anayasa mahkemesi kararı
Esas Sayısı : 2024/26
Karar Sayısı : 2024/83
Karar Tarihi : 14/3/2024
R.G.Tarih-Sayı :
18/4/2024-32521
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Antalya 4. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 18/3/1986
tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun 10/2/2004 tarihli ve 5085 sayılı
Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 12. maddesinin dördüncü fıkrasının (ç)
bendinin Anayasa’nın 2., 10., 13., 48. ve 49. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Jandarma uzman
çavuş olarak görev yapan davacı tarafından, taksirli bir suçtan dolayı 3 yıl 4
ay hapis cezasına mahkûm olduğu gerekçesiyle sözleşmesinin feshedilmesi
işleminin iptali talebiyle açılan davada kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN
HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 12. maddesi şöyledir:
“Başarı gösteremeyenler ve ceza alanlar
Madde 12- (Değişik: 10/2/2004-5085/7 md.)
Sözleşmenin imzalanmasından sonra ilk beş aylık intibak
dönemi içerisinde göreve intibak edemeyenler ile ayrılmak isteyenlerin
sözleşmeleri feshedilerek, Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir.
Peşin olarak ödenen aylık ve aylık ile birlikte ödenen diğer tüm özlük
haklarının çalışılmayan günlere ait kısmı geri alınır.
Görevde başarısız olanlarla,
atandıkları kadro görev yerleri ile ilgili olarak üç ay ve daha uzun süreli bir
kurs veya eğitime gönderilenlerden kurs veya eğitimde başarısız olan veya
kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan uzman erbaşların, barışta
sözleşme sürelerine bakılmaksızın Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri
kesilir. Bunlar, yedekte er kaynağına alınırlar.
Görevde başarısız olma, intibak edememe ve (…) hâlleri ve
bunlara yapılacak işlemler, çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir.
Ayrıca;
a) Almış oldukları sicile göre kademe ilerlemesi
yapamayanların,
b) (Değişik
birinci cümle: 22/1/2015 - 6586/78 md.)
Verilen ceza, ertelense, seçenek yaptırımlara çevrilse, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilse veya affa uğrasa dahi;
1) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve
nitelikli zimmet, irtikâp, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık,
sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin,
cürüm tasniî, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak,
fuhşiyata tahrik, gayri tabiî mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya
şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile istimal ve istihlâk kaçakçılığı hariç
kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını
açığa vurma, firar, amir veya üste fiilen taarruz, emre itaatsizlikte ısrar,
üste hakaret, mukavemet, fesat, isyan suçlarından dolayı mahkûm olanların,
2) Askerî Ceza Kanununun 148 inci maddesinde yazılı
suçlardan mahkûm olanların,
c) Taksirli suçlar hariç olmak üzere diğer suçlardan adlî
veya askerî mahkemeler tarafından otuz günden daha fazla süreli hürriyeti
bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olanların,
ç) Taksirli suçlar nedeniyle altı ay veya daha fazla süre
ile hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm olanların,
d) (Değişik: 31/1/2013-6413/45 md.) Son olarak
verilen de dahil olmak üzere, kararın kesinleştiği tarihten itibaren geriye
doğru son bir yıl içinde toplamda otuz gün ve daha fazla oda hapsi veya hizmet
yerini terk etmeme cezasına mahkûm olanların veya en son aldığı disiplin
cezasından geriye doğru son bir yıl içinde en az iki disiplin amirinden toplam
sekiz defa veya daha fazla disiplin cezası alanların,
e) Yabancı uyruklu kişilerle evlenenlerden; bu
evlilikleri, ilgili yönetmelikte belirtilen esaslar dahilinde Milli Savunma
Bakanlığınca uygun görülmeyenlerin,
f) Çeşitli nedenlerle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin
veya Türk vatandaşlığından çıkartılanların,
Sözleşmeleri feshedilmek suretiyle Türk Silâhlı
Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir.
Her ne sebeple olursa olsun, sözleşmesi feshedilerek Türk
Silâhlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilen uzman erbaşlar, tekrar Türk Silâhlı
Kuvvetlerine alınmazlar.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun;
1. 21. maddesi şöyledir:
“Kast
Madde 21-
(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast,
suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların
gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast
vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda
müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan
yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza
üçte birden yarısına kadar indirilir.
2. 22. maddesi şöyledir:
“Taksir
Madde 22-
(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği
hallerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi
öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın,
neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli
suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza
failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda,
herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre
ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice,
münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın
hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza
verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar
indirilebilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 1/2/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör
Ömer MENCİK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve
ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları
ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 3269 sayılı Kanun’un 1. maddesinde Kanun’un amacı, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) erbaş kadrolarında devamlılık arz eden teknik ve
kritik görevlerde, yetişmiş personel ihtiyacını karşılamak maksadıyla istihdam
edilecek uzman onbaşı ve uzman çavuşların temini, hizmet şartları, görev ve
hakları, yükümlülükleri, astsubay sınıfına geçirilmeleri ile ilgili esas ve
usulleri düzenlemek olarak belirtilmiştir.
4. Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinde Kanun’da geçen “uzman erbaş” deyiminin
anılan Kanun hükümlerine göre istihdam edilen uzman çavuş ve uzman onbaşıları
ifade ettiği belirtilmiştir. Diğer yandan Kanun’un 5. maddesinin birinci
fıkrasında ise uzman erbaşların ne şekilde istihdam edileceği düzenlenmiştir.
Anılan maddede uzman erbaşların; iki yıldan az, beş yıldan fazla olmamak
şartıyla sözleşme yaparak göreve başlayacağı hüküm altına alınmıştır.
5. Kanun’un 12. maddesinde uzman erbaşların sözleşmesinin
feshedilmesi ve TSK ile ilişiğinin kesilmesi hâlleri düzenlenmiştir. Anılan
maddenin dördüncü fıkrasının itiraz konusu (ç) bendinde taksirli suçlar
nedeniyle altı ay veya daha fazla süre ile hürriyeti bağlayıcı bir cezaya
mahkûm olma hâli, uzman erbaşların sözleşmesinin feshedilmesi ve TSK ile
ilişiğinin kesilmesi hâlleri arasında sayılmıştır.
B. İtirazın Gerekçesi
6. Başvuru kararında özetle; taksir ile işlenen bir
suçtan dolayı altı ay veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan
uzman erbaşların salt bu sebeple sözleşmelerinin feshedilmesinin ve TSK ile
ilişiklerinin kesilmesinin çalışma hakkının özüne dokunduğu, anılan hakka ölçüsüz
bir müdahale teşkil ettiği, kuralda öngörülen yaptırımın demokratik toplum
düzeninin gerekleri ile bağdaşmadığı, kuralın eşitlik ilkesi ile hukuk devleti
ilkesine de aykırı olduğu belirtilerek Anayasa’nın
2., 10., 13., 48. ve 49. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
7. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle
Anayasa’nın 70. maddesi yönünden de incelenmiştir.
8. Anayasa’nın İkinci Kısmı’nın Dördüncü Bölümü’nde “IV.
Kamu hizmetlerine girme hakkı” kenar başlığı altında 70. maddesinde kamu
hizmetlerine girme hakkına yer verilmiştir. “Hizmete girme” başlıklı
maddenin birinci fıkrasında “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına
sahiptir” denilmek suretiyle hakkın tanımı yapılmış, ikinci fıkrasında ise
“Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım
gözetilemez” denilmek suretiyle hizmete alınmada sadece görevin
gerektirdiği nitelikler itibarıyla ayrım yapılabileceği hüküm altına
alınmıştır. Anayasa Mahkemesi anılan hakkın
sadece kamu hizmetlerine girmeyi değil kamu hizmetlerinde bulunmayı/kalmayı da
güvence altına aldığını kabul etmektedir (AYM, E.2021/104, K.2021/87,
11/11/2021, §§ 42-48).
9. Sözleşmeli olarak istihdam edilen uzman erbaşların ifa
ettiği hizmetin niteliği, itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 70. maddesinde
güvence altına alınan kamu hizmetlerinde kalma hakkının kapsamında olup
olmadığının değerlendirilmesi bakımından önem arz etmektedir.
10. Genel kabul gören tanımı ile sözleşmeli personel,
sözleşme ile çalışan ve işçi statüsünde olmayan personeldir. Bu tür personelin
istihdamında akdi bir durum söz konusudur. Sözleşme ile bireyin hak ve
yetkileri, yükümlülükleri, çalışacağı kurumla olan ilişkileri düzenlenmektedir.
Böylece sözleşme, taraflar için yeni hukuksal durumlar meydana getirmektedir.
Bu nitelikteki personelin devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle
yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde
çalıştırılması imkânının bulunup bulunmadığının, kamu hizmeti görevlileri ile
ilgili genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 128. maddesine göre belirlenmesi
gerekmektedir (AYM, E.1995/11, K.1995/63, 13/12/1995).
11. Anayasa’nın 128. maddesinin birinci fıkrasında “Devletin,
kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.”
denilmektedir.
12. Kamu hizmeti geniş tanımıyla, devlet ya da diğer kamu
tüzel kişileri tarafından ya da bunların denetim ve gözetimleri altında, ortak
gereksinimleri karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma sunulmuş olan
sürekli ve düzenli etkinliklerdir (AYM, E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, §
216). Toplumsal yaşamın zorunlu gereksinimlerinden olan düzenlilik ve
süreklilik isteyen güvenlik ve savunma hizmeti de niteliği gereği kamu hizmeti
olarak değerlendirilmektedir.
13. Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde memur ve/veya diğer kamu
görevlilerinden hangisinin çalıştırılacağına ilişkin tercih, kanun koyucunun
takdir yetkisi kapsamındadır. Diğer kamu görevlileri kavramı, söz konusu
asli ve sürekli görevlerde kamu hukuku ilişkisiyle çalışan fakat memur ve işçi
olmayan kişileri kapsamaktadır (AYM, E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 215).
14. 3269 sayılı Kanun’un amacının düzenlendiği 1.
maddesinin gerekçesinde, Kanun’un, değişen ve gelişen teknik araç ve
gereçlerin, bilgili ve genç elemanlar tarafından kullanılarak, harap olmalarını
önlemek ve verimli bir şekilde kullanılmalarını sağlamak üzere, TSK
kadrolarında yetişmiş, güvenilir ve tecrübeli elemanlar çalıştırmayı temin
amacıyla hazırlandığı belirtilmiştir. Kanun koyucunun kendisine tanınan takdir
yetkisi kapsamında, belirlenen ihtiyacın karşılanması için sözleşmeli personel
istihdamını öngördüğü anlaşılmaktadır.
15. Dolayısıyla uzman erbaşların idarenin ihtiyaç duyması
sonucunda ve Kanun’da belirtilen şartları taşımaları kaydıyla idari hizmet
sözleşmesi imzalamak suretiyle istihdam edilen sözleşmeli personel olduğu
görülmektedir. Bu kişilerin idare ile imzaladıkları sözleşmenin özel hukuk
sözleşmesi olmaması ve gördükleri hizmetin niteliği nedeniyle işçi de
sayılamayacakları açıktır.
16. Tüm bu hususlar gözetildiğinde uzman erbaşların
sunacağı güvenlik ve savunma hizmetlerinin devletin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevlerden olduğu, bu görevleri ifa eden uzman erbaşların diğer kamu
görevlileri kapsamında yer aldığı sonucuna ulaşılmaktadır.
17. İtiraz konusu kuralda, taksirli suçlar nedeniyle altı
ay veya daha fazla süre ile hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan uzman
erbaşlarının sözleşmelerinin feshedileceği ve TSK ile ilişiklerinin kesileceği öngörülmektedir.
Bu itibarla kural, Anayasa’nın 70. maddesinde güvence altına alınan kamu
hizmetlerinde kalma hakkını sınırlamaktadır.
18. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
denilmektedir. Buna göre kamu hizmetlerinde
kalma hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin
kanunla yapılması, anılan hakka sınırlama getirilebilmesinin ilk şartını
oluşturmaktadır.
19. Anayasa’nın 13. ve 70. maddeleri
uyarınca kamu hizmetlerinde kalma hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin
şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
20. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. ve 70. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen
kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi
ışığında yorumlanmalıdır.
21. Kuralda uzman erbaşların sözleşmesinin feshedilmesine
ve TSK ile ilişiğinin kesilmesine hangi tür ve miktardaki cezanın engel
olacağı, herhangi bir tereddütte mahal bırakmayacak biçimde açık ve net olarak
düzenlenmiştir. Bu nedenle kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir
nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kanunilik şartını taşıdığı
anlaşılmaktadır.
22. Bununla birlikte temel hak ve özgürlüklere sınırlama
getiren kuralların Anayasa’nın 13. maddesine uygunluğu denetlenirken
sınırlamanın kanuna dayanması yeterli olmayıp aynı zamanda anayasal bağlamda
meşru bir nedene de dayanması gerekmektedir.
23. Anayasa’nın kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen
70. maddesinin ikinci fıkrasında hizmete alınmada görevin gerektirdiği
niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemeyeceği öngörülerek bir yandan kamu
hizmetine alınmada aranacak koşulların belirlenmesi hususunda kanun koyucuya
takdir yetkisi tanınmış, diğer yandan da söz konusu koşullar belirlenirken bu
hakka getirilecek sınırlamaların ancak görevin gerektirdiği niteliklerle uyumlu
olması hâlinde mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Buna göre kamu hizmetine
girme hakkına şart belirlemek suretiyle getirilecek sınırlama görevin gerektirdiği
niteliklerden başka bir şarta bağlanamaz. Aksi takdirde getirilen sınırlamanın
anayasal bağlamda meşru bir nedene dayandığı söylenemez (AYM, E.2020/14,
K.2020/58, 15/10/2020, § 19). Diğer yandan
anılan fıkrada belirtilen sınırlama nedeni hakkın güvencesi kapsamında bulunan
kamu hizmetinde kalmaya devam edilebilmesi bakımından da aynen geçerlidir
(AYM, E.2020/72, K.2022/160, 13/12/2022, § 26).
24. Bir kamu
hizmetine girmeye veya kamu hizmetlerinde
bulunmaya/kalmaya sınırlama getiren bir kuralın meşru amacının var olduğunun
tespiti ancak görevin gerektirdiği nitelik kavramından ne anlaşılması
gerektiğinin ortaya konulması ile mümkündür. Anayasa’nın 70. maddesi görev ile
nitelik arasında sıkı bir ilişki ve bağ olduğunu, bunun dışında hizmete alınmada
hiçbir nedenin gözetilemeyeceğini, daha açık bir anlatımla ayrımın yalnızca
görev-nitelik ilişkisi yönünden yapılması gerektiğini öngörmektedir. O hâlde
görevle, onun gerektirdiği nitelik birbirinden ayrı düşünülemez. Buna göre, o
nitelikler görevlilerde bulunmadıkça o görev yerine getirilemeyecek ya da görev
iyi bir biçimde yerine getirilemeyecekse buna ilişkin niteliğin görevin
gerektirdiği nitelik olarak kabulü mümkündür (benzer değerlendirmeler
için bkz. AYM, E.1979/19, K.1979/39, 09/10/1979).
25. Kamu hizmetlerinin belli bazı
özelliklerinin olduğu ve bu hizmetleri gören kamu görevlilerinin ise özel
statülere bağlı bulunduğu bilinen bir gerçektir. Kamu görevlilerinde kanunlarca
aranan nitelikler ve onlar hakkında kanunlarda öngörülen kısıtlamalar, kamu
hizmetinin etkin ve verimli bir biçimde yürütülmesi amacına yönelik olabilir.
Bu nedenle bir kamu hizmetine alınacaklarla ilgili sınırlamalar düzenlenirken,
doğrudan doğruya, o hizmetin gereklerinin göz önünde tutulması, başka bir deyişle
konulan nitelik ve sınırlamalarla hizmet arasında gerçeklere uyan, nesnel ve
zorunlu bir neden sonuç ilişkisinin kurulması gereklidir (benzer değerlendirmeler için bkz. AYM, E.1979/19,
K.1979/39, 09/10/1979). Diğer yandan kamu
görevlilerinin kamu hizmetinde kalmaya devam edilebilmesi bakımından öngörülen
sınırlamalar yönünden de konulan sınırlamayla hizmet arasında gerçeklere uyan, nesnel
ve zorunlu bir neden sonuç ilişkisinin varlığı şarttır.
26. Kural, uzman erbaşın taksirle işlediği bir suçtan
aldığı altı ay veya daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın kamu hizmetinde bulunmasına engel olduğunu hüküm
altına almıştır.
27. Suçun işleniş biçimleri olan kast veya taksir
kavramları 5237 sayılı Kanun’da açıklanmıştır. Anılan Kanun’un 21. maddesine göre
kast, “…suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek
gerçekleştirilmesidir.” Taksir ise aynı Kanun’un 22.
maddesinde “…dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir
davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek
gerçekleştirilmesi…” şeklinde tanımlamıştır.
28. Öte yandan 5237 sayılı Kanun’un 21. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır”
denmek suretiyle suçların işlenmesinde asıl olanın kastın varlığı olduğu
belirtilmiştir. Nitekim anılan Kanun’un 22. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
taksirle icra edilen fiillerin kanunda açıkça belirtildiği hâllerde
cezalandırılabileceği hükme bağlanmıştır.
29. Suçun taksirle işlenmesinde kasıt unsurunun
bulunmadığı ve failin suçun neticesini öngörmesinin veya istemesinin söz konusu
olmadığı açıktır. Uzman erbaşların taksirli bir suçtan mahkûm olmasının, bu
kişilerin millî güvenliğin sağlanmasına yönelik olarak yürüttükleri kamu
hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yerine getirilebilmesine yönelik
olumsuz bir etki doğurabileceğini söylemek güçtür. Bu itibarla bireylerin
hayatın olağan akışı içinde, kasıt olmaksızın gerçekleştirdikleri eylemlerden
dolayı belirli bir kamu hizmetinde bulunmalarına son verilmesinin görevin
niteliğinden kaynaklanan bir sınırlama olduğunu söylemek mümkün değildir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2020/14, K.2020/58, 15/10/2020, §§ 23-25).
30. Dolayısıyla taksirli suçlar nedeniyle altı ay veya
daha fazla süre ile hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan uzman erbaşların
kamu görevinde bulunmalarına son veren kuralın anayasal bağlamda meşru bir
amacının bulunduğu söylenemez.
31. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 70.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususlar Anayasa’nın
13. ve 70. maddeleri kapsamında yapılan incelemede ele alınmış olduğundan Anayasa’nın
2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 70. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 10., 48. ve 49. maddeleri
yönünden incelenmemiştir.
IV.
HÜKÜM
18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’nun
10/2/2004 tarihli ve 5085 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 12.
maddesinin dördüncü fıkrasının (ç) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE 14/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
|
|