ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/126
Karar Sayısı : 2024/67
Karar Tarihi : 7/3/2024
R.G.Tarih-Sayı :
16/5/2024-32548
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 12/4/2000
tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun 5. maddesinin
birinci fıkrasının Anayasa’nın 10., 35. ve 46. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
OLAY: Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için açılan
davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
4562 sayılı Kanun’un 5. maddesinin itiraz konusu birinci
fıkrası şöyledir:
“Nitelikleri
Madde 5 – (Değişik: 4/7/2012-6353/20 md.) OSB,
müteşebbis heyetin veya genel kurulun vereceği karar üzerine yönetim kurulunun
başvurusu üzerine Bakanlıkça verilen kamu yararı kararı ve sınırları
belirlenmiş yetki çerçevesinde kamulaştırma işlemleri yaptırabilen bir özel
hukuk tüzel kişiliğidir. (Ek cümle: 20/2/2014-6525/21 md.) OSB;
kamulaştırma işlemlerini Valilik, İl Özel İdaresi, Belediye veya Yatırım İzleme
ve Koordinasyon Başkanlığına yaptırabilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 26/7/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma
talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör İsmail Emrah PERDECİOĞLU
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
3. Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) kuruluş, yapım ve işletilmesi
esasları 4562 sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Kanun’un 3. maddesinin (h)
bendinde OSB’nin tanımı yapılmıştır. Buna göre OSB, sanayinin uygun görülen
alanlarda yapılanmasını sağlamak, çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını
önlemek, kentleşmeyi yönlendirmek, kaynakları rasyonel kullanmak, bilgi ve
bilişim teknolojilerinden yararlanmak, sanayi türlerinin belirli bir plan
dâhilinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla, sınırları tasdik edilmiş
arazi parçalarının imar planlarındaki oranlar dâhilinde gerekli ortak kullanım
alanları, hizmet ve destek alanları ve teknoloji geliştirme bölgeleri ile
donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dâhilinde sanayi için tahsis
edilmesiyle oluşturulan ve bu Kanun hükümlerine göre kurulan, planlanan ve
işletilen, kaynak kullanımında verimliliği hedefleyen mal ve hizmet üretim
bölgeleri olarak tanımlanmıştır.
4. 4562 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi
uyarınca OSB’ler özel hukuk tüzel kişiliğini haizdir. Fıkranın son cümlesinde tüzel
kişiliğin kazanılmasının OSB’nin kuruluşunda yer alan kurum ve kuruluşların
temsilcileri ve vali tarafından imzalanmış kuruluş protokolünün Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığınca (Bakanlık) onaylanması ve sicile kaydı ile gerçekleşeceği
hüküm altına alınmıştır.
5. 4562 sayılı Kanun’un 4. maddesinde OSB faaliyette bulunacağı
yerin seçimine, kuruluş ve yapılanmasına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında OSB’nin Bakanlığın onayı ile kurulması öngörülmüş,
ikinci fıkrasında OSB’lerin faaliyette bulunacağı yerin seçiminin, Bakanlığın
koordinatörlüğünde ilgili kurum ve kuruluşların temsilcilerinin katılımıyla
oluşan yer seçimi komisyonunun yerinde yaptığı inceleme sonucunda, varsa üst
ölçekli plan kararları dikkate alınarak yapılması zorunluluğu getirilmiştir.
6. OSB alanı içinde özel mülkiyete konu arazilerin mülkiyetinin
OSB’ye geçişi 4. maddenin beşinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre ilgili yerin
rızaen satın alınması veya 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na
göre kamulaştırılması söz konusu olabilmektedir. Kamulaştırmaya konu arazinin
mülkiyetinin edinilmesinde yapılan masraflar ile arazi bedeli ödeme yükümlülüğü
de OSB tüzel kişiliğine aittir. Fıkrada, parsel maliklerinden yönetmelikte
belirtilen şart ve usuller kapsamında yatırım yapma taahhüdünde bulunanlara,
ilgili parselde kamulaştırma yapılmadan OSB tarafından yer verilmesi mümkün
kılınmış, taahhüdün yerine getirilmediği durumlarda ise bu kişilerin
taşınmazlarının kamulaştırılacağı hüküm altına alınmıştır.
7. 4. maddenin onuncu fıkrasında belirtilen şartların sağlanamadığı
durumlarda OSB tüzel kişiliğinin Bakanlık tarafından resen terkin edilmesi
öngörülmüştür. Buna göre kuruluş tarihinden itibaren altı ay içerisinde
kamulaştırma işlemlerine başlanılmaması, iki yıl içinde uzlaşılamayan tüm
parseller için tespit ve tescil davası açılmaması veya tüm parseller için
açılan davalar neticesinde 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde belirtilen
süreler içerisinde bedelin ödenmemesi halinde OSB tüzel kişiliği, tasfiye
süreci başlatılarak, resen terkin edilecektir.
8. 4562 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinde, OSB’lerin özel hukuk tüzel kişiliği olduğu belirtilmiş, son cümlesinde
de OSB’nin kuruluşunda yer alan kurum ve kuruluşların temsilcileri ve vali
tarafından imzalanmış kuruluş protokolünün Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca (Bakanlık) onaylanması ve sicile kaydı ile tüzel kişilik kazanacağı
hüküm altına alınmıştır.
9. 4562 sayılı Kanun’un 5. maddesinin itiraz konusu birinci
fıkrasının birinci cümlesinde OSB’lere kamulaştırma yaptırabilme imkânı
tanınmıştır. Fıkranın itiraz konusu ikinci cümlesine göre OSB’ler bu imkânı Valilik,
İl Özel İdaresi, Belediye veya Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı
aracılığı ile kullanabilecektir.
10. 5. maddenin ikinci fıkrasında bu yönde yapılacak kamulaştırma
işlemlerinin usulü düzenlenmiştir. Buna göre OSB adına kamulaştırma yapacak
idare, 2942 sayılı Kanun uyarınca oluşturacağı kıymet takdir ve uzlaşma
komisyonlarında görev yapmak üzere OSB’den en az bir üyenin görevlendirilmesini
isteyecektir. Tanınacak süre zarfında görevlendirme yapılmaması hâlinde, ilgili
idarece komisyon üyelerinin tamamı kendi bünyesinden seçilecektir. Fıkranın son
cümlesinde ise kamulaştırmaya konu arazinin mülkiyetinin edinilmesinde yapılan
masrafların ve arazi bedelinin OSB tüzel kişiliği tarafından ödenmesi
öngörülmüştür.
11. Kanun’un 15. maddesinde OSB alanlarında arsa satışlarının usul
ve esasları düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında arsa satışlarının OSB Müteşebbis
Heyetinin belirleyeceği prensipler ve şeffaflık ilkesi çerçevesinde
yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara uygun şekilde yönetim kurulunun yetki
ve sorumluluğu ile gerçekleştirileceği ve Bakanlığa satışı takip eden ayın ilk
haftası içerisinde bilgi verileceği hüküm altına alınmıştır.
12. Kanun’un 18. maddesinde OSB alanından arsa tahsisleri
düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrası uyarınca ön tahsis ve parsel tahsisi,
yönetmelik hükümlerine göre OSB Müteşebbis Heyetinin veya OSG Genel Kurulunun
belirleyeceği prensipler ve şeffaflık ilkesi doğrultusunda yönetmelikte
belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde yönetim kurulu tarafından yapılmakta ve
Bakanlığa, tahsisi takip eden ayın ilk haftası içerisinde bilgi verilmektedir.
13. Maddenin üçüncü fıkrasına göre katılımcılara tahsis veya satışı
yapılan arsaların hiçbir şekilde tahsis amacı dışında kullanılması mümkün
olmadığı gibi bu yerlerin katılımcılar ve mirasçıları tarafından borcun tamamı
ödenmeden ve tesis üretime geçmeden satılması, devredilmesi ve temlik edilmesi
mümkün değildir. Ayrıca Bakanlığın, arsa tahsis ve satışının şirket
statüsündeki katılımcılara yapılması hâlinde, borç ödenmeden ve tesis üretime
geçmeden satışı ve spekülatif amaçlı işlemlerle mülkiyet hakkının devrini
önlemeye yönelik tedbirleri almakla yetkisi bulunmaktadır.
14. 18. maddenin dördüncü fıkrasında arsa tahsisi yapılan firmanın
tasfiyesi hâlinde, firmanın katılımcı vasfını taşıyan ortağına veya ortaklarına
tahsis hakkının devrinin mümkün olduğu, ancak bu konudaki işlemlerin muvazaalı
olup olmadığının araştırılmasında ve sonucuna göre gerekli tedbirlerin alınmasında
Bakanlığın yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır. Beşinci fıkrada ise bu
husustaki yasaklara aykırılığın mahkemece tespiti hâlinde, arsa kimin
tasarrufunda olursa olsun tahsis veya satış tarihindeki bedeli ile geri
alınarak bir başka katılımcıya tahsis ve satışı yapılacağı düzenlenmiştir.
15. Maddenin altıncı fıkrasında tahsis edilen arsaların tapularının tesisi
üretime geçenlere geri alım hakkı şerhi konulmadan, tesisi üretime geçmeyenlere
ise geri alım hakkı şerhi konularak verileceği belirtilmiş, dokuzuncu
fıkrasında da OSB sınırları içerisinde yer alan OSB mülkiyetinde bulunmayan
taşınmazların tamamının tapu kaydına “Taşınmazın icra yoluyla satışı dâhil
üçüncü kişilere devrinde OSB’den uygunluk görüşü alınması zorunludur.”
şerhi konulması öngörülmüştür.
16. Kanun’un ek 3. maddesinde OSB alanlarında kısmen veya tamamen
bedelsiz parsel tahsisine yönelik hususlar düzenlenmiştir. Maddenin birinci
fıkrasında Cumhurbaşkanı kararı ile belirlenen il ve ilçelerdeki OSB’lerde yer
alan parsellerin tamamen veya kısmen bedelsiz tahsis edilmesine imkân tanınmış,
ikinci fıkrasında da Bakanlık kredisi kullanan OSB’deki tahsis edilmemiş
parsellerin, OSB’nin yetkili organlarının karar almaları hâlinde en az on
kişilik istihdam öngören yatırımlara girişen gerçek veya tüzel kişilere,
çıkarılacak yönetmelikte belirlenen şartları taşımaları kaydıyla, tamamen veya
kısmen bedelsiz olarak tahsis edilmesi mümkün kılınmıştır.
B. İptal Talebinin Gerekçesi
17. Dava dilekçesinde özetle; kuralla özel hukuk kişisi olan OSB’ler
lehine kamulaştırma yapılmasına imkân tanındığı, böyle bir imtiyazın OSB ile
aynı hukuki statüye sahip olan özel hukuk kişilerine tanınmamasının mülkiyet
hakkının ihlaline sebebiyet verdiği, Anayasa ile sınırları çizilmiş
kamulaştırma hükümlerine kanunla istisna getirildiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 10., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
19. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Kamulaştırmanın konusunu oluşturan taşınmaz malların mülkiyet hakkının
kapsamına dâhil olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
20. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir
haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/87, 19/12/2013, § 32).
Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü
üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması veya
mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına sınırlama oluşturur (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Hak sahibinin
taşınmazının kamulaştırılması suretiyle mülkünden yoksun bırakılması da
mülkiyet hakkına sınırlama niteliğindedir.
21. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının
ancak kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik
müdahalelerin kanunda öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir.
22. Öte yandan mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13.
maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
23. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
24. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, Anayasa’da
öngörülen nedenlere bağlı olarak Anayasa’nın sözüne ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmaksızın ancak kanunla sınırlanabilir.
25. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları
sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe
izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler
niteliğinde olması gerekir.
26. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip
olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de
bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik
ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve
35. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
27. İtiraz konusu kuralda OSB’nin, müteşebbis
heyetinin veya genel kurulun vereceği karar üzerine yönetim kurulunun başvurusu
üzerine Bakanlıkça verilen kamu yararı kararı ve sınırları belirlenmiş yetki
çerçevesinde kamulaştırma işlemleri yaptırabileceği öngörülmüştür.
Kurala göre kamulaştırma işlemleri Valilik, İl Özel İdaresi, Belediye veya
Yatırım İzleme Komisyonu Başkanlığınca yerine getirilecektir. Kuralın
içinde bulunduğu 5. maddenin ikinci fıkrasında ise bu kamulaştırmanın usulü
düzenlenmiştir. Fıkra uyarınca OSB adına kamulaştırma yapacak idarenin, 2942
sayılı Kanun uyarınca kıymet takdir ve uzlaşma komisyonu oluşturacağı ve
arazinin mülkiyetinin edinilmesinde yapılan masraflar ile arazi bedeli ödeme
yükümlülüğünün OSB tüzel kişiliğine ait olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu
hususlar dışında OSB tarafından yaptırılacak kamulaştırma işlemleri bakımından
2942 sayılı Kanun’da öngörülen usulün uygulanacağı 4562 sayılı Kanun’un 4.
maddesinin beşinci fıkrasında açıkça belirtilmiş bulunmaktadır (bkz. § 6).
28. Bu çerçevede itiraz konusu kuralın hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olarak ihdas edilmiş olduğu, kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına meydan verecek bir yönünün bulunmadığı bu
bağlamda kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
29. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların Anayasa'nın sözüne aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Buna
göre Anayasa'nın anılan maddesinde yer alan hak ve özgürlüklerin sınırlanması
ölçütlerinden biri de Anayasa’nın sözüne uygunluktur. Anayasa Mahkemesi, somut
olaya uygun düştüğü takdirde kamu gücünü kullanan organların temel hak ya da
özgürlüklere yaptıkları sınırlamaların Anayasa'nın sözüne uygun olup olmadığını
da değerlendirir. Böyle bir değerlendirme yapılması, Anayasa'nın 13. maddesinin
emredici hükmünün bir gereğidir (Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B. No:
2018/30030, 17/9/2020, § 68; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No:
2020/32949, 21/1/2021, § 79).
30. Anayasa'nın söz konusu maddesinde yer alan Anayasa'nın sözü ifadesi
Anayasa'nın metnini yani lafzını ifade etmektedir. Temel hak ve özgürlüklere
yapılan sınırlamaların Anayasa'nın sözüne uygun olması şartı özellikle
Anayasa'nın çeşitli maddeleriyle getirilen ek güvenceler söz konusu olduğunda
önem taşımaktadır. Anayasa, çoğu durumda bir hak veya özgürlüğü yalnızca
tanımakla yetinmeyerek onun kullanılmasını garanti altına almak için bazı
yönlerini ayrıca vurgulayarak veya bazı yönlerine belirli bir önem atfederek
koruma altına alır. Anayasa koyucunun bir hakkı tanımanın yanında o hakkın norm
alanına giren bir boyutunu ayrıca ve özel olarak ifade etmesi, buna ilişkin ek
bir güvence getirmesi de mümkün olabilmektedir (Kadri Enis Berberoğlu (2),
§ 69; Kadri Enis Berberoğlu (3), § 79).
31. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen ve temel unsurunun “kamu
yararı” olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel
mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı
ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Özel mülkiyete
kamulaştırma yoluyla son verilebilmesi için kamulaştırmanın, Anayasa'nın 46.
maddesinde öngörülen usul güvenceleri sağlanarak gerçekleştirilmesi
gerekmektedir (AYM, E.2013/49, K.2013/125, 31/10/2013).
32. Kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddenin birinci
fıkrasında, “Devlet ve kamu tüzelkişileri, kamu yararının gerektirdiği
hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya
yetkilidir” denilmektedir. Buna göre, kamulaştırma ancak devlet ve kamu
tüzel kişileri tarafından yapılabilir (AYM, E.2013/49, K.2013/125, 31/10/2013).
33. Anayasa Mahkemesi 31/10/2013 tarihli ve E.2013/49,
K.2013/125 sayılı kararında, Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
ve OSB’ye kamulaştırma yapabilme yetkisi tanıyan 5. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “yapabilen veya” ibaresini Anayasa’nın 35. ve 46.
maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Kamulaştırmanın
yalnızca devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesinin mülkiyet
hakkının sınırlandırılmasına yönelik usul güvencelerinden birini oluşturduğunun
vurgulandığı kararda, OSB’nin bazı kamu gücü ayrıcalıklarıyla donatılmış
olduğu, ancak bu durumun, OSB'nin kamulaştırma yapabilmesi yönünden yeterli olmayıp
Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca, kamu tüzel kişiliğini de haiz olmasının
zorunlu olduğu ifade edilmiştir. Kararda sonuç olarak 4562 sayılı Kanun'un 5.
maddesinin birinci fıkrasında, OSB'nin bir özel hukuk tüzel kişisi olduğu
açıkça kurala bağlandığından OSB'ye kamulaştırma yetkisi tanınmasının, özel
mülkiyetteki bir taşınmazın kamulaştırılmasına yönelik olarak Anayasa'da
öngörülen güvencelere aykırılık teşkil ettiği belirtilmiştir.
34. Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra kanun koyucu,
Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasına dava
konusu kuralı eklemiştir. Dava konusu kuralda, Anayasa Mahkemesinin E.2013/49
sayılı kararıyla iptal edilen kuraldan farklı olarak, OSB’ye kamulaştırma
yetkisi verilmemiş, OSB’nin, kamulaştırma işlemlerini valilik, il özel
idaresi, belediye veya yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığına yaptırabilme
imkânı getirilmiştir. Kanun’da özel hukuk tüzel kişisi olarak tanımlanan OSB’ye
kamulaştırma yapma yetkisi tanınmadığı gözetildiğinde Anayasa’nın 46.
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kamulaştırmanın
ancak devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabileceği yönündeki güvenceye herhangi bir aykırılık söz konusu
değildir.
35. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kamu yararı
amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Öte yandan kamulaştırma yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin ancak kamu yararı amacıyla yapılabileceği
Anayasa’nın 46. maddesinin birinci fıkrasında özel olarak güvence altına
alınmıştır.
36. Toplum yararı, ortak çıkar, genel yarar gibi birbirinin yerine
kullanılan kavramlarla ifade edilen ve bireysel çıkardan farklı onun üstünde
ortak bir yarar olan kamu yararı Anayasa'nın 35. maddesinin mülkiyet hakkı
açısından öngördüğü özel sınırlandırma sebebi olup genel yarar ve toplumsal
yarar gibi ifadeleri de kapsayacak şekilde geniş yorumlanmaktadır (AYM, E.
1999/46, K. 2000/25, 20/09/2000). Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu
yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir
sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı
dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı
oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Yunis Ağlar,
B. No: 2013/1239, 20/3/2014, § 28).
37. Kamulaştırmanın ancak kamu yararı amacıyla yapılabileceği
güvencesi, özel kişilerin yararına kamulaştırma yapılabilmesine engel teşkil
etmektedir. Diğer bir ifadeyle özel mülkiyette bulunan bir taşınmazın özel
kişiler yararına kamulaştırılması Anayasa’nın 35. ve 46. maddeleriyle
bağdaşmaz. Bu bağlamda, 4562 sayılı Kanun’un 5. maddesinde bir özel hukuk tüzel
kişisi olarak tanımlanan OSB’nin kamu kurumlarına kamulaştırma yaptırma imkânı
tanınmasının özel kişiler yararına kamulaştırma sayılıp sayılmayacağının
incelenmesi gerekir.
38. 4562 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (h) bendindeki tanımına göre
OSB’ler, sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasının sağlanması, çarpık
sanayileşme ve çevre sorunlarının önlenmesi, kentleşmenin yönlendirilmesi,
kaynakların rasyonel kullanılması, bilgi ve bilişim teknolojilerinden
yararlanılması, sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmesi ve
geliştirilmesi amaçlarıyla sınırları tasdik edilmiş arazi parçalarının imar
planlarındaki oranlar dâhilinde gerekli ortak kullanım alanları, hizmet ve
destek alanları ve teknoloji geliştirme bölgeleri ile donatılıp planlı bir
şekilde ve belirli sistemler dâhilinde sanayi için tahsis edilmesiyle
oluşturulan ve bu Kanun hükümlerine göre kurulan, planlanan ve işletilen,
kaynak kullanımında verimliliği hedefleyen mal ve hizmet üretim bölgeleridir.
39. Bu durumda OSB’lerin ülkemizin sanayileşme sürecine katkı sunma
amacı taşıyan yapılar olduğu, bu amacın gerçekleşmesi sürecinde çarpık
sanayileşme ve çevre sorunlarının önlenmesi, kaynakların rasyonel kullanılması
gibi hedeflerin gözetildiği dolayısıyla kanun koyucu tarafından ülkemiz sanayi
gelişiminin planlı, verimli ve etkin biçimde gerçekleşmesine yönelik
tasarlanmış organizasyonlar olduğu anlaşılmaktadır.
40. Nitekim özel hukuk tüzel kişiliğini haiz olarak ihdas edilmiş bu
organizasyonların kuruluş süreçlerinde ve yetki kullanımlarında kamusal
makamlara etkin roller tanınmış olduğu görülmektedir. Bu çerçevede
kurulmalarında Bakanlık onayının aranması, kuruluşlarından itibaren birtakım
gerekliliklerin karşılanmadıkları takdirde tüzel kişiliklerinin tasfiye süreci
başlatılarak Bakanlık tarafından resen terkin edilebileceği 4562 sayılı
Kanun’da hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Yine 4562 sayılı Kanun’un 21.
maddesinde OSB katılımcılarının enerji giderlerine dair düzenlemelerin, serbest
piyasa koşulları ile oluşmuş fiyatlara müdahale edilmeksizin, Cumhurbaşkanı
tarafından yapılacağı öngörülmüş; ek 3. maddesinde Cumhurbaşkanı kararı ile
belirlenen il ve ilçelerdeki OSB’lerde yer alan parsellerin kullanıcılara
tamamen veya kısmen bedelsiz tahsis edilebileceği; geçici 9. maddesinde il ve
ilçelerin sosyoekonomik durumları dikkate alınarak OSB’lerdeki parsellerin
tamamen veya kısmen bedelsiz tahsislerinin Cumhurbaşkanı kararı ile
belirleneceği düzenlenmiş bulunmaktadır.
41. Bu kapsamda esasında özel hukuk tüzel kişiliği nitelini haiz
olan OSB’lerin kanun koyucu tarafından, kurulmasında kamusal aktörlerin rol
oynadığı, kamusal amaçlar ile hareket edip faaliyette bulunan, kamusal
nitelikte yetkiler kullanabilen organizasyonlar olarak öngörüldüğü
anlaşılmaktadır. OSB’lerin dava konusu kural aracılığıyla kamulaştırılan yerler
üzerinde 4562 sayılı Kanun’da öngörülen amaç ve kısıtlamalara tabi olmak
kaydıyla tasarruf yetkisinin bulunduğu görülmektedir. Bu çerçevede OSB’lere
Valilik, İl Özel İdaresi, Belediye veya Yatırım İzleme ve Koordinasyon
Başkanlığı aracılığıyla kamulaştırma yaptırabilme yetkisi tanıyan kuralda kamu
yararı amacı olmadığı söylenemez. Bu durumda dava konusu kural uyarınca
yapılacak kamulaştırma işleminin özel kişiler yararına yapılmış bir
kamulaştırma olduğu da söylenemez.
42. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın
taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki
olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığının ödenmesi Anayasa'nın anılan
maddesiyle maliklerin lehine olarak getirilen özel bir güvence mahiyetindedir.
Dolayısıyla taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden yapılan kamulaştırma
işlemleri Anayasa'nın söz konusu maddesinin birinci fıkrasındaki gerçek
karşılığın ödenmesi güvencesine aykırı olacaktır (AYM, E.2019/93, K.2023/87,
4/5/2023, § 174; Kübra Yıldız ve diğerleri, B. No:2018/32734, 28/7/2022,
§ 61).
43. Öte yandan gerçek karşılığın ödenmesi aynı zamanda ölçülülük
ilkesinin de bir gereğidir. Kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan
sınırlamalarda hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında
gözetilmesi gereken adil denge ancak malike kamulaştırmaya konu taşınmazın
bedelinin ödenmesi suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle kamulaştırma
suretiyle mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan durumlarda malike bedelin
ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin
eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında gerek
kamulaştırmada gerekse idari irtifak kurulmasında taşınmazın gerçek
karşılığının ödeneceği hükme bağlanmakla kamu yararı ile malikin menfaatleri
arasındaki dengeyi kuracak bedelin taşınmazın gerçek karşılığı olduğu ifade
edilmiştir. (AYM, E.2022/83, K.2023/69, 5/4/2023, § 18; bazı farklarla birlikte
bkz. Saadet Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017, § 35).
44. İtiraz konusu kural OSB’lerin kamulaştırma yaptırabilme
yetkisine ilişkindir. Kuralın yer aldığı 4562 sayılı Kanun’un 5. maddesinin
ikinci fıkrasında OSB adına kamulaştırma yapacak idarenin 2942 sayılı Kanun
uyarınca kıymet takdir ve uzlaşma komisyonu oluşturması gerekliliği ve OSB’nin
kamulaştırmaya konu arazinin mülkiyetinin edinilmesinde yapılan masraflar ile
arazi bedeli ödeme yükümlülüğü düzenlenmiş bulunmaktadır. Ayrıca
anılan Kanun’un 4. maddesinin beşinci fıkrasında OSB alanında kalan ve
kamulaştırma yolu ile iktisap edilmesi gereken taşınmazlar hakkında 2942 sayılı
Kanun hükümlerinin uygulanacağının hüküm altına alındığı görülmektedir. Böylece
OSB tarafından yaptırılacak kamulaştırmaya konu taşınmazın değerinin tespit
edilmesinde 2942 sayılı Kanun ile düzenlenmiş bulunan usulün uygulanacağı,
uygulama sürecindeki iş ve işlemlere karşı yargısal denetim yolunun
işletilebileceği de dikkate alındığında itiraz konusu kuralla öngörülen
kamulaştırma işlemleri kapsamında tespit edilecek bedelin kamulaştırmaya konu
edilen taşınmazların gerçek karşılığını göstermeyeceği söylenemez.
45. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13., 35. ve 46.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
M. Emin KUZ ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 10. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
46. İtiraz başvurusunda özetle; dava konusu kuralın uygulanması
halinde telafisi güç veya imkânsız sonuçların doğacağı belirtilerek yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi
Bölgeleri Kanunu’nun 4/7/2012 tarihli ve 6353 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle
değiştirilen 5. maddesinin birinci fıkrasına
yönelik iptal talebi 7/3/2024 tarihli ve E.2023/126, K.2024/67 sayılı kararla
reddedildiğinden bu fıkraya ilişkin yürürlüğün durdurulması talebinin REDDİNE
7/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi
Bölgeleri Kanunu’nun 4/7/2012 tarihli ve 6353 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle
değiştirilen 5. maddesinin birinci fıkrasının
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, M. Emin KUZ ile Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA 7/3/2024 tarihinde karar
verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 5.
maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
reddine karar verilmiştir.
Red kararının gerekçesinde; itiraz konusu kuralın
kanunîlik şartını taşıdığı, kamu yararı amacı taşımadığının söylenemeyeceği,
Anayasanın sözüne uygunluk kriterine de aykırı olmadığı, bu nedenle Anayasanın
13., 35., ve 46. maddelerine aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
Kanunun, Organize Sanayi Bölgesinin (OSB) niteliklerini
belirleyen ve iptali talep edilen 5. maddesinin birinci fıkrasında, OSB’nin
müteşebbis heyetin veya genel kurulun vereceği karar ve yönetim kurulunun
başvurusu üzerine Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca verilen kamu yararı kararı
ve sınırları belirlenmiş yetki çerçevesinde “kamulaştırma işlemleri
yaptırabilen” bir özel hukuk tüzelkişisi olduğu ve kamulaştırma işlemlerini
valilik, il özel idaresi, belediye veya Yatırım İzleme ve Koordinasyon
Başkanlığına yaptırabileceği hükme bağlanmıştır.
Anayasanın 35. maddesinde teminat altına alınan mülkiyet
hakkına yine Anayasa ile bir sınırlama öngören kamulaştırma ancak 46. maddede
belirtilen şartlara uygun bir düzenleme yapıldığında mülkiyet hakkını ihlal
etmez.
Bilindiği gibi, Anayasanın 46. maddesine göre devlet ve
diğer kamu tüzelkişileri kamu yararının gerektirdiği hâllerde, özel mülkiyette
bulunan taşınmazları, kanunla gösterilen esas ve usûllere göre kamulaştırmaya yetkilidir.
Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, Anayasada özel
mülkiyetin kamuya geçirilmesi amacıyla öngörülen söz konusu müessese
gayrimenkuller üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın
devlet veya diğer kamu tüzelkişileri tarafından sona erdirilmesidir (bkz.
26/7/2017 tarihli ve E.2017/110, K.2017/133 sayılı kararımız, §§ 12 ve 15).
Başka bir anlatımla, kişilerin özel mülkiyetinde bulunan
taşınmaz malların kamu mülkiyetine geçirilmesi anlamına gelen kamulaştırma,
mahiyeti gereği bunların başka özel hukuk tüzelkişilerinin mülkiyetine
geçirilmesi amacıyla başvurulabilecek bir müessese değildir.
İncelenen kuralda, özel hukuk tüzelkişisi olan OSB’nin
yetkili organlarının vereceği karar ve yapacağı başvuru üzere Bakanlıkça kamu
yararı verileceği ve OSB’nin kamulaştırma işlemlerini kamu tüzelkişilerine
yaptırabileceği açıkça hükme bağlandığından, yukarıda belirtilen ilkeye ve
Anayasanın 13. maddesinde temel hakların sınırlanmasına ilişkin olarak
öngörülen Anayasanın sözüne uygunluk kriterine uygun olmayan bir düzenleme söz
konusudur.
Özetle, Kanunun 5. maddesinin itiraz konusu birinci
fıkrasında yapılan düzenlemenin özel mülkiyete konu taşınmazların başka bir
özel hukuk tüzel kişisinin mülkiyetine geçirilmesini amaçladığı ve bunun
Anayasanın 46. maddesine aykırı olduğu açıktır.
Nitekim, yakın tarihli bir kararımızda da kamulaştırmaya
ilişkin olarak Anayasanın 46. maddesinde öngörülen güvenceler aktarılarak
benzer tespitler yapılmış ve mülkiyet hakkına ağır bir müdahale teşkil eden
kamulaştırmanın mahiyeti vurgulanmak suretiyle, bir özel hukuk tüzelkişisinin
talebiyle ve bütünüyle onun adına yürütüldüğü anlaşılan kamulaştırma işleminin
mülkten yoksun bırakmayı mümkün kılan kamu yararının varlığını tartışılır hâle
getirdiği belirtilmiştir (bkz. Hakan Bilal Kutlualp [GK], B. No:
2019/19597, 14/9/2023, §§ 46-52).
Söz konusu bireysel başvuruya konu somut olayda 1164
sayılı Kanunun 9. maddesine dayanılarak sanayi tesislerinin bir alanda
toplanmasını sağlamak için bir özel hukuk tüzelkişisinin talebi üzerine bir
kamu tüzelkişisi tarafından verilen kamu yararı kararı ve yapılan kamulaştırma
işlemlerinin tamamlanmasından sonra taşınmazların özel hukuk tüzelkişisine
devredilmesinden dolayı, söz konusu kamulaştırma işlemlerinin bir kamu
tüzelkişisi aracı kılınarak ilgili özel hukuk tüzelkişisi için yapıldığının
aşikâr olduğu belirtilmiş ve ihlal sonucuna ulaşılmıştır.
İncelenen kural bakımından da aynı gerekçeler geçerlidir.
Diğer taraftan, incelenen kuralla OSB’ye verilen
kamulaştırma yaptırabilme yetkisinin mahiyeti itibariyle “OSB adına”
kamulaştırma yapılması anlamına geleceği; 2942 sayılı Kanunun 1. maddesine göre
devlet ve kamu tüzelkişilerince özel kanunlarına dayanılarak özel hukuk
tüzelkişileri adına da kamulaştırma yapılmasının mümkün olduğu ileri
sürülebilirse de -anılan maddenin Anayasanın 46. maddesine uygun olup olmadığı
bir yana- incelenen kuralın OSB “adına kamulaştırma yapılmasını” değil, OSB’nin
“devlete veya diğer kamu tüzelkişilerine kamulaştırma yaptırabilmesini”
öngördüğü belirtilmelidir.
İncelenen kuralın anlam ve kapsamı belirlenirken
değiştirilmeden önceki hâline de bakılması gerektiğinden (geniş açıklama için
bkz. 25/1/2023 tarihli ve E.2020/30, K.2023/12 sayılı karara ilişkin karşıoy
gerekçem), kuralın 2000 yılında yürürlüğe giren ilk hâlinde OSB’nin “adına
kamulaştırma yapılabilen veya yaptırılabilen” bir özel hukuk tüzelkişisi
olduğunun hükme bağlanmasına karşılık, 2012 yılında 6353 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikle “kamulaştırma işlemleri yapabilen veya yaptırabilen” bir özel
hukuk tüzelkişisine dönüştüğüne işaret etmek gerekir.
Bir başka deyişle, yapılan değişiklikle “adına
kamulaştırma yapılabilen ve yaptırılabilen” bir özel hukuk tüzelkişisi olan
OSB’ye kamulaştırma yapabilme veya devlete ve diğer kamu tüzelkişilerine bu
işlemleri yaptırabilme yetkisi verildiğinden, devletin ve incelenen kuralda
sayılan kamu tüzelkişilerinin kamulaştırmaya ilişkin yetkileri bağlı yetkiye
dönüştürülerek Anayasanın 46. maddesinde öngörülen güvenceleri etkisiz hâle
getiren bir düzenleme yapılmıştır.
Devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin bazı kamu
hizmetlerini memurları ve diğer kamu görevlileri eliyle doğrudan yapmak yerine
özel hukuk tüzelkişilerine yaptırabilmelerine imkân veren kanunî düzenlemelere
ilişkin kararlarımızda bazı şartlarla bunun Anayasaya aykırı olmayacağına
hükmedilmiş olsa da, itiraz konusu kuralda bunun aksinin öngörüldüğü ve
kuralın, lâfzı itibariyle devlete ve maddede sayılan diğer kamu tüzelkişilerine
hiçbir takdir yetkisi bırakmadan bir özel hukuk tüzelkişisinin bunlara
kamulaştırma yaptırabilmesine yetki tanıdığı açıktır.
Bu itibarla itiraz konusu kural, aynı hükmün -davada
uygulanacak kural olduğu için- sadece “yapabilen veya” ibaresiyle sınırlı
olarak incelenmesine ve bu ibarenin iptal edilmesine ilişkin kararımızda
belirtilen gerekçelerle Anayasaya aykırı olduğu gibi (bkz. 31/10/2013 tarihli
ve E.2013/49, K.2013/125 sayılı karar), OSB’nin kamulaştırma işlemlerini il
özel idarelerine ve belediyelere de yaptırabilmesini öngören kısmı itibariyle
il ve belediye halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan
bu mahallî idarelere söz konusu işlemleri yapıp yapmama konusunda takdir
yetkisi tanımamasından dolayı bunların idarî özerkliklerine ölçüsüz bir
sınırlama getirdiği için de Anayasaya aykırıdır.
Açıklanan sebeplerle, itiraz konusu kuralın Anayasanın
13., 35., 46. ve 127. maddelerine aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği
düşüncesiyle çoğunluğun red kararına karşıyım.
KARŞI OY
1. 4562 sayılı
Organize Sanayi Bölgeleri Kanunun 5. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı
iddiasıyla Kütahya 1.Asliye Hukuk Mahkemesince Anayasa Mahkemesine
başvurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin sayın çoğunluğu kuralın Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir. Belirteceğim
gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
2. Karar gerekçesinde
Organize Sanayi Bölgeleri ile ilgili yapısı, işleyişi genel bilgiler
verilmiştir. OSB’lerle ilgili karşı oy yazısında bu bilgiler tekrar
edilmemiştir.
3. 4562 sayılı
Kanun’un 5. maddesinin 1. fıkrası uyarınca OSB’lerin özel hukuk tüzel kişisi
olduğu belirtilmiştir. Amaç ve kapsamına uygun şekilde kamulaştırılan
taşınmazların mülkiyetinin OSB’ye geçtiği, OSB tarafından da bunların
mülkiyetinin, kendilerine OSB’de yer tahsis edilen özel hukuk tüzel kişilerine
devredilebildiği anlaşılmaktadır.
4. Anayasa’nın 35. maddesinde
“Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı
amacıyla kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkını kullanması toplum yararına
aykırı kullanılamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi ile
güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı ekonomik değer ifade eden ve para ile
değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır. (AYM,
E.2015/39, K. 2015/62) Kamulaştırmanın konusunu oluşturan taşınmaz malların
mülkiyet hakkının kapsamına dair olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
5. Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarında da vurgulandığı üzere, kamulaştırmayı
düzenleyen 46. maddenin birinci fıkrasına göre, kamulaştırma ancak devlet ve
kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilir (AYM, E.2013/49, K.2013/125,
31/10/2013). Özel hukuk tüzel kişileri tarafından kamulaştırma işlemi tesis
edilemeyeceği gibi kamu kurum ve kuruluşları tarafından da özel kişiler
yararına kamulaştırma işlemi tesis edilemez. Özel hukuk tüzel kişileri
arasındaki mülkiyet değişimleri ancak sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ve rızaya
dayalı olarak gerçekleştirilebilir. Bir özel hukuk kişisinin diğer bir özel
hukuk kişisinin mülkiyetinde bulunan taşınmaza cebren el koyması ve kendi
mülkiyetine geçirmesi anayasal olarak mümkün değildir. Bir özel hukuk kişisinin
ihtiyaç duyduğu taşınmazı kamu gücü yardımıyla kendi mülkiyetine geçirmesi
olanaksızdır. Kamu gücünün bu amaçla özel kişinin kullanımına sunulması
Anayasa’nın açık ihlalidir. Bu bağlamda kamulaştırma kurumunun, özel kişiler
arası mülkiyet değişimlerinin sağlanması amacıyla işletilmesi bariz bir yetki
saptırmasıdır.
6. Öte yandan çoğunluk
kararında da isabetle belirtildiği üzere kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin ancak kamu yararı amacına matuf olabileceği Anayasa’nın 46.
maddesinin birinci fıkrasında özel olarak güvence altına alınmıştır. Kamulaştırmanın
ancak kamu yararı amacıyla yapılabileceği güvencesi, özel kişilerin yararına
kamulaştırma yapılabilmesine engel teşkil etmektedir. Diğer bir ifadeyle özel
mülkiyette bulunan bir taşınmazın özel kişiler yararına kamulaştırılması
Anayasa’nın 35. ve 46. maddeleriyle bağdaşmaz. Bu bağlamda, 4562 sayılı
Kanun’un 5. maddesinde bir özel hukuk tüzel kişisi olarak tanımlanan OSB’nin
kamu kurumlarına kamulaştırma yaptırma imkânı tanınmasının özel kişiler
yararına kamulaştırma sayılıp sayılmayacağının incelenmesi gerekir.
7. Çoğunluk, OSB’lerin
faaliyet alanının kamu yararı amacına yönelik olmasından hareketle OSB lehine
yapılan kamulaştırma işleminin özel kişiler yararına yapılmış bir kamulaştırma
olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
8. Çoğunlukla aramızda
oluşan görüş ayrılığı tam da bu noktada başlamaktadır. Çoğunluğa göre OSB’ler
kanunda özel hukuk tüzel kişisi olarak nitelense de esasında bunlar kamu gücü
ayrıcalıklarıyla donatılan ve kamu yararına dönük faaliyette bulunan tüzel
kişilikler niteliğinde olup bunlar lehine kamulaştırma yapılması Anayasa’nın
46. maddesine aykırı olmaz.
9. Anayasa kamu tüzel
kişilerinin hangi usulle kurulacağını açık bir biçimde hükme bağlamıştır.
Anayasa’nın 123. maddesinin üçüncü fıkrasında, kamu tüzel kişilerinin kanunla
veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre
kamu tüzel kişilerinin idari işlemle veya özel hukuk sözleşmesiyle (örneğin
şirket sözleşmesiyle) kurulması mümkün değildir. İdari işlemle ve sözleşmeyle
kurulan bir oluşumun kamu tüzel kişiliği olarak nitelenebileceğinin kabulü,
Anayasa’nın 123. maddesini işlevsiz hâle getirir. Anayasa’nın 123. maddesinin
dolanılmasına cevaz veren, söz konusu maddenin zımnen ilga edilmesi sonucu doğuran
böyle bir yorumun Anayasa’nın üstünlüğü ilkesiyle bağdaştırılması mümkün
görülmemiştir.
10. Kuşkusuz sanayi
tesislerinin belli alanlarda toplanmasında ve bu alanların tek elden
yönetilmesinde kamu yararı bulunmaktadır. Fakat bir toplumsal ihtiyacın karşılanmasında
kamu yararı bulunması söz konusu faaliyetin yürütülmesinin hiçbir anayasal ilke
ve güvenceye tabi olmayacağı anlamına gelmez. Bu bağlamda söz konusu toplumsal
ihtiyacın anayasal ilkelere uygun olarak karşılanması zorunludur.
11. Kanun’da özel hukuk
tüzel kişisi olarak tanımlanan OSB’lerin yapısına bakıldığında, büyük ölçüde
mahallî idareler ve meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluştuğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca OSB’ler, kuruluşunda yer alan kurum ve kuruluşların
temsilcileri ve vali tarafından imzalanmış kuruluş protokolünün Bakanlıkça
onaylanması ve sicile kaydı ile tüzel kişilik kazanmaktadır. Görüldüğü üzere
OSB’ler mahallî idareler ve meslek kuruluşları ile valinin imzaladığı bir
protokolün Bakanlık tarafından onaylanması suretiyle kurulmaktadır. Bu şekilde
kurulan bir yapının Anayasa’nın 123. maddesi uyarınca kamu tüzel kişisi olarak
tanımlanması mümkün değildir. Hâl böyle olunca OSB’nin kamu tüzel kişiliğini
haiz bir kuruluş olarak görülmesi Anayasa’nın 123. maddesinin etkisiz kılınmasına
yol açar. Nitekim Anayasa Mahkemesi, yürüttüğü faaliyetin kamu yararına dönük
olduğunu tespit etmesine rağmen Mehmetçik Vakfını kamu tüzel kişisi olarak
kabul etmemiştir (Kemal Kılıç [GK], B. No: 2019/16400, 28/7/2022).
12. Görüldüğü üzere
kamu tüzel kişisi olarak tanımlanması mümkün olmayan, kanunda da açıkça özel
hukuk tüzel kişisi olarak tarif edilen OSB lehine kamulaştırma yapılması
Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan güvencelere aykırılık oluşturmaktadır.
Anayasa’nın anılan maddesi, özel kişiler yararına kamulaştırma yapılmasına
imkân vermemektedir. OSB Kanun’da açıkça özel hukuk tüzel kişisi olarak
tanımlandığına göre OSB lehine kamulaştırma yapılması özel kişiler yararına
kamulaştırma yapılması anlamına gelmektedir. Bunun da Anayasa’nın 46.
maddesiyle bağdaştırılması mümkün görülmemiştir.
13. Bu bakımından
itiraza konu kuralın Anayasa’nın 35. ve 46. maddeleri uyarınca iptali gerektiği
görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.