“Somut olayda davacı Türk vatandaşı olup davalı şirket ise Türkiye Cumhuriyeti Türk Ticaret Kanununa göre kurulmuş tüzel kişiliği olan anonim şirkettir. Davacı, yurt dışında davalı şirket işçisi olarak belirli bir proje kapsamında çalıştırılmak üzere gönderilmiştir. Bir çok dosyada benzer husus olup hatta aynı işçi aynı işveren bünyesinde farklı farklı ülkelerde farklı projelerde çalışmaktadır. Bu kapsamda davacı işçinin içtihatlar ve kanunlar çerçevesinde 5718 sayılı yasanın 27. maddesinin 2. fıkrasının son cümlesine göre "geçici işçi" olarak çalışmadığı kabul edilmektedir. Yasa koyucu 5718 sayılı yasanın 27. maddesi ile yabancılık unsuru içeren davalarda hangi ülkenin kanunlarının uygulanması gerektiğini hüküm altına almıştır. Ancak hüküm altına alınan yasa maddesi incelendiğinde her iki tarafı Türk olan davalar için özel bir uygulama getirmediği açıktır. Yasa koyucu menfi bir düzenleme yaparak Türk vatandaşı olan bir işçi için sözleşme yapılmadığı durumda Türk Hukukunun uygulanması yerine "mutad iş yeri" kavramını kullanarak işçinin işini yaptığı iş yeri hukuk kurallarının uygulanması gerektiğini hüküm altına almıştır. Burada Anayasa'nın Başlangıç kısmında belirtildiği üzere sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette menfi bir sınırlama getirildiği kanaatindeyim. Çünkü her ne kadar işçiler mahkeme nezdinde hak aramak için dava açabilseler de hak arama hürriyetinin özünü etkileyerek sorunlara neden olmaktadır. Hak arama hürriyetinin bu noktada sadece salt dava açma hakkı değil çalışma hakkı ve ödevi ile birlikte düşünülerek çalışma hayatı sürerken bir içinin çalışma şartlarına ve hatta hakkını arayacağı merci ile süresine hakim olmasıyla doğrudan alakalı olduğunu bu sebeple ki en önemli hususun iki taraflı bir sözleşmede sözleşmeye uygulanacak hukuk kurallarının iki tarafça bilinmesi ve hatta yönetim hakkına sahip olan işverenin bilmesi gerektiği ile uygulaması gerektiği kurallar konusunda işçiyi bilgilendirmesi ile doğrudan bağlantılı olduğunu düşünmekteyim. 5718 sayılı sayılı yasanın 27. maddesinin Anayasaya aykırılık noktasındaki en büyük açığı budur. Bu açık görüldüğü üzere içtihatlarla düzeltilebilecek ve yorumlanacak nitelikte olmayıp yasa koyucu buna imkan veren bir düzenleme de yapmamıştır. İşverene, uyguladığı veya uygulandığını düşündüğümüz hukuk kurallarını makul seviyede de olsa işçiye bildirme yükümlülüğünün getirilmemiş olması derdest olan iş bu davalarda özellikle mutad iş yeri hukukunun uygulanması neticesinde işverenin zamanaşımı itirazları veya mutad iş yeri hukukundan kaynaklı hak düşürücü süre sebebiyle red kararlarının verilmesine sebep olup mülkiyet hakkını da ihlal etmektedir. Kaldı ki yönetim hakkı kendisinde olan işverene uygulaması gerektiği dolayısıyla bilmesi gerektiği hukuk kurallarını işçiye bildirme yükümlülüğü getirilmemiş olması adil yargılama hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesine de aykırı olacaktır. Aksi durum, işçinin salt kendisine uygulanacak hukuku bilmesi haklarını da öğrendiği anlamına gelir. Ancak Türk hukukunun uygulandığı durumlarda vatandaşlık esasına göre kişilerin doğal hukuk olan Türk hukukunun hükümlerini bildiği kabul edilir. Özel olarak yapılan bir seçim sonrasında ise işçiden uygulanacak olan başka bir hukuk kurallarını kendince öğrenmesi beklenmemeli bunun sorumluluğu işverene yüklenmelidir. 5718 sayılı yasanın 27. maddesinin doğal sonucu budur kanaatindeyim. Aksi halde işçi, hangi şartlarda hangi haklarla çalışacağını bilemez, hakkını arayamaz bu durum hakların özüne dokunur.
SONUÇ VE TALEP;
1-5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 27. maddesinin 2. fıkrasının 2709 sayılı Anayasa'nın Başlangıç kısmı, 13. maddesi, 35. maddesi, 36. maddesi ve 49. maddesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği kanaati ile bu hususta karar verilmek üzere dosyanın 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 40. maddesi kapsamında Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesine,
2-Anayasanın 152. maddesinin 1. Fıkrasına göre Anayasa Mahkemesi karar verene kadar davanın geri bırakılmasına, Karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/2
Karar Sayısı : 2024/3
Karar Tarihi : 18/1/2024
R.G.Tarih-Sayı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 10. İş Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 5., 13., 35., 36. ve 49. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Kıdem ve ihbar tazminatlarına ilişkin alacak davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 27. maddesi şöyledir:
“İş sözleşmeleri
MADDE 27 – (1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş sözleşmesine, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz.
(3) İşçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
(4) Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri yerine bu hukuk uygulanabilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Başvuruya engel durumlar” başlıklı 41. maddesinin (2) numaralı fıkrasında “İtiraz yoluna başvuran mahkemede itiraz konusu kuralın uygulanacağı başka dava dosyalarının bulunması hâlinde, yapılmış olan itiraz başvurusu bu dosyalar için de bekletici mesele sayılır” denilmektedir. Anılan fıkra uyarınca aynı mahkeme tarafından aynı kurala ilişkin birden fazla itiraz başvurusunda bulunulması mümkün değildir.
3. 6216 sayılı Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde ise Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiş ve anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
4. Yapılan incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin itiraz konusu kuralın iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine birden fazla başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesinin E.2023/187 esasına kayıtlı ilk başvurunun diğer dava dosyaları için bekletici mesele yapılması gerekirken aynı kuralın iptali talebiyle tekrar başvuruda bulunulmuş olması sebebiyle bu başvurunun incelenme imkânı bulunmamaktadır.
5. Açıklanan nedenle anılan Kanun’un 41. maddesinin (2) numaralı fıkrasına aykırı olduğu anlaşılan itiraz başvurusunun Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından reddi gerekir.
III. HÜKÜM
27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 41. maddesinin (2) ve 40. maddesinin (4) numaralı fıkraları gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE 18/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR