“Mahkememizin 2024/108 esas sayılı dosyasının 23/02/2024 tarihli ara kararıyla 5237 sayılı TCK’nın 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesine yönelik olarak Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda bulunulmasına karar verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin 7445 sayılı kanunun 18. maddesiyle değişik 3. fıkrası “Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. Bu süre denetimli serbestlik müdürlüğünün teklifi üzerine veya resen Cumhuriyet savcısının kararı ile altışar aylık sürelerle en fazla iki yıl daha uzatılabilir. Hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişi, gerek görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabilir. Cumhuriyet savcısı, erteleme süresi zarfında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için yılda en az iki defa şüphelinin ilgili kuruma sevkine karar verir.” şeklindedir.
Anayasanın 152. maddesinin 1. fıkrası uyarınca mahkemelerce kanun hükmünün itiraz yoluyla iptaline yönelik talebin Anayasa Mahkemesine iletilebilmesinin ön koşulu söz konusu kuralın bakılmakta olan davada uygulanacak olan kural olmasıdır. İptali istenen kanun hükmü somut olayda soruşturma aşamasında uygulanarak, sanık hakkında kamu davası açılmasına sebebiyet vermiş bir kuraldır. Kanun hükmünün Anayasa Mahkesince iptal edilmesi halinde kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının hukuka uygun bir şekilde tespit edilmiş ihlali bulunmadığından durma kararı verilerek kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının infazının devamı için dosya Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilecektir. Bu kapsamda iptali istenen kanun hükmü bakılmakta olan davada uygulanacak kanun niteliğindedir.
TCK 191. maddenin 3. fıkrası ile kullanmak için uyuşturucu madde bulunduran şüpheli hakkında TCK 191/2. maddesi uyarınca 5 yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmesi sonrasında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanacaktır. Denetimli serbestlik tedbiri Cumhuriyet Savcısının kararı ile altışar aylık sürelerle en fazla iki yıl daha uzatılabilecektir. Yani azami denetimli serbestlik süresi 3 yıl olabilecektir. Ancak 3 yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulaması istisnai bir durum olacaktır. Denetimli serbestlik süresi içerisinde şüpheli tedaviye tabii tutulabilir. Ancak tedavi zorunlu olmayıp gerekli görülmesi halinde başvurulabilecek bir uygulamadır. Denetimli serbestlik süresi içerisinde olsun veya olmasın, tedavi tedbirine lüzum görülsün veya görülmesin Cumhuriyet Savcısı şüpheliyi 5 yıllık erteleme süresinde her yıl iki defa uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için ilgili kuruma sevkine karar verecektir. Bu hususta Cumhuriyet savcısına takdir yetkisi verilmemiştir. İlgili kurum açıkça belirtilmemiş ise de vücuttan örnek alarak uyuşturucu veya uyarıcı madde tespiti yapabilecek bir sağlık kuruluşu olacağı açıktır.
Öncelikle söz konusu düzenlemenin anayasal karşılığına bakmak gerekir. Bu kapsamda Anayasanın Kişi Hürriyeti ve Güvenliği başlıklı 19. maddesinde “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen: Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.” şeklinde hükümler bulunmaktadır. Buna göre kişiler toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi amacıyla hürriyetinden sınırlanabilecektir. Yine AİHS 5. maddesinin 1. fıkrasının e bendi ise "Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemek amacıyla, hastalığı yayabilecek kişilerin, akıl hastalarının, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılarının veya serserilerin yasaya uygun olarak tutulması” halini özgürlükten yoksun kılınabilecek hallerden saymıştır. Hem Anayasa(19. Madde) hem de AİHS sözleşmesi(5. Madde) uyuşturucu madde bağımlılığını esas alsa da TCK 191. Maddenin 3. fıkrasının son cümlesi tedavi tedbirine hükmedilmemiş ve bağımlılık programına alınmamış şüpheliler hakkında dahi uygulanacak bir kural niteliği taşımaktadır (Mahkememiz dosyasında sanık hakkında denetimli serbestlik kararı verilmiş ancak sanık hakkında tedavisine gerek olmadığına dair rapor alınmıştır).
Şüpheli hakkında TCK 191/2. maddesi uyarınca 5 yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilecek olup TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi uyarınca yılda iki kez kuruma sevk edilecektir. Denetimli serbestlik süresi içerisinde kuruma sevk gerektiren tedavi tedbirleri olmasa bile şüpheli 5 yıl içinde 10 defa kuruma sevk edilecektir. Bu sevk işleminin kolluk marifetiyle yapılacağı ise tereddütsüzdür. Nitekim bilgi dahilinde yapılan sevk işlemi kanunun amacına uygun düşmeyecektir. İnsan ömrünün süresi de gözetildiğinde hakkında kesinleşmiş mahkumiyet hükmü dahi bulunmayan şüphelinin 5 yıl boyunca yılda iki kez ikametine veya işyerine ne zaman geleceği belirli olmayan kolluk birimini beklemesi kişi hürriyeti ve güvenliğine açıkça aykırıdır. Ayrıca Anayasanın Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması başlıklı 13. maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 29/11/2017 tarih 2017/130 E ve 2017/165 K sayılı kararında;
“12. Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği üzere temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında bu hak ve hürriyetlerin düzenlendiği maddelerde yer alan sınırlama sebeplerinin yanı sıra hakkın doğasından kaynaklanan sınırlar ve Anayasa’nın ilgili diğer maddelerinde yer alan kurallar da gözetilecektir. Bir başka deyişle temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve objektif uygulama alanının her bir norm yönünden bağımsız olarak değil Anayasa’nın bütünü içindeki anlama göre belirlenmesi gerekir. Ancak kişinin maddî ve manevî varlığını geliştirme ve özel hayata saygı haklarına getirilecek sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz.
13. Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hak ve özgürlükler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dokunulamayacak “öz” her temel hak ve özgürlük açısından farklılık göstermekle birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir.
14. Yine maddede, temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine evleviyetle aykırı olacağından temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkeleri bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
15. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütü; öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri” nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve ölçülü olmasını ifade etmektedir.
16. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınması gereken bir diğer ilkedir. Demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleri, iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte ikisi arasında sıkı bir ilişki vardır. Temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir.
17. Ölçülülük, temel hak ve özgürlükleri sınırlama amaçları ile sınırlama araçları arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple kuralın hedeflenen amaca ulaşabilmek için elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
18. Belirtilen nitelikleri gereği, Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ve aralarında sıkı bir ilişki bulunan “temel hak ve hürriyetlerin özü”, “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” bir bütünün parçaları olup “demokratik bir hukuk devleti”nin özgürlükler rejiminde gözetilmesi gereken temel ölçütleri oluşturmaktadır.” şeklindeki gerekçesine yer verilmiştir. TCK 191. maddenin 3. fıkrası önce 1 yıl denetimli serbestliği zorunlu kılmış daha sonra uzatılabileceğini düzenlemiş daha sonra ise her yıl iki defa kuruma sevki düzenlemiştir. Esasında son cümle ile 5 yıllık erteleme süresinin tamamı denetimli serbestlik haline getirilmiş ve ilk iki cümle son cümle ile anlamını yitirmiştir. TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi uyarınca şüphelinin 5 yıl boyunca yılda iki kez(toplam 10 defa) kuruma sevk edilmesi, bu yapılarken tedavi tedbirine karar verilip verilmediği, bağımlılık programına alınıp alınmadığı hususlarının gözetilmemesi dikkate alındığında TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi ile kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin getirilen istisnanın ölçülü olduğu da kabul edilemez. TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi Anayasanın 19 ve 13. maddelerine aykırıdır.
Şüpheli hakkında adli işlemlerin başlatılabilmesi için yeterli/makul şüphe sebeplerinin bulunması gerekir. Nitekim Anayasanın Suç ve cezalara ilişkin esaslar başlıklı 38. maddesinin 4. fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” Şeklinde ifade edilen masumiyet karinesi ilkesi(AİHS 6/2) bunu gerektirir. Şüpheli kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu işledikten sonra denetimli serbestlik süresi içerisinde kuruma sevk gerektiren tedavi tedbirleri olmasa bile 5 yıl içinde 10 defa kuruma sevk edilecektir. Yapılan bu sevk işlemleri makul şüphe sebeplerine dayanmaksızın kanun hükmü kapsamında yapılmaktadır. Ancak kanun hükmü kullanmak için uyuşturucu madde bulunduran şüphelinin atılı suçu 5 yıl boyunca işleyebileceği ön kabulüne dayanmaktadır. Kullanmak için uyuşturucu madde bulunduran şüphelinin hakkında 5 yıl boyunca makul şüphe varmışçasına adli işlemlere muhattap edilmesi masumiyet karinesi aykırıdır. Yine bir defa kullanmak için uyuşturucu madde kullanan şüphelinin 5 yıl boyunca 10 defa kolluk birimi marifetiyle kuruma sevki çevresinde itiyadi suçlu gibi görünmesine sebebiyet verme ihtimali gözetildiğinde Anayasanın 38/4. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesine aykırıdır. Ayrıca söz konusu durum Anayasanın 20. maddesi uyarınca saygı gösterilmesi gereken aile hayatına zarar verebilecek nitelik arz etmekte olup (Örneğin bir defa uyuşturucu kullanmış ve hakkında kamu davasının açılması ertelenmesine karar verilmiş kişi daha sonra evlenmiş ise uyuşturucu kullanmaya devam ettiğine ilişkin makul şüphe bulunmaksızın evliliğinin 5 yılı evine gelen kolluk personelince kuruma sevk edilecek olup bu durum aile hayatına telafisi imkansız zararlar verebilecektir) bu durumda masumiyet karinesine ayrılık teşkil edecektir. Bu kapsamda TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi Anayasanın 38/4 maddesine aykırıdır.
Anayasanın Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı başlıklı 17. maddesinde “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” şeklinde hükümlere yer verilmiştir. Söz konusu düzenleme ile kişilerin kendi bedenleri üzerinde karar verme yetkisine sahip oldukları ve devletin tüm bireylerin yaşam hakkını kamusal makamların ve diğer bireylerin eylemlerine karşı koruma şeklinde pozitif bir yükümlülüğü bulunduğu kabul edilmiştir. Bilindiği üzere anayasaya aykırılık iddiası kanunun anayasaya aykırılığına dayanır. Kanunların benzer durumlar karşısındaki farklılıkları anayasaya aykırılık iddiasına konu edilemez. Ancak kanunların birisi anayasanın sözüne ve ruhuna (Anayasanın 13. Maddesinde düzenlenen) uygun olurken diğeri olmayabilir. 5271 sayılı CMK’nın 75 ve 76. Maddesi uyarınca beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması hakim kararı aranmıştır. Ancak aynı işlemlerin yapılması için TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi kapsamında Cumhuriyet savcısına yetki verilmiştir. Söz konusu işlemler vücut bütünlüğüne müdahaleye ilişkin olup anayasa bir bütün halinde incelendiğinde hakim kararıyla vücut bütünlüğüne müdahale edilmesi anayasanın sözüne ve ruhuna uygundur. (Mahkememiz dosyasında Cumhuriyet Savcısı sanığı bizzat ilgili kuruma sevk etmeyerek Muğla 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 04/10/2023 tarih 2023/3107 Değ. İş sayılı kararını alarak kuruma sevk yapmıştır. 5271 sayılı CMK nın 75. Maddesi uyarınca şüphelinin beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması işlemenin ancak makul şüphe sebeplerinin bulunması halinde başvurulabilecek bir işlem olduğu, dosya kapsamında sanığın yeniden suç işlediğini gösterir makul şüphe oluşturabilecek bir sebep bulunmaksızın CMK 75. Madde uyarınca işlem yapılamayacağı, bu kapsamda Muğla 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 04/10/2023 tarih 2023/3107 Değ. İş sayılı kararının usule uygun düşmeyeceği, ancak kanunun cumhuriyet savcısına bizzat sevk yetkisi vermesi nedeniyle yapılması yasal olarak gerekmeyen bir işlem niteliği taşıdığı, söz konusu durumun esasında anayasaya aykırılık iddiasını destekler mahiyet arzettiği, vücud bütünlüğüne müdahale gerektiren bir işlemde mahkeme kararının bulunmasının anayasanın sözüne ve ruhuna uygun düşecek olmasından dolayı bu yola başvurulduğu kanaati oluşmuştur.) Bu kapsamda TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi Anayasanın 17 ve 13. maddelerine aykırıdır.
7445 sayılı yasanın 18. maddesinin 05/04/2023 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdiği, sanığın üzerine atılı suç tarihinin 04/06/2021 olduğu, sanık hakkında 11/06/2021 tarihinde KADEK kararı verildiği, şüpheli hakkındaki KADEK kararının kesinleşme tarihinin 05/07/2021 tarihi olduğu sanık hakkında verilen KADEK kararının 7445 sayılı yasanın 18. Maddesi yürürlüğe girmeden önce verildiği ve yine söz konusu yasa yürürlüğe girmeden önce kesinleştiği 5237 sayılı yasanın 191/3.fıkrasının 7445 sayılı yasanın 18. maddesi ile yapılan değişiklik öncesinde Cumhuriyet savcısına denetim süresinin sonrasında ve erteleme süresi içerisinde kuruma sevk edilerek rapor aldırma hususunda yetki tanınmadığı, Ceza muhakemesi usul kurallarında derhal uygulama ilkesinin bulunduğu buna karşın maddi ceza hukukuna ilişkin kurallarda ise lehe kanunun uygulanması prensibinin esas olduğu ,5237 sayılı yasanın 191/3. fıkrasının usul hükmü benzeri bir hüküm olmakla birlikte 5237 sayılı yasa ile düzenlenmiş olması ayrıca maddi ceza hukukuna ilişkin sonuçları bulunması nedeniyle söz konusu madde de lehe olan kanunun uygulama prensibinin geçerli olduğunun kabulünün gerektiği, TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinin bir düzenlemenin yerine getirilmediği yani bir kanun hükmünde değişiklik olamayıp daha önce uygulanan denetim prosedürüne ek bir tedbir olarak yürürlüğe girdiği, ancak kanun koyucu bu ek prosedürün yürürlüğü ile ilgili herhangi bir düzenlemeye gitmediği, Anayasanın 38. maddesinin 1 ve 2. fıkrasının “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.” Şeklinde oluğu, sanığın TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesinin yürürlüğe girmesinden önce suçu işlediği ve o dönem yürürlükte olan kanun hükmü uyarınca denetimli serbestlik süresini tamamladığı ancak erteleme süresinin devam ettiği dönemde söz konusu kanunun yürürlüğe girdiği ve uygulandığı, kanun yürürlüğe giriş tarihi olan 05/04/2023 tarihinden sonra işlenen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçlarında uygulanmasına yönelik düzenleme yapılması gerekirken TCK 191. maddenin 3. fıkrasının son cümlesi için yürürlük maddesine yer verilmemesi Anayasanın 38. maddesinin 1 ve 2. fıkrasına aykırıdır.
Mahkememizin 2024/108 esas sayılı dava dosyasında uygulanma ihtimali bulunan ancak 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17, 19, 13 ve 38/1-2-4 madde hükümlerine açıkça aykırı hükümler içeren 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesindeki “Cumhuriyet savcısı, erteleme süresi zarfında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için yılda en az iki defa şüphelinin ilgili kuruma sevkine karar verir.” şeklindeki hükmünün iptaline karar verilmesini talep etmek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda arz edilen gerekçeler ve inceleme sırasında res’en nazara alınacak diğer nedenler nazara alınarak, Mahkememizin 2024/108 esas sayılı dava dosyasında uygulanma ihtimali bulunan ancak 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17, 19, 13 ve 38/1-2-4 madde hükümlerine açıkça aykırı hükümler içeren 5237 sayılı TCK ’nın 191. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesindeki “Cumhuriyet savcısı, erteleme süresi zarfında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için yılda en az iki defa şüphelinin ilgili kuruma sevkine karar verir.” şeklindeki hükmünün İPTALİNE KARAR VERİLMESİ talep olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/56
Karar Sayısı : 2024/166
Karar Tarihi : 24/9/2024
R.G.Tarih-Sayı : 19/11/2024-32727
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. Muğla 4. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2024/56)
2. İzmir 45. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2024/166)
İTİRAZLARIN KONUSU: 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesiyle değiştirilen 191. maddesinin 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen (3) numaralı fıkrasının dördüncü cümlesinin Anayasa’nın 13., 17., 19. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçundan açılan ceza davalarında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 191. maddesi şöyledir:
“Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak
Madde 191- (Değişik: 18/6/2014 – 6545/68 md.)
(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada şüpheli hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın, beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilir. Cumhuriyet savcısı, bu durumda şüpheliyi, erteleme süresi zarfında kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmadığı veya yasakları ihlal ettiği takdirde kendisi bakımından ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda uyarır. (Ek cümle:28/3/2023-7445/18 md.) Erteleme kararı kolluk birimlerine de bildirilir.
(3) (Değişik:28/3/2023-7445/18 md.) Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. Bu süre denetimli serbestlik müdürlüğünün teklifi üzerine veya resen Cumhuriyet savcısının kararı ile altışar aylık sürelerle en fazla iki yıl daha uzatılabilir. Hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişi, gerek görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabilir. Cumhuriyet savcısı, erteleme süresi zarfında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için yılda en az iki defa şüphelinin ilgili kuruma sevkine karar verir.
(4) Kişinin, erteleme süresi zarfında;
a) Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi,
b) Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması,
c) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması,
hâlinde, hakkında kamu davası açılır.
(5) Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlal nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz.
(6) Dördüncü fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra, birinci fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda ikinci fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemez.
(7) Şüpheli erteleme süresi zarfında dördüncü fıkrada belirtilen yükümlülüklere aykırı davranmadığı ve yasakları ihlal etmediği takdirde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.
(8) Bu Kanunun;
a) 188 inci maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti,
b) 190 ıncı maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma,
suçundan dolayı yapılan kovuşturma evresinde, suçun münhasıran bu madde kapsamına girdiğinin anlaşılması hâlinde, sanık hakkında bu madde hükümleri çerçevesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilir.
(9) Bu maddede aksine düzenleme bulunmayan hâllerde, Ceza Muhakemesi Kanununun kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin 171 inci maddesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 231 inci maddesi hükümleri uygulanır.
(10) (Ek: 27/3/2015-6638/12 md.) Birinci fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
II. İLK İNCELEME
A. E.2024/56 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü (İçtüzük) hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL’in katılımlarıyla 7/3/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2024/166 Sayılı Başvuru Yönünden
2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 24/9/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARI
3. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesiyle değiştirilen 191. maddesinin 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen (3) numaralı fıkrasının dördüncü cümlesinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2024/166 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2024/56 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2024/56 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 24/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
4. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
5. Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma veya bulundurma ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu 5237 sayılı Kanun’un 191. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre söz konusu suçu işleyen kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.
6. Maddenin (2) numaralı fıkrasında söz konusu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada kamu davası açılması için yeterli şüpheye ulaşılması hâlinde şüpheli hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171. maddesindeki şartlar aranmaksızın beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verileceği hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla soruşturma evresi sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma imkânının bulunmaması hâlleri dışında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının verilmesi zorunluluğu öngörülmüştür. Başka bir ifadeyle anılan fıkrada kovuşturma yapılmasını gerektirmeyen hâller dışında kamu davasının açılmasının ertelenmesi konusunda Cumhuriyet savcısına herhangi bir takdir yetkisi tanınmamıştır.
7. Fıkranın ikinci ve üçüncü cümlelerinde ise Cumhuriyet savcısının erteleme süresi içinde kendisine yüklenen yükümlülüklere uymamanın ve yasakları ihlal etmenin ortaya çıkaracağı sonuçlar hakkında şüpheliyi uyaracağı, erteleme kararının kolluk birimlerine de bildirileceği belirtilmiştir.
8. (3) numaralı fıkranın birinci, ikinci ve üçüncü cümlelerinde erteleme süresi içinde şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı, bu sürenin denetimli serbestlik müdürlüğünün teklifi üzerine veya resen Cumhuriyet savcısının kararı ile altışar aylık sürelerle en fazla iki yıl daha uzatılabileceği, hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişinin gerek görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabileceği hükme bağlanmıştır. Anılan fıkranın Cumhuriyet savcısının erteleme süresi içinde uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için şüphelinin yılda en az iki defa ilgili kuruma sevkine karar vereceğini öngören dördüncü cümlesi ise itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
9. 3/7/2005 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu’nun 12/A maddesinde Cumhuriyet savcısı tarafından hakkında denetimli serbestlik tedbiri veya tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri verilen şüpheliyle ilgili olarak denetimli serbestlik müdürlüğünce uygulanacak yükümlülüklere yer verilmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrası uyarınca şüpheli hakkında hükmedilecek yükümlülüklerin yanı sıra gerekli görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde şüphelinin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığının tespit edilmesi için denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından test yapılabileceği veya bu amaçla şüphelinin ilgili kuruma sevkinin sağlanabileceği belirtilmiştir.
10. 5237 sayılı Kanun’un 191. maddesinin (4) numaralı fıkrasında erteleme süresi içinde kamu davasının açılmasına neden olan hâller düzenlenmiştir. Buna göre kişinin erteleme süresi içinde kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi, tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması hâlinde hakkında kamu davası açılacaktır. (5) numaralı fıkra uyarınca erteleme süresi içinde kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması ihlal nedeni sayılarak ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmayacaktır.
11. (6) numaralı fıkrada da (4) numaralı fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra (1) numaralı fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda (2) numaralı fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla erteleme kararının ihlalinden sonra anılan suçun tekrar işlendiğinin iddia edilmesi hâlinde bu iddiaya ilişkin ayrı bir soruşturma yapılacak ve bu soruşturmada kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilemeyecektir.
12. Erteleme süresi içinde (4) numaralı fıkrada belirtilen yükümlülüklere aykırı davranmayan ve yasakları ihlal etmeyen şüpheli hakkında (7) numaralı fıkra uyarınca kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilecektir.
B. İtirazların Gerekçeleri
13. Başvuru kararlarında özetle; hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunmayan bir kimsenin itiraz konusu kural uyarınca yılda en az iki defa kolluk görevlilerince sağlık kuruluşuna götürülmesinin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiği, kuralla kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik ağır müdahalede bulunulmasına karşın bu konuda hâkim güvencesine yer verilmediği, yine kişi hakkında erteleme süresince uygulanan adli işlemin makul şüpheye dayanmadığı ve kişinin bu süre zarfında sürekli olarak suç isnadı altında kaldığı, bu durumun masumiyet karinesini ihlal ettiği, ayrıca kuralın, yürürlüğüne ilişkin düzenleme yapılmadığından geçmişe etkili olarak uygulanabildiği ve bu durumun suçta ve cezada kanunilik ilkesiyle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 15., 17., 19., 36. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
14. Anayasa’nın 17. maddesinde devletin kişilere tanınmış olan yaşam hakkını güvence altına almakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” denilmektedir. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardandır.
15. Maddenin ikinci fıkrasında ise “Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.” denilmek suretiyle fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkı açısından özel bir güvence hükmüne yer verilmiştir (AYM, E.2020/30, K.2023/12, 25/1/2023, § 92; Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 47).
16. Bununla birlikte kişinin sağlığı ve beden bütünlüğü üzerindeki tasarruf hakkı gerek kendisi gerekse üçüncü kişilerin müdahalesi yönünden mutlak ve sınırsız değildir. Devlet, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek bilinen ve öngörülebilen risklere karşı koruma yükümlülüğü altındadır. Nitekim söz konusu fıkrada yer alan “Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında” ibaresi ile kişilerin kendi bedenleri üzerinde karar verme yetkisinin sınırları belirlenmiştir.
17. İtiraz konusu kuralda hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilen şüphelinin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için yılda en az iki defa ilgili kuruma sevkine karar verileceği öngörülmektedir. Anılan maddelerin kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi için kişinin vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle kıl, saç, tükürük, tırnak gibi materyallerin alınabilmesi mümkündür. Dolayısıyla kuralla kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sınırlama getirilmektedir.
18. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
19. Bu itibarla kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
20. Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde; kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
21. 5237 sayılı Kanun’un 191. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçundan başlatılan soruşturmada kamu davasının açılması için yeterli şüpheye ulaşılması hâlinde şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmekte, söz konusu maddenin (3) numaralı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerine göre ise asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmakta ve belli durumlarda bu süre Cumhuriyet savcısının kararıyla altışar aylık sürelerle azami iki yıl daha uzatılabilmektedir.
22. Kural uyarınca şüphelinin erteleme süresi içinde uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığının tespiti için yılda en az iki kez Cumhuriyet savcısı tarafından ilgili kuruluşa gönderilmesi gerekmektedir. Kuralda yer alan ilgili kuruluş kavramının anılan maddeleri kullanıp kullanmadığına dair resmî raporun düzenlenebilmesi için şüphelinin vücudundan örnek alınabilecek yeterliliğe sahip bir sağlık kuruluşu olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu ibarenin belirsiz olduğu söylenemez. Yine kuralda ilgili kuruma sevk kararı verecek merci, sevkin hangi dönem içinde uygulanacağı ile asgari sayısı ve sevkin amacı da açıkça düzenlenmiştir.
23. Diğer yandan kural uyarınca şüpheliden alınan vücut örneklerinde uyuşturucu veya uyarıcı madde tespit edildiği takdirde maddenin (4) numaralı fıkrasının (c) bendinin ihlal edilmiş sayılacağı açıktır.
24. Sevk kararına rağmen şüpheliye ulaşılamaması ve vücut örneklerinin alınamaması hâlinde bu durumun şüpheli açısından doğuracağı sonuçlar hakkında ise bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte bu durumun şüpheliye yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etme olarak kabul edilip edilemeyeceği her somut olayın özelliği dikkate alınarak kuralın amacına uygun şekilde yorumlanmak suretiyle mahkeme içtihatlarıyla çözülebilecektir. Bu itibarla kapsam ve sınırlarının belirli ve sonuçlarının öngörülebilir olduğu anlaşılan kuralın kanunilik şartını taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Öte yandan kuralla uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu ile daha etkin şekilde mücadele edilerek hem şüphelinin kendisinin hem de toplumdaki diğer kişilerin maddi ve manevi varlıklarının korunması amaçlanmaktadır. Nitekim Anayasa’nın 17. maddesinin ikinci fıkrasında da tıbbi zorunluluklarda ve kanunda yazılı hâllerde kişinin vücut bütünlüğüne dokunulabileceği belirtilmiştir. Bu itibarla kural anayasal anlamda meşru bir amaç taşımaktadır.
26. Kuralla kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına getirilen sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
27. Şüphelinin erteleme süresi zarfında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespite imkân tanıyan kuralın hem şüphelinin kendisinin hem de toplumdaki diğer kişilerin maddi ve manevi varlıklarının korunmasına katkıda bulunacağı açıktır. Dolayısıyla kuralın ulaşılmak istenen amacın gerçekleştirilmesi bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
28. Kural uyarınca şüphelinin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığının tespitine yönelik sevk işleminin şüpheliye önceden bildirilmeyen bir zamanda ve yılda en az iki sefer yapılabilmesi kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına yönelik ağır sayılabilecek bir müdahale olduğu söylenebilir. Bu sebeple daha hafif bir müdahale aracının bulunup bulunmadığı gereklilik ilkesi yönünden önem taşımaktadır.
29. Bu bağlamda şüphelinin önceden belirlenmiş bir denetim ve tedavi programına tabi tutulması da başvurulabilecek araçlardan biridir. Ancak belirli bir denetim programı çerçevesinde şüpheliden vücut örneklerinin alınmasının meşru amaca ulaşılması bakımından şüpheliye önceden bildirimde bulunulmaksızın yapılacak bir denetim kadar etkili sonuç doğurmayabileceği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın kanun koyucunun suç ve suçlulukla mücadelede ceza siyasetinin bir parçası olarak takdir yetkisi kapsamında öngörebileceği bir sistem olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın ulaşılmak istenen amacın gerçekleştirilmesi bakımından gerekli olmadığı söylenemez.
30. Kuralın da yer aldığı maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilen şüphelinin bu karara karşı itiraz kanun yoluna başvurabilmesi mümkündür. Başka bir ifadeyle söz konusu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada kamu davası açılması için yeterli şüpheye ulaşılıp ulaşılmadığı denetlenebilir niteliktedir. (7) numaralı fıkra uyarınca erteleme süresi zarfında öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayan ve yasakları ihlal etmeyen şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilecektir.
31. Yine kuralda Cumhuriyet savcısı tarafından ilgili kuruma yapılacak sevk işleminin amacının şüphelinin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla kural uyarınca iki seferden fazla sevk işlemi konusunda Cumhuriyet savcısına tanınan takdir yetkisinin ancak hakkında erteleme kararı verilen şüphelinin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığı yönünde bir emarenin ortaya çıkması hâlinde kullanılabileceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumunun amacı ve niteliği dikkate alındığında kuralın Cumhuriyet savcısına tanınan yetkinin keyfî olarak kullanılmasına imkân tanıdığı söylenemez.
32. Bu itibarla kuralla kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ile kişinin beden bütünlüğü üzerindeki tasarruf hakkından kaynaklanan menfaat arasında makul dengenin sağlandığı, dolayısıyla kuralla elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında kuralın kişilere aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 17. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 17. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 15., 19., 36. ve 38. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
V. HÜKÜM
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesiyle değiştirilen 191. maddesinin 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen (3) numaralı fıkrasının dördüncü cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 24/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI