"...
“İptali İstenen Norm : 5271 sayılı CMK'nın 7188 sayılı yasanın 23. maddesi ile değiştirilen 250/13. maddesinde yer alan "yada başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması halinde seri muhakeme usulü uygulanmaz" ibaresinin iptali talebidir.
İptali İstenen Normun Dosyada Uygulanacak Norm Olma Konusu: Sanık hakkında seri muhakeme usulüne tabi olan suç yönünden yapılan tebligatın usulsüz olduğu, bu nedenle usulsüz tebligat üzerine bu kez seri muhakeme usulünün uygulanması için Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Karamürsel Cumhuriyet Başsavcılığı'na talimat yazıldığı, yazılan talimat üzerine Karamürsel Cumhuriyet Başsavcılığı'nca kolluğa yazılan müzekkere uyarınca kollukça düzenlenen 27/12/2024 tarihli tutanakta sanığın annesi ile yapılan görüşmede oğlunun ikamette kalmadığını, kendisi ile görüşmediğini, bildiği kadarıyla Yalova ilinde arkadaşlarında kaldığını, açık adresini ve iletişim numarasını bilmediğini beyan etmesi ve ikamete usulüne uygun olarak düzenlenen çağrı kağıdının bırakıldığı ve şahsın temin edilememesi nedeniyle evrak gereğinin yapılamadığı ve adresinin tespit edilemediğine ilişkin tespit tutanağı doğrultusunda sanık hakkında kamu davası açılmış olup bu dava iptali istenen CMK'nın 250/13 maddesindeki "yada başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması halinde seri muhakeme usulü uygulanmaz" ibaresi nedeniyle sanık hakkında doğrudan kamu davası açıldığından iptali istenen norm dosyada uygulanacak normdur.
AÇIKLAMALAR : Sanığa atılı 6136 sayılı yasanın 15/1-1. fıkra maddesinde düzenlenen suç 5271 sayılı CMK'nın 250/1.b maddesi uyarınca seri muhakeme usulüne tabi olup, atılı suçun seri muhakeme usulüne tabi olması nedeniyle Karamürsel Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazılan talimat uyarınca hazırlanan 27/12/2024 tarihli kolluk tutanağı nedeniyle sanığa ulaşılamadığı gerekçesiyle sanık hakkında seri muhakeme usulü uygulanmaksızın kamu davası açılmıştır.
5271 sayılı CMK'nın 250/13 maddesi "Resmi mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması halinde, seri muhakeme usulü uygulanmaz" hükmünü amirdir.
Maddenin 13. fıkrasında yer alan ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hali içeriği belirli olmayan sınırsız sayıda durumu kapsayabilecek bir ifade olup örneğin şüphelinin cep telefonu ile aranması ve şebeke sorunu nedeniyle telefona ulaşılamaması, şüphelinin cep telefonuna ulaşılmasına rağmen şüphelinin eşinin çocuğunun veya bir arkadaşının telefona cevap verip kendisini şüpheli gibi tanıtıp daha sonra şüpheliye haber vermeyi unutması hali, şüpheliye mesaj atılıp belirtilen kişilerden birinin bu mesajı silmesi hali gibi hallerde iptali istenen norm uygulama alanı bulacak olup şüpheliden kaynaklanmayan ve sonuçları hak ve adalet ilkeleri uyarınca şüpheliye yüklenemeyecek bu gibi durumlarda iptali istenen CMK'nın 250/13 maddesindeki ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması halinde ibaresi nedeniyle şüphelinin daha az ceza alma imkanından mahrum kalması söz konusu olacaktır.
Yine iş bu dosyamızda olduğu gibi kolluğun adrese gidip şüphelinin muvakkaten dışarıda olması halinde dahi CMK'nın 250/13 maddesindeki iptali istenen ve Anayasa'ya aykırı olduğu değerlendirilen ibare nedeniyle şüpheli hakkında daha az ceza alma imkanı tanıyan seri muhakeme usulü uygulanmayacaktır. Örneğin bir kimsenin seri muhakeme usulüne tabi bir suç işlemesi nedeniyle işine gitmesi, tatile gitmesi, öğrencilik nedeniyle şehir dışında olması ve ön görülemeyecek sayıda muhtelif nedenlerle kolluğun gittiği anda evde kolluğu hazır ve nazır vaziyette beklememesi nedeniyle seri muhakeme usulü uygulanmayacaktır.
Toplumumuzda çoğu zaman aile fertleri, aile fertlerinden birini arayan kolluk görevlilerine arama nedeninin ilgili aile ferdinin aleyhine olabileceği düşüncesi ile çoğu zaman aranan aile ferdinin evde olmadığı ve eve gelmeyeceği yönünde beyanda bulunmaktadırlar. Bununla hukuki herhangi bir bilgi ve birikimi olmayan aile fertleri kendince akrabası olan aile ferdini koruduğunu düşünmektedirler.
Anayasamızın 2. maddesi " Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir." hükmünü amirdir.
Demokratik bir hukuk devletinde hukuki işlemler öngörülebilir nitelikte olmaları gerektiğinden bir suç işleyen kimsenin savunma hakkını kullanabilmesi amacıyla kendisine ulaşılması muhtemel usulleri bilmesi gerekmektedir ki bu hem hukuk devleti olmanın hem de hukuki güvenlik ilkesinin temel şartıdır. Fertler eylemleri nedeniyle savunma haklarını ve sahip oldukları imkanları kullanma hakkından keyfi biçimde mahrum bırakılamazlar. Bu hukuk devletinin olmazsa olmaz temel ilkelerinden birisidir.
Yine Anayasamızın 10/5. maddesi "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." hükmünü amirdir.
Yargı makamı olan bir ildeki Cumhuriyet Başsavcılığının şüpheliyi tebligat ile davet ettiği halde, başka bir ilde şüphelinin cep telefonunun aranıp cevap vermemesi, veya şebeke sorunu nedeniyle şüpheliye ulaşılamaması durumunda birinci durumda şüphelinin usulüne uygun olarak tebligata muttali olup seri muhakeme usulünden faydalanmak suretiyle ceza indiriminden yararlanması olanaklı olduğu halde, ikinci durumda şüphelinin belirli olmayan davete muttali olamaması ve seri muhakeme usulünden faydalanmak suretiyle ceza indiriminden yararlanmaması durumu söz konusu olacaktır. Bu durum şüphelinin aynı kişi olduğu varsayıldığında bir adli birimdeki Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tercih etmiş olduğu usul nedeniyle şüphelinin ceza indirimi sonucu doğuracakken başka bir adli birimdeki Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tercih etmiş olduğu ve şüpheliden kaynaklanmayan usul nedeniyle şüphelinin ceza indiriminden mahrum kalması sonucunu doğuracaktır. Yani 7201 sayılı tebligat kanunu uyarınca bir adli birim aynı şüpheliyi çağırıp şüpheli davete icabet edip seri muhakeme usulünden faydalanarak ceza indirimi alırken başka bir adli birimin şüphelinin cep telefonunu araması ve şüpheliye ulaşılamadığına ilişkin tutanak tutmak suretiyle seri muhakeme usulünü uygulamaksızın şüpheli hakkında dava açılması halinde mevcut ve iptali istenen hüküm nedeniyle şüphelinin ceza indiriminden mahrum kalması durumu söz konusu olacaktır ki bu durum Anayasa'nın 10/5. maddesi uyarınca bir devlet organı olan Cumhuriyet Başsavcılığı'nın farklı uygulaması nedeniyle şüphelinin ceza indiriminden mahrum kalması sonucunu doğuracaktır.
Yine Anayasamızın 23. maddesi "Herkes yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. " hükmünü amir olup hakkında yurt dışına çıkış yasağı bulunmayan ve belirli bir coğrafi bölgeyi terk etme adli kontrol tedbirine tabi olmayan bir seyyahın seri muhakeme usulüne tabi bir suç işlemesi halinde 7201 sayılı tebligat kanunu uyarınca usulüne uygun olarak davet edilmesi halinde tebligata icabet edip seri muhakeme usulünü kabul ederek ceza indiriminden faydalanma imkanına sahip olmasına rağmen hiç bir şekilde kendisine haber verilmeyen ve seyahat özgürlüğünü kullanan kişinin kolluk tarafından gayri muayyen bir zaman diliminde evde bulunmadığına ilişkin tutanak tutulması nedeniyle ceza indiriminden faydalanamaması aynı zamanda Anayasa'nın 23/1 maddesi hükmünü de ihlal eder mahiyettedir.
Yine Anayasa'nın 36/1 maddesi "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmünü amir olup şüphelinin CMK'nın 250/13 maddesindeki ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması ibaresi nedeniyle seri muhakeme usulünün uygulanmama durumunda şüphelinin savunma ve adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Yine Anayasamızın 40/2 maddesi "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmünü amir olup belirtilen hüküm nedeniyle kolluğun afaki işlemleri ile kişinin sahip olduğu yasal ceza indirim hakkından mahrum kalması Anayasa'nın 40/2 maddesi hükmünün de ihlali mahiyetindedir. Zira kişinin evde bulunmaması durumunda eve giden kolluk görevlileri kişinin başvuru hakkını kullanabilmesi amacıyla denetime elverişli olabilecek şekilde kişinin bilgilenmesini sağlayacak objektif bir bilgilendirme notu ile muhataba başvurulacak mercii usulüne uygun olarak bildirmemektedirler.
Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere CMK'nın 250. maddesi şüpheliye belli bir oranda ceza indirimi imkanı sağlayan bir düzenleme olup aynı maddenin 13. fıkrasındaki " ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması" ibaresi müphem bir ibaredir. Bir kimsenin cep telefonunun açık tutmak istememesi en tabi hakkıdır. Ancak bu ibare nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı'nın şüpheliyi cep telefonu ile bir gün içinde bir kaç kez arayarak şüpheliye ulaşılamadığına dair bir tutanak tutması halinde iptali istenen ibare nedeniyle sanık hakkında ceza indirim imkanı sağlayan seri muhakeme usulü uygulanamayacaktır. Oysa belki de cep telefonu ile aranan kişi bu sırada herhangi bir kalp rahatsızlığı nedeniyle hekim tavsiyesinden dolayı sağlık nedenleri ile bizzarur cep telefonunu kapalı tutmaktadır.
Yine çağımızda komşuların birbirlerini tanımamaları yaygın bir durum olup Cumhuriyet Başsavcılığı'nın seri muhakeme usulüne tabi bir suç yönünden şüpheliyi seri muhakeme usulüne davet için kolluk marifetiyle ihzar etmek istemesi ve kolluğun şüpheliyi evinde bulamaması, komşularının da şüpheli hakkında bilgi sahibi olmamaları durumunda iptali istenen " ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması" ibaresi nedeniyle şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmaması söz konusu olacaktır.
Yine bir kimsenin sağlık nedenleri ile hastanede yatarak tedaviye tabi tutulması, ve bu durumun muvakkat olması halinde örneğin 2-3 günlük bir hasta yatışı nedeniyle şüpheli hakkında iptali istenen ibare nedeniyle seri muhakeme usulünün uygulanmaması söz konusu olacaktır.
Aynı Savcılığın farklı şüpheliler hakkında kimine tebligat ile, kimine kolluk ihzarı suretiyle kimine de telefon ile ulaşma yöntemini denemesi mümkün olup belirtilen her üç durum da aynı savcılık aynı şüpheliye veya farklı şüphelilere farklı usul uygulamak suretiyle eşitlik ilkesini ihlal edebilme imkanına sahiptir. Tüm durumlarda şüphelilerin usulüne uygun olarak ve eşit şartlarda davet halinde seri muhakeme usulünü kabul etmeleri halinde indirim alma imkanı söz konusu olacakken soruşturma makamının keyfi uygulaması nedeniyle aynı şüpheliye farklı dosyalarda farklı uygulamalar veya farklı şüphelilere farklı uygulamalar uygulaması nedeniyle bazı şüphelilerin ceza indiriminden mahrum kalması imkanı iptali istenen norm nedeniyle mümkün olabilecektir.
Haberleşme hakkı temel bir hak olduğu gibi, bir kimsenin, cep telefonunu kapatması da bu temel hakkın kapsamına dahildir. Hukuk devletinde başvurulacak usul ve işlemler öngörülebilir nitelikte olmalıdırlar. Yukarıda sayılan muhtelif ahvalde ve akla gelmeyen bir çok ahvalde şüpheliye " ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması" ibaresinin uygulama alanı bulması mümkün olduğundan belirtilen ibare hürriyeti tahdit sonucu doğuran ceza yargılaması gibi temel bir uygulama da kabul edilebilecek ve çerçevesi yasal olarak belirlenmiş bir ibare olmayıp belirtilen ibare yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa'nın 2. maddesi, 10/5. maddesi, 23/1 maddesi, 36/1 maddesi, 40/2 maddelerine aykırı olduğundan 5271 sayılı CMK'nın 7188 sayılı yasanın 23. maddesi ile değiştirilen 250/13. maddesindeki "ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması" ibaresinin Anayasanın 152/1 maddesi uyarınca Anayasa'ya aykırı olduğu kanaatine varılmakla belirtilen maddeler uyarınca iptaline karar verilmesi arz olunur".”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2025/51
Karar Sayısı:2025/184
Karar Tarihi:10/9/2025
R.G.Tarih-Sayı:3/12/2025-33096
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Yalova 7. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 250. maddesinin (13) numaralı fıkrasında yer alan “…ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 10., 23., 36. ve 40. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında ruhsatsız olarak bıçak veya diğer aletleri satın alma, taşıma veya bulundurma suçundan açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 250. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (13) numaralı fıkrası şöyledir:
“(13) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâlinde, seri muhakeme usulü uygulanmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 6/3/2025 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Seri muhakeme usulü, ceza usul hukuku alanında alternatif çözüm yolu olarak ilk kez 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesinin 7188 sayılı Kanun’la yeniden düzenlenmesiyle ihdas edilmiştir. Söz konusu usul, anılan Kanun’da açıkça düzenlenen suçlarla sınırlı olmak üzere uygulanabilecek istisnai bir muhakeme yoludur. Söz konusu maddeyi yeniden düzenleyen 7188 sayılı Kanun’un gerekçesinde de belirtildiği üzere seri muhakeme usulü, bir tarafta şüpheli diğer tarafta savcılık ile hüküm ve denetim makamı olarak mahkemenin bulunduğu ve muhakeme yönteminin uygulanması teklifinin şüpheli tarafından kabulüne hukuki sonuç bağlayan bir yoldur (AYM, E.2024/66, K.2024/188, 5/11/2024, § 7).
4. 5271 sayılı Kanun kapsamında seri muhakeme usulünün uygulanması için belli şartların gerçekleşmesi gerekir. Anılan Kanun’un 250. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; aynı fıkranın (a), (b), (c), (d) ve (e) bentlerinde sayılan suçlarla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturma evresi sonunda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde söz konusu usulün uygulanacağı belirtilmiştir.
5. Kanun’un 2. maddesinde soruşturma evresi, yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre olarak tanımlanmıştır. 160. maddeye göre suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenen Cumhuriyet savcısının kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek için derhâl işin gerçeğini araştırmaya başlaması ve bu kapsamda tüm delilleri toplaması gerekmektedir. Benzer şekilde seri muhakemeye tabi bir suçun işlendiği izlenimini edinen Cumhuriyet savcısının anılan madde uyarınca maddi gerçeği araştırma ve delilleri toplama yükümlülüğü bulunmaktadır.
6. Bu itibarla seri muhakeme usulünün ancak soruşturma evresinin sonunda kamu davası açılması için yeterli şüphenin elde edilmesi hâlinde uygulanabileceği açıktır. Başka bir deyişle Kanun’un iddianame düzenlenmesi için 170. maddenin (2) numaralı fıkrasında aradığı ve seri muhakeme bakımından da geçerli olan yeterli şüphe şartının gerçekleşmemesi durumunda anılan usul uygulanmaksızın kamu davasının açılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekecektir.
7. 250. maddenin (2) ve (3) numaralı fıkralarına göre Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri, şüpheliyi seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirir. Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulünün uygulanması şüpheliye teklif edilir ve şüphelinin müdafii huzurunda teklifi kabul etmesi hâlinde bu usul uygulanır.
8. Anılan maddede seri muhakeme usulünün teklifi için şüphelinin ne surette davet edileceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Maddenin (15) numaralı fıkrasında bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği hüküm altına alınmıştır.
9. Bu kapsamda 31/12/2019 tarihli ve 30995 sayılı (4. Mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme Yönetmeliği’nin 9. maddesinde davet usulü düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında Cumhuriyet savcısının şüpheliyi seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmek amacıyla en kısa sürede davet edeceği, davetin; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim araçlarından yararlanmak suretiyle de yapılabileceği belirtilmiştir. Söz konusu Yönetmelik’te davet usulünde 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin uygulanmasına ilişkin bir zorunluluk öngörülmemiştir.
10. Maddenin (2) numaralı fıkrasında ise şüphelinin mazeretsiz olarak davete icabet etmemesi, resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmaması veya yurt dışında olması ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâllerinde Cumhuriyet savcısı tarafından bu durumun tutanağa bağlanacağı ve soruşturmaya genel hükümlere göre devam edileceği düzenlenmiştir.
11. Yargıtay kararlarında da Yönetmelik’te sayılan usullerden herhangi biriyle seri muhakeme usulünün uygulanmasına yönelik olarak şüpheliye davette bulunulabileceği belirtilmiş; böylece anılan Kanun hükümlerine göre tebligat yapılması şartı aranmamıştır (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E.2021/3675, K.2021/6296, 28/9/2021). Nitekim seri muhakeme usulünün uygulanmasına ilişkin olarak şüphelinin kollukta bildirdiği adrese yapılan ve şüphelinin adreste tanınmadığı gerekçesiyle iade edilen tebligata rağmen savcılıkça soruşturmaya genel hükümlere göre devam edilip dava açılmasının usul ve kanuna uygun olduğu değerlendirilmiştir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E.2021/4162, K.2021/6546, 5/10/2021).
12. 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesinin (4), (5) ve (6) numaralı fıkralarında seri muhakeme usulünde yaptırımın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Anılan maddenin (4) numaralı fıkrasına göre Cumhuriyet savcısı 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hususları gözönünde bulundurarak suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan ve şartları bulunduğu takdirde zincirleme suça ilişkin hükümler uygulandıktan sonra belirlenen cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirler. (5) ve (6) numaralı fıkralarda ise Cumhuriyet savcısı tarafından belirlenen hapis cezasının, şartlarının bulunması hâlinde söz konusu Kanun’un 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrileceği veya Kanun’un 51. maddesi uyarınca ertelenebileceği ya da 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceği belirtilmiştir.
13. Söz konusu Kanun’un 250. maddesinin (8) ila (14) numaralı fıkralarında seri muhakeme usulünün ne şekilde uygulanacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (8) numaralı fıkrasının birinci cümlesi uyarınca Cumhuriyet savcısı şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep edecektir. Talep yazısında hangi hususların yer alacağı da aynı fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiştir. Fıkranın üçüncü ve dördüncü cümlelerinde ise mahkeme tarafından fıkraya aykırı olarak düzenlendiği, belirtilen yaptırımda maddi hata yapıldığı, cezanın niteliğine uygun bir güvenlik tedbirinin belirtilmediği veya yaptırım hakkında cezanın seçenek yaptırıma çevrilmesinin, ertelenmesinin ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının talep edildiği durumlarda talep edilen bireyselleştirme yöntemlerinin objektif şartlarının oluşmadığı tespit edildiği takdirde talep yazısının eksikliklerin tamamlanması amacıyla Cumhuriyet başsavcılığına iade edileceği, Cumhuriyet savcısı tarafından eksiklikler tamamlandıktan ve hatalı noktalar düzeltildikten sonra talep yazısının yeniden düzenlenerek mahkemeye gönderileceği hükme bağlanmıştır.
14. Maddenin (9) numaralı fıkrasına göre talep yazısında eksiklik bulunmadığı veya eksikliklerin tamamlandığı durumlarda mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra (3) numaralı fıkradaki şartların gerçekleştiği, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere (4) ila (7) numaralı fıkra hükümleri doğrultusunda hüküm kuracak; aksi takdirde talebi reddederek soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyayı Cumhuriyet başsavcılığına gönderecektir.
15. (11) ila (13) numaralı fıkralarda seri muhakeme usulünün uygulanamayacağı hâller düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle soruşturma konusu suç seri muhakemeye tâbi olsa dahi belirli durumlarda bu usulün uygulanması mümkün değildir. Anılan fıkralarda sayılan durumlar seri muhakeme usulünü uygulama zorunluluğunun istisnalarını oluşturmaktadır.
16. (11) numaralı fıkra uyarınca suçun iştirak hâlinde işlenmesi durumunda şüphelilerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi ve seri muhakeme usulü kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâllerinde seri muhakeme usulü uygulanmayacaktır.
17. Yine (12) numaralı fıkrada yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı hâllerinde söz konusu usulün uygulanmayacağı belirtilmiştir.
18. (13) numaralı fıkrada ise resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâllerinde seri muhakeme usulünün uygulanmayacağı öngörülmüştür. Anılan fıkrada yer alan “…ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır. Kural uyarınca Cumhuriyet başsavcılığı tarafından şüpheliye herhangi bir nedenle ulaşılamadığı durumlarda soruşturma genel hükümlere göre sonuçlandırılacaktır.
B. İtirazın Gerekçesi
19. Başvuru kararında özetle; Cumhuriyet savcısının şüpheliyi seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmek amacıyla davet edeceği durumlarda şüpheliye ne surette ulaşılacağına ilişkin olarak kanunda bir açıklığın bulunmadığı, bu sebeple davetin yazılı bildirimin yanı sıra telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim araçlarıyla da yapılabildiği, şüpheliye bu araçlarla ulaşılamayan hallerde itiraz konusu kuraldaki belirsizlik nedeniyle seri muhakeme usulü uygulanmaksızın kamu davasının açılabileceği, suç isnadı altında bulunan kişinin daha az ceza almasını temin edecek bir imkândan yararlanamamasına yol açan bu durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, yine Cumhuriyet başsavcılıklarının şüphelinin davet usulüne ilişkin olarak farklı uygulamalarının aynı durumda bulunan kişilerin kanun karşısında farklı işleme tâbi tutulmalarına neden olduğu, bu durumun eşitlik ilkesini ihlal ettiği, ayrıca usulüne uygun bir tebligata ihtiyaç duyulmaksızın şüpheliye ulaşılamadığına dair düzenlenecek bir tutanak sonucunda şüphelinin seri muhakemeden yararlanamamasının kişilerin seyahat özgürlüğünü de orantısız biçimde sınırladığı, şüpheliye usul kapsamında yapılacak davetle ilgili işlemlere karşı başvurabileceği merciin usulünce bildirilmemesinin adil yargılanma ve etkili başvuru hakkıyla da bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 23., 36. ve 40. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
20. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
21. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ya da kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını zorunlu kılar. Bu bakımdan kanun metninin, bireylerin gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olması gerekir.
22. İtiraz konusu kural uyarınca Cumhuriyet başsavcılığı tarafından şüpheliye herhangi bir nedenle ulaşılamaması hâlinde, seri muhakeme usulü uygulanmaksızın soruşturma sonuçlandırılacaktır. Dolayısıyla kuralın da yer aldığı fıkrada seri muhakeme usulü uygulanmaksızın soruşturmanın sonuçlandırılacağı hâller sınırlı olarak sayılmamış, şüpheliye herhangi bir nedenle ulaşılamaması söz konusu usulün uygulanmaması için yeterli görülmüştür. Bu suretle genel bir belirleme yapılması kuralın belirsizlik taşıdığı anlamına gelmemekte, bu durum kanun yapma tekniğinin doğasından kaynaklanmaktadır. Zira kanun hükümlerinin genel olması, somut olayın özelliğine göre değişebilecek tüm çözümleri hükmün bünyesinde barındırması, bir başka ifadeyle hükmün amaca uygun sonuca ulaştıracak herhangi bir çözümü dışlamasını önleme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Nitekim kanuni düzenlemelerde yorum gerektiren hâllerde bu kapsamdaki sorunların yargısal yorumlarla çözülebileceği de açıktır. Dolayısıyla kuralla hangi hâllerde seri muhakeme usulünün uygulanmayacağının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirlilik şartını taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.
23. Hukuk devleti ilkesi gereğince kanunların kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması gerekir. Anayasa Mahkemesince kamu yararı konusunda yapılacak inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığının araştırılmasıyla sınırlıdır. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı kavramının Anayasa’da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi kamu yararı; bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı düşüncesi olmaksızın yalnız özel çıkarlar için veya sadece belli kişilerin yararına kanun hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve kesin olarak saptanması hâlinde söz konusu kanun hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer. Açıklanan istisnai hâl dışında bir kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç ve yöntemlerle kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla bağdaşmaz (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/7/2021, § 23).
24. Anayasa’nın 141. maddesinde davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin tedbirler almak zorundadır. Bu bağlamda hukuk sisteminin ve özellikle yargılama usulünün yargılamaların makul süre içinde bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak usul hükümlerine yer verilmemesi makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu amaçla alınacak kanuni tedbirlerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği de açıktır. Anılan ilkelere uygun olmak kaydıyla yargılama usulüne ilişkin hükümleri belirlemek ise Anayasa’nın 142. maddesi gereğince kanun koyucunun takdirindedir.
25. 7188 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de ifade edildiği üzere belirli bir önemin altındaki suçlarda seri muhakeme usulünün uygulanması, işlenen suça hızlı ve etkili bir karşılık verilerek, bozulan kamu düzeninin sağlanmasına katkı sunmaktadır. Bu itibarla herhangi bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâlinde seri muhakeme usulü uygulanmaksızın genel hükümlere göre yargılamaya devam edilmesini öngören kuralın yargılamanın gereksiz yere uzamasını önleme amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kamu yararı dışında bir amaç taşıdığı söylenemez.
26. Hukuk devletinde kanun koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla cezai uyuşmazlıklarda alternatif uyuşmazlık çözüm yolu öngörüp öngörmeme veya hangi suçlara söz konusu kurumların uygulanacağını, bunların şartlarını, yöntemini, kişi veya kurum yönünden kapsam ve sınırları ile istisnalarını belirleme konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır.
27. Kanun koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, gereklilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, orantılılık ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında da ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur (AYM, E.2021/98, K.2022/9, 26/1/2022, § 7). Buna göre şüpheliye herhangi bir nedenle ulaşılamaması hâlinde seri muhakeme usulünün uygulanmamasını öngören kuralın elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt ilkelerine uygun olması gerekir.
28. Kural kapsamında şüpheliye herhangi bir nedenle ulaşılamaması hâlinde seri muhakeme usulü uygulanmaksızın yargılamaya genel hükümlere göre devam edilmesinin ceza yargılamasının sürüncemede kalmaksızın makul sürede bitirilmesine katkı sunacağı açıktır. Dolayısıyla kuralın anılan meşru amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
29. Seri muhakeme usulünün uygulanmasında şüphelinin iradesi ön planda olup söz konusu usulün ceza miktarı itibarıyla fail lehine olduğu açıktır. Bu bağlamda maddi ceza hukuku bakımından lehe sonuçlar doğuran söz konusu usulün uygulanmasında şüphelinin, iradesini sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmesine imkân tanınması gerekir. Nitekim şüpheliye herhangi bir nedenle ulaşılamaması sebebiyle seri muhakeme usulünün uygulanmadığı durumlarda suç isnadı altında bulunan kişi cezada yarı oranında indirim yapılmasını sağlayacak imkândan mahrum kalacaktır. Bu nedenle kuralın orantılılığı değerlendirilirken şüphelinin seri muhakeme sürecinden haberdar edilmesine dair yöntemlerin ve buna ilişkin güvencelerin yeterliliğinin de dikkate alınması gerekir.
30. Cumhuriyet başsavcılığının seri muhakeme usulü teklifine yönelik davet etme usulü 5271 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir. Anılan Kanun’da sınırlayıcı bir yöntem öngörülmediğinden savcılığın şüpheliye her türlü vasıta ile ulaşabilmesi mümkünse de -davet usulünde 7201 sayılı Kanun hükümleri ve bu kapsamdaki güvencelerin uygulanmasına ilişkin olarak herhangi bir zorunluluğun öngörülmediği de gözetildiğinde- şüpheliye 7201 sayılı Kanun’a göre tebligat yapılmadığı ve diğer vasıtalarla da (telefon, mail vs.) ulaşılamadığı durumlarda Cumhuriyet başsavcılığının bu hususa ilişkin olarak düzenleyeceği tutanağın mahkemece denetlenmesine imkân tanınmadığı anlaşılmaktadır.
31. Bu bağlamda cezasından yarı oranında indirim yapılma imkânından mahrum bırakılan şüphelinin söz konusu tutanağın aksine kuralda öngörülen şartların gerçekleşmediğini ileri sürerek bu husustaki itirazlarını dile getirmesi de mümkün değildir. Nitekim mahkemece bu konuda bir değerlendirme yapılarak gerekirse seri muhakeme usulünün yeniden işletilmesine imkân sağlayan etkili bir yolun da 5271 sayılı Kanun’da düzenlenmediği anlaşılmaktadır.
32. Dolayısıyla kuralla şüpheliye seri muhakeme usulünün uygulanmasının teklif edilmesi amacıyla yapılacak davete ilişkin olarak öngörülen yöntemlerin şüphelinin yargılama sürecinden haberdar edilmesine ve yargılama faaliyetine aktif katılımına dair yeterli güvenceleri içermediği değerlendirilmektedir. Buna göre kural uyarınca seri muhakeme usulünün uygulanamaması sebebiyle ortaya çıkan dezavantajlı duruma karşı kanunda dengeleyici mekanizmaların öngörülmediği, bu yönüyle kuralın şüpheliye katlanamayacağı bir külfet yüklediği anlaşılmaktadır.
33. Bu itibarla kural kapsamında şüpheliye herhangi bir nedenle ulaşılamaması hâlinde seri muhakeme usulü uygulanmaksızın yargılamaya genel hükümlere göre devam edilmesine imkân tanınmasının meşru amaç bakımından orantılı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu yönüyle kuralın hukuk devleti ilkesiyle bağdaştığı söylenemez.
34. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 36. ve 40. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 10. ve 23. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
35. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak Mahkemenin gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
36. 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesinin (13) numaralı fıkrasında yer alan “…ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması…” ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
V. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 250. maddesinin (13) numaralı fıkrasında yer alan “…ya da başka bir nedenle şüpheliye ulaşılamaması…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE 10/9/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR