ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/101
Karar Sayısı : 2024/124
Karar Tarihi : 27/6/2024
R.G.Tarih-Sayı :
8/10/2024-32686
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 132 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 10/6/2022 tarihli ve 7410 sayılı Çevre Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 4. maddesiyle 9/8/1983
tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 2. maddesinin;
1. Birinci
fıkrasında yer alan “Çevre yönetim birimi/Çevre görevlisi:” tanımının “Çevre
yönetimi hizmeti:” şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...çevre
danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği
kişiler...” ibaresinin,
2.
Birinci fıkrasına eklenen “Çevre
danışmanlık firması:” tanımının,
B. 5. maddesiyle 2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin
birinci fıkrasının (m) bendinde yer alan;
1.
“…çevre yönetim birimini
kurmayanlara…” ibaresinin “…çevre
yönetimi hizmeti almayanlardan; çevre yönetim birimini kurmayanlara ya da çevre
danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara…” şeklinde değiştirilmesinde
bulunan “...ya da çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara...”
ibaresinin,
2. “…çevre görevlisi bulundurmayanlara ya da Bakanlıkça
yetkilendirilmiş firmalardan hizmet almayanlara…” ibaresinin “…çevre
mühendisi veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara…”
şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...veya Bakanlıkça yetkilendirilen
kişiyi bulundurmayanlara...” ibaresinin,
C. 30. maddesiyle 24/12/2020
tarihli ve 7261 sayılı Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
eklenen (ğ) bendinin,
Anayasa’nın 2., 7., 43., 56., 123., 128.
ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un dava konusu kuralların da yer
aldığı;
A. 4.
maddesiyle 2872 sayılı Kanun’un birinci
fıkrasının tanımı değiştirilen ve anılan fıkraya tanımların eklendiği 2.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tanımlar:
Madde 2 – (Değişik: 26/4/2006-5491/2
md.)
Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca
ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları
biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,
Çevre korunması: Çevresel değerlerin ve
ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut
bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini
önlemeye yönelik çalışmaların bütününü,
…
Çevre yönetimi: İdarî, teknik, hukukî,
politik, ekonomik, sosyal ve kültürel araçları kullanarak doğal ve yapay çevre
unsurlarının sürdürülebilir kullanımını ve gelişmesini sağlamak üzere yerel,
bölgesel, ulusal ve küresel düzeyde belirlenen politika ve stratejilerin
uygulanmasını,
(Değişik tanım:10/6/2022-7410/4 md.)
Çevre yönetimi hizmeti: Bu Kanun ve Kanuna göre yürürlüğe konulan düzenlemeler
uyarınca tesis ve işletmelerin mevzuata uygunluğunun, alınan tedbirlerin etkili
olarak uygulanıp uygulanmadığının değerlendirildiği ve çevre mühendisleri,
çevre yönetim birimleri, çevre danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili
yönetmelikle belirlediği kişiler tarafından verilen hizmeti,
(Ek tanım: 10/6/2022-7410/4 md.) Çevre
yönetim birimi: Çevre yönetimi hizmeti vermek üzere tesis veya işletmelerin
bünyesinde kurulan birimi,
(Ek tanım: 10/6/2022-7410/4 md.) Çevre
danışmanlık firması: Çevre yönetimi hizmeti vermek üzere Bakanlık tarafından
yetkilendirilen tüzel kişiliği,
…
ifade eder.”
B. 5. maddesiyle 2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci
fıkrasının ibare değişiklikleri yapılan (m) bendi şöyledir:
“m) Bu Kanunun ek 2 nci maddesinde
öngörülen çevre yönetimi hizmeti almayanlardan; çevre yönetim birimini
kurmayanlara ya da çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara
6.000 Türk Lirası (116.060 TL), çevre mühendisi veya Bakanlıkça
yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara 4.000 Türk Lirası (77.372 TL)
idarî para cezası verilir.”
C. 30.
maddesiyle 7261 sayılı Kanun’un (1) numaralı
fıkrasına (ğ) bendinin eklendiği 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Ajansın faaliyetleri
MADDE 4- (1) Ajansın, Bakanlıkça
belirlenen çevre strateji ve politikaları doğrultusunda yapacağı faaliyetler
şunlardır:
…
ğ) (Ek:10/6/2022-7410/30 md.) Bakanlık
tarafından Ajansa kullanma izni verilen veya kiralanan, Kıyı Kanunu
kapsamındaki devletin hüküm ve tasarrufu altında yer alan alanlarda; mapa ve
şamandıra sistemleri kurmak, işletmek, deniz araçlarına atık alım hizmetlerini
vermek ve bu hizmetlerin verilmesini sağlamak.
(2) (Ek:10/6/2022-7410/30 md.) Ajans,
ihtiyaç hâlinde bu maddede sayılan faaliyetleri özel hukuk tüzel kişiliğini
haiz şirketler kurarak gerçekleştirebilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan
GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 8/9/2022 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör
Cem GÜNDOĞDU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu
kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 4. Maddesiyle 2872 Sayılı Kanun’un 2.
Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “Çevre yönetim birimi/Çevre
görevlisi:” Tanımının “Çevre yönetimi hizmeti:” Şeklinde
Değiştirilmesinde Bulunan “...çevre
danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği
kişiler...” İbaresinin ve Anılan Fıkraya Eklenen “Çevre danışmanlık
firması:” Tanımının İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
3. 2872 sayılı
Kanun’un 1. maddesinde anılan Kanun’un amacının bütün canlıların ortak varlığı
olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri
doğrultusunda korunmasını sağlamak olduğu hükme bağlanmıştır. Kanun’un ek 2.
maddesinde ise faaliyetleri sonucu çevre
kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar verecek kurum, kuruluş ve
işletmelerin çevre yönetimi hizmeti almakla yükümlü oldukları, bu konuyla
ilgili usul ve esasların Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca
(Bakanlık) çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği ifade edilmiştir.
4. Kanun’un 2. maddesinde de çevre yönetimi hizmeti, bu Kanun
ve Kanun’a göre yürürlüğe konulan düzenlemeler uyarınca tesis ve işletmelerin
mevzuata uygunluğunun, alınan tedbirlerin etkili olarak uygulanıp
uygulanmadığının değerlendirildiği ve çevre mühendisleri, çevre yönetim
birimleri, çevre danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle
belirlediği kişiler tarafından verilen hizmet olarak tanımlanmıştır. Anılan
tanımda yer alan “…çevre danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili
yönetmelikle belirlediği kişiler…” ibaresi dava konusu kurallardan ilkini
oluşturmaktadır. Bu itibarla kural gereğince çevre yönetimi hizmeti çevre
danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği kişiler
tarafından verilebilmektedir.
5. Dava konusu ikinci kuralı oluşturan çevre danışmanlık
firması tanımına göre ise çevre yönetimi hizmeti vermek üzere Bakanlık
tarafından yetkilendirilen tüzel kişiliğin çevre danışmalık firması olduğu
ifade edilmiştir.
6. Diğer yandan çevre yönetimi hizmeti tesis ve
işletmelerin mevzuata uygunluğunun ve alınan tedbirlerin etkili olarak uygulanıp
uygulanmadığının değerlendirilmesinden öteye geçemeyecektir. Nitekim 12.
maddede Kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisinin Bakanlığa
ait olduğu ve bu yetkinin sadece il özel idarelerine, çevre denetim birimlerini
kuran belediye başkanlıklarına, Denizcilik Müsteşarlığına, Türkiye Çevre
Ajansına, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına ve Sahil
Güvenlik Komutanlığına devredilebileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla çevre
yönetimi hizmeti kapsamında gerçekleştirilen faaliyet, değerlendirmeden ibaret
olup bu faaliyetin denetleme ve yaptırım uygulama yetkilerini içermediği
açıktır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
7. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu
kurallarla çevre yönetimi hizmetinin çevre mühendisi olmayan kişilerce de yerine
getirilmesine imkân tanındığı, bu hâliyle söz konusu hizmetin kimler tarafından
yerine getirileceği hususunda kanunda belirliliğin bulunmadığı, ayrıca bu
konuda Bakanlığa tanınan yetkinin sınırsız olduğu, Bakanlığa ait denetim
yetkisinin özel hukuk kişilerine verilmesinin mümkün hâle getirildiği, Anayasa
Mahkemesi tarafından daha önce benzer düzenlemenin iptaline karar verildiği
belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 7., 123., 128. ve 153. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. “Çevre danışmanlık firması:” Tanımı
8. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 48. maddeleri yönünden incelenmiştir.
9. Anayasa’nın “Çalışma
ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler
kurmak serbesttir.” denilmek suretiyle
çalışma özgürlüğünün bir parçası olan teşebbüs özgürlüğü herkes yönünden güvenceye bağlanmıştır. Teşebbüs özgürlüğü,
her gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin tercih ettiği alanda iktisadi-ticari
faaliyette bulunmak üzere teşebbüs kurabilmesini, dilediği mesleki faaliyete
girebilmesini ve faaliyeti ile mesleğini devletin veya üçüncü kişilerin
müdahalesi olmaksızın dilediği biçimde yürütebilmesini ifade etmektedir (AYM,
E.2015/34, K.2015/48, 13/5/2015).
10. Dava konusu kural çevre yönetimi hizmetinin sadece
Bakanlık tarafından yetkilendirilen tüzel kişiler tarafından verilebileceğini
öngörmektedir. Çevre danışmanlık faaliyetinin teşebbüs özgürlüğü kapsamında
kaldığı açıktır. Bu itibarla kural, teşebbüslerin bu alanda faaliyette
bulunmasını Bakanlığın yetkilendirmesi şartına bağlamak suretiyle teşebbüs
özgürlüğünü sınırlamaktadır.
11. Anayasa’nın 13.
maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere
sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen
sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
12. Bu itibarla teşebbüs
özgürlüğünü sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması
yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
13. Esasen temel hakları sınırlayan
kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan
hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından
olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler
hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek
şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154; E.2019/106,
K.2019/100, 25/12/2019, § 20; E.2020/15, K.2020/78, 24/12/2020, § 10).
Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen
kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi
ışığında yorumlanmalıdır.
14. Kuralda çevre danışmanlık firmalarının Bakanlık
tarafından yetkilendirilen tüzel kişiyi ifade ettiği belirtilmekle birlikte bu
yetkilendirmenin hangi ölçütlere göre yapılacağı konusunda herhangi bir yasal
düzenlemeye yer verilmemiştir. Özel teşebbüse açık bir alanda faaliyette
bulunmaya getirilen sınırlamaların neler olduğunun ve hangi şartları taşıyan
teşebbüslerin bu alanda faaliyette bulunacağının kanunla düzenlenmesi
zorunludur (benzer değerlendirme için bkz. AYM, E.2020/30, K.2023/12,
25/1/2023, § 172).
15. Kuralla çevre yönetimi hizmeti verecek ve özel
teşebbüs niteliğinde olan çevre danışmanlık firmalarının Bakanlık tarafından
yetkilendirilmesi öngörülmekle birlikte bu yetkilendirmeye ilişkin temel ilke
ve esaslar ile yasal çerçeve belirlenmeksizin yürütme organına sınırları ve
kapsamı belirsiz bir yetkinin tanınmasının hukuki belirlilik ilkesiyle
bağdaşmadığı, dolayısıyla kuralla teşebbüs özgürlüğüne getirilen sınırlamanın
kanunilik unsurundan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
16. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 48.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 48.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 7., 123., 128. ve 153.
maddeleri yönünden incelenmemiştir.
b. “Çevre
yönetim birimi/Çevre görevlisi:” Tanımının “Çevre yönetimi hizmeti:”
Şeklinde Değiştirilmesinde Bulunan “...çevre danışmanlık firmaları veya
Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği kişiler...” İbaresi
i. “...çevre danışmanlık firmaları…” İbaresi
17. 7410 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 2872 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasına eklenen “Çevre danışmanlık firması:”
tanımının iptali nedeniyle anılan fıkranın “Çevre yönetimi hizmeti:” tanımında
yer alan “...çevre danışmanlık firmaları…” ibaresinin uygulanma imkânı
kalmamıştır. Bu nedenle söz konusu ibare 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş ve bu kural yönünden
Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görülmemiştir.
ii. “…veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği
kişiler...” İbaresi
18. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13., 48. ve 49. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
19. Anayasa’nın 7.
maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Yasama yetkisinin
Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) ait olması ve bu yetkinin
devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Bu hükme yer veren
Anayasa’nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama yetkisinin parlamentoya ait
olması “demokrasi rejimini benimseyen siyasi rejimlerde kaçınılmaz bir durum”
olarak nitelendirilmiştir. Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere yasama
yetkisinin devredilemezliği, esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka
bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi ile
yasaklanan, kanun yapma yetkisinin devredilmesidir.
20. Türevsel nitelikteki
düzenleyici işlemler bakımından kural olarak kanun koyucunun genel ifadelerle
yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme
yapma yetkisi verilmesi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturabilmektedir. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanması, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra uzmanlık ve idare
tekniğine ilişkin hususları yürütmenin türevsel nitelikteki işlemlerine
bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz (AYM, E.2011/42,
K.2013/60, 9/5/2013).
21. Anayasa’nın 48.
maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine
sahiptir.”, 49. maddesinde de “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.” denilmek
suretiyle herkesin çalışma hakkı güvence altına alınmıştır.
22. Kuralla çevre yönetimi hizmeti verecek kişilerin
Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikte yer alan şartları sağlayan ve
belirli bir usul dâhilinde yetkilendirilen kişiler olması öngörülmektedir.
Çevre yönetimi hizmeti vermek isteyen kişilerin bu talebinin Bakanlıkça
belirlenecek ölçütlere bağlanmasının çalışma hakkını sınırladığı açıktır.
23. Kuralla çevre
yönetimi hizmeti verecek kişilerin Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle
belirlenmesi öngörülmekle birlikte bu belirlemenin hangi ölçütlere göre
yapılacağı konusunda kanunda herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Kuralda belirtilen hususlarla ilgili kanunda temel ilkeler ve genel çerçeve
tespit edilmeksizin bu konudaki düzenlemenin tümüyle Bakanlıkça çıkarılacak
yönetmelikle yapılmasına imkân tanınması çalışma hakkının kanunla sınırlanması
ilkesiyle bağdaşmadığı gibi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesiyle de çelişmektedir.
24. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 7., 13., 48.
ve 49. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 7., 13., 48. ve
49. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 7., 13., 48. ve 49. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 123., 128. ve 153. maddeleri
yönünden incelenmemiştir.
B.
Kanun’un 5. Maddesiyle 2872 Sayılı Kanun’un 20. Maddesinin Birinci Fıkrasının
(m) Bendinde Yer Alan “…çevre yönetim birimini kurmayanlara…” İbaresinin
“…çevre yönetimi hizmeti almayanlardan; çevre yönetim birimini kurmayanlara
ya da çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara…” Şeklinde Değiştirilmesinde
Bulunan “...ya da çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara...”
İbaresi ile “…çevre görevlisi bulundurmayanlara ya da Bakanlıkça
yetkilendirilmiş firmalardan hizmet almayanlara…” İbaresinin “…çevre
mühendisi veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara…” Şeklinde
Değiştirilmesinde Bulunan “...veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi
bulundurmayanlara...” İbaresinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
25. 2872 sayılı Kanun’un “Cezai hükümler” başlıklı
Beşinci Bölümü’nde bu Kanun kapsamında uygulanacak cezai hükümlere yer verilmiş
olup söz konusu bölümde yer alan 20. maddede ise idari nitelikteki cezalar
düzenlenmiştir.
26.
Anılan maddenin birinci fıkrasının (m) bendinde Kanun’un ek 2. maddesinde
öngörülen çevre yönetimi hizmeti almayanlara verilecek idari para cezaları
düzenlenmiştir. Söz konusu bende göre çevre yönetimi hizmeti almayanlardan;
çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara 116.060 TL, Bakanlıkça
yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara ise 77.372 TL idari para cezası
verilir. Anılan bentte yer alan “...ya da çevre danışmanlık firmalarından
hizmet almayanlara...” ve “...veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi
bulundurmayanlara...” ibareleri dava konusu kuralları
oluşturmaktadır.
27. Kanun’da Bakanlıkça yetkilendirilen kişiye ilişkin
herhangi bir tanıma yer verilmemiştir. Bununla birlikte verilecek cezanın çevre
yönetimi hizmeti almayanlara yönelik olduğu, çevre yönetimi hizmetinin
tanımının yapıldığı 2. maddede ise bu hizmeti verebilecekler arasında Bakanlığın
ilgili yönetmelikle belirlediği kişilerin sayıldığı görülmektedir.
Dolayısıyla kuralda belirtilen Bakanlıkça yetkilendirilenlerin Bakanlığın
ilgili yönetmelikte belirlediği kişiler olduğu anlaşılmaktadır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
28.
Dava dilekçesinde özetle; 7410 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 2872 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çevre yönetim
birimi/Çevre görevlisi:” tanımının “Çevre yönetimi hizmeti:” şeklinde
değiştirilmesinde bulunan “...çevre danışmanlık firmaları veya Bakanlığın
ilgili yönetmelikle belirlediği kişiler...” ibaresi ile anılan fıkraya
eklenen “Çevre danışmanlık firması:” tanımına yönelik gerekçelerle kuralların
Anayasa’nın 2., 7., 123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. “…ya da çevre danışmanlık firmalarından hizmet
almayanlara…” İbaresi
29. 7410 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 2872 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasına eklenen “Çevre danışmanlık
firması:” tanımının iptali nedeniyle anılan Kanun’un 20. maddesinin birinci
fıkrasının (m) bendinde yer alan “…ya da çevre danışmanlık firmalarından
hizmet almayanlara…” ibaresinin uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle
söz konusu ibare 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
kapsamında değerlendirilmiş ve bu kural yönünden Anayasa’ya uygunluk
denetiminin yapılmasına gerek görülmemiştir.
b. “…veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi…”
İbaresi
30. 7410 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 2872 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çevre yönetim
birimi/Çevre görevlisi:” tanımının “Çevre yönetimi hizmeti:” şeklinde
değiştirilmesinde bulunan “…veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği
kişiler...” ibaresinin iptali nedeniyle anılan Kanun’un 20. maddesinin birinci
fıkrasının (m) bendinde yer alan “…veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi…”
ibaresinin uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle söz konusu ibare 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş
ve bu kural yönünden Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılmasına gerek
görülmemiştir.
c. “…bulundurmayanlara…” İbaresi
31. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 48. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
32. Dava konusu kuralla çevre yönetimi hizmeti almayanlardan; çevre mühendisi veya Bakanlıkça
yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara 77.372 TL idari para cezası verilmesi
öngörülmektedir. Buna karşılık kuralın da bulunduğu bentte yer alan “…veya
Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi…” ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş olması
nedeniyle kural çevre mühendisi bulundurmama yönüyle incelenmiştir.
33. Kuralla çevre yönetimi hizmeti almayanlardan çevre
mühendisi bulundurmayanlara idari para cezası verilebilmesine imkân
tanınmaktadır. Bu cezanın muhatapları ise çevre yönetimi hizmeti almakla
yükümlü olanlardır. 2872 sayılı Kanun’un ek 2. maddesi gereğince faaliyetleri
sonucu çevre kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar verecek kurum, kuruluş
ve işletmeler çevre yönetimi hizmeti almakla yükümlüdürler. Bu itibarla anılan
maddede öngörülen yükümlülüğün hem özel hukuk kişilerini hem de kamu kurum ve
kuruluşlarını kapsadığı anlaşılmaktadır.
34. Bu bağlamda kural çevre yönetimi hizmeti
almayanlardan çevre mühendisi bulundurmayan özel hukuk kişilerine idari
yaptırım uygulanmasını öngörmek suretiyle teşebbüs özgürlüğünü sınırlamaktadır.
35. Bir mühendislik dalı olan çevre mühendisliği
üniversitelerin bu eğitimi veren bölümlerinden mezun olmakla kazanılan bir
ünvandır. Dolayısıyla çevre mühendisi ile kastedilen kişilerin kimler
olabileceği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
36. Öte yandan kuralın yer aldığı bentte de ifade
edildiği üzere bu hizmeti alması gerekenler anılan Kanun’un ek 2. maddesinde
açıkça düzenlenmiştir.
37. Bu itibarla kuralda idari para
cezasına konu eylemin ve ceza miktarının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek
şekilde açık ve net olarak belirlendiği, ayrıca muhatap konumunda olan her bir
kurum, kuruluş ve işletmenin veya faaliyetin ayrı ayrı tespit edilmesinin teknik
idari konular olduğu, bu nedenle kanun koyucunun genel çerçeveyi çizmekle
yetindiği gözetildiğinde kuralın kanunilik şartını sağladığı sonucuna
varılmıştır.
38. Anayasa’nın 48. maddesinde teşebbüs özgürlüğü mutlak
bir hak olarak düzenlenmemiş olup anılan maddenin ikinci fıkrasında “Devlet,
özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri
alır.” hükmüne yer verilmek suretiyle millî ekonominin gerekleri ve sosyal
amaçlarla bu özgürlüğe sınırlamalar getirilebilmesine imkân sağlanmıştır.
Nitekim anılan maddenin gerekçesinde de “Devlet, kamu yararı olan hallerde
ve millî ekonominin gerekleri ve sosyal amaçlarla özel teşebbüs özgürlüğüne
sınırlamalar getirebilir.” denilerek millî ekonominin gerekleri ve sosyal
amaçların özel teşebbüs özgürlüğü yönünden birer sınırlama sebebi olduğu
vurgulanmıştır (AYM, E.2015/34, K.2015/48, 13/5/2015).
39. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin
korunması” başlıklı 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında “Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir./ Çevreyi geliştirmek,
çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Buna göre çevrenin geliştirilmesi,
çevre sağlığının korunması ve çevre kirlenmesinin önlenmesine yönelik
tedbirleri almak devletin temel ödevlerindendir. Bu amaçla devlet, çevrenin
korunmasını sağlamak için etkili bir hukuk düzeni oluşturmakla yükümlüdür (AYM,
E.2020/10, K.2020/67, 12/11/2020, § 14; E.2019/21, K.2020/51, 24/9/2020, § 41).
40. Kuralla faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden
olacak veya çevreye zarar verecek olanların çevre mühendisi bulundurmamak
suretiyle çevre yönetimi hizmeti almamaları hâlinde idari para cezasının
öngörülmesi suretiyle bu hizmetin etkin şekilde alınmasının amaçlandığı
anlaşılmaktadır. Çevrenin korunmasına yönelik tedbirler alınmasının Anayasa’nın
48. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen sosyal amaçlar kapsamında
değerlendirilebileceği açıktır. Çevre yönetimi hizmetinin 2872 sayılı Kanun ve anılan
Kanun’a göre yürürlüğe konulan düzenlemeler uyarınca tesis ve işletmelerin
mevzuata uygunluğunun, alınan tedbirlerin etkili olarak uygulanıp
uygulanmadığının değerlendirildiği bir hizmet olduğu ve bu itibarla çevrenin
geliştirilmesi, çevre sağlığının korunması ve çevre kirlenmesinin önlenmesine hizmet
ettiği gözetildiğinde kuralın anayasal bakımdan meşru bir amaca dayandığı açıktır.
41. Bununla birlikte söz konusu hak bağlamında getirilen
sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı
zamanda ölçülü de olması gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına
alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak
üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen sınırlamanın
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik,
ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını; orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir.
42. Devletin çevrenin korunmasına ilişkin ödevleri
kapsamında ne tür tedbirler alacağı kanun koyucunun takdir yetkisi
kapsamındadır. Gelişen ve değişen sektörler ve bu sektörlerin çevresel
etkilerinin düzenli aralıklarla değerlendirilmesinin yapılacak denetim
faaliyetlerine katkısı olacağı açıktır. Kuralda söz konusu yükümlülüğü yerine
getirmeyenlere idari para cezası verileceğinin öngörülmesi suretiyle
oluşturulan zorlayıcı etki de gözetildiğinde kuralın anılan amaca ulaşma
bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
43. Öte yandan kurum, kuruluş ve işletmelerin
faaliyetlerinin çevresel etkilerinin, kişilerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkını etkileyebilecek hususlardan olduğu açıktır. Çevresel etkilerin
geniş çaplı ve geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabileceği gözetildiğinde idari
para cezası yaptırımı ile korunmaya çalışan kamu yararı ve teşebbüs özgürlüğü
arasında bulunması gereken makul dengenin bozulduğu söylenemez. Ayrıca söz
konusu para cezasının gerçekleştirilen faaliyetin etkilerine ve hizmetin alınma
usulüne göre farklılaştırıldığı ve söz konusu yaptırıma karşı yargı yoluna
başvurulabilme imkânının olduğu dikkate alındığında kuralın kişilere aşırı
külfet yüklediği de söylenemez. Bu itibarla kuralla teşebbüs özgürlüğüne
getirilen sınırlamanın orantısız olmadığı anlaşılmaktadır.
44. Kamu kurum ve kuruluşu yönünden ise kuralın
Anayasa’nın 2. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
45. Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuki güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini
bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
46. Anayasa’nın anılan
maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi gereği kanunlar kamu
yararı amacıyla çıkarılır. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre kamu yararı
genel bir ifadeyle bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan
toplumsal yararı ifade etmektedir. Kanunun amaç ögesi bakımından Anayasa’ya
uygun sayılabilmesi için çıkarılmasında kamu yararı dışında bir amacın
gözetilmemiş olması gerekir. Kanunun kamu yararı dışında bir amaçla yalnız özel
çıkarlar için veya yalnızca belirli kişilerin yararına olarak çıkarılmış olduğu
açıkça anlaşılabiliyorsa amaç unsuru bakımından Anayasa’ya aykırılık söz
konusudur.
47. Hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına imkân tanımaması gerekir. Belirlilik
ilkesi hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin kanundan belirli bir
kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya
sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini
bilmesini zorunlu kılmaktadır.
48. Kuralla ilgili Anayasa’nın 48. maddesi kapsamında
yapılan değerlendirmelerde kanunilik ve meşru amaç bakımından belirtilen
gerekçeler bu kısım yönünden de geçerlidir.
49. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 13. ve 48.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
50. Kuralın Anayasa’nın 7. maddesine de aykırı olduğu
ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 2., 13. ve 48.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 7. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 123. ve 128.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
C. Kanun’un 30. Maddesiyle 7261 Sayılı Kanun’un 4. Maddesinin
(1) Numaralı Fıkrasına Eklenen (ğ) Bendinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
51. 7261 sayılı Kanun’un 1. maddesinde anılan Kanun’un amaç
ve kapsamı düzenlenmiştir. Buna göre Kanun’un amacı; çevre kirliliğini önlemek
ve yeşil alanların korunmasına, iyileştirilmesine ve geliştirilmesine katkı
sağlamak, döngüsel ekonomi ve sıfır atık yaklaşımı doğrultusunda kaynak
verimliliğini artırmak ile ulusal ölçekte depozito yönetim sistemi kurulmasına,
bu sistemin işletilmesine, izlenmesine ve denetimine yönelik faaliyetlerde
bulunmak üzere Türkiye Çevre Ajansının (Ajans) kurulmasıdır. Kanun kapsamını
ise Ajansın kuruluşu, yönetimi, denetimi, faaliyet konuları ve gelirlerine
ilişkin usul ve esaslar oluşturmaktadır.
52. Kanun’un 3. maddesi uyarınca Kanun’un 2. maddesinde
belirtilen amaç doğrultusunda Kanun’la verilen görevleri yerine getirmek üzere
Bakanlıkla ilgili, tüzel kişiliği haiz, Kanun’da belirtilen hususlar dışında
özel hukuk hükümlerine tabi Ajans kurulmuştur.
53. Ajansın Bakanlıkça belirlenen çevre strateji ve
politikaları doğrultusunda yapacağı faaliyetler 4. maddenin (1) numaralı
fıkrasında düzenlenmiştir. Dava konusu kuralla anılan fıkraya eklenen (ğ) bendi
uyarınca Bakanlık tarafından Ajansa kullanma izni verilen veya kiralanan 4/4/1990
tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamındaki devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan alanlarda; mapa ve şamandıra sistemleri kurmak, işletmek, deniz
araçlarına atık alım hizmetlerini vermek ve bu hizmetlerin verilmesini sağlamak
Ajansın faaliyetleri arasında sayılmıştır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
54. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla kıyı
alanlarını işletme yetkisinin Ajansa tanındığı, bu durumun Ajansın kuruluş
amacıyla bağdaşmadığı, kirliliği önlemekle yükümlü olan Ajansın kendi
faaliyetinin kirliliğe neden olacağı, bu faaliyetle aynı zamanda kıyılarda
yapılaşmanın önünün açılacağı, şamandıra-mapa gibi yapıların deniz ekosistemine
zarar verdiği, Ajansa tanınan bu yetkinin devletin kıyıları koruma yükümlülüğüyle
bağdaşmadığı, bu hizmetlerin özel hukuk tüzel kişileri eliyle gördürülmesi
suretiyle mali açıdan daha külfetli hâle getirildiği, ayrıca bu hizmetlerden sadece
belli bir kesimin yararlanmasına neden olunacağı, hizmet kapsamında yapılacak
bina ve tesislerin özelliklerinin ve kapsamlarının belirsiz olduğu belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 2., 43. ve 56. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
55. Anayasa’nın 43. maddesinde “Kıyılar,
Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır./ Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla,
deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada
öncelikle kamu yararı gözetilir./ Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış
amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve
şartları kanunla düzenlenir.” denilmektedir.
56. Kıyıların devletin
hüküm ve tasarrufu altında olması, buraların özel mülkiyete konu yapılamayacağı
ve doğasına uygun olarak genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri çerçevesinde
herkesin ortak kullanımına açık bulunmaları gerektiği anlamına gelmektedir.
57. Denizle kıyıların oluşturduğu doğal
ve ayrılamaz ilişki gözetildiğinde denizden yararlanmak ancak kıyının
kullanımının herkese açık olmasıyla sağlanabilecektir. Anayasa’nın 168.
maddesinde tabii servetlerin ve kaynakların, devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunduğu hükme bağlanmıştır. Anayasa koyucu kıyının hukuksal konumunu,
genel nitelikte tabii servet ve kaynaklarla ilgili maddelerin dışında bağımsız
ve ayrı bir maddede düzenlemiştir. Dolayısıyla kıyılar tabii servet ve
kaynaklardan biri olmakla birlikte ülkemiz açısından giderek artan ekonomik ve
sosyal değerleri gözönünde bulundurularak Anayasa’nın 43. maddesinde özel
olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme doğal niteliği itibarıyla herkesin
serbestçe yararlanmasına açık ve bu nedenle bir kamu malı olan kıyıların
kendisine tabii servet ve kaynak niteliği kazandıran özelliklerini yitirmemesi
ve bu özellikleri nedeniyle korunması gereğinin bir sonucudur (AYM, E.2019/35,
K.2019/53, 26/6/2019, § 18; E.2018/70, K.2019/54, 26/6/2019, § 13).
58. Buna göre çevrenin geliştirilmesi,
çevre sağlığının korunması ve çevrenin kirlenmesinin önlenmesine yönelik
tedbirleri almak devletin temel ödevlerindendir. Bu amaçla devlet, çevrenin
korunmasını sağlamak için etkili bir hukuk düzeni oluşturmakla yükümlüdür.
59. Anayasa’nın 43. maddesi ile sağlık
hakkını güvence altına alan 56. maddesi arasında yakın bir ilişki
bulunmaktadır. Çünkü denizlerin devamı olan kıyıların ve kıyıları tamamlayan
sahil şeritlerinin dengeli bir çevre ile yakın ilişkisinin bulunduğu
şüphesizdir. Üstelik kamuya açık kıyıların ve denizlerin kirlenmesinde sahil
şeridinin kullanılış biçimi en büyük etkendir. Sahil şeritleri ve kıyılar,
kişilerin yararlanacağı doğal çevreyi oluşturur. Herkes, bu çevrede sağlıklı ve
dengeli yaşama hakkına sahiptir. Planlama, imar ve inşaat uygulamalarında
herhangi bir kısıtlamanın olmadığı, çevre koşullarına ve kamu yararı esasına
göre belirlenmemiş uygulamalar kişileri bu anayasal haktan yoksun bırakacaktır (AYM,
E.2018/70, K.2019/54, 26/6/2019, § 16).
60. 3621
sayılı Kanun’un 1. maddesinde anılan Kanun’un deniz, tabii ve suni göl ve
akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan
sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum
yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla
düzenlendiği belirtilmiştir. Ayrıca Kanun kapsamında kıyılar, sahil şeritleri,
doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin olarak öngörülen yapı
ve yapılaşmaya dair sınırlayıcı hükümler bu alanların doğal ve kültürel
özelliklerinin gözetilerek tabii servet ve kaynak olarak değerlerinin korunması
ve bu alanlardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözönünde
bulundurulmasının sağlanması amacına yöneliktir. Bu bağlamda Ajansa kullanma
izni verilen veya kiralanan, Kanun kapsamındaki devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan alanlarda mapa ve şamandıra
sistemleri kurma, işletme, deniz araçlarına atık alım hizmetlerini verme ve bu
hizmetlerin verilmesini sağlama faaliyetine izin veren kuralın Anayasa’nın 43. ve 56. maddelerinde belirtilen esaslara aykırı
olmaması gerekir.
61. Mapa ve şamandıra sistemleri deniz araçlarının
sabitlenmesine yarayan taşınabilir/yer değiştirebilir niteliğe sahip
sistemlerdir. Başka bir ifadeyle bu sistemle deniz araçlarının sabitlenmesi
için deniz dibine atılan demir veya çapa ile kıyıda sabit bir noktaya bağlanan
halatlara alternatif bir imkân sağlanmaktadır.
62. Kural uyarınca Ajans tarafından verilecek bir diğer
hizmet ise atık alım hizmetidir. Deniz araçlarında biriken atıkların alınarak
çevreye karışmasını önlemeyi konu edinen bu hizmetin sınırları da kuraldan net
bir şekilde anlaşılmaktadır.
63. Kanun kapsamındaki devletin hüküm ve tasarrufu
altında olan alanların Ajans tarafından yukarıda belirtilen hizmetler haricinde
değerlendirilmesi veya başka bir amaçla kullanılması ise kurala göre mümkün
değildir. Diğer yandan kuralın da yer aldığı 4. maddenin (2) numaralı
fıkrasındaki hüküm gereğince Ajansın ihtiyaç hâlinde bu faaliyetleri özel hukuk
tüzel kişiliğini haiz şirketler kurarak da gerçekleştirebileceğinin açıkça
belirtildiği ve kuralla işlettirmek yönünde bir yetkilendirmenin yapılmadığı
gözetildiğinde kuralın Ajansa bu faaliyetleri üçüncü kişilere devrederek yaptırması
yönünde bir yetkiyi tanıdığı da söylenemez. Dolayısıyla kuralın belirlilik
ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
64. Öte yandan kamu hizmeti, geniş tanımıyla devlet ya da
diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların denetim ve gözetimleri
altında ortak gereksinimleri karşılamak ve kamu yararını sağlamak için topluma
sunulmuş sürekli ve düzenli faaliyetlerdir. Toplumsal yaşamın zorunlu
gereksinimlerinden olan çevrenin korunması ve iyileştirilmesi faaliyetlerinin
düzenli ve sürekli olarak yürütülmesi gerektiği, bu nedenle bu hizmetlerin
gördürülmesinde kamu yararı bulunduğu izahtan varestedir.
65. Anayasa’nın 123. maddesinde “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir./ İdarenin kuruluş ve
görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır./ Kamu
tüzelkişiliği, kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur.”
denilmektedir.
66. Ajans 7261 sayılı
Kanun’la kurulmuştur. Kanunla kurulduğu, görev ve yetkileri ile bunları
kullanmasındaki usul ve esasları, ayrıcalıkları, gelirleri, merkezî idare ile
bağlantıları gözönünde bulundurulduğunda Ajansın bir kamu tüzel kişisi olduğu
açıktır (AYM, E.2021/27, K.2023/26, 16/2/2023, § 21). Bu yönüyle kamu tüzel
kişisi olduğu tespit edilen Ajansın anılan Kanun’un kuralın da yer aldığı 4.
maddesinde belirtilen görevleri kamu hizmeti niteliğindedir.
67. Mapa ve şamandıra sistemlerinin
kurulması ve işletilmesiyle deniz araçlarının doğal niteliğe sahip (deniz dibi,
kıyıda yer alan ağaçlar vb.) sabitleme unsurları yerine bu sistemlere
sabitlenmesi mümkün olacak ve bu suretle doğal nitelikteki unsurların tahribatı
önlenebilecektir. Benzer şekilde deniz araçlarına ait atıkların alınmasının da
çevresel unsurların korunmasına katkıda bulunacağı açıktır.
68. Nitekim kuralın gerekçesinde de “Denizlerimizin
su kalitesinin bozulmaması, denizaltı biyoçeşitliliğinde azalma yaşanmaması, en
büyük karbon yutak alanlarından olan, oksijen ve besin kaynağı olması sebebiyle
denizlerin ormanları olarak tanımlanan deniz çayırlarının korunması, tekne ve
yatlarda biriktirilen evsel atıkların denizlere boşaltılmaması ve kıyıdaki
doğal yapının zarar görmemesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığınca yürütülen mapa şamandıra projelerinin ihtiyaç kapsamında Türkiye
Çevre Ajansı Başkanlığı eliyle yapılması gerekliliği doğmuştur. Madde ile tekne
ve yatların gelişigüzel demir ve çapa atarak deniz canlılarının beslenme,
barınma ve üreme bölgeleri olan ve IUCN kriterlerine göre nesli kritik derecede
tehlike altında bulunan deniz çayırlarına zarar vermesinin, koylardaki ağaçlara
bağlanan tekne halatlarının yeşil bitki örtüsünü tahrip etmesinin, yatların
atık boşaltımı yaparak koyları kirletmesinin ve sualtı ekolojisinin yok
olmasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir…” denilmektedir.
69. Ayrıca kural gereğince bu hizmetler
kamu tüzel kişisi olan Ajans tarafından yürütüleceğinden buradan elde edilen
gelirin kamusal niteliğinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralla kamu
yararı dışında bir amacın gözetildiği söylenemez.
70. Diğer yandan Ajansa tanınan
faaliyetlerin gereği olarak kıyıda yapılması zorunlu olan yapı ve tesislerin yapımının
bu zorunlulukla sınırlı olduğu, dolayısıyla bu yapı ve tesislerin zorunlu
kılmadığı yapılaşmalara izin verilemeyeceği açıktır (benzer yönde değerlendirme
için bkz. AYM, E.2005/98, K.2006/3, 5/1/2006). Nitekim kural Ajansı bu yetkinin
kullanımı sırasında 3621 sayılı Kanun’dan da bağışık tutmamaktadır. Dolayısıyla
Ajans, başta 3621 sayılı Kanun’da yer alan hükümler olmak üzere kıyıların
korunmasına ilişkin tüm mevzuat hükümlerine de tabi olmaya devam edecektir.
71. Bu itibarla kuralda Anayasa’nın 43.
ve 56. maddeleri uyarınca devlete verilen çevreyi ve kıyıları koruma yükümlülüğüyle
bağdaşmayan bir yön bulunmamaktadır.
72. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 2., 43. ve 56. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
73. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
74. 7410 sayılı
Kanun’un 4. maddesiyle 2872 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasının
değiştirilen “Çevre yönetimi hizmeti:” tanımında yer alan “…veya
Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği kişiler...” ibaresi ile anılan
fıkraya eklenen “Çevre danışmanlık firması:” tanımının iptalleri
nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan “Çevre yönetimi hizmeti:” tanımında
yer alan “...çevre danışmanlık firmaları…” ibaresi ile söz konusu
Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde yer alan “…ya da
çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara…” ve “…veya
Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi…” ibarelerinin 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptalleri gerekir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ
GÜN SORUNU
75. Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal
kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken
hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden
başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak suretiyle Anayasa Mahkemesinin
gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal
kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca
kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
76. 7410 sayılı Kanun’un;
-
4. maddesiyle 2872 sayılı Kanun’un 2. maddesinin
birinci fıkrasının değiştirilen “Çevre yönetimi hizmeti:” tanımında yer
alan “...çevre danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle
belirlediği kişiler...” ibaresi ile anılan fıkraya eklenen “Çevre
danışmanlık firması:” tanımının,
-
5. maddesiyle anılan Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde
yer alan “…çevre yönetim birimini
kurmayanlara…” ibaresinin “…çevre
yönetimi hizmeti almayanlardan; çevre yönetim birimini kurmayanlara ya da çevre
danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara…” şeklinde değiştirilmesinde
bulunan “...ya da çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara...”
ibaresinin ve “…çevre görevlisi bulundurmayanlara ya da Bakanlıkça
yetkilendirilmiş firmalardan hizmet almayanlara…” ibaresinin “…çevre
mühendisi veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara…”
şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...veya Bakanlıkça yetkilendirilen
kişiyi...” ibaresinin,
iptal edilmeleri nedeniyle doğacak
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de
yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI. YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI TALEBİ
77. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralların
uygulanmaları hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği
belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
10/6/2022 tarihli ve 7410 sayılı Çevre Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 1. 4.
maddesiyle 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı
Çevre Kanunu’nun 2. maddesinin;
a. Birinci
fıkrasında yer alan “Çevre yönetim birimi/Çevre görevlisi:” tanımının “Çevre
yönetimi hizmeti:” şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...çevre
danışmanlık firmaları veya Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği
kişiler...” ibaresine,
b. Birinci
fıkrasına eklenen “Çevre danışmanlık firması:” tanımına,
2. 5. maddesiyle
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde yer alan;
a. “…çevre
yönetim birimini kurmayanlara…” ibaresinin “…çevre yönetimi hizmeti
almayanlardan; çevre yönetim birimini kurmayanlara ya da çevre danışmanlık
firmalarından hizmet almayanlara…” şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...ya
da çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara...” ibaresine,
b. “…çevre
görevlisi bulundurmayanlara ya da Bakanlıkça yetkilendirilmiş firmalardan
hizmet almayanlara…” ibaresinin “…çevre
mühendisi veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara…”
şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...veya Bakanlıkça yetkilendirilen
kişiyi...” ibaresine,
yönelik iptal hükümlerinin yürürlüğe girmelerinin
ertelenmeleri nedeniyle bu ibarelere ve tanıma
ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
B. 1. 5.
maddesiyle 2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde
yer alan “…çevre görevlisi
bulundurmayanlara ya da Bakanlıkça yetkilendirilmiş firmalardan hizmet
almayanlara…” ibaresinin “…çevre
mühendisi veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara…”
şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...bulundurmayanlara...” ibaresine,
2. 30. maddesiyle 24/12/2020 tarihli ve 7261 sayılı Türkiye Çevre Ajansının
Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen (ğ) bendine,
yönelik iptal talepleri 27/6/2024 tarihli ve E.2022/101,
K.2024/124 sayılı kararla reddedildiğinden bu bende
ve ibareye ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
27/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VII. HÜKÜM
10/6/2022 tarihli ve 7410 sayılı Çevre Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 4. maddesiyle 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 2.
maddesinin;
1. Birinci
fıkrasında yer alan “Çevre yönetim birimi/Çevre görevlisi:” tanımının “Çevre
yönetimi hizmeti:” şeklinde değiştirilmesinde bulunan;
a. “...çevre
danışmanlık firmaları...” ibaresinin 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince İPTALİNE, iptal hükmünün
Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
b. “...veya
Bakanlığın ilgili yönetmelikle belirlediği kişiler...” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince
KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE,
2. Birinci
fıkrasına eklenen “Çevre danışmanlık firması:” tanımının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün
Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
B. 5. maddesiyle
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde yer alan;
1. “…çevre
yönetim birimini kurmayanlara…” ibaresinin “…çevre yönetimi hizmeti
almayanlardan; çevre yönetim birimini kurmayanlara ya da çevre danışmanlık
firmalarından hizmet almayanlara…” şeklinde değiştirilmesinde bulunan “...ya
da çevre danışmanlık firmalarından hizmet almayanlara...” ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince
KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE,
2. “…çevre
görevlisi bulundurmayanlara ya da Bakanlıkça yetkilendirilmiş firmalardan
hizmet almayanlara…” ibaresinin “…çevre
mühendisi veya Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi bulundurmayanlara…”
şeklinde değiştirilmesinde bulunan;
a. “...veya
Bakanlıkça yetkilendirilen kişiyi...” ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince
KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE,
b. “...bulundurmayanlara...”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE,
C. 30. maddesiyle 24/12/2020 tarihli ve 7261 sayılı Türkiye Çevre Ajansının
Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen (ğ) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE,
27/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
|
|
|
|