıklanmasına lüzum görülmemiş
olacağı meydandadır. Metinleri yorumlama kuralları bizi bu sonuca götürür.
Türk
Ceza Kanununun iptali dâva edilen 143 üncü maddesinin Anayasa'ya aykırı olup
olmadığını yukarıki esasların ışığı altında incelemek gerekir.
Bu maddenin
birinci fıkrasına göre, beynelmilel niteliği olan veya kökü memleket dışında
bulunan dernekleri veya müesseseleri yahut bunların şubelerini memleket içinde
kurmak, Hükümetin iznine bağlı bulunmakta ve buna aykırı hareket
cezalandırılmaktadır.
Bu madde
gereğince memleket içinde tesisi söz konusu olan dernekler ve şubeler,
Türkiye'de kurulacak dernekler durumundadır. Kuruluş yeri bakımından aralarında
bir fark gözetilemez ve bunlara da, Anayasa' nın derneklere ilişkin
hükümlerinin uygulanması tabiidir.
Halbuki
maddede bu derneklerin kurulması için Bakanlar Kurulundan izin alınması şartı
konulmuştur. Bu şart Anayasa'nın 29 uncu maddesinin, açık ve kesin olan ilk
cümlesine aykırıdır. Zira yukarıda belirtildiği üzere, dernek kurmak hakkını
sınırlamak bahanesi ile önceden izin alma şartını koymağa Anayasa'nın bu hükmü
müsait değildir.
Öteyandan
Anayasa'nın 29 uncu maddesinin ikinci cümlesi gereğince ancak kamu düzenini ve
genel ahlâkı korumak amacı ile dernek kurmak hakkı sınırlanabildiği halde
iptali istenen 143 üncü maddede bu da yapılmamıştır. Gerçekten maddede, kamu
düzeni ve genel ahlâk amacına ima yolu ile olsun bir işaret bulunmadığı gibi
sınırlama sayılabilecek nitelikte açık veya kapalı bir hüküm de yoktur. Bu
itibarla 143 üncü madde, Anayasa'nın 29 uncu maddesinin ikinci cümlesine de
aykırıdır.
Beynelmilel
niteliği olan veya kökü dışarıda bulunan derneklerin Türkiye'de kurulmasını
kontrol etmek ve memleketi kötü ve zararlı etkilerden korumak zorunludur ve bu
konuda, Türkiye'de kurulan diğer derneklerden daha hassas davranmak yerinde bir
tedbir olur. Fakat, bunun için gerekli sınırlamayı gene Anayasa'nın 29 uncu
maddesinin sözüne ve ruhuna uygun olarak, bizzat kanun koyucusunun yapması
lâzımdır.
Çoğunluk
kararında, söz konusu derneklerin kurulması önceden müsaadeye tabi tutulmadığı
takdirde, gerekli tedbir alınıncaya kadar, zararlı bazı dış faliyetlerin yurt
içinde çalışmasına imkân verilmiş olacağı beyan edilmektedir. Bu endişe,
Anayasa'ya aykırı olarak, bu derneklerin Türkiye'de kurulmasını izne bağlamak
için haklı bir sebep teşkil etmez. Aynı endişe doğrudan doğruya yurt içinde
kurulması muhtemel dernekler için de varittir. Kaldı ki, kanuna konulacak özel
hükümlerle, süratle tedbir alınması ve korkulan sakıncanın geniş ölçüde
bertaraf edilmesi de kabildir.
143
üncü maddenin yaptığı sınırlama gerçi kararda işaret edildiği üzere, maddenin
metninde yazılı derneklere mahsustur. Fakat bundan, dernek kurma hakkının özüne
dokunulmadığı sonucu çıkarılamaz. Zira, şüphe yoktur ki, söz konusu dernekleri
kurmak isteyecek olanların haklarının özüne dokunulmaktadır. Başlı başına bu
hal, Anayasa'nın 11 inci maddesine aykırılığı kabul etmek için yeter bir
sebeptir. Anayasa'ya aykırılık, kanunun uygulama alanının darlığına veya
genişliğine göre ölçülemez.
Bakanlar
Kurulunun izin verip vermemek hususunda aldığı kararın yargı mercilerinin
denetimine tabi olduğu gerekçesi de kanunda, Anayasa'ya aykırılık bulunup
bulunmadığını incelemeye engel sayılamaz. Anayasa Mahkemesi ile yargı
mercilerinin görev ve yetki alanları birbirinden ayrıdır. Anayasa Mahkemesi,
yargı mercilerinin denetimi ile bağlı olmaksızın görevini yapmakla yükümlüdür.
Aksi düşünülecek olursa, yargı mercilerinin denetiminin işliyebildiği her
olayda, Anayasa Mahkemesinin görevli olduğu denetimi yapmaması gerekir ki bu,
asla tecviz edilemez.
Yukarıda
yazılı sebeplerle, söz konusu 143 üncü maddenin birinci fıkrası ile buna bağlı
olan ikinci ve üçüncü fıkraları Anayasa'nın 29 ve 11 inci maddelerine aykırı
olduğundan iptali gerekceği kanısı ile çoğunluğun kararına muhalifiz.
Başkan
Sünuhi
Arsan
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
|
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Rifat
Göksu
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|