ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1963/190
Karar No.:1963/100
Karar tarihi:29/4/1963
Resmi Gazete tarih/sayı:30.7.1963/11467
Davacı : Türkiye İşçi Partisi adına Genel
Başkanı Mehmet Ali Aybar
Dâvanın konusu : 5682 sayılı Pasaport
Kanununun 22 nci maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali
istenilmiştir.
İnceleme :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince yapılan
ilk incelemede dâvanın, Türkiye İşçi Partisi Merkez Yönetim Kurulunun 10/2/1963
günlü toplantısında alınan karara dayanılarak açıldığı anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki
22/4/1962 günlü ve 44 sayılı kanunun 25 inci maddesinin 1 numaralı bendi
uyarınca siyasi partilerin genel başkanlarına veya vekillerine dâva
açabilmeleri için ancak tüzüklerinde gösterilen, en yüksek merkez organı yetki
verebilir.
Türkiye İşçi Partisi Tüzüğünün 9 uncu maddesine göre partinin
organları (Büyük Kongre, Genel Yönetim Kurulu, Merkez Yönetim Komitesi ...)
dir.
Dâvanın, kanun hükümlerine uygun şekilde açılıp açılmadığı
müzakere konusu edilmiş ve neticede, Türkiye İşçi Partisi Merkez Yönetim
Komitesinin - Parti Tüzüğünün 17 nci maddesinde belirtildiği veçhile -partinin
en yüksek merkez organı olduğu anlaşıldığından bu organın, iptal dâvası
açılması hususunda karar vermiş olmasının 44 sayılı kanunun 25 inci maddesinin
l numaralı bendine uygun olduğu üyelerden İsmail Hakkı Ülkmen, İbrahim Senil,
Celâlettin Kuralmen ve Muhittin Gürün'ün dâva açma kararının Parti Tüzüğünün 15
inci maddesi uyarınca Partinin en yüksek organı bulunan Genel Yönetim Kurulunca
ve Şemsettin Akçoğlu'nun da Partinin en yüksek organı olan Büyük Kongrece
verilmesi gerektiği yolundaki muhalefetleri ile ve oyçokluğu ile kabul
olunmuştur.
Dosyada eksiklik bulunmadığı görüldüğünden esasın incelenmesine
dair verilen karar üzerine hazırlanan rapor, Pasaport Kanununun 22 nci
maddesiyle Anayasa'nın ilgili maddelerine ait gerekçeler, Komisyon raporları ve
Meclis görüşme tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
Gerekçe :
1- Pasaport Kanununun (Pasaport ve vesika itası memnu olan
haller) başlığını taşıyan 22 nci maddesinde :
A - Genel Emniyet nezaretinde bulunanlara;
B - Yabancı memleketlere gitmeleri mahkemelerce men olunanlara;
C - Yabancı memleketlerde geçinmek için müsait sebep ve şartlara
malik olduklarını ispat edemeyenlere;
Ç- Memleketten ayrılmalarında siyasi emniyet bakımından mahzur
bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tesbit edilenlere;
D- Vergi borcu olduğu pasaport itasına yetkili makamlara
bildirilenlere;
pasaport veya vesika verilemez denilmektedir.
2- Davacı, dilekçesinde özetle, Anayasa'nın 11 inci maddesinde
millî güvenlik sebebiyle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne
dokunulamıyacağı ve 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında da kişi dokunulmazlığı
ve hürriyetinin hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamıyacağı belirtildiği halde
Pasaport Kanununun 22 inci madesi ile bir kimsenin memleketten ayrılıp
ayrılamıyacağının tâyini işinin İçişleri Bakanlığına bırakıldığını, bu
Bakanlığın, siyasi emniyet mülâhazası şeklinde bir formülle, dilediği şahsa
pasaport verilmesine mani olabileceğini, bir şahsın seyahat hürriyetinin bu
yoldan ve hâkim kararı olmaksızın kayıtlanmasının doğru olmadığını, Anayasa'nın
18 inci maddesi gereğince herkesin sahip olduğu Seyahat hürriyetinin ancak,
aynı maddede gösterilen sebeplerle sanırlanabileceğini, halbuki Pasaport
Kanununun 22 nci maddesi hükmünün yabancı memleketlerde geçinmek için müsait
sebep ve şartlara malik olduklarını ispat edemeyenlerin seyahatlerini
engellediğini, bu sebeplerle Pasaport Kanununun Anayasa'ya aykırı olan 22 nci
maddesinin iptali gerektiğini açıklamıştır.
Bu suretle dâvada, 22 nci maddenin tümünün iptali istenmiş
olduğu halde dilekçenin gerekçe kısmında yalnız, yukarıdaki l numaralı bendin C
ve Ç fıkralarında yazılı yasaklar ele alınmıştır.
3- Anayasanın 18 inci maddesinin son fıkrası (Türkler yurda
girme ve yurt dışına çıkma hürriyetine sahiptir. Yurt dışına çıkma hürriyeti kanunla
düzenlenir) hükmünü taşımaktadır. Burada gözönünde bulundurulacak tek esas -
Anayasa'nın gerekçesinde ve görüşme tutanaklarında da temas edildiği gibi-
Anayasa'nın 11 inci maddesi uyarınca, yurt dışına çıkma hürriyetinin özüne
dokunmamaktadır. Yoksa her hürriyet kayıtlanmışının hâkim kararına dayanması
şart değildir.
Şu halde, kanunun iptali istenen 22 nci maddesiyle konulan
yasakların bu hürriyetin özüne dokunup dokunmadığının incelenmesi gerekir.
4- Pasaport Kanununun 22 nci maddesinde yazılı yasaklar teker
teker gözden geçirilirse:
A- Ceza Kanununun 28 inci maddesi gereğince genel emniyet
nezareti altında bulundurulmalarına mahkemelerce karar verilen kimselerin yurt
içinde dahi hareket, seyahat ve yerleşme hürriyetini kayıthyan bu cezanın,
genel emniyet nezaretlerinin cari olamıyacağı yabancı bir memlekette seyahate
mâni teşkil etmesi tabiidir, Kaldı ki, genel emniyet nezareti altında bulunma,
mahkemece hükmedilen bir ceza olduğundan, olayda seyahat hürriyetinin özüne
dokunulduğu düşüncesine yer verilemez,
B- Mahkeme karariyle yurt dışına çıkmaları men olunanlara
pasaport veya vesika verilmemesinde Anayasaya aykırılık değil, tersine tam bir
uygunluk vardır. Zira, Anayasa'nın 132 nci maddesi gereğine İdare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır.
C- Pasaport Kanununun 8 inci maddesinin 7 numaralı bendinde
Türkiye'de kalacaklarını beyan ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar
gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp Türkiye'de kendilerini himaye edecek
kimseleri bulunduğunu veya Türkiye'de yabancılara kanunla men edilmemiş
işlerden birini tutacaklarını ispat edemeyenleri yurda girmelerinin yasak
olduğu yazılıdır. Hal böyle iken, gittiği yerde zarurete düşecek bir kimsenin
yurttan çıkmasını engellemek, bu hürriyetin özüne dokunan bir yasaklama diye düşünülemez.
Yabancı bir memleketle geçinme imkânlarından yoksun bir Türk'ün süreceği düşkün
yaşayış tarzı gözönüne getirilirse, böyle bir yasaklamanın, yurdun, o memleket
nazarında şeref itibarının korunması bakımından dahi yerinde olduğu söz
götürmez bir gerçektir.
Ç- Memleketten ayrılmalarında siyasi emniyet bakımından mahzur
bulunduğu içişleri Bakanlığınca tesbit edilenlerin yurt dışına seyahatlerine
müsaade edilmemesi millî güyenlikle ilgili bulunmaktadır.
Bir kimsenin Anayasa'nın 18 inci maddesinin birinci fıkrası
uyarınca yurt içinde seyahatinin millî güvenliği sağlama amacı ile sınırlanması
mümkün olduğu halde böyle bir kişiye yurttan çıkma müsaadesi verilmesi, hareket
ve faaliyetlerinin tamamen denetim dışında kalması ve zararlı sonuçlar
doğurması gibi sakıncalar sebebiyle, caiz görülemez.
Kaldı ki, idareye verilen bu yetki sınırlıdır, içişleri
Bakanlığı bu sınırlı yetkiye dayanarak bir kimsenin memleketten ayrılmasında
millî güvenlik bakımından sakınca bulunup bulunmadığını tesbit edecektir.
Bakanlığın yapacağı bu tesbitte kazai denetime tabi olduğundan keyfi tasarruf
endişesine de yer verilmemek gerekir.
D- Bir vergi borçlusunun yurt dışına çıkması, Devlet alacağını
tahsilsiz hale getirebilir. Devlet gelirleri ile başarılacak kamu hizmetlerini
ilgilendiren bu konuda kanun koyucunun, kamu yararına tedbirler almasında
Anayasa'ya aykırılık düşünülemez. Borcunu ödemesi halinde seyahatine engel
kalmayacak olan bir kimsenin borçlu olduğu sürece, yurt dışına çıkmasının yasak
edilmesiyle seyahat hürriyetinin özüne dokunulmuş olamaz.
Sonuç :
5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesinin Anayasa'nın 18
inci maddesinin son fıkrası hükmüne aykırı olmadığına :
I- Genel emniyet nezareti altında bulunanları,
II- Yabancı memleketlere gitmeleri mahkemelerce men olunanları,
ilgilendiren hükümleri hakkında oybirliği ile;
III- Yabancı memleketlerde geçiminin sağlandığını ispat
edemeyenleri ilgilendiren hükmü hakkında, üyelerden Rifat Göksu, İsmail Hakkı
Ülkmen ve Ekrem Korkut'un,
IV- Memleketten ayrılmalarında siyasi emniyet bakımından mahzur
bulunduğu tesbit edilenleri ilgilendiren hükmü hakkında üyelerden İsmail Hakkı
Ülkmen, Celâlettin Kuralmen ve Ekrem Korkut'un,
V- Vergi borcu ilgilendiren hükmü hakkında üyelerden Ekrem
Korkut'un,
muhalefeti ve oyçokluğu ile :
29/4/1963 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Sunuhi Arsan
|
Başkanvekili
Tevfik Gerçeker
|
Üye
Osman Yeten
|
Üye
Rifat Göksu
|
|
|
|
|
Üye
İsmail Hakkı Ülkmen
|
Üye
Lütfi Akadlı
|
Üye
Şemsettin Akçoğlu
|
Üye
İbrahim Senil
|
|
|
|
|
Üye
İhsan Keçecioğlu
|
Üye
Celâlettin Kuralmen
|
Üye
Ekrem Korkut
|
Üye
Ahmet Akar
|
|
|
|
Üye
Muhittin Gürün
|
Üye
Lütfi Ömerbaş
|
Üye
Ekrem Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
l- Dâva, Türkiye İşçi Partisi Genel Yönetim Kurulunun verdiği
umumî bir yetkiye dayanarak Merkez Yönetim Komitesince alman kararla parti
genel başkanı tarafından açılmıştır. Anayasa Mahkemesi Kuruluşu ve yargılama
Usulleri hakkındaki 22/4/1962 tarihli ve 44 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin
birinci fıkrasının l sayılı bendi ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde
temsilcisi bulunan siyasi partiler tarafından açılacak iptal dâvalarının
partilerin tüzüklerine göre "en yüksek merkez organlarının" kararı
üzerine genel başkanları veya vekilleri tarafından açılacağı hükme
bağlanmıştır.
T. İ. Partisi Tüzüğünün 9 uncu maddesinde parti organları, büyük
kongre, genel yönetim kurulu, merkez yönetim komitesi, merkez haysiyet divanı,
il ve ilçe kongreleri, il ve ilçe yönetim kurulları, il haysiyet divanları
olarak gösterilmiştir.
Tüzüğün 10 uncu maddesinde büyük kongre partinin en yüksek
organı olduğu belirtilmiş isede bu organ, 44 sayılı kanunun 25 inci maddesinde
kastedilen bir merkez organı olmayıp partinin iki yılda bir toplanan bir genel
kurulundan ibaret bulunması itibariyle en yüksek merkez organı bundan sonra
gelen genel yönetim kuruludur. Gerçekten tüzüğün 14 üncü maddesine göre büyük
kongre tarafından seçilen genel yönetim kurulu, tüzüğün 17 inci maddesinde
"iki kongre arasında partinin en yüksek sevk ve idare ve denetleme
organı" olarak vasıflandırılmıştır. Genel yönetim kurulunun kendi üyeleri
arasından seçtiği 8 asıl 3 yedek üyeden kurulan merkez yönetim komitesi ise
genel yönetim kurulu adına hareket eden bir yürütme organıdır. Tüzüğün 15 inci
maddesi hükmüne göre genel yönetim kurulu merkez yönetim komitesi üyelerini
seçtiği gibi gerektiğinde görevden de af edilebilir.
Bu hükümler, merkez yönetim komitesinin tamamiyle genel yönetim
kurulunun bir yürütme organı olduğunu ve en yüksek merkez organı niteliğinde
bulunmadığını açıkça göstermektedir.
Kanun vazıı, kanunların ve yasama organları iç tüzüklerinin
iptali gibi önemli bir konuda siyasi partilerin dâva açabilmeleri için partiyi
ilzam edebilecek derecede geniş yetkilere sahip olan organların karar vermesini
ön görmüş, daha ziyade partinin günlük işlerini yürütmekle görevli organın ve
hatta yalnız başına parti başkanının karar almasını yeterli bulmamıştır. 44
sayılı kanun, yetki devrini mutazammın bir hüküm de ihtiva etmemektedir.
Bu itibarla en yüksek merkez organı niteliğinde bulunmayan
merkez yönetim komitesi kararı ile açılmış olan dâvanın yetki bakımından
incelenmeden reddi gerekeceğinden dâvanın kabulü hakkındaki çoğunluk kararına
iştirak edilmemiştir.
2- 5682 sayılı Pasaport Kanunu, 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sından önce yürürlüğe konulmuş olan bir
kanundur. Bu kanun Anayasanın koyduğu temel ilkeler göz önünde tutularak tedvin
edilmiş saymak mümkün değildir. Bu kanun, tedvin edildiği devrin anlayışına ve
zihniyetine göre hazırlanmıştır. Bu sebeple kanunun 22 nci maddesi Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna uygun olmayan bazı tahditlere yer vermiştir.
a) Bunlardan biri, kendilerine pasaport verilmesi men edilenleri
gösteren 22 nci maddesindeki "yabancı memleketlerde geçinmek için müsait
sebep ve şartlara malik olduklarını isbat edemeyenlere" pasaport
verilmeyeceği hakkındaki hükümdür. Bu hükümle Anayasa'nın 18 inci maddesi ile
kabul edilmiş olan dış seyahat hürriyeti özüne dokunulacak şekilde
sınırlandırılmış bulunmaktadır.
Her ne kadar Anayasa'nın 18 inci maddesinin son fıkrasında bu
hürriyetin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmış isede bu hükmün kanun koyucuya
sınırsız ve mutlak bir tahdit yetkisi vermediği ve sınırlamanın temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanmasında uyulacak esasları gösteren Anayasa'nın 11 inci
maddesine uygun olarak yapılması ve hürriyetin özüne dokunmaması gerekeceği
izahtan varestedir. Maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında bu
husus komisyon sözcüsü tarafından açıkça belirtilmiştir.
Dışardan Türkiye'ye gelecek yabancıların Türkiye'de geçimlerini
sağlayacak imkânlara malik olduklarını isbat etmek mecburiyetine tabi tutulmuş
olmaları, aynı mecburiyetin Türkiye'den yabancı memleketlere gidecek Türk
vatandaşlarına da yükletilmesini zaruri kılan bir sebep değildir. Mütekabiliyet
esası, ancak yabancı devletlerle aktolunacak sözleşmelerde bahis konusu
olabilir. Ortada böyle bir sözleşme yok iken iç hukuk bakımından bu yolda bir
mecburiyet ihdası, seyahat hürriyetinin özünü zedeleyen, onu düzenlemek
bahanesiyle ortadan kaldıran bir davranıştan başka surette yorumlanamaz.
Ferdin maddi ve mânevi varlığını geliştirme hakkı Anayasa'nın 14
üncü maddesi ile teminat altına alınmıştır. Memlekette iş bulamayan veya
yabancı memleketlerde dahi müreffeh bir geçim sağlayacağını düşünen bir
vatandaşın memleketten çıkmasını, gideceği yabancı memlekette geçimini
sağlayacak vasıtalara malik olduğunu isbata mecbur etmenin onun maddi ve mânevi
varlığını geliştirme hakkını keyfi olarak tahdit ve takyit etmekten başka bir
anlamı yoktur.
Anayasa'nın ikinci maddesinde demokratik ve sosyal bir hukuk
devleti olduğu belirtilen Türkiye Cumhuriyetinin bu vasıfları ile Pasaport
Kanununun bahse konu 22 nci maddesindeki hükmü bağdaştırmağa imkân görülemez.
Kaldı ki, döviz takyitleri dolayısiyle yabancı memleketlere bu gün için 200
dolardan başka para çıkarılması da mümkün olmadığına göre bu miktar dolar
alabilecek olan her ferdin yabancı memlekette geçimini sağlayacak vasıtaya
sahip sayılması zaruri bulunduğundan bu hükmün ameli bir fayda temin etmeyeceği
ve ancak yürütme organına seyahat hürriyetini, keyfi olarak tahdit etmek
istediği, fertler için kullanabileceği bir vasıta vermekten ileri geçemiyeceği
aşikârdır.
Öte yandan yabancı bir memlekette geçim imkânlarından yoksun bir
Türk'ün süreceği düşkün yaşayış tarzının memleketin şeref ve itibarını
zedeleyeceğini düşünmeye de yer yoktur. Zira her milletten bu duruma düşmüş
olanlar bulunabilir. Bunun millî şeref ve haysiyetle bir ilgisi olmadığı
açıktır. Bu itibarla bu sınırlama Anayasa'nın 11 inci maddesinde sayılan
kayıtlama kıstaslarının hiç birine uymamaktadır.
Bu sebeple bu fıkra Anayasa'nın 11 inci, 14 ve 18 inci
maddelerine aykırı ve seyahat hürriyetinin özünü yok eden bir hükümdür.
b) Pasaport Kanununun Anayasa'ya aykırı hükümlerinden ikincisi
de 22 nci maddesinde yer alan "memleketten ayrılmalarından siyasi emniyet
bakımından mahzur bulunduğu içişleri Bakanlığınca tesbit edilenlere"
pasaport verilmemesi hakkındaki hükümdür.
Çok elâstiki ve her tarafa çekebilecek nitelikte olan bu hüküm
dahi seyahat hürriyetinin özüne dokunan bir sınırlama teşkil etmektedir Her
nekadar fıkrada içişleri Bakanlığına bu hususta bir takdir yetkisi verilmeyip
bu hükme dayanılarak bir ferdin seyahat hürriyetini takyit edebilmek için
yurttan ayrılmasında siyasi emniyet bakımından mahzur bulunduğundan tesbit
edilmesi hükmü vazedilmiş ise de siyasi emniyet bakımından mahzurun kanunda
vazıh bir ölçüsü konulmamış olduğundan uygulama nihai olarak yine İçişleri Bakanlığının
takdirine dayanmaktadır.
İçişleri Bakanlığının bu husustaki karar ve tasarrufunun idari
dâva konusu olabilmesi bu hükmün Anayasa'ya aykırı olmadığını kabul etmek için
yeter bir sebep teşkil etmez. Eğer idarî dâva konusu olabilen her hükmün Anayasa'ya
aykırı olmadığı görüşü kabul edilecek olursa kanunların Anayasa'ya uygunluğunun
denetlenmesi ile görevli bir Anayasa Mahkemesi kurulmasına pek de lüzum
kalmazdı. Zira Anayasa'nın 114 üncü maddesinde idarenin hiçbir eylem ve
işlemlerin hiçbir halde yargı denetiminin dışında bırakılamıyacağı açıklanmış
ve 132 nci maddesinde de hâkimlerin Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve vicdani
kanaatlerine göre hüküm verecekleri tasrih edilmiş olduğuna ve 8 inci
maddesinde kanunların Anayasa'ya aykırı olamıyacağı, Anayasa hükümlerinin
yasama, yürütme ve yargı organlarını; idare makamlarını bağlayan hukuk
kuralları olduğu belirtilmiş bulunduğuna göre bilfarz ileride yargı yolunu
kapayan bazı kanunların çıkarılabileceği düşünülse bile bu kanunların
Anayasa'nın yukarıda zikredilen hükümleri karşısında mahkemeleri
bağlayamayacağı tabiidir. Bu itibarla bir kanun hükmüne dayanılarak yapılacak
idari tasarrufların idari dâvaya konu olabilmesi karinesiyle o hükmün
Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varmak mümkün değildir.
Öte yandan Pasaport Kanununun bu güne kadar cereyan eden
uygulamalarında bu hükmün pek çok keyfî kararlara yol açtığı görülmüştür.
Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu raporunun 18 inci maddeye ait
gerekçesinde "kanunun koyacağı sınırların demokratik esaslara uygun
olacağı ve bu hürriyetin kullanılmasını tamamen idarî makamların takdirine
(Keyfine) bırakmak suretiyle onun özünü yok edemiyeceği de şüphesizdir."
denilmek suretiyle dış seyahat hürriyetinin sınırlanmasında idari makamların
takdiri ölçü olarak alınamıyacağı açıkça belirtilmiştir.
Anayasa'nın 18 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca yurt
içinde seyahatin millî güvenliği sağlama amacı ile sınırlanması ile pasaport
Kanununun 22 nci maddesinin Ç fıkrasındaki sınırlama aynı mahiyette değildir.
Yurt için seyahatin Anayasa'nın 18 inci maddesine göre sınırlamasının genel
mahiyeti haiz olması gerektiği halde Pasaport Kanunundaki sınırlama tamamiyle
şahsî bir mahiyet arzetmektedir.
Hiç şüphesiz millî güvenlik mülâhazaları dış seyahat
hürriyetinin sınırlanmasını da gerektirebilir. Ancak bu sınırlama objektif,
vazıh ve müstekâr ölçülere bağlanarak yapılmalı ve idarî makamların sübjektif
görüş ve anlayışlarına bağlı tutulmamalıdır. Anayasa'nın maksat ve amacı da
bunu sağlamaktır. Henüz sosyal devlet kavramı ile sosyalist devler kavramının
ayırt edilemediği bir ülkede idarî makamların takdiri ile dış seyahat
hürriyetinin kayıtlanmasına cevaz verilmesi keyfi ve indi uygulamalara yol açan
bir esas olmak itibariyle Anayasa'nın 11 ve 18 inci maddelerinin sözüne ve
ruhuna aykırıdır ve seyahat hürriyetinin özüne dokunmaktadır. Yeni Anayasa
karşısında Pasaport Kanununun bahse konu 22 nci maddesi yeniden düzenlenmek
icabeder.
Yukarıda belirtilen gerekçelere binaen çoğunluk kararının bu
kısımlarına muhalifim.
Yukarıda yazılı muhalefet şerhinin 2 nci bendinin (a) fıkrasında
yer alan ve Pasaport Kanununun 22 nci maddesindeki "Yabancı memleketlerde
geçinmek için müsait sebep ve şartlara malik olduklarını isbat
edemeyenlere" pasaport verilemeyeceğine mütedair hükme yöneltilen
gerekçeye iştirak şartiyle ekseriyet kararının bu kısmına muhalifim.
MUHALEFET
ŞERHİ
Muasır Anayasa'ların hemen hepsinde fertlerin temel hak ve
hürriyetleri birer, birer gösterildiği ve koruyucu hükümleri sevk edildiği
halde bunların bir çoğunda seyahat hürriyetinden ayrı olarak yurt dışına çıkma
hürriyetinden bahsedilmiş değildir. Buna rağmen bu memleketlerin hiç birinde
yurt dışı seyahat hürriyeti aleyhine bir görüş ve tatbikata yer verilmemiş
bunun "hak" olduğundan şüphe edilmemiştir. Bu hakkın "bir başka
"Esasi haktan", bilhassa memleket içinde dolaşma hürriyetinden yahut
kişi hürriyetinden kendiliğinden çıktığı ve bu hürriyetlere dâhil bulunduğu
neticesine tereddüt edilmeden varılmıştır. Kanunlarında dış seyahat hürriyeti
hakkında sarahat bulunmayan memleketlerde bu hürriyet, muhtevasına dahil
bulunduğu kabul edilen hürriyete tanınan hudut içinde tatbik edilmiştir. Diğer
bir deyişle Anayasa seyahat hürriyetini veya şahıs hürriyetini hangi sebep ve
zaruretlerle takyit etmiş ise dış seyahat hürriyeti de aynı kayıtlara tabi
tutularak uygulanmıştır.
491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun yürürlüğü sırasında durum
bizim için de ayni idi. Zikri geçen kanunun 78 inci maddesinde îttak ile
seyahat hürriyetinden bahsedilmiş, yurt dışına çıkma hürriyeti bunun içinde
mütalâa olunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının bu sahada tamamen yeni
hükümler getirdiği ve ileri bir görüşü benimsediği görülmektedir. Filhakika
Anayasa'nın 18 inci maddesi seyahat hürriyetinden ayrı olarak yerleşme ve yurt
dışına çıkma hürriyetlerini açıkça belirtmiş ve bunları ayrı hükümlere
bağlamıştır.
Madde hükümlerine göre seyahat hürriyeti "Millî güvenliği
sağlama ve salgın hastalıkları önleme amaciyle", yerleşme hürriyeti
"Millî Güvenliği sağlamak, salgın hastalıkları önleme, kamu mallarını
koruma, sosyal ve tarımsal gelişmeyi gerçekleştirme" zorunluğu ile
"sınırlanabilecek" ve fakat yurt dışına çıkma hürriyeti ise
"kanunla düzenlenecektir." Görülüyor ki Anayasa koyucusu seyahat ve
yurt dışı çıkma hürriyetleri arasında açık bir hüküm ayrılığı ihdas etmiş; biri
hakkında "sınırlama" dan bahsederek diğeri için "düzenleme"
tabirini kullanmıştır.
Anayasa hürriyetlerin kısıtlanmasında daima
"sınırlama" ya işaret etmekte ve bunun sebep ve şartlarını tahdiden
tasrih eylemektedir. Böyle olunca, düzenleme tabirini, sınırlama dışında bir
anlam olarak kabul etmek icap edecektir.
Seyahat hürriyetinin iki sebeple kayıtlanabileceği hakkında açık
hüküm sevk eden kanun vazıının dış seyahat hürriyetinin düzenlenmesini kanuna
bırakmakla, bu hürriyetin başka sebeplerle de sınırlanabileceğine işaret etmek istediği
hakkındaki görüşü, düzenleme teriminin lügat delâleti dışında aşağıdaki
sebeplerle varit görmek mümkün olamıyacaktır.
çünkü:
491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununda dış seyahat hürriyeti,
seyahat hürriyetine dâhil sayılmış ve 78 inci madde gereğince ancak
"seferberlikte idarei örfiye halinde veya müstevi emrazdan dolayı kanunen
müttehaz tedabir icabatından olarak vazedilecek takvidat müstesna olmak üzere
hiç bir takyide tabi tutulamıyacağı esası konulmuştur. O halde eski kanun
zamanında dış seyahat hürriyetinin bu sebepler dışındaki takyidi Anayasa'ya
aykırı idi. Buna rağmen pasaport Kanununda Anayasa dışı kayıtlamalar yapılmış
olmasının bir değeri yoktu. Kazai mürakebe cereyan etmediği için, kanunun aynen
uygulanmasında mecburiyet vardı Fakat bu tatbikat, hiç bir zaman, Pasaport
Kanununun Anayasa'ya uygunluğu mânasına gelmiyordu. Böyle olunca demokratik
hukuk devletini kurma amacını güden ve hürriyetlerin özüne dokunulmasını red
eden Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının, hürriyetleri kayıtlama bakımından,
mülga Teşkilâtı Esasiye Kanunundan ileri gitmiş olabileceğini düşünmemek
lâzımdır. Esasen memleket içi seyahatlerde bile millî güvenliği koruma ve
salgın hastalıkları önleme dışında bir kayıtlamayı kabul etmiyen Anayasa'mızın
yurt dışı seyahatler hakkında daha geniş bir kayıtlama arzulamış olması için
haklı ve makul bir sebep yoktur.
Posaport Kanununun 22 nci maddesine göre genel emniyet
nezaretinde bulunanlar ile yurt dışına çıkmaları mahkemelerce yasak edilenler
haricinde "yurt dışında geçinme şart ve sebeplerini isbat edemiyenlere,
yahut yurt dışına çıkmasında siyasî emniyet Bakanından mahzur bulunduğu
içişleri Bakanlığınca tesbit edilenlere ve vergi borcu olduğu pasaport itasına
yetkili makamlara ihbar edilmiş bulunanlara" idare makamları, pasaport vermiyebileceklerdir.
Bu suretle dış seyahat hürriyetinin bu sebeplerle kayıtlanması yolundaki ilk
karar, idare tarafından alınacak ve tatbik olunacaktır. Halbuki seyahat
hürriyeti kişi hürriyeti ile yakından alâkalı olduğundan, Önceden verilmiş bir
hâkim kararının mevcudiyeti Anayasa'nın 14 üncü maddesinin gerektirdiği bir
mecburiyetin icabı olmaktadır.
İdarenin pasaport verilmemesi hakkındaki kararı denetime
tabidir. Alâkalıların idari kazaya başvurma ve iptal isteminde bulunma hakları
vardır. Ancak bu hakkın tanınmış olması, peşin bir idare kararı ile Anayasa
hürriyetinin kayıtlanmasını ne mazur ve ne de haklı gösteremez.
Kanun, yurt dışı geçinme şart ve sebeplerinin isbatını
istemektedir. Bölye bir kayıtlamayı 11 inci maddede yazılı genel ahlâk, sosyal
adalet, millî güvenlik gibi sebeplerle izaha imkân olmadığına göre durumun,
kamu yararı veya düzeni açısından incelenmesi icap edecektir. Bilindiği üzere
kullanılan bu terimlerin lügat ve hukuk anlamında, bütünlüğe sirayet eden ve
umumun menfaati mülâhazasına dayanan bir mahiyet vardır. Böyle olunca geçinme
şart ve sebeplerinden mahrum bir vatandaşın yurt dışındaki durum ve tutumu ile
kamu yararı ve düzeni arasında bir rabıta tesisi mümkün olamaz.
Her ne kadar 5682 sayılı Pasaport Kanununun ne gerekçesinde ve ne
de Meclis müzakerelerinde bu kayıtlamayı izah edecek bir bilgiye rastlanmamakta
ise de aynı hükümleri ihtiva eden 3519 sayılı kanunun gerekçesinde şu izahat
mevcut bulunmaktadır : "Vatandaşların pasaport alma hususunda riayete
mecbur tutuldukları şart, bizzat kendilerinin emniyet ve selâmetleriyle
mütenasip bir şekilde tekemmül ettirilmiştir." bu kayıt, sınırlamada kamu
düzeni ve yararının değil fertlerin şalisi emniyet ve selâmetlerinin gözönünde
tutulduğunu açıkça göstermektedir. Yurt dışında geçimini temin edemiyen
vatandaşın hariçteki temsilciliklere müracaat ederek devleti külfetlere soktuğu
yahut tutumları ile milletini küçük düşürdüğü gerekçesi dahi istisnai ve ferdi
durumların bahis konusu olması bakımından kamu yararı ve düzeni, mülâhazasının
kabulünü haklı gösteremez. Binaenaleyh vatandaşı mukadderatının mesuliyetini
müdrik olarak Anayasa'nın tanıdığı hürriyeti kullanmakla serbest bırakmak
lâzımdır.
Diğer bir yasaklama sebebi memleketten ayrılmalarında siyasi
emniyet bakımından mahzur bulunduğunun İçişleri Bakanlığınca tesbit edilmiş
olmasıdır. Siyasi emniyet terimi Anayasa'nın hürriyetlerin sınırlandırılması
sebebi olarak kabul ettiği millî güvenlik ile alâkası yoktur ve aynı anlama
gelmemektedir.
Siyasi emniyet muayyen bir suçluluk durumunun da karşılığı
değildir. Siyasi emniyetin başlangıcı ve sonu kanunda tesbit edilmediği gibi,
herkesçe anlaşılacak şekilde de açıklanmamıştır. Öyle bir hal bahis konusudur
ki alâkalı vatandaş bir suç istinadiyle yargı mercileri önüne getirilmemekte ve
fakat idarenin takdiriyle bir Anayasa hakkından mahrum bırakılmaktadır. Böyle
bir durumu demokratik devlet anlayışı ile olduğu kadar Anayasa'nın ruhu ve
lâfziyle de bağdaştırmağa imkân yoktur.
Nitekim 4 Nisan 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan
İlim Komisyonu antidemoktarik kanunlar üzerinde yaptığı incelemede "Siyasi
hakları, âmme haklarını ve insan haklarını lüzumsuz yere tahdit eden veya
kaldıran hükümleri ihtiva eden kanunların antidemokratik" olduğunu tesbit
ettikten sonra bu lüzum ancak "Hukuku müşterekçe kabul edilen sınırlar
Türk cemiyetinin bekasını ve onun muasır medeniyet seviyesine ulaşmasını
sağlayan hükümler ile taayyün eder". Neticesine vardıktan sonra, siyasi
emniyet mülâhazası ile pasaport verilemeyeceği hakkındaki hükmün kaldırılmasını
tavsiye etmiş bulunmaktadır.
Siyasi emniyet bakımından mahzurun mevcudiyeti tamamen idarenin
takdirine bağlı olduğuna göre, idari kazanın bu sahaya müdahalesi de diğer
iptal sebepleri dışında - mümkün olamıyacaktır.
Kanun tadil edilerek siyasi emniyet terimi metinden
çıkarılmadıkça bu sebebe dayanan bir kısıtlama, Anayasa'ya aykırı olmakta devam
edecektir.
Sonucu kayıtlama sebebi vergi borcu olduğunun pasaport itasına
yetkili makamlara bildirilmiş olmasıdır. Bu hükmün sevk edildiği tarihte
tahsili emval kanunu yürürlükte idi ve devlet alacağı için hapis esası
uygulanmakta idi. Halbuki âmme alacaklarının tahsili usulü hakkındaki kanun,
borç için hapsi kabul etmemiştir. Hapis, muayyen ahvalde muayyen suçluluğun
müeyyidesi olarak düşünülmüştür ve bunun tatbiki adlî kazaya bırakılmıştır.
Böyle olunca açılan âmme dâvası zımnında yetkili hâkimden yurt dışına çıkmaya
mâni olacak karar istihsali mümkün bulunmaktadır.
Tahakkuk, tahsil ve tebligat safhasında mükellefin yurt içinde
bulunmasını zorunlu kılan hiç bir sebep yoktur. Borcu için hapis
edilmiyecektir. Yurtdışında tebligat yapmak veya adresi meçhul bulunsa dahi
bunu sonunca vardırmak mümkündür. Alacak borçlunun mameleki ile karşılanacak
yetmediği surette iflâsı ile neticelenecektir.
Alacağa karşılık olan servetin yurt dışına çıkarılmasının
önlenmesi hususunda, vatandaşın seyahatine mâni olunması yeterli bir tetbir
değildir.
Vergi borcu olan vatandaşın dış seyahat hürriyetinin
kısıtlanması Anayasa'nın 11 inci maddesinde zikredilen sınırlama sebepleri
dışında kalmaktadır.
Yukarıda açıklanan gerekçeler ile her üç kısıtlama sebebinin
Anayasa'nın 11, 14 ve 18 inci maddelerine aykırı olduğu kanaatindeyim.
MUHALEFET
ŞERHİ
5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesinde (Pasaport ve
vesika itası memnu olan haller) arasında (Memleketten ayrılmalarında siyasi
emniyet bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tesbit edilenlere)
pasaport veya vesika verilemiyeceği zikredilerek, bu hal yurt dışına çıkma
hürriyetini kayıtlıyan bir sebep olarak kabul edilmiştir, (Siyasi emniyet)
tabiri, muayyen bir suçu ifade etmediği gibi kapsamının sınırları da kanunla
açıklanmış ve tâyin edilmiş bulunmadığından iradenin mücerret bir takdiriyle,
vatandaşı bir Anayasa hürriyetinden mahrum eden veya binnetice bu hürriyetin
özünü kaldıran bir durum doğmaktadır. Bu kararın idari yargı denetimine tabi
olabilmesi, böyle bir kararın bir Anayasa hürriyetini kayıtlamasını haklı
gösteremez. Bu durum demokratik bir devlet anlayışına olduğu kadar Anayasa'nın
ruh ve lâfzına da aykırıdır.
Nitekim; yurt dışına çıkma hürriyetinden bahseden Anayasa'nın 18
inci maddesinin gerekçesine (Kanunun koyacağı sınırların demokratik esaslara
uygun olacağı ve bu hürriyetin kullanılmasını tamamen idari makamların
takdirine bırakmak suretiyle onun özünü yok edemiyeceği 11 inci madde hükmü
icabından bulunduğu) bildirilmektedir. (Antidemokratik) kanunlar üzerinde
inceleme yapmak üzere Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan komisyon da; yurt
dışına çıkma hakkını kısıtlayan bu hükmün kaldırılmasını tavsiye etmiştir. Bu
sebeplerle Anayasa'nın 11 ve 18 inci maddelerine aykırı bulunduğu kanaatinde
olduğum 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesinin yukarıda kaydolunan
bendinin iptali lâzım geldiği reyindeyim.