"...
“A. CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİNİN (CBK) ANAYASAL
ÇERÇEVESİ
21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 16 Nisan 2017 tarihli
halkoylamasıyla kabul edilmiş, böylece daha önce 1982 Anayasasının sadece 107.
maddesinde belirtilen cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Anayasanın farklı
maddelerinde hem kapsamı genişletilerek hem de niteliği farklılaştırılarak
yeniden düzenlenmiştir. 107. maddenin önceki halinde Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliğinin kuruluşu, çalışma esasları ve personel atama işlemlerinin
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtiliyordu. Bu iki tür
düzenleme, ad benzerliği dışında kapsam ve sınırları açısından birbirinden
farklıdır.
6771 sayılı Kanun ile getirilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
temel ilke ve koşulları, Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında ortaya
konulmuştur.
“Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer
alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi
haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler
bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması
durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.”
Anayasanın 106. maddesinin 11. fıkrasına göre de; “Bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve
taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.”
Görüldüğü üzere 2017 Anayasa kurgusu ile, kanun ile
cumhurbaşkanlığı kararnamesi arasındaki hukuki ilişki belirginleştirilmiş ve
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin kanunlara aykırı olamayacağı açıkça
belirtilmiştir.
1- Yasama Yetkisinin Devri Yasağı Karşısında Cumhurbaşkanlığı
Kararnameleri
6771 sayılı Kanun ile Anayasa’dan kaynaklanan doğrudan
düzenleme yetkisiyle yürütme fonksiyonu daha da güçlendirilmiştir. Bu bağlamda,
Türk anayasa hukukunda tartışılan konulardan biri olan idarenin, kanunla
düzenlenmeyen bir alanda düzenleme yapıp yapamayacağı hususu üzerinde
durulmalıdır. Bunun için öncelikle, yasama yetkisinin devri yasağına Anayasa
Mahkemesi’nin yaklaşımı göz önüne alınmalıdır. Anayasa'nın 7. maddesi, "
Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez. " kuralının öngörmektedir. Bu kral ışığında Anayasa
Mahkemesi’ne göre, “Anayasa'da kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda
yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi
olanaklı değildir. Ancak yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra,
uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin
devri olarak yorumlanamayacağı gibi yürütme organının yasama organı tarafından
çerçevesi çizilmiş alanda genel nitelikte hukuksal tasarruflarda bulunması,
hukuk devletinin belirlilik ilkesine de aykırı düşmez.” (Anayasa Mahkemesi
Kararı, E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014).
AYM, bir başka kararında ise, yasama yetkisinin devredilmezliği
ilkesini şu şekilde ifade etmiştir. “Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında
yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne anlaşılması gerektiği hususu
açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme ilkesi, düzenlenen konudan yalnız
kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi değil, bunların kanun metninde
kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise düzenlenen alanda temel ilkelerin
konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını ifade eder… Anayasa’da öngörülen
ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile
yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Yürütme organına
düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi
için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir
alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması gerekir” (Anayasa Mahkemesi
Kararı, E.2013/47 K.2013/72, 6/6/2013).
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi’nin daha yakın tarihli kararlarında
bu içtihadı bir miktar esnettiği görülmektedir.
“15… yasama yetkisinin devredilmezliği esasen kanun koyma
yetkisinin TBMM dışında başka bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir.
Anayasa’nın 7. maddesi ile yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin
devredilmesi olup bu madde, yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme yapma
yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin
genelliği ilkesi uyarınca bir konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu
hususta düzenleme yapma yetkisini yürütme organına da bırakabilir.
16. Yürütmenin türevselliği ilkesi gereğince yürütme organının
bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama organınca yetkilendirilmesi
gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi
verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2017/143 K.2018/40, 2/5/2018).
Sonuçta yalnızca yakın dönem AYM kararları dikkate alındığında,
ilkesel olarak kanun koyucunun “genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli”dir, denilebilir. Ancak Mahkemenin, Anayasa’da farklı
kavramlarla ifade ettiği kanunla düzenleme kaydı içeren konularda ise,
“Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda”, “Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda” genel ifadelerle yetkilendirme yapılması
kabul edilemez.
2- İdarenin Yasallığı Kuralı Karşısında Cumhurbaşkanlığı
Kararnameleri
Öte yandan, yasal idare ilkesi, Türk idare hukukunun temelini
oluşturur. Anayasanın 123/1. maddesinde karşılığını bulan bu ilke uyarınca, “İdare,
kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” Bu ilke,
idarenin kendiliğinden bir teşkilatlanma yetkisi olmadığını bu yetkinin yasama
organında olduğunu ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesi’ne göre, “Bu maddede
yer alan düzenleme, idarenin kanuniliği ilkesine vücut vermektedir. İdarenin
kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev ve yetkilerinin kanunla
düzenlenmesini gerekli kılar.” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2013/114
K.2014/184, 4.12.2014). Bu ilkeyle kamusal kaynakların toplumun hangi tür
gereksinimlerinin öncelikle karşılanacağını ve bunun hangi usuller uygulanarak
sağlanacağını tespit etme yetkisi yasama organına verilir. Ayrıca, idarenin
toplumsal gereksinimleri karşılarken kamu gücü ve ayrıcalıklarını kullanması ve
bunun da kişilerin temel hak ve hürriyetleri üzerinde olumsuz etkiler de
doğurabilmesi, bu yetkinin yasamaya verilmesi sonucunu getirmiştir.
Yasal idare ilkesi, idarenin eylem ve işlemlerinin hem kanuna
dayanmasını, hem de bu eylem ve işlemlerin kanuna aykırı olmamasını ifade eder.
Asli ve ilksel bir yetki olan yasama yetkisine dayanarak yasama organı,
Anayasaya ve kamu yararına aykırı olmamak şartıyla, Anayasanın herhangi bir
şekilde düzenlemediği bir konuyu düzenleyebilir. Buna karşılık idare, önceden
yasa ile düzenlenmeyen bir alanda faaliyette bulunamaz, ancak böyle bir konuda
yasadan aldığı bir yetkiye dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir.
6771 sayılı Kanunla getirilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle,
her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla çerçevelenmiş olsa da, yürütme organı yasaya
dayanmaksızın ilk elden kural koyma yetkisine sahip olmuştur. Başka bir
ifadeyle, yasama organı yanında yürütme organı da Anayasa’da kanun kaydı olan,
kanunun açıkça düzenlediği konuları içermemek ve kanunlara aykırı olmamak
şartıyla Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilk elden düzenleme yapabilecektir.
Bununla birlikte, Cumhurbaşkanlığı kararnamesine konu olan alan, yasama konusu
olmaktan çıkmamaktadır. Çünkü Anayasa, Cumhurbaşkanlığı kararnamesine ilişkin
olarak özerk bir normatif alan öngörmemiştir. TBMM, CBK ile düzenlenen bir
alanda her zaman yasa çıkarabilir; bu durumda CBK hükümsüz kalır: “Türkiye
Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi hükümsüz hale gelir.” (madde 104/17). O halde Anayasa’da yasayla
düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak
iken, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleneceği belirtilen ve düzenlenmiş
olan konularda dahi TBMM yasa çıkarabilecektir. Şu halde, Anayasa’ya uygunluk
kaydıyla asli düzenleme yetkisi, konu bakımından herhangi bir mutlak istisna
bulunmadan, TBMM’ye ait bulunmaktadır. Başka bir anlatımla, Anayasa’nın CBK
konusu olabilecek kimi alanları doğrudan belirlemiş olması, o alanlarda yasama
yetkisinin kullanılmasını engellememektedir.
Bu son saptamayı biraz daha ayrıntılı olarak ele almakta fayda
vardır. 6771 sayılı Kanun ile Anayasa’nın 7. maddesindeki yasama yetkisinin
devri yasağı ve 123. maddedeki idarenin yasallığı ilkesi muhafaza edilmiş,
ancak belirli idari konuların Anayasa’da açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile düzenleneceği öngörülmüştür. “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması,
görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının
kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.” (madde 106/son). Ayrıca
123. maddenin son fıkrasında kamu tüzel kişiliğinin Kanunla veya
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulacağı kuralına yer verilmiştir. Anayasa
hükümleri arasında hiyerarşi söz konusu olmadığından, bir çelişki kabul
edilmediğinden, bu iki hükmün bir arada, Anayasanın bütünlüğü ve sistematiği
içinde bağdaştırılarak yorumlanması gerekir. Gerçekte Anayasa koyucu 123/1.
maddede genel kuralı, idarenin yasallığı ilkesini koymuş; bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile kamu tüzel kişiliği
kurulması yönünden bu genel kurala bir istisna getirmiştir. Bu cihetle; her ne
kadar, Anayasa, idarenin yasallığı ilkesinin 106/son ve 123/son maddelerde
belirtilen hususlar açısından geçerli olmamasına olanak tanısa da; bu alanların
cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenip düzenlenmeyeceği konusunda son sözü
TBMM’ye bırakmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere, “Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
hükümsüz hale gelir.” hükmü; (madde 104/17), Anayasa m.106/son ve m.123/son
açısından da geçerlidir. Gerçekten de, Anayasa koyucu eğer öyle öngörseydi,
tıpkı Anayasa’nın bazı hükümlerinde söz konusu alanın ancak ve ancak kanunla
düzenlenebileceğini amir ifadelerle belirttiği gibi, bazı alanların da yine
ancak ve ancak cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebileceğini ve a
contrario, kanunla düzenlenemeyeceğini yine açıkça ve amir ifadelerle ortaya
koyardı. Özetle; Anayasa koyucu, bazı konuların kanunla düzenlenmesini zorunlu
kılmış, doğrudan cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebileceğini belirttiği
alanlarda da son sözü (o konuda kanun çıkarmak ya da çıkarmamak suretiyle)
kanun koyucuya bırakmıştır.
Genel kural ve istisna kural ilişkisine dair kamu hukukunda
kabul edilen birtakım yorum ilkeleri vardır: 1. Bir istisna kuralın varlığından
söz edebilmek için, bu istisnanın ayrıca ve açıkça konulmuş olması gerekir. 2.
İstisna kural, sadece ve sadece genel kuralı koyan makam tarafından
konulabilir, başka bir makamın istisna kural getirme yetkisi yoktur. 3. Genel
kuralı koyan makam açıkça yetkilendirmedikçe, bir başka makam genel kurala
istisna getiremez. 4. İstisna kural koymak, genel kuralı değiştirmek anlamına
geldiğinden istisna kural, yorum yoluyla genişletilemez; yani, yorum yoluyla
genel kurala istisna getirilemez. 5. Genel kuralın geniş yorumlanması esası
benimsenmiştir. 6. İstisna kural, dar yorumlanır. Çünkü istisna kural, genel
kuralın kapsamını daralttığından genel kuralı değiştirir, oysa onu değiştirme
salt genel kuralı koyana aittir.
Öte yandan, kamu hukukunda mevzuatın açıkça belirttiği bir
makama ya da makamın görevlisine verdiği yetkiler, devre konu olamazlar. Yargı
kararlarında da yetkinin, mevzuat tarafından kime verilmiş ise, ancak onun bu
yetkiyi kullanabileceği belirtilmiştir. Yetki devrinde yetki devredilen makamın
devraldığı bu yetkiyi kendinden alt bir makama devrinin yasak olduğu hususu,
idare hukukunda ve kamu yönetiminde benimsenen bir ilkedir.
Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasında öngörülen
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, normlar hiyerarşisinde yasaya eşdeğer işlemler
değildir. Anayasanın bu tür kararnamelerin salt “yürütme yetkisine ilişkin
konular”la sınırlı olarak çıkarılacağını öngörmesi, bunların yasaya eşdeğer,
yasayla aynı düzeyde kurallar olamayacağını gösterir. Çünkü yürütme yetkisi,
kanunların uygulanmasına yönelik, kanunlara uygun kullanılması gereken bir
yetkidir. Ayrıca aynı fıkrada yer alan “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz; Kanunda açıkça
düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz; Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri
uygulanır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması
durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” şeklindeki
düzenlemeler, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yasaya eşdeğer olmadığının bir
başka açık göstergesidir. Bu düzenlemelerden CBK ile düzenleneceği belirtilen
konuların yasayla düzenlenmesi, Anayasa’nın yasama organına açıkça tanıdığı bir
yetkidir.
Kanunsuz emre dair Anayasanın 137. maddesinde yapılan değişiklik
ise, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin, Anayasanın konuya ilişkin diğer düzenlemeleri
ile birlikte değerlendirildiğinde, normlar hiyerarşisindeki yeri açıkça
anlaşılır: “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan
kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun
veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o
emri verene bildirir…”.
6771 sayılı Yasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına Anayasada
tanınan diğer yetkiler ise şöyledir: Anayasanın 123. maddenin son fıkrasında
“Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
kurulur” denilerek, CBK ile kamu tüzelkişiliği kurulmasına da olanak
tanınmıştır. Bununla birlikte, “Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda
kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz kalır” (md.104/fıkra
17 son) kuralı gereğince, yasa ile kurulmuş bir kamu tüzelkişiliği CBK ile
kaldırılamaz; ancak CBK ile kurulan bir kamu tüzelkişiliği, yasal düzenlemenin
konusunu oluşturabilir.
124. ve 137. maddelerde yer alan tüzük ibaresi, Anayasadan
tamamen çıkarılmıştır. Böylece tüzük uygulaması yürürlükten kaldırılmış; onun
yerine çok daha geniş bir kapsama sahip olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
konulmuştur. Yönetmelikleri düzenleyen 124. maddede, “Cumhurbaşkanı,
bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren
kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve
bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.” hükmünü
öngörmüştür. Ancak bu, tüzük ve cumhurbaşkanlığı kararnamesinin aynı hukuki nitelikte
olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Öte yandan, Cumhurbaşkanı, “kanunların
uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelik
çıkarır” (md.104/18).
Kanunların ve CBK’lerin uygulanması amacıyla çıkarılacak
yönetmeliklerde gerekçe, yol gösterici işlev görür. Ne var ki, kanunlar
gerekçeli olduğu halde CBK’lerin gerekçesiz olması, yönetmelik hazırlığı
sırasında üst normun yol gösterici işlevinde farklılaşmaya neden olacaktır.
Böylece, kanunun uygulanması için çıkarılacak yönetmelik ile Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin uygulanması için çıkarılacak yönetmelik eşit olanak ve
koşullarda hazırlanamayacaktır. CBK’yi uygulamaya yönelik yönetmeliğin
hazırlanmasını, yasanın uygulanmasına ilişkin yönetmeliğe göre zorlaştıran ve
belirsiz kılarak, iki ayrı uygulama yönetmeliğini farklı kılacak hiçbir haklı
neden bulunmadığı için, eşitlik ilkesi yönünden Anayasa madde 10’a aykırılık
oluşturmaktadır. CBK gerekçesizliğinin uygulama yönetmeliğinde yaratması
muhtemel belirsizlikler ise, hukuk devleti ilkelerini zedeleyici sonuçlar
doğuracaktır (md.2).
3.- Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılmasının anayasal
çerçevesi ve sınırları
Anayasanın 104/17. maddesiyle getirilen CBK ile yürütmeye
tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır. Bu çerçeve, dört kalemde
açıklanabilir:
a) “Yürütme yetkisine ilişkin konular”: İlk olarak
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, “yürütme yetkisine ilişkin konularda”
çıkarılabilecektir. Maddenin gerekçesinde ise, cumhurbaşkanına “genel siyasetin
yürütülmesinde yürütme yetkisi ile ilgili ihtiyaç duyduğu konularda kararname
çıkarabilme” yetkisi verildiği ifade edilmektedir. Bu nedenle CBK’leri ancak
yürütme yetkisinin gerektirdiği hususlarda ihtiyaç duyulduğunda
çıkarılabilecek, yasama ve yargı yetkilerinden herhangi birinin alanına giren
bir konuda ise, CBK çıkarılması mümkün olmayacaktır. AYM, bu açık hususu teyit
etmektedir: “... Cumhurbaşkanı’nın yürütme yetkisine ilişkin konularda CBK
çıkarabileceği ifade edilmiştir. Buna göre yürütme yetkisine ilişkin konular
dışında CBK ile düzenleme yapılması mümkün değildir”. (AYM, E. 2018/125, K.
2020/4, 22/1/2020, R.G. 13/5/2020 – 31126, §9. Aynı yönde bkz. AYM, E. 2018/55;
K. 2020/27, 11/6/2020, R.G. 20/7/2020-31194).
b) “Düzenleme yasağı”: İkinci olarak CBK’ler, “Anayasanın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi
hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler”le
ilgili konularda düzenleme yapamaz.
Ancak bu yasak karşısında yanıtlanması gereken soru, sosyal ve
ekonomik haklar ve özgürlüklerin tamamının CBK ile düzenlenip
düzenlenemeyeceğidir. Sadece yukarıdaki ifadeden yola çıkarak yapılan bir
değerlendirme bu soruya olumlu cevap vermeyi gerektirir. Ancak bu cümlenin aynı
fıkradaki diğer hükümler ve Anayasanın konuya ilişkin diğer ilke ve kuralları
dikkate alınarak, Anayasanın bütünlüğü içinde tartışılması ve anlaşılması
gerekir.
Bu konuda, öncelikle “münhasır yasa kaydı” belirtilmelidir:
“Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz.” Bu açık yasak gereği, ilgili maddede yasayla
düzenlenmesi kaydı bulunan sosyal ve ekonomik hak ve ödevler, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenemeyecektir. Örneğin Anayasa’nın 42/2. maddesinde
“Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.”, 51. maddesinde
“Sendika kurma hakkı … kanunla sınırlanabilir. Sendika kurma hakkının
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”, 63.
maddesinde Tarih, kültür ve tabiat varlıklarından “özel mülkiyet konusu
olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak
yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.” denilmektedir.
Dolayısıyla belirtilen konular CBK ile düzenlenemez. Eğer böyle bir düzenleme
yapılırsa bu, hem Anayasanın 104/17. maddesine hem de o hak ve ödev için kanun
kaydı koyan hükme aykırılık oluşturur. Ancak yasa kaydı içermeyen sosyal ve
ekonomik haklar, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konusu olabilecektir. Örneğin
konut hakkını düzenleyen Anayasanın 57. maddesi böyledir. Bu durumda, dikkat
edilmesi gereken husus, söz konusu hakların sadece düzenleme konusu
olabileceği, ancak bunun sınırlama yetkisini içermediğidir.
Bu nedenle, 104/17. maddenin ikinci cümlesi, sosyal ve ekonomik
haklar alanının CBK ile düzenlenmesini kabul ederken, bu düzenlemenin
sınırlarını da belirtir: ilki, fıkranın ilk cümlesindeki CBK’nin sadece yürütme
yetkisine ilişkin konularda çıkarılabilmesi, diğeri ise üçüncü cümlesindeki
münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda çıkarılamamasıdır. Öte
yandan, Anayasanın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla
sınırlanabileceği kuralı dikkate alındığında, CBK’ye konu olabilecek sosyal ve
ekonomik hak ve ödevlerle ilgili cumhurbaşkanının sınırlama değil sadece bir
düzenleme yetkisinden bahsedilebilir. Yani düzenleme ve sınırlama ayrımı
dikkate alındığında, CBK ile sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerin
gerçekleşmesi için birtakım pozitif tedbirleri içeren düzenlemeler
yapabileceği, fakat kişilerin bundan yararlanmasına sınırlama getirilemeyeceği
belirtilmelidir. Zira anayasal çerçevede, bir hakkın kısıtlanması ancak ve
ancak kanun ile yapılabilir.
c) Üçüncü sınır, “Anayasada münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.”
hükmüdür. AYM tarafından yasama yetkisinin devir yasağı çerçevesinde yürütmenin
düzenleme yetkisi açıklanırken kullanılan “münhasıran” kanunla düzenlenmesi
gereken konular ibaresi, Anayasa kuralı haline getirilmiştir (Bkz., AYM E.
2017/143, K.2018/40, 2/5/2018). AYM’ye göre, “Kural olarak, kanun koyucunun
genel ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte
Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme
organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği
ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması
ve memurların atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş
olması gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.”.
Bu nedenle, Anayasa’nın münhasıran kanunla düzenlenmesini
gerektirdiği konularda yürütmeye düzenleme yetkisi verilirken, yasanın “temel
esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir”. AYM ayrıca,
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken birtakım konuları örnek
olarak sıralamıştır: “Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması,
vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların atanmaları, özlük hakları
gibi”.
AYM’nin, münhasıran kavramını açıklarken verdiği örnekler ve
açıklamalardan bir konunun münhasıran yasa alanında olması için Anayasanın
özellikle ve ısrarla o konunun yasayla düzenleme öngörmesi, yasayla düzenlemeye
çok özel vurgu yapması gerekmemektedir. Bu çerçevede temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasına dair 13. maddede, sınırlamanın “ancak” kanunla yapılabileceği
şartı vardır: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir”. Oysa vergilerle ilgili 73. maddede (Vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.)
ve kamu hizmeti görevlileriyle ilgili genel ilkeleri koyan 128. maddede (Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir.) yasayla düzenleme öngörülmüş, hiçbir özel vurgu yapılmamıştır.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular
kavramı, bu nedenle yasa kaydı olarak anlaşılmak ve uygulanmak durumundadır.
Anayasanın 126. maddesindeki birden çok ili içine alan merkezi idare
teşkilatının (bölge teşkilatının) “görev ve yetkileri kanunla düzenlenir”, 127.
maddesindeki “Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden
yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.”, 128. maddesindeki
“Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir” ve “üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve
esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.” hükümleri buna örnek oluşturur.
Özellikle bu son husus, CBK ile yasanın konu itibarıyla iç içe geçme riskini
içerir, karmaşaya yol açma ihtimalini barındırır. Çünkü Anayasanın 104/9.
maddesi, cumhurbaşkanı CBK ile “üst kademe kamu yöneticilerini atar,
görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları … düzenler”
hükmünü içerirken, üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları
128. maddeye göre yasa ile özel olarak düzenlenmek zorundadır.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme
kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu
bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir.
“... Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak Anayasa’da hangi
konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir hüküm
bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında
anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu kapsamda
görülmesi gerektiği kabul edilmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179,
28/12/2017, § 57; E.2016/180, K.2018/4, 18/1/2018, § 17; E.2017/51, K.2017/163,
29/11/2017, § 13; E.2016/139, K.2016/188, 14/12/2016, § 9; E.2013/47,
K.2013/72, 6/6/2013). Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen
alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.
2018/125, K. 2020/4, 22/1/2020, R.G. 13/5/2020 – 31126, §11).
Dolayısıyla, 104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla düzenlenir veya
kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu
maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O halde Anayasanın bir maddesinde bir
konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse, o konunun Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık
oluşturacaktır.
d) Bir diğer sınır ise, “Kanunda açıkça düzenlenen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralıdır. Bir konu
yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Elbette
CBK’lerin çıkarılması için KHK’lerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme
gerekmez. Ancak KHK’ler yasaları değiştirebilirken, CBK’ler yasaların açıkça
düzenlediği hususlarda bir düzenleme yapamamakta, “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta,
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir”. Bu hükümler açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir.
Burada değinilen sınır, kanun hükmünde kararnamelerle açıkça
düzenlenen konuları da kapsar. AYM, bu hususu açıkça ifade etmiştir: “...
KHK’ların kanun hükmünde oldukları görülmektedir. Dolayısıyla KHK ile açıkça
düzenlenen bir konuda da Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasının
dördüncü cümlesi uyarınca CBK çıkarılamaması gerekir” (AYM, E. 2019/78, K.
2020/6, 23/1/2020, R.G. 13/5/2020–31126, §39).
Bu açıklamalar ışığında Anayasa’nın Cumhurbaşkanı kararnamesiyle
doğrudan düzenleme yetkisi verdiği konularda dahi CBK ile kanunlarda değişiklik
yapılması mümkün değildir. Örneğin Anayasanın 106/son maddesine göre,
“Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı
ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenir.” Ancak bu, bakanlıkların kurulmasına ilişkin olarak yürürlükteki
yasalarda CBK ile değişiklik yapılabileceği anlamına gelmemektedir. Sonuç
olarak, Anayasanın 104. maddesinin on yedinci fıkrasının mevcut hükümleri
karşısında hangi konuda olursa olsun CBK ile bir yasayı değiştirmek veya
yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
Nitekim 1 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılmadan önce
2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile bakanlıkları düzenleyen birçok yasa ve
yasa gücünde kararname yürürlükten kaldırılmıştır.
4. Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine İlişkin Anayasa Mahkemesi
Denetiminin Kapsamı
Anayasa Mahkemesi’nin denetim kapsamına giren işlemlerden birisi
de cumhurbaşkanlığı kararnamesidir. Anayasanın 148., 150., 151., 152. ve 153.
maddelerinde daha önce mevcut olan kanun hükmünde kararname yerine
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ibaresi konulmuştur. CBK, Anayasa Mahkemesi
tarafından, “şekil ve esas” bakımından denetlenir.
“Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve
esas bakımlarından uygunluğunu denetler…” (md.148/1).
“Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince
öncelikle incelenip karara bağlanır” (md.149/4).
“Şekil ve esas…” ölçütü, madde 150’de de öngörülmekle, türev
kurucu iktidar, herhangi bir tartışmaya yer vermeyecek biçimde “şekil ve esas”
denetim ölçütlerinin birlikteliğini sürekli teyit ettiği gibi, “şekil
bozukluğunu denetime öncelik” yükümlülüğü getirmiştir.
a) Gerekçe, başlıca şekil denetimi ölçütlerindendir
Hukuk devletinde her türlü resmi işlemin gerekçeli olması,
hukukun genel ilkesidir. Bu ilke, anayasa ve/ya yasalarda yazılı olmasa da,
yargısal içtihat yoluyla uzun zamandan beri kabul edilen bir hukukun genel
ilkesidir. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin gerekçesiz olması ise, hukuk
devletine açıkça aykırılık oluşturduğu gibi, bu, normatif metinlerin anlaşılır
ve öngörülebilir olmalarını da zorlaştırmaktadır. Bu itibarla; AYM, artık
CBK’ler üzerinde şekil denetimi de yaparak gerekçe yokluğunu Anayasa’ya
aykırılık nedeni saymalıdır.
2017 Anayasa kurgusu ürünü olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi,
dört yılda yasaların önüne geçti: Çıkarılan toplam 111 CBK’nin madde sayısı,
2719’dır. Bunların 57torba tarzında olup, madde sayısı 821’dir. CBK’ler, hiçbir
gerekçe içermemektedir.
6771 sayılı kanunla gerçekleşen Anayasa değişikliği ile 104.
maddede sınırları belirlendiği şekliyle anayasal düzenimize giren
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine ilişkin bir AYM içtihadı tam anlamıyla
oluşturulabilmiş değildir. Açılan iptal davalarında, sistematik şekilde, söz
konusu Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin konu bakımından yetki yönünden Anayasa
m.104/17’ye aykırı olduğu ve yürütmenin yasamanın yetki alanına tecavüz ettiği
ortaya koyulmuştur. CBK yoluyla kural koyma alanına ilişkin ivedi ve esaslı bir
içtihat oluşturulamamış olması, çok sayıda ve torba tarzda Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi çıkarılmasına neden olmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin
gerekçesiz olması olgusu, sürekli şekilde erkler ayrılığını ihlal eden bir
kapsamda ihdas edilen bu norm kategorisinin temel kusurlarından birisi olarak
göze çarpmaktadır.
Oysa “gerekçe”, hukuk devletinin bir gereğidir.
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır” hükmü (md.141/3) dışında ‘gerekçe gereği’, Anayasa’da, yasama ve
yürütme işlemleri için doğrudan öngörülmemektedir.
Bu bir eksiklik değil; zira hukuk devleti, bütün resmi
işlemlerin gerekçeli olmasını gerekli kılar. Nitekim, yasalar ve idari işlemler
açısından, açık hüküm yokluğuna karşın gerekçe yükümlülüğü, Anayasa madde 2’den
kaynaklanır. Anayasalarda gerekçe gerekliliği açıkça öngörülmüş olmasa da,
birel veya düzenleyici işlemler bütünü için gerekçe gerekliliği, içerik olarak
hukuk devleti kavramına içkindir. CBK’lerin gerekçeli olma zorunluluğu da, bu
genel ilke içinde yer alır.
Gerekçesiz CBK’lerde saydamlık yokluğu, işlemin yapılma nedenini
perdeler; ancak daha önemlisi, işlemi yapanın öznel ve keyfi davranma riskini
yaratır ve yine uygulamada da keyfiliğe neden olur. Nitekim torba CBK tarzı,
bunun göstergesidir. Daha önemli sakıncası ise, gerekçesiz CBK, Anayasa
Mahkemesi (AYM) denetimini zorlaştırır. Gerekçe yokluğunun torba düzenleme
yöntemiyle birleşmesi ise, denetimi geciktirdiği gibi etkisizleşmektedir.
Gerekçe, hazırlık aşamasında işlemin nedenleri ve amaçlarının
belirlenmesini gerekli kılar. Bu gereklilik, işlemi yapan makamı daha özenli
davranmaya yöneltir. Eğer gerekçeli olarak hazırlansa idi, CBK’ler, muhtemelen
özenli ve ihtiyatlı çalışmalar eşliğinde, haliyle öncekiler ile bağlantıları da
gözetileceği için torba CBK tarzında değil, nicelik olarak daha az, ama hukuk
devleti ilkesine yaraşır şekilde daha nitelikli düzenlemeler olacaktı.
Torba CBK’ler, tıpkı torba yasalar gibi AYM denetimini de
güçleştirmektedir; çünkü, AYM raportörleri dosyaları uzmanlık ilkesine göre
inceledikleri için, onlarca konuyu düzenleyen bir torba CBK, o denli çok sayıda
raportör arasında paylaşma güçlüğü nedeniyle, uzmanlık ilkesi ikinci plana
geçmektedir (bkz. AYM İçtüzüğü, md.47). Bu durum ise, CBK’ler üzerinde
derinleştirilmiş denetim sürecini engellemektedir.
TBMM’de bir CBK İzleme ve Değerlendirme Komisyonu kurma
önerisinin TBMM Genel Kurulu’nda reddedilmiş olması da, CBK gerekçelerinin
önemini arttırmaktadır.
Bu bağlamda emsal olabilecek bir uygulamaya da ayrıca dikkat
çekmekte yarar vardır.
Bilindiği üzere önceki sistemde yürütme tarafından yapılan kanun
hükmünde kararnameler (KHK) için de tıpkı kanunlar gibi Anayasada açıkça
gerekçeli olma zorunluluğu öngörülmemişti. Bununla birlikte uygulamada
KHK’ler’in gerekçesi (gerek Genel Gerekçe gerek madde gerekçeleri) Resmi
Gazetede yayımlanmamakla birlikte, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar biriminde
KHK’ler’in de tıpkı kanunlar gibi gerekçeleri (gerek Genel Gerekçe gerek madde
gerekçeleri) hazırlanmaktaydı ve sonradan KHK’ler TBMM’ye sunulduğunda mutlaka
işbu gerekçeleri ile birlikte sunulmaktaydı.
Diğer bir ifadeyle KHK’lerin de aslında gerekçeleri
bulunmaktaydı.
Nitekim bu bağlamda bir işlem veya düzenlemenin gerekçesinin
“bulunması” ile bu gerekçenin “yayımlanması veya ilan edilmesi” farklı
kavramlardır.
Kanunlar, KHK’ler, CBK’ler gibi genel kural koyucu üst hukuk
kurallarının gerekçelerinin “bulunması”, hukuk devleti açısından mutlaka
zorunludur. Çünkü gerek bu hukuk normlarının uygulayıcılar tarafından nasıl
yorumlanacağının anlaşılması açısından; gerekse bu üst normların dayanak
alındığı daha alt normların işbu üst normlara uygun biçimde tesis edilebilmesi
açısından, bahsi geçen gerekçenin “bulunması”, hukuka saygılı bir yönetim
anlayışının gereğidir.
Söz konusu gerekçenin en başta, yani normun yürürlüğe girdiği
zamanda kamuya ilan edilip edilmemesi ise farklı bir olgudur. Aslında hukuka
saygılı ve vatandaşların kamusal faaliyetler için bilgilenmesini ve saydamlığı
önemseyen bir yönetim anlayışında işbu gerekçelerin en baştan da kamuya
duyurulması daha doğru bir yaklaşımdır. Ancak burada olduğu gibi anılan
gerekçelerin en başta kamuya duyurulmasının zorunlu olduğuna dair açık yasal
kurallar yoksa, gerekçenin baştan kamuya duyurulmamış olması açık bir hukuka
aykırılık olarak görülmeyebilir.
Ne var ki gerekçenin en başta kamuya duyurulmaması hukuka
aykırılık taşımasa da gerekçenin “hiç bulunmaması” hukuka aykırılık
oluşturacaktır.
Bu bağlamda Türk hukukunda öteden beri kabul edilen yaklaşım, gerekçenin
baştan kamuya ilan edilme zorunluluğu bulunmasa da gerekçenin yönetimin elinde
bulunmasının ve örneğin dava açıldığında mahkemeye gerekçenin sunulmasının
zorunlu olmasıdır. Böylece hukuka uygunluk denetimi daha mükellef biçimde
yapılabilecektir.
Nitekim Danıştay’ın da uzun süredir yerleşik içtihadı,
yönetmelikler ve tüzükler dahil idari işlemlerin gerekçesinin baştan ilgililere
duyurulması zorunlu olmamakla birlikte, bunlara karşı dava açıldığında idarenin
bunların gerekçesini mahkemeye sunmasının zorunlu olduğu yönündedir.
Dolayısıyla gerekçe “bulunmadan” mahkemeye sunulması da mümkün olmayacağına
göre, bu düzenlemelerin gerekçesinin yönetimin elinde ve kayıtlarında
“bulunması” yani varolması hukuken zorunludur.
Aynı durum, CBK’ler açısından da evleviyetle (a priori)
geçerli olmalıdır. Zira CBK’lerin diğer idari düzenlemelere göre daha üst hukuk
normları olduğu kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesi’nin görev tanımı Anayasa’da belirtilmiştir:
“Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından
uygunluğunu denetler…” (md.148/1)
• AYM, yasalardan farklı olarak, CBK’lerin Anayasa’nın
belirlediği çerçeve içinde çıkarılıp çıkarılmadığını yetki yönünden
denetledikten sonra esasa ilişkin denetime geçmektedir. Yetki yönünden denetim,
açık olarak bir şekil denetimidir. AYM bugüne kadar verdiği kararlarda sadece
CBK’lerin yetki yönünden şekil denetimini dolaylı şekilde yaptığı
görülmektedir. Oysa şekil denetimi salt “yetki unsuruyla” sınırlı değildir.
AYM’nin, Anayasanın CBK’lerin şekil yönünden denetimini sadece “yetki”
unsuruyla sınırlı olarak yapması, Anayasanın amir hükmüyle de bağdaşmamaktadır.
• CBK’leri şekil yönünden denetim, AYM yetkisinde olduğundan,
gerekçe yokluğu böyle bir denetimi işlevsel kılacak belirleyici ölçüttür.
• Nitekim, AYM’nin yukarıda alıntılanan kararı,
Cumhurbaşkanlığından örtülü bir gerekçe istemi anlamına gelmektedir.
• Bu itibarla, AYM’ye tarihsel bir görev düşmektedir: Gerekçe
gerekliliğini biçim yönünden denetim kapsamına almak.
• AYM denetimi, bugüne kadar CBK’ler üzerinde yetki ve esas
yönünden denetimle sınırlı kaldı. Ne var ki, madde 148, açıkça şekil denetimini
öngörmektedir ve alıntılanan kararında AYM’nin gerekçe gerekliliğine işareti, bu
denetim yoluna ilişkindir. Aksi halde, Anayasa’nın CBK’ler bakımından öngördüğü
şekil bakımından denetim kuralı, anlamını büyük ölçüde yitirmiş olacaktır.
Gerekçe yokluğunun iptal nedeni sayılması, CBK’lerin Anayasaya uygunluk kaygısı
ile hazırlanmasını gerekli kılacağından, AYM denetimi de işlevsellik
kazanacaktır.
• Öte yandan, 1982 Anayasası madde 148 ve 6216 sayılı Kanun ve
AYM İçtüzüğü hükümlerinin, kanunlardan farklı olarak CBK'lerin şekil denetimine
ilişkin bir düzenleme içermemeleri, CBK'lerin şekil denetiminin
yapıl(a)mayacağı sonucunu doğurmamaktadır. Tam aksine, Anayasa ve diğer
düzenlemelerde bu konuda hüküm bulunmaması AYM'yi, AY m.151'de yer alan şekil
denetiminin CBK'ler bakımından nasıl uygulanacağını belirleme yükümlülüğü
altına sokmaktadır. Şekil, bir normun Resmi Gazete'de yayımlanana kadar geçen
yöntemsel süreçleri kapsamakta ve bu süreç de normun gerekçesiyle birlikte
oluşturulmasıyla başlamaktaysa, CBK'lerin gerekçesiz şekilde yayımlanması, daha
baştan hukuk devleti kuralına aykırılık oluşturmaktadır. Buna ilişkin olarak
TBMM, CBK'lerin nasıl hazırlanacağına ilişkin ve gerekçelerin nerede ve nasıl
yayınlanacağına ilişkin bir kanun yapma yetkisini haiz olmasına rağmen TBMM'ce
böyle bir kanunun yapılmamış olması varılan sonucu değiştirmemekte, AYM'nin
yükümlülüğünün önemini ortaya çıkarmaktadır. AYM, CBK’ler üzerinde şekil
denetiminde yasalara göre daha geniş bir takdir marjına sahiptir; çünkü yasa
için şekil ölçütü Anayasa’da doğrudan öngörülmektedir. Bu itibarla, CBK’ler
üzerinde şekil denetim ölçütlerinin Anayasa Mahkemesi tarafından belirlenmesi,
Anayasa Mahkemesi’nin varlık nedeni ve hukuk devletinin oluşum süreci
bakımından da yerinde ve yararlı olacaktır.
• Gerekçe gereği, norm olarak uygulamada ortaya çıkacak
tereddütlerin giderilmesi için de gereklidir. (AYM bile buna haklı olarak
gereksinim duyduğuna göre…), CBK’yi uygulamak konumunda olan yargı organları ve
idare makamları buna haydi haydi gerek duyar.
• Öte yandan, CBK’ler, çok geniş bir düzenleme alanına
yayılmakta ve hatta sosyal ve ekonomik haklar bile CBK’lerle düzenlenebilmesi
ötesinde, TBMM çoğunluğunun, madde 104/17 cümle sonun verdiği yetkiyi bile
kullanmaktan kaçınması, CBK yoluyla geniş bir yelpazeye yayılan normatif
düzenlemeleri, adeta “sürekli” bir hale getirmiştir.
b) Yetki yönünden şekil denetimi
Anayasa Mahkemesi, bir şekil denetimi türü olan bu denetimi
nasıl ve hangi çerçevede yapmalıdır? Yargısal denetimde AYM öncelikle bir
CBK’nin Anayasada CBK ile düzenlenmesi öngörülen hususlarda düzenleme içerip
içermediği yani yetki yönünden denetleyecektir. Dolayısıyla CBK yetki kapsamı
dışında bir konuyu düzenlemişse doğrudan yetkisizlik dolayısıyla iptal
edilmelidir. CBK’nin yetki kapsamı içinde olduğu sonucuna varırsa AYM, bu kez
düzenlemenin esas bakımından Anayasa’nın ilgili maddelerine uygunluğunu
inceleyecektir. Her ne kadar Anayasanın 148. maddesinde CBK’lerin şekil ve esas
bakımlarından Anayasaya uygunluk denetiminden söz edilmişse de bu denetim 104.
maddenin 17. fıkrasındaki koşulların bir bütün olarak AYM tarafından
denetlenmesini gerektirir. Çünkü Anayasa’da, Cumhurbaşkanına ancak fıkrada
belirtilen sınırlar içinde CBK çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu sınırların
aşılması, CBK’yi Anayasa’ya aykırı hale getirir. Böylece, CBK’nin, örneğin
kanunun açıkça düzenlediği bir hususu içermesi onun Anayasa’ya aykırı olması
sonucunu doğurur: “Dava konusu kural 5018 sayılı Kanun’a ekli (1) Sayılı
Cetvel’e bazı eklemeler yapmak suretiyle kanun metninde değişiklik yapılmasını
öngörmektedir. Kanunları değiştirmenin TBMM’nin görev ve yetkileri kapsamında
bulunduğu ve 6771 sayılı Kanun’la yapılan Anayasa değişikliğiyle bu hususta
farklı bir düzenleme öngörülmediği gözetildiğinde kuralın yürütme yetkisine
değil yasama yetkisine ilişkin olduğu açıktır. Dolayısıyla kural, Anayasa’nın
104. maddesinin on yedinci fıkrasının birinci cümlesiyle bağdaşmamaktadır”
(AYM, E.S.: 2018/55; K.S.: 2020/27; K. T.:11/6/2020; R.G.: 20 Temmuz
2020-31194).
Bu açıdan CBK’lerin denetimi yasaların denetiminden farklıdır.
Yasaların esas denetiminde sadece yasanın maddi bakımdan anayasaya uygunluğu
inceleme konusu olurken, CBK’lerin, şekil denetiminden sonra esas yönünden
denetime geçmeden önce yetki yönünden incelenerek, Anayasanın 104/17. maddedeki
sınırlara uyulup uyulmadığı denetlemelidir. Bu çerçevede CBK’nin bir özgürlük
ve hakkı düzenleyip düzenlemediği, Anayasada yasa kaydı olan ya da bir kanun
tarafından düzenlenmiş bulunan bir konuda düzenlemeye yer verilip verilmediği
öncelikle ele alınmalıdır.
AYM de, konuya ilişkin ilk kararlarında, cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin
öncelikle yetki açısından denetlenmesi gerekliliğini açıkça ifade etmiştir:
“CBK’ların ... konu bakımından yetki kurallarına uygun olarak
çıkarılması gerekmektedir. Aksi takdirde içeriği Anayasa’ya aykırılık
oluşturmasa bile bu düzenlemelerin Anayasa’ya uygunluğundan söz edilemez.
Dolayısıyla CBK’ların yargısal denetiminde öncelikle Anayasa’nın 104.
maddesinin on yedinci fıkrasında belirtilen konu bakımından yetki kurallarına
uygunluğunun ele alınması gerekir. Anılan fıkra yönünden herhangi bir aykırılık
tespit edilmemesi durumunda ise bu defa CBK’ların içerik yönünden Anayasa’ya
uygunluk denetimi yapılmalıdır” (Bkz. örneğin : AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4,
K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §13. Aynı yönde bkz. AYM,
E.S.: 2018/55; K.S.: 2020/27; K. T.:11/6/2020; R.G.: 20 Temmuz 2020-31194).
Ayrıca sosyal ve ekonomik haklar konusunda CBK’lerin özgürlük ve
hak üzerindeki somut etkisi incelemede dikkate alınmalıdır. Bu yönden, bir CBK
hak ve hürriyet sınırlayıcı nitelikte ise, konu yasama yetkisinin alanına
kayacak ve CBK Anayasaya aykırı hale gelebilecektir. Bu nedenle sosyal ve
ekonomik haklara ilişkin olarak CBK’lerde yer alan her bir hükmün somut
etkileri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda, örneğin
CBK’de öngörülen sosyal ve ekonomik haklarla ilgili düzenleyici kuralların,
sosyal ve/veya ekonomik haklar bakımından pozitif ayrımcılık yapılmasının
gerekli olduğu bir alanda bunu yapmamaktan ya da tetikleyebileceği dolaylı
ayrımcı sonuçlardan da sorumlu olacağını vurgulamak gerekir. Bu çerçevede hangi
kuralın hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı, hangi kuralın sadece düzenleyici
nitelikte olduğunun tespiti oldukça zor olacaktır.
Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı kararnamelerini yetki
açısından denetlemesinin, sıradan bir Anayasa’ya uygunluk denetimi sorunu
oluşturmadığı vurgulanmalıdır. Anayasa’nın Başlangıç bölümünde, açık şekilde
erkler ayrılığı ilkesine yollama yapılmakla yetinilmemekte, ilkenin aynı
zamanda tanımı da yapılmaktadır. Madde 2’nin öngördüğü hukuk devletinin
gerekleri, normlar hiyerarşisi çerçevesinde kuralı koyan organ ile onu
uygulayan organın birbirinden ayrılmasını, denetim organının ise bağımsız
olmasını ifade eder. Normların aşamalı sırası ise, üst normun alt normun varlık
nedeni olduğu, üst norma uygunluk ise, alt normun geçerlilik koşulu olduğu
anlamına gelir. Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri; yasama, yürütme ve yargı
yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir. Anayasa’nın 11. maddesine göre; Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlamaktadır. 2017 Anayasa
değişikliğiyle ortaya çıkan kurguda, her ne kadar cumhurbaşkanlığı kararnamesi
adı altında yürütmeye düzenleme yetkisi tanınmış olsa da bu yetkinin, gerek
çerçevesinin belirlendiği madde 104/17 sınırları içerisinde, gerekse
Anayasa’nın değinilen Başlangıç ve genel esasları kapsamında kullanılıp
kullanılmadığı konusunda AYM tarafından gerçekleştirilecek Anayasa’ya uygunluk
denetimi, temel bir önem kazanmaktadır. Öyle ki, AYM tarafından
cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yetki alanlarında çıkarılıp çıkarılmadığına
ilişkin olarak yapılacak her denetim; bir anlamda, aynı anda Anayasa’nın 2.,
6., 7., 8., 11. ve 104. maddelerinin ihlal edilip edilmediğine ilişin bir ortak
bir denetim anlamına da gelecektir. Özellikle vurgulanmalıdır ki; Anayasa madde
6/3’e göre, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet
yetkisi kullanamaz”. Bu itibarla, erkler ayrılığı ilkesine uyulup uyulmadığına
ilişkin bir denetim olan cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yetki alanlarında
kalıp kalmadıklarına ilişkin denetim; son tahlilde, egemenliğin Anayasa’ya
uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığını ve anayasal yetkilerin, “Anayasanın
sözüne ve ruhuna uygun” olarak kullanılıp kullanılmadığını denetlemek anlamına
gelmektedir. Kısaca, AYM’nin Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini denetimi
vesilesiyle yapacağı gözlemler, belirleyeceği ilkeler ve sistemleştireceği
ölçütler, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal bir devlet olup olmayacağı konusunda
belirleyici olacaktır.
c) Esas yönünden
Bu konuda gösterilmesi gereken hassasiyet ve titizlik; Anayasa
Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı kararnamelerini yetki açısından denetlemesinin,
denetimine tabi tutulan diğer normatif düzenlemelerin Anayasa’ya uygunluk
denetiminden farklı özellikler taşımasına dayanmaktadır. Anayasa, Başlangıç
bölümünde, Devlet örgütlenmesinin erkler ayrılığı üzerine inşa edileceğini açık
bir biçimde öngörmektedir. Cumhuriyet’in niteliklerini sıralayan ve
somutlaştıran madde 2 ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin “başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayan”dığını öngörmekte olup, bunu hukuk devleti olarak
tanımlamaktadır. Hukuk devleti, mekanizma olarak, devlet örgütünün erkler
ayrılığı çerçevesinde örgütlendiği, hukuki yapılanmanın ise normlar
hiyerarşisine dayandığı bir siyasal örgüt ve hukuki yapı olarak tanımlanır.
Madde 2, madde 14 (değişik: 3/10/2001-4709/3 md.) ışığında okunduğunda hukuk
devletinin içerik olarak da tanımlanmış olduğu görülür: “insan haklarına
dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet” ve aynı zamanda “sosyal devlet”; yani
sosyal hukuk devleti. Bu arada; AYM’nin hukuk devleti kavramına ilişkin olarak
kanunların Anayasa’ya uygunluğu denetimi bağlamında oluşturduğu içtihadının,
cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetiminde de aynı şekilde referans
oluşturacağı açıktır (bu yönde bkz.: AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4,
K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §26–28). AYM’ye göre: “Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini
bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir” (AYM, E.S. :2018/125,
K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §26). Oysa, cumhurbaşkanlığı
kararnamelerine ilişkin (ve özellikle de bunların konu bakımından
yetkisizliğine dayalı) iptal başvurularının böylesine çok sayıda ve bu kadar
uzun süreler karara bağlanmamış şekilde AYM önünde birikmiş olması, AYM’nin
verdiği hukuk devleti tanımındaki her bir unsurun adeta dondurulması anlamına
gelmekte; yürütmeyi, dolaylı olarak, yetkisi dışındaki alanları sistematik
şekilde Anayasa’ya aykırı cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenleme refleksi
konusunda cesaretlendirmektedir.
Anayasa’nın genel esaslar kısmındaki maddeleri, madde 2’nin
yaptığı çerçeve ve temel tanımlar doğrultusunda okumak ve anlamlandırmak
gerekir:
Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri; Devlet örgütü olarak yasama,
yürütme ve yargı yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir. Normlar hiyerarşisinin
ana çerçevesini koyan madde 11’e göre; Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarını bağlamaktadır. Bu itibarla, Anayasa Mahkemesi’nin,
Anayasa’nın bu temel hükümleri ışığında, iptal davası konusu cumhurbaşkanlığı
kararnamelerine ilişkin denetimini titizlikle gerçekleştirmesi, ivedi bir
gerekliliktir.
B. 167 SAYILI BAKANLIKLARA BAĞLI, İLGİLİ, İLİŞKİLİ KURUM VE
KURULUŞLAR İLE DİĞER KURUM VE KURULUŞLARIN TEŞKİLATI HAKKINDA CUMHURBAŞKANLIĞI
KARARNAMESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ’NİN 1.
MADDESİ İLE DEĞİŞTİRİLEN 4 SAYILI CBK’NIN 451. MADDESİNİN İKİNCİ FIKRASININ
DÖRDÜNCÜ VE ALTINCI CÜMLELERİNİN ANAYASA’YA AYKIRILIĞI
167 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrası ile Spor Toto
Teşkilat Başkanlığının Yönetim Kurulu’nun teşekkülü, üyelerinin oluşumu,
görevlendirilmeleri ve görev sürelerinin belirlenmesi, Yönetim Kurulu üyeliğine
atanma şartları ile Yönetim Kurulunun toplantı ve karar alma süreçlerine
ilişkin düzenleme yapılmıştır. Söz konusu yönetim kurulu üyelerinin görev
sürelerinin belirlenmesi ve atanma şartlarının belirlenmesine ilişkin
düzenlemeler, aşağıdaki açılardan Anayasa’ya aykırıdır.
a)
Anayasa’nın 104. maddesine konu bakımından yetki yönünden
Aykırılık
6771
sayılı Kanun ile getirilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve
koşulları Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında ortaya konulmuştur.
CBK’lar ile sadece yürütmeye ilişkin konularda düzenleme yapılabilir. Anayasanın
104/17. maddesiyle getirilen CBK ile yürütmeye tanınan düzenleme alanı oldukça
dar ve sınırlıdır. Anayasa CBK’ler için konu bakımından açık şekilde üçlü bir
sınır çizmiştir. Buna göre; birinci sınır olarak Anayasa’da münhasıran kanun
ile düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılamaz. İkinci sınır kanun ile
düzenlenmiş konularda CBK ile düzenleme yapılamaz iken, üçüncü sınır ise temel
hak ve hürriyetlerle ilgili konularda CBK ile düzenleme yapılamayacağıdır.
i) Temel Hak ve Hürriyetlerle İlgili Konularda Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi Çıkarma Yasağına Aykırılık
Anayasanın 104/17. maddesinde, “Anayasanın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve
ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenemez” kuralı bulunmaktadır. İptali talep edilen
düzenlemelerden birisi olan 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrasının
altıncı cümlesi ile Spor Toto Teşkilat Başkanlığının Yönetim Kurulu
üyeliklerine atanma şartları düzenlenmektedir.
Spor Toto Teşkilat Başkanlığının Yönetim Kurulu üyeliklerine
atanma şartlarının CBK ile belirlenmesi Anayasanın 70. maddesi çerçevesinde
kamu görevlerine girme hakkıyla bağlantılı olması nedeniyle konu bakımından söz
konusu düzenlemenin yetki açısından Anayasa’nın 104. maddenin 17. fıkrasının
ikinci cümlesinde belirlenen sınırları aştığını belirtmek gerekir.
Kamu görevine girme, kamu görevlerinde yükselme ve terfi veya
atanma şartlarını da doğrudan ilgilendiren bir husustur ve Anayasanın 70.
maddesi ile doğrudan ilgilidir. Anayasanın ilgili 70. maddesi şu şekildedir:
“MADDE 70- Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına
sahiptir.
Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka
hiçbir ayırım gözetilemez.”
Görüldüğü üzere Türk vatandaşları için kamu görevine girme
hakkında görevin gerektirdiği nitelikler haricinde bir ayrım gözetilemeyeceği
Anayasal olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede iptali talep edilen düzenleme,
kişilerin bir göreve atanmada sahip olmaları gereken nitelik ve şartlara
ilişkin olduğundan Anayasa’nın 70. maddesi kapsamında değerlendirilmek
zorundadır ve kanun ile düzenlenmesi ve bu bağlamda bir sınırlama getirilecekse
de kanun ile bu yönde düzenlenmesi gereken bir alan içerisindedir.
İptali talep edilen Spor Toto Teşkilat Başkanlığının Yönetim
Kurulu üyeliklerine atanma şartlarının CBK ile düzenlenmesi, bu anlamda
Anayasa’nın 70. maddesine de aykırıdır ve iptali gerekir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarıyla benzer atanma
şartlarına ilişkin bu hususu netleştirmiştir. Örneğin, AYM, (AYM, E.2018/118,
K.2023/180, 26/10/2023, § …) sayılı kararında sözleşmeli personel açısından
sözleşme ile çalışmaya ilişkin CBK ile getirilen kurala yönelik verdiği kararda
bu ilişkiyi kurmuştur.
“121. Anayasa’nın 70. maddesinin birinci fıkrasında, her
Türk’ün, kamu hizmetlerine girme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra
ikinci fıkrasında hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka
hiçbir ayrımın gözetilemeyeceği kurala bağlanmıştır. Buna göre, Anayasa’nın
anılan maddesinde düzenlenen ve “Siyasî Haklar ve Ödevler” başlıklı Dördüncü
Bölümü’nde yer alan kamu hizmetlerine girme hakkına ilişkin olarak CBK ile
düzenleme yapılması mümkün değildir.
122. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında, kamu hizmetine
girişin şartlarını belirleyen kuralların kamu hizmetine girme hakkı kapsamında
olduğu kabul edilmektedir (AYM, E.2011/107, K.2012/184, 22/11/2012; E.2018/89,
K.2019/84, 14/11/2019).
123. İstihdam edilecek sözleşmeli personelin 657 sayılı Kanun
ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılmasına dair hükümlerine
bağlı kalınmaksızın (1) numaralı CBK hükümlerine ve akdedilecek sözleşmeye göre
istihdam edileceğini düzenleyen kural kamu görevlisi niteliğindeki sözleşmeli
personelin kamu hizmetlerine giriş şart ve koşulları ile ilişkili bir düzenleme
niteliğindedir. Bu itibarla kural, Anayasa’nın CBK ile düzenlenmesi yasaklanan
siyasî haklar ve ödevlerle ilgili bir düzenleme öngörmektedir.”
Benzer şekilde, AYM, (AYM, E.2018/149, K.2022/163, 29/12/2022, §
…) ve (AYM, E.2018/149, K.2022/163, 29/12/2022, § …) sayılı kararlarında da
TÜBİTAK Yönetim Kurulu üyeliklerine atanma ile rektör atanmasına ilişkin
verdiği kararlarda da atanma şartlarına ilişkin düzenlemelerin CBK ile
düzenlenemeyecek alanlar içinde olup kamu hizmetine giriş hakkı ile kanun ile
düzenlenmesi gereken konular olduğunu açık bir biçimde ifade etmiştir.
“189. Kural, bir kamu görevi olan TÜBİTAK yönetim kurulu
üyeliğine atanma için aranan şartlara/niteliklere ilişkin olduğundan hem
Anayasa’nın İkinci Kısmı’nın Dördüncü Bölümü’nde yer alan kamu hizmetlerine
girme hakkının uygulanmasına dair, hem de Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci
fıkrası bağlamında münhasıran kanunla yapılması gereken bir düzenleme niteliği
taşımaktadır.”
“163. Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasının ikinci
cümlesinde Anayasa’nın İkinci Kısmı’nın Birinci ve İkinci Bölümlerinde yer alan
temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle Dördüncü Bölümü’nde yer alan siyasi
haklar ve ödevlerin CBK’larla düzenlenmesi yasaklanmış; anılan fıkranın üçüncü
cümlesinde de Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken konularda CBK
çıkarılamayacağı belirtilmiştir.
164. Anayasa’nın kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen 70.
maddesinde “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir./Hizmete alınmada,
görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” hükmüne
yer verilmiştir. Anayasa’nın İkinci Kısmı’nın “Siyasî Haklar ve Ödevler”
başlıklı Dördüncü Bölümü’nde yer alan ve 70. maddesinde güvence altına alınan
kamu hizmetine girme hakkına ilişkin olarak CBK ile düzenleme yapılması mümkün
değildir.
165. Diğer yandan Anayasa’nın 130. maddesinin altıncı fıkrasında
“Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre; rektörler Cumhurbaşkanınca,
dekanlar ise Yükseköğretim Kurulunca seçilir ve atanır.” denildiğinden
rektörlerin atama usul ve esasları Anayasa’nın münhasıran kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konulardandır.
166. Kamu hizmetine girme ve hizmete alınmada hangi nitelik ve
şartların aranacağı Anayasa’nın 70. maddesi kapsamındadır.
167. Kural, bir kamu görevi olan rektörlüğe atanma için aranan
şartlara/niteliklere ilişkin olduğundan hem kamu hizmetlerine girme hakkının
uygulanmasına dair, hem de Anayasa’nın 130. maddesinin altıncı fıkrası
bağlamında münhasıran kanunla yapılması gereken bir düzenleme niteliği
taşımaktadır.
168. Bununla birlikte Anayasa’nın 104. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında üst kademe kamu yöneticilerinin atanmalarına ilişkin usul ve
esasların CBK ile düzenleneceği ayrıca ve açıkça ifade edilmiştir. Başka bir
ifadeyle, anılan konu Anayasa’nın özel olarak CBK ile düzenlenebileceğini
öngördüğü konulardandır. Diğer yandan belirli bir kamu görevine atanma için
aranan nitelikler de atama usul ve esaslarının bir unsuru olduğundan üst kademe
kamu yöneticilerinin bu görevlere atanmasında aranacak niteliklerin CBK ile
düzenlenmesi mümkündür. Dolayısıyla üst kademe kamu yöneticilerinin
niteliklerinin belirlenmesine ilişkin düzenlemeler Anayasa’nın 104. maddesinin
dokuzuncu fıkrasıyla bağlantılı olarak anılan maddenin on yedinci fıkrasının
ikinci ve üçüncü cümlelerine aykırılık oluşturmayacaktır.
169. Bu itibarla üst kademe kamu yöneticiliği görevlerinden olan
rektörlüğe atanma şartlarına/niteliklerine ilişkin düzenleme getiren kuralın
Anayasa’nın 104. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla bağlantılı olarak anılan
maddenin on yedinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.”
Bu nedenle 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrasının
altıncı cümlesi ile Spor Toto Teşkilat Başkanlığının Yönetim Kurulu üyeliklerine
atanma şartlarını belirleyen kural, Anayasa’nın 104/17. maddesinde belirlenen
sınırları aşarak Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer
alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi
haklar ve ödevler alanında düzenleme yapması nedeniyle; konu bakımından
yetkisizlikle maluldür ve Anayasa’nın 104/17. fıkrasına aykırıdır. Bu cihetle,
ihtilaflı kuralın iptali gerekir.
ii) Münhasıran Kanunla düzenlenmesi Öngörülen Konuda
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Çıkarma Yasağına Aykırılık
4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrasının dördüncü ve
altıncı cümleleri ile Spor Toto Teşkilat Başkanlığının Yönetim Kurulu
üyeliklerine, görevlendirme, görev sürelerinin belirlenmesi ve atanma
şartlarının belirlenmesine ilişkin düzenlemeler konu bakımından yetki yönünden
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin sınırlarını aşması nedeniyle Anayasa’nın 104.
maddesine aykırıdır.
Anayasanın 104/17. maddesinde geçen “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasa’da “kanunla düzenlenir veya
kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu
maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da salt bir
kanunla düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin konu bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli
olduğunu ifade etmiştir: “... Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak
Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir hüküm
bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında
anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu kapsamda
görülmesi gerektiği kabul edilmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179,
28/12/2017, § 57; E.2016/180, K.2018/4, 18/1/2018, § 17; E.2017/51, K.2017/163,
29/11/2017, § 13; E.2016/139, K.2016/188, 14/12/2016, § 9; E.2013/47,
K.2013/72, 6/6/2013). Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen
alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126,
§11). O halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi
öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi,
Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
İptali talep edilen düzenlemeler, Anayasa’nın 123. maddesinde
ifade edildiği üzere idarenin bütünlüğü içerisinde yer alan Spor Toto Teşkilat
Başkanlığının yönetim kurulu üyelerinin göreve atanma, görev sürelerinin
belirlenmesi ve atanma şartlarına ilişkin bir düzenlemelerdir.
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen bu hüküm açıkça kamuda
çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, nitelikleri, atanma,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve diğer özlük işlerinin
kanun ile düzenlenmesi şartını getirmektedir. Dolayısıyla, bu madde kapsamında
olan Spor Toto Teşkilat Başkanlığının yönetim kurulu üyelerinin bu
göreve atanma, görev sürelerinin belirlenmesi ve atanma şartlarının
belirlenmesi, atanmaları ve nitelikleri, ile ilgili bir düzenleme olduğu ve bu
yönde bir düzenlemenin de kanunla yapılmasının gerektiği aşikardır.
Anayasa Mahkemesi, 24/8/2021 tarihli ve (83) numaralı
Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 4. maddesiyle 10/7/2018
tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan (1) numaralı
Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Altıncı
Kısmı’nın Sekizinci Bölümü’ne eklenen geçici 2. maddesine ilişkin 2021/115 E.,
2023/133 K. sayılı kararında şu şekilde tanımlanmaktadır:
“11. Anayasa'nın 128. maddesinde devletin, kamu iktisadi
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği ifade edilmiş;
memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin
kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
12. Kamu hizmeti niteliği taşıyan görevlerin yerine
getirilebilmesi bağlamında Hazine ve Maliye Bakanlığında muhasebat
başkontrolörü, muhasebat kontrolörü ve muhasebe denetmeni kadrosunda istihdam
edilen personelin genel idari esaslara göre yürütülen asli ve sürekli görevleri
yerine getirdikleri, dolayısıyla Anayasa’nın 128. maddesi anlamında memur veya
diğer kamu görevlisi sıfatına sahip bulundukları hususunda tereddüt
bulunmamaktadır.
13. Anayasa’nın 128. maddesine göre memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin atanmalarının kanunla düzenlenmesi gerekmekte olup kurallarla
muhasebat başkontrolörü, muhasebat kontrolörü ve muhasebe denetmeni kadrolarına
atanabilme şartlarına yönelik bir düzenleme öngörülmektedir.
14. Bu itibarla Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca münhasıran
kanunla düzenlenmesi gereken bir konuda düzenleme yapan kuralların Anayasa’nın
104. maddesinin on yedinci fıkrasının üçüncü cümlesine aykırı olduğu
anlaşılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. AYM, E.2021/90, K.2022/108,
28/09/2022, §§ 61-67).”
Yine, AYM, başka bir kararında da aynı yönde bir değerlendirme
yapmaktadır. İlgili karar şu şekildedir:
“62. (79) numaralı CBK’nın geçici 2. maddesinin birinci
cümlesinde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Bakanlıkta Avrupa Birliği
Uzmanı, Avrupa Birliği Uzman Yardımcısı ile İhracatı Geliştirme Uzmanı
kadrolarında bulunanların, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 ay
içinde talep etmeleri hâlinde durumlarına uygun Ticaret Uzmanı ve Ticaret Uzman
Yardımcısı kadrolarına atanması hüküm altına alınmış olup anılan cümle dava
konusu kuralı oluşturmaktadır.
63. Anayasa'nın 128. maddesinde devletin, kamu iktisadi
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği ifade edilmiş;
memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük
işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
64. Kamu hizmeti niteliği taşıyan görevlerin yerine
getirilebilmesi bağlamında Bakanlıkta Ticaret Uzmanı ve Ticaret Uzman
Yardımcısı kadrosunda istihdam edilen personelin genel idari esaslara göre
yürütülen asli ve sürekli görevleri yerine getirdikleri, dolayısıyla
Anayasa’nın 128. maddesi anlamında memur veya diğer kamu görevlisi sıfatına
sahip bulundukları hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
65. Anayasa’nın 128. maddesine göre memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin atanmalarının kanunla düzenlenmesi gerekmekte olup kuralla
Ticaret Uzmanı ve Ticaret Uzman Yardımcısı kadrolarına atanabilmeye ilişkin
koşullara yönelik bir düzenleme öngörülmektedir.
66. Bu itibarla Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca münhasıran
kanunla düzenlenmesi gereken bir konuda düzenleme yapan kuralın Anayasa’nın
104. maddesinin on yedinci fıkrasının üçüncü cümlesine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
67. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 104. maddesinin on
yedinci fıkrasının üçüncü cümlesine aykırıdır. İptali gerekir.”( AYM,
E.2021/90, K.2022/108, 28/09/2022, §§ 61-67)
Yukarıda da belirtildiği üzere iptali talep edilen düzenlemeler
kamu görevlilerinin göreve atanması, görev sürelerinin belirlenmesi ve atanma
şartlarının belirlenmesine ilişkin bir düzenlemeler olup Anayasa’nın 128.
maddesinde belirtilen kanunilik ilkesine tabidir.
İptal talebine konu olan düzenlemelerin öznesi olan Spor Toto
Teşkilat Başkanlığı yönetim kurulu üyelerinin kamu görevlileri olduğu aşikardır
ve bunların kamu görevlisi olmaları nedeniyle bunların atanma şartlarının da
kanunla düzenlenmesi gerekmekte olup, bunun dışında Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi, “… kamu görevlileriyle ilgili yeni haklar
ve yükümlülükler öngören, bunların özlük haklarını etkileyen veya niteliği
itibarıyla atama benzeri sonuçlar doğuran görevlendirme ve görevlendirme
benzeri işlemlere ilişkin düzenlemelerin Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca münhasıran kanunla yapılması gerekir.” şeklindeki 2019/113
E. ve 2023/198 K. Sayılı kararında kanunilik ilkesinin gereğince görevlendirme,
görev süresinin belirlenmesi, özlük haklarını etkileyen düzenlemelerin kanunla
yapılması gerektiğini belirtmiştir.
Yukarıda belirttiğimiz kanunilik ilkesinin tek istisnası, kamu
kurum ve kuruluşlarında görev yapan üst düzey kamu yöneticilerinin atanmasında
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile de belirlenebilmesine ilişkin Cumhurbaşkanına
tanınan yetkidir.
“163. Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasının ikinci
cümlesinde Anayasa’nın İkinci Kısmı’nın Birinci ve İkinci Bölümlerinde yer alan
temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle Dördüncü Bölümü’nde yer alan siyasi
haklar ve ödevlerin CBK’larla düzenlenmesi yasaklanmış; anılan fıkranın üçüncü
cümlesinde de Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken konularda CBK
çıkarılamayacağı belirtilmiştir.
164. Anayasa’nın kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen 70.
maddesinde “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir./Hizmete
alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”
hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın İkinci Kısmı’nın “Siyasî Haklar ve
Ödevler” başlıklı Dördüncü Bölümü’nde yer alan ve 70. maddesinde güvence altına
alınan kamu hizmetine girme hakkına ilişkin olarak CBK ile düzenleme yapılması
mümkün değildir.
165. Diğer yandan Anayasa’nın 130. maddesinin altıncı fıkrasında
“Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre; rektörler Cumhurbaşkanınca,
dekanlar ise Yükseköğretim Kurulunca seçilir ve atanır.” denildiğinden
rektörlerin atama usul ve esasları Anayasa’nın münhasıran kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konulardandır.
166. Kamu hizmetine girme ve hizmete alınmada hangi nitelik ve
şartların aranacağı Anayasa’nın 70. maddesi kapsamındadır.
167. Kural, bir kamu görevi olan rektörlüğe atanma için aranan
şartlara/niteliklere ilişkin olduğundan hem kamu hizmetlerine girme hakkının
uygulanmasına dair, hem de Anayasa’nın 130. maddesinin altıncı fıkrası
bağlamında münhasıran kanunla yapılması gereken bir düzenleme niteliği
taşımaktadır.
168. Bununla birlikte Anayasa’nın 104. maddesinin dokuzuncu
fıkrasında üst kademe kamu yöneticilerinin atanmalarına ilişkin usul ve
esasların CBK ile düzenleneceği ayrıca ve açıkça ifade edilmiştir. Başka bir
ifadeyle, anılan konu Anayasa’nın özel olarak CBK ile düzenlenebileceğini
öngördüğü konulardandır. Diğer yandan belirli bir kamu görevine atanma için
aranan nitelikler de atama usul ve esaslarının bir unsuru olduğundan üst kademe
kamu yöneticilerinin bu görevlere atanmasında aranacak niteliklerin CBK ile
düzenlenmesi mümkündür. Dolayısıyla üst kademe kamu yöneticilerinin
niteliklerinin belirlenmesine ilişkin düzenlemeler Anayasa’nın 104. maddesinin
dokuzuncu fıkrasıyla bağlantılı olarak anılan maddenin on yedinci fıkrasının
ikinci ve üçüncü cümlelerine aykırılık oluşturmayacaktır.
169. Bu itibarla üst kademe kamu yöneticiliği görevlerinden olan
rektörlüğe atanma şartlarına/niteliklerine ilişkin düzenleme getiren kuralın
Anayasa’nın 104. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla bağlantılı olarak anılan
maddenin on yedinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.” “(AYM, E.2018/149, K.2022/163, 29/12/2022, § …)
6771 Sayılı Kanun ile Anayasamızda yapılan değişiklikler
çerçevesinde değiştirilen Anayasa’nın 104. maddesinin 9. fıkrasına “Üst kademe
kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin
usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler.” yetkisi
eklenmiştir. Cumhurbaşkanına tanınan bu yetki yeni bir yetki türüdür.
Cumhurbaşkanı tarafından 10.07.2018 tarih ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 3 sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri İle Kamu Kurum Ve
Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2. maddesi
ve ekli (I) ve (II) sayılı Cetvellerle üst kademe kamu yöneticileri
belirlenmiştir ve iptali talep edilen düzenlemelerin konusu olan Spor Toto
Teşkilat Başkanlığı yönetim kurulu üyeleri, 3 sayılı CBK’nın eki niteliğindeki (I)
ve (II) sayılı Cetvelde yer alan kamu görevlileri arasında bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, iptal talebine konu olan Spor Toto Teşkilat
Başkanlığı yönetim kurulu üyelerinin göreve atanması, görev sürelerinin
belirlenmesi ile atanma şartlarının CBK ile saptanmasına yönelik düzenleme, bu
bağlamda üst düzey kamu yöneticisi olmamaları nedeniyle, Anayasanın 104/9. maddesindeki
özel yetki alanında olmayıp Anayasanın 104/17. maddesindeki sınırları aşan bir
düzenleme niteliği taşımaktadır.
Bu nedenle yukarıda da belirtildiği üzere kamu görevlilerinin
atanması, nitelikleri, görev, yetki ve özlük haklarının kanunla düzenlenmesine
yönelik Anayasa’nın 128. maddesinde belirlenen kanunilik ilkesine tabi olması
gereken bir düzenleme niteliği taşımaktadır.
Dolayısıyla Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen
alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126,
§11). O halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi
öngörülmüşse o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi,
Anayasa’nın 7., 104/17. ve 128. maddelerine aykırılık oluşturacaktır. Bu
nedenle, Anayasa’nın 128. maddesine aykırı olan bu düzenlemelerin iptali talep
edilmektedir.
Bu itibarla; Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca kanunla
düzenlenmesi gereken bir konuyu düzenleyen ihtilaflı CBK düzenlemesi, konu
bakımından yetkisizlikle maluldür ve Anayasa’nın 104/17. maddesindeki sınırları
aşmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu düzenleme, Anayasa’nın 104/17. maddesinde
belirlenen sınırları aşarak kanun ile düzenlenmesi öngörülen alanda düzenleme
yapması nedeniyle Anayasa’nın 104/17. fıkrasına aykırıdır, iptali gerekir.
b) Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen Yasama Yetkisinin
Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar
dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz ya da
bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
İptali talep edilen 167 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
1. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrasının
dördüncü ve altıncı cümleleri ile Spor Toto Teşkilat Başkanlığı yürütme
kurulunun üyelerinin göreve atanmaları, görev sürelerinin belirlenmesi ile
atanma şartlarına yönelik düzenlemeler yapılmaktadır.
Söz konusu düzenlemeler, kamu görevlilerinin atanmaları ve
nitelikleri ile ilgili bir düzenleme olması nedeniyle kanunilik ilkesine tabi
olması zorunluluğundan dolayı kanunla düzenlenmesi gereken bir alandadır. Anayasa’nın
70. ve 128. maddelerinde yasa ile düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme yapılmaktadır. Bu şekilde; yürütme,
fonksiyon gaspı yapmak suretiyle, Anayasa tarafından kanun koyucunun konu
bakımından yetki alanına inhisar ettirilen bir alanda düzenleme yapmıştır.
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların
düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz.
Dolayısıyla kanunla düzenlenmesi yolundaki Anayasa kurallarına
aykırı bir düzenleme yapılması, yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırın
aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına müdahale ettiğini
göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu cümleler, Anayasa’nın 7. maddesinde
belirlenen yasama yetkisini devretme yasağına aykırıdır, iptali gerekir.
c) Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesine göre; “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi olarak,
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 167 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CBK’nın
451. maddesinin ikinci fıkrasının dördüncü ve altıncı cümleleri ile Spor Toto
Teşkilat Başkanlığı yürütme kurulunun üyelerinin göreve atanmaları, görev
sürelerinin belirlenmesi ile atanma şartlarına yönelik düzenlemeler
yapılmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere bir CBK ile kanunla düzenlenmesi
öngörülen bir alanda CBK ile düzenleme yapılması suretiyle kanun koyucunun
alanına müdahale edilmesi, anayasal çerçeve dışında yetki kullanımını ortaya
koymaktadır. Bu itibarla 167 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi
ile değiştirilen 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrasının dördüncü ve
altıncı cümleler, Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
d) Anayasa’nın 2. Maddesine ve Başlangıç İlkelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler ayrılığı ilkesinde
somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç, prg.4). Bu çerçevede; Anayasa’nın
7., 8. ve 9. maddeleri de yasama, yürütme ve yargı yetkilerini ayrı ayrı
düzenler.
167 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi ile
değiştirilen 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrasının dördüncü ve
altıncı cümleler, yukarıda açıklanan nedenlerle, “Anayasa ve kanunların
üstünlüğü” ilkesini ihlal ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç
prg. 4’e de aykırılık oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını Anayasa’dan almayan Devlet
yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale gelmektedir. Başta yasama,
yürütme ve yargı organlarının saygı göstermesi gelmek üzere, “Anayasanın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı” hükmünün etkililiği, Anayasa Mahkemesi’nin bu
kuralın biricik bekçiliğini yapması ölçüsünde mümkündür. Her vesile ile bu
hükmü anlamlandırmak ve güncellemek, hukuk devleti (md.2) açısından
yaşamsaldır. Bu bakımdan, yürütme tekeline sahip olan makamın, yasama
yetkisinin devredilmezliği kuralına saygı göstermesi, “Anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı” hükmünün sürekli gözetilmesi ölçüsünde mümkündür.
Dahası, Cumhurbaşkanı’nın, “Anayasanın uygulanmasını, Devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme yükümlülüğü (md.104/2),
aykırılık durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli hale getirmektedir. Bu
nedenle, söz konusu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olarak bir yetki kullanımını
düzenlediğinden ve yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın 6., 11. ve 104/2.
maddelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 167 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
1. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin ikinci fıkrasının
dördüncü ve altıncı cümleleri, Anayasanın Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,
11., 70., 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep
edilmektedir.
I.
YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, 6771 sayılı Anayasa Değişikliği
Kanunu ile Anayasada yapılan değişikliklerle hukuk sistemimize girmiş ve 24
Haziran Seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının yemin ederek görevine başlamasıyla
yürürlüğe girmiştir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ilk defa yürütme
organına, dayanağını doğrudan Anayasadan alan bir düzenleme yetkisi
tanınmıştır. Anayasa’da önemli sınırlamalar getirilerek tanınmış olan bu
yetkinin, anayasal sınırlar çerçevesinde kullanılması, kötüye kullanılmaması ve
yasama yetkisinin devri niteliği taşımaması, Anayasa’nın başta 6., 7. ve 8.
maddeleri gereği olup, örgütlenmesi, erkler ayrılığına dayanan demokratik hukuk
devletinin yaşama geçirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Oldukça güçlü
yetkilerle donatılmış ve doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının
Anayasa’da kendisine tanınan sınırlı alanı aşarak her konuda düzenlemeler
yapması, demokratik hukuk devletinin özünü oluşturan denge ve denetleme mekanizmalarını
işlevsiz hale getirecek, sistemi yürütmenin keyfi yönetimine dönüştürecektir.
Göreve başlamasının hemen ardından Cumhurbaşkanınca oldukça
kapsamlı pek çok CBK çıkarıldığı görülmektedir. Gerekçesiz bu CBK’lerin pek
çoğunda da çerçevesini Anayasa’nın açıkça çizdiği yetki sınırlarının aşıldığı,
Anayasanın CBK ile düzenlenmesini yasakladığı alanlarda düzenlemeler yapıldığı
görülmektedir. Yukarıda iptali istenen kural da Anayasanın cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenmesini yasakladığı alanlara ilişkin bir düzenleme
oluşturmaktadır. Bu nedenle ultra vires geçersizlikle maluldür. Bu
bakımdan Anayasa Mahkemesince ivedilikle incelenerek yetki dışı düzenlemelerin
iptal edilmesi ve hukuk sisteminden ayıklanması, normlar hiyerarşisine dayanan
hukuk düzeninin devamlılığı bakımından hayati önem taşımaktadır.
24/12/2024 tarihli ve 167 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
iptali istenen hükümlerinin açıkça Anayasa’ya aykırı olduğu yukarıda etraflı
bir şekilde açıklanmıştır.
Anayasa’nın temel ilkelerine, insan hakları, hukuk devleti ve
demokrasi değerlerine ağır bir saldırı oluşturan kuralların yürürlüğünün derhal
durdurulması, hayati önem taşımaktadır.
Anayasal gereklere uymadan kabul edilen ve iptal edilmesi
gereken bir kuralın uygulanması halinde telafisi imkânsız zararların doğacağı
açıktır. O kadar ki; iptali istenen kurallar, demokratik hukuk devletinin
esasını ortadan kaldıracaktır.
Diğer taraftan, Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve
düzenlemelerden en kısa sürede arındırılması, hukuk devletinin temel gereğidir.
Anayasa’ya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle korunması gereken hukukun
üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün sağlanamadığı bir
düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu
ilkenin zedelenmesi, hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve
zararlara yol açacaktır.
Ayrıca, burada tekrar vurgulanmalıdır ki; Anayasa’nın
çerçevesini ve sınırlarını sınırlı sayı ilkesiyle (numerus clausus)
belirlemiş olduğu yetki alanı dışında çıkarılan cumhurbaşkanlığı kararnameleri,
Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine inşa edildiği erkler ayrılığı ilkesinin ve bu
çerçevede Devletin yönetim biçimine ilişkin emredici ve yasaklayıcı Anayasa
hükümlerinin ihlal edilmesi sonucunu doğurduğu kadar, Devlet’in hukuki
yapılanmasının çerçevesini oluşturan normlar hiyerarşisinin de bozulmasına
sebep olmaktadır. Siyasi rejimin, hesap verebilir hükümet sistemine dayanan demokrasiden,
hesap verebilirlik ilkesinden arındırılan ve yürütmenin, yani hükümet etme
yetkisinin tek başına Devlet başkanına tevdi edildiği monokrasiye kaydırıldığı,
yargının bağımsızlığını yitirdiğine ilişkin çok ciddi iddia ve tespitlerin
bulunduğu bir tarihsel zaman diliminde (bu son nokta hakkında bkz. Türkiye’nin
AİHS’nin 18. maddesini ihlal ettiğine karar veren müteakip karar: AİHM,
Kavala/Türkiye, başvuru no: 28749/18, 10 Aralık 2019, p.197-232), AYM’nin, açık
şekilde Anayasa’nın çizdiği yetki çerçevesinin dışına çıkan cumhurbaşkanlığı
kararnamesi maddelerinin yürürlüklerinin durdurulmasına karar vermesi;
Anayasa’nın tanımladığı şekliyle Devlet düzeninin sağlıklı işleyişi, hukuk
devletini ilkesinin asgari gereklerinin işletilmesi ve demokrasinin devamı
açısından yaşamsal olduğu kadar, Anayasa Mahkemesi’nin varlık sebebi açısından
da bir zorunluluktur.
Yukarıda sayılan türde zarar ve durumların doğmasını önlemek
amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan söz konusu maddelerin iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine
dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
24/12/2024 tarihli ve 167 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili,
İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin;
1. maddesi ile değiştirilen 4 sayılı CBK’nın 451. maddesinin
ikinci fıkrasının dördüncü ve altıncı cümlelerinin, Anayasanın Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 70., 104/9, 104/17. ve 128. maddelerine,
aykırı olması nedeniyle iptaline ve dava sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün
durdurulmasına, karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”