ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/109
Karar Sayısı : 2024/113
Karar Tarihi : 30/5/2024
R.G.Tarih-Sayı : 28/11/2024-32736
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 18. Aile Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22/11/2001
tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin üçüncü fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan “…bir yıl…” ibaresinin Anayasa’nın 5., 10.,
14., 17. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi
talebidir.
OLAY: Anlaşmalı
boşanma talebiyle açılan davada itiraz
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 166. maddesi
şöyledir:
“VI. Evlilik birliğinin sarsılması
Madde 166- Evlilik
birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede
temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru
daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu
itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin
devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa
boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte
başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik
birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi
için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına
kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda
taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların
ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü
değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde
boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı
hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan
davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak
üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden
kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin
istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 13/7/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör İsmail Emrah PERDECİOĞLU
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 4721 sayılı Kanun’un 161 ila 184. maddelerinde boşanma ile
ilgili hükümlere yer verilmiştir. Anılan Kanun’un 166. maddesinde evlilik
birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak boşanmanın usul ve esasları
düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin birinci fıkrasında evlilik birliğinin,
ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden
sarsılmış olması hâlinde eşlerden her birinin boşanma davası açabileceği hüküm
altına alınmıştır.
4. Maddenin üçüncü fıkrasında eşlerin birlikte başvurması ya da bir
eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliğinin temelinden
sarsıldığı kabul edilerek boşanma kararı verilebilmesine imkân tanınmıştır.
Anılan fıkranın birinci cümlesine göre bu kararın verilebilmesi için evliliğin
en az bir yıl sürmüş olması gerekmektedir.
5. Fıkranın ikinci cümlesinde ise bu hâlde boşanma
kararı verilebilmesi için hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin
serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile
çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması
gerektiği, üçüncü cümlesinde hâkimin, tarafların ve çocukların menfaatlerini
gözönünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabileceği, dördüncü
cümlesinde bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya
hükmolunacağı, beşinci cümlesinde ise bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi
bağlamayacağı hükmünün uygulanmayacağı belirtilmiştir.
6. Fıkranın birinci cümlesinde yer alan “…bir yıl…” ibaresi
itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
B. İtirazın Gerekçesi
7. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralın kişilerin
iradesini yok saydığı, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını ve eşitlik
ilkesinin hayata geçirilmesini aşırı derecede zorlaştırdığı, taraflarca fiilen
bitirilen bir evliliğin hukuken belirli bir süre daha geçerli kılındığı, bu
durumun bir yıllık sürenin dolmadığı hâllerde tarafları, boşanma davası
açılabilmeleri için farklı usullere yönelmeye ve uzun süren yargılama süreçlerine
katlanmaya zorladığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 5., 10., 14., 17. ve 41.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
8. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri yönünden incelenmiştir.
9. 13. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20.
maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.” denilmiştir.
10. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru alanında verdiği
kararlarda sıkça vurgulandığı üzere özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı
bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel
bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin
kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan
hak; herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda
yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe
geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap
Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No:
2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§
30-32).
11. Kural, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin
davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul
edilerek boşanma kararı verilebilmesini evliliğin en az bir yıl sürmüş olması şartına
bağlamaktadır. Bu yönüyle kural evliliğin sona erdirilmesine ilişkin bir
düzenleme içermektedir.
12. Evlilik birliğinin kurulmasının yanı sıra sona erdirilmesi de
özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkıyla doğrudan
ilgilidir (AYM, E.2023/116, K.2024/56, 22/2/2024, § 17). Bu
itibarla eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul
etmesi hâlinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasına ilişkin
karinenin geçerli olabilmesini evliliğin üzerinden bir yıl geçmiş olması
şartına bağlayan kural, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini
isteme hakkına yönelik bir sınırlama getirmektedir.
13. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre
özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama
getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
14. Bu kapsamda özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini
isteme hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması
yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve
öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
15. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip
olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de
bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13.
maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
16. Kuralda eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin
davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılarak
boşanma kararı verilebilmesi için şart olarak öngörülen sürenin herhangi bir
tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak belirlendiği görülmektedir.
Dolayısıyla kuralın kanunilik şartını sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
17. Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına çeşitli sebeplerle sınırlamalar
getirilebileceği belirtilerek bu hakkın mutlak olmadığı kabul edilmiştir. Söz
konusu maddede bu sınırlama sebepleri arasında millî güvenliğin ve kamu
düzeninin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi sebepleri de sayılmıştır. Ancak
anılan fıkrada söz konusu sınırlama sebepleri arama ve el koyma tedbirlerine yönelik
düzenlendiğinden bu sebepler 20. madde bağlamında kural yönünden meşru bir
sınırlama nedeni olarak kabul edilemez. Bu itibarla anılan hakkın Anayasa’da
güvence altına alınan diğer temel hak ve özgürlüklerin korunması veya
Anayasa’nın diğer maddelerinde devlete yüklenen ödevler nedeniyle sınırlanması
mümkündür (AYM, E.2020/82, K.2021/20, 18/3/2021, § 15).
18. Anayasa’nın 41. maddesinin birinci fıkrasında “Aile, Türk
toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.”, ikinci
fıkrasında ise “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve
çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak
için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.” denilmiştir.
19. Söz konusu maddeye ilişkin Danışma Meclisinin kabul ettiği
metnin gerekçesinde özetle; ailenin sosyal yapısının yanı sıra millet hayatında
oynadığı rolün onun korunmasına yönelik bir hükmün Anayasa’da yer almasını
zorunlu kıldığı, ailenin korunması fikrinin her şeyden önce 4721 sayılı Kanun anlamında
evliliklerin kurulmasını yaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak olduğu, nitekim
medenî olmadan bir aileden bahsedilemeyeceği ve ailenin ahlaki bir çevre olduğu
ifade edilmiştir.
20. Kuralla eşlerin anlaşmak suretiyle evlilik birliğini sona
erdirebilmelerinin evliliğin en az bir yıl sürmesi şartına bağlanmasının Türk
toplumunun temeli olarak kabul edilen aile kurumunun ayakta tutulması amacına
yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle tarafların anlaşma
iradelerine dayanılarak boşanma kararı verilebilmesi için evliliğin üzerinden
bir yıllık sürenin geçmesinin öngörülmesi suretiyle kişilerin evliliğin
kurulmasından kısa bir süre sonra ani kararlarla evlilik birlikteliğini sonlandırmalarının
önüne geçilerek ailenin korunması amaçlanmaktadır. Bu itibarla kural anayasal
anlamda meşru bir amaca dayanmaktadır.
21. Bununla birlikte Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca özel hayata ve
aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik sınırlama getiren
kuralın ölçülü olması da gerekir. Anayasa’nın
anılan maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın amaca ulaşmaya elverişli olmasını, gereklilik amaç
bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha
hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise
hakka getirilen sınırlama ile amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir. Buna göre kuralla özel hayata ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlamanın elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık alt ilkelerine aykırı olmaması gerekir.
22. Kuralda tarafların iradeleri doğrultusunda boşanmaları için
öngörülen süre şartının aile kurumunun korunmasına katkı sunacağı açıktır.
Dolayısıyla kuralla öngörülen asgari bir yıllık süre şartının ailenin mümkün
olduğu ölçüde ayakta tutulabilmesi meşru amacının gerçekleşmesi bakımından elverişli
olduğu anlaşılmaktadır.
23. Aile kurumunun anayasal önemi dikkate alındığında boşanmaya
ilişkin usul ve esasları düzenleme konusunda kanun koyucunun geniş takdir
yetkisi bulunmaktadır (AYM, E.2023/116, K.2024/56, 22/2/2024, § 30). Kanun
koyucunun geniş takdir yetkisini haiz bulunduğu alanlarda anayasal ve kanuni
hakları kısıtlayan ya da kişilere külfet yükleyen düzenlemeler yaparken tercih
ettiği aracın gerekliliği konusunda sorun bulunabilmesi için daha hafif külfet
yükleyen araç veya araçların varlığı yeterli olmayıp seçilen aracın kişiye
bariz bir biçimde ağır bir külfet yüklediğinin de anlaşılması gerekmektedir
(AYM, E.2023/127, K.2024/105, 9/5/2024, § 27).
Bu yönüyle değerlendirildiğinde eşlerin aynı yöndeki iradelerine rağmen evlilik
birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasına ilişkin karinenin geçerli
olabilmesinin evliliğin üzerinden bir yıl geçmiş olması şartına bağlanmasının kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında
başvurabileceği araçlardan olduğu ve gereklilik kriterini karşıladığı sonucuna
ulaşılmıştır.
24. 4721 sayılı Kanun’un 166. maddesinde evlilik birliğinin
temelinden sarsılması boşanma sebeplerinden biri olarak düzenlenmiştir. Anılan
madde uyarınca eşlerin evliliğin sona ermesi yönünde anlaşmaları üzerine bu
sebebe dayanılarak boşanmanın gerçekleşmesi her zaman mümkündür. Bununla
birlikte kanun koyucunun mümkün olduğu ölçüde aile kurumunun ayakta kalması
amacıyla evliliğin üzerinden belirli bir süre geçmeksizin eşlerin bu yönde
karar alarak boşanma davası açmalarını arzulamadığı anlaşılmaktadır. Böyle bir
geciktirici etkinin eşlerin kararlarını yeniden değerlendirmelerine imkân
sunacağı açıktır. Evliliğin en az bir yıl sürmesi hâlinde eşlerin bu usul ile
boşanmaları mümkün olduğu gibi ayrıca anılan Kanun’da düzenlenen diğer boşanma
sebeplerine dayalı olarak boşanma davası açmalarının önünde herhangi bir engel
bulunmamaktadır.
25. Bu itibarla kuralla kişilerin özel hayata ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlamanın kişilere
orantısız bir külfet getirmediği ve ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine
aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 5., 17. ve 41. maddelerine de aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13.
ve 20. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış
olması nedeniyle Anayasa’nın 5., 17. ve 41. maddeleri yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 10. ve 14. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
166. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…bir yıl…”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, Engin YILDIRIM ile Yıldız SEFERİNOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 30/5/2024
tarihinde karar verildi.
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1- Çoğunluğun; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve anlaşmalı boşanma olarak bilinen
boşanma türü için evliliğin en az “bir yıl” sürmüş olma şartının Anayasa’ya
aykırı olmadığına dair vermiş olduğu karara iştirak etmemekteyiz.
Şöyle ki;
2- 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’unun 166. maddesinin
üçüncü fıkrası;
“Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin
birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde,
evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı
verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe
açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların
durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.
Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada
gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da
kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi
bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.”
Şeklindedir.
3- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin
üçüncü fıkrasında düzenlenen ve anlaşmalı boşanma davalarında evliliğin en
az bir yıl sürmüş olması şartını arayan hükmün, Anayasa'nın çeşitli
maddelerine aykırılık teşkil ettiği ve bu sebeple iptal edilmesi gerektiği
kanaatini taşımaktayız.
4- Her şeyden önce, Anayasa’nın 20. maddesinde teminat
altına alınan özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı gösterilmesini
isteme hakkı, bireylerin evliliklerini yürütüp yürütmeme noktasında karar verme
özgürlüklerini de kapsamına almaktadır. Evli çiftlerin hür iradeleriyle ve
karşılıklı mutabakatla evliliklerini sona erdirme yönündeki taleplerinin, sırf
evliliğin bir yıldan az sürmüş olması gerekçe gösterilerek reddedilmesi, bahsi
geçen anayasal hakka ölçüsüz ve orantısız bir müdahale niteliği taşımaktadır.
5- Öte yandan, evliliğin bir yıldan kısa sürmesine rağmen
eşlerin anlaşmalı olarak boşanmak istemeleri durumunda, evliliğin korunmasının
gerekip gerekmediği, evlilik birliğinin temelden sarsılıp sarsılmadığı ve
tarafların boşanma iradelerinin sağlıklı bir şekilde oluşup oluşmadığı
hususlarının takdiri, tarafları dinledikten sonra hâkime bırakılabilecekken,
mevcut düzenleme bu imkânı ortadan kaldırmaktadır. Bir yıllık süre şartının
katı bir şekilde uygulanması nedeniyle mahkemeye bir takdir hakkı tanınmamakta,
tarafların iradelerinin daha iyi bir şekilde yansımasını sağlayabilecek, daha
kısa sürede sonuçlanabilecek ve daha az maliyetli olabilecek anlaşmalı boşanma
hükümlerinden yararlanma imkânı engellenmektedir.
6- Hâkimin, anlaşmalı boşanma davalarındaki fonksiyonunun
ve yetkilerinin etkin kullanmasının sağlanması suretiyle, evliliğin bir yıldan
kısa sürdüğü hallerde dahi tarafların vardıkları uzlaşmalarının adalet ve
hakkaniyet kıstasları çerçevesinde değerlendirilmesi temin edilip sürenin katı
bir şekilde uygulanmasının meydana getireceği olumsuzlukların önüne geçilmesi
ve aynı etkin denetim sayesinde bu müessesenin kötüye kullanımının engellenmesi
de mümkündür.
7- Keza Anayasa'nın 41. maddesinde devlete yüklenen,
ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne ve çocukların korunması için gerekli
tedbirleri alma vazifesi de bir yıllık süre koşulunun sorgulanmasını
gerektirmektedir. Zira bu koşulun katı bir biçimde uygulanması, bilhassa
evliliğin ilk zamanlarında zuhur eden ve bertaraf edilmesi mümkün olmayan
sorunlar sebebiyle eşlerin anlaşarak boşanmayı talep etmeleri halinde bu
talebin reddi sonucunu doğurabilecek, bu durum ise ailenin ve aile bireylerinin
korunması amacıyla çelişebilecektir.
8- Bununla birlikte, bir yıllık evlilik süresi şartının
katı bir biçimde tatbik edilmesi, pratikte önemli problemlere sebebiyet
vermekte, hukuka aykırı tutum ve davranışların ortaya çıkmasına zemin
hazırlamaktadır. Henüz evliliklerinin üzerinden bir yıl geçmemiş olmasına
rağmen anlaşmalı bir şekilde evliliklerini sona erdirmek isteyen eşlerin,
yürürlükteki bir yıl şartı nedeniyle buna imkân bulamamaları dolayısıyla, amaca
ulaşmak için bir takım başka çarelere başvurmak durumunda kaldıkları da bilinen
bir gerçektir.
9- Taraflar, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı
hususunda mahkemede kanaat oluşturabilmek amacıyla gerçeğe aykırı beyanlarda
bulunmaktan çekinmemekte, görgüye dayalı bilgisi olmayan tanıkları gerçeğe
aykırı beyanda bulunmak hususunda teşvik etmekte, adeta hükmün etrafından
dolanarak kanunun öngördüğü koşulları suni bir şekilde oluşturmaya gayret
göstermektedirler. Böylesi bir durum ise, hukuk devleti ilkesiyle asla
bağdaşmayan bir hukuk dışılığa kapı aralamakta, ahlaki değerlerin erozyona
uğramasına sebebiyet vermektedir.
10- Anayasa’nın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik
ilkesi ve ayrımcılık yasağı da bir yıllık süre şartının kaldırılmasını
gerektirmektedir. Şöyle ki, söz konusu şart evli çiftleri, evliliklerinin devam
sürelerine göre farklı muameleye tabi tutmakta, bir yıldan uzun süren
evliliklerde anlaşmalı boşanma imkânı sağlanırken bir yıldan kısa evliliklerde
bu imkân ellerinden alınmaktadır. Oysaki evliliğin ne kadar sürdüğüne
bakılmaksızın, tarafların uzlaşması halinde boşanma taleplerinin eşit bir
şekilde değerlendirilmesi, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının doğal bir
sonucudur.
11- Kaldı ki Anayasa’nın 13. maddesi, temel hak ve
özgürlüklere ancak kanunla ve Anayasa'nın ilgili maddelerinde öngörülen nedenlere
bağlı olarak sınırlama getirilebileceğini, bu sınırlamalarla temel hak ve
hürriyetlerin özlerine dokunulamayacağını ve ölçülülük ilkesine uygun olmak
zorunda olduğunu hükme bağlamaktadır. Bir yıllık evlilik süresi şartının ihdas
ettiği sınırlama ise Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının özüne dokunmakta ve bu hakkı ölçüsüz bir biçimde
sınırlandırmaktadır. Dolayısıyla bahse konu sınırlamanın Anayasa'nın 13.
maddesinde yer verilen ölçütlere uygun düşmediği kanaatindeyiz.
12- Bunun yanında Anayasamızın 17. maddesi, kişinin maddi
ve manevi varlığını geliştirme ve koruma hakkını güvenceye bağlamaktadır. Bu
hak, bireylerin kendi geleceklerine yön verme ve kişisel seçimlerini özgürce
gerçekleştirebilmelerini de içerir. Bir yıllık süre koşulu ise kişilerin
evliliği devam ettirip ettirmeme noktasındaki iradelerini kısıtlamakta ve
onları belirli bir süre evli kalmaya mecbur bırakmaktadır. Bu yönüyle de mezkûr
anayasal hakka bir müdahale söz konusudur.
13- Ülkemizin de tarafı bulunduğu Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 8. maddesi, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını koruma
altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Babiarz/Polonya ve Ivanov
ve Petrova/Bulgaristan davalarında verdiği kararlarda, boşanma davalarında tarafların
anlaşmasına rağmen boşanma talebinin haklı gerekçelere dayanmaksızın ve ölçüsüz
bir şekilde reddedilmesinin, Sözleşme'nin 8. maddesinin ihlali anlamına
geleceğini belirtmiştir. Bu itibarla bir yıllık evlilik süresi şartının
tatbiki, uluslararası insan hakları hukuku perspektifinden de sorunlu
görünmektedir.
14- Hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez unsurlarından
biri, kanunların toplumun değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesi ve
çağın gereklerine uygun şekilde yorumlanabilmesidir. Hukukun dinamik bir yapıya
sahip olması, toplumsal değişimlere ayak uydurabilmesi ve günün koşullarına
adapte olabilmesi son derece önemlidir. Ne var ki, anlaşmalı boşanma için
öngörülen bir yıllık evlilik süresi şartının katı ve şekilci bir biçimde tatbik
edilmesi, içinde bulunduğumuz dönemin toplumsal gerçeklikleriyle tam olarak
örtüşmemektedir. Zira günümüz toplumunun ihtiyaçları, beklentileri ve
öncelikleri geçmişe nazaran ciddi farklılıklar arz etmektedir. Mevcut
düzenlemelerin günün ihtiyaçlarına uygun durumda olması hukuk devleti olmanın
olmazsa olmaz şartlarından biridir. Aksi takdirde, kanunların toplumsal hayatın
gerisinde kalması ve bir takım adaletsizliklere yol açması kaçınılmaz
olacaktır.
15- Son olarak karşılaştırmalı hukuk bakımından meseleye
yaklaşıldığında, modern hukuk sistemlerinin pek çoğunda anlaşmalı boşanma için
bir yıllık evlilik süresi şartına yer verilmediği dikkat çekmektedir. Örneğin
İsviçre ve Fransız hukukunda eşlerin anlaşması durumunda evliliğin süresi
dikkate alınmaksızın boşanma kararı verilebilmektedir. Türk hukukunun da bu
çağdaş yaklaşımları göz önünde bulundurması ve anlaşmalı boşanma kurumunu daha
esnek bir yapıya büründürmesi yerinde olacaktır.
16- Tüm bu gerekçelerle Türk Medeni Kanunu'nun 166.
maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen bir yıllık evlilik süresi şartının
Anayasa’nın zikredilen maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği sonucuna
ulaşmaktayız.
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|