“Mersin 5 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2023/... esas, 2023/... karar numaralı dava dosyasının yapılan yargılaması sonucunda Mahkememizce itirazın iptali davasının takibe konu alacak veya takip talebi ile sınırlı olup itirazın iptalinin veya fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması veya kısmi itirazın ipıali davası açılması bakiye alacağın ıslah edilmesi mümkün olmadığından aynca manevi tazminat talebi yargılamayı gerektirdiğinden takip talebinde bulunamayacağından bu konuda manevi tazminat talebinin davaya uygun olmadığından alacak davası ile birlikte görülmesi mümkün olmadığından açılan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3 Hukuk Dairesinin 2024/... esas karar sayılı 6/2/2024 tarihli kararında ise "ilk Derece Mahkemesinec davaların tefriki hatalı ise de UYAP üzerinden yapılan incelemede asıl dava dosyasının karara çıktığı anlaşıldığından manevi tazminata ilişkin iş bu davada esasa girilip taraf delillerinin toplanıp esas hakkında karar verilmesi gerekirken davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından açıklanan nedenlere dayalı davacı vekilinin istinaf taleplerinin HMK'nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kabulüyle mahkeme karannın kaldırılmasına" karar verildiği görülmüştür.
Oysa davacı itirazın iptali davası ile birlikte manevi tazminat davası açmış yani manevi tazminatı itirazın iptali şeklinde açmıştır. Bir itirazın iptali davası görülmesi için ilk önce iptal edilmemiş bir takip yine itiraz edilmiş bir takibin olması gerekmekte olup davacının itirazın ipali şeklinde açtğı manevi tazminat konusunda herhangi bir takip talebinin olmadığı görülmüştür. Davanın diğer takip talepleriyle takibe konu edip daha sonra itirazın iptaline dava ettiği olayla manevi tazminatın bu açıdan birlikte görülmesi mümkün olmadığından ayırma kararı verilmiş ve takibe konu bir alacak olmadığından manevi tazminat açılması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. itirazın iptali davasındaki usul budur.
Bir kimse bir davayı itirazın iptali şeklinde açmış ise artık onu normal bir dava şeklinde görerek yargılama yapılmaz, itirazın iptali davalarının dar sınırlar içinde yargılama yapılması gerekir. Bu amaçla mahkememizdeki davanın usulden reddine karar verilmiştir. İtirazın iptali davaları ıslahla normal eda davasına dönüştürülmesi hususu tartışmalı olsada dosyada bu konuda bir ıslah söz konusu değildir. Dolayısıyla da karar tüm HMK ve kanunlarda düzenlenen itirazın iptali, ıslah vs müesseselerin de içini boşaltmak anlamına gelir. Ancak yukanda iptalini istediği HMK.nun 362/1-a maddesi engeli ile bu konulara direnme hakkımız mevcut olmadığından vatandaşların bu şekilde adil yargılanma hakkı da elden gitmiş olmaktadır.
İstinaf mahkemeleri kurulmasından bu tarafa mahkemelerin yerel mahkemelerce verilen kararların yukarıda belirtilen kesinlik sınırı nedeniyle %70 ile %72 arasındaki kısmı Yargıtaya gitmediği istinaf kararları ile kesinleştiği görülmektedir, Dolayısıyla da ilk derece mahkemelerinin bu konuda direnme hakkı vs hükümlerin olmadığından adil ve doğru yargılama ilkesinin zedelendigi kesindir. Kendisinin de kararları denetime tabi olan istinaf mahkemelerinin bu miktardaki kararların kesin olmasını bu kararları üst yargı denetiminden çıkardığı oran olarak da %70-72 ye ulaştığından bunların da denetime tabi tutulması yani Yargıtaya gitmesi gerekir.
Elbette iş yükünü azaltmak amacıyla kanun koyucu kararların üst yargı merciiler tarafından denetlenmesini, iş yükünü azaltmak amacıyla belli bir miktarla sınırlı tutması olağandır, doğrudur. Ancak bu kararların da büyük bir kısmının Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşmesi nedeniyle de yerel mahkemelerin doğru görmediği, vicdanı sızlattığı özellikle bozma kararlarında istemeye istemeye yargılamayı yapmasına neden olmaktadır. Bu durum da hakimlerin ve mahkemelerin bağımsızlığı, hakimlerin vicdanlanyla hiçbir yerden emir ve direktif almadan karar vermesi hükmü ve ilkesine aykırıdır. HMUK da yargıtay kararlarına karşı yerel mahkemenin direnme hakkı mevcuttu ve bu husus nihai merci olarak genel kurulda karara bağlanırdı. İstinaf kararlarının denetlendiği bir üst organ olan Yargıtayın kararlarına direnme hakkı mevcut iken isıinafın kararlarına karşı direnme hakkının mevcut olmaması Anayasada düzenlenen mahkememizin bağımsızlığını engel teşkil etmekte olup ilk derece mahkemeleri istinafın bozmalarına veya düzelterek onamalarına karşı asla görüş bildirememekte kabul etmediği bir kararı uygulamak ve bu konuda delil toplamaya mecbur bırakılmaktadır. Eski HMUK da nasıl Yargıtay kararlarına direnme hakkı varsa 6100 Sayılı HMK da da bu hüküm tekrar koyulmalı ve ilk derece mahkemesinin kesinlik sınırı olan 28.250,00 TL. kararların dışındaki kararlara karşı direnme hakkının getirilmesi ve İstinaf kararlarının kesin olmaması gerekmektedir.
Anayasanın 138. maddesinde - Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
Maddesi doğrultusunda kararları denetime tabi olan istinaf mahkemesinin kararlarına karşı ilk derece mahkemesine direnme hakkı verilmesi uygundur. Verilmemesi bu ilkelere aykırıdır. Mahkemenin bagımsızlığına hakimlerin vicdanı ile karar vermesi ayrıca adil yargılanma hakkına aykındır. HMK.da yukarıda bahsedilen hükümlere aykırıdır.
Pratiklik olsun dosyadaki birikme azalsın diye kurulma amacı taşıyan bu hükmün hak arayışına yukarıdaki belirtilen temel ilkelere ve özellikle bir yerel mahkeme hakimlerine, vicdanına ağır gelmektedir. Bu şekilde tahammül edemeyeceğimiz, katlanamayacağımız bir çok karar mevcut olup bunları da kanundaki zorunluluk dolayısıyla içimize ve vicdanımıza sığmayacak şekilde kabul etmek zorundayız.
Bir örnek vermemiz gerekirse mahkememizce verilen 2015/... esas, 2020/... sayılı kararla olay tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 15.000,00 TL manevi tazminata hükmetmişiz, dava trafik kazası nedeniyle vücutta oluşan hasar nedeniyle manevi tazminat davası ulup adli tıp kurumunun 26/9/2019 tarihli raporunda sağ ayak 4 ve 5. parmakta hareket kısıtlılığı arızası ile yapılan iş ve güçten ve meslekten kazanma hak kaybının 1,68 E cetveline göre de 2,1 olup meslekte kazanma gücünü kaybetmiş sayıldığı ve yine iyileşmenin ise iş görememezlikten dolayı l,5 ay olduğunun tespit olduğu görülmüştür. Olay tarihi 11.10.2012 olup olay tarihine göre verdiğimiz manevi tazminat 15.000,00 TL. olup BAM 3. Hukuk Dairesinin 2022/... esas, 2023/... sayılı kararı ile 50.000,00 TL na çıkarılmış biz dava tarihi olan 2015 yılına göre davalıların sosyal ekonomik durum araştırması yapılmış davalılardan ...'nın , 1.500 TL geliri olduğu, 400 TL. kira gideri, davalı ...'in ise 1.100 TL emekli maaşı olduğu tespit edilmiş, 2012 yılında BAM kararında ise faizle birlikte toplam değeri 63.250,00 TL olmaktadır.
Manevi tazminatlarda esas olan kural kusurlu tarafı bir tarafın zenginleştirmesine sebep olmayacak bir tarafın yine fakirleşmesine neden olmayacak uygun bir tazminat şekli genel ilke olarak kabul edilmiştir. İyileşme süresi 1.5 ay olan bir hasta için aylık asgari ücret seviyesinde geliri olan bir kimseyi 63.250,00 TL tazminata hükmetmek benim vicdanıma göre zulum ve eziyettir.
Böyle yüzlerce örnek verilebilir.
SONUÇ VE İSTEM : Tüm yukardaki nedenlerle HMK.nun 362/1-a maddesinin Anayasada teminat altına alınan adil yargılanma hakkına ve yine Anayasanın 152. maddesine göre iptalini saygılarımızla talep ederiz.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/60
Karar Sayısı : 2024/74
Karar Tarihi : 14/3/2024
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Mersin 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin Anayasa’nın 138. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Manevi tazminat davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 362. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Temyiz edilemeyen kararlar
MADDE 362- (1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.
…”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatma KARAMAN ODABAŞI tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda, bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği belirtilmiş; anılan fıkranın (a) bendinde de “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı” Mahkemeye gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anılan İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli kararında, Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği, (2) numaralı fıkrasında da gerekçeli başvuru kararının aslının Anayasa Mahkemesine sunulacağı ifade edilmiştir.
4. İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde ise Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede, başvuruda eksikliklerin bulunduğunun tespit edilmesi hâlinde itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği; (2) numaralı fıkrasında da anılan (b) bendi uyarınca verilen kararın itiraz yoluna başvuran mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak yeniden başvurmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
5. Yapılan incelemede itiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından gerekçeli başvuru kararının aslının sunulmadığı ve itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 138. maddesine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte gösterilmediği anlaşılmıştır.
6. Açıklanan nedenlerle 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ile İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine ve (2) numaralı fıkrasına aykırı olduğu anlaşılan başvurunun anılan Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından reddi gerekir.
III. HÜKÜM
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE 14/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL