ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı
: 2021/58
Karar Sayısı : 2024/14
Karar Tarihi : 23/1/2024
R.G.Tarih-Sayı :
5/4/2024-32511
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. Kayseri Vergi Mahkemesi (E.2021/58)
2. İstanbul 3. Vergi Mahkemesi (E.2023/201)
İTİRAZLARIN KONUSU: 19/3/1969
tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 31/10/1980 tarihli ve 2329 sayılı
Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 169. maddesinin “…avukatlık ücret
tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.” bölümünün
Anayasa’nın 2., 36. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline
karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Vergi
dairesi müdürlüğü tarafından düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesi ile banka hesabı aracılığıyla alınan altın nedeniyle tahsil edilen
banka ve sigorta muamele vergisinin iptali ve iadesi talebiyle açılan davalarda
itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri
için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 169. maddesi
şöyledir:
“Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık
ücretinin miktarı:
Madde 169 – (Değişik: 31/10/1980 - 2329/2 md.)
Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık
ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla
olamaz.”
II. İLK İNCELEME
A. E.2021/58 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin
YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 24/6/2021 tarihinde
yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2023/201 Sayılı Başvuru Yönünden
2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL,
M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 18/1/2024
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından
işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARI
3. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun
31/10/1980 tarihli ve 2329 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 169. maddesinde
yer alan “…yazılı miktardan az...” ve “...olamaz.” ibarelerinin
iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin
E.2023/201 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2021/58
sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin
E.2021/58 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 18/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
4. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Yakup MACİT
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
5. 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinin birinci
fıkrasında avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağ
veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. Anılan maddenin ikinci, üçüncü ve
dördüncü fıkralarında avukat
ile müvekkili arasındaki sözleşme ilişkisinden doğan avukatlık ücreti ile
ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.
6. Maddenin dördüncü fıkrasında ise dava sonunda haklı çıkan taraf lehine hükmedilen ve yargılama
gideri niteliğinde olan yasal vekâlet ücretinin kime ait olduğu ve özellikleri
belirtilmiştir. Anılan fıkrada, kararla
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine (Tarife) dayanılarak karşı tarafa yüklenecek
söz konusu ücretin avukata ait olacağı, bu ücretin iş sahibinin borcu nedeniyle
takas ve mahsup edilemeyeceği ayrıca haczedilemeyeceği öngörülmüştür.
7. Söz konusu Kanun’un 168. maddesinin birinci ve ikinci
fıkralarında ise baro yönetim kurullarının, her yıl eylül ayı içinde
hazırlayarak gönderdikleri Tarifelerin Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetim
Kurulunca, o yılın ekim ayı sonuna kadar düzenlenerek Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderileceği, Tarifenin Bakanlıkça onaylanması ya da geri gönderilmesi
üzerine TBB Yönetim Kurulunun üçte iki çoğunlukla aynen kabul etmesi hâlinde
onaylanmış sayılacağı ve sonucun Bakanlığa bildirileceği, Bakanlığın Tarifeye
karşı dava açabileceği hükme bağlanmıştır.
8. 12/1/2011 tarihli
ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
323. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendinde vekille takip edilen
davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama
giderlerinden olduğu düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un “Yargılama
giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde kanunda yazılı hâller dışında yargılama giderlerinin,
aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği, davada iki
taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda mahkemenin, yargılama
giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı belirtilmiştir. Kanun’un 330. maddesinde ise vekil ile takip edilen davalarda mahkemece kanuna göre
takdir olunacak vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedileceği öngörülmüştür.
9. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yargılama giderleriyle ilgili olarak anılan Kanun’da hüküm
bulunmayan hâllerde 6100 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı, (2) numaralı fıkrasında 2577 sayılı Kanun ve söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrası uyarınca
6100 sayılı Kanun’a atıfta bulunulan hâller saklı kalmak üzere vergi
uyuşmazlıklarının çözümünde 4/1/1961 tarihli
ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ilgili
hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
10. Yine 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 324. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında harçlar ve
tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla devlet Hazinesinden
yapılan her türlü harcamaların ve taraflarca yapılan ödemelerin yargılama
giderlerinden olduğu belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 325. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkralarında ise sanık hakkında cezaya veya güvenlik tedbirine
hükmedilmesi hâlinde bütün yargılama giderlerinden sanığın sorumlu olduğu,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi durumlarında da sanık
aleyhine yargılama giderlerine hükmedileceği düzenlenmiştir.
11. Kanun’un 327. maddesinde hakkında beraat veya ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilen kişinin, sadece kendi kusurundan ileri
gelen giderleri ödemeye mahkûm edileceği, bu kişinin önceden ödemek zorunda
kaldığı giderlerin devlet Hazinesince üstlenileceği hükme bağlanmıştır.
12. Bu itibarla hukuk, ceza, idari ve vergi usul hükümlerine
göre davayı kazanan taraf ile beraat eden
sanığın ya da mahkûmiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmesi hâlinde katılanın kendisini vekille temsil ettirmesi durumunda lehine
vekâlet ücretine hükmedileceği, aleyhine karar verilen taraf ya da sanık veya devletin de Tarifede belirlenen
vekâlet ücreti ile diğer yargılama giderlerini ödemekle yükümlü olduğu
anlaşılmaktadır.
13. 1136 sayılı Kanun’un 169. maddesinde ise
yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin, Tarifede
yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamayacağı hükme bağlanmış olup
anılan maddenin “…avukatlık ücret
tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.” bölümü itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
14. Vergi uyuşmazlıklarında hükmedilecek vekâlet ücreti
ise söz konusu Kanun’un 168. maddenin ikinci fıkrasında özel bir şekilde
düzenlenmiştir. Anılan fıkraya göre genel
bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin
davalar ve 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun’un uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti
tutarı maktu olarak belirlenecektir.
15. Bu itibarla kural kapsamında karşı taraf lehine ya da
aleyhine hükmün verildiği tarihte yürürlükteki Tarifede öngörülen konusu para
olsa veya para ile değerlendirilebilse dahi maktu ücrete bağlı olan ya da konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen hukuki yardımlarda ödenecek vekâlet ücretinin asgari
haddi kadar ya da bu miktarın üç katına kadar vekâlet ücretine
hükmedilebileceği anlaşılmaktadır.
B. İtirazların Gerekçeleri
16. Başvuru kararlarında özetle; davada taraflara vekâlet ücreti ödeme
yükümlülüğü öngörülmesinin mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturduğu, Tarifenin
ikinci kısmının birinci bölümünde konusu para veya para ile değerlendirilebilen
hukuki yardımlara ödenecek ücretin maktu olarak belirlendiği, dava değerinin
maktu vekâlet ücretinin altında olduğu hâllerde kişilerin uyuşmazlığı dava
konusu yapmaktan çekinebileceği, bu durumun taraflar arasındaki menfaat
dengesini bozacağı, davanın kısmen kabul kısmen reddedilmesi hâlinde de iki
taraf lehine maktu vekâlet ücretine hükmedileceğinden davacının dava sonunda
elde etmiş olduğu faydanın aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle maddi
olarak zarara uğramasına neden olacağı, bunun yanı sıra dava konusu miktarı
geçmeyecek şekilde vekâlet ücretine hükmedilmesi imkânı varken dava değerini
aşacak şekilde maktu vekâlet ücretine hükmedilmesinin davanın en az giderle
sonuçlandırılması ilkesiyle de bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2.,
36. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C.
Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca
kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
18. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Anılan maddeyle güvence
altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisinin temel bir hak olma özelliğinin yanında
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4,
26/1/2022, § 28; E.2022/104, K.2023/28, 16/2/2023, § 9).
19. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır.
Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme yetkisine
sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar. Kişinin uğradığı bir
haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı
haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin ya da zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu
yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2021/20,
K.2022/84, 30/6/2022, § 10; E.2022/104, K.2023/28, 16/2/2023, § 10; E.2021/37,
K.2021/63, 22/9/2021, § 17).
20. Dava hakkının da etkili bir şekilde
kullanılabilmesi hukuk, idari ve ceza yargılamalarında kişilere avukat
yardımından faydalanmaları hususunda gerekli imkânların sağlanmasıyla
mümkündür. Yargılama gideri olan vekâlet ücretinin miktarının, hangi taraftan
tahsil edileceğinin ve buna ilişkin şartların da bu kapsamda değerlendirilmesi
gerekir.
21. Bu itibarla dava aşamasında kimin lehine ya da
aleyhine hükmedileceği belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup
mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38; Mehmet Okutan ve Mustafa
Okutan, B. No: 2018/293, 18/5/2021, §
43). Taraflar aleyhine vekâlet ücretine ve yargılama giderlerine
hükmedilmesini ve tarafların yargılama sürecinde yüklendikleri giderlerin karşı
tarafa yükletilmesi talebinin reddini öngören düzenlemeler mahkemeye erişim
hakkını sınırlayabilir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686,
17/11/2021, § 98). Bununla birlikte taraflar lehine hükmedilmesi gereken vekâlet
ücretinden yoksun bırakılması sonucunu doğuran uygulamalar da anılan hak
açısından sınırlamalara neden olabilir.
22. İtiraz konusu kural yargı
mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin Tarifede yazılı
miktardan az ve üç katından fazla olamayacağını hükme bağlamaktadır.
23. Kuralda genellikle davalının idare veya devlet olduğu
idari ve vergi davaları ile devletin, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin
karşılıklı taraf olduğu veya yalnızca gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin
davacı ya da davalı sıfatının bulunduğu hukuk davaları ile katılan veya sanığın
kendilerini vekil ile temsil ettirdiği ceza davalarında dava değerine
bakılmaksızın yargı mercilerince karşı
tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin alt ve üst sınırı belirlenmektedir.
24. Kuralın vekâlet ücreti bakımından öngörülen alt ve
üst sınır dikkate alınarak öncelikle konusu para olan veya para ile
değerlendirilebilen hukuk, idare ve vergi davalarında taraf olan idare veya
devlet ile gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri yönünden ayrı ayrı
değerlendirilmesi gerekmektedir.
25. Kural dava değerinin düşük olduğu
yargılamalarda gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişileri aleyhine karar
verilmesi yönünden incelendiğinde; tarafların gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi
olduğu ya da bir tarafı devlet olan hukuk veya idari ve vergi davalarında
aleyhine karar verilen tarafın ödeyeceği vekâlet ücretinin Tarifede belirlenen
maktu miktardan az ve üç katından fazla olmaması, ilgili tarafın (gerçek
veya özel hukuk tüzel kişisi) dava değerine göre hesaplanacak vekâlet ücretine
kıyasla daha fazla vekâlet ücretinden sorumlu olması sonucunu doğurmaktadır.
26. Bu itibarla dava sonunda hükmedilecek vekâlet ücretinin Tarifede farklı davalar için belirlenen maktu ücretten
az ve üç katından fazla olmamasını öngören kural nedeniyle mahkemeye erişim
hakkına sınırlama getirilmektedir.
27. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
denilmiştir. Buna göre mahkemeye erişim hakkına sınırlama getiren
düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun
ve ölçülü olması gerekir.
28. Bu kapsamda mahkemeye
erişim hakkını sınırlamaya yönelik kanuni
düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kurallar keyfîliğe izin
vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmalıdır.
29. Esasen temel hakları sınırlayan
kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde
kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
30. 1136 sayılı Kanun’un itiraz konusu
kuralın da yer aldığı 169. maddesinde vekâlet
ücretinin tespitinde Tarifenin esas alınacağı düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un
168. maddesi uyarınca her yıl TBB Yönetim Kurulunca hazırlanan ve Bakanlıkça
onaylanarak yürürlüğe giren Tarifede mahkemelerde, tüm hukuki yardımlarda,
taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandıran her türlü merci kararlarında ve
ayrıca kanun gereği mahkemelerce karşı tarafa yükletilmesi gereken avukatlık
ücretinin ödenmesine ilişkin şartlar ile kanunda belirtilen bazı istisnalar
dışında maktu ve nispi vekâlet ücretinin
uygulanacağı davalar ve miktarları belirlenmiştir.
31. Kuralda ise Tarifede her yıl tespit edilen maktu
miktarlar esas alınmak suretiyle mahkemelerce hükmedilecek vekâlet ücretinin
alt ve üst sınırı belirlenmiştir. Dolayısıyla yargı mercilerince hükmedilecek
vekâlet ücretine ilişkin alt ve üst sınırın açık
ve net olarak belirlendiği gözetildiğinde kuralın belirli ve öngörülebilir nitelikte
olduğu, bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
32. Hukuk devletinde, bir kimsenin, başka bir kişinin
hukuka aykırı işlem ve eylemi nedeniyle uğradığı zararı o kişiden tazmin
etmesini sağlayacak hukuksal mekanizmaların oluşturulması gerekir. Bu durum,
aynı zamanda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü ve adil
yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu anlamda, haksız yere dava açmak
zorunda bırakılan veya kendisine karşı haksız yere dava açılan bir kimsenin o
dava nedeniyle yaptığı masrafların karşı taraftan tazmini amacıyla tedbir
alınması hukuk devletinin bir gereğidir (bazı farklarla birlikte bkz. AYM,
E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
33. Haksız yere dava açan veya dava açılmasına sebebiyet
veren kişinin karşı tarafın yaptığı masraflardan sorumlu tutulması suretiyle
mali bir külfete katlanması, yargılama masraflarının bu kişi üzerinde
bırakılmasını gerektirmektedir. Başka bir ifadeyle, yargılama giderinin haksız
çıkan taraftan tahsil edilmesi, davada haklı çıkan tarafın o dava nedeniyle
uğradığı zararın ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır (AYM, E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014).
34. Haklı çıkan tarafın zararının giderilmesine yönelik
söz konusu amacın etkili bir yargılama yapılarak yargılama sonunda maddi gerçeğe
ulaşılması açısından da önemli olduğu açıktır. Bu itibarla yargı mercilerince
hükmedilecek vekâlet ücretiyle ilgili alt ve üst sınırın öngörülmesi tarafların
avukatın hukuki yardımından faydalanarak etkili ve güvenceli bir yargılama
yapılmasını sağlayarak maddi gerçeğin sağlıklı bir şekilde ortaya çıkmasına
katkı sunacaktır (AYM, E.2023/54, K.2023/90, 4/5/2023, § 38).
35. Bununla birlikte davacı tarafın gerçek veya özel
hukuk tüzel kişisi, davalı tarafın idare ya da devlet olduğu hukuk davaları ile
idare ve vergi davalarında devletin kamu görevlisi statüsünde bulunan avukatlar
veya hukukçular tarafından takip edilmesi hâlinde davacı aleyhine (idare
lehine) hükmedilen vekâlet ücretinin maktu miktardan az, üç katından fazla
olmamasının, davalı idarenin zararının karşılanması amacına hizmet ettiği
söylenemez. Bu durumda idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin gereksiz
davaların açılmasının önlenmesini amaçladığı söylenebilir. Esasen tarafların
gerçek ya da özel hukuk tüzel kişisi olduğu hukuk davalarında da davacının
aleyhine karar verilmesi hâlinde ödeyeceği vekâlet ücretinin belirtilen
sınırlar içinde kalması söz konusu amacın sağlanmasına katkı sunabilir. Bu itibarla
kuralın meşru bir amaca yönelik olduğu açıktır.
36. Kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen
sınırlamanın Anayasa’ya aykırı olmaması için aynı zamanda ölçülü olması
gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük
ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır.
Elverişlilik öngörülen sınırlamanın amaca ulaşmaya elverişli olmasını, gereklilik
amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca
daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir.
37. Bu bağlamda kuralla dava değerine bakılmaksızın
davanın reddi ya da kabulü hâlinde aleyhine karar verilen tarafın (gerçek kişi
veya özel hukuk tüzel kişisi) ödeyeceği vekâlet ücretinin Tarifede belirlenen
maktu vekâlet ücretine göre belirli sınırlar içinde olmasının haklı çıkan
tarafın dava sebebiyle yüklendiği avukatlık masrafının telafisi amacına ulaşma
bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
38. Öte yandan davada haklı çıkan taraf ile avukat
arasında düzenlenen avukatlık sözleşmesindeki ücretin her bir sözleşmede çok
farklı miktarlarda olması mümkündür. Hükmedilecek vekâlet ücretinin tespitinde
avukatlık sözleşmesinde belirlenen tutarın esas alınmasının farklı ve haksız
uygulamalara yol açabileceği açıktır. Bu durum konusu ve sebebi birbiriyle
tamamen aynı olan davalarda farklı vekâlet ücretlerine hükmedilmesine davada
haksız çıkan bazı kişilerin benzer durumdaki diğer kişilere nazaran yüksek
miktarlarda vekâlet ücreti külfetiyle karşılaşmasına sebebiyet verebilecektir.
Dolayısıyla yargılama sonucunda haksız çıkan kişi aleyhine hükmedilecek vekâlet
ücreti tutarının belirlenmesinde haklı çıkan kişinin avukatıyla yaptığı
sözleşmedeki ücretin değil standarda bağlanmış bir tarifenin esas alınmasının
meşru amaca ulaşma bakımından gerekli olmadığı söylenemez.
39. Davanın konusunun para olması ya da parayla
değerlendirilebilir nitelikte olması hâlinde vekâlet ücreti ve harç gibi
yargılama giderlerinin bu değere göre belirlenmesi gerektiği söylenebilir. Bu
durumda tarafların avukata ödediği ücret davanın değerine göre
değişebilecektir. Ancak bazı durumlarda davada haklı çıkan tarafın avukata
ücret ödemesinden kaynaklanan zararının giderilmesi için davanın değerinden
bağımsız olarak objektif ve kabul edilebilir miktarlarla maktu vekâlet
ücretleri belirlenebilir. Nitekim dava değerinin düşük olması hâlinde dahi
avukatın dava nedeniyle sarf edeceği emek ve mesainin ortalama bir değeri
bulunmaktadır. Dolayısıyla yargılama giderlerine katlanmak zorunda kalan
tarafın haklılığının tespit edilmesi durumunda uğrayacağı zararın giderilmesi
için kendisine ödenecek vekâlet ücreti bakımından asgari ve üst sınırın belirlenmesi
mümkündür.
40. Davaların niteliği dikkate alınarak vekâlet ücretinin
kapsam ve sınırlarının belirlenmesinde anayasal ilkelere bağlı kalmak kaydıyla
kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak zararı gidermek, abartılı,
zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri önlemek amacıyla öngörülen vekâlet
ücretinin haksızlığı tespit edilen taraf aleyhine -dava değeri dikkate
alınmaksızın- hükmedilirken miktar itibarıyla tarafların mahkemeye erişimini
imkânsız hâle getirmemesi ya da ciddi ölçüde zorlaştırmaması gerekir. Bu konuda
yapılacak değerlendirmede mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamada
amaçlanan kamu yararı ile bireyin hakları arasında sağlanması gereken adil
dengeye dikkat edilmelidir.
41. Kural kapsamında tarafların lehine ya da aleyhine
karar verilmesi hâlinde hükmedilecek vekâlet ücreti için öngörülen maktu vekâlet
ücreti her yıl TBB tarafından yayımlanan Tarifede dava türlerine göre farklı
değerlerde belirlenmektedir. Başka bir ifadeyle kurala göre yargı mercilerince
avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve en fazla üç katına kadar
karşı tarafa yükletileceği belirtilen avukatlık ücreti, hukuk, ceza ve idari
yargılamalara konu pek çok dava türünde maktu olarak öngörülen farklı
miktarlarda yargılama giderlerini gündeme getirmektedir.
42. Nitekim Kanun’da vekâlet ücreti ile ilgili
düzenlemelerin yapılacağı belirtilen 21/9/2023 tarihli ve 32316 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan 2023-2024 yılı dönemine ait Tarifenin ikinci kısmının
birinci bölümünde yer alan konusu para olsa veya para ile değerlendirilebilse
bile maktu ücrete bağlı hukuki yardımlarda ödenecek vekâlet ücreti farklı dava
türleri için 4.700 TL ila 20.900 TL arasında, ikinci kısmının ikinci bölümünde
yer alan konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen hukuki
yardımlara ödenecek vekâlet ücreti ise hukuk ve ceza yargılamalarında farklı
nitelikteki davalar için 3.600 ila 67.700 TL arasında belirlenmiştir.
43. Anayasa Mahkemesi koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasında
hükmedilecek vekâlet ücretine yönelik düzenleme öngören 5271 sayılı Kanun’un
142. maddesinin (9) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin “…ödenecek miktar
Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu
ücretten az,…” bölümünü incelediği kararında söz konusu bölümü öncelikle tazminat
davasının davacısı yönünden Anayasa’nın 13. ve 36. maddeleri kapsamında ele
almıştır. Anayasa Mahkemesi, anılan bölüm uyarınca hükmedilecek nispi vekâlet
ücretinin asgari sınırı olarak öngörülen ve Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde
takip edilen işler için belirlenen maktu vekâlet ücretinin ülke şartlarında makul ve kabul edilebilir düzeyde
olduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından orantılı
olduğu sonucuna ulaşmıştır (AYM, E.2023/54, K.2023/90, 4/5/2023, §§ 31-34).
44. Anılan kararda bölüm ayrıca tazminat davasının davalısı olan idare (Hazine) yönünden
Anayasa’nın 2. maddesi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Kararda davalı Hazine
aleyhine hükmedilecek nispi vekâlet ücretinin asgari sınırı olarak öngörülen ve
Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen maktu vekâlet
ücretinin, makul ve kabul edilebilir bir
düzeyde olduğu ifade edilerek bölümün orantılı olduğuna hükmedilmiştir (AYM, E.2023/54, K.2023/90, 4/5/2023, §§ 39, 40).
45. Bu itibarla kuralla yargı mercilerince
dava değerinden bağımsız olarak karşı tarafa yükletilecek vekâlet ücreti için avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın
süresi gibi hususları gözönüne almak suretiyle Tarifeye göre belirlenen maktu
vekâlet ücretinin alt ve üst sınırının ülke
şartlarında makul ve kabul edilebilir düzeyde olduğu, dolayısıyla kuraldaki kamu
yararının gerekleri ile bireyin hakları arasındaki dengenin bozulmadığı
anlaşılmaktadır. Ayrıca yargı merciinin taraflar
aleyhine vekâlet ücretine hükmederken neden asgari sınırdan uzaklaştığına
yönelik gerekçelerini kararda göstermesi gerektiği ve buna ilişkin itirazların
kanun yolu açık olan davalarda üst derece mahkemeleri nezdinde ileri
sürülmesinin mümkün olduğu açıktır.
46. Kaldı ki davacının
davasının kısmen reddedilmesi hâlinde dahi haklılığı tespit edilen kısım
yönünden (değere bakılmaksızın) davacı lehine aynı miktarlarda vekâlet ücretine
hükmedilmesi de söz konusu olabilecektir.
47. Bu itibarla tarafların
gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi ya da bir tarafının devlet olduğu
düşük değerli hukuk veya idari ve vergi davalarında aleyhine karar verilen
tarafın ödeyeceği vekâlet ücretinin Tarifede belirlenen maktu miktardan
az ve üç katından fazla olmamasının kişilerin mahkemeye erişimlerini imkânsız hâle
getirdiği ya da katlanılmaz ölçüde zorlaştırdığı söylenemez.
48. Diğer yandan kural dava değerinin düşük olduğu
yargılamalarda idare veya devlet aleyhine karar verilmesi yönünden incelendiğinde;
davacı veya davalı tarafın idare ya da
devlet olduğu hukuk davaları ile idare ve vergi davalarında dava değeri dikkate alınmadan davacı veya davalı gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi
lehine hükmedilen vekâlet ücretinin Tarifedeki maktu ücrete göre belirlenen alt
sınırdan az ve üç katından fazla olmaması dava değerinin düşük olduğu
uyuşmazlıklarda idare veya devletin daha fazla vekâlet ücretinden sorumlu
olması sonucunu doğurmaktadır.
49. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti;
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine
açık olan devlettir.
50. Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla
düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre yargılama usulüne ilişkin
kuralların belirlenmesi ve bu konuda ihtiyaç duyulan düzenlemelerin yapılması,
bu kapsamda tarafların yaptığı hangi tür giderlerin yargılama gideri olarak
kabul edileceği ile yargılama gideri adı altında hükmedilecek vekâlet ücretinin
hangi ölçütlere göre tespit edileceğinin belirlenmesi anayasal ilke ve sınırlar
içinde kanun koyucunun takdirindedir.
51. Kanun koyucu takdir yetkisi kapsamında anılan düzenlemeleri
yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle de
bağlıdır. Bu ilke gereğince bir kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin bulunması zorunludur (AYM, E.2021/18, K.2022/97, 8/9/2022, § 20).
52. Kuralla idare veya devletin taraf olduğu hukuk
davaları ile idare ve vergi davalarında idare veya devlet aleyhine (davacı veya
davalı gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi lehine) hükmedilecek vekâlet
ücretinin Tarifede yazılı maktu ücrete göre belirtilen sınırlar içinde olması,
ilgili tarafın avukat yardımından faydalanarak etkili bir yargılama yapılmasına
ve bu suretle maddi gerçeğin daha sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarılmasını
katkı sunacağı açıktır. Bu itibarla kuralın meşru bir amaç taşımadığı
söylenemez.
53. Davada haksız çıkan tarafa yükletilecek vekâlet
ücreti bakımından alt ve üst sınırların öngörülmesinin objektif ve kabul
edilebilir nedenlerinin bulunduğu gözetildiğinde kuralın anılan meşru amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olduğu
anlaşılmaktadır.
54. Ancak kuralla
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin de bulunması zorunludur.
Yargılama sonunda haklılığı tespit edilerek davayı kazanan tarafın hukuki
yardım karşılığında katlandığı masrafların bir kısmının haksız olan taraftan
tahsil edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla yargılama gideri olan vekâlet
ücretinin bir kısmını hukuken korunmayacak şekilde dava açılmasına sebebiyet
veren idare veya devletin karşılaması beklenir.
55. Dava değerinden bağımsız olarak yargı mercilerince davalı idare veya devlet aleyhine
yükletilecek vekâlet ücretiyle ilgili Tarifede öngörülen alt ve üst sınırın makul ve kabul edilebilir bir düzeyde olduğu
anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralda Tarifedeki
maktu ücrete göre belirlenen vekâlet ücretiyle kamu yararını sağlama amacı
arasında makul dengenin kurulmadığı söylenemez.
56. Buna karşın kural
dava değerinin yüksek olduğu yargılamalarda gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişileri
lehine karar verilmesi yönünden incelendiğinde; tarafların gerçek kişi veya
özel hukuk tüzel kişisi olduğu ya da bir tarafı devlet olan hukuk veya idari ve
vergi davalarında lehine karar verilen taraf için hükmedilecek vekâlet
ücretinin oransal hesaplama (nispi vekâlet
ücreti) yerine Tarifede önceden belirlenmiş maktu ücretin alt sınırı ya da üç
katına kadar hükmedilmesi, taraflar (gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi)
lehine daha az vekâlet ücretinin takdir edilmesi sonucunu doğuracaktır.
57. Kuralın dava değerinin düşük olduğu yargılamalarda idare veya
devlet aleyhine karar verilmesi yönünden
incelenen kısımda Anayasa’nın 2. maddesi çerçevesinde meşru amaç, elverişlilik ve gereklilik ilkeleri kapsamında belirtilen gerekçeler bu kısım yönünden de
geçerlidir.
58. Dava değerinden bağımsız olarak açılan her davanın
tarafları açısından belirli ölçülerde ortalama bir maliyeti bulunmaktadır. Bunun
yanı sıra konusu para veya parayla değerlendirilebilse bile uyuşmazlığın
niteliği gereği bazı davalarda yargılama giderlerine hükmedilirken dava
değerinden bağımsız değerlendirme yapılması gerekebilir. Örneğin vergi ya da
idari davalar gibi devletin tek taraflı yaptığı yüksek miktardaki vergilendirme
veya parasal nitelikteki cezai işlemlerine karşı açılan davalar ile ortaklığın
giderilmesi, ihtiyati haciz ya da tüketici mahkemelerinde görülen belirli
davalarda dava değeri dikkate alındığında ilgili taraf lehine veya aleyhine
yüksek oranlarda yargılama giderine hükmedilebileceği açıktır. Kanun koyucunun
söz konusu davaların bu niteliğini de dikkate alarak tarafların yüksek
miktarlarda vekâlet ücreti tehdidi altında kalmaması amacıyla dava değerinden
bağımsız olarak bu konularda belirli sınırlar öngörmesi doğal karşılanabilir.
Ancak öngörülen bu sınırlar arasında hükmedilecek vekâlet ücretiyle tarafların
dava açılmakla katlanacağı külfet arasında makul bir denge kurulmalıdır.
59. Özellikle davanın nitelik itibarıyla karmaşık ve
çözümünün zor olması hâlinde vekilinin harcayacağı emek ve mesainin fazla
olacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla tarafların katlanacağı bu külfetin avukatın
hukuki yardımından etkili ve güvenceli bir şekilde yararlanması, bu suretle
yargılamada maddi gerçeğin sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarılması amacını
zedelememesi ya da ortadan kaldırmaması gerekir.
60. Tarifenin 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
Tarifede belirlenen miktarlar altında vekâlet ücretinin kararlaştırılamayacağı,
Tarife hükümleri altında kararlaştırılan akdi vekâlet ücretlerinin, Tarifede
belirlenen değerler üzerinden kararlaştırılmış olarak kabul edileceği
belirtilmiştir. Dolayısıyla lehine Tarifede belirlenen alt sınırdan vekâlet
ücretine hükmedilen tarafın sözleşmeyle avukatına ödeyeceği ücret nedeniyle
oluşan zarar miktarının da en az Tarifede belirlenen maktu vekâlet ücreti kadar
olacağı ve bu durumun ilgili tarafın vekâlet sözleşmesi nedeniyle uğradığı
zarardan daha fazla lehine vekâlet ücreti hükmedilmesi imkânını ortadan
kaldıracağı anlaşılmaktadır.
61. Bunun yanı sıra bazı durumlarda yargılamada
Tarifedeki maktu ücretin üzerinde (Tarifede yazılı miktarın üç katına kadar)
hükmedilen vekâlet ücreti aynı zamanda vekâlet sözleşmesinde belirlenen ücretin
de üzerinde olabilir. Avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın
süresi gibi nesnel ölçütlerle en fazla maktu ücretin üç katına kadar
hükmedilecek ücretin standarda bağlanmış ortalama ve kabul edilebilir bir
maliyeti ifade ettiği açıktır. Tarafların kendi aralarında yaptıkları
sözleşmede belirlenen ücretin öznel ve denetlenebilir bir ölçütünün olmaması
nedeniyle taraf açısından bu ücrete göre değerlendirilebilecek bir zararın da
her durumda gerçek maliyeti (zararı) ifade etmeyebileceği, dolayısıyla bu
durumun kuralla ulaşılmak istenen -lehine karar verilen tarafın zararının
giderilmesi şeklindeki- meşru amacı ortadan kaldırmayacağı anlaşılmaktadır.
62. Bu itibarla hukuk, idari ve vergi uyuşmazlıklarında
davalarının niteliği, yargılama süreci, sarf edilen emek ve mesai gibi ölçütler
dikkate alınarak kural kapsamında yargı mercilerince taraflar lehine maktu
ücrete göre belirlenen alt ve üst sınırlar içinde vekâlet ücretine
hükmedilmesine imkân tanınmasının makul olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar
verilmesi hâlinde (değere bakılmaksızın) taraflar lehine aynı miktarlarda vekâlet
ücretine hükmedilmesi de söz konusu olabilecektir.
63. Diğer yandan yargı
mercilerince bu sınırlar içinde düşük veya yüksek miktarda vekâlet ücretine
hükmedilmesi durumunda da buna ilişkin gerekçelerin kararda gösterilmesi
gerektiği, kanun yolu açık olan davalarda bu yöndeki itirazların üst derece
mahkemeleri nezdinde ileri sürülmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
64. Dolayısıyla kuralda öngörülen sınırlar arasında dava
değerinin yüksek olduğu yargılamalarda taraflar lehine daha az vekâlet ücretine hükmedilmesiyle tarafların dava açmakla
ya da haksız bir şekilde davaya muhatap olmakla katlanacakları külfet
arasındaki makul dengenin ortadan kaldırıldığı söylenemez. Bu itibarla kuralla
taraflar lehine hükmedilecek vekâlet ücreti için öngörülen alt ve üst sınırın
hedeflenen meşru amaç bakımından ölçülü olduğu açıktır.
65. Bununla birlikte kuralın ceza davalarında
sanık ve katılan yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Anayasa’nın 36.
maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanarak yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu
belirtilirken iddia ve savunmada başvurulacak meşru vasıta ve yollar arasında
avukatların teknik bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlanmanın da bulunduğu
açıktır. Bu itibarla avukat yardımından yararlanma adil yargılanma hakkının
kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
66. Sanık veya katılanın 5271 sayılı Kanun kapsamında belirli
durumlarda isteğe bağlı ya da zorunlu olarak atanan müdafi dışında vekâlet
sözleşmesiyle serbest olarak ücret karşılığında avukat yardımından faydalanması
söz konusu olabilir. Dolayısıyla hakkında verilen beraat kararı nedeniyle
haksız bir şekilde suç isnadına maruz kaldığı tespit edilen sanığın ödediği
avukatlık ücreti ile suça konu fiil nedeniyle mağdur veya şikâyetçi olan
katılanın -sanığın cezalandırılması veya güvenlik tedbiri uygulanması hâlinde-
avukatın hukuki desteği karşılığı katlanmak zorunda olduğu masrafların
giderilmesi adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Bununla birlikte kişinin
vekâlet sözleşmesiyle bir avukatın hukuki yardımından faydalanması, katılan ve
sanık açısından iddia ve savunmanın etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayarak
adil yargılanma hakkına işlerlik kazandırmaktadır.
67. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesine "…adil
yargılanma…" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinde bir suç ile itham edilen
herkesin kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin
yardımından yararlanma, eğer avukat tutmak için gerekli maddi imkânlardan
yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde resen atanacak
bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilme hakkı düzenlenmiştir.
68. Sanık veya katılanın belirli durumlarda 5271 sayılı
Kanun’a göre atanan müdafi dışında kendilerini daha iyi temsil edebileceklerini
düşündükleri özel avukatın hukuki desteğinden yararlanması hususunda devlet
tarafından gerekli koşulların oluşturulması gerekir. Çünkü haksız olarak suç
isnadına muhatap olan sanığın beraat etmesi hâlinde ya da suçtan zarar gören
mağdur veya şikâyetçinin sanığın mahkûmiyeti durumunda yargılama nedeniyle
katlandığı masrafların karşılanmasının, bu kişilerin özel olarak avukat
yardımından faydalanarak yargılamaya etkin bir şekilde katılmalarına ve böylece
ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkı sunacağı açıktır.
69. Kural ceza yargılamalarında sanığın aleyhine ya da
lehine veya katılanın lehine hükmedilecek vekâlet ücretinin Tarifede avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç
katından fazla olamayacağını öngörmektedir.
70. Kuralın atıfta bulunduğu Tarifenin 14. maddesinde
ceza davalarında hükmedilecek vekâlet ücretleri düzenlenmiştir. Anılan maddenin
(1) numaralı fıkrasında kamu davasına
katılma üzerine, mahkûmiyete ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilmesi hâlinde vekil ile temsil edilen katılan lehine Tarifenin ikinci
kısmının ikinci bölümünde yer alan -konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen
hukuki yardımlar için maktu olarak belirlenen- avukatlık
ücretinin sanığa yükletileceği, bu hükmün katılanın Kanun gereğince
görevlendirilen vekili bulunması durumunda kovuşturma için ödenen ücretten
mahsup edilerek uygulanacağı belirtilmiştir.
71. Maddenin (4)
numaralı fıkrasında ise beraat eden ve vekil veya müdafi ile temsil edilen
sanık yararına Hazine aleyhine maktu vekâlet ücretine hükmedileceği, bu hükmün sanığın
Kanun gereğince görevlendirilen müdafinin varlığı durumunda kovuşturma için
Hazineden alınan ücretin mahsubu suretiyle uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
72. Dolayısıyla kurala
göre ceza yargılamasında sanığın beraat etmesi hâlinde davanın niteliğine göre
Tarifede belirlenen maktu vekâlet ücretinden az olmamak üzere üç katına kadar sanık
lehine vekâlet ücretine hükmedilebilecektir. Yine sanık hakkında suçluluk
tespitinin yapıldığı durumlarda suçtan zarar gören mağdur veya katılan lehine
de aynı şekilde vekâlet ücretine karar verilebilecektir.
73. Kuralın sanık bakımından iki yönü bulunmaktadır. Suçluluk tespitinin yapıldığı
hâllerde katılana ödenmek üzere sanık aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti ile
sanığın beraat etmesi durumunda sanık lehine karar verilecek vekâlet ücretidir.
Yargılama sonunda suçluluk tespitinin
yapıldığı hâllerde haksız olarak dava açılmasına neden olan sanığın yargılama
giderlerine ve bu kapsamda katılanın avukat masrafını karşılaması, mahkûmiyet
kararının doğal bir sonucudur. Sanığın katılana ödeyeceği vekâlet ücreti bakımından
kural kapsamında öngörülen alt ve üst sınırların makul ölçüde olduğu dikkate
alındığında kuralın sanık açısından hak arama özgürlüğünü zedeleyen bir yönü
bulunmamaktadır.
74. Sanık veya katılanın hukuki yardımından faydalandığı
avukata ödeyeceği ücret kanunda belirlenen sınırlar içinde vekâlet sözleşmesiyle
tespit edilmektedir. Dolayısıyla taraflarca sözleşmenin kendi şartları
çerçevesinde yüksek miktarlarda avukatlık ücretinin kararlaştırılması
mümkündür. Kurala göre mahkemece sanık veya katılan lehine Tarifede belirlenen
alt ve üst sınırlar arasında vekâlet ücretine hükmedilmesi, bu kişilerin
sözleşmeyle belirlenen ve bu sınırları aşan yüksek miktarlardaki vekâlet
ücretlerinin bir kısmını karşılamaları zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Başka
bir ifadeyle kural nedeniyle sanık ve katılanın hukuki yardımına başvurduğu
avukata sözleşme gereğince ödediği vekâlet ücretinin Tarifeyi aşan kısmına
yargılama gideri olarak kendileri katlanmak zorunda kalmaktadır.
75. Yargılama sonucunda mahkemece haklılık durumuna göre sanık veya
katılan lehine vekâlet ücretine hükmedilirken vekâlet sözleşmesinde yer alan
miktarın esas alınması kişiler yönünden farklı ve öngörülemez nitelikte vekâlet
ücretlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Nitekim kişilerin suç nedeniyle
uğrayacakları zarar algısı, ekonomik sosyal durumları da dikkate alındığında
oldukça belirsiz ve yüksek miktarlarda sözleşmeye bağlı vekâlet ücretlerini
gündeme getirebilecektir. Bu durumda mahkemelerce sözleşmede belirlenen bedel
üzerinden yüksek miktarlarda hükmedilecek yargılama giderlerinin sanık (katılan
lehine karar verilmesi durumunda) ve kamu (sanığın lehine karar verilmesi hâlinde)
üzerinde ağır ve katlanılmaz bir külfet oluşturacağı açıktır.
76. Bu itibarla yargılama gideri olarak hükmedilecek vekâlet
ücretinin tespitinde esas alınacak meblağın sanık veya katılanın avukat
yardımından faydalanma hakkını zedelemeyecek ölçüde nesnel olarak belirli,
öngörülebilir nitelikte ve kabul edilebilir miktarda olması, aleyhe vekâlet
ücreti hükmedilen sanık ve kamu üzerinde de çok
ağır ve ciddi bir etki yaratmayacak, adalet ve hakkaniyet duygusunu
zedelemeyecek makul bir oranda olması gerekmektedir.
77. Katılanın ve sanığın hukuki yardım almak için
yaptıkları avukat masrafının karşılanması amacıyla her yıl güncellenen Tarife
uyarınca belirlenen alt ve üst sınırın makul ve kabul edilebilir düzeyde olduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kurala göre katılan ve sanığın Tarifede belirlenen
miktarın üzerinde kalan vekâlet ücretine katlanmak zorunda bırakılmaları avukat
yardımından yararlanmalarını imkânsız hâle getirmemektedir. Kaldı ki bu
kişilerin isteğe bağlı veya zorunlu müdafilik kapsamında tercih edebilecekleri
bir avukat vasıtasıyla yargısal süreçte temsil edilmelerine engel bir durum
bulunmamaktadır.
78. Bu nedenle kural kapsamında ceza yargılamasında sanık
veya katılan lehine Tarifede belirlenen alt ve üst sınırlar içinde vekâlet
ücretine hükmedilmesinin, bu kişilerin avukat yardımından faydalanma hakkını ortadan
kaldırdığı ya da kısıtladığı söylenemez.
79. Bu itibarla davalının idare veya devlet olduğu idari
ve vergi davaları ile devletin, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin
karşılıklı taraf olduğu veya yalnızca gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin
davacı ya da davalı sıfatının bulunduğu hukuk davalarında dava değerine
bakılmaksızın yargı mercilerince Tarifedeki maktu ücrete göre belirlenen alt ve üst sınır
arasında vekâlet ücretine hükmedilmesini öngören kuralla mahkemeye erişim
hakkına getirilen sınırlamanın ulaşılmak istenen
meşru amaç bakımından orantılı olduğu, katılan veya sanığın kendilerini
vekil ile temsil ettirdiği ceza davaları açısından ise bu kişilerin avukat
yardımından yararlanma hakkını zedelemediği anlaşılmaktadır.
Ayrıca kural kapsamında dava
değerinin düşük olduğu yargılamalarda idare veya devlet aleyhine Tarifeye göre
belirlenen sınırlar içinde karar verilmesine imkân tanınması hukuk devleti
ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.
80. Diğer yandan Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü
fıkrasında davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiştir. Kural
kapsamında yargı mercilerince karşı
tarafa yükletilecek vekâlet ücretinin alt ve üst sınırının makul ölçülerde
belirlendiği dikkate alındığında haksızlığı kısmen veya tamamen tespit edilen
tarafın bu miktarlardan sorumlu tutulmasının davaların en az giderle
sonuçlandırılmasını öngören anayasal ilkeyle çelişen bir yönü de bulunmamaktadır.
81.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 13., 36. ve 141. maddelerine aykırı
değildir. İtirazın reddi gerekir.
V. HÜKÜM
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun
31/10/1980 tarihli ve 2329 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 169.
maddesinin “…avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından
fazla olamaz.” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE
23/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
|