“Belirtilen konu ile ilgili olarak mahkememizce, somut norm denetimi yolu ile iptal başvurusuna konu edilen kanun hükmünün, Anayasa'nın 2, 5, 10, 13, 17, 35, 36, 40 ve 41. maddelerine uygun düşmediği düşünülmüştür. Aykırılık gerekçesinin açıklanmasından evvel, belirtilen Anayasa maddelerine yer vermekte fayda olacaktır.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
V. Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Kanun önünde eşitlik
Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
I. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması
Madde 13 – (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.)
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
I. Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı
Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz. (…)meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması (…) veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.
II. Mülkiyet hakkı
Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
II. Hakların korunması ile ilgili hükümler
A. Hak arama hürriyeti
Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
XV. Temel hak ve hürriyetlerin korunması
Madde 40 – Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. (Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.
I. Ailenin korunması ve çocuk hakları
Madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
İtiraz başvurusunun konusu olan kanun hükmü ile, Anayasanın, belirtilen maddeleri ile bu maddelerdeki siyah olarak belirtilen kelime ve cümlelerdeki bir takım kurallar, temel hak ve hürriyetler ile bu hakların amaç, kapsam ve sınırlarının bir arada değerlendirilmesi neticesinde ,ilk ve özel olarak, kanun hükmünün Anayasanın mülkiyet( miras hakları), ailenin korunması ve çocuk hakları, eşitlik ve hak arama hürriyeti başlıklı maddelerine doğrudan ve açıkça aykırı olduğu, belirtilen diğer maddelere ise dolaylı ve bağlantılı olarak aykırı olduğu değerlendirilmiştir. Öyleyse ilk olarak 10, 35. ,36. Ve 41. Maddeler bağlamında açıklamalar yapılmalıdır.
Burada başvuruya konu kanun hükmüne tekrar yer vermek gerekecektir.
Kanundaki ifade aynen şu şekildedir ""Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorundadır.
Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa ,bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar."
Anayasa 41.maddeye göre aile eşler arasında eşitliğe dayalıdır. Anayasa 10.maddeye göre herkes cinsiyet fark etmeksizin kanunlar önünde eşittir. Lakin Türk Medeni Kanunu madde 289/2 "Çocuk ,ergin olduğu tarihten itibaren başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır " düzenlemesine bakıldığında velayet sahibi anne resmi nikahlı eşinin(kocasının) biyolojik baba olmadığını bilmesine rağmen çocuk adına velayeten on dokuz yıl boyunca dava açma hakkına sahipken , aldatılan travmatik vakalar yaşamış ve/veya evlilik öncesi dönemde yaşanan cinsel birlikteliklere dair bilgilendirilmemiş, hayal kırıklığına uğramış ,yıllarca baba olduğunu düşünen koca, yani diğer eş için sürenin bir yıl ile sınırlanmış olması başta eşitlik ilkesine aykırıdır. İlk derece hakimi olarak açılan davalardan da şahit olduğumuz üzere ,biyolojik baba olmayan kocalarla biten evlilikler neticesi boşanmalar sırasında ilgili çocuğun velayeti yüksek oranlarda annede kalmakta, anneler çocuk adına velayeten soybağının reddi davası açabilmektedir, zira yasa koyucu da bu davaları annenin çocuk adına açacağını öngördüğünden anne için asaleten soybağının reddi davası açabilme hakkı tanımamıştır. Bir tarafta annenin dava açmak için on dokuz yıl gibi uzun bir süresi varken, öbür tarafta kocanın bir yıl gibi çok kısa ,olayları anlamlandırma ve kabullenmeye dahi yetmeyecek bir süresi vardır. Türk toplumunun yapısı gereği duygusal ve merhametli oluşu, travmatik bir olay olan baba olmadığını öğrenme, kabullenme ve en son aşamada hukuki olarak ne yapacağını araştırma ve dava açma yoluna gitmek için bir yıl ölçülü ve hakkaniyete uygun olmadığı gibi eşitlik ilkesine de aykırıdır.
Anayasa 36. madde başlığına bakıldığında Hak aramak bir hürriyettir. Ve herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa koyucu hakkını aramayı, yargı mercilerince mağduriyetin giderebilmesini çok önemsemiş ve bu hakkın herkese ait olduğunu vurgulamıştır. Yeter ki meşru yol ve vasıtalar kullanılmış olsun.
Hak arama hürriyeti, Anayasada düzenlenmiş temel hak ve hürriyetler içerisinde yer aldığına göre Anayasa 13.maddeye göre bu hürriyete getirilecek sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Hak arama hürriyetinde Anayasa koyucu tarafından dava açabilmek, şikayetçi olmak belirli bir süre şartına bağlanmamıştır. Eğer ki kanunlarla bir süre kısıtlaması getirilecek ise bu sınırlama Anayasanın sözüne ve ruhuna ,ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır.
Ölçülülük kavramı her dava ve talep yönünden farklılık arz edebilmektedir. Her somut olay kapsamında neyin ölçülü neyin ölçüsüz olduğu kaldığı tartışılmalıdır. Nitekim hukuk davalarında her talebe göre farklılaşan dava açma süreleri belirlenmiş, kimine zamanaşımı ,kimine hak düşürücü süreler denmiştir.
Türk Medeni Kanunu madde 289 hak düşürücü süreler olarak düzenlenmiştir. Kanunda belirtilen süre, söz konusu hak kullanılmaksızın geçirildiği takdirde hakkın özü son buluyorsa hak düşürücü süreden söz edilmektedir. Burada sürenin dolması ile birlikte sadece hakkın dava edilebilirliği değil hakkın kendisi de yok olmaktadır. Yasa koyucu kocanın, öğrenmeden itibaren yahut haklı mazeret sebebinin ortadan kalktığı bir yıl içinde dava açmazsa ,bir daha dava açamayacağını, baba olmadığını yargı nezdinde dile getiremeyeceğini, açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle davanın esasına girmeden reddedilmesi gerektiğini düzenlemiştir. Bu bir yıllık süre ve sürenin hak düşürücü olarak sınırlanması kesinlikle hak arama hürriyetinden beklenen amaç ve fayda ile ölçülü olmadığı gibi Anayasa’nın sözüne ve ruhuna da aykırıdır. Şöyle ki baba-evlat olabilmenin belirlendiği son derece önemli soy bağının reddi davasında bir yıl süre şartı varken, nitelik olarak daha az önem arz eden alacak davalarında dahi 10 yıllık süre bulunması da makul olmadığını gözler önüne sermektedir. Bu tarz davalarda davacı kocalar mağdur durumdayken yasa koyucu eliyle dava açılışı için kısa süre koyarak ,üstüne ne zaman baba olmadığını öğrendin ,tam öğrenme tarihini netleştir, haklı mazeretini açıkla, mazeretin ne zaman ortadan kalktı ,tüm bunları ispatlama külfetini kocaya yüklemek ikinci bir mağduriyet yaratmaktadır. Oysa ki davacı kocalar yalnızca meşru bir yol olan soy bağının reddi davası açmak ve soy kütüğünün gerçeğe uygun düzeltilmesini istemektedir. Bu davalarda makul bir dava açma süresinin belirlenmesi şart olup alacak davalarında dahi en az 5-10 yıl süreler bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Davanın önemine binaen Türk Medeni Kanunu madde 289 da yer alan sürelerin hak düşürücü olmaktan çıkarılarak zamanaşımı süresi olarak belirlenmesi, davalının açık itirazı olmadığında hakimce resen sürelerin gözetilmeyerek işin esasına girilmesi, baba olup olmadığının araştırılması ,hakkın özünün yok olmasının önüne geçilerek hak arama hürriyetinin tam anlamıyla gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Anayasa 41.maddeye göre Her çocuk, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Biz bir yıllık süre sınırıyla çocuğun biyolojik babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurmasına yasal olarak engellemiş oluyoruz. Kaldı ki nüfus kayıtları, kamu düzenini ilgilendirir ve devletin bu kayıtların gerçeğe uygun tutulması ve haklı sebepler varsa düzeltilmesine dair sorumluluğu vardır.
Anayasa 35.maddeye göre herkes miras haklarına sahiptir. Mirasçılık hakları da yasal anne ve babamıza göre şekillenir. Soybağının reddi davaları hem kişilik haklarını hem miras haklarını ilgilendiren sadece kocayı değil kocayla akrabalık ilişkileri olan kendisinden önce doğan ve kendisinden üreyen nesli de sonuçlarıyla etkileyen en önemli inşai davalardandır. İnşai dava; yeni bir hukuki durumun yaratılmasını, mevcut bir hukuki durumun içeriğinin değiştirilmesini ya da onun tümüyle ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir dava çeşididir. Kişilik haklarını ve mirasçı olup olmamayı tamamen etkileyen soybağının reddi davasında dava süresi bir yıl iken , mirasçılık, muris muvazası, tapu iptal gibi mirasçı olmaya dayalı hak aranan davalarda 10 yıl ve daha üstü sürelerin düzenlenmiş olması Türk Medeni Kanunu 289 da yer alan sürenin ölçüsüz ve makul olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Kocanın açtığı soybağının reddi davası hak düşürücü süre nedeniyle reddedildiğinde ,nüfus kayıtlarındaki çocuğu yasal mirasçısı olacak, malından ,maaşından hak iddia edecek, nafaka almaya hak kazanacak, biyolojik baba olmayan koca iştirak nafakası ödenmediğinde ise icra cezada yargılanıp tazyik hapsi ile ceza evine girme tehlikesiyle karşılaşabilecektir.
Anayasa 17. maddeye göre Herkes, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Soybağının reddi davası kişinin hem maddi hem manevi varlığını ilgilendirmektedir. Yasa koyucu nüfus kayıtlarına göre baba olmaya hem maddi hem manevi sorumluluklar yüklemiş, yerine getirilmediğinde ağır sonuçlar öngörmüştür. Aile başkanın sorumluluğu, nafaka, borç gibi parasal külfetlerin yanında Türk Ceza Kanunu 233.maddede aile hukukundan doğan yükümlülüğünü yerine getirmeme suçu, icra ceza nafaka ödememe nedeniyle tazyik hapsiyle özgürlüğünün kısıtlanması bunlardan sadece bir kaçıdır. Ve kocanın maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı bir yıllık hak düşürücü süreyle apaçık elinden alınmakta telafisi imkansız zararlara yol açmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Devletin temel amaç ve görevleri, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır. Türk Medeni Kanunu 289/1 ve 3 de yer alan bir yıllık süre hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi devletin amaç görevlerinden olan insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmadığı bilakis bu şartları vatandaşların aleyhine ortadan kaldırdığı anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına bakıldığında da devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmemesinden ,adil yargılanma hakkının kısıtlanmasından, hak arama hürriyetinin engellenmesinden kaynaklı hak ihlali ve tazminat kararları bulunduğu görülmüştür. Süresiz bir soybağının reddi davası açma hakkının olmasının orantılı olmayacağı, çocuğu sürekli dava tehdidiyle karşı karşıya bırakacağı ,lakin mevcut düzenlemedeki bir yıllık sürenin de yetersiz, ölçüsüz, makul olmadığı yukarıdaki ayrıntılı sayılan maddelere aykırı olduğu kanaati tarafımda oluşmuştur. Zira bu tarz davalarda kocanın açtığı dava süre nedeniyle reddedildiğinde , süreç tamamen annenin insiyatifine ve iyi niyetine bırakılmaktadır. Anne on dokuz yıl boyunca dava açmayabilir ve çocuğa gerekli bilgiyi vermeyebilir. Bu durum kocanın kişilik haklarına ve maddi varlığına büyük saldırı teşkil edecektir. Somut olayda davalı annenin yıllarca dava açmadığı gibi, davacı kocanın açtığı davada Adli Tıp Kurumu raporuyla baba olmamayı 2018 yılında öğrendiğini,( raporu inkar etmeyerek doğruluğunu kabullense de ) süre yönünden itiraz ettiği, davanın reddini savunduğu görülmüştür. Türk Medeni Kanunu 3.maddeye göre herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Fakat davalı kadın davaya itiraz hakkını açıkça kötüye kullanmaktadır. Davacı koca 2018 yılında yaptırdığı genetik testlerle biyolojik baba olmadığını öğrenmiş, bunun neticesinde davalı kadından boşanmış, fakat duygusal gerekçelerle soybağının reddi davası açmak için acele etmemiştir. Bu davada davacının biyolojik baba olmadığı kadının da itiraz etmediği ATK raporu ile sabit iken, kanundaki makul belirlenmeyen bir yıllık süreyi geçirmiş olması nedeniyle davanın usulden reddedilmesi Anayasanın sözünü ve ruhunu, adil yargılanma hakkını ve hukuk devleti ilkesini ihlal anlamına gelecektir.
Netice itibariyle, somut norm denetimi başvurusuna konu olan kuralın, yukarıda ayrıntıları belirtilen Anayasa hükümlerine aykırı olduğu kanaatine varılmış ve Anayasa'ya aykırılık gerekçeleri bu şekilde açıklanmıştır.
ARA KARAR ; Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca, Türk Medeni Kanunu 289/1 ve 3. fıkralarının, Anayasa'nın 2, 5, 10, 13, 17, 35, 36, 40, 41 maddelerine aykırı olması sebebi ile belirtilen kanun hükümlerinin, somut norm denetimi yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesine müracaatta BULUNULMASINA,
-Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 46. maddesi uyarınca, başvuru kararına ilişkin 12/10/2023 tarihli tensip zaptı tutanağının onaylı örneği, dava dilekçesi, cevap dilekçesi, kurumlardan gelen yazı cevapları, duruşma zaptı, kayyım atama kararı, DNA testi raporları, tarafların diğer dilekçelerinin onaylı örnekleri ile dosyaya sunulan diğer belgelerin tarih sırasına göre başlıklar halinde sıralandığı dizi pusulası halinde Anayasa Mahkemesi'ne üst yazı ile GÖNDERİLMESİNE,
Dair, dosya üzerinden tarafların yokluğunda karar verildi.
”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/167
Karar Sayısı : 2024/115
Karar Tarihi : 30/5/2024
R.G. Tarih – Sayı : 2/8/2024 - 32620
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. Ankara Batı 7. Aile Mahkemesi (E.2023/167)
2. Konya 7. Aile Mahkemesi (E.2024/69)
İTİRAZLARIN KONUSU: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 289. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 17., 35., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Koca tarafından soybağının reddi talebiyle açılan davalarda itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 289. maddesi şöyledir:
“III. Hak düşürücü süreler
Madde 289- Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, (…) içinde açmak zorundadır.
Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır.
Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.”
II. İLK İNCELEME
A. E.2023/167 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 8/11/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görev kapsamına giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kurallardır.
3. 4721 sayılı Kanun’un 289. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında kocanın soybağının reddi davasını, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise çocuğun söz konusu davayı ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde açması gerektiği öngörülmüştür.
4. Maddenin itiraz konusu diğer kuralı oluşturan üçüncü fıkrasında da gecikmenin haklı bir sebebe dayanması hâlinde bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.
5. Bakılmakta olan soybağının reddi davası koca tarafından açılmıştır. Maddenin üçüncü fıkrası kocanın soybağının reddi davasını açabileceği süreyi düzenleyen birinci fıkranın yanı sıra çocuğun anılan davayı açma süresine ilişkin ikinci fıkra yönünden de geçerli, ortak kural niteliğindedir.
6. Bu itibarla bakılmakta olan davanın koca tarafından açıldığı gözetildiğinde üçüncü fıkranın esasına ilişkin incelemenin birinci fıkra yönünden yapılması gerekir.
7. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 289. maddesinin;
A. Birinci ve üçüncü fıkralarının esasının incelenmesine,
B. Üçüncü fıkrasının esasına ilişkin incelemenin “anılan maddenin birinci fıkrası” yönünden yapılmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2024/69 Sayılı Başvuru Yönünden
8. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL’in katılımlarıyla 4/4/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARI
9. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 289. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak…” ibaresinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2024/69 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/167 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/167 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 4/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
10. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
11. 4721 sayılı Kanun’un 282. maddesinde çocuk ile ana arasında soybağının doğumla, çocuk ve baba arasında soybağının ise ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı, ayrıca soybağının evlat edinme yoluyla da kurulabileceği öngörülmüştür.
12. Anılan Kanun’un 285. maddesinde evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu, bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanmasının ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkün olacağı hükme bağlanmıştır.
13. Kanun’un 290. maddesinin birinci fıkrasında çocuğun evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğması ve ananın da bu arada yeniden evlenmiş olması durumunda ikinci evlilikteki kocanın baba sayılacağı, ikinci fıkrasında ise birinci fıkrada öngörülen karinenin çürütülmesi hâlinde ilk evlilikteki kocanın baba sayılacağı belirtilmiştir.
14. 286. maddenin birinci fıkrasında soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütme imkânı kocaya tanınmıştır. 289. maddenin itiraz konusu birinci fıkrasında ise kocanın anılan davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorunda olduğu öngörülmüştür.
15. Söz konusu maddenin itiraz konusu diğer kuralı oluşturan üçüncü fıkrasında da gecikmenin haklı bir sebebe dayanması durumunda bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır. Üçüncü fıkranın esasına ilişkin inceleme maddenin birinci fıkrası yönünden yapılmıştır.
16. Bu itibarla kurallar uyarınca kocanın, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği, gecikmenin haklı bir sebebe dayanması durumunda ise bu sebebin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açmaması hâlinde babalık karinesinin çürütülmesi için yargı mercilerine başvurabilmesi mümkün değildir.
B. İtirazların Gerekçeleri
17. Başvuru kararlarında özetle; boşanma davalarının sonunda çocuğun velayetinin genel itibarıyla anaya verildiği, çocuğun biyolojik babasının koca olmadığını bilen ana tarafından çocuğa velayeten yıllar sonra dahi soybağının reddi davası açılabilmesine karşın itiraz konusu kurallarda koca tarafından anılan davanın açılabilmesi için bir yıllık sürenin öngörüldüğü, bu durumun eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, kocanın baba olmadığını öğrenmesinden sonra hukuksal yolları araştırıp dava açabilmesi için kurallarla öngörülen bir yıllık sürenin hakkaniyete uygun olmadığı ve hukuk devleti ilkesinin yanı sıra devletin temel amaç ve görevleriyle de çeliştiği, ayrıca kurallar uyarınca kocanın soybağının reddi davasını doğumu ve eşinin gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde açabileceği öngörülmek suretiyle dava açma süresinin kocanın çocuğun biyolojik babası olup olmadığına ilişkin net bir bilgiye sahip olmadan da başlatıldığı, bu durumun ise kocanın temel hak ile özgürlüklerini hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırladığı, soybağının reddi davasının açılması için herhangi bir sürenin öngörülmemesinin çocuğu sürekli dava tehdidi altında bırakacağı, bununla birlikte kurallarda öngörülen bir yıllık sürenin hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir sınırlama getirdiği, kurallarla kocaya baba olmadığını öğrendiği tarihin, ayrıca bir yıllık süre içinde dava açmamış olmasının haklı bir nedene dayandığının ortaya konulması yükümlülüğü getirilmesinin mağduriyetlere neden olduğu, kuralların çocuğun biyolojik babasıyla soybağı ilişkisi kurmasına engel teşkil ettiği ve miras hakkıyla bağdaşmadığı, soybağı ilişkisinin kişilik haklarıyla doğrudan ilgili olması nedeniyle kurallarla kişinin maddi ile manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının da ihlal edildiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 17., 35., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
18. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar, ilgileri nedeniyle Anayasa’nın 20. maddesi yönünden de incelenmiştir.
19. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
20. Hukuk devleti ilkesi gereğince kanunların kamu yararı amacıyla yapılması gerekir. Anayasa Mahkemesince kamu yararı konusunda yapılacak inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığının araştırılmasıyla sınırlıdır. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı kavramının Anayasa’da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi kamu yararı; bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı düşüncesi olmaksızın yalnız özel çıkarlar için veya sadece belli kişilerin yararına kanun hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve kesin olarak saptanması hâlinde söz konusu kanun hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer. Açıklanan istisnai hâl dışında bir kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç ve yöntemlerle kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla bağdaşmaz (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/7/2021, § 23).
21. Kurallarda kocanın soybağının reddi davasını doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği, gecikmenin haklı bir sebebe dayanması durumunda ise söz konusu sebebin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl içinde açabileceği hükme bağlanmıştır.
22. Babalık karinesinin gerçek duruma uygun olmasında, başka bir ifadeyle hukuken çocuğun babası olarak kabul edilen kocanın biyolojik açıdan da çocuğun babası olmasında yarar bulunduğu söylenebilir. Bununla birlikte koca ile çocuk arasında biyolojik duruma aykırı şekilde kurulan soybağı ilişkisini ortadan kaldırmaya yönelik bir dava olan soybağının reddi davasının aile ve toplum hayatı üzerinde önemli etkilere yol açacağı kuşkusuzdur (bu yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2008/30, K.2009/96, 25/6/2009).
23. Kocanın kurallarda öngörülen sürelerin geçmesinin ardından soybağının reddi davasını açabilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Nitekim kuralların gerekçesinde de anılan sürelerin hak düşürücü nitelikte olduğu ifade edilmiştir.
24. Buna göre kurallarla koca tarafından açılacak soybağının reddi davasına ilişkin hak düşürücü nitelikte süre öngörülmek suretiyle soybağı ilişkisinde istikrarın sağlanması, ayrıca anılan ilişki bağlamında oluşabilecek belirsizlik nedeniyle çocuğun zarar görmesinin engellenmesi hedeflenmiştir. Başka bir ifadeyle kanun koyucu soybağı ilişkisinin sürekli dava tehdidi altında kalmaması için koca tarafından soybağının reddi davasının açılmasına ilişkin hak düşürücü süre öngörmüştür (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2013/62, K.2013/115, 10/10/2013).
25. Bu itibarla soybağı ilişkisinde istikrarın sağlanması ve çocuğun korunmasını hedefleyen kuralların kamu yararı dışında bir amaca yönelik olduğu söylenemez.
26. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” denilmiştir.
27. Danışma Meclisinin kabul ettiği metnin gerekçesinde özetle, anılan maddeyle kişinin özel hayatının korunmakta olduğu, kişinin özel hayatının ferdî hayat ve bununla bir bütünü teşkil eden aile hayatından oluştuğu, bu anlamda özel hayatın korunmasının her şeyden önce özel hayatın gizliliğinin korunması, başkalarının gözleri önüne serilememesi anlamına geldiği ayrıca resmî makamların özel hayata müdahale edememesinin, başka bir ifadeyle kişinin ferdî ile aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesinin özel hayatın korunmasının diğer bir yönünü oluşturduğu ve maddenin birinci fıkrasında bu hususun da hükme bağlandığı ifade edilmiştir.
28. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru alanında verdiği kararlarda sıkça vurgulandığı üzere özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak; herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No: 2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).
29. Soybağının reddi davası biyolojik duruma aykırı şekilde kurulan soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılmasını, başka bir ifadeyle babalık karinesinin çürütülmesini sağlamaktadır. Biyolojik duruma aykırı şekilde kurulan soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılabilmesinin ilgililerin anılan ilişki bağlamında özel hayatı ile aile hayatını dilediği gibi düzenleyip yaşayabilmesi bakımından taşıdığı önem açıktır. Bu bağlamda söz konusu dava soybağı ilişkisinin taraflarının özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkıyla doğrudan ilgilidir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2023/135, K.2024/18, 23/1/2024, § 26, 27).
30. Bu itibarla çocuk ile arasında biyolojik duruma aykırı şekilde kurulmuş olan soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılmasında kocanın özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı bakımından menfaatinin bulunduğu kuşkusuzdur.
31. Anayasa’nın 40. maddesinin birinci fıkrasında “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.” denilmiştir. Anılan hükme göre kişilerin yargı makamları ile idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması anayasal bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı veya idari merciler nezdinde şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete gerekli ve yeterli mekanizmaları oluşturarak uygun koşulları sağlama yükümlülüğü getirmektedir (AYM, E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, § 16).
32. Bu çerçevede Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (AYM, E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, § 17).
33. Biyolojik babası olmadığı çocuk ile arasında soybağı ilişkisi bulunmasının kocanın özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkıyla doğrudan ilgisinin bulunduğu gözetildiğinde koca tarafından babalık karinesinin çürütülmesi için başvurulabilecek etkili ve erişilebilir bir yolun öngörülmesi etkili başvuru hakkının gereğidir.
34. Soybağının reddi davasının sonunda çocuk ile koca arasındaki soybağı ilişkisinin ortadan kaldırılmasının, başka bir deyişle babalık karinesinin çürütülmesinin mümkün olduğu dikkate alındığında anılan davanın kocanın özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik ihlali ortadan kaldırabilecek etkili bir yol olduğu açıktır.
35. Bununla birlikte koca tarafından anılan davanın açılması için öngörülen süre, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiği iddiasıyla başvurulacak yolun erişilebilir niteliğini zedelememelidir. Nitekim başvuru yolunun erişilebilir olduğundan söz edebilmek için bu yola erişmeyi imkânsız kılan ya da aşırı derecede zorlaştıran süre sınırlamalarının bulunmaması gerekir (AYM, E.2020/30, K.2023/12, 25/1/2023, § 194).
36. 4721 sayılı Kanun’un 289. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrası uyarınca koca, soybağının reddi davasını doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde açabilecektir. Buna göre koca tarafından soybağının reddi davasının açılabileceği süre belirli ve öngörülebilir niteliktedir.
37. Bu bağlamda kuralla, kocaya kısa sayılamayacak bir süre içinde babalık karinesini çürütebilmek için yargı mercilerine başvurma imkânı tanınmıştır. Başka bir ifadeyle kuralda belirtilen durumların öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı öngörülen bir yıllık sürenin makul olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yargısal yola başvurulmasını imkânsız hâle getirdiği ya da aşırı derecede güçleştirdiği söylenemez.
38. Öte yandan söz konusu maddenin itiraz konusu diğer kuralı oluşturan üçüncü fıkrası gereğince gecikmenin haklı bir sebebe dayanması durumunda bir yıllık süre anılan sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacaktır. Buna göre kocanın, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde soybağının reddi davasını açamamasının haklı sebebe dayanması hâlinde anılan davanın söz konusu sebebin ortadan kalkmasından itibaren bir yıl içinde açılması da mümkündür.
39. Üçüncü fıkranın gerekçesinde nelerin haklı sebep olarak kabul edilebileceğinin fıkrada belirtilmediği ve bu hususta hâkime takdir yetkisinin tanındığı ifade edilmiştir. Bu kapsamda kocanın elinde olmayan ya da makul görülebilecek nedenlerle doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde soybağının reddi davasını açamaması durumunda gecikmenin haklı sebebe dayandığının kabul edileceği açıktır.
40. Yine kocanın anılan davayı çocuğun üstün yararının zorunlu kıldığı bir nedenle doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde açmaması hâlinde de haklı sebebe dayanan bir gecikmenin mevcut olduğunun değerlendirilmesi mümkündür.
41. Bu itibarla soybağının reddi davasının açılması için makul bir süre öngören, ayrıca gecikmenin haklı sebebe dayanması durumunda bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl içinde babalık karinesinin çürütülmesi için yargı mercilerine başvurulmasına da imkân tanıyan kuralların özel hayat ile aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı bağlamında başvurulacak yargı yolunun erişilebilir niteliğini zedelemediği ve etkili başvuru hakkını ihlal etmediği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 2., 20. ve 40. maddelerine aykırı değildir. İtirazların reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 5., 13., 17., 35., 36. ve 41. maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 2., 20. ve 40. maddeleri bağlamında yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 5., 13., 17., 35., 36. ve 41. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralların Anayasa’nın 10. maddesiyle ilgileri görülmemiştir.
V. HÜKÜM
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 289. maddesinin;
A. Birinci fıkrasının,
B. Üçüncü fıkrasının “anılan maddenin birinci fıkrası” yönünden,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazların REDDİNE 30/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR