ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/191
Karar Sayısı : 2024/58
Karar Tarihi : 22/2/2024
R.G.Tarih-Sayı :
3/4/2024-32509
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 7. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 20/7/1966
tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 18. maddesinin birinci fıkrasının “…hiçbir
karar alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından
derhal yıktırılır.” bölümünün Anayasa’nın 36., 40. ve 125. maddelerine aykırılığını
ileri sürerek iptaline karar verilmesi
talebidir.
OLAY: Davacı
tarafından, belediyece yıkım işleminin uygulanacağının bildirilmesi üzerine
açılan iptal davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer
aldığı 18. maddesi şöyledir:
“Yeniden gecekondu yapımının önlenmesi:
Madde 18 – Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra,
belediye sınırları içinde veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere,
katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan yerlerde yapılacak, daimi veya geçici bütün izinsiz yapılar,
inşa sırasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına
lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal yıktırılır.
Yıkım sırasında lüzum hasıl olduğunda, belediyeler ilgili
mülkiye amirlerine başvurarak yardım istiyebilirler. Mülkiye amirleri, Devlet
zabıtası ve imkanlarından faydalanmak suretiyle, izinsiz yapıların yıkım
konusunda yükümlüdürler.
Özel kişilere veya bu maddenin 1 inci fıkrasında sözü
geçenler dışındaki tüzel kişilere ait arazi ve arsalar üzerinde yapılacak
izinsiz yapılar hakkında, arsa sahiplerinin yazılı müracaatları üzerine ve
mülkiyet durumlarını tevsik etmeleri şartiyle bu madde hükümleri, aksi halde
genel hükümler ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri uygulanır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 27/12/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatih TORUN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 775 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde mevcut gecekonduların ıslahı, tasfiyesi, yeniden gecekondu yapımının
önlenmesi ve bu amaçlarla alınması gereken tedbirler hakkında bu Kanun
hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiş; Kanun’un 2. maddesinde ise Kanun’da
sözü geçen gecekondu deyimiyle imar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata
ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait olmayan arazi veya
arsalar üzerinde, sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapıların
kastedildiği belirtilmiştir.
4. Kanun’un 18. maddesinde yeniden
gecekondu yapımının önlenmesi amacıyla yapının
yapıldığı tarih itibarıyla kişinin mülkiyet, irtifak, kira, tahsis gibi
herhangi bir ayni veya şahsi hakka dayanılmaksızın Hazineye, özel idarelere,
katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan yerlerde bulunan izinsiz yapıların yıkılması veya yıktırılması
hususunda belediye veya devlet zabıtasının görevli ve yetkili olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir.
5. Bu kapsamda Kanun’un 18.
maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı
birinci fıkrasında, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra,
belediye sınırları içinde veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere,
katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan yerlerde yapılacak, daimî veya geçici bütün izinsiz yapıların,
inşa aşamasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına
lüzum kalmaksızın, belediye veya devlet zabıtası tarafından derhâl
yıktırılacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan fıkrada yer alan “hiçbir karar
alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal
yıktırılır.” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
6. Kanun’un 18.
maddesinin ikinci fıkrasında, yıkım sırasında lüzum hasıl olduğunda,
belediyelerin ilgili mülkiye amirlerine başvurarak yardım isteyebileceği,
mülkiye amirlerinin, devlet zabıtası ve imkânlarından faydalanmak suretiyle,
izinsiz yapıların yıkımı konusunda yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
7. 775 sayılı Kanun’a göre
yıkım kararına tabi olan yapının maddede sayılan kamu arazisi üzerinde
yapıldığının tespiti gerekmektedir. Ayrıca anılan hüküm uyarınca izinsiz
yapının yıkılabilmesi için yapının tamamının maddede sayılan yerlerde bulunması
şarttır. Kamu arazisinde bulunan bu yapıların daimî ya da geçici yapı olmasına,
inşa aşamasında olmasına veya iskân alınmış bulunmasına bakılmaksızın hiçbir
karar alınmasına gerek duyulmadan 775 sayılı Kanun’un 18. maddesi gereğince belediye
veya devlet zabıtası tarafından derhâl yıkım işlemi icra edilecektir. İzinsiz
yapının tamamının veya bir kısmının 775 sayılı Kanun’un 18. maddesinde
belirtilen belediye sınırları içinde veya dışında, belediyelere,
Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler dışında bulunması durumunda 775
sayılı Kanun’un 18. maddesi uyarınca yıkım
işlemi tesis edilmesi mümkün değildir.
8. Anılan maddenin üçüncü fıkrasında ise özel mülkiyete
konu arazi ve arsalar üzerinde yapılacak izinsiz yapıların hangi durumlarda Kanun’un 18. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı birinci fıkrası hükümleri uygulanmak
suretiyle yıktırılabileceğine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Buna göre özel
kişilere veya bu maddenin birinci fıkrasında sözü geçenler dışındaki tüzel
kişilere ait arazi ve arsalar üzerinde yapılacak izinsiz yapılar hakkında, arsa
sahiplerinin yazılı müracaatları üzerine ve mülkiyet durumlarını tevsik
etmeleri şartıyla bu madde hükümlerinin uygulanması mümkündür. Aksi hâlde özel
mülkiyete konu arazi ve arsalar üzerinde yapılacak izinsiz yapılar hakkında 775
sayılı Kanun’un 18. maddesinde yer alan hükümlerin uygulanması söz konusu
değildir.
9. Kanun’un 37. maddesinde ise izinsiz yapıların
yıktırılmasına ek olarak uygulanacak ceza hükümleri düzenlenmiştir. Anılan
maddede, bu Kanun hükümlerinden faydalanmak amacıyla yalan beyanda bulunan veya
hakikate aykırı beyanname verenler ile bu Kanun’un yayımından sonra belediye
sınırları içinde veya dışında belediyelere, Hazineye, özel idarelere veya katma
bütçeli dairelere ait arazi ve arsalar üzerinde veya devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan yerlerde izinsiz yapı yapanlar, yaptıranlar, bu gibi
yapıları satanlar, bağışlayanlar, rehin edenler veya diğer şekillerde
devredenler ile bilerek devir ve satın alanların, 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre cezalandırılacağı öngörülmektedir. Buna
göre anılan yerlerde izinsiz yapı yapan ve bu yapılardan tasarruf edenler ile
bilerek devir ve satın alanlar hakkında izinsiz yapıların Kanun’un 18. maddesi
uyarınca yıkılmasının yanı sıra ayrıca cezai yaptırım da uygulanabileceği
görülmektedir.
B. İtirazın Gerekçesi
10. Başvuru kararında özetle; itiraz
konusu kuralla belediye sınırları içinde
veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere
ait arazi ve arsalarda veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
yerlerde yapılacak bütün izinsiz yapıların hiçbir karar alınmasına lüzum
kalmaksızın, belediye veya devlet zabıtası tarafından derhâl yıktırılacağının
öngörüldüğü, herhangi bir yazılı işlem tesis
edilmeden ve yargı yolu gösterilmeden yıkım kararı alınmasının ve bu kararın
uygulanmasının ilgililerin bu işleme karşı yargı yoluna başvurma imkânını
ortadan kaldırdığı, bu durumun hak arama özgürlüğü, mahkemeye erişim hakkı ve
etkili başvuru hakkını ihlal ettiği, öte yandan idari işlemlere karşı
açılacak davalarda dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirim esas
alındığından idare tarafından tesis edilen idari
işlemlerin ilgililere açık ve anlaşılabilir biçimde yazılı olarak bildirilmesi
gerektiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 36., 40. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
11. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi
uyarınca ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasa’nın 35. maddesi yönünden
de incelenmiştir.
12. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve
miras haklarına sahiptir./Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır.
13. Anayasa’nın anılan maddesiyle
güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla
değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi
gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların
üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil
olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran
ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
14. Anayasa Mahkemesinin benzer konulara
ilişkin çeşitli kararlarında vurgulandığı üzere ruhsata aykırı dahi olsa, özel
kişiler adına kayıtlı olmayan taşınmazlar üzerinde kamu makamlarının bilgisi ve
zımni onayı dâhilinde özel kişiler tarafından oluşturulan ve uzun yıllardır
kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın kullanılan yapının kullanılmasından
kaynaklanan ekonomik değer Anayasa’nın 35. maddesi çerçevesinde bir mal varlığı
değeri ve dolayısıyla bir mülk oluşturmaktadır (birçok karar arasından
bkz. AYM, E.2023/117, K.2023/121, 13/07/2023, § 11; Ayhan Işık Aslım, B.
No: 2018/14339, 14/9/2021, § 42; Hasan Kaya ve diğerleri, B. No:
2017/22750, 1/7/2020, § 33; Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, §
85; Nazif Kılıç, B. No: 2014/5162, 15/6/2016, § 35; İrfan Öztekin,
B. No: 2014/19140, 5/12/2017, §§ 43-45; Rifat Algan, B. No: 2014/19138,
22/2/2018, §§ 49-51). Bunun yanı sıra hakkında yıkım kararı alınan yapılar; 775 sayılı Kanun’un 18. maddesinde
sayılan yerlerde bulunmayan yapılar, anılan maddede yıkım kararı verilmesi için
aranılan şartların gerçekleşmediği yapılar, taşınmaz için imar affından
yararlanılan yapılar ve 2886 sayılı Kanun uyarınca kiralanarak ecrimisil ödenen
yapılar gibi 775 sayılı Kanun’un 18. maddesi kapsamına girmeyen yapılar da
olabilir. Dolayısıyla 775 sayılı Kanun’un 18. maddesi
kapsamına girmemekle birlikte anılan madde uyarınca hakkında yıkım kararı
alınan yapıların da mülk
teşkil ettiği ve bu yönden Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında
korunması gereken bir menfaatin mevcut olduğu sonucuna varılmaktadır.
15. Öte yandan Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin
korunması” başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası “Anayasa ile tanınmış
hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden
başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir” hükmünü
içermektedir. Anılan hükme göre kişilerin yargı makamları ile idari makamlar
önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması anayasal bir
zorunluluktur. Bu zorunluluk, temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal
edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı veya idari merciler nezdinde
şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete gerekli ve yeterli mekanizmaları
oluşturarak uygun koşulları sağlama yükümlülüğü getirmektedir (AYM, E.2019/102,
K.2019/99, 25/12/2019, § 16; E.2021/46, K.2022/47, 21/4/2022, § 15; E.2022/141,
K.2023/17, 25/01/2023, § 17; E.2023/134, K.2023/209, 30/11/2023, § 17).
16. Bu çerçevede Anayasa’nın anılan maddesinde güvence
altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini
ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği
makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye
ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara
başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (AYM,
E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, § 17; E.2021/46, K.2022/47, 21/4/2022, § 16;
E.2022/141, K.2023/17, 25/01/2023, § 18).
17. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet
hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir.
Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler
ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal,
idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin doğurduğu
olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse malikin
zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım
hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir
gereğidir (AYM, E.2023/117, K.2023/121,
13/07/2023, § 15; AYM, E.2018/77, K.2023/105, 31/05/2023, § 323; E.2023/134,
K.2023/209, 30/11/2023, § 19; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri
A.Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, §§ 46, 48).
18. Anayasa’nın 56.
maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip
olduğu düzenlenmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak
yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat
alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç bütün yapıların
ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak gerçekleştirilmesi sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam
çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan
yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasının yanı
sıra kamu arazileri üzerinde gecekondu niteliğinde izinsiz ve kaçak olarak inşa
edilen binanın yıkılmasının idare açısından yasal bir yetki ve sorumluluk
olduğu aşikârdır.
19. Bununla birlikte izinsiz ve kaçak
olarak inşa edilen binaya ilişkin yıkım kararı alınması ve bu kararın
uygulanması durumunda söz konusu taşınmazın kullanım imkânı ve kullanılmasından
kaynaklanan ekonomik menfaatin tamamen ortadan kalkacağı gözetildiğinde yıkım kararının ve bu kararın uygulanmasının
hukuka aykırı olduğunun ilgililer tarafından ileri sürülmesi ve iptali için
yetkili makama başvurma imkânının, diğer bir ifadeyle etkili başvuru hakkının
sağlanmasının Anayasa'nın 40. maddesinin gereği olduğu anlaşılmaktadır.
20. Bu kapsamda mülkiyet hakkı ile bağlantılı olan
kuralla Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında devletin bu hakkın korunmasıyla
ilgili gerekli koşulları sağlama fonksiyonunu ne ölçüde yerine getirdiğinin
değerlendirilmesi gerekmektedir.
21. Esas itibarıyla yıkım kararı, yürürlükteki mevzuat
hükümlerinde öngörülen usul ve esaslara, imar planlarına veya yapı ruhsatı ve eklerine
aykırı olarak inşa edilen veya inşası devam eden bir yapının ekonomik ve
fiziksel varlığının ortadan kaldırılmasına yönelik olarak tesis edilen ve bu
doğrultuda gerçekleştirilen yıkım eylemi ile tamamlanan bir idari işlemdir. Yapının
yıkılmasına yönelik olarak tesis edilen idari işlemi takiben gerçekleştirilen yıkım
eylemi ise idari işlemin icrası niteliğindedir.
22. Taşınmazın
ekonomik ve fiziksel varlığının ortadan kalkmasına yol açan yıkım kararının ilgililerinin
söz konusu taşınmazı kullanma imkânını ve
kullanılmasından kaynaklanan ekonomik menfaatini de tamamen ortadan kaldıracağı
açıktır. Bu itibarla yıkım kararının
hukuka uygun olup olmadığının denetimi noktasında idari ve yargısal yollara
başvurma imkânının açık olması zaruridir.
23. Hak arama özgürlüğü
bakımından kişilerin idareye karşı sahip olduğu en etkili yargısal koruma
mekanizması iptal davasıdır. İptal davasında, idari işlemin hukuk kurallarına
aykırılığının belirlenmesi hâlinde iptaline karar verilmekte ve bunun sonucunda
idarenin hukuka bağlılığı ve hukuk düzeninin korunması sağlanmaktadır (AYM,
E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, § 141; E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, §
258; E.2022/14, K.2022/70, 01/06/2022, § 6). İptal davasında, idari
işlemin hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesi amaçlandığından hukuka
aykırı bir işlemin hukuk düzeninden çıkarılmasını sağlamanın bu davayla mümkün
olduğu açıktır.
24. Öte yandan kişileri iptal davası sonuçlanıncaya kadar hukuka aykırı
idari işlemin olumsuz etkilerinden korumak, ileride giderilmesi veya
düzeltilmesi imkânsız veya zor olan durumları önlemek, idarenin hem olası bir
tazmin yükünden kurtarılması hem de hukuk sınırları içinde kalması sağlanarak
hukuk devletinin kesintiye uğramadan devamını temin etmek amacıyla yürütmenin
durdurulması kurumu öngörülmüştür (AYM,
E.2022/14, K.2022/70, 01/06/2022, § 6; E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019,
§ 141; E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 258; E.2022/141,
K.2023/17, 25/01/2023, § 23).
25. Buna
göre yıkım kararlarına karşı açılacak iptal
davalarında da söz konusu idari işlemin hukuka aykırılığı yolundaki
iddiaların yargı yerlerince inceleneceği, bu bağlamda bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi hâlinde uygulanmakla
etkisi tükenecek idari işlemler kategorisinde değerlendirilebilecek olan yıkıma ilişkin işlemlere devam edilemeyeceği ve bu işlemlerin
dava sonuna kadar ertelenebileceği, ayrıca yıkım kararlarının hukuka
aykırı olduğu gerekçesiyle iptali yolunda verilecek kararların yıkım kararlarıyla
ortaya çıkan tüm hukuki sonuçları ortadan kaldırabilecek niteliğe sahip olduğu değerlendirilmektedir.
26. Bununla birlikte temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ileri sürülebileceği bir
başvuru yolunun mevzuatta öngörülmesi yeterli değildir. Söz konusu başvuru
yolunun aynı zamanda uygulamada da etkili olması diğer bir ifadeyle başarı
şansı sunması gerekir (AYM, E.2023/33, K.2023/117, 22/06/2023, § 43). Bu
bağlamda itiraz konusu kuralın mevzuatta öngörülen başvuru yolunu işlevsiz
kılacak nitelikte bir düzenleme içerip içermediği hususunun ortaya konulması
gerekmektedir.
27. Belirtildiği üzere iptal davalarında, idari işlemin
hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesi amaçlanmakta olup yıkım kararlarına karşı açılacak bir iptal davasında da yıkım
kararının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptali yolunda bir karar verilmesi
durumunda söz konusu iptal kararının yıkım kararıyla ortaya çıkan tüm hukuki
sonuçların ortadan kalkmasını sağlayacak niteliğe sahip olması beklenmektedir.
Bu çerçevede yıkım kararına karşı açılan iptal davasında amaçlanan, yapının yıkılmasına
yönelik olarak tesis edilen idari işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle
iptal edilmesi durumunda bu idari işlem akabinde gerçekleştirilecek olan yıkım
eyleminin uygulanmasını önlemek ve yapının fiziki varlığının devamını
sağlamaktır.
28. İtiraz
konusu kuralda ise Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra, belediye
sınırları içinde veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere, katma
bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan yerlerde yapılacak daimî veya geçici bütün izinsiz yapıların,
inşa aşamasında veya iskân edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına lüzum
kalmaksızın, belediye veya devlet zabıtası tarafından derhâl yıktırılması öngörülmektedir.
Böylece kamu arazisi üzerinde izinsiz bir yapının inşa edildiğinin veya
inşasının devam ettiğinin tespit edilmesi durumunda herhangi bir yıkım kararı
alınmasına gerek duyulmaksızın belediye veya devlet zabıtası tarafından izinsiz
yapının derhâl yıkılabilmesine imkân sağlanmıştır.
29. Öte yandan kuralda, kamu arazisi üzerinde izinsiz bir yapının inşa
edildiğinin veya inşasının devam ettiğinin tespit edilmesi durumunda herhangi
bir yıkım kararı alınmadan yıkım eyleminin gerçekleştirilebileceği
belirtildiğinden izinsiz yapıyı inşa edenlere, hâlihazırda yapıdan
yararlananlar ile yapıyı kullananlara veya diğer ilgililere söz konusu yıkım
işleminin tebliğ edilmek suretiyle bildirilmesinin de söz konusu olmayacağı
açıktır. İlgililere herhangi bir bildirim yapılmaksızın yıkım işleminin
gerçekleştirilmesi durumunda ise izinsiz yapıyı inşa edenlerin, hâlihazırda
yapıdan yararlananlar ile yapıyı kullananların veya diğer ilgililerin yıkım
işleminden ancak yıkım eyleminin gerçekleştiği anda veya yıkım sonrasında
haberdar olabileceği görülmektedir. Bu durumda ise herhangi bir yıkım kararı
alınmadan yıkım eylemi gerçekleştirileceğinden yıkım eyleminden önce yıkım
işleminin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dava açılması mümkün olmayacaktır.
30. Diğer bir ifadeyle, dava konusu kuralla yıkım işlemi
tesis edilmemesi öngörülmek suretiyle idarenin yıkım kararı alması yolundaki
iradesinin iptal davasına konu edilmesi önlenmektedir. Bu itibarla kuralda,
kamu arazisi üzerinde izinsiz bir yapının inşa edildiğinin veya inşasının devam
ettiğinin tespit edilmesi durumunda söz konusu yapının yıkılmasına ilişkin bir
işlem tesis edilmesi ve ilgilinin hakkında tesis
edilen işlemin içeriğinden haberdar edilmesi suretiyle bu işleme karşı
kullanabileceği dava açma hakkının korunmasını sağlayacak güvencelere yer
verilmediği görülmüştür.
31. İlgililerin
yıkım eyleminin gerçekleşmesinden sonra dava açma imkânı bulunmakta ise de bu
aşamada yıkım kararı uygulanmış ve yıkım gerçekleşmiş olacağından bu şekilde açılan
iptal davasında verilecek muhtemel bir iptal kararının yıkım fiiliyle ortaya
çıkan hukuki sonuçların ortadan kalkmasını sağlayacak niteliğe sahip olmayacağı
açıktır. Zira bu aşamada yıkım kararına karşı açılan iptal davasında verilecek
muhtemel bir iptal kararının fiilen uygulanma imkânı kalmadığından iptal
davasından beklenen sonucun elde edilmesi de mümkün değildir. Bu yönüyle
kuralın, yıkım kararının hukuka uygun olup olmadığının iptal davası yoluyla incelenmesine
imkân sağlayan başvuru yolunun işlevsiz hâle gelmesine yol açtığı sonucuna
varılmıştır.
32. Diğer taraftan idarenin yıkım kararına karşı açılan
iptal davasının işlevsiz hâle gelmesinin mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak
etkili başvuru hakkını ihlal edip etmediğinin değerlendirilebilmesi için bu
iradenin başka bir şekilde yargısal denetime konu edilmesinin mümkün olup
olmadığı ve söz konusu denetimin iptal davasıyla ulaşılacak sonucu temin etmeye
elverişli bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
33. Bilindiği üzere Türk idari yargılama hukukunda yer
alan idari dava türlerinden bir diğeri de tam yargı davasıdır. Tam yargı
davası, idarenin işlem ve eylemleri sonucunda kişisel hakları zarar görenler
tarafından bu zararların telafisi için açılan davalardır. İptal davasının
konusunu idari işlemin iptali oluşturmakta iken özel hukuktaki eda davasına
benzetilen tam yargı davasının konusunu ise idari işlem veya eylemle
gerçekleştirilen ihlalin telafisi oluşturmaktadır. Bu dava türünde davacı, bir
hakkın yerine getirilmesini veya uğranılan zararın giderilmesini istemektedir.
Başka bir ifadeyle iptal davası ile idari işlemlerin hukuka uygun olup
olmadığının denetimi yapılırken tam yargı davası ile hakları muhtel olanların
ihlal edilmiş haklarının tazmin ve telafisi amaçlanmaktadır. Bu itibarla tam
yargı davasının da yıkım kararıyla ortaya çıkan hukuki sonuçların ortadan
kalkmasını ve eski hâlin iadesini sağlayacak niteliğe sahip olmayacağı
görüldüğünden Anayasa’nın 40. maddesi anlamında etkili bir yol olmadığı
sonucuna varılmıştır.
34. Bu itibarla kural, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde
düzenlenen etkili başvuru hakkına aykırılık oluşturmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 35. ve 40. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 36. ve 125. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
36. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
37. 775 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasının
“…hiçbir karar alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet
zabıtası tarafından derhal yıktırılır.” bölümünün iptali nedeniyle
uygulanma imkânı kalmayan anılan fıkranın kalan kısmının 6216 sayılı Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
38. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216
sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural
tekrarlanarak mahkemenin gerekli gördüğü
hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği
belirtilmektedir.
39. 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 18. maddesinin
birinci fıkrasının “…hiçbir karar alınmasına lüzum kalmaksızın,
belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal yıktırılır.” bölümünün iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte
görüldüğünden Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün
kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe
girmesi uygun görülmüştür.
VI. HÜKÜM
20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 18.
maddesinin birinci fıkrasının;
A. “…hiçbir
karar alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından
derhal yıktırılır.” bölümünün Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B. Kalan kısmının
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince İPTALİNE,
iptal hükümlerinin Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince
KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE 22/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
|
|