ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1962/286
Karar No.:1963/53
Karar tarihi:7/3/1963
Resmi Gazete tarih/sayı:8.6.1963/11423
İtirazda
bulunan : İstanbul Asliye 6 ncı Hukuk Mahkemesi.
İtirazın
konusu : 6830 sayılı İstimlâk Kanununun 32 nci maddesinin (c) ve (d)
bentlerinin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Olay
: Cafer Kalan, Nâzım Dümen aleyhine 15/12/1962 günlü dilekçe ile istanbul
Asliye Hukuk Mahkemesine açtığı dâvada; sahibi bulunduğu, gayrimenkulun
kamulaştırma parasının arttırılması için açacağı dâvada kendisini temsil edecek
olan dâvâlı yaptığı 25/9/1961 günlü 3000 liralık yazılı ücret sözleşmesi,
miktar bakımından 6830 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde kabul edilen esaslara
uymadığından işbu sözleşmenin iptaline karar verilmesini istemiştir.
İstanbul
Asliye 6 ncı Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılamada; her iki taraf, 6830 sayılı
kanunun 32 nci maddesinin (c) ,(d), (e) fıkralarının ve ayrıca dâvâlı vekili 33
üncü maddenin de Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Mahkemece,
6830 sayılı İstimlâk Kanununun 32 nci maddesinin (e) fıkrasının dâvada
uygulanmayacağı, dâva ile ilgili hükümlerin 6830 sayılı kanunun (c) ve (d)
fıkralarından ibaret olduğu belirtildikten sonra;
A -
3499 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca bir dâvanın neticelerine göre değişen
ücret sözleşmesi muteber olup 6830 sayılı kanunda böyle bir sözleşmenin suç
sayılmasının sözleşme serbestisine aykırı olduğu, adaba aykırı olmamak, kamu
düzenini bozmamak şartiyle sözleşme serbestliğinin Anayasa'nın 40 ıncı
maddesinin teminatı altında bulunduğu, bu sebeple anılan 32 nci maddenin (d)
fıkrasının iptali gerektiği;
B -
Bu maddesinin (c) fıkrasındaki, müvekkil ile vekil arasında kararlaştırılacak
ücret miktarının avukatlık ücret tarifesine göre sınırlandırılmağının ve buna
aykırı hareketin suç sayılmasının, yalnız avukatın değil, müvekkilin de
haklarını zedeleyici ve aynı zamanda sözleşme serbestliğini ortadan kaldırıcı
bir nitelik taşıdığını, 3499 sayılı Avukatlık Kanunundaki yazılı sözleşme
bulunmayan hallerde tarifenin uygulanacağına ilişkin âmir hüküm, kanunu
bilerek, ücret sözleşmesi yapmamış olan tarafların asgari tarifeyi benimsemiş
sayılacaklarını gösterdiğinden burada ana prensibi bozan bir hal bulunmamakta
ise de 6830 sayılı kanunun 32 nci maddesinin (c) fıkrasındaki sınırlamanın
Anayasa'nın 40 ıncı maddesiyle sağlanan sözleşme hürriyetini bozduğu;
Öte
yandan avukatlık ücretinin sınırlanması, mülk sahibinin Anayasa'nın 38 inci
maddesiyle sağlanmış olan "gayrimenkulun gerçek karşılığını alabilme"
hakkını da engellediği, zira mahkemeye başvuran mülk sahibinin, güvendiği
avukatla dilediği şekilde ücret sözleşmesi yapamıyacağı,
Gerekçeleriyle
6830 sayılı kanunun (c) ve (d) fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
varıldığından dâvanın geri bırakılmasına 27/12/1962 gününde karar verilmiştir.
İnceleme
: Anayasa Mahkemesinin İçtüzüğün 15 inci maddesi gereğince yapılan ilk
incelemesinde başvurmanın; Anayasa'nın 151 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri hakkındaki 22/4/1962 gün ve 44 sayılı kanunun 27 nci
maddesine uygun olduğu anlaşıldığından esasın incelenmesine dair verilen karar
uyarınca düzenlenen rapor, mahkeme kararı ve ilişiği kâğıtlar, 6830 sayılı
İstimlâk Kanunu ve gerekçesi, komisyon mazbatası ve Meclis Müzakere Tutanakları
ve Anayasa'nın konu ile ilgili maddeleri, Anayasa Komisyonu raporu ve
Temsilciler Meclisi müzakere tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp
düşünüldü :
6830
sayılı İstimlâk Kanununun 32 nci maddesinde (Aşağıda yanlı muamele ve fiiller
memnudur) denildikten sonra memnu muamele ve fiiller alfabe sırasiyle ayrı ayrı
bentlerde gösterilmiştir.
İstanbul
Asliye 6 ncı Hukuk Mahkemesine açılan dâvada, itiraza konu olan bu maddenin
yalnız (c) ve (d) bentleridir.
(c)
bendi, "istimlâk dâvası için vekil ile müvekkil arasında vekâlet
ücretinin, müddeabihin miktarı 10.000 liradan aşağı olan hallerde avukatlık
ücret tarifesinde tâyin olunan asgari ücretin üç mislinden (10.000) lirayı
tecavüz eden miktar için de asgari hadden fazla olması";
(d)
bendi ise "artırılan bedele göre artıp eksilen vekâlet ücreti
kararlaştırılması";
Hükümlerini
kapsamaktadır.
32
nci maddede gösterilen yasaklardan birine aykırı hareket, 33 üncü madde ile
cezalandırıldığına göre sözü geçen (c) ve (d) bentlerine aykırı hareket de suç
teşkil etmektedir.
İstimlâk
Kanununun Hükümetçe hazırlanan tasarısında 32 nci maddeye yer verilmemiştir. Bu
madde, tasarıyı incelemek üzere kurulan Meclis Geçici Komisyonu tarafından
teklif olunmuştur. Geçici Komisyon tutanağında (İstimlâk faaliyeti esnasında
suistimallere ve ispekülâsyonlara meydan vermemek, hakiki bedelin takdirini
temin etmek, bu kanunda kasdedilen gayenin fevkinde idareyi malî külfete mâruz
bırakmamak için bazı fiil ve muamelelerin ceza tehdidi altında menedilmiş
olduğu) 32, 33, 34 üncü maddelerin gerekçeleri olarak ifade edilmiş ve
tasarının, Meclisteki görüşülmesi sırasında, tümü üzerinde söz alan Komisyon
Başkanı da (Takdiri kıymet komisyonu azalan ile ehlivukufların kendilerine
resmen takdir edilen ücretler dışında menfaat temin eylemelerini ve dâva vekili
ve avukatların kanunen tâyin edilen şartlar haricinde vekâlet ücreti ve masraf
tekabbülü gibi her türlü yolsuz hareketleri ceza müeyyidesi altına alınmak
suretiyle istimlâk dolayısiyle tehaddüs etmekte olan her çeşit suistimal ve
ispekülâsyonları önleyici tedbirler almak prensibine dayandığın) açıklamıştır.
Başka söz alan olmadığından maddelere geçilerek 32 nci maddede sevkedildiği
şekilde kanunlaşmıştır. (T. B. Millet Meclisi Zabıt Ceridesi devr. x cilt 13,
içtima 2 ve 101 ve 102 nci inikat sahife 813, 875 ve 971)
Görülüyorki,
itiraz konusu 32 nci maddenin (c) ve (d) bentlerindeki yasaklayıcı
hükümlerin gerektiriği sebepleri yolsuzluk ve ispekülâsyonları önlemek
düşüncesine dayanmaktadır. Diğer yönden 354 sayılı Türkiye Cumhiyeti
Anayasası'nın 40 ıncı maddesinde (Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Kanun, bu
hürriyetleri ancak kamu yararı amaciyle sınırlayabilir) denmektedir. Bu madde;
Anayasa'nın temel haklar ve ödevlere ilişkin ikinci kısmının sosyal ve iktisadi
haklar ve ödevleri gösteren üçüncü bölümünde yer almış olmasına göre, sözleşme
hürriyetinin temel iktisadi hak ve hürriyetlerden olduğu şüphe götürmez.
Maddede belirtildiği üzere kanun bu hürriyetleri ancak kamu yararı amaciyle
sınırlayabilecektir. Başka bir deyimle kamu yararı, sınırlamayı zorunlu
kılmalıdır.
Bu
esaslar belirtildikten sonra, 3499 sayılı Avukatlık Kanunu, avukatla müvekkil
arasındaki hukuki münasebetleri düzenlediği halde, 6830 sayılı İstimlâk Kanunu
uyarınca istimlâk parasının artırılması dâvalarının vekâlet ücretlerini
düzenleyici özel hükümler konmasında kamu yararının bulunup -bulunmadığının
çözümlenmesi gerekir. Bu sebeple de söz konusu her iki bendin, ayrı ayrı
incelenmesi ve tartışılması icap eder.
l-
6830 sayılı istimlâk Kanununun 32 nci maddesinin (c) bendi; vekil ve müvekkil
arasında kararlaştırılacak vekâlet ücretinin müddeabihin miktarı (10.000)
liradan az olması halinde avukatlık ücret tarifesinde gösterilen en az ücretin
üç katını, (10.000) lirayı aşan miktar için de en az ücreti geçemiyeceğini
kesin olarak belirtmiştir. Buna göre; müddeabihin miktarı bakımından her iki
halde de avukatlık ücret tarifesi esas tutulacak, bunun dışında yapılan
sözleşmeler hükümsüz sayılacaktır. Gerçekten Avukatlık Kanununda, avukatlık
ücret tarifesinin uygulanacağı hakkında bir hüküm varsa da bu hüküm, taraflar
arasında avukatlık ücretinin yazılı mukavele ile belli edilmemiş olan hallere
hasredilmiş olduğundan sınırlayıcı nitelikte değildir. Halbuki İstimlâk
Kanununun 32 nci maddesinin (c) bendi, avukatlık ücret tarifesinin
uygulanmasını tarafların irade ve ihtiyarına bırakmadığı ve her halde
uygulanmasını zorunlu kıldığı için sınırlayıcı ve sözleşme hürriyetini
zedeleyici niteliktedir.
Bu
sınırlamada yolsuzluktan Önlemek amacının güdüldüğü kanunun gerekçesinde
belirtilmekte ise de, Avukatlık Kanunu hükümlerine göre bir kamu hizmeti olan
ve adaletin yerine getirilmesine yardım eden avukatlık mesleği hakkında böyle
bir endişeye yer verilmesi doğru olmamakla beraber bu ihtimale bir an için yer
verilse bile bunun yalnız istimlâk dâvalarında söz konusu edilmesinin de doğru
bir görüş olmayacağı meydandadır.
İstimlâk
dâvalarında vekâlet ücreti sözleşmesinin belli bir miktarı kapsamak üzere
serbestçe yapılmasının, kamu düzenini bozacak veya genel ahlâk kavramı ile
bağdaşmayacak, toplum yararına aykırı ve kişi hak ve hürriyetleriyle toplum
yararı arasındaki dengeyi sarsacak bir sonuç doğurmayacağı cihetle, bu
sınırlamada kamu yararı bulunduğu kabul edilemez. Bu sebeple; sözü geçen (c)
bendi hükmü, Anayasa'nın 40 ıncı maddesinde yer alan sözleşme hürriyetine
aykırı bulunmuştur.
Mahkeme
kararında, bu bentdeki sınırlamanın, mülk sahibinin güvendiği avukatla dilediği
şekilde vekâlet ücreti sözleşmesi yapmasına engel olması bakımından Anayasa'nın
38 inci maddesiyle teminat altına alınmış olan (Gayrimenkulun gerçek
karşılığını alabilme) hakkını da engellediği ileri sürülmekte ise de : istimlâk
işlerinde gerçek değeri takdir edecek merciin mahkemeler olmasına göre konunun
Anayasa'nın 38 inci maddesiyle bir ilgisi bulunmadığını belirtmek faydalı
görülmüştür.
2-
6830 sayılı istimlâk Kanununun 32 nci maddesinin (d) bendiyle (Artırılan bedele
göre artıp eksilen vekâlet ücreti kararlaştırılması) yasaklanmıştır.
Böyle
bir yasaklama yapılmadığı takdirde; avukatla müvekkil arasında Önceden bir
ücret belli edilmeksizin, vekâlet ücretinin, dâva sonunda artırılan istimlâk
parasına göre kararlaştırılması mümkün olacaktır. Bu halde vekilin, dâva
sonunda artırılan istimlâk parası ile orantılı olarak yararlanması gibi bir
sonuç doğacaktır ki; böyle bir anlaşmanın, hâsılı dâvaya ortaklığı tazammun
edeceği cihetle, avukatı taraflardan biri imiş gibi hareket etmek durumuna
düşürecektir. Bu durumun; avukatlık mesleğinin amacı ile bağdaşamıyacağı
açıktır.
İstimlâk
Kanununun 32 nci maddesinin (d) bendindeki hüküm, avukatın hâsılı dâvaya ortak
olmasını önlemeyi hedef tuttuğundan bu hükmün, kamu düzeni ile ilgili olduğunu
kabul etmek gerekir. Çünkü adalet gereklerine uymak zorunda olan ve kendisine
teklif edilen işi hiç bir sebep göstermeksizin reddetmek, aldığı işi ise,
haksızlığını anlayınca bırakmak yetkisine sahip bulunan avukatın dâvanın takibinde
objektif bir görüşle hakkın yerine getirilmesine yardımcı olmasında, kamu
yararı vardır.
Bu
sebeplerle sözü edilen İstimlâk Kanununun 32 nci maddesinin (d) bendindeki
sınırlamada Anayasa'nın 40 ıncı maddesine aykırı bir durum görülmemiş ve
mahkemenin dâvanın neticesine göre ücret mukavelesi yapmanın mutlak olarak
serbest olması gerektiği yolundaki görüşü yerinde bulunmamış olduğundan bu
bende ilişkin itirazın reddi gerektir.
SONUÇ
:
1-
6830 sayılı istimlâk Kanununun 32 nci maddesinin (c) bendinin, Anayasa'ya
aykırı olduğundan, iptaline;
2-
Aynı maddenin (d) bendi Anayasa'ya aykırı olmadığından bu bende ilişkin
itirazın reddine; oyçokluğu ile 7/3/1963 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Sünuhi
Arsan
|
Başkanvekili
Tevfik
Gerçeker
|
Üye
Osman
Yeten
|
Üye
Rifat
Göksu
|
|
|
|
|
Üye
İ.
Hakkı Ülkmen
|
Üye
Lütfi
Akadlı
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Yekta
Aytan
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
(*)
Karardan sonra hastalanması ve hastalığının devam etmesi sebebiyle muhalefet
şerhi yazamamıştır.
HUHALEFET
ŞERHİ
6830
sayılı İstimlâk Kanununun 32 nci maddesinin C ve D bentleri istimlâk işlerinde
vekâlet ücretinin yukarı hadlerini tesbit eden hükümlerdir. Bu hükümlerin,
istimlâk işlerinde vekâlet ücreti yolsuzluklarının vakıalarla anlaşılması
karşısında sevkedilmiş olduğu kanun gerekçesinden anlaşılmaktadır. Ve bu,
bilinen bir hakikattir.
Anayasa'nın
36 ncı maddesi kamu yararı amaciyle istimlâke cevaz vermiştir.
40
ıncı madde ile de kamu yararı amaciyle sözleşmenin sınırlanabileceği kabul
edilmiştir.
Yurdumuzun,
bir çok büyük İstimlâklerin yapılmasını gerektiren imara muhtaç bir halde
bulunduğu herkesçe bilinen bir keyfiyettir.
Bu
itibarla istimlâk işlerinde avukatlık ücretinin yukarı haddinin tâyininin bir
özelliği vardır. Bu özellik, bu alanda, avukatlık ücretinin sınırlanmasında
kamu yararının varlığını gösterir.
Çoğunluk
kararında Anayasa'ya aykırı görülmeyen 32 nci maddenin D bendi de aslında C
bendi gibi avukatlık ücretinin yukarı haddini sınırlayan bir hükümdür.
Binaenaleyh,
C bendi de Anayasa'ya aykırı değildir.
Bu
sebeplerle çoğunluk kararının bu kısmına muhalifim.
HUHALEFET
ŞERHİ
Anayasa'mız,
40 ıncı maddesinin ilk fıkrası ile herkesin dilediği alanda sözleşme
hürriyetine sahip olduğunu belirtirken ikinci fıkrasiyle bu hürriyetin kamu
yararı amaciyle kanun tarafından sınırlanabileceğini de kabul etmiştir.
İstanbul
Asliye 6 ncı Hukuk Hâkimliği, 6830 sayılı istimlâk Kanununun, (memnu muamele ve
fiiller) başlıklı 32 nci maddesinin C ve D fıkraları ile istimlâk dâvalarına
ait vekâlet ücretinin tesbiti konusunda konulmuş bulunan sınırlamaları,
Anayasa'nın sözü geçen 40 ıncı maddesine aykırı görerek itirazda bulunmuştur.
Mahkememiz
bu kararı ile d fıkrasiyle konulmuş olan sınırlamada (Kamu yararı) bulunduğunu
ve binnetice bu fıkra hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığını kabul ederek
itirazın bu fıkraya ilişkin kısmını reddetmiş, C fıkrasiyle konulmuş olan
sınırlamada ise (Kamu yararı) bulunmadığı gerekçesiyle mezkûr fıkra hükmünü
Anayasa'ya aykırı görerek iptal etmiştir.
Halbuki
C fıkrasiyle konulmuş bulunan sınırlamada da kamu yararı bulunduğunu kabul
etmek zarureti vardır. Zira fıkranın yaptığı sınırlama, istimlâk dâvaları için
vekil tâyin olunacak avukatlara verilecek vekâlet ücretinin en yüksek
hudutlarını tâyin etmekten ve vekil ile müvekkil arasında akdolunacak
vekâletnamelerde bu hadlerin üstünde vekâlet ücreti tesbitini men etmekten
ibaret bulunmaktadır.
Görülüyor
ki bu sınırlama sadece istimlâk dâvaları için tâyin edilecek avukatların
ücretleriyle ilgilidir, istimlâk muameleleri ise, kamu yararı bulunduğu usulüne
uygun olarak tesbit edilmiş bulunan ihtiyaçlar için başvurulan mecburi bir alım
şekli olup Anayasa'mız bu gibi alımlara esasında cevaz vermiştir.
Temelinde
kamu yararı olan bir muamelenin, sonuçlanmasına kadar geçecek safhalarının,
maksada ulaştırıcı bir sürat ve suhuletle yürütülmesinde de kamu yararı
bulunduğunda şüphe yoktur. Keza bu safhalardan herhangi birisinde meydana
gelecek maksadı engelleyici durumların bertaraf edilmesi için gerekli
tedbirlerin alınmasını da keza muamelenin esasındaki kamu yararının tabii bir
icabı olarak görmek lâzımgelir.
Diğer
taraftan, münferit bazı istimlâkler olabileceği gibi çoğu zaman büyük sahaları
kaplayan ve bazen bir şehrin bütün çehresini değiştirecek derecede şümullü
faaliyetlere girişilmesini icap ettiren genişlikte istimlâkler olabilir, İşte
bu gibi hallerde (İstimlâk dolayısiyle gayrimenkul değerlerinde vâki olacak
artışlara ve ispekülâsyona meydan vermemek, hakikî bedelin takdirini temin
eylemek ve kanundan kasdedilen gayenin fevkinde idareyi malî külfete maruz
bırakmamak) için tedbir almanın gerekli bulunduğundan, kanun tasarısına bahse
konu tahdit ve takyit hükümlerinin konulmuş bulunduğu, tasarının incelenmesi
için Büyük Mîllet Meclisince kurulmuş bulunan geçici Komisyon raporunda yazılı
açıklamadan anlaşılmaktadır.
Bu
gerekçenin anlatmak istediği durum şudur :
İstimlâk
dâvalarında avukatlık ücretinin hiç bir tahdide tâbi tutulmaması veya diğer bir
ifade ile Avukatlık Kanunundaki umumi takyit hükümleri dışında ve hudutsuz bir
surette serbest bırakılması halinde davacı mal sahibi ile avukatı pek yüksek
miktarlara varan avukatlık ücreti tesbiti konusunda serbest kalacaklardır.
Bunun
neticesi olarak avukatların istimlâk bedellerinin yüksek seviyelere çıkarılması
konusunda aynen mal sahiplerinin içinde bulundukları psikolojiye ve gayrete
düşeceklerini ve bu suretle avukatlık müessesesinde muhafaza edilmesi gereken
(Bitaraflık) ve (Sadece kanun adamı olmak) niteliklerinin zedelenebileceğini,
bu halin hiç şüphesiz bütün avukatlara teşmili mümkün değilse de mahdut sayıda
avukatı bu yola sürükleyebileceğinin düşünülmesi gereken bir ihtimal olduğunu
ve bunun neticesinde hakikaten (Bitaraf) ve (Kanun adamı) niteliğinde olan
avukatların bu sahada çalışma imkânları da ortadan kalkacağından sahanın
tamamiyle diğerlerine kalacağını, her ne kadar netice itibariyle istimlâk bedellerinin
tesbiti işi, bağımsız mahkemelerin takdir ve kararlarına bağlı bulunmakta ise
de mal sahibi psikolojisine girmiş bir avukatın göstereceği aşırı alâka ve
gayretlerin adaleti de bazı ahvalde yanıltabileceğini, bu suretle gerçek
değerin çok üstünde ve idarenin altından kalkamıyacağı büyüm malî
mükellefiyetlerin ortaya çıkarabileceğini ve bu sebepler neticesinde de (Kamu
yararı) gayesiyle yapılmak istenilen bir istimlâk muamelesinin hedef ve
gayesine ulaşmasının engellenebileceğini ve binnetice Anayasa ile idareye
tanınmış bulunan (Kamu yararı için istimlâk) biç işliyememeşi veya hiç olmazsa
aksaması gibi bir durumun ortaya çıkacağını, memleketimizin yakın mazide
geçirdiği tecrübelere istinaden düşünmek ve binnetice bahse konu tahditle kamu
yararı bu Umduğunu kabul etmek lâzım gelir.
Diğer
taraftan bu sınırlama hükmünde, görevini yaparken Adalet esaslarını yerine
getirmek, hak ve hakikatin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktan başka bir
düşüncesi bulunmamak gibi (Tarafsız) bir ortamda çalışması gereken avukatın,
davacı mal sahibi psikolojisine girerek bu nitelikleri kaybetmesini önleyici
tesiri balonundan da (Kamu yararı) bulunduğunu izaha hacet yoktur. Esasen aynı
maddenin d fıkrasiyle yapılmış bulunan ve netice itibariyle avukatlık ücretinin
tesbiti sözleşmelerinde riayeti mecburi bir sınırlama olan hükmün, bu gerekçe
ile kabule şayan ve Anayasa'ya uygun görülürken tamamen benzeri mahiyette olan
c fıkrasındaki sınırlama hükmünü Anayasa'ya aykırı görmenin izahı da mümkün
değildir.
Nihayet
Avukatlık müessesesi, tamamiyle herkese serbest, özel bir çalışma sahası
olmayıp kanunla bir âmme hizmeti olarak tanzim edilmiş, bu sahada hizmet
göreceklerde aranacak özel nitelikler tesbit olunarak bu nitelikleri haiz
olmayanların çalışmaları menedilmiş ve özel Çalışma sahasında görülmeyen bir
takım haklar ve imtiyazlar tanınmış olduğuna göre bunun karşılığında da, yine
âmme hizmetinin gereği gibi görülebilmesi mülâhazasiyle, bazı mükellefiyetler
ve sınırlamalar konulmasını tabii karşılamak icap eder. Hele bu müesseseyi tamamen
özel mahiyette olan çalışma sahalarının şartlan ile kıyaslamak çok yanlış olur.
Netice
olarak : 6830 sayılı kanunun 32 nci maddesinin C fıkrasiyle konulmuş bulunan ve
avukatlık ücretlerine ait mükavenameleri âzami bir had içinde sınırlayan hüküm,
bu sebeplerle (Kamu yararı) mülâhazasına dayanmakta ve avukatlık kanununun
ücret tarifesini esas almak ve bilhassa ondan aşağı ücret tesbitine taraftan
zorlamamak, avukatların diğer çalışma sahalarını da umumi hükümler içerisinde
serbest bırakmak suretiyle mukavelename serbestisi hakkının özüne de
dokunulmamış bulunmaktadır.
Bu
sebeplerle 6830 sayılı istimlâk Kanununun 32 nci maddesinin C fıkrasının
Anayasa'ya aykırı bir ciheti bulunmadığından kararın bu fıkra ile ilgili
kısmına muhalifiz.
|
|
|
Başkanvekili
Tevfik
Gerçeker
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Ahmet
Akar
|
MUHALEFET
ŞERHİ
l-
Anayasa'nın 40 ıncı maddesinde, sözleşme hürriyetinin mutlak olmadığı, kamu
yararı amaciyle ve kanunla bu hürriyetin de sınırlanabileceği gösterilmiştir.
Başta
Borçlar Kanunu olmak üzere muhtelif kanunlarda ve bazı âmme kanunlarında
sözleşme hürriyetini kamu yararına kayıt altına alan hükümler zaten
bulunduğundan, bu tatbikat bir Anayasa hükmiyle de teyit edilmiş olmaktadır.
3499
sayılı Avukatlık Kanunun 22 nci maddesiyle avukatlık (Âmme hizmeti mahiyetinde
bir meslek) diye kabul edilmiş, avukatların mahkemelerle ve müvekkilleriyle
olan münasebetleri - hattâ hususi hayatları avukatlık faaliyetinin gayelerine
uygun olarak bazı kayıtlara ve bu arada avukatlık ücret mukaveleleri de,
Borçlar kanunundakilerden farklı tahditlere tabi tutulmuştur. Böylece,
avukatlarla müvekkilleri arasındaki akdî münasebetler - hem hususî hukuk hem de
âmme hukuku sahalarında kamu yararı amacına dayanan kanun hükümleriyle tanzim
edilmiş olmaktadır. Avukat, (Hukuk işlerinde reyini bildirmek, dâva kabul
etmek, resmi dairelerde inhilâflı işleri takip eylemek) gibi her türlü meslekî
faaliyetlerinde bu hükümlere, uyduğu müddedçe müvekkiliyle yaptığı sözleşmenin
kamu yararını zedelediği bahis konusu olamaz.
Eğer,
mevcut hükümlerde bir eksiklik varsa, avukatlarla müvekkilleri arasında tanzim
edilecek sözleşmelere (Kamu yararı amaciyle) daha başka müdahalelerde
bulunulması gerekiyorsa yeni kayıtlamalarında Avukatlık Kanununda yer alması
zaruridir. Ancak bu yoldan bütün dâva ve iş sahiplerinin hakları korunmuş kamu
yararı amacı gerçekleştirilmiş olur.
2-
6830 sayılı istimlâk Kanununun 32 nci maddesinin, iptali talebine konu teşkil
eden (c) ve (d) bentlerindeki hükümlerle :
İstimlâk
dâvalarında vekille müvekkil arasında tekarrür edecek avukatlık ücreti âzami
nispetlerle sınırlandırılmış;
Artırılan
istimlâk bedeline göre artıp eksilen avukatlık ücreti kararlaştırılması
menedilmiş bulunmaktadır.
İstimlâk,
kamu yararına yapılan bir tasarruftur; sözleşmelere kamu yararına kayıtlar
koyan bu hükümler istimlâk Kanununda da yer alabilir, mülâhazası hatıra
gelebilirse de bunun kabulü, konulan kayıtların istimlâk konusunu ve hassatan
istimlâk muamelesinin sebebi olan kamu yararını ilgilendirir mahiyette olmasiyle
mümkündür.
Hükümet
teklifinde bulunmayan ve B. M. M. Muvakkat Encümeni tarafından ilâve edilen bu
maddelere ait Encümen Mazbatasındaki gerekçeye göre bu yasakların istimlâk
faaliyetleri esnasında spekülâsyonlara ve suistimallere meydan vermemek;
Hakikî
bedelin takdirini temin etmek;
Bu
kanundan kastedilen gayenin fevkinde idareyi malî külfete maruz bırakmamak;
Düşünceleriyle
konulduğu anlaşılmaktadır.
Bütün
bu sebeplerle avukatlık ücreti arasında hiçbir alâka ve münasebet olmadığı
meydandadır. Avukatın, bir gayrimenkul sahibinden istimlâk dâvası dolayısiyle
istiyeceği ücretin miktarı ve hattâ bu ücretin; artırılacak istimlâk bedeline
göre çoğalıp azalması ne su istimallere ve spekülâsyonlara meydan verir, ne de
hakikî bedelin takdirine mani olur. Vekille müyekkil arasında tekarrür eden
avukatlık ücretinin miktarı ne olursa olsun ve bu miktar ne şekilde hesap
edilirse edilsin (Bir malı, sahibinden değer bahasiyle alıp kamu yararına
tahsis etmek) ten ibaret olan istimlâkin gayesi bu hareketlerle zedelenmiş
olmaz."
Eğer;
müvekkillerin aşırı avukatlık ücreti ödemek suretiyle zarar görmeleri Önlenmek,
onların avukatlar tarafından istismar edilmelerine mani olunmak isteniyorsa bu
hükümlerin bulunabileceği yer Avukatlık Kanunudur. Bu kanunun 128 inci maddesi
avukatlık ücretinin serbestçe tâyinine müsaitken sadece istimlâk dâvalarında
yapılacak bir kayıtlama, pek mahdut dâva sahiplerinin bundan faydalandırılması,
güdülen gayeden uzaklaşmak olur. Binnetice bu hükmün şevkinde kamu yararına
dayanıldığı müdafaa edilemez.
3-
Fertler, kendi aralarında, her türlü sözleşme yapabilirler. Anlaştıkları
esaslar kanuna, ahlâk ve adaba veya umumi intizama aykırı ise bu
Bir
avukat :
Avukatlık
ücretini - avukatlık kanununa göre - maktu olarak değil de nispi olarak tâyin
etmişse;
Sözleşmede,
hasılı dâvaya iştiraki tazammun eden kayıtlar varsa bu sözleşme batıldır. Gerek
bu hallerde, gerekse yazılı değil de sözlü sözleşme yapılması halinde avukat,
ancak asgari tarifede yazılı ücrete müstabiktir. halbuki İstimlâk Kanununda,
tâyin edilen âzami miktarın üstünde ücret kararlaştırılması veya
kararlaştırılan ücretin, artırılan istimlâk bedeline göre artıp eksilmesi
hususunda anlaşılmaya varılması yalnız sözleşmeyi batıl kılmakla kalmayıp hapis
ve para cezalariyle cezalandırılmayı da intaç etmektedir.
Bir
sözleşme yapılmasının ceza tahdidiyle yasak edilebilmesi için sözleşme
konusunun (Kaçakçılık, kalpazanlık v.s) gibi memnu fiiller olması gerekir. Bir
avukatın bir davayı kabul ve takip etmeyi deruhte etmesi, dâva sahibinin de
kendisine, buna karşılık - ne miktarda ve ne şekilde olursa olsun - bir para
ödemeyi kabul etmesi âmmeyi ilgilendiren, âmme düzenini bozan hareketler
değildir. Avukatlık Kanunundan ayrılarak yalnız istimlâk dâvalarına mahsus bir
ücret takyidi kabul etmek; sonra da, gerek buna aykırı sözleşmeyi gerekse,
hasılı dâvaya iştiraki tazammum eden ve Avukatlık Kanunun sadece batıl saydığı
sözleşmeyi suç saymak (Kamu yararı) mevhumiyle bağdaşamaz; hem Anayasa'ya hem
de medenî hukuk ve ceza hukuku esaslarına aykırı düşer. Netice :
Kararda
yazılı sebeplere ilâveten bu sebeplerle :
a)
(c) bendine ait karara iştirak ediyoruz.
b)
(d) bendine ait karara muhalifiz.
|
|
|
|
Başkan
Sünuhi
Arsan
|
Üye
Osman
Yeten
|
Üye
İsmail
Hakkı Ülkmen
|
Üye
Şemsettin
Akçoğul
|
|
|
|
Üye
Rifat
Göksu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|