“İptali İstenen İbarenin Yer Aldığı Fıkranın Gerekçesi:
7326 sayılı Kanun'un 5. maddesinin 3. fıkrasıyla katma değer vergisi mükelleflerinin vergi artırımında bulunmaları halinde, artırımda bulundukları dönemler için haklarında katma değer vergisi yönünden vergi incelemesine ve tarhiyata muhatap tutulmamaları sağlanmaktadır. Artırıma esas alınan tutar, yıl içinde verilen katma değer vergisi beyannamelerinde gösterilen "hesaplanan katma değer vergisi" yıllık toplamıdır. Hesaplanan katma değer vergisi, indirimlerden önceki vergi tutarıdır. Artırıma esas tutar olarak, "ödenmesi gereken katma değer vergisi" yerine, "hesaplanan katma değer vergisi"nin esas alınmasının nedeni, indirimler yüzünden bazı dönemlerde beyannamede ödenecek katma değer vergisinin çıkmamasıdır. Artırıma esas tutarın daha genel ve objektif bir tabana dayandırılması ve uygulanabilirliğin sağlanması amacıyla "hesaplanan katma değer vergisi" tercih edilmiştir. Mükelleflerin sorumlu sıfatıyla verdikleri katma değer vergisi beyannameleri için bu madde hükmünden yararlanmaları söz konusu değildir. Ayrıca, sorumlu sıfatıyla beyan edilen vergiler, vergi artırımına ilişkin yıllık toplam tutarın hesabında dikkate alınmayacaktır.
Matrah ve vergi artırımında bulunan ve bu konudaki şartları yerine getiren mükelleflerin, defter ve belgeleri incelenmeyecek ve artırıma konu olan vergilerle ilgili olarak tarhiyat yapılmayacaktır. Mükelleflerin, defter ve belgeleri üzerinde daha önce vergi incelemesi yapılmış olması ilgili yıllar için mükellefler tarafından matrah veya vergi artırımında bulunmasına engel olmadığı gibi idarenin, artırımda bulunulmayan yıllar veya dönemler için vergi incelemesi yapma hakkı saklıdır.
T.C. Anayasasının İlgili Hükümleri:
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 10– Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir….
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Madde 73- ...
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.
Gerekçe:
Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmüyle verginin kanuniliği ilkesi benimsenmiştir. Verginin kanuniliği ilkesi, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek sınırlamaların kanunda yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının kanun ile yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Mükellefler konusunda keyfî uygulamalara karşı düşünülen ilk önlem her ne kadar kanunilik ilkesi olsa da malî yükümlülüklerin kanunla konulması, değiştirilmesi veya kaldırılması yalnız başına vergilendirme yetkisinin keyfî kullanılarak adaletsiz sonuçlar doğurmasını engelleyemeyeceğinden kanunilik ilkesi yanında düzenlemelerin idare ve kişiler yönünden duraksamaya yol açmayacak şekilde belirlilik içermesi, öngörülebilir olması ve hukuki güvenlik ilkesine de uygunluğunun sağlanması gerekir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Kuralların açık ve anlaşılabilir olması şekli bir unsur olmakla birlikte esasa da etkilidir. Anlaşılamayan, muğlak ve birden fazla anlama gelen ifadelerin, eşitliğe ve istikrara aykırı uygulamalara neden olması mümkündür.
Öte yandan, Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi, Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında "... yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez. Bu mutlak yasak, birbirinin aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanılarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Durum ve konumlamadaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir. Özellikler, ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılar. Aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik, eylemli değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik çiğnenmiş olmaz. Başka bir anlatımla, kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılamaz. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi durumunda Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu çıkarılamaz. O halde, Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarına göre, eşitliği bozduğu iddia edilen kural haklı bir nedene dayanmakta veya kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulmuş ise bu kuralın eşitlik ilkesini zedelediğinden söz edilemez." biçiminde değerlendirilmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesi ve bu maddeye ilişkin Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararlar ele alındığında 1982 Anayasası'nda benimsenen eşitlik anlayışı genel olarak; farklı yönde muamelede bulunulmasını haklı kılacak özel bir durumu olmayan ya da hukuki yönden farklı bir statüde bulunmayan, diğer bir ifadeyle hukuk karşısında eşit konumda bulunan kişilere aynı yönde işlemler tesis edilmesi şeklindedir. Öte yandan, kanun ya da idari işlemlerle belirli kişi, grup ya da topluluğa ayrıcalık tanınmaması da Anayasal bir zorunluluktur. Aynı şekilde kategorik olarak toplumun bazı kesimlerine yönelik gerçekleştirilecek farklı uygulamaların hukuka aykırı bulunmaması da yine 1982 Anayasası'nda öngörülen eşitlik anlayışının bir sonucudur.
Görüldüğü üzere Kanun, 5. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen şartlar dâhilinde katma değer vergisini artırarak bu maddede belirtilen süre ve şekilde ödeyen mükellefler nezdinde matrah/vergi artırımında bulundukları dönemler ile ilgili olarak katma değer vergisi incelemesi ve tarhiyatının yapılamayacağı belirtilmişken, fıkranın (e) bendinde sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden inceleme ve tarhiyat hakkını saklı tutmuştur. Bu tür incelemelerde, özellikle sahte fatura kullanımı yönünden yapılan incelemelerde, sahte faturalara konu katma değer vergilerinin toplam indirimlerden çıkartılması neticesinde indirilecek katma değer vergisinin hesaplanan katma değer vergisinden az olması halinde matrah/vergi artırımı yapılan dönemlerde ödenecek vergi çıkmasına karşın, Kanun gereği tarhiyat önerilemeyeceği hüküm altına alındığından, bunlar hakkında herhangi bir tarhiyat yapılmamaktadır. Bu şekilde incelemeye maruz kalan mükelleflerin sonraki dönemlerde etkilenebileceği vergi tutarı, ödenecek vergi çıktığı halde tarhiyat yapılmayan tutarın sahte faturalara konu katma değer vergisinden çıkartılan kısmı kadar olacaktır. Şayet, sahte faturalara konu katma değer vergilerinin toplam indirimlerden çıkartılması neticesinde hesaplanan katma değer vergisinin toplam indirilecek katma değer vergisinden çok olması halinde sonraki döneme devreden katma değer vergisi azaltılacak ve bu konumda olan mükellefler, izleyen dönemlerde sahte faturalara konu katma değer vergisinin tamamından etkilenecektir. Dolayısıyla, yapılan inceleme sonucunda matrah/vergi artırımı yapılan dönemde ödenecek vergi çıktığı halde aynı Kanun maddesi uyarınca tarhiyat önerilmesi mümkün olmayan mükellefler, diğer mükelleflere nazaran daha avantajlı bir konumda olacaktır.
Diğer bir konu ise, kanun gereği matrah ve/veya vergi artırmak suretiyle hesap ve işlemlerinin incelenmeyeceğini düşünen mükellefler bir taraftan artırdıkları vergiyi ödemek durumunda bırakılırken, bir taraftan da sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden incelemeye alınmak suretiyle devreden katma değer vergilerinin azaltılması sonucu izleyen dönemlerde/yıllarda cezalı tarhiyatla karşı karşıya kalabilmektedirler. Sözü edilen hususun mükellefler nezdinde hukuki belirsizliğe yol açtığı kuşkusuzdur.
Öte yandan, ister kayıtdışı bırakılan hasılat yönünden yapılan inceleme olsun ki bu inceleme neticesinde matrah farkı tespit edildiğinde hesaplanan katma değer vergisi artmakta, ister sahte fatura kullanımı yönünden yapılan inceleme olsun ki bu inceleme neticesinde de indirilecek katma değer vergisi azaltılmakta, yani her iki inceleme neticesinde sonraki döneme devreden katma değer vergisi etkilenmektedir. Bu durumda, sonraki döneme devreden katma değer vergisi yönünden inceleme yapılması halinde matrah/vergi artırımında bulunan mükellefler hakkında inceleme yapılmayacağı kuralı devre dışı kalmaktadır.
Bununla birlikte, maddenin getiriliş amacında, vergi cezaları ile gecikme faiziyle muhatap olmadan matrah artırımına konu edilen vergi borçlarının ödenme imkanı mevcutken, sonradan yukarıda bahsedildiği şekilde yapılan bir inceleme neticesinde mükelleflerin ayrıca cezalı vergiyle ve gecikme faiziyle karşı karşıya kalması mümkün olacaktır. Bunun yanında, matrah/vergi artırımı neticesinde ödenen verginin akıbetinin ne olacağı yönünde bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Tüm bunlara ek olarak, sonraki döneme devreden katma değer vergisi yönünden inceleme yapılması hususu da kendi içerisinde belirsizlik içermektedir. Sonraki döneme devreden katma değer vergisi incelemesi, örneğin, 2017 yılı için matrah/vergi artırımında bulunan mükellefin 2017 yılında kayıtdışı hasılat veya sahte fatura kullanımı yönünden yapılan incelemede tarhiyat önerilmediği halde izleyen döneme devreden katma değer vergisinin azaltılması veya sıfırlanması neticesinde izleyen dönemlerde tarhiyat yapılabileceğine ilişkin mi olduğu yoksa matrah artırımı yaptığı dönemden daha önceki bir döneme mesela 2016 yılına ilişkin yapılan inceleme üzerine 2017 yılına devreden katma değer vergisinin azaltılması neticesinde bu yıla yönelik yapılacak tarhiyata ilişkin mi olduğu hususu belirsizdir. İncelemenin sadece birinci durum için mi, yoksa her iki durum için de geçerli mi olduğu anılan ibareden anlaşılamamaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında, iptali istenen ibarenin kendi içerisinde pek çok belirsizlik barındırdığı, fıkranın giriş cümlesi ile ters düştüğü, ayrıca mükellefler nezdinde farklı neticeler doğurma potansiyeline sahip olduğu görüş ve kanaatiyle, Anayasa’da belirtilen hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkelerine aykırılık taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 7326 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 3. fıkrasının e bendinde yer alan "Artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden" ibaresinin Anayasanın 2, 10 ve 73. maddelerine aykırı olduğu kanaati ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurularak iptalinin talep edilmesine, başvuru kararının aslıyla birlikte, dava dosyasındaki ilgili belgelerin onaylı suretlerinin oluşturularak Anayasa Mahkemesi'ne sunulmasına, Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca davanın geri bırakılmasına, 02/11/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/183
Karar Sayısı : 2024/94
Karar Tarihi : 4/4/2024
R.G.Tarih-Sayı : 14/6/2024-32576
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 8. Vergi Mahkemesi (E.2023/183, E.2023/184)
İTİRAZLARIN KONUSU: A. 3/6/2021 tarihli ve 7326 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin birinci cümlesinin “Artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden…” bölümünün,
B. 11/5/2018 tarihli ve 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin birinci cümlesinin “Artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden…” bölümünün,
Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Matrah artırımında bulunulan dönemin incelenmesi üzerine sonraki dönemlere ilişkin olarak yapılan tarhiyatların kaldırılması talebiyle açılan davalarda itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
İptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
A. 7326 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“(3) Mükellefler, bu fıkrada belirtilen şartlar dâhilinde katma değer vergisini artırarak bu maddede belirtilen süre ve şekilde ödemeleri halinde, kendileri nezdinde söz konusu vergiyi ödemeyi kabul ettikleri yıllara ait vergilendirme dönemleri ile ilgili olarak katma değer vergisi incelemesi ve tarhiyatı yapılmaz.
a) Katma değer vergisi mükellefleri, her bir vergilendirme dönemine ilişkin olarak verdikleri beyannamelerindeki (ihtirazi kayıtla verilenler dâhil) hesaplanan katma değer vergisinin yıllık toplamı üzerinden 2016 yılı için %3, 2017 yılı için %3, 2018 yılı için %2,5, 2019 yılı için %2 ve 2020 yılı için %2 oranından az olmamak üzere belirlenecek katma değer vergisini, vergi artırımı olarak 31/8/2021 tarihine kadar (bu tarih dâhil) beyan ederler. 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi ve geçici 17 nci maddesine göre tecil-terkin uygulamasından faydalanan mükellefler için artırıma esas tutarın belirlenmesinde, tecil edilen vergiler hesaplanan vergiden düşülür.
b) Bir aylık vergilendirme dönemine tabi olan katma değer vergisi mükelleflerince, artırımda bulunulmak istenilen yıl içindeki vergilendirme dönemleri ile ilgili olarak;
1) Verilmesi gereken katma değer vergisi beyannamelerinden, en az üç döneme ait beyannamenin verilmiş olması hâlinde, bu yıla ait dönemlerden verilmiş olan beyannamelerdeki hesaplanan katma değer vergisi tutarlarının ortalaması bir yıla iblağ edilerek, artırıma esas olmak üzere yıllık hesaplanan katma değer vergisi tutarı bulunur ve bu tutar üzerinden bu fıkranın (a) bendinde belirtilen oranlara göre artırım tutarı hesaplanır.
2) Hiç beyanname verilmemiş ya da bir veya iki döneme ilişkin beyanname verilmiş olması hâlinde, ilgili yıl için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunulmuş olması şartıyla artırılan matrah üzerinden %18 oranında katma değer vergisi artırımında bulunmak suretiyle bu fıkradan yararlanılır. Bu durumda olan adi ortaklık, kollektif ve adi komandit ortaklıklarda ortakların tamamının gelir veya kurumlar vergisi yönünden matrah artırımında bulunmaları şarttır.
3) İlgili takvim yılı içindeki işlemlerin tamamının istisnalar kapsamındaki teslim ve hizmetlerden oluşması, tecil-terkin uygulaması kapsamındaki teslimlerden oluşması veya diğer nedenlerle takvim yılının bütün dönemlerinde hesaplanan katma değer vergisi bulunmaması hâlinde, ilgili yıl için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunulmuş olması şartıyla artırılan matrah üzerinden %18 oranında katma değer vergisi artırımında bulunmak suretiyle bu fıkradan yararlanılır. Şu kadar ki, ilgili takvim yılı içinde bu alt bentte belirtilen durumların yanı sıra vergiye tabi diğer işlemlerin de mevcudiyeti nedeniyle hesaplanan vergisi çıkan mükellefler ile yıl içinde beyannamelerinin tamamını vermekle birlikte beyannamelerinin bazılarında hesaplanan katma değer vergisi bulunmayan mükelleflerin bu fıkra hükmüne göre ödemeleri gereken katma değer vergisi tutarı, yukarıda belirtildiği şekilde hesaplanacak %18 oranındaki katma değer vergisi tutarından aşağı olmamak kaydıyla, hesaplanan katma değer vergisi bulunan beyannamelerdeki vergiler toplamına bu fıkranın (a) bendinde belirtilen oranlar uygulanmak suretiyle hesaplanır. Bu kapsama giren mükellefler, gelir veya kurumlar vergisi için matrah artırımında bulunmamaları hâlinde bu fıkra hükmünden yararlanamaz.
…
e) Artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden ve artırım talebinde bulunulan dönemler için ihraç kaydıyla teslimlerden veya iade hakkı doğuran işlemlerden doğan terkin ve iade işlemleri ile ilgili inceleme ve tarhiyat hakkı saklıdır. Sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden yapılan incelemelerde artırım talebinde bulunulan dönemler için tarhiyat önerilemez.
…”
B. 7143 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
a) Katma değer vergisi mükellefleri, her bir vergilendirme dönemine ilişkin olarak verdikleri beyannamelerindeki (ihtirazi kayıtla verilenler dâhil) hesaplanan katma değer vergisinin yıllık toplamı üzerinden 2013 yılı için %3,5, 2014 yılı için %3, 2015 yılı için %2,5, 2016 yılı için %2 ve 2017 yılı için %1,5 oranından az olmamak üzere belirlenecek katma değer vergisini, vergi artırımı olarak bu Kanunun yayımı tarihini izleyen üçüncü ayın sonuna kadar beyan ederler. 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi ve geçici 17 nci maddesine göre tecil-terkin uygulamasından faydalanan mükellefler için artırıma esas tutarın belirlenmesinde, tecil edilen vergiler hesaplanan vergiden düşülür.
3) İlgili takvim yılı içindeki işlemlerin tamamının istisnalar kapsamındaki teslim ve hizmetlerden oluşması veya diğer nedenlerle hesaplanan katma değer vergisi bulunmaması ile tecil-terkin uygulaması kapsamındaki teslimlerden oluşması hâlinde, ilgili yıl için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunulmuş olması şartıyla artırılan matrah üzerinden %18 oranında katma değer vergisi artırımında bulunmak suretiyle bu fıkradan yararlanılır. Şu kadar ki, ilgili takvim yılı içinde bu alt bentte belirtilen durumların yanı sıra vergiye tabi diğer işlemlerin de mevcudiyeti nedeniyle hesaplanan vergisi çıkan mükelleflerin bu fıkra hükmüne göre ödemeleri gereken katma değer vergisi tutarı, yukarıda belirtildiği şekilde hesaplanacak %18 oranındaki katma değer vergisi tutarından aşağı olamaz. Bu kapsama giren mükellefler, gelir veya kurumlar vergisi için matrah artırımında bulunmamaları hâlinde bu fıkra hükmünden yararlanamaz.
II. İLK İNCELEME
A. E.2023/183 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 27/12/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2023/184 Sayılı Başvuru Yönünden
2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 27/12/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARI
3. 11/5/2018 tarihli ve 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin birinci cümlesinin “Artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden…” bölümünün iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/184 sayılı davanın aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/183 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/183 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 27/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
4. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Cem GÜNDOĞDU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
5. Devlet ile vergi mükellefleri arasındaki vergi ilişkisinde tarafların yetki ve ödevleri kanunlardan doğmaktadır. Vergi mükellefleri vergi borçlarını kanunlarda belirlenen şartlara uygun biçimde ödemek zorundadır. Mükellef tarafından vergi borcunun zamanında ve eksiksiz bir şekilde ödenmesinin doğal sonucu vergi borcunun ortadan kalkmasıdır (AYM, E.2019/100, K.2020/62, 22/10/2020, § 3).
6. Bununla birlikte devlet, egemenlik yetkisini kullanarak kamu hizmetlerinin finansmanı için kişilerden aldığı vergi, resim ve harçların tamamının veya bir kısmının tahsilinden ve vergilendirme ödevinin zamanında yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi dolayısıyla sahip olduğu yaptırım uygulama yetkisinden vazgeçebilmektedir (AYM, E.2019/100, K.2020/62, 22/10/2020, § 4).
7. Bu kapsamda kabul edilmiş olan yasal düzenlemelerden olan 7326 ve 7143 sayılı Kanunlar, diğer kamu alacakları ile birlikte 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harçlar ile bunlara ilişkin vergi cezalarını, gecikme faizlerini, gecikme zamlarını ve vergi aslına bağlı olmayan vergi cezalarını kapsamına almıştır.
8. 7326 ve 7143 sayılı Kanunların itiraz konusu kuralların da yer aldığı 5. maddelerinde matrah ve vergi artırımı düzenlenmiştir. Anılan maddelerin (3) numaralı fıkralarında ise mükelleflerin fıkralarda belirtilen şartlar kapsamında katma değer vergisini artırarak belirtilen süre ve şekilde ödemeleri hâlinde, söz konusu vergiyi ödemeyi kabul ettikleri yıllara ait vergilendirme dönemleri ile ilgili olarak kendileri nezdinde katma değer vergisi incelemesi ve tarhiyatı yapılmayacağı belirtilmiştir. Bu itibarla mükellef hakkında katma değer vergisini artırdığı yıllara ait vergilendirme dönemleri ile ilgili olarak vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılmamaktadır. Başka bir deyişle matrah ve vergi artırımı, vergi idaresinin yapabileceği vergi incelemesi veya tarhiyatına karşı mükellef açısından bir koruma sağlamaktadır.
9. Anılan fıkraların (e) bentlerinin birinci cümlelerinde ise artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden ve artırım talebinde bulunulan dönemler için ihraç kaydıyla teslimlerden veya iade hakkı doğuran işlemlerden doğan terkin ve iade işlemleri ile ilgili inceleme ve tarhiyat hakkının saklı olduğu hükme bağlanmıştır. Anılan cümlelerin “Artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden…” bölümleri itiraz konusu kuralları oluşturmaktadır.
B. İtirazların Gerekçeleri
10. Başvuru kararlarında özetle; katma değer vergisini artıran mükelleflerin artırım yaptıkları dönemlere ilişkin olarak inceleme yapılmasının itiraz konusu kurallarla mümkün hâle getirildiği, yapılan inceleme sonucunda artırım yapılan dönemlerde ödenecek vergisi çıkan mükelleflere tarhiyat önerilemeyeceği gözetildiğinde bu mükelleflerin diğer mükelleflere nazaran daha avantajlı bir konumda yer aldıkları, ayrıca artırım yapmak suretiyle hesap ve işlemlerinin denetlenmeyeceğini düşünen mükelleflerin hem artırım yapmak suretiyle vergi ödedikleri hem de devreden katma değer vergisinden kaynaklı vergiyi ödemek zorunda bırakıldıkları, sonraki döneme devreden katma değer vergisi yönünden inceleme yapılması hususunun da belirsiz olduğu belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
11. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
12. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ya da kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuki güvenlikle bağlantılı olup hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Bu bakımdan kanunun metni, bireylerin gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
13. İtiraz konusu kurallarda artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden ve artırım talebinde bulunulan dönemler için ihraç kaydıyla teslimlerden veya iade hakkı doğuran işlemlerden doğan terkin ve iade işlemleri ile ilgili olarak inceleme ve tarhiyat yetkisinin saklı olduğu belirtilmiştir. Kuralların devamındaki cümlelerde ise sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden yapılan incelemelerde artırım talebinde bulunulan dönemler için tarhiyatın önerilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
14. Bu itibarla kurallarla artırımdan yararlanılmasına rağmen inceleme ve tarhiyat yapılabilecek hâllerin herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralların belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
15. Hukuk devleti ilkesi gereğince kanunların kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması gerekir. Anayasa Mahkemesince kamu yararı konusunda yapılacak inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığının araştırılmasıyla sınırlıdır. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı kavramının Anayasa’da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi kamu yararı; bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı düşüncesi olmaksızın yalnız özel çıkarlar için veya sadece belirli kişilerin yararına kanun hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve kesin olarak saptanması hâlinde söz konusu kanun hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer. Açıklanan istisnai hâl dışında bir kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç ve yöntemlerle kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla bağdaşmaz (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/7/2021, § 23).
16. Matrah ve vergi artırımının, vergi idaresinin yapabileceği vergi incelemesi veya tarhiyatına karşı mükellef açısından koruma sağlayıcı nitelikte olduğu açıktır. Ancak bu korumanın sağlanması anayasal bir zorunluluk olmadığı gibi sağlandığı takdirde korumanın kapsamını belirleme konusunda kanun koyucunun anayasal ilke ve sınırlar içinde takdir yetkisi bulunmaktadır.
17. Ayrıca kuralların kamu yararı dışında özel çıkarlar gözetilerek veya belirli kişiler lehine ya da aleyhine düzenlendiği sonucuna ulaşılmasını gerektirecek bir yönünün de bulunmadığı görülmektedir. Bu itibarla kamu yararı dışında bir amacı gerçekleştirmeye yönelik olduğu söylenemeyen kuralların hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yönü bulunmamaktadır.
18. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazların reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 10. ve 73. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
V. HÜKÜM
A. 3/6/2021 tarihli ve 7326 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinin birinci cümlesinin “Artırım talebinde bulunulan yılları izleyen dönemlerde yapılacak vergi incelemelerine ilişkin olarak artırım talebinde bulunulan dönemler için, sonraki dönemlere devreden katma değer vergisi yönünden…” bölümünün,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE 4/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL