“1) Anayasa'nın 2. Maddesi Kapsamında Yapılan Değerlendirmede:
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk Devleti, tersinden hareketle tanımlanacak olursa "keyfi" uygulamaların bulunmadığı düzeni ifade eder. Hukuk devletinde kamu gücünü kullananlar ancak hukuk kurallarının çizdiği sınırlar içerisinde bu yetkiyi kullanabilecek keyfi uygulamalara başvuramayacaktır. Bu hukuk düzeninde devletin sınırları hukuk tarafından çizilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin kararlarında yer aldığı üzere hukuk devleti "insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuki güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri belirliliktir. Hukuki güvenlikle bağlantılı olan hukuki belirlilik ilkesi bireylerin hukuk kurallarını önceden bilmeleri, tutum ve davranışlarını bu kurallara göre güvenle belirleyebilmeleri anlamını taşımaktadır. Bu nedenle anılan ilke uyarınca yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir."(AYM E. 2020/76, K.2023/172,)
Anayasa Mahkemesi kararlarında adalet ve hakkaniyet ilkeleri de hukuk devleti ile bağlantılı olarak değerlendirilmiştir. (AYM E. 2020/87, K.2022/44, §28) Yukarıda da belirtildiği üzere hukuk devletinin en önemli özelliklerinden biri adil bir hukuk düzeni kurmak ve bunu sürdürmektir. Kanun koyucu tarafından yapılacak düzenlemeler adalet ve hakkaniyet ilkeleri doğrultusunda adil hukuk düzenine hizmet etmelidir. Adalet ve hakkaniyet kavramları kurucu bir üst kavram olması dolayısıyla geniş anlamlara gelen soyut bir özellik de sergilemektedir. Ancak uyuşmazlığın çözümüne konu olay sebebiyle adalet ve hakkaniyet kavramları uyuşmazlıkla bağlantılı olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Buna göre hukuk devletiyle de bağlantılı olarak kabul edilen adalet ve hakkaniyet ilkesi devletin aynı durumda bulunan kişiler hakkında eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmeyecek surette benzer mahiyette işlemler tesis etmesi olarak kabul edilmiştir. Aynı hukuki statüde bulunan kişiler hakkında farklı işlemler tesis edilmesi adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Benzer durumdaki kişilere farklı kuralların uygulanması, devlete karşı hukuki güvenlik içerisinde bulunması gereken vatandaşların güvensizlik duygusuna kapılmalarına da sebebiyet vermektedir. Zira, devlet tesis ettiği işlemlerinde nesnellikle hareket etmemekte ve hangi sebeple olduğu anlaşılmayacak şekilde aynı durumdaki kişilere farklı kuralları uygulamaktadır. Yine kişilerin kendi kusurlarından ileri gelmeyen sebeplerle aleyhlerine olacak farklı bir hukuki statüde değerlendirilerek eşitlik ilkesine aykırı hareket edilmesi de adalet ve hakkaniyet ilkelerinin ihlal edilmesi olarak değerlendirilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hükümlü Bucak 2. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandığı 15/05/2020 tarihinde işlemiş olduğu suç dolayısıyla 3 yıllık hapis cezasına mahkum edilmiş ve kararın 18/07/2023 tarihinde kesinleşmesi sebebiyle 20/07/2023 tarihinde 5275 sayılı Kanunun geçici 10/2 maddesinden yararlanmak suretiyle denetimli serbestliğe ayrılmıştır. Ancak 17/11/2018 tarihinde işlemiş olduğu başka bir suçun ( Kemer 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2021/... Esas 2022/... Karar sayılı dosyası) 13/09/2023 tarihinde kesinleşmesi sebebiyle hakkında uygulanmış olan denetimli serbestlik tedbiri geri alınmış ve hükümlü hakkında her iki suç yönünden içtima kararı verilerek Burdur Cumhuriyet Başsavcılığınca müddetname düzenlenmiş ve hükümlünün denetimli serbestlik tedbirinden faydalanmasına ilişkin talebi Burdur E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı tarafından hükümlünün 31/07/2023 tarihinden sonra cezaevine girmesi sebebiyle reddolunmuştur. 5275 sayılı Kanuna 14/07/2023 tarihinde 7456 sayılı Kanunun 15. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin 2. fıkrasında, 31/07/2023 tarihi itibarıyla geçici 9 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan ve ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalan hükümlülerin talebi aranmaksızın, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hakimi tarafından karar verilebileceği belirtilmiştir. Hükümlülerin bu kanun maddesinden faydalanabilmesinin ön şartı, 31/07/2023 tarihi itibarıyla Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunma olarak belirlenmiştir. Hükümlünün bu düzenlemeden faydalanabilmesi için 31/07/2023 tarihinden önce hakkında hüküm verilmesi, bu hükmün kesinleşmesi ve infaz işlemlerine başlanması gerekmektedir. Bu şartlar sağlanmadığı takdirde hükümlü denetimli serbestlik tedbirinden faydalanamayacaktır. Hükümlünün işlemiş olduğu bir suçtan dolayı yapılan yargılamada hüküm verilmesi, hükmün kesinleşmesi ve infaz işlemlerine başlanması hükümlünün kusuru olmaksızın gecikebilir. Zira yargılama aşamasında mahkemeden kaynaklanan sebepler, sanık dışındaki kişilerin beyanlarının tespit edilmesi, bekletici mesele bulunması, bilirkişi raporunun geç dönmesi, yurt dışı istinabe işleminin bulunması ve benzeri bir çok sebeple yargılama uzayabilir. Yargılamanın uzaması halinde sanık hakkında verilecek hüküm de gecikecektir. Hükmün geç açıklanmasında hiç bir kusuru bulunmayan sanığın sırf yargılama uzadığı için lehe olan denetimli serbestlik tedbirinden faydalanamaması adalet ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
Hükmün açıklanması sonrasında ise, kararın kanun yolu denetimine tabi olması halinde tarafların dosyayı kanun yoluna götürmeleri durumunda sanık hakkında verilen hüküm kanun yolu denetiminden geçtikten sonra kesinleşecektir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre olağan kanun yolları; itiraz, istinaf ve temyizdir. 5271 sayılı CMK'nin 272 maddesi uyarınca ilk derece mahkemeleri tarafından verilen ve kesin nitelikte olmayan hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilecektir. Ülkemizde hali hazırda farklı bölgelerde faaliyet gösteren 15 Bölge Adliye Mahkemesi bulunmaktadır. Bu Bölge Adliye Mahkemeleri Adana, Ankara, İstanbul, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Samsun, Trabzon, Van'da bulunmaktadır. İlk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlar öncelikle istinaf denetimine tabidir. 15 farklı mahalde faaliyet gösteren istinaf mahkemelerinin önlerine gelen kanun yolu başvurularını değerlendirerek karar vermeleri de işin doğası gereği farklılık arz etmektedir. Bu durum aynı mahalde faaliyet gösteren istinaf daireleri için dahi söz konusudur. Bölge Adliye Mahkemelerinin karar verme hızlarından kaynaklı olarak yargılamaya konu benzer mahiyetteki dosyaların erken veya geç kesinleşmesi mümkün olacaktır. Somut olay özelinde düşündüğümüzde, aynı tarihte, aynı suçu işleyen iki kişi hakkında aynı tarihte yargılamayı gerçekleştiren mahkemece mahkumiyet kararı verildiği ve bu iki kişinin farklı Bölge Adliye Mahkemesi yetki alanı içerisinde bulundukları kabul edildiğinde, Bölge Adliye Mahkemelerinden birinin 31/07/2023 tarihinden önce dosyayı ele alıp kesin bir şekilde karar verdiğini, diğer Bölge Adliye Mahkemesinin ise 31/07/2023 tarihinden sonra dosyayı ele alıp karar verdiğini kabul ettiğimizde hakkındaki hüküm kesinleşmiş olan hükümlülerden biri Bölge Adliye Mahkemesi 31/07/2023 tarihinden önce karar verdiği için denetimli serbestlik tedbirinden faydalanacak, diğeri ise 31/07/2023 tarihinden sonra karar verildiği için denetimli serbestlik tedbirinden faydalanamayacaktır. Hükümlünün elinde olmayan sebeplerle kararın geç kesinleşmesinin sorumluluğunu hükümlüye yüklemek hakkaniyet ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacaktır.
İlgili hakkında mahkumiyet hükmü verilmesi ve bu hükmün kesinleşmesinin yanında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanabilmesi için infaz işlemlerine de başlanmış olması gerekmektedir. İnfaz işlemlerine başlanabilmesi için mahkeme kararının kesinleşmesi ve bunu belgeleyen kesinleşme şerhinin düzenlenmesi gerekmektedir. Mahkeme kararının kesinleştiğinin Cumhuriyet Savcılığına bildirilmesinden sonra Cumhuriyet Savcılığınca infaz işlemlerine başlanacaktır. Bu sürecin de sanığın elinde olmayan sebeplerle uzama ihtimali bulunmaktadır. Kesinleşme şerhinin geç düzenlenmesi veya infaz işlemlerine geç başlanması halinde eğer hükümlü 31/07/2023 tarihine kadar Covid 19 iznine ayrılmamışsa geçici 10/2 maddesinde yer alan denetimli serbestlik tedbirinden faydalanamayacaktır. Bu durumda yukarıda belirtildiği üzere hükümlünün elinde olmayan sebeplerle denetimli serbestlik tedbirinden faydalanamaması ve ülke çapında farklı mahallerde 31/07/2023 tarihinden önce ve sonra infaz işlemlerine başlanma ihtimali sebebiyle söz konusu düzenleme hakkaniyet, adalet ve eşitlik ilkeleri dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Yukarıda açıklandığı üzere hükümlünün geçici 10/2 maddesinde yer alan denetimli serbestlik tedbirinden yararlanıp yararlanmaması hükmün ne zaman verileceği, ne zaman kesinleşeceği ve ne zaman infaz edilmeye başlanacağına göre değişkenlik göstermektir. Hükümlünün elinde olmayan sebeplerle bu süreçlerin 31/07/2023 tarihinden sonra tamamlanması halinde hükümlü denetimli serbestlik tedbirinden faydalanamayacaktır. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından suç tarihi gibi nesnel bir kriter belirlenmek yerine 31/07/2023 tarihinde Covid izninde olmak şeklinde karmaşık ve belirsiz bir kriter koymak hukuk devletinin hukuki belirlilik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Bu sebeple kanun maddesinin iptal edilmesi gerektiği düşünülmektedir.
2) Anayasa'nın 10. Maddesi Kapsamında Yapılan Değerlendirmede:
Anayasa'nın 10. maddesinde devlet organlarının ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda oldukları belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin 2009/47 E. 2011/51 K. sayılı ilamında belirtildiği üzere eşitlik ilkesinin amacının aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işlemlere tabi tutulmaları gerektiğidir. Somut olayımızda denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından suç tarihi gibi nesnel bir kriter belirlenmek yerine 31/07/2023 tarihinde Covid izninde olmak şeklinde karmaşık, birçok farklı değişkene bağlı ve belirsiz bir kriter koyulduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda da detaylı bir şekilde anlatıldığı üzere bu düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olduğu değerlendirilmektedir. Zira, aynı tarihte suç işleyen iki kişi hakkında yargılama sürecinin uzaması, kesinleşme işlemlerinin geç yapılması, infaz işlemlerine geç başlanması sebepleriyle aynı hukuki statüdeki kişilere farklı kuralların uygulanması mümkün hale gelmektedir. Yukarıda bahsedilen süreçlerin 31/07/2023 tarihinden önce gerçekleşmesi halinde hükümlü denetimli serbestlik tedbirinden faydalanmakta, 31/07/2023 tarihinden sonra gerçekleşmesi halinde ise denetimli serbestlik tedbirinden faydalanamamaktadır. Aynı tarihte suç işleyen, aynı hukuki statüde bulunan kişiler hakkında farklı hükümlerin uygulanması bu yönüyle Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu sebeple kanun maddesinin iptal edilmesi gerektiği düşünülmektedir.
3) Anayasa'nın 40. Maddesi Kapsamında Yapılan Değerlendirmede: Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir” hükmünü içermektedir. Anılan hükme göre kişilerin yargı makamları ile idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması anayasal bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı veya idari merciler nezdinde şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete gerekli ve yeterli mekanizmaları oluşturarak uygun koşulları sağlama yükümlülüğü getirmektedir. Bu çerçevede Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır.
5275 sayılı Kanuna 14/07/2023 tarihinde 7456 sayılı Kanunun 15. maddesiyle getirilen geçici 10. madde eklenmiştir. 7456 sayılı Kanun 15/07/2023 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yukarıda da bahsedildiği üzere kanun maddesine göre denetimli serbestlik tedbirinden faydalanmanın ön koşulu olarak 31/07/2023 tarihinde Covid izninde olmak belirlenmiştir. Uygulamada da karşılaşıldığı üzere, hakkında hüküm tesis edilmiş kişiler denetimli serbestlik tedbirinden faydalanabilmek amacıyla ilk derece mahkemelerinden verilmiş olan kararları istinaftan vazgeçmek, istinafa ve temyize taşıdıkları dosyaları ise kanun yolu haklarından feragat etmek suretiyle haklarındaki hükümleri kesinleştirme yoluna gitmişlerdir. Kanunun Resmi Gazetede yayımladığı 15/07/2023 ile denetimli serbestlik tedbirinden faydalanmak için belirlediği 31/07/2023 tarihi arasındaki 16 günde kişiler denetimli serbestlik tedbirinden faydalanabilmek amacıyla haklarındaki hükmü kesinleştirmek için kanun yolu haklarından vazgeçmek zorunda kalmışlardır. İlgililerin kanun yolu hakkından vazgeçmelerine sebebiyet veren bu düzenleme bu yönüyle de etkili başvuru hakkına aykırılık teşkil etmektedir.Bu sebeplerle kanun maddesinin iptal edilmesi gerektiği düşünülmektedir.
K A R AR : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 152. maddesi ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 40. maddesi uyarınca, yargılamaya konu uyuşmazlığın çözülmesi bakımından uygulanması zorunlu bulunan 7456 sayılı Kanunun 15. maddesiyle getirilen 5275 sayılı Kanunun geçici 10/2. maddesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2, 10. ve 40. maddelerine aykırılık teşkil ettiği değerlendirildiğinden Anayasaya aykırılık incelemesinde bulunmak üzere ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURULMASINA,
2-Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 152/3. maddesi uyarınca dosyanın Anayasa Mahkemesine ulaşmasından başlamak üzere beş ay içerisinde Anayasa Mahkemesince karar verilmediği takdirde itirazın yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasına,
3-İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararı aslının, Anayasa Mahkemesine başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneğinin ve dava dilekçesi ile dosyanın ilgili bölümlerinin onaylı örneklerinin dizi listesine bağlanarak Anayasa Mahkemesine gönderilmesine dair karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/82
Karar Sayısı : 2024/165
Karar Tarihi : 24/9/2024
R.G.Tarih-Sayı : 21/11/2024-32729
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Burdur Ağır Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a 14/7/2023 tarihli ve 7456 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 2., 10. ve 40. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Denetimli serbestliğe ayrılma talebinin reddine ilişkin karara vaki itiraz üzerine yapılan incelemede itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı geçici 10. maddesi şöyledir:
“Geçici Madde 10- (Ek: 14/7/2023-7456/15 md.)
(1) 31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan hükümlüler, izin bitimini takip eden onbeş gün içinde infaz işlemlerinin devam ettiği kurumlara dönmek zorundadır.
(2) 31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan ve ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalan hükümlülerin talebi aranmaksızın, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hakimi tarafından karar verilebilir.
(3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca, izinden dönecek hükümlüler ile hakkında denetimli serbestlik kararı verilecek hükümlülere ilişkin hususlar, Adalet Bakanlığının resmî internet sitesinde duyurulur.
(4) 105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezası infaz edilip geçici 9 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle 31/7/2023 tarihi itibarıyla izinde bulunan hükümlüler, koşullu salıverilme tarihine kadar olan süreleri 105/A maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen yükümlülüklere tabi olmadan geçirirler.
(5) Geçici 9 uncu maddenin altıncı fıkrası uyarınca açık ceza infaz kurumuna gönderilen hükümlüler, 31/7/2023 tarihi itibarıyla açık ceza infaz kurumuna ayrılmış sayılır.
(6) Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar hariç olmak üzere, 31/7/2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerden, toplam hapis cezası on yıldan az ise bir ayını, on yıl ve daha fazla ise üç ayını bu kurumlarda geçirip ilgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz kurumlarına ayrılmasına üç yıl veya daha az süre kalanlar, bu şartların oluştuğu tarih itibarıyla açık ceza infaz kurumlarına ayrılabilir. Bu hükümlüler ile 31/7/2023 tarihinde geçici 9 uncu maddenin altıncı fıkrası kapsamında açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlüler, talepleri hâlinde en az üç ay açık ceza infaz kurumunda kalmış olmak şartıyla ilgili mevzuat uyarınca cezaların denetimli serbestlik tedbiri altında infazı uygulamasından üç yıl erken yararlandırılır.
(7) Altıncı fıkra hükümleri 31/7/2023 tarihi itibarıyla;
a) Hapis cezasının infazı 16, 16/A ve 17 nci maddeleri kapsamında ertelenmiş olan,
b) Hapis cezasının infazı durdurulmuş olan,
hükümlüler hakkında da uygulanır.
(8) Koşullu salıverilmenin geri alınması nedeniyle 31/7/2023 tarihi itibarıyla cezası aynen infaz edilen veya ikinci defa mükerrir olup 31/7/2023 tarihi itibarıyla bu cezanın infazı için ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin bu cezalarının infazı bakımından altıncı fıkra hükümleri uygulanmaz. Bu hükümlülerin 31/7/2023 tarihi itibarıyla kesinleşmiş ancak infaz edilmemiş diğer hapis cezaları bakımından altıncı fıkra hükümleri uygulanır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 9/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygunluğu sorunu görüşülmüştür.
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği belirtilmiş; anılan fıkranın (a) bendinde de “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı” Mahkemeye gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anılan İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran Mahkemenin gerekçeli kararında, Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
4. İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde de Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede, başvuruda eksikliklerin bulunduğu tespit edilirse itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği belirtilmiştir.
5. Yapılan incelemede itiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından 5275 sayılı Kanun’un geçici 10. maddesinin (2) numaralı fıkrasının “…ve ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalan hükümlülerin talebi aranmaksızın, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hakimi tarafından karar verilebilir.” bölümünün Anayasa’nın 2., 10. ve 40. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş, ancak hangi nedenlerle anılan hükümlere aykırı olduğuna dair herhangi bir gerekçeye yer verilmediği anlaşılmıştır.
6. Buna göre 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ile İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan 5275 sayılı Kanun’un itiraz konusu geçici 10. maddesinin (2) numaralı fıkrasının “…ve ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalan hükümlülerin talebi aranmaksızın, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hakimi tarafından karar verilebilir.” bölümüne yönelik başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından reddi gerekir.
7. Açıklanan nedenlerle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a 14/7/2023 tarihli ve 7456 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (2) numaralı fıkrasının;
A. “…ve ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalan hükümlülerin talebi aranmaksızın, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hakimi tarafından karar verilebilir.” bölümünün iptaline yönelik itiraz başvurusunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından, esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
B. Kalan kısmının esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
8. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Sümeyye KOCAMAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
9. İnfaz süresi ilke olarak; kapalı ceza infaz kurumunda geçirilen süre, açık ceza infaz kurumunda geçirilen süre ve koşullu salıverilme tarihi ile bihakkın tahliye tarihi arasındaki süre olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır. Bunun yanı sıra 5275 sayılı Kanun’a 5/4/2012 tarihli ve 6291 sayılı Kanun’la eklenen 105/A maddesiyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazına ilişkin yeni bir aşama getirilmiştir.
10. Denetimli serbestlik belirli şartları taşıyan hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek ve bu suretle yeniden suç işlenme olasılığını azaltmak amacıyla koşullu salıverilme tarihinden belirli bir süre önce ceza infaz kurumundan salıverilmelerini ve koşullu salıverilme tarihine kadar hükümlülere, kişiye göre belirlenmiş denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasını öngören bir hukuki kurumdur (benzer yönde bkz. AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013; E.2014/14, K.2014/77, 9/4/2014; E.2017/170, K.2018/77, 5/7/2018, § 13; E.2020/44, K.2020/41, 17/7/2020, § 27).
11. 5275 sayılı Kanun’un geçici 9. maddesinin (5) numaralı fıkrasında COVID-19 salgın hastalığı sebebiyle, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlülerin yanı sıra anılan Kanun’un 105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezasının infazına karar verilen hükümlüler ile Kanun’un 106. maddesi veya diğer kanunlar uyarınca denetimli serbestlik tedbirinden yararlanan hükümlülerin 31/5/2020 tarihine kadar izinli sayılacağı ve salgının devam etmesi hâlinde bu sürenin Sağlık Bakanlığının önerisi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından her defasında iki ayı geçmemek üzere on dokuz kez uzatılabileceği belirtilmiştir.
12. Adalet Bakanlığınca çeşitli tarihlerde alınan kararlarla açık ceza infaz kurumlarında bulunan veya açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlüler ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezalarının infazına karar verilen yükümlüler hakkındaki izin sürelerinin uzatılmasına karar verilmiş ve bu bağlamda izin süreleri son olarak 31/5/2023 tarihinden itibaren iki ay süreyle uzatılmıştır.
13. Kanun’un geçici 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasında 31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9. maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca COVID-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan hükümlülerin, izin bitimini takip eden on beş gün içinde infaz işlemlerinin devam ettiği kurumlara dönmek zorunda oldukları hükme bağlanmıştır.
14. Geçici 10. maddenin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (2) numaralı fıkrası ise 31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9. maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca COVID-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan ve ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalan hükümlülerin talebi aranmaksızın cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hâkimi tarafından karar verilebileceğini öngörmektedir. (2) numaralı fıkrada yer alan “31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan...” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
15. Bu itibarla kural uyarınca denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmaya ilişkin söz konusu düzenlemeden 31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9. maddenin beşinci fıkrası uyarınca COVID-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan hükümlüler yararlanabilecektir. Başka bir ifadeyle 31/7/2023 tarihinden sonra infaz işlemleri başlayan ve bu suretle izne ayrılamayan hükümlüler fıkrada yer alan diğer şartları taşısa dahi denetimli serbestliğe ayrılamayacaklardır.
B. İtirazın Gerekçesi
16. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla denetimli serbestliğe ayrılma bakımından suç tarihi yerine izne ayrılma tarihinin esas alınmasının infaz hükümlerinin uygulanmasında eşitsizliğe neden olduğu, söz konusu şartın kanun yoluna başvurma hakkını kullanmaları sebebiyle cezası daha sonra kesinleşen hükümlüler yönünden infaz rejiminde aleyhe sonuç doğurduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 40. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuki güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
18. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin kanundan belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, § 25; E.2022/9, K.2022/80, 21/6/2022, § 11).
19. İtiraz konusu kural uyarınca 31/7/2023 tarihi itibarıyla COVID-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan hükümlülerin 5275 sayılı Kanun’un geçici 10. maddesinde belirtilen diğer şartı da taşımaları hâlinde cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hâkimi tarafından karar verilebilecektir.
20. Kural kapsamında cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebilecek hükümlüler bakımından aranan 31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9. maddenin beşinci fıkrası uyarınca COVID-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunma şartının herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır bir şekilde düzenlendiği gözetildiğinde kuralda belirlilik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
21. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleriyle bunların infazına ilişkin kurallar; Anayasa’nın konuya ilişkin hükümleri başta olmak üzere ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik hayatın ihtiyaçları göz önüne alınarak oluşturulacak ceza siyasetine göre belirlenir. Buna göre hangi fiilin suç sayılacağı, cezanın türü ve miktarı ile infaza ilişkin yasal düzenlemeler temelde devletin suç ve ceza politikasına bağlı bir konudur. Suç ve ceza yönünden sınırları belirtilen bu takdir alanı, ceza sisteminin tamamlayıcı bölümünü oluşturan infaz hukuku için de geçerlidir (AYM, 2020/53, 2021/55, 14/7/2021, §§ 186, 187; E.2022/9, K.2022/80, 21/6/2022, § 17). Kanun koyucunun bu konudaki tercih ve takdirinin yerindeliğinin incelenmesi anayasal denetimin kapsamı dışında kalmaktadır (AYM, E.2017/170, K.2018/77, 5/7/2018, § 12).
22. Kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındaki düzenlemeleri yaparken de hukuk devleti ilkesi gereğince kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla hareket etmesi gerekir. Anayasa Mahkemesince kamu yararı konusunda yapılacak inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığının araştırılmasıyla sınırlıdır. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı kavramının Anayasa’da tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi kamu yararı; bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı düşüncesi olmaksızın yalnız özel çıkarlar için veya sadece belli kişilerin yararına kanun hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve kesin olarak belirlenmesi hâlinde söz konusu kanun hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer. Açıklanan istisnai hâl dışında bir kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç ve yöntemlerle kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla bağdaşmaz (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/7/2021, § 23; E.2022/9, K.2022/80, 21/6/2022, § 15).
23. Anılan Kanun’un 105/A maddesinde öngörülen denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması ile hükümlü hakkında verilen cezanın infazının devam ettiği aşamada cezaların infazında mümkün olduğunca yarı özgürlük, açık rejimler ya da geçici yerleşmeler gibi yöntemler kullanılarak alternatif bir infaz rejimi oluşturmak suretiyle hükümlülerin yeniden suç işleme risklerinin azaltılması, sosyal hayata hazırlanmalarına imkân sağlanması, tahliye şartlarına uyumun gerçekleştirilmesi, toplumsal kurallara uyma becerilerinin geliştirilmesi, toplumun hükümlüye olumsuz bakışının azaltılması ve ailesiyle görüşmesinin sağlanması amaçlanmaktadır (AYM, E.2017/170, K.2018/77, 5/7/2018, § 17; E.2020/53, K.2021/55, 14/7/2021, § 145).
24. Kuralla, COVID-19 salgın hastalığı sebebiyle 31/7/2023 tarihi itibarıyla izinli bulunan hükümlülerin ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalması şartıyla cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebileceği düzenlenmek suretiyle hükümlülerin denetimli serbestlik kurumunun genel amacına uygun olarak dış dünyaya ve toplumsal hayata uyum sağlamalarının kolaylaştırılmasının ve ceza infaz kurumlarında oluşacak yoğunluğun önlenmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın kamu yararı dışında bir amacı gerçekleştirmeye yönelik olduğu söylenemez.
25. Bununla birlikte denetimli serbestlik kanunda belirtilen şartlar sağlandığında infaz hâkimi tarafından uygulanmasına karar verilebilecek bir tedbir niteliğinde olup kişilere her durumda mutlaka uygulanması gereken bir hak niteliği taşımamaktadır. Öte yandan denetimli serbestlik tedbirinin ilgili kişiler açısından bir hak olduğu kabul edilse dahi bunun hiçbir şarta bağlı kılınamayacağı da söylenemez. Nitekim kanun koyucu, hükümlülerin dış dünyaya uyumunu sağlama amacına yönelik böyle bir düzenleme yaparken bu amacın hangi durumlarda gerçekleşeceğini belirleme ve özellikle toplumu suçlular karşısında koruyacak tedbirleri de gözetme konusunda takdir yetkisine sahiptir (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/07/2021, § 148).
26. Bu itibarla 31/7/2023 tarihi itibarıyla izinde bulunan hükümlüler bakımından cezanın denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebilmesi yönünden farklı şartlar belirlenmesi kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olup kamu yararı amacı taşıdığı anlaşılan kuralda hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yön bulunmamaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Basri BAĞCI ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 10. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 2. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 10. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 40. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a 14/7/2023 tarihli ve 7456 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (2) numaralı fıkrasının “31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9 uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan…” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE Basri BAĞCI ile Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 24/9/2024 tarihinde karar verildi.
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI
Karşı Oy
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenen geçici 10. maddenin ikinci fıkrasında yer alan ve 31/7/2023 tarihi itibariyle Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan hükümlülerden, infazlarının tamamlanmasına beş yıldan daha az kalmış olanların, kalan sürelerini infaz kurumuna alınmaksızın denetimli serbestlik kapsamında tamamlamalarına imkan sağlayan düzenlemenin eşitsizliğe neden olduğu ve 2023/147 esas sayılı dosyada yer alan karşı oy gerekçeleri doğrultusunda iptal edilmesi gerektiğini değerlendirdiğimizden, çoğunluğun “red” yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir.