ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2019/93
Karar Sayısı : 2023/87
Karar Tarihi : 4/5/2023
R.G.Tarih-Sayı :
28/7/2023-32262
İPTAL DAVALARINI AÇANLAR:
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY,
Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 137 milletvekili (E.2019/93)
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY,
Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 134 milletvekili (E.2020/31)
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2021/105)
DAVALARIN VE İTİRAZIN KONUSU:
A. 11/7/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve
Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun’un;
1. 3. maddesinin;
a. (3) numaralı
fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinde yer
alan “Bakanlıktan” ibarelerinin,
b. (6) numaralı
fıkrasının,
2. 4. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan “...ve kaynak...” ibaresinin,
3. 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “...net satış ve kira
gelirlerinin toplamı...” ibaresinin,
4. 7. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “...münhasıran kendisine
sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak...” ibaresinin,
5. 8. maddesinin;
a. (3) numaralı
fıkrasının,
b. (4) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinin,
B. 21/12/2019
tarihli ve 7201 sayılı Kamulaştırma Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
1. 5. maddesiyle 4/11/1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 2. maddenin birinci
fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinde yer alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…” ibaresinin,
b. Üçüncü
cümlesinin,
2. 6. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 3. maddenin birinci fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “…taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme tarihi
olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle…”
bölümünün,
b. İkinci
cümlesinde yer alan “…dava tarihi itibarıyla…” ibaresinin,
3. 7. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. maddenin;
a. Birinci
fıkrasında yer alan “…ek 2 nci madde hükmü uygulanarak…” ibaresinin,
b. İkinci
fıkrasında yer alan “…ek 3 üncü madde hükmü uygulanarak…” ibaresinin,
4. 8. maddesiyle
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun geçici 39.
maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen “…ve birinci fıkrada yer alan süreyi
iki yıla kadar uzatmaya…” ibaresinin,
5. 11. maddesiyle
3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ek 2. maddesine eklenen
üçüncü fıkrada yer alan “…yüzde onunu…” ibaresinin,
6. 12. maddesiyle
5393 sayılı Kanun’a eklenen geçici 12. maddenin birinci fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “…tahsilinden vazgeçilir; varsa başlatılmış icra takipleri düşer,
açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer olmadığına karar verilir,
yargılama gideri ve takip giderleri taraflar üzerinde bırakılır ve vekalet
ücretine hükmedilmez.” bölümünün,
b. İkinci
cümlesinin,
7. 14. maddesiyle
19/11/2014 tarihli ve 6569 sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığına
İlişkin Bazı Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesinin yeniden düzenlenen mülga
(2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…Cumhurbaşkanınca tespit
olunur.” ibaresinin,
8. 15. maddesiyle
7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasına eklenen “…14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye,
4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve
Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye…” ibaresinin,
C. 2942 sayılı
Kanun’a 21/12/2019 tarihli ve 7201 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle eklenen ek 3.
maddenin birinci fıkrasına 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanun’un 20.
maddesiyle eklenen üçüncü cümlenin,
Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 5., 6., 7., 10., 35., 36., 46., 48., 70., 73., 123.,
127., 128., 138. ve 160. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar
verilmesi talepleridir.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
1. 7183 sayılı
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
a. 3. maddesinin;
i. (3) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(3) Ajansın karar organı Yönetim Kuruludur. Yönetim
Kurulu; Bakanın başkanlığında, Bakanlık Tanıtma Genel Müdürlüğünden sorumlu
Bakan Yardımcısı, Tanıtma Genel Müdürü, Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu
Başkanı, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından
işletilenler hariç olmak üzere havalimanı ve terminal işletmelerini temsilen en
yüksek cirosu olan ilk iki işletme arasından her üç yılda bir sırayla
görevlendirecekleri bir kişi, Bakanlıktan turizm işletmesi belgeli tüm
tesislerin bulundukları coğrafi bölge bazında temsilini sağlamak üzere Marmara
ve Akdeniz Bölgelerinden ikişer üye, Ege, Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden birer üye olacak şekilde her belge bir oy
yerine geçmek suretiyle kendi aralarında yapılacak seçim sonucunda üç yıl
süreyle Yönetim Kurulunda görevlendirecekleri dokuz kişi ile seyahat acentası
işletme belgesi sahiplerinin ilgili mevzuatı uyarınca kendi aralarında
yapacakları seçimle belirlenecek bir kişi olmak üzere toplam on beş üyeden
oluşur. Bakanlıktan turizm işletmesi belgeli tüm tesislerin
temsilcilerinin seçimlerine ilişkin işlemler Ajans tarafından yürütülür.”
ii. (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(6) Ajansın Yönetim Kurulu, İcra Kurulu ve Danışma
Kurulunun yetki ve görevleri, Ajans yöneticisinin atanması, Ajansın teşkilat
yapısı ile çalışmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından yürürlüğe
konulan yönetmelikle belirlenir.”
b. 4. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
“d) Turizmin ülke ekonomisindeki payının artırılması
amacıyla bu Kanunda belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere diğer her türlü
faaliyet, iş ve işlemleri yapabilir, destek ve kaynak sağlayabilir.”
c. 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir.
“(2) Turizm payı;
a) Bileşik tesisler ile konaklama tesislerinden binde
yedi buçuk,
b) Bakanlıktan belgeli yeme-içme ve eğlence tesislerinden
binde yedi buçuk,
c) Deniz turizmi tesisleri ile Bakanlıktan belgeli deniz
turizmi araçlarından binde yedi buçuk,
ç) Seyahat acentalarından (münferit uçak bileti satışları
hariç) on binde yedi buçuk,
d) Havayolu işletmelerinden (ticari yolcu taşımacılığı
faaliyetlerinden) on binde yedi buçuk,
e) Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü
tarafından işletilenler hariç olmak üzere havalimanı ve terminal
işletmelerinden binde iki,
oranında olmak üzere bu ticari işletmelerin yatırımcısı
veya işletmecisi olan gerçek veya tüzel kişilerin bu işletmelerdeki
faaliyetleri sonucunda elde ettikleri net satış ve kira gelirlerinin toplamı
üzerinden alınır. Kış, termal, sağlık, kırsal ve nitelikli spor turizmi gibi
Bakanlık tarafından teşvik edilmesi uygun görülen turizm türlerinde faaliyet
gösteren tesisler için bu oranlar yüzde elli indirimli olarak uygulanır.”
ç. 7. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Denetim sonucunda düzenlenen bağımsız denetim
raporları Sayıştaya gönderilir. Sayıştay, münhasıran kendisine sunulan
bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunar.”
d. 8. maddesinin;
i. (3) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(3) Ajans, 4/1/2002 tarihli
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa ve bu Kanunun 7 nci
maddesinin ikinci fıkrası hükmü hariç 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay
Kanununa tabi değildir.”
ii. (4) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(4) Ajansta, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanununa tabi personel istihdam edilir. Kamu kurum ve kuruluşlarına personel
alınmasına dair mevzuat hükümleri Ajans tarafından istihdam edilecek personel
hakkında uygulanmaz.”
2. 7201 sayılı Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer
aldığı;
a. 5. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 2. madde şöyledir:
“Ek
Madde 2- (Ek: 21/12/2019 - 7201/5 md.)
29/4/1969
tarihli ve 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun
kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan kamulaştırma ve avans
karşılığı kamulaştırma iş ve işlemlerine ilişkin davalar, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı aleyhine açılır. Avans karşılığı kamulaştırmalarda
rücu davalarını Bakanlık açar, takip eder ve sonuçlandırır. Bakanlık bu
davalarda davalı ve davacı olabilir.”
b. 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 3. madde
şöyledir:
“Ek Madde 3- (Ek:
21/12/2019 - 7201/6 md.)
Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlâk Kanununun
16 ncı ve 17 nci maddeleri ile bu Kanunun mülga 16 ncı ve 17 nci maddeleri
uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden idareler adına tescil edilen
taşınmazların eski malikleri adına kamu bankalarına yatırılan ancak hak
sahiplerine ödenmediği tespit edilen kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler
aleyhine açılacak her türlü davada değer; taşınmazın idare adına tescil
edildiği tarih, değerleme tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri
gözetilmek suretiyle tespit edilir. Tespit edilen bu bedel, Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE)
tablosundaki aylık değişim oranları esas alınmak suretiyle dava tarihi
itibarıyla güncellenir ve ortaya çıkan bedel hak sahibine ödenir. (Ek
cümle:9/6/2021-7327/20 md.) Bu hüküm, tebliği dâhil eksik veya hatalı
kamulaştırma işlemleri bulunmasına rağmen idare adına tescil edilmiş olan
taşınmazlar hakkında da uygulanır.
(Ek fıkra:16/11/2022-7421/4 md.) Mülga 6830 sayılı Kanunun 16 ncı ve 17 nci maddeleri ile
bu Kanunun mülga 16 ncı ve 17 nci maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme
kararlarına istinaden idareler adına tescil edilen taşınmazların kamulaştırılması
için kamulaştırma bedellerinin eski malikleri adına kamu bankalarına
yatırılması ve hak sahiplerine ödenmesi halinde, tebliği dâhil eksik veya
hatalı kamulaştırma işlemleri, kamulaştırma bedelinin ödendiği tarih itibarıyla
kesinleşmiş kabul edilir. Bu hüküm, tebliği dâhil eksik veya hatalı
kamulaştırma işlemleri bulunmasına rağmen idare adına tescil edilmiş olan
taşınmazlar hakkında da uygulanır.”
c. 7. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15.
madde şöyledir:
“Geçici Madde 15-
(Ek: 21/12/2019 - 7201/7 md.)
1164
sayılı Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan kamulaştırma ve
avans karşılığı kamulaştırma iş ve işlemlerine ilişkin olarak Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı leh ve aleyhine yargı mercilerinde açılmış veya husumet
yöneltilmiş devam eden davalar ile icra takipleri, ek 2 nci madde hükmü
uygulanarak sonuçlandırılır.
Mülga
6830 sayılı Kanunun 16 ncı ve 17 nci maddeleri ile bu Kanunun mülga 16 ncı ve
17 nci maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden idareler
adına tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu bankalarına
yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği tespit edilen kamulaştırma bedelleri
nedeniyle idareler aleyhine açılmış ve devam eden davalar, ek 3 üncü madde
hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.”
ç. 8. maddesiyle
3065 sayılı Kanun’un geçici 39. maddesinin ibarenin eklendiği dördüncü fıkrası
şöyledir:
“İmalat sanayiinde
kullanılmak üzere istisna kapsamında teslim edilecek makina ve teçhizatı
belirlemeye ve birinci fıkrada yer alan süreyi iki yıla kadar uzatmaya
Cumhurbaşkanı, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
d. 11. maddesiyle
5393 sayılı Kanun’un ek 2. maddesine eklenen üçüncü fıkra şöyledir:
“(Ek fıkra:21/12/2019-7201/11 md.) Aboneliği Kültür ve
Turizm Bakanlığı, il kültür ve turizm müdürlükleri veya Bakanlığa bağlı döner
sermaye işletmesi merkez müdürlüğüne ait olan müze ve ören yerlerinde, 3/6/2007
tarihli ve 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununda
yer alan kaynaklardan elde edilen su, gaz, jeotermal akışkan ve buharın müze ve
ören yerlerinde elde edilmesi, iletilmesi ve kullanılması için uygulanacak
tarife; tüketim miktarına bakılmaksızın büyükşehir belediyeleri, belediyeler
veya büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin aynı dönemdeki su
tarifesinde kamu kurum ve kuruluşlarına uygulanan su ve atık su tarifesinin yüzde
onunu geçemez.”
e. 12. maddesiyle
5393 sayılı Kanun’a eklenen geçici 12. madde şöyledir:
“Geçici
Madde 12- (Ek: 21/12/2019 - 7201/12 md.)
Aboneliği
Kültür ve Turizm Bakanlığı, il kültür ve turizm müdürlükleri veya Bakanlığa
bağlı döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğüne ait olan müze ve ören
yerlerinde; su ve atık su bedeli ile 5686 sayılı Kanunda yer alan kaynaklardan
elde edilen su, gaz, jeotermal akışkan ve buharın elde edilmesi, iletilmesi ve
kullanılması için büyükşehir belediyeleri, belediyeler veya büyükşehir
belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerince uygulanan ve tarifelerinden
kaynaklanan alacak asıllarının yüzde ellisinin peşin ödenmesi kaydıyla; bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla su ve atık su, gaz, jeotermal
akışkan ve buharın alacak asıllarının tamamı ile bunlara bağlı faiz, gecikme
faizi, gecikme zammı gibi fer'iler (sözleşmelerde düzenlenen her türlü zam
dâhil) ile bu alacaklara bağlı cezaların ve gecikme faizi, gecikme zammı gibi
fer'ilerinin (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zam dâhil) tahsilinden
vazgeçilir; varsa başlatılmış icra takipleri düşer, açılmış davalar hakkında
resen karar verilmesine yer olmadığına karar verilir, yargılama gideri ve takip
giderleri taraflar üzerinde bırakılır ve vekalet ücretine hükmedilmez. Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen ve infaz edilmeyen mahkeme
kararlarına konu alacaklar hakkında da bu madde hükümleri uygulanır ve
yargılama gideri ile vekalet ücretinin tahsilinden vazgeçilir.”
f. 14. maddesiyle 6569 sayılı Kanun’un 14. maddesinin
yeniden düzenlenen mülga (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2)
(Mülga: 2/7/2018/KHK/703/101 md.) (Yeniden Düzenleme:21/12/2019-7201/14 md.) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununa göre görevlendirileceklerin asli görevlerine ait aylık, ücret, ödenek,
her türlü zam ve tazminatı ile ek ödeme dâhil diğer mali ve sosyal hakları
ödenmeye devam olunur. Bunlara TÜSEB tarafından ödenecek ücretler, 2547 sayılı
Kanunun 38 inci maddesinin son fıkrasında yer alan sınırlamaya tâbi olmaksızın,
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet
memuruna her ne ad altında olursa olsun fiilen yapılan mali ve sosyal hak
niteliğindeki her türlü ödeme dâhil bulunacak toplamın altı aylık net
ortalamasını geçmemek üzere Cumhurbaşkanınca tespit olunur. Yurt
dışındaki yükseköğretim kurumlarında görev yapmakta iken TÜSEB kadrolarına
atanan öğretim üyelerine, yurt içindeki devlet yükseköğretim kurumlarında görev
yapmakta olan emsali öğretim üyesine mali ve sosyal hak ve yardımlar kapsamında
yapılması öngörülen ödemelerin bir aylık toplam net tutarını geçmemek üzere
ücret ödenir. Bunlara, bu fıkra hükümlerine göre ayrıca ilave ödeme yapılır.”
g. 15. maddesiyle
7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin ibarenin eklendiği (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(3) Ajans, 4/1/2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa , 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlileri ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye, 4/7/2001 tarihli ve 631
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ve bu Kanunun 7 nci
maddesinin ikinci fıkrası hükmü hariç 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay
Kanununa tabi değildir.”
3. 2942 sayılı
Kanun’a 7201 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle eklenen ek 3. maddenin birinci
fıkrasına 7327 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen üçüncü cümle şöyledir:
“Bu
hüküm, tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemleri bulunmasına
rağmen idare adına tescil edilmiş olan taşınmazlar hakkında da uygulanır.”
II. İLK İNCELEME
A. E.2019/93 Sayılı Dava Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Engin YILDIRIM, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ,
Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir
ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU ve
Selahaddin MENTEŞ’in katılımlarıyla 16/10/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2020/31 Sayılı Dava Yönünden
2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Serdar ÖZGÜLDÜR, Engin YILDIRIM, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ’in
katılımlarıyla 6/5/2020 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma
talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
C. E.2021/105 Sayılı Başvuru Yönünden
3. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan
Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın
katılımlarıyla 13/10/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARLARI
A. E.2020/31 Sayılı Dava Yönünden
4. 21/12/2019 tarihli ve 7201 sayılı Kamulaştırma
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 5. maddesiyle
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 2. maddenin
birinci fıkrasının;
1. Birinci
cümlesinde yer alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…” ibaresinin,
2. Üçüncü
cümlesinin,
B. 6. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 3. maddenin birinci fıkrasının;
1. Birinci
cümlesinin “…taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme tarihi
olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle…”
bölümünün,
2. İkinci
cümlesinde yer alan “…dava tarihi itibarıyla…” ibaresinin,
C. 7. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. maddenin;
1. Birinci
fıkrasında yer alan “…ek 2 nci madde hükmü uygulanarak…” ibaresinin,
2. İkinci
fıkrasında yer alan “…ek 3 üncü madde hükmü uygulanarak…” ibaresinin,
Ç. 8. maddesiyle
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun geçici 39.
maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen “…ve birinci fıkrada yer alan süreyi
iki yıla kadar uzatmaya…” ibaresinin,
D. 11. maddesiyle
3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ek 2. maddesine eklenen
üçüncü fıkrada yer alan “…yüzde onunu…” ibaresinin,
E. 12. maddesiyle
5393 sayılı Kanun’a eklenen geçici 12. maddenin birinci fıkrasının;
1. Birinci
cümlesinde yer alan “…tahsilinden vazgeçilir; varsa başlatılmış icra
takipleri düşer, açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer
olmadığına karar verilir, yargılama gideri ve takip giderleri taraflar üzerinde
bırakılır ve vekalet ücretine hükmedilmez.” bölümünün,
2. İkinci
cümlesinin,
F. 14. maddesiyle
19/11/2014 tarihli ve 6569 sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığına
İlişkin Bazı Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesinin yeniden düzenlenen mülga
(2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…Cumhurbaşkanınca tespit
olunur.” ibaresinin,
G. 15. maddesiyle
11/7/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı
Hakkında Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasına eklenen “…14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye,
4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve
Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye…” ibaresinin,
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar
verilmesi talebiyle açılan E.2020/31 sayılı davanın, aralarındaki hukuki
irtibat nedeniyle E.2019/93 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının
kapatılmasına, esas incelemenin E.2019/93 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine
6/5/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2021/105 Sayılı Başvuru Yönünden
5. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’na 21/12/2019 tarihli ve 7201 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle eklenen ek
3. maddenin birinci fıkrasına 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanun’un 20.
maddesiyle eklenen üçüncü cümlenin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan
itiraz başvurusuna ilişkin E.2021/105 sayılı davanın, aralarındaki hukuki
irtibat nedeniyle E.2019/93 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının
kapatılmasına, esas incelemenin E.2019/93 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine
13/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
6. Dava dilekçeleri ile başvuru kararı ve ekleri,
Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava ve
itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. 7183 Sayılı Kanun’un Dava Konusu Kurallarının
İncelenmesi
1. Kanun’un 3. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İkinci ve Üçüncü Cümlelerinde Yer Alan “Bakanlıktan” İbarelerinin
İncelenmesi
7. Kanun’un 3. maddesinin dava konusu kuralların da yer
aldığı (3) numaralı fıkrası 3/11/2022
tarihli ve 7420 sayılı Kanun’un 36.
maddesiyle değiştirilmiştir.
8. Açıklanan nedenle konusu kalmayan ibarelere ilişkin
iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir.
2. Kanun’un 3. Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
9. 7183 sayılı
Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında anılan Kanun’un amacı
Türkiye’nin turizm hedeflerine ulaşmasını teminen turizm imkân ve fırsatlarının
dünyada tanıtılmasına, turizm potansiyelinin tüm yönleri ile değerlendirilerek
ülke ekonomisine kazandırılmasına, turizm yatırımlarının, turizmin ülke
ekonomisindeki payının ve turizm sektörünün hizmet kalitesinin artırılmasına
yönelik faaliyetlerde bulunmak, destek ve kaynak sağlamak amacıyla Türkiye
Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansının (Ajans) kurulması ile yönetimi,
denetimi, gelirleri ve faaliyetlerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi
olarak ifade edilmiştir.
10. Dava konusu kuralla Kültür ve Turizm Bakanlığına
(Bakanlık) Ajansın organlarının yetki ve görevleri, yöneticisinin atanması, teşkilat
yapısı ile çalışmasına ilişkin usul ve esasları düzenleme yetkisi tanınmıştır.
Bakanlığa kuralla tanınan düzenleme yetkisi yürürlüğe konulacak yönetmelik
aracılığıyla kullanılacaktır.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
11. Dava dilekçesinde özetle; 7183 sayılı Kanun’da
yalnızca Ajansın organlarının oluşumunun düzenlendiği, dava konusu kuralla bu
organların görev ve yetkileri, çalışma usulleri, Ajans yöneticisinin atanması,
Ajansın teşkilat yapısı ile çalışma usul ve esaslarının belirlenmesinin idareye
bırakıldığı, bu durumun ise idarenin kanuniliği ilkesiyle bağdaşmadığı, genel
ilkeler belirlenmeksizin idareye tanınan düzenleme yetkisinin yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesiyle çeliştiği, yürütme organına sınırları belirli
olmayan bir yetki tanıyan kuralın asgari bir belirlilik taşımadığı ve bu
yönüyle hukuk devleti ilkesini de ihlal ettiği, ayrıca idareye tanınan
düzenleme yetkisinin uygulamada eşitlik ilkesine aykırı durumlara sebep
olabileceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 7., 10. ve 123. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
12. Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez.” denilmektedir. Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
(TBMM) ait olması ve bu yetkinin devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin
bir gereğidir. Bu hükme yer veren Anayasa’nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama
yetkisinin parlamentoya ait olması “demokrasi rejimini benimseyen siyasi
rejimlerde kaçınılmaz bir durum” olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca,
gerekçede “Millet adına kanun koyma yetkisini yasama meclisi yerine getirir.
Bu yetki devredilemez. Ancak, Anayasanın 99 ve 129 uncu maddeleri hükümleri
saklıdır.” denilmek suretiyle bu ilkenin anlamı ve istisnaları
belirtilmiştir. Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, yasama yetkisinin
devredilemezliği, esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka bir organca
kullanılamaması anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 7. maddesi ile yasaklanan,
kanun yapma yetkisinin devredilmesidir (AYM, E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013).
13. Türevsel nitelikteki düzenleyici
işlemler bakımından yürütmenin düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve
bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle temel ilkeleri belirlenmeksizin ve
çerçevesi çizilmeksizin, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun
kuralı ile sınırsız, belirsiz, geniş bir alanın yürütmenin düzenlemesine
bırakılması, Anayasa’nın belirtilen maddesine aykırılık oluşturur. Bununla
birlikte yasama organının temel ilkeleri ve çerçeveyi kanunla belirlendikten
sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama
yetkisinin devri olarak yorumlanamaz (AYM,
E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013; E.2019/36, K.2021/15, 4/3/2021, § 57).
14. 7183 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında Ajansın, Bakanlıkça belirlenen turizm strateji ve politikaları
doğrultusunda Türkiye’nin turizm hedeflerine ulaşması, turizm olanaklarının
dünyada tanıtılması ile pazarlanmasına ilişkin strateji geliştireceği ve tanıtım
faaliyetlerini yürüteceği, turizm sektörü ile pazarının ihtiyaçlarını ve
eğilimlerini belirleyerek ilgililere tavsiyelerde bulunacağı, turizm
potansiyelinin tüm yönleriyle değerlendirilerek ülke ekonomisine
kazandırılmasına, turizm yatırımlarının ve turizmin ülke ekonomisindeki payının
artırılmasına yönelik çalışmalar yapacağı, turizm sektörünün hizmet kalitesinin
ve niteliğinin artırılması amacıyla gerekli tüm çalışmaları yürüteceği,
turizmin ülke ekonomisindeki payının artırılması amacıyla anılan Kanun’da
belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere diğer her türlü faaliyet, iş ve
işlemleri de yapabileceği, destek ve kaynak sağlayabileceği öngörülmüştür. Söz
konusu faaliyetlerin yürütülmesinde kamu yararının bulunduğu ve Ajansın
sunacağı hizmetin kamu hizmeti niteliğinde olduğu açıktır.
15. Diğer yandan Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında Ajansın Bakanlıkla ilgili, tüzel kişiliği haiz ve Kanun’da
belirtilen hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabi olduğu belirtilmiş, (3)
ve (4) numaralı fıkralarında ise Tanıtma Genel
Müdürlüğünden sorumlu bakan yardımcısının Yönetim Kurulu ve İcra Kurulunun
başkanı olduğu ifade edilmiştir.
16. Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinde genel bütçeden aktarılan tutarlar, (b) bendinde ise 6. maddeye göre
alınacak turizm payları Ajansın gelirleri arasında sayılmış; 6. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde ise vergi dairesi tarafından turizm
payının beyan, tarh, tahakkuk ve tahsili ile ret ve iadesinde 4/1/1961 tarihli
ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmiştir. Ayrıca Ajans; Kanun’un 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
her türlü dava ve icra işleminde teminat yatırma mükellefiyetlerinden, (2)
numaralı fıkrasında ise Kanun kapsamındaki faaliyetleri nedeniyle düzenlenecek
kâğıtlara ilişkin damga vergisinden muaf tutulmuştur.
17. Buna göre Kanun ile
kurulan Ajansın kamu hizmeti sunacağı, icrai kararlar alan ve bu kararları uygulayan
kurullarının başkanlığının kamusal makamlarca yerine getirileceği, kamu
kaynaklarını kullanacağı, gelirleri arasında bulunan turizm payının kamu
alacaklarına ilişkin usule göre takip ve tahsil edileceği ayrıca teminat
yatırma ve damga vergisi muafiyetinden yararlanacağı anlaşılmaktadır. Bu
itibarla Ajansın kamu tüzel kişiliğini haiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
18. Anayasa’nın 123. maddesinin birinci
fıkrasında “İdare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” denilmiştir. Buna göre kamu tüzel kişiliğini haiz bir
kamu kurumu olan Ajansın organlarının yetki ve görevleri, teşkilat yapısı ile
çalışmasına ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi Anayasa’da kanunla
düzenlemesi öngörülen konular arasındadır. Bu itibarla anılan usul ve esasların
düzenlenmesinde genel ifadelerle Bakanlığa yetki tanınması yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesiyle bağdaşmayacaktır.
19. Kanun’un 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
Ajansın organlarının Yönetim Kurulu, İcra Kurulu ve Danışma Kurulu olduğu belirtilmiştir.
Anılan maddenin (3) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde Yönetim Kurulunun Ajansın karar organı olduğu hükme
bağlanmış, ikinci cümlesinde ise Yönetim Kurulu başkanının Tanıtma Genel Müdürlüğünden sorumlu bakan yardımcısı
olduğu belirtilmiş ve üyeleri ile üye seçimine ilişkin düzenlemelere yer
verilmiştir.
20. Öte yandan Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinde Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü
tarafından işletilenler hariç olmak üzere havalimanı ve terminal işletmelerinin
görevlendireceği üye ve Bakanlıktan turizm işletmesi belgeli tesislerin
bulundukları coğrafi bölge bazında görevlendirecekleri üyelerin seçimi
yapılıncaya kadar Yönetim Kurulu üyelerinin havalimanı ve terminal işletmeleri
ve Bakanlıktan turizm işletmesi belgeli tesislerin temsilcileri arasından
Kültür ve Turizm Bakanı (Bakan) tarafından atanması öngörülmüştür.
21. Diğer yandan Kanun’un 3. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde İcra Kurulunun Ajansın yürütme organı olduğu
ifade edilmiş, ikinci cümlesinde İcra Kurulu başkan ve üyelerine ilişkin
düzenleme yapılmıştır. Ayrıca anılan maddenin (5) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde Yönetim Kurulu ve İcra Kuruluna danışmanlık etmek ve tavsiyelerde
bulunmak üzere Danışma Kurulunun oluşturulacağı ifade edilmiş, ikinci
cümlesinde ise Danışma Kurulunun doğal üyeleri düzenlenmiştir.
22. Buna karşılık kamu tüzel kişiliğini haiz olan Ajansın
hizmet birimlerine ilişkin Kanun’da herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Ayrıca Danışma Kurulunun doğal üyeleri dışındaki üyelerine ilişkin herhangi bir
hüküm de öngörülmemiştir. Bu itibarla Ajansın teşkilat yapısına ilişkin usul ve
esasların çerçevesi kanunla belirlenmeksizin idareye tanınan düzenleme
yetkisinin yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesiyle bağdaşmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
23. Kuralda Ajansın organlarının görev ve yetkileri ile
çalışmasına ilişkin usul ve esasların da Bakanlık tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür.
24. Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
Ajansın kuruluş amacı belirtilmiş, 4. maddesinde ise Ajansın faaliyet alanları
düzenlenmiştir. Bu kapsamda anılan maddenin (1) numaralı fıkrasının (d)
bendinde Ajansın, Bakanlıkça belirlenen turizm strateji ve politikaları
doğrultusunda Kanun’da belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere kaynak
sağlayabileceği belirtilmiştir.
25. Öte yandan Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde genel bütçeden aktarılan tutarlar, (b) bendinde ise 6.
maddeye göre alınacak turizm payları Ajansın gelirleri arasında sayılmak
suretiyle Ajansın yürüteceği faaliyetlerde kamu kaynaklarını da kullanacağı
öngörülmüştür. Söz konusu maddenin (3) numaralı fıkrasında ise Ajansın
bütçesinin yıllık program ve faaliyetleri dikkate alınarak İcra Kurulu
tarafından bir yıllık olarak hazırlanıp her yıl ağustos ayı sonuna kadar
Yönetim Kuruluna sunulacağı, Yönetim Kurulu tarafından incelendikten sonra
uygun bulunan bütçenin Bakan onayı ile yürürlüğe gireceği, bütçe yılının takvim
yılı olduğu, bütçe dışı harcama yapılamayacağı, Yönetim Kurulunun yıllara sâri
harcama yapmaya yetkili olduğu ve Ajans bütçesinde cari yıl içinde harcanmayan
tutarların bir sonraki yıl bütçesine devredileceği belirtilmiştir.
26. Ayrıca Kanun’un 7. maddesinde Ajansın bağımsız
denetiminin kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetimini yapmak üzere
yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşlarının en az üçünden teklif alınmak
suretiyle İcra Kurulu tarafından yaptırılacağı ifade edilmiştir.
27. Bununla birlikte Ajansın kamu kaynaklarını kullandığı
dikkate alındığında turizm sektörüne kaynak aktarılması gibi mali sonuçları
olan kararları alırken ve uygularken tabi olacağı ilkelerin genel çerçevesinin
kanunla çizilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda danışma organının kamu
kaynaklarının kullanılmasına yönelik faaliyetlere ilişkin tavsiyede bulunurken
gözeteceği temel esasların da kanunla belirlenmesi gerekir. Kanun’da Ajansın
kuruluş amacı ve faaliyet alanları ile bütçesine ilişkin düzenlemelere yer
verilmiş ise de kamu kaynağı kullanılmasını gerektiren görev ve yetkileri
bağlamında alacağı kararların tabi olacağı temel ilkeler belirlenmemiştir.
Ayrıca Kanun’da Ajansın organlarının çalışma usulü, toplantı ve karar yeter
sayılarına ilişkin herhangi bir hükme de yer verilmemiştir.
28. Bu itibarla Ajansın organlarının görev ve yetkileri
ile Ajansın çalışmasına ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi konusunda temel
ilkeler kanunla belirlenmeksizin Bakanlığa yetki tanınması da yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesini ihlal etmektedir.
29. Diğer yandan kural uyarınca Bakanlık tarafından
düzenlenecek hususlar arasında Ajans yöneticisinin atanmasına ilişkin usul ve
esaslar da yer almaktadır.
30. Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
Ajansın Kanun’da hüküm bulunmayan hususlarda özel hukuk hükümlerine tabi
olacağı, 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise Ajansta 22/5/2003 tarihli ve
4857 sayılı İş Kanunu’na tabi personel istihdam edileceği öngörülmüş ise de
Ajansın kamu tüzel kişisi olması nedeniyle Ajansın yürüteceği kamu hizmetine
ilişkin icrai karar alma yetkisini haiz olan Ajans yöneticisinin kamu görevlisi
olacağı anlaşılmaktadır. Nitekim idareye düzenleme yetkisi tanıyan dava konusu
kuralda da Ajans yöneticisinin atanması ibaresine yer verilmek suretiyle
yöneticinin statü hukukuna tabi olduğu ortaya konulmuştur.
31. Buna karşılık Kanun’da Ajans yöneticisinin atanmasına
ilişkin temel ilkeleri ve çerçeveyi belirleyen herhangi bir hüküm
bulunmamaktadır. Bu itibarla Ajans yöneticisinin atanmasına ilişkin usul ve
esasların düzenlenmesi konusunda idareye tanınan yetki de yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 7. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 7. maddesine aykırı görülerek iptal
edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 2., 10. ve 123.
maddeleri yönünden incelenmemiştir.
3. Kanun’un 4. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (d)
Bendinde Yer Alan “...ve kaynak...” İbaresinin İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
33. 7183 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında genel bütçeden aktarılan tutarlar, anılan Kanun’un 6. maddesine göre
alınacak turizm payları, her türlü bağış ve yardımlar, Ajansın faaliyetlerinden
elde edilen gelirler ve diğer gelirler Ajansın gelirleri olarak sayılmış, (2) numaralı
fıkrasında Ajansın gelirlerinin en az yüzde seksen beşinin ülke turizminin
tanıtılmasına yönelik faaliyetlerin, kalan kısmının ise diğer faaliyetlerin
finansmanında kullanılacağı belirtilmiştir.
34. Kanun’un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d)
bendinde Ajansın turizmin ülke ekonomisindeki payının artırılması amacıyla
anılan Kanun’da belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere diğer her türlü
faaliyet, iş ve işlemleri yapabileceği, destek ve kaynak sağlayabileceği
öngörülmüştür. Anılan bentte yer alan “…ve kaynak…” ibaresi dava konusu
kuralı oluşturmaktadır.
35. Kural uyarınca Ajans, turizmin ülke ekonomisindeki
payını arttırmak ve Kanun’da belirtilen amaçları gerçekleştirmek için kaynak
sağlayabilecektir. Söz konusu kaynak Ajansın gelirlerinin ülke turizminin
tanıtılmasına yönelik faaliyetlere ayrılan en az yüzde seksen beş oranındaki
kısmından sağlanacaktır.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
36. Dava dilekçesinde özetle; Ajansın kamu kaynaklarını
kullandığı, kuralla turizmin ülke ekonomisi içindeki payının artırılması
amacıyla Ajansa tanınan kaynak sağlama yetkisinin hangi esaslara göre
kullanılacağının kanunla düzenlenmediği, çerçevesi kanunla belirlenmeden
idareye tanınan bu yetkinin asgari bir belirliliğe sahip olmadığı, keyfî
uygulamalara yol açabileceği ve bu nedenle hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmadığı, ayrıca söz konusu belirsizliğin uygulamada eşitlik ilkesine
aykırı durumlara da neden olacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
37.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk
devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine
açık olan devlettir.
38. Hukuk devletinin temel unsurlarından
biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin kanundan belirli
bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya
sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini
zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi bireylerin
tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar (AYM, E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, § 25).
39. Ajansın gelirleri arasında genel
bütçeden aktarılan tutarlar ve turizm paylarının da bulunması sebebiyle Ajansın
kaynak sağlamaya ilişkin alacağı kararların kamu kaynaklarının kullanılması
sonucunu doğuracağı açıktır. Belirlilik ilkesi Ajansa kamu kaynaklarının kullanılmasına yönelik
verilecek yetkiler bağlamında keyfî uygulamaların önüne geçebilecek
düzenlemelerin öngörülmesini gerektirmektedir.
40. 7183 sayılı Kanun’un 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında Ajansın kuruluş
amaçlarının gerçekleştirilmesi ve faaliyetlerin finansmanında kullanılmak üzere
turizm payı alınacağı belirtilmiş, (2) numaralı fıkrasında ise ilgili tesis ve
işletmelerin ödeyeceği turizm payının oranları düzenlenmiştir. Belirlilik ilkesi Ajansın anılan Kanun’da
belirtilen görevleri yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyacağı finansmanın
karşılanması amacıyla turizm payı ödemekle yükümlü tutulan tesis ve
işletmelerin temsilcilerinin Ajansın gelirlerden hangi tesis, işletme ya da
yatırımlara hangi ilkelere göre kaynak sağlanacağını öngörebilmelerini de
gerektirmektedir.
41.
Öte yandan Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir
devlet olduğu belirtilmiş, anılan maddeye ilişkin Danışma Meclisinin kabul
ettiği metnin gerekçesinde ise “Demokrasi, egemenliğin millete ait olduğu
bir siyasi rejimdir” denilmiştir. Demokratik devlette kamu kaynakları ve bu
kaynakların kullanılmasına ilişkin yetki esas itibarıyla egemenliğin sahibi
olan millete ait olduğundan idare, kurum ya da kuruluşların kamu kaynaklarını
kullanırken tabi olacakları hükümlerin hesap verme yükümlülüğüne uygun şekilde
düzenlenmesi gerekir. Bu itibarla Ajansın kaynak
sağlama yetkisinin temel esaslarının kanunla düzenlenmesi demokratik devlet
ilkesinin de gereğidir.
42. Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasında Ajansın bütçesinin yıllık
program ve faaliyetleri dikkate alınarak İcra Kurulu tarafından bir yıllık
olarak hazırlanıp her yıl ağustos ayı sonuna kadar Yönetim Kuruluna sunulacağı,
Yönetim Kurulu tarafından incelendikten sonra uygun bulunan bütçenin Bakan
onayı ile yürürlüğe gireceği, bütçe yılının takvim yılı olduğu ve bütçe dışı
harcama yapılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte Kanun’da Ajans
tarafından sağlanacak kaynak bağlamında bütçenin hazırlanmasına ilişkin
ölçütler ile bu kapsamdaki harcamaların tabi olduğu usule ilişkin temel ilkeler
belirlenmeksizin anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında Ajans bütçesinin
hazırlanması, uygulanması, harcamaların yapılması ve muhasebeleştirilmesine
ilişkin usul ve esasların ilgili kurumların görüşü çerçevesinde Bakanlıkça
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür.
43. Kuralla Ajansın turizmin ülke ekonomisindeki payını arttırmak ve
Kanun’da belirtilen amaçları gerçekleştirmek için kaynak sağlayabileceği
öngörülmüş ise de Kanun’da kaynak aktarılacak
kişi, tesis, işletme ya da yatırımların taşıması gereken nitelikler konusunda
da genel bir çerçevenin çizilmediği ve Ajansın hangi ilkelere bağlı olarak
kaynak sağlayacağına ilişkin herhangi bir hükme yer verilmediği anlaşılmaktadır.
44. Buna göre Kanun’da temel ilkeleri ve
çerçevesinin belirlenmediği anlaşılan kaynak sağlama yetkisi kapsamında kamu
kaynakları özel yatırım, tesis ve işletmelere aktarılabilecektir. Bu nedenle
kuralın keyfî
uygulamalara karşı önlem içermediği, turizm payı ödemekle yükümlü kişilerin
kaynağın hangi şartlarla sağlanacağını öngörebilmelerine ve Ajansın hesap
verebilmesine imkân tanımadığı açıktır.
45. Bu itibarla tabi olacağı ilkeler
açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel şekilde düzenlenerek keyfî uygulamalara karşı
koruyucu önlem alınmadan Ajansa kaynak sağlama yetkisi verilmesi belirlilik
ve demokratik devlet ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 10. maddesi yönünden
incelenmemiştir.
4. Kanun’un 6. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde
Yer Alan “...net satış ve kira gelirlerinin toplamı...” İbaresinin
İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
47. 7183 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında Ajansın kuruluş amaçlarının gerçekleştirilmesi ve faaliyetlerinin
finansmanında kullanılmak üzere turizm payının alınması öngörülmüştür.
48. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde turizm payının; bileşik tesisler
ile konaklama tesislerinden binde yedi buçuk, Bakanlıktan belgeli yeme-içme ve
eğlence tesislerinden binde yedi buçuk, deniz turizmi tesisleri ile Bakanlıktan
belgeli deniz turizmi araçlarından binde yedi buçuk, seyahat acentelerinden
(münferit uçak bileti satışları hariç) on binde yedi buçuk, havayolu
işletmelerinden (ticari yolcu taşımacılığı faaliyetlerinden) on binde yedi
buçuk, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından işletilenler
hariç olmak üzere havalimanı ve terminal işletmelerinden binde iki oranında
olmak üzere bu ticari işletmelerin yatırımcısı veya işletmecisi olan gerçek
veya tüzel kişilerin bu işletmelerdeki faaliyetleri sonucunda elde ettikleri
net satış ve kira gelirlerinin toplamı üzerinden alınması, ikinci cümlesinde
ise kış, termal, sağlık, kırsal ve nitelikli spor turizmi gibi Bakanlık
tarafından teşvik edilmesi uygun görülen turizm türlerinde faaliyet gösteren
tesisler için bu oranların yüzde elli indirimli olarak uygulanması
öngörülmüştür. Söz konusu Kanun’un geçici 2. maddesinde turizm payının
Bakanlıktan belgeli deniz turizmi araçlarından 31/12/2022 tarihine kadar
alınacağı belirtilmiştir.
49. Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan “…net satış ve kira gelirlerinin toplamı…”
ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
Kural uyarınca anılan fıkra kapsamındaki işletmelerin yatırımcısı olan gerçek
ve tüzel kişilerin bu işletmelerdeki faaliyetleri
sonucunda elde ettikleri net satış ve kira gelirlerinin toplamı turizm payının matrahını oluşturacaktır.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
50. Dava dilekçesinde özetle; turizm payının vergi
niteliğinde olduğu, turizm işletmelerinin zarar edip etmediğine bakılmaksızın
toplam ciroları üzerinden turizm payı alınmasının zarar eden işletmelerin de
turizm payı ödemesine yol açacağı, bu durumun ise mali güce göre vergilendirme
ilkesiyle bağdaşmadığı, turizm payının mevsimsel gelire sahip işletmelere ekonomik
açıdan aşırı bir yük getireceği, bu nedenle 7183 sayılı Kanun’un amacına aykırı
olarak yatırımların azalmasına ve sektörün zayıflamasına yol açacağı, bu
durumun ise vergilemenin sosyal amacıyla bağdaşmayacağı, aynı işlem için birden
fazla işletmeden ayrı ayrı turizm payı tahsil edilmesine bağlı olarak ortaya
çıkacak mükerrer vergileme ihtimaline karşı önlem alınmamasının belirsizliğe
neden olduğu ve vergide kanunilik ilkesinin ihlal edildiği, ayrıca belirlilik
ve öngörülebilirlik ilkelerinin ihlal edilmesi suretiyle mülkiyet hakkına da
kanunilik şartına aykırı şekilde sınırlama getirildiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 35. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
52. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir./Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır. Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına
zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi
olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme
imkânı veren bir haktır.
53. Vergi, resim ve harç benzeri mali yükümlülükler kamu
hizmetinin karşılığı olarak ya da herhangi bir kamu hizmetinin karşılığı
olmaksızın öngörülen ve kamu gücüne dayanılarak yerine getirilmesi sağlanan
yükümlülükler olup bunların vergi, harç ve resmin özelliklerini ayrı ayrı
taşımalarının yanı sıra vergi, harç ve resmin ortak öğelerini taşımaları da
mümkündür (AYM, E.2013/41, K.2013/124, 31/10/2013).
54. Diğer yandan resim,
bir iş ya da faaliyetin yapılmasına yetkili kuruluşlar tarafından verilen izin
nedeniyle öngörülen ya da harca benzer biçimde kamu kurum ve kuruluşlarının
sunduğu hizmetin ve yaptıkları giderlerin karşılığı olarak yalnız sunulan
hizmetle ilgili gerçek ve tüzel kişiler için öngörülen bir yükümlülük şeklinde
açıklanmaktadır (AYM, E.2013/41, K.2013/124, 31/10/2013).
55. 7183 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinde vergi dairesi
tarafından turizm payının beyan, tarh, tahakkuk ve tahsili ile ret ve iadesinde
213 sayılı Kanun ile 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı, tahsil edilen
turizm payının yüzde beşinin genel bütçe geliri olarak ayrıldıktan sonra kalan
kısmının emanet hesabına alınacağı ve en geç takip eden ayın yirminci günü
Ajansın banka hesabına aktarılacağı belirtilmiştir. Buna göre turizm payı
ülke turizminin geliştirilmesi bağlamında kamu yararına yönelik olarak kamu
gücü kullanılmak suretiyle yerine getirilmesi sağlanabilen bir yükümlülüktür.
56. Öte yandan Ajansın turizm alanında sunacağı hizmetin
finansmanında kullanılmak üzere öngörülen turizm payının yükümlüleri, turizm
alanında faaliyet gösteren işletmelerin yatırımcısı ve işletmecisi olan
kişilerdir. Buna göre kuralda matrahı düzenlenen turizm payının resim benzeri
mali yükümlülük olduğu anlaşılmaktadır.
57. Anılan Kanun’un 6. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında belirtilen ticari
işletmelerin yatırımcısı veya işletmecisi olan gerçek ya da tüzel kişilerin bu
işletmelerdeki faaliyetleri sonucunda elde ettikleri net satış ve kira
gelirleri üzerinden turizm payı olarak ödeyecekleri tutarın anılan kişiler
yönünden mülk teşkil etmesi nedeniyle kuralın mülkiyet hakkını sınırladığı
açıktır. Resim benzeri mali yükümlülük olarak
turizm payının öngörülmesi suretiyle mülkiyet hakkına getirilen söz konusu
sınırlama devletin mülkün kullanımını düzenleme veya mülkiyetin kamu yararına
kullanılmasını kontrol etme yetkisi kapsamına girmektedir (Arif Sarıgül,
B. No: 2013/8324, 23/2/2016, § 50; Yapı Kredi Bankası Anonim Şirketi (2),
B. No: 2018/14110, 9/6/2021, § 39).
58. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmiştir.
Buna göre mülkiyet hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması,
meşru bir amaca yönelik ve ölçülü olması gerekir.
59. Ayrıca Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında “Vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır.” denilmek suretiyle vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülükler yönünden kanunilik şartı özel olarak düzenlenmiştir.
60. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi
temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal
kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
61. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere
sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki
belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler, hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve
35. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
62. Kanun’un 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde turizm payını ödemekle
yükümlü işletmelerin temsilcileri ile bunların ödeyecekleri turizm payına
ilişkin oranlar düzenlenmiş, (4) numaralı fıkrasında ise turizm payının beyan
ve ödenme zamanı ile beyan, tarh, tahakkuk,
tahsil, ret ve iadesinde uygulanacak kanun hükümleri belirtilmiştir. Kuralda ise turizm payının matrahını söz konusu
işletmelerin faaliyetleri sonucunda elde
ettikleri net satış ve kira gelirlerinin oluşturacağı öngörülmüştür. Bu
itibarla turizm payına ilişkin işlemlerde uygulanacak hükümler, turizm payının
yükümlüleri, konusu, matrahı, oranı, beyan ile ödenme zamanı açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel şekilde düzenlendiğinden kuralla mülkiyet
hakkına getirilen sınırlamanın kanunilik şartını sağladığı sonucuna
ulaşılmıştır.
63. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği öngörülmüştür. Buna göre
kuralın kamu yararı dışında bir amaca yönelik olmaması gerekir.
64. Ajansın turizmin ülke ekonomisi içindeki payını
artırmak için yürüteceği faaliyetlerde toplumsal bir fayda bulunmaktadır.
Kuralda ise Ajansın söz konusu faaliyetleri yürütürken ihtiyaç duyacağı
finansmanın karşılanması için ilgili işletmelerin net satış ve kira gelirleri
üzerinden alınacak olan turizm payının matrahı düzenlenmiştir. Bu itibarla
kuralın kamu yararı dışında bir amaca yönelik olduğu söylenemez. Bununla
birlikte kuralın kamu yararına yönelik olmasının yanı sıra ölçülü olması da
gerekir.
65. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence
altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve
orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın amaca ulaşmaya elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Buna göre kuralın elverişlilik, gereklilik ve
orantılılık alt ilkelerine aykırı olmaması gerekir.
66. Ajansın gelirlerinin belirlenmesi konusunda kanun
koyucunun geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda Ajansın Kanun’da
öngörülen faaliyetleri yürütmek için ihtiyaç duyacağı finansmanın
karşılanmasında genel bütçeden aktarılan tutarlar dışında da belirli gelir
kaynakları öngörmesi kanun koyucunun takdirindedir. Turizm alanında faaliyet
yürüten ilgili işletmelerin yatırımcısı veya işletmecisi olan kişilerden net
satış ve kira gelirleri üzerinden turizm payının alınması Ajansın Kanun’da
öngörülen görevleri yerine getirirken ihtiyaç duyacağı finansmana katkı
sunacağından kuralın amaca ulaşmak bakımından elverişli ve gerekli olmadığı
söylenemez.
67. Kurala göre Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında belirtilen ticari işletmelerin yatırımcısı veya işletmecisi olan
gerçek veya tüzel kişilerden tahsil edilecek olan turizm payı söz konusu
işletmelerin faaliyetleri sonucunda elde ettikleri net satış ve kira
gelirlerinin toplamı üzerinden hesaplanacak, turizm payının alınmasında ilgili
işletmelerin yürüttükleri faaliyet kapsamındaki giderleri ise dikkate
alınmayacaktır. Başka bir deyişle turizm
payının matrahının tespitinde ilgili işletmelerin zarar edip etmediklerine
bakılmaksızın net satış ve kira gelirlerinin
toplamı dikkate alınacaktır. Bununla birlikte anılan fıkranın birinci
cümlesinde turizm payının oranları oldukça düşük bir seviyede belirlenmiş olup
ikinci cümlesinde ise kış, termal, sağlık, kırsal ve nitelikli spor turizmi
gibi Bakanlık tarafından teşvik edilmesi uygun görülen turizm türlerinde
faaliyet gösteren tesisler için turizm payı oranlarının yüzde elli indirimli
olarak uygulanması öngörülmek suretiyle turizm payının ilgili işletmelere
ekonomik açıdan olabildiğince az yük getirmesi sağlanmıştır.
68. Öte yandan Kanun’un 6. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında ödenen turizm payının kurumlar vergisi ve gelir vergisi mükellefleri
tarafından matraha esas kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınacağı
öngörülmek suretiyle kurumlar ve gelir vergisi mükelleflerinin mülkiyet
haklarına getirilen sınırlama ile amaç arasında makul bir denge kurulmuştur.
69. Bu itibarla net satış ve kira gelirleri üzerinden
turizm payı alınması ilgililere katlanamayacakları bir külfet yüklemediğinden orantılılık
ilkesiyle de çelişmeyen kural ölçülülük ilkesini ihlal etmemektedir.
70. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. ve 73. maddelerine de aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13.
ve 35. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış
olması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 73. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
5. Kanun’un 7. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinde Yer Alan “...münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim
raporlarını esas alarak...” İbaresinin İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
71. 7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında Ajansın anılan Kanun’un 7. maddesinin
(2) numaralı fıkrası hükmü hariç 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay
Kanunu’na tabi olmayacağı belirtilmiştir.
72. 7183 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ise Ajansın Kamu Gözetimi, Muhasebe
ve Denetim Standartları Kurumu (Kurum) tarafından yayımlanan Türkiye Finansal
Raporlama Standartlarına uygun olarak hazırlanan yıllık finansal tablolarının
bağımsız denetime tabi olduğu ve anılan denetimin Kurum tarafından kamu
yararını ilgilendiren kuruluşların denetimini yapmak üzere yetkilendirilen
bağımsız denetim kuruluşlarının en az üçünden teklif alınmak suretiyle İcra
Kurulu tarafından yaptırılacağı öngörülmüştür.
73. Bu itibarla Ajans 6085 sayılı
Kanun’a tabi değil ise de 7183 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında
öngörülen denetim sonucunda düzenlenen bağımsız denetim raporları Sayıştaya
gönderilecektir. Söz konusu fıkranın ikinci cümlesine
göre ise Sayıştay münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını
esas alarak hazırlayacağı raporu TBMM’ye sunacaktır. Anılan cümlede yer alan “...münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim
raporlarını esas alarak…” ibaresi dava
konusu kuralı oluşturmaktadır.
74. Kurala göre Sayıştay TBMM’ye
gönderilmek üzere Ajans ile ilgili hazırlayacağı rapora ilişkin bağımsız
denetimden ayrı bir denetim gerçekleştirmeyecek, bu kapsamda Ajanstan herhangi
bir bilgi veya belge istemeksizin kendisine sunulan bağımsız denetim raporu
üzerinden inceleme yapacaktır.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
75. Dava dilekçesinde özetle; Ajansın kamu
ayrıcalıklarından yararlandığı ve kamu kaynaklarını kullandığı ancak
harcamalarının Sayıştayın denetimine tabi olmadığı, Ajansın bağımsız denetim
kuruluşları tarafından denetlenmesinin öngörülmesi mümkün olmakla birlikte
genel bütçeden pay alan Ajans ile ilgili Sayıştayın münhasıran kendisine
sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak inceleme yapmasının Sayıştay
denetiminin ortadan kaldırılması sonucunu doğurduğu, yürütme organı ve idarenin
TBMM adına Sayıştay tarafından denetlenmesinin demokratik hukuk devletinin bir
gereği olduğu, bağımsız denetim kurumlarınca yapılan denetimin TBMM ve Sayıştayın
denetim yetkisini ortadan kaldıramayacağı, Sayıştayın bağımsız denetim
raporlarında yer alan bilgilerin doğruluğunu kontrol edebilme ve belge inceleme
yetkisinin olmaması nedeniyle kuralın TBMM denetimini sınırladığı ve kuvvetler
ayrılığı ile demokratik hukuk devleti ilkelerini ihlal ettiği, ayrıca Kurumun
Sayıştayın yerine geçmesinin kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet
yetkisinin kullanılmasına yol açtığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 6. ve
160. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
76. Anayasa’nın 160. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesinde “Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu
idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile
mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap
ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme
ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.”, üçüncü fıkrasında ise “Mahallî
idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay
tarafından yapılır.” denilmiştir.
77. Buna göre merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu
idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile
mallarının ayrıca mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin Sayıştay tarafından
denetlenmesi anayasal bir zorunluluktur. Başka bir deyişle anılan denetimlerin
Sayıştay tarafından gerçekleştirilmeyeceğinin öngörülmesi veya Sayıştay
tarafından gerçekleştirilmesine sınırlama getirilmesi mümkün değildir.
78. 7183 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında Ajansın anılan Kanun’da belirtilmeyen hususlarda özel hukuk
hükümlerine tabi olduğu ifade edilmiştir. Bu nedenle Ajansın Kanun’da
belirtilen faaliyetleri yerine getirirken tamamıyla özel hukuk hükümlerine tabi
olacağı söylenemez. Diğer yandan Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(a) bendinde genel bütçeden aktarılan tutarlar, (b) bendinde ise turizm payları
Ajansın gelirleri arasında sayılmıştır. Bu itibarla Ajansın Kanun’da belirtilen
alanlarda genel olarak kamu hukuku ilke ve kurallarına göre kamu kaynaklarını
kullanmak suretiyle faaliyet yürüteceği açıktır.
79. 6085 sayılı Kanun’un “Denetim alanı” başlıklı
4. maddesinde Sayıştay tarafından denetlenmesi anayasal bir zorunluluk olmayan
bazı idare, kurum ve kuruluşların da Sayıştay tarafından denetleneceği
belirtilmiş olmakla birlikte Anayasa’nın 160. maddesinde kamu kaynağı kullanan
tüm idare, kurum ve kuruluşların Sayıştay tarafından denetleneceği
öngörülmediğinden kanun koyucu takdir yetkisini Ajansın 7183 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin (2) numaralı fıkrası hariç Sayıştay denetimine tabi olmaması yönünde
kullanmıştır.
80. Bu itibarla Sayıştay tarafından denetlenmesi anayasal
bir zorunluluk olmayan Ajans ile ilgili olarak Sayıştayın TBMM’ye göndereceği
raporu münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporunu esas alarak
hazırlayacağını öngören kuralın Anayasa’nın 160. maddesine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
81. Bununla birlikte kamu kaynağı kullanan idare, kurum
ve kuruluşların mali işlemlerinin denetlenmesi anılan kaynağın kamu yararına
uygun kullanılması ve esas sahibi olan topluma hesap verilmesini sağlamak
bakımından demokratik devlet ilkesinin gereğidir. Başka bir
ifadeyle demokratik devlet denetime açık ve şeffaf bir mali düzen kurmak,
kişilerden kamu gücü kullanılarak toplanan vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülüklerle yaratılan kaynağın kamu yararına uygun şekilde harcanmasını
güvence altına alan yöntemleri geliştirmekle yükümlüdür. Kamu kaynağı kullanan
idare, kurum ya da kuruluşların işlemlerinin hukuka uygunluğu incelenmeden
anılan kaynağın kamu yararına uygun şekilde kullanılmasının güvence altına
alınabileceği söylenemez.
82. Bu itibarla kamu kaynağı kullanan ancak Sayıştayın
denetimine tabi olmayan idare, kurum ve kuruluşlar yönünden kamu hukuku ilke ve
kuralları bağlamında herhangi bir mali denetim sisteminin öngörülmemesi demokratik
devlet ilkesiyle bağdaşmayacaktır.
83. Anılan Kanun’un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre Ajansın Kurum
tarafından yayımlanan Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına uygun olarak
hazırlanan yıllık finansal tabloları kamu yararını ilgilendiren kuruluşların
denetimini yapmak üzere yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşlarınca
denetlenecektir. Söz konusu maddenin gerekçesinde
Ajansın faaliyetlerinin şeffaf ve hesap
verilebilir olmasını sağlamak için Ajans ile Ajansın iştirak ettiği şirketlerin
yıllık mali tablolarının bağımsız denetiminin yaptırılması suretiyle ölçütleri
objektif olarak belirlenen etkin bir dış denetimin öngörüldüğü ifade
edilmiştir.
84.
26/9/2011 tarihli ve 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları
Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde bağımsız
denetim; finansal tablo ve diğer finansal bilgilerin finansal raporlama
standartlarına uygunluğu ve doğruluğu hususunda, makul güvence sağlayacak
yeterli ve uygun bağımsız denetim kanıtlarının elde edilmesi amacıyla, denetim
standartlarında öngörülen gerekli bağımsız denetim tekniklerinin uygulanarak
defter, kayıt ve belgeler üzerinden denetlenmesi ve değerlendirilerek rapora
bağlanması olarak tanımlanmıştır.
85. Anılan KHK’nın 23. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kamu yararını ilgilendiren kuruluşlarda denetimin sadece
bağımsız denetim kuruluşları tarafından yapılacağı, (2) numaralı fıkrasında ise
kamu yararını ilgilendiren kuruluşların denetimini yapacak bağımsız denetim
kuruluşlarının yetkilendirilmesi sürecinde Kurumun, bunların ilgili olduğu
sektörü düzenleme ve denetleme yetkisini haiz kurul, kurum veya kuruluşların
görüşünü alacağı belirtilmiştir.
86.
Bağımsız denetim esas itibarıyla ticaret şirketlerinin finansal tabloları ile
finansal bilgilerinin incelendiği bir denetim türüdür. Bununla birlikte ticaret
şirketlerinin aksine kâr etmek değil esas itibarıyla kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş olan Ajans Kanun’da sayılan faaliyetleri
genel olarak kamu hukuku ilke ve kurallarına göre yürütecektir.
87.
Diğer yandan demokratik devlet ilkesi mali açıdan denetlenen Ajansın
işlemlerinde usulsüzlüklerin tespit edilmesi hâlinde bunlara belirli hukuki
sonuçların bağlanmasını gerektirmektedir. Kanun’da Ajansın denetiminin hukuka
uygun şekilde gerçekleşmesinin temin edilmemesi veya mali işlemlerinde belirli
usulsüzlükler tespit edilmesi durumunda yapılacak işlemler ve bu bağlamda Ajans
yetkilileri hakkında doğacak hukuki sonuca yönelik herhangi bir hüküm de
öngörülmemiştir.
88.
Buna göre bağımsız denetimin Kanun’da öngörülen faaliyetleri genel olarak kamu
hukuku ilke ve kurallarına göre yürütecek olan Ajansın kamu kaynaklarını kamu
yararına uygun şekilde kullanmasını güvence altına alan bir yöntem olduğu
söylenemez.
89. Bu
itibarla Sayıştayın Ajans ile ilgili TBMM’ye göndereceği raporu münhasıran
kendisine sunulan bağımsız denetim raporu üzerinden inceleme yapmak suretiyle
hazırlaması demokratik devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
90.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural
Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın
6. maddesi yönünden incelenmemiştir.
6.
Kanun’un 8. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrası ile (4) numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
a.
(3) Numaralı Fıkra
i.
Anlam ve Kapsam
91. 7183 sayılı Kanun’un “Muafiyet ve istisnalar”
başlıklı 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasında Ajansın tabi olmadığı kanunlar
sayılmıştır. Anılan fıkraya 7201 sayılı Kanun’un
15. maddesiyle “…14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa,
18/5/1994 tarihli ve 527 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile İlgili
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararnameye, 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye…” ibaresi eklenmiştir. Dava konusu kural fıkranın söz konusu
ibare değişikliğinden önceki hâlidir.
92. Kuralda Ajansın 4734 sayılı Kanun’a ve 7183 sayılı
Kanun’un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası hariç 6085 sayılı Kanun’a tabi
olmadığı belirtilmiştir.
93.
Kurala göre Ajansın mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde 4734 sayılı
Kanun uygulanmayacak ayrıca Ajans 7183 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (2)
numaralı fıkrası haricinde Sayıştay tarafından denetlenmeyecektir.
ii. İptal Talebinin Gerekçesi
94. Dava dilekçesinde özetle; kamu
ayrıcalıklarından yararlanan Ajansın mal ve hizmet alımlarında dava konusu
kural uyarınca 4734 sayılı Kanun’a tabi olmamasının keyfî hareket etmesine yol
açacağı, bütün kamu ihalelerinin anılan Kanun’a tabi olmasını zorunlu kılan bir
anayasal hüküm bulunmasa da herhangi bir kamu ihalesinde Kanun’un uygulanmaması
için haklı gerekçelerin bulunması gerektiği, Ajansın Kanun kapsamı dışına
çıkarılmasına neden ihtiyaç duyulduğunun ortaya konulamadığı, Ajansın mal ve
hizmet alımında hiçbir ilke ve esasın belirlenmemiş olması nedeniyle kamu
harcamalarının denetimsiz bırakıldığı, bu durumun hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmadığı, Ajansa tanınan muafiyetin çalışma ve sözleşme özgürlüğüne aykırı
olduğu ayrıca eşitlik ilkesini ihlal ettiği, öte yandan kuralla Ajansın 6085
sayılı Kanun kapsamı dışına çıkarıldığı, halbuki Ajansın Sayıştay tarafından
denetlenmesinin hesap verilebilirliğin sağlanması bakımından zorunlu olduğu,
Sayıştayın denetiminin bağımsız denetim raporu üzerinden yapılacak inceleme ile
sınırlanmasının TBMM denetimini de sınırladığı ve bu yönüyle kuvvetler ayrılığı
ile hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın
Başlangıç kısmı ile 2., 10., 48. ve 160. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
iii. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
95. 4734 sayılı Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde anılan Kanun’un amacının kamu hukukuna
tâbi olan veya kamunun denetimi altında bulunan veyahut kamu kaynağı kullanan
kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usulleri
belirlemek olduğu ifade edilmiş; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde bu
Kanun hükümlerine göre yürütülecek mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin
ihaleleri, “İstisnalar” başlıklı 3. maddesinde ise anılan Kanun
hükümlerinin uygulanmayacağı mal ve hizmet alımları ile yapım işleri
sayılmıştır.
96. Kamu kurum ve kuruluşlarının mal ve hizmet alımları
ile yapım işleri ilke olarak 4734 sayılı Kanun hükümlerine tabi ise de kanun
koyucu kamu yararının gerektirdiği hâllerde belirli mal ve hizmet alımları ile
yapım işlerinde anılan Kanun’un uygulanmayacağını öngörebilir (AYM, E.2021/132,
K.2022/69, 1/6/2022, §§ 7,8). Başka bir
deyişle belirli mal veya hizmet alımları ile yapım işleri 4734 sayılı Kanun’da
öngörülen saydamlık, rekabet, eşit muamele, güvenirlilik, gizlilik ve kamuoyu
denetimi esas alınarak belirlenen usullerin dışına çıkarılırken hukuk devleti
ilkesinin bir gereği olan kamu yararı amacı gözetilmelidir (AYM, E.2015/60,
K.2016/2, 13/1/2016, § 8).
97. Yukarıda ifade edildiği üzere demokratik devlette kamu
kaynakları ve bu kaynakların kullanılmasına ilişkin yetki esas itibarıyla
egemenliğin sahibi olan millete ait olduğundan idare, kurum ya da kuruluşların
kamu kaynaklarını kullanırken tabi olacağı hükümlerin hesap verme yükümlülüğüne
uygun şekilde düzenlenmesi gerekir (bkz. § 41).
Öte yandan demokratik devlet denetime açık ve şeffaf bir mali düzen kurmak,
kişilerden kamu gücü kullanılarak toplanan vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülüklerle yaratılan kaynağın kamu yararına uygun şekilde harcanmasını
güvence altına alan yöntemleri geliştirmekle yükümlüdür (bkz. § 81).
98. Ayrıca Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına
alınan eşitlik ilkesi teşebbüslerin devlete mal ve hizmet satımında fırsat
eşitliği içinde yarışabilmesini zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz nesnel ve meşru
sebeplerin bulunması hâlinde teşebbüsler arasında durumun gerektirdiği ölçüde
farklılıkların oluşturulması, bu bağlamda kamuya mal ve hizmet satımında
objektif şartlara dayanan birtakım kriterlerin belirlenmesi mümkündür. Ancak
belirlenecek şartların teşebbüsler arasında fırsat eşitliğini ortadan kaldıracak
mahiyette olmaması gerekir (AYM, E.2021/27, K.2023/26, 16/2/2023, § 67).
99. Bu itibarla saydamlık, hesap verilebilirlik ve fırsat
eşitliği ilkelerinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerinden kaynaklanan ve kamunun
mal ve hizmet alımlarında dikkate alınması gereken anayasal ilkeler olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla kamu kaynağı kullanan kamu kurumlarının
mal ve hizmet alımlarının saydamlık, hesap verilebilirlik ve fırsat eşitliği
ilkelerine dayalı olarak gerçekleştirilmesi anayasal bir zorunluluktur (AYM,
E.2021/27, K.2023/26, 16/2/2023, § 68).
100. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan
belirlilik ilkesi;
düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesini değil
bunların kanun metninde kurallaştırılmasını gerekli kılar. Kurallaştırma ise
düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını
ifade eder. Buna karşılık söz konusu düzenlemelerin tamamının aynı kanunda
yapılması zorunlu olmayıp incelenen kanun dışındaki kanunlar ya da kanunlarla
yapılmış olması da belirlilik ilkesi açısından yeterlidir.
101. Kamu kurum ve
kuruluşları tarafından yapılan mal ve hizmet alımları ile yapım işleri kural
olarak 4734 sayılı Kanun kapsamında yürütülmektedir. Mal ve hizmet alımı
ihaleleri ile ilgili olarak anılan Kanun’da saydamlık, rekabet, eşit muamele,
güvenirlik, gizlilik ve kamuoyu denetimi ilkeleri esas alınmıştır. Kamu
ihalelerinde bu Kanun’un uygulanmasını zorunlu kılan bir Anayasa hükmü
bulunmadığından, kanun koyucunun kamu ihaleleri yönünden farklı usuller benimsemesinde
anayasal açıdan bir engel yoktur (AYM,
E.2017/33, K.2019/20, 10/4/2019, § 102). Bununla birlikte kanun
koyucunun belirleyeceği usullerin saydamlık, hesap verilebilirlik ve fırsat
eşitliği ilkelerini temin etmesi anayasal bir mecburiyettir (AYM, E.2021/27,
K.2023/26, 16/2/2023, § 72).
102. Kuralda yer alan “…4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa…” ibaresiyle Ajansın
mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinde 4734 sayılı Kanun hükümlerine tabi
olmayacağı öngörülmek suretiyle turizm sektörünün dinamik yapısıyla uyum
sağlayabilecek kararların alınarak en kısa sürede uygulanabilmesi
amaçlanmaktadır. Bu itibarla Ajansın
anılan Kanun’a tabi olmamasını öngören kısım yönünden kuralın kamu yararı
dışında bir amaca yönelik olduğu söylenemez.
103. Bununla birlikte kuralın anayasallık denetiminde
değerlendirilmesi gereken asıl mesele, Ajansın hangi usul ve esaslar çerçevesinde
ihale yapacağının, mal ve hizmet alımlarında hangi kanuni hükümlere bağlı
olacağının ve öngörülen usullerin saydamlık, hesap verilebilirlik ve fırsat
eşitliği ilkelerini temin ettiğinin belirli olup olmadığıdır. İncelenen kuralda söz konusu mal ve hizmetler 4734
sayılı Kanun’dan istisna tutulmakla birlikte buna ilişkin herhangi başka bir
usul de düzenlenmemiştir. Ajansın söz konusu mal ve hizmet alımlarında hangi
usul ve esaslar çerçevesinde ihale yapacağı, mal ve hizmet alımlarında hangi
kanuni hükümlere bağlı olacağı belirli değildir. Bu
durumda istisna getirilen alana ilişkin ihalelerde saydamlık, hesap
verilebilirlik, fırsat eşitliği ve öngörülebilirlik ilkelerinin güvenceye
alındığı söylenemez.
104. Bu itibarla Ajansın 4734 sayılı
Kanun’a tabi olmayacağını öngören “…4/1/2002 tarihli ve 4734
sayılı Kamu İhale Kanununa…” ibaresi demokratik
devlet ve belirlilik
ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
105. Dava konusu kuralın kalan kısmı ise
Ajansın Kanun’un 7183 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası
haricinde 6085 sayılı Kanun’a tabi olmadığını hükme bağlamaktadır.
106. 7183 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “...münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim
raporlarını esas alarak...” ibaresinin Anayasa’ya uygunluk denetimi
bölümünde belirtilen gerekçeler dava konusu kuralın kalan kısmı yönünden de
geçerlidir.
107. Açıklanan nedenlerle
kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE kuralda yer alan “…4/1/2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa…” ibaresi yönünden bu görüşe
katılmamışlardır.
Kural Anayasa’nın
2. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 10. ve 48. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
b. (4) Numaralı Fıkranın İkinci Cümlesi
i. Anlam ve Kapsam
108. 7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde Ajansta 4857 sayılı Kanun’a tabi personelin
istihdam edileceği öngörülmüştür.
109. Anılan fıkranın dava konusu ikinci cümlesinde ise
kamu kurum ve kuruluşlarına personel alınmasına dair mevzuat hükümlerinin Ajans
tarafından istihdam edilecek personel hakkında uygulanmayacağı belirtilmiştir.
110. Kural kamuda personel istihdam edilmesine ilişkin
hükümlere yönelik olup kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmakta olan kişilerin
hak ve yükümlülüklerine ilişkin hükümleri kapsamamaktadır. Başka bir ifadeyle
kural yalnızca Ajansın personel alımında tabi olmayacağı mevzuata ilişkindir.
111. Bu itibarla kurala göre Ajans, kamu kurum ve kuruluşlarına
personel alınmasına dair mevzuat ile bağlı olmaksızın yapacağı sözleşmeler
yoluyla personel istihdam edebilecektir.
ii. İptal Talebinin Gerekçesi
112. Dava dilekçesinde özetle; Ajansın kamu kurumu
olduğu, her vatandaşın kamu hizmetlerine girme hakkının anayasal güvence
altında bulunduğu, dava konusu kuralla bu güvencenin Ajansta istihdam edilecek
personel hakkında uygulanmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu, Ajansta
istihdam edilecek personel hakkında kamu hizmetine girişte uygulanacak mevzuatın
uygulanmamasını meşru kılan bir nedenin bulunmadığı ve Ajansın anılan mevzuata
tabi olmamasının öngörülebilirlik ilkesini de ihlal ettiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 10. ve 70. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
iii. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
113. 4857 sayılı Kanun’un “Amaç ve kapsam” başlıklı
1. maddesinin ikinci fıkrasında anılan Kanun’un, 4.
maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin
işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına
bakılmaksızın uygulanacağı, üçüncü fıkrasında ise işyerleri, işverenler,
işveren vekilleri ve işçilerin 3. maddedeki bildirim gününe bakılmaksızın söz
konusu Kanun’un hükümleri ile bağlı olacakları öngörülmüştür.
114. Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde işçi bir
iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi, işveren işçi çalıştıran gerçek
veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar; “Tanım ve
şekil” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde ise iş
sözleşmesi bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın
(işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme şeklinde
tanımlanmıştır.
115. 7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde Ajansın 4857 sayılı Kanun’a tabi personel
istihdam edeceği öngörüldüğünden Ajans kendisine bağımlı olarak iş görmeyi
üstlenen kişilere ücret ödemeyi üstlenmek suretiyle yapacağı özel hukuk
sözleşmeleriyle personel istihdam edecektir. Başka bir deyişle personel
istihdamı bağlamında hukuksal açıdan Ajans işveren, istihdam ettiği
personel ise işçi olarak nitelendirilecektir.
116. İstihdam edeceği işçiye ödeyeceği ücreti mal
varlığından karşılayacak olan işverenler ilke olarak sözleşme yapacağı işçinin
niteliklerini serbestçe belirleyebilir. Başka bir ifadeyle ilke olarak işveren
işçi istihdam ederken belirli usulleri izlemek ve belirli nitelikleri haiz
kişilerle sözleşme yapmak zorunda değildir.
117. Bununla birlikte personel istihdamı bağlamında kamu
kaynaklarının kamu yararına uygun ve objektif ölçütlere göre kullanıldığından
söz edebilmek için idare, kurum ve kuruluşlar bünyesinde anılan kaynaklar
kullanılmak suretiyle yapılacak istihdamın kişilere fırsat eşitliği tanıyacak
nitelikteki düzenlemelere tabi olması gerekir. Başka bir ifadeyle işçiye
ödeyeceği ücreti kamu kaynağı kullanarak karşılayacak olan idare, kurum ve
kuruluşların anılan ücreti mal varlığından karşılayacak olan kişilerle aynı
oranda irade özgürlüğüne sahip olduğu söylenemez.
118. Bu itibarla kamu kaynaklarının kullanılması sonucunu
doğuracak olan personel istihdamı bağlamında Ajansın belirli ilkelere tabi
olması demokratik devlet ve belirlilik ilkelerinin gereğidir.
119. 7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasının dava
konusu ikinci cümlesine göre kamu kurum ve kuruluşlarına personel alınmasına
dair mevzuat hükümlerinin Ajans tarafından istihdam edilecek personel hakkında
uygulanmaması öngörüldüğünden Ajans anılan mevzuatla öngörülen sınırlamalara
tabi olmaksızın personel alımı yapabilecektir. Başka bir ifadeyle Ajans
personel alımına ilişkin kamu kurum ve kuruluşlarının tabi olduğu
düzenlemelerle bağlı olmaksızın yapacağı sözleşmeler yoluyla personel istihdam
edebilecektir.
120. Kanun koyucu ülke turizminin geliştirilmesi amacıyla
anılan Kanun’da belirtilen faaliyetleri yerine getirecek olan Ajansın personel
alımında tabi olacağı ilkeleri belirleme konusunda takdir yetkisine sahiptir.
Ajansın gerekli gördüğü nitelikleri taşıyan kişileri kısa sürede istihdam
edebilmesi ve bu sayede turizm sektörünün dinamik yapısıyla uyum içinde
faaliyet yürütebilmesinde ise kamu yararının bulunduğu söylenebilir. Buna
karşılık kamu kurum ve kuruluşlarına personel alınmasına dair mevzuat
hükümlerine tabi olmayan Ajansın ihtiyaç duyduğu nitelikteki personeli kısa
sürede istihdam edebilmesini sağlayacak nitelikte usul ve esaslar
öngörülmesinin mümkün olmadığı söylenemez.
121. Ajansta istihdam edilecek personel ile ilgili
Kanun’da hiçbir düzenlemeye yer verilmeksizin kamu kurum ve kuruluşlarına
personel alınmasına dair mevzuat hükümlerinin Ajansta istihdam edilecek
personel hakkında uygulanmayacağının öngörülmesi kamu kaynaklarının nesnel
ölçütlere göre kullanılması bağlamında Ajansın hesap verebilmesi ile Ajansta
çalışmak isteyen kişilerin personel istihdamında uygulanacak ilkeleri
öngörebilmelerine imkân tanımamaktadır. Bu itibarla kural demokratik
devlet ve belirlilik ilkelerini ihlal etmektedir.
122. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal
edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 10. ve 70. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
B. 7201 ve 7327 Sayılı Kanunların Dava Konusu
Kurallarının İncelenmesi
1. 7201 Sayılı Kanun’un 5. Maddesiyle 2942 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek 2. Maddenin Birinci Fıkrasının
Birinci Cümlesinde Yer Alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…” İbaresi
ile Üçüncü Cümlesinin İncelenmesi
a. Genel Açıklama
123. 29/4/1964 tarihli ve 1164 sayılı Arsa Ofisi
Kanunu’nun 1. maddesiyle arsaların aşırı
fiyat artışlarını önlemek amacıyla tanzim alış ve satışları yapmak, konut,
sanayi ve turizm bölgeleri ile kamu tesisleri için arazi ve arsa sağlamak üzere
İmar ve İskân Bakanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz ve döner sermayeli
olmak üzere Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü (Ofis) kurulmuştur.
124. 9/5/1958 tarihli ve 7116 sayılı İmar ve İskân
Vekâleti Kuruluş ve Vazifeleri Hakkında Kanun’un 1. maddesiyle kurulan İmar ve
İskân Bakanlığına verilen görev, yetki, hak ve muafiyetler, 13/12/1983 tarihli
ve 180 sayılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 36. maddesiyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
intikal etmiştir.
125. 2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut
Kanunu’nun ek 1. maddesinde Başbakanlığa bağlı ve kamu tüzel kişiliğine sahip
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) kurulduğu belirtilmiştir.
126. 28/6/2001 tarihli ve 4698 sayılı Kanun’un 5.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde Başbakanlığa bağlı Konut
Müsteşarlığının (Müsteşarlık) kurulduğu, üçüncü cümlesinde ise TOKİ ve Ofis’in
Müsteşarlığın bağlı kuruluşları olduğu belirtmiştir. Anılan madde 31/7/2003
tarihli ve 4966 sayılı Kanun’un birinci maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
127. 14/8/2003 tarihli ve 25199 sayılı Resmî Gazete ’de
yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla TOKİ ile Ofis Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına bağlanmıştır. 16/1/2004 tarihli ve 25348 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararında ise TOKİ’nin Başbakanlığa bağlandığı
belirtilmiştir.
128. Ofis 8/12/2004 tarihli ve 5273 sayılı Kanun’un 1.
maddesiyle kaldırılmış ve aynı maddeyle 1164 sayılı Kanun’un adı Arsa Üretimi
ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun olarak değiştirilmiştir.
129. 5273 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci
fıkrasının dördüncü cümlesinde ise Ofise ait döner sermaye işletmesinin anılan
fıkranın diğer cümlelerinde belirtilenler dışında kalan tüm varlıkları,
hakları, yükümlülükleri ve her türlü taşınmazları ile Ofisin diğer hak ve
yükümlülüklerinin TOKİ’ye devredilmiş sayılacağı ifade edilmiştir.
130. 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici
2. maddesinde ise Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ait
her türlü taşınır, taşıt, araç, gereç ve malzeme, borç ve alacaklar, hak ve
yükümlülükler, yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıtlar ve dokümanlar
ile bu birimlere ait kadro ve pozisyonlarda istihdam edilen personelin hiçbir
işleme gerek kalmaksızın Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devredildiği belirtilmiştir.
Anılan KHK’nın 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da mevzuatta Bayındırlık
ve İskân Bakanlığına yapılmış olan atıfların Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına, Bayındırlık ve İskân Bakanına yapılmış olan atıfların ise Çevre ve
Şehircilik Bakanına yapılmış sayılacağı ifade edilmiştir. Söz konusu KHK 703
sayılı KHK’nın
5. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
131. 2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut
Kanunu’nun ek 1. maddesinde yer alan “…Başbakanlığa…” ibaresi 703 sayılı
KHK’nın 155. maddesinin (c) bendi ile “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığına…”
şeklinde değiştirilmiştir.
132. 10/7/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan (1) numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi’nin (CBK) Dördüncü Bölümü’nde yer alan 97. ve devamı maddelerinde
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ilişkin düzenlemelere yer verilmiş, anılan
Bölüm’ün ismi 28/10/2021 tarihli ve (85) numaralı CBK’nın 1. maddesiyle Çevre,
Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı şeklinde değiştirilmiştir. Ayrıca
85 numaralı CBK’nın 7. maddesiyle (1) numaralı CBK’ya eklenen geçici 1.
maddenin (1) numaralı fıkrasında da mevzuatta
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yapılan atıfların Çevre, Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanlığına (Bakanlık), Çevre ve Şehircilik Bakanına yapılan
atıfların ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanına yapılmış
sayılacağı belirtilmiştir.
133. Bu itibarla İmar ve İskân
Bakanlığına bağlı olarak kurulan Ofisin hak ve yükümlülüklerini devralan ve
kamu tüzel kişiliğini haiz olan TOKİ, İmar ve İskân Bakanlığının görev ve
yetkilerinin intikal ettiği ve Ofisin bağlı olduğu Bayındırlık ve İskân
Bakanlığını devralan Bakanlığın bağlı kuruluşudur.
b. Anlam ve Kapsam
134. 1164 sayılı Kanun’un
9. maddesinde 4698 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle yapılan değişiklikle Ofise konut, sanayi, eğitim, sağlık ve turizm
yatırımları ile kamu tesisleri için gerçek ve tüzel kişilere ait arazi ve
arsaları ve bunlar içerisinde veya üzerinde bulunan muhdesatı kamulaştırma
yetkisi verilmiştir.
135. 1164 sayılı Kanun’un 1. maddesinde
5273 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle yapılan değişiklikle de 1164 sayılı Kanun’da yazılı görevlerin TOKİ tarafından
yürütüleceği, anılan Kanun ile diğer kanunlarda ve ilgili mevzuatta Ofise yapılan
atıfların TOKİ’ye yapılmış sayılacağı belirtilmiştir. Söz konusu değişiklik
5273 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca 15/12/2004 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
136. Bu itibarla 15/12/2004 tarihinden itibaren 1164
sayılı Kanun hükümlerine göre konut, sanayi,
eğitim, sağlık ve turizm yatırımları ile kamu tesisleri için gerçek ve tüzel
kişilere ait arazi ve arsaları ve bunlar içerisinde veya üzerinde bulunan
muhdesatı kamulaştırma yetkisi TOKİ’ye geçmiştir.
137. 2942 sayılı Kanun’a 7201 sayılı Kanun’un 5.
maddesiyle eklenen ek 2. maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde 1164 sayılı Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce
yapılmış olan kamulaştırma ve avans karşılığı kamulaştırma iş ve işlemlerine
ilişkin davaların Bakanlık aleyhine açılacağı, ikinci cümlesinde avans
karşılığı kamulaştırmalarda rücu davalarının Bakanlık tarafından açılacağı,
takip edileceği ve sonuçlandırılacağı, üçüncü cümlesinde ise Bakanlığın bu
davalarda davalı ve davacı olabileceği öngörülmüştür. Anılan maddenin birinci
cümlesinde yer alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…” ibaresi ile üçüncü
cümlesi dava konusu kuralları oluşturmaktadır.
138. Ofisin hak ve yükümlülükleri TOKİ’ye devredilmiş ise
de kurallar uyarınca 8/12/2004 tarihinden önce Ofis
tarafından yapılmış olan kamulaştırma ve avans karşılığı kamulaştırma iş
ve işlemlerine ilişkin davalar Bakanlığa husumet yöneltilerek açılacak ve
Bakanlık anılan davalar ile avans karşılığı
kamulaştırmalara ilişkin rücu davalarında davalı ve davacı sıfatıyla yer
alabilecektir. Başka bir deyişle anılan davalarda TOKİ değil Bakanlık taraf
olacaktır.
139. Bu itibarla 8/12/2004 tarihinden önce Ofis tarafından yapılmış olan kamulaştırma iş
ve işlemleri aleyhinde açılacak davalarda hükmedilecek tutar da TOKİ tarafından
değil Bakanlık tarafından ödenecektir.
c. İptal Talebinin Gerekçesi
140. Dava dilekçesinde özetle; TOKİ’nin bütün yerleşim
birimlerinde inşaatları ile yönetim birimlerinin bulunduğu, bu itibarla dava
konusu kuralların TOKİ’nin taşra teşkilatı bulunmaması nedeniyle davaların takibinde
güçlük yaşandığına yönelik gerekçesinin tutarlı ve geçerli olmadığı, TOKİ’nin
mallarına haciz konulması mümkün iken Bakanlık aleyhine icra takibi
yapılamadığı ve kuralların esas itibarıyla mahkeme kararlarının icrasını
geciktirmek amacıyla öngörüldüğü, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri
olan mahkemeye erişim hakkının kararların icra edilmesi hakkını da içerdiği,
ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan TOKİ yerine Bakanlığa dava açılmasını
öngören kuralların hak arama özgürlüğüne müdahale teşkil ettiği, davaların
Bakanlık aleyhine açılmasının bürokrasiyi artırarak davaların uzamasına neden
olacağı, mahkeme kararıyla kesinleşen bir alacağın mülkiyet hakkının kapsamına
gireceği, alacağın zamanında ödenmemesine neden olabilecek düzenlemelerin ise mülkiyet
hakkına meşru bir amacı bulunmayan sınırlama oluşturacağı, ayrıca yasama
organının mahkeme kararlarının icrasını geciktirecek nitelikte düzenlemeler
yapamayacağı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 35., 36. ve 138. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
141. 6216 sayılı Kanun’un
43. maddesi uyarınca kurallar ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden
de incelenmiştir.
142. 1164 sayılı Kanun
kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce Ofis tarafından yapılmış olan kamulaştırma ve avans karşılığı kamulaştırma iş ve
işlemlerine ilişkin davalar ile avans karşılığı kamulaştırmalara ilişkin rücu
davalarında Bakanlığın taraf olarak yer almasını öngörmek kanun koyucunun
takdirindedir. Bununla birlikte hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak kanun
koyucunun takdir yetkisi kapsamındaki düzenlemelerin kamu yararı dışında bir
amaca yönelik olmaması gerekir.
143. Kamu tüzel kişiliğini haiz ve
Bakanlığa bağlı bir kuruluş olan TOKİ’nin taşra teşkilatının bulunmaması
nedeniyle kuralların yer aldığı maddede belirtilen davaları Bakanlığın daha
sağlıklı takip edebileceği açıktır. Hazine avukatları ile temsil edilebilmesi
mümkün olan Bakanlığın davanın tarafı olmasının yargılamanın makul sürede
tamamlanmasına hizmet edebileceği anlaşılmaktadır.
144. Diğer yandan Bayındırlık ve İskân
Bakanlığını devralan Bakanlığın Ofis tarafından 8/12/2004 tarihinden önce
gerçekleştirilen kamulaştırma işlemlerine ilişkin davalarda taraf olmasının
yargısal sürecin kısa sürede ve sağlıklı bir sonuca ulaşmasını temin edebilecek
bilgi ve belgeye erişimi de kolaylaştıracağı söylenebilir. Bu itibarla
kuralların kamu yararı dışında bir amaca yönelik olmadığı anlaşılmaktadır.
145. Anayasa’nın “Hak
arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Anılan
maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4, 26/1/2022, § 28).
146. Hak arama özgürlüğünün temel
unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki
bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne
götürülmesi hakkını da kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara
karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya
işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını
giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava
hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2021/20, K.2022/84, 30/6/2022, § 10).
Mahkemeye erişim hakkı yargı mercileri tarafından verilen kararların
uygulanmasını talep etme hakkını da içermektedir (E.B., B. No:2018/5490,
16/11/2021, § 39).
Mahkemelerce verilen kararlarda hüküm altına alınan alacağın tahsil edilmesini
engellemeye yönelik düzenlemeler kararın icrası hakkıyla bağdaşmayacaktır.
147. Diğer yandan Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü
fıkrasında “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez
ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmiştir. Buna göre
yürütme organı ile idarenin yanı sıra yasama organı da yargı kararlarına uymak
zorunda olup anılan kararların yerine getirilmesini geciktiremez. Bu itibarla
mahkeme kararlarının icra edilmemesine veya icra edilmesini geciktirmeye
yönelik yasal düzenlemeler Anayasa’nın 138. maddesiyle de bağdaşmayacaktır.
148. Bakanlığın davacı sıfatıyla yer alması öngörülen
davalar yönünden kararın icrası hakkının ya da mahkeme kararlarının uygulanmasını
zorunlu kılan anayasal hükmün ihlal edilmediği açıktır.
149. Bununla birlikte kurallar uyarınca 1164 sayılı Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce
yapılmış olan kamulaştırma iş ve işlemlerine ilişkin davalarda davalı olarak
TOKİ’nin yerine Bakanlığın geçmesi nedeniyle anılan davalarda verilen kararlar
da Bakanlık tarafından uygulanacaktır. Başka bir ifadeyle Bakanlığın davalı
olarak yer aldığı davalarda hüküm altına alınacak tutar Bakanlık tarafından
davacıya ödenecektir.
150. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu’nun 82. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde devlet
malları haczedilemeyecek mallar arasında sayılmıştır. Söz konusu düzenlemenin
temelinde devletin mahkeme kararı ile aleyhinde hükmedilen tutarı icra takibine
gerek kalmadan ödeyeceği düşüncesi yatmaktadır (bu yöndeki değerlendirmeler
için bkz. AYM, E.1992/13, K.1992/50, 21/10/1992).
151. 1164 sayılı Kanun’un 18. maddesinde Ofisin her türlü idari ve yargısal uyuşmazlıklarda taraf
ehliyetinin bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre 8/12/2004 tarihinden
önceki dönemde anılan Kanun kapsamındaki kamulaştırma iş ve işlemlerine ilişkin
davalarda Ofise husumet yöneltilmesine, başka bir ifadeyle anılan davalarda
Ofisin davalı olarak yer almasına bir engel bulunmamaktaydı. Diğer yandan söz
konusu Kanun’un 17. maddesinin birinci cümlesinde Ofisin mallarının devlet malı
hükmünde olduğu belirtildiğinden Ofis aleyhine açılan davalarda hüküm altına
alınan tutarın tahsili amacıyla Ofisin mallarına haciz konulması mümkün değildi.
152. Ofisin kapatılmasından sonra ise 1164 sayılı Kanun
kapsamında Ofis tarafından yapılmış kamulaştırma iş ve işlemleri nedeniyle
açılan davalarda TOKİ davalı sıfatıyla yer almakta, anılan davalarda hükmedilen
tutarlar da TOKİ tarafından ödenmekteydi. Kurallarda ise söz konusu davaların
Bakanlık aleyhine açılacağı öngörülmektedir.
153. Buna göre 1164 sayılı
Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan kamulaştırma iş ve
işlemleri nedeniyle açılan ve kısmen veya tamamen kabulüne karar verilen davalarda
hüküm altına alınan tutarın Bakanlık tarafından davacıya ödenmemesi hâlinde
Bakanlığın mallarına haciz konulamayacaktır.
154. Hukuk devletinde idarenin mahkeme kararlarını
uygulamama ya da bu kararların yerine getirilmesini geciktirme gibi bir seçeneği
bulunmamaktadır. Buna göre dava sonunda verilen kararın Bakanlık tarafından
uygulanmayabileceği ihtimalinden yola çıkılarak kuralların yargı kararının
yerine getirilmesini engelleyeceği ya da geciktireceği sonucuna ulaşmak mümkün
değildir. Başka bir ifadeyle Bakanlığın mahkeme kararını uygulamayabileceği
düşüncesinden hareketle anayasallık denetimi yapılamaz.
155. Kaldı ki Bakanlık tarafından yargı kararlarının
uygulanması Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası bağlamında anayasal
bir zorunluluk olduğu gibi mahkeme kararını uygulamakla yükümlü Bakanlık
yetkililerinin görevlerini yerine getirmemeleri hâlinde 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257.
maddesi kapsamında cezai sorumluluklarının gündeme geleceği de açıktır. Başka
bir deyişle özel hukuk tüzel kişileri ya da gerçek kişiler aleyhinde verilen
kararlardan farklı olarak yürütme organı ile idare aleyhine verilen kararların
icra takibine gerek kalmadan uygulanmasını sağlayacak nitelikte anayasal ve
yasal hükümler mevcuttur. Dolayısıyla Bakanlığın malları haczedilemese de
davacının alacağını Bakanlıktan tahsil edebilmesini güvence altına alan
herhangi bir hukuksal mekanizmanın bulunmadığı söylenemez.
156. Bu itibarla 1164
sayılı Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan kamulaştırma iş
ve işlemlerine ilişkin davalarda Bakanlığın davalı sıfatıyla yer almasını
öngören kuralların mahkeme kararlarının yerine getirilmesini engelleyeceği ya
da geciktireceği ve bu bağlamda kararın icrası hakkını sınırladığı söylenemez.
157. Açıklanan nedenlerle kurallar
Anayasa’nın 2., 36. ve 138. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Zühtü ARSLAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM ve Selahaddin
MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa’nın 35. maddesine de aykırı olduğu
ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 2., 36. ve
138. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
2. Kanun’un 6. Maddesiyle 2942 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek
3. Maddenin Birinci Fıkrasının Birinci
Cümlesinin “…taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme tarihi
olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle…”
Bölümü ile İkinci Cümlesinde Yer Alan “…dava tarihi itibarıyla…”
İbaresinin ve Anılan Fıkraya 7327 Sayılı
Kanun’un 20. Maddesiyle Eklenen Üçüncü Cümlenin İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
158. Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlâk
Kanunu’nun 16. maddesinde acele işlerde taşınmaza el koyma usulü, 17.
maddesinde ise taşınmazın idare adına hükmen tescili düzenlenmiştir.
159. 6830 sayılı Kanun sonrasında yürürlüğe giren 2942
sayılı Kanun’un mülga 16. maddesinde de acele işlerde taşınmaza el koyma usulü,
mülga 17. maddesinde ise taşınmazın idare adına hükmen tescili düzenlenmiştir.
160. 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinin birinci
cümlesinde mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17. maddeleri ile 2942 sayılı
Kanun’un mülga 16. ve 17. maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına
istinaden idareler adına tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği tespit edilen
kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılacak her türlü davada
taşınmazın değerinin idare adına tescil edildiği tarih değerleme tarihi olarak
esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit edileceği;
ikinci cümlesinde ise tespit edilen bu bedelin Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından açıklanan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) tablosundaki aylık
değişim oranları esas alınmak suretiyle dava tarihi itibarıyla güncelleneceği
ve ortaya çıkan bedelin hak sahibine ödeneceği belirtilmiştir.
161. Söz konusu birinci cümlenin “…taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme
tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle…” bölümü ile ikinci cümlede yer alan “…dava tarihi
itibarıyla…” ibaresi dava konusu kuralları oluşturmaktadır.
162. Kurallara ilişkin teklifin gerekçesinde özetle; 1956
yılından itibaren idareler tarafından yapılan kamulaştırma işlemleri sonucunda
o dönemlerde mahkemelerin verdiği tescil kararları üzerine idareler adına
tescili yapılan taşınmazlar hakkında günümüzde açılan davaların mevcut tescil
kararlarına rağmen mahkemelerce kamulaştırmasız el atma davaları olarak
nitelendirildiği, kamulaştırmasız el atma sebebiyle açılan bu davalarda
mahkemeler tarafından el atma bedelinin taşınmazın dava açıldığı tarihteki niteliğinin
dikkate alınarak belirlendiği, bu itibarla idarenin taşınmazın kamulaştırıldığı
tarihten sonra o taşınmaza ilişkin yaptığı planlama ile alt yapı ve üst yapıda
getirdiği değerlerin de dikkate alınarak karar verilmesi nedeniyle idarelerin
ödeyemeyecekleri fahiş tutarlarda tazminat yükü ile karşı karşıya kalındığı,
söz konusu davalarda taşınmazın değerinin idare adına tescil edildiği tarihin
değerlendirme tarihi olarak esas alınması ve güncellenmesi öngörülerek
hükmedilecek tazminat tutarının davacının sebepsiz zenginleşmesine neden
olmamasının ve adil denge ilkesine uygunluğun amaçlandığı belirtilmiştir.
163. Komisyon raporunda ise idareler adına tescil edilen
taşınmazların eski malikleri adına kamu bankalarına yatırılan ancak hak
sahiplerine ödenmediği tespit edilen kamulaştırma bedellerinin güncellenmesinde
Yİ-ÜFE’nin kullanılmasını sağlamak için değişiklik yapıldığı ifade edilmiştir.
164. 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinin birinci ve
ikinci cümlelerine ilişkin gerekçe dikkate alındığında dava konusu kuralların
mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17. maddeleri ile 2942 sayılı Kanun’un mülga
16. ve 17. maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden
idareler adına tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği tespit edilen
kamulaştırma bedelleri nedeniyle açılan ve mahkemelerin kamulaştırmasız el
atma nedeniyle açıldığını kabul ettiği davalarda uygulanmasının öngörüldüğü
anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle dava konusu kurallarla söz konusu davalarda
taşınmazın bedelinin tespiti ile güncellenmesine ilişkin usul ve esaslar
düzenlenmiştir.
165. Diğer yandan 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinin
birinci fıkrasının itiraz konusu üçüncü cümlesinde anılan fıkranın birinci ve
ikinci cümlelerinde yer alan hükümlerin tebliği
dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemleri bulunmasına rağmen idare adına
tescil edilmiş olan taşınmazlar hakkında da uygulanması öngörülmüştür.
166. Buna göre 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinin
birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerindeki dava konusu kurallar ile
itiraz konusu üçüncü cümlesinin usulüne uygun şekilde tamamlanan kamulaştırma
iş ve işlemleri ile ilgisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
167. Bu itibarla dava ve itiraz konusu kurallar uyarınca
kamulaştırma işlemleri hukuka uygun şekilde tamamlanmadığı hâlde kesinleşmiş
mahkeme kararlarıyla mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17. maddeleri ile 2942
sayılı Kanun’un mülga 16. ve 17. maddelerine göre idare adına tescil edilen
taşınmazların tapu kaydındaki eski malikleri adına kamu bankalarına yatırılan
ancak ilgililere ödenmediği tespit edilen kamulaştırma bedelleri nedeniyle
idareler aleyhine açılacak her türlü davada taşınmazın değeri idare adına
taşınmazın tescil edildiği tarih değerleme tarihi olarak esas alınmak ve o
tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit edilecek ve bu bedel Yİ-ÜFE tablosundaki
aylık değişim oranları gözetilerek dava tarihi itibarıyla güncellenecektir.
168. Taşınmazın malikine usulüne uygun bir tebligatın
yapılmamış olması veya kamulaştırma işlemlerinde başka bir hukuka aykırılık
bulunması durumunda dahi taşınmazın değeri anılan usul ve esaslara göre
belirlenecektir. Ayrıca tespit edilecek bedel Yİ-ÜFE tablosundaki aylık değişim
oranları gözetilerek en fazla dava tarihine kadar güncellenebilecektir.
b. İptal Talebinin ve İtirazın Gerekçeleri
169. Dava dilekçesinde ve başvuru kararında özetle;
geçmiş dönemlerde kamulaştırma işlemleriyle ilgili adresleri tespit edilemeyen
maliklere tebligatın çoğunlukla ilan yoluyla yapılması nedeniyle ilgililerin
kamulaştırma işleminden ve adlarına bankaya yatırılan paradan haberdar
olamadıkları, mahkemelerin belirtilen durumu kamulaştırmasız el atma olarak
nitelendirdiği, taşınmazın idare adına tescil edildiği tarihteki niteliği
dikkate alınarak belirlenecek değerinin dava tarihine kadar geçen süre için
enflasyon oranında güncellenmesini öngören dava konusu kuralların taşınmaza el
atan ve yıllarca kullanan idarenin ilgililere çok düşük bir bedel ödemesine yol
açacağı, kamulaştırmadan haberdar olmadığı için bedel artırım davası açamayan
kişilerin süreç içinde taşınmazın niteliğinde meydana gelen değişikliklerden
yararlandırılmamasının anayasal güvencelerden yoksun kalmalarına yol açacağı,
idarenin gerçek değerini tespit ederek bu bedeli ödedikten sonra kamulaştırması
gereken taşınmaza el atması nedeniyle malikin dava açmak ve harç ödemek
durumunda bırakıldığı, davanın kısmen kabul edilmesi durumunda ise idare lehine
nispi vekâlet ücretine hükmedildiği, ayrıca davaların uzun sürmesi nedeniyle taşınmazın
değerinin dava tarihi itibarıyla güncellenmesinin enflasyon karşısında değer
kaybına yol açtığı, kuralların eksik ya da hatalı kamulaştırma işlemlerinin
hukuka uygun olarak kabul edilmesi sonucunu doğurduğu, kuralların yürürlüğe
girmesinden önce Yargıtay tarafından malike kamulaştırma işleminin tebliğ
edilmemesinin 2942 sayılı Kanun’un mülga 16. maddesine göre idare adına yapılan
tescili yolsuz hâle getirdiğinin kabul edildiği, bu nedenle kendisine
kamulaştırma işlemi tebliğ edilmemiş malikin kamulaştırmasız el atma nedeniyle
tazminat davası açabildiği ancak itiraz konusu kuralla 2942 sayılı Kanun’un ek
3. maddesinin tebliğ dâhil eksik ve hatalı kamulaştırma işlemi bulunması
hâlinde de uygulanmasının öngörüldüğü, eksik veya hatalı işleme dayalı olarak
mülkiyet hakkına müdahalede bulunulamayacağı, taşınmazın değerinin tescil
tarihine göre belirlenmesinin gerçek karşılığının malike ödenmemesi sonucunu
doğuracağı, itiraz konusu kuralın hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile
bağdaşmadığı, ayrıca kural yürürlüğe girmeden önce açılan ve sonuçlanan davalar
ile kuralın uygulanacağı davalarda tespit edilecek taşınmaz bedeli arasında
oluşacak farkın eşitlik ilkesini de ihlal ettiği belirtilerek kuralların
Anayasa’nın 2., 5., 10., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
170. Kurallar uyarınca
mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17. maddeleri ile 2942 sayılı Kanun’un
mülga 16. ve 17. maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden
idareler adına tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği tespit edilen
kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılacak her türlü davada
taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih değerleme tarihi olarak esas
alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit edilecek bedeli Yİ-ÜFE
tablosundaki aylık değişim oranları esas alınmak suretiyle dava tarihi
itibarıyla güncellenecektir.
171. Tamamlanamamış kamulaştırma sürecine konu edilen
taşınmazın mülk teşkil ettiği açıktır. Taşınmaz üzerindeki özel mülkiyetin
sonlandırılarak kamuya geçirilmesi mülkten yoksun bırakma biçiminde bir
müdahaledir. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında kamulaştırmasız
el atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı bulunmadığından
mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Şevket Karataş [GK],
B. No: 2015/12554, 25/10/2018; Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436,
6/3/2014; Mustafa Asiler, B. No: 2013/3578, 25/2/2015; İbrahim Oğuz
ve diğerleri, B. No: 2013/5926, 6/10/2015).
172. Dava konusu kural, kamulaştırma süreci usulüne uygun
olarak tamamlanmamış taşınmazlar için ödenecek tazminatın belirlenmesine
ilişkindir. Dolayısıyla dava konusu kuralın mülkiyet hakkına yönelik ihlalin
telafisine ilişkin düzenlemeler içerdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda Anayasa
Mahkemesince yapılacak inceleme bu düzenlemenin ihlalin anayasal güvencelere
uygun olarak giderilmesini temin edip etmediğinden ibaret olacaktır.
173. Usulüne uygun bir kamulaştırma yapılmadan idarenin
mülkiyetine geçen taşınmazlar için hükmedilecek bedelin tespitinde de
Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerindeki güvencelerin dikkate alınması gerekir.
174. Anayasa'nın
46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının
ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır.
Gerçek karşılığının ödenmesi Anayasa'nın 46. maddesiyle maliklerin lehine
olarak getirilen özel bir güvence mahiyetindedir. Dolayısıyla taşınmazın gerçek
karşılığı ödenmeden yapılan kamulaştırma işlemleri Anayasa'nın 46. maddesinin
birinci fıkrasındaki gerçek karşılığın ödenmesi güvencesine aykırı
olacaktır (Kübra Yıldız ve diğerleri, B. No:2018/32734, 28/7/2022, § 61).
175. Kurallar mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17.
maddeleri ile 2942 sayılı Kanun’un mülga 16. ve 17. maddelerine göre idare
adına tescil edilen taşınmazların tapu kaydındaki eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak ilgililere ödenmediği tespit edilen kamulaştırma
bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılan kamulaştırmasız el atma
davalarında uygulanmak üzere öngörülmüştür. 2942 sayılı Kanun’un ek 3.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin dava konusu bölümüne göre
anılan davalarda taşınmazın değeri idare adına tescil edildiği tarih değerleme
tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle
tespit edilecektir. Taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih ve bu
tarihteki nitelikleri ile değeri yönünden belirsizliğin bulunduğu söylenemez.
176. Öte yandan taşınmazın anılan şekilde belirlenecek
bedeli Yİ -ÜFE tablosundaki aylık değişim oranları dikkate alınarak söz konusu
fıkranın ikinci cümlesinde yer alan dava konusu ibareye göre dava tarihi
itibarıyla güncellenecektir. Buna göre taşınmazın bedelinin güncelleme oranı
ile güncelleneceği tarih de belirlidir. Ayrıca itiraz konusu üçüncü cümleyle
birinci ve ikinci cümlede yer alan hükümlerin tebliğ dâhil eksik ve hatalı
kamulaştırma işlemi bulunması hâlinde de uygulanacağı öngörülmek suretiyle
kuralların anlam ve kapsamı duraksamaya neden olmayacak şekilde açıkça ortaya
konulmuştur.
177. Bu itibarla mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17.
maddeleri ile 2942 sayılı Kanun’un mülga 16. ve 17. maddelerine göre idare
adına tescil edilen taşınmazların tapu kaydındaki eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak ilgililere ödenmediği tespit edilen kamulaştırma
bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılan her türlü davada taşınmazın
bedelinin tespiti ile güncellenmesine ilişkin usul ve esasların açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel şekilde düzenlendiği sonucuna ulaşılmıştır.
178. Öte yandan mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17.
maddeleri ile 2942 sayılı Kanun’un mülga 16. ve 17. maddelerine göre idare
adına gerçekleştirilen tescilden sonra idarenin kamu yararına yönelik
gerçekleştirdiği işlem ve eylemlere bağlı olarak taşınmazın dava tarihine göre
belirlenecek olan değerinin tescil tarihine göre belirlenecek değerden önemli
oranda yüksek olması mümkündür. 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinde
belirtilen davalarda dava tarihinin değerleme tarihi olarak dikkate alınması
davacının haksız olarak nitelendirilebilecek bir kazanç elde etmesine yol
açabilecektir. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında
değerleme tarihinin dava tarihi olarak belirlenmesini gerektiren anayasal bir
hüküm de bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle Anayasa’nın 46. maddesi taşınmaz
idare adına tescil edildikten sonra açılan tazminat davalarında taşınmazın dava
tarihindeki bedelinin eski malike ödenmesine yönelik bir güvence sunmamaktadır.
179. Bu nedenle mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17.
maddeleri ile 2942 sayılı Kanun’un mülga 16. ve 17. maddelerine göre
kesinleşmiş mahkeme kararıyla idare adına tescil edilen taşınmazların bankaya
yatırılan bedelinin ilgililere ödenmemesi nedeniyle açılan davalarda taşınmazın
idare adına tescil edildiği tarihin değerleme tarihi olarak esas alınması ve o
tarihteki niteliklerinin gözetilmesi tek başına gerçek karşılığın ödenmesine
yönelik güvenceyi işlevsiz hâle getirmemektedir.
180. Açıklanan nedenlerle 2942 sayılı Kanun’un ek 3.
maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin dava konusu “…taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih,
değerleme tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek
suretiyle…” bölümü ile itiraz konusu üçüncü
cümlesi Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerine aykırı değildir. Dava konusu bölümün iptal talebinin ve itirazın reddi gerekir.
181. Bununla birlikte Anayasa’nın 46. maddesinde
öngörülen gerçek karşılığın ödenmesine yönelik güvence taşınmazın tespit edilen
bedelinin herhangi bir değer kaybına uğratılmadan eski malike ödenmesini de
gerektirmektedir. Bu nedenle taşınmazın bedelinin eski malike ödenme tarihine
kadar değerini kaybetmesini engelleyecek güvencelerin öngörülmesi gerekir.
182. Taşınmazın 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinin dava konusu bölümüne göre tespit edilen
bedeli ikinci cümlesinde yer alan dava konusu ibare uyarınca dava tarihine
kadar güncelleneceğinden davanın karara bağlanmasına kadar geçecek sürede
meydana gelebilecek değer kaybı taşınmazın gerçek karşılığının ödenmemesine
neden olabilecektir. Bu itibarla anılan fıkranın ikinci cümlesinde yer alan
dava konusu “…dava tarihi itibarıyla…” ibaresi gerçek karşılığın
ödenmesine yönelik güvenceyi işlevsiz hâle getirdiğinden Anayasa’nın 46.
maddesindeki güvenceyle bağdaşmamaktadır.
183. Açıklanan nedenlerle 2942 sayılı Kanun’un ek 3.
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…dava tarihi itibarıyla…”
ibaresi Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerine aykırıdır. Dava konusu ibarenin
iptali gerekir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 35.
ve 46. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış
olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 5. ve 10. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
3. Kanun’un 7. Maddesiyle 2942 Sayılı Kanun’a Eklenen
Geçici 15. Maddenin Birinci Fıkrasında Yer Alan “…ek 2 nci madde hükmü
uygulanarak…” İbaresi ile İkinci Fıkrasında Yer Alan “…ek 3 üncü madde
hükmü uygulanarak…” İbaresinin İncelenmesi
a. Birinci Fıkrada Yer Alan “…ek 2 nci madde hükmü
uygulanarak…” İbaresi
i. Anlam ve Kapsam
184. 2942 sayılı Kanun’un geçici 15. maddesinin birinci
fıkrasında 1164 sayılı Kanun kapsamında
8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan kamulaştırma ve avans karşılığı
kamulaştırma iş ve işlemlerine ilişkin olarak TOKİ’nin leh ve aleyhine yargı
mercilerinde açılmış veya husumet yöneltilmiş devam eden davalar ile icra takiplerinin
2942 sayılı Kanun’un ek 2. madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılacağı
öngörülmüştür. Anılan fıkrada yer alan “…ek 2 nci madde hükmü uygulanarak…”
ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
185. Kural uyarınca 1164
sayılı Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan kamulaştırma ve
avans karşılığı kamulaştırma iş ve işlemlerine ilişkin olarak TOKİ tarafından
açılan davaları davacı sıfatıyla Bakanlık takip edecek ayrıca anılan iş ve
işlemlere ilişkin TOKİ’ye husumet yöneltilerek açılan ve devam eden davalarda
davalı sıfatı TOKİ’den Bakanlığa geçecektir. Diğer yandan aynı iş ve işlemlere
ilişkin devam eden icra takiplerinde de TOKİ’nin yerini Bakanlık alacaktır.
ii. İptal Talebinin Gerekçesi
186. Dava dilekçesinde özetle; 7201 sayılı Kanun’un 5.
maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 2. maddenin birinci cümlesinde yer
alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…” ibaresi ile üçüncü cümlesine
yönelik gerekçelerle kuralın Anayasa’nın 35., 36. ve 138. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
iii. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
187. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
188. 7201 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 2. maddenin birinci
fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “…Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı…” ibaresi ile üçüncü
cümlesinin Anayasa’ya uygunluk denetimi kısmında belirtilen gerekçeler dava
konusu kural yönünden de geçerlidir.
189.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 36. ve 138. maddelerine aykırı
değildir. İptali talebinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM ve Selahaddin
MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 35. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 2., 36. ve 138.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
b. İkinci Fıkrada Yer Alan “…ek 3 üncü madde hükmü
uygulanarak…” İbaresi
i. Anlam ve Kapsam
190. 2942 sayılı Kanun’un geçici 15. maddesinin ikinci
fıkrasında mülga 6830 sayılı Kanun’un 16. ve 17. maddeleri ile 2942 sayılı
Kanun’un mülga 16. ve 17. maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına
istinaden idareler adına tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği tespit edilen
kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılmış ve devam eden
davaların 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesi hükmünün uygulanarak
sonuçlandırılması öngörülmüştür. Anılan fıkrada yer alan “…ek 3 üncü madde
hükmü uygulanarak…” ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
191. Bu itibarla kural uyarınca mülga 6830 sayılı Kanunun
16. ve 17. maddeleri ile 2942 sayılı Kanunun mülga 16. ve 17. maddeleri
uyarınca idare adına tescil edilen taşınmazların kamu bankalarına yatırılan
bedellerinin hak sahiplerine ödenmemiş olmasından dolayı açılan ve devam eden
davalarda taşınmazın değeri idare adına tescil edildiği tarih değerleme tarihi
olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit
edilecek ve bu bedel Yİ-ÜFE tablosundaki aylık değişim oranlarına göre dava
tarihi itibarıyla güncellenecektir.
ii. İptal Talebinin Gerekçesi
192. Dava dilekçesinde özetle; 7201 sayılı Kanun’un 6.
maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 3. maddenin birinci fıkrasının
birinci cümlesinin dava konusu bölümü ile ikinci cümlesinde yer alan dava
konusu ibareye yönelik gerekçelerin yanı sıra kuralla devam etmekte olan
davalara idarenin lehinde müdahalede bulunulması sebebiyle silahların eşitliği
ilkesinin ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 35., 36. ve 46.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
iii. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
193. 7201 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942 sayılı
Kanun’a eklenen ek 3. maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin “…taşınmazın idare adına tescil edildiği
tarih, değerleme tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek
suretiyle…” bölümü ile ikinci cümlesinde yer alan “…dava tarihi
itibarıyla…” ibaresinin ve anılan fıkraya 7327
sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen üçüncü cümlenin Anayasa’ya uygunluk
denetimi kısmında dava konusu kuralın atıfta bulunduğu 2942 sayılı Kanun’un ek
3. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…dava tarihi
itibarıyla…” ibaresinin iptaline karar verilmiş olması nedeniyle kuralın
Anayasa’ya uygunluk denetimi söz konusu ibare gözetilmeksizin atıfta bulunulan
anılan maddenin kalan kısmıyla sınırlı olarak yapılacaktır.
194. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’un 14.
maddesiyle yapılan değişiklikle anılan fıkrada yer alan “…savunma…”
ibaresinden sonra gelmek üzere “…ile adil yargılanma…” ibaresi eklenmiştir.
Söz konusu değişikliğe ilişkin gerekçede Türkiye
Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği ifade
edilmiştir. Anayasa Mahkemesi birçok kararında
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Buna göre anılan ilke adil yargılanma hakkının
kapsam ve içeriğine dâhildir. Söz konusu ilkeye uygun yürütülmeyen bir
yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan, B.
No: 2014/14673, 20/9/2017, § 38).
195. Adil
yargılanma hakkının önemli bir ölçütü olan silahların eşitliği ilkesi davanın
tarafları arasında usul hükümleri bağlamında bir eşitliğin mevcut olmasını,
taraflardan birinin aleyhinde olmak üzere diğerine avantaj tanıyan hükümlerin
bulunmamasını gerektirir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM,
E.2014/189, K.2015/32, 19/3/2015).
196. Devletin
-kendisi taraf olsun ya da olmasın- davanın taraflarından birini diğerine
nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler yapması,
silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturabilir. Bir başka ifadeyle yasama
organının, yargılamadaki taraflardan birinin lehine sonuç doğuracak şekilde
kanun çıkarttığı durumlarda davanın taraflarının eşit konumda olduğu söylenemez
(Zekiye Şanlı, B. No: 2012/931, 26/6/2014, § 72).
197. Bununla
birlikte adil yargılanma hakkının uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kuralının
yargılama devam ederken değiştirilmesini kural olarak yasaklamadığı
vurgulanmalıdır. Bu sebeple derdest uyuşmazlıklara uygulanmak üzere kanun
değişikliği yapılması otomatik olarak silahların eşitliği ilkesini ve
dolayısıyla adil yargılanma hakkını ihlal etmez. Derdest uyuşmazlığa uygulanan
kanun değişikliğinin silahların eşitliği ilkesini ihlal edebilmesi için bir
bütün olarak yargılamanın hakkaniyetinin zedelenmiş olması gerekir (Hilmi
Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 60).
198. Uyuşmazlığın
esasının değiştirilen kanuna göre karara bağlanmasının yargılamanın
hakkaniyetini bir bütün olarak zedeleyip zedelemediği değerlendirilirken; (1)
davanın taraflardan birinin aleyhine sonuçlanması ile kanuni düzenleme arasında
bir illiyet bağı bulunup bulunmadığı, (2) düzenlemenin davanın taraflarından
birinin davadaki başarı şansını önemli ölçüde azaltıp azaltmadığı ve (3)
davanın taraflarından biri hakkında meydana gelen kısıtlamayı telafi eden
imkânların bulunup bulunmadığı dikkate alınır. Davanın taraflarından biri
lehine sonuçlanmasına yol açan kanunun amacı ve davanın aleyhine sonuçlandığı
taraf lehine de birtakım hak ve imkânlar getirip getirmediği hususları da
gözetilir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, § 61).
199. Kuralla 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinin devam
etmekte olan davalarda da uygulanması öngörülmüştür. Anılan maddede mülga 6830
sayılı Kanunun 16. ve 17. maddeleri ile 2942 sayılı Kanunun mülga 16. ve 17.
maddeleri uyarınca idare adına tescil edilen taşınmazların kamu bankalarına
yatırılan bedellerinin ilgililere ödenmemesi nedeniyle açılan ve mahkemelerce
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açıldığı kabul edilen davalarda taşınmazın
bedelinin tespiti ile güncellenmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
200. Yargıtay uygulamasında taşınmazına idare tarafından
el atılan kişilerin el atmanın önlenmesi davası açabilecekleri gibi tazminat
davası açarak el atılan taşınmazın bedelini idareden talep edebilecekleri de
kabul edilmektedir. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat
davalarında ise dava tarihi değerleme tarihi olarak kabul edilmektedir (bu
yöndeki içtihadı birleştirme kararı için bkz. Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Kurulu, E.1956/1, K.1956/6, 16/5/1956).
201. Bu itibarla kamulaştırmasız el atma nedeniyle
tazminat davası açan kişilerin dava tarihinin değerleme tarihi olarak dikkate
alınacağı yönündeki içtihat çerçevesinde bir beklenti içinde olmaları
mümkündür. Kural ise devam eden davalarda taşınmazın bedelinin 2942 sayılı
Kanun’un ek 3. maddesine göre belirlenmesini öngördüğünden anılan içtihat
doğrultusunda karar verilmesine engel teşkil etmektedir. Buna göre kuralın
taraflardan birini diğer taraf karşısında dezavantajlı bir pozisyona soktuğu
anlaşılmaktadır.
202. Vurgulamak gerekir ki kamulaştırmasız el atma
sebebiyle açılan tazminat davalarında hükmedilecek tazminatın taşınmazın el
atma tarihindeki değeri esas alınarak hesaplanmasının Anayasa’ya aykırı
görülmemiş olması bu düzenlemenin geçmişe yürütülmesinin de otomatik olarak
Anayasa’ya uygun olacağı anlamına gelmez. Uyuşmazlık devam ederken değişen
hukukun derdest uyuşmazlığa da uygulanmasının Anayasa’ya uygun olabilmesi için
bunun silahların eşitliğine ilişkin güvenceleri ihlal etmemesi gerekir.
203. Dava konusu düzenlemenin taşınmazın dava tarihindeki
değeri üzerinden tazminat elde edilmesi bakımından davacıların başarı şansını
ortadan kaldırdığı açıktır. Öte yandan davacıların başarı şanslarının
düşürülmesi suretiyle davacılara yüklenen külfeti dengeleyecek herhangi bir
menfaat de davacılara sağlanmamıştır. 2942 sayılı Kanun’un ek 3. maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesine göre hesaplanacak tazminat ile Yargıtay
içtihadına göre hesaplanan tazminat arasında önemli bir fark bulunmaktadır.
Davacılar aleyhine oluşan dezavantajı dengeleyecek herhangi bir menfaatin
davacılara sunulmadığı gözetildiğinde yasama yoluyla yargılamanın sonucunun
değiştirilmesi neticesini doğuran kuralın adil yargılanma hakkı kapsamında
silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır.
204. Açıklanan nedenle kural Anayasa’nın 36. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN
ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.
Kural Anayasa’nın 36. maddelerine aykırı görülerek iptal
edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 35. ve 46. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
4. Kanun’un 8. Maddesiyle 3065 sayılı Kanun’un Geçici 39.
Maddesinin Dördüncü Fıkrasına Eklenen “…ve birinci fıkrada yer alan süreyi
iki yıla kadar uzatmaya…” İbaresinin İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
205. 3065 sayılı Kanun’un “Verginin konusunu teşkil
eden işlemler” başlıklı 1. maddesinde Türkiye’de yapılan ve katma değer
vergisine tabi olan işlemler sayılmış, “Mükellef” başlıklı 8. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında ise katma değer vergisi mükellefleri belirlenmiştir.
206. Diğer yandan anılan Kanun’un “Oran” başlıklı
28. maddesinde katma değer vergisi oranının vergiye tabi her bir işlem için
yüzde on olduğu, Cumhurbaşkanı’nın bu oranı dört katına kadar artırmaya, yüzde
bire kadar indirmeye, bu oranlar arasında çeşitli mal ve hizmetler ile bazı
malların perakende aşaması ve inşaatın yapıldığı arsanın veya konutun vergi
değeri ve bulunduğu yeri esas alarak konut teslimleri için farklı vergi
oranları tespit etmeye yetkili olduğu ifade edilmiştir.
207. Kanun’un geçici 39. maddesinin birinci fıkrasında
ise 17/4/1957 tarihli ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil
belgesine sahip katma değer vergisi mükelleflerine münhasıran imalat sanayiinde
kullanılmak üzere yapılan yeni makina ve teçhizat teslimleri ile 26/6/2001
tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamındaki
teknoloji geliştirme bölgesi ile ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde,
28/2/2008 tarihli ve 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamındaki araştırma-geliştirme
(Ar-Ge) ve tasarım merkezlerinde, 3/7/2014 tarihli ve 6550 sayılı Araştırma
Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun kapsamındaki araştırma
laboratuvarlarında Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde bulunanlara
münhasıran bu faaliyetlerinde kullanılmak üzere yapılan yeni makina ve teçhizat
teslimlerinin 31/12/2022 tarihine kadar katma değer vergisinden müstesna olduğu
belirtilmiştir.
208. Anılan maddenin dördüncü fıkrasında ise imalat
sanayiinde kullanılmak üzere istisna kapsamında teslim edilecek makina ve
teçhizatı belirlemeye ve birinci fıkrada yer alan süreyi iki yıla kadar
uzatmaya Cumhurbaşkanı’nın, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları
belirlemeye de Hazine ve Maliye Bakanlığının yetkili olduğu belirtilmiş olup
söz konusu fıkrada yer alan “…ve birinci
fıkrada yer alan süreyi iki yıla kadar uzatmaya…” ibaresi dava konusu
kuralı oluşturmaktadır.
209. Kurala göre Cumhurbaşkanı 3065 sayılı Kanun’un
geçici 39. maddesinin birinci fıkrasında 31/12/2022 tarihine kadar öngörülen
katma değer vergi istisnasının süresini iki yıla kadar uzatabilecektir.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
210. Dava dilekçesinde özetle; vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle
oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar
içinde değişiklik yapma yetkisinin Cumhurbaşkanı’na verilebileceği ancak
Cumhurbaşkanı’nın istisnaların süresinde değişiklik yapma yetkisinin
verilebileceğine yönelik anayasal bir hükmün bulunmadığı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 73. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
211. Anayasa’nın 73. maddesinin dördüncü fıkrasında
Cumhurbaşkanı’na vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık,
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisinin verilebileceği
öngörülmüştür.
212. 3065 sayılı Kanun’un geçici 39. maddesinin
gerekçesinde 6948 sayılı Kanun’a göre sanayi sicil belgesine sahip katma değer
vergisi mükelleflerine münhasıran imalat sanayiinde kullanılmak üzere
31/12/2019 tarihine kadar yapılan yeni makina ve teçhizat teslimlerinin katma
değer vergisinden istisna tutulması suretiyle imalatçı mükellefler üzerindeki
katma değer vergisinden kaynaklı finansman yükünün azaltılmasının amaçlandığı,
ayrıca Ar-Ge, yenilik ve tasarım yoluyla ülke sanayisi ve ekonomisinin
uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için teknolojik
bilgi üretilmesini, üründe ve üretim süreçlerinde yenilik yapılmasını, ürün
kalitesi ve standardının yükseltilmesini, verimliliğin artırılmasını, üretim
maliyetlerinin düşürülmesini teminen 4691 sayılı Kanun kapsamındaki teknoloji
geliştirme bölgesi ile ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde, 5746 sayılı
Kanun kapsamındaki Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde, 6550 sayılı Kanun
kapsamındaki araştırma laboratuvarlarında Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde
bulunanlara münhasıran bu faaliyetlerinde kullanılmak üzere 31/12/2019 tarihine
kadar yapılan yeni makina ve teçhizat teslimlerinin katma değer vergisinden
istisna tutulduğu belirtilmiştir.
213.
Anılan maddenin birinci fıkrasında yer alan “…31/12/2019…”
ibaresi 7201 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle “…31/12/2022…” şeklinde
değiştirilmek suretiyle söz konusu katma değer vergisi istisnasının süresi
uzatılmıştır. Dava konusu kurala göre ise Cumhurbaşkanı 31/12/2022 tarihine
kadar belirlenen bu süreyi iki yıla kadar daha uzatabilecektir.
214. Vergilerin istisnalarına ilişkin hükümlerinde
kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisinin
Cumhurbaşkanı’na verilebileceğini öngören anayasal hüküm vergi istisnalarının
sürelerini de kapsamaktadır. Başka bir ifadeyle Cumhurbaşkanı’na belirli bir
süre için öngörülen vergi istisnasının süresini kanunla belirlenen sınırlar
içinde uzatabilme yetkisi verilmesi mümkündür.
215. Kuralla Cumhurbaşkanı’na tanınan vergi istisnasının
süresini uzatabilme yetkisinin üst sınırı iki yıldır. Cumhurbaşkanı’na
vergilerin istisnalarına ilişkin hükümlerinde değişiklik yapma yetkisi
verilebilmesi için kanunda yukarı ve aşağı sınırların belirtilmesi şartının
öngörülmesi vergide kanunilik ilkesi bağlamında hukuki güvenliği sağlamak
amacını taşımaktadır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı’nın vergi istisnasını
uzatabileceği en düşük sürenin öngörülmemesinin ise anayasal bir soruna sebep
olmayacağı açıktır.
216. Diğer yandan kuralda öngörülen yetki, takdir yetkisi
niteliğinde olduğundan Cumhurbaşkanı’nın vergi istisnasının süresini uzatmaması
da mümkündür. Buna göre Cumhurbaşkanı’na tanınan vergi istisnasının süresini
uzatabilme yetkisinin sınırlarının Kanun’da belirtilmediği söylenemez.
217. Bu itibarla 3065 sayılı Kanun’un geçici 39.
maddesinin birinci fıkrasında 31/12/2022 tarihine kadar uygulanmak üzere
getirilen vergi istisnasının süresinin Cumhurbaşkanınca iki yıla kadar
uzatılabileceğini öngören dava konusu kural Cumhurbaşkanı’na vergilerin
istisnalarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar
içinde değişiklik yapma yetkisinin verilebileceğine ilişkin anayasal hükmü
ihlal etmemektedir.
218. Açıklanan nedenle kural Anayasa’nın 73. maddesine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe
katılmamışlardır.
5. Kanun’un 11. Maddesiyle 5393 Sayılı Kanun’un Ek 2.
Maddesine Eklenen Üçüncü Fıkrada Yer Alan “…yüzde onunu…” İbaresinin
İncelenmesi
a. Genel Açıklama
219. 5393 sayılı Kanun’un 17. maddesinde belediye
meclisinin belediyenin karar organı olduğu ve ilgili kanunda gösterilen esas ve
usullere göre seçilmiş üyelerden oluşacağı belirtilmiştir.
220. Anılan Kanun’un 18. maddesinin (f) bendinde
kanunlarda vergi, resim, harç ve katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin
isteğine bağlı hizmetler için uygulanacak ücret tarifesinin belirlenmesi
belediye meclisinin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
221. Diğer yandan 20/11/1981 tarihli ve 2560 sayılı
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun’un 1. maddesinin dördüncü
fıkrasında İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresinin (İSKİ) İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığına bağlı bir kuruluş olduğu belirtilmiş, 6. maddesinde su satışı ve kullanılmış suların boşaltılmasına
ilişkin tarifeleri inceleyerek karara bağlamak İSKİ Genel Kurulunun görevleri
arasında sayılmış, ek 5. maddesinde ise söz konusu Kanun’un diğer
büyükşehir belediyelerinde de uygulanacağı belirtilmiştir.
222. 3/6/2007 tarihli ve 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar
ve Doğal Mineralli Sular Kanunu’nun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (5)
numaralı bendinde kaynak doğal yolla, sondaj veya kuyularla jeotermal
akışkan veya doğal mineralli su, gaz veya bunların birlikte elde edildiği
yerler; (6) numaralı bendinde ise jeotermal kaynak jeolojik yapıya bağlı
olarak yerkabuğu ısısının etkisiyle sıcaklığı sürekli olarak bölgesel
atmosferik yıllık ortalama sıcaklığın üzerinde olan, çevresindeki sulara göre
daha fazla miktarda erimiş madde ve gaz içerebilen, doğal olarak çıkan veya
çıkarılan su, buhar ve gazlar ile yeraltına insan düzenlemeleri vasıtasıyla
gönderilerek yerkabuğu veya kızgın kuru kayaların ısısı ile ısıtılarak su,
buhar ve gazların elde edildiği yerler şeklinde tanımlanmıştır.
b. Anlam ve Kapsam
223. 5393 sayılı Kanun’un ek 2. maddesinin üçüncü
fıkrasında aboneliği Kültür ve Turizm Bakanlığı (Bakanlık), il kültür ve turizm
müdürlükleri veya Bakanlığa bağlı döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğüne
ait olan müze ve ören yerlerinde, 5686 sayılı Kanun’da yer alan kaynaklardan
elde edilen su, gaz, jeotermal akışkan ve buharın müze ve ören yerlerinde elde
edilmesi, iletilmesi ve kullanılması için uygulanacak tarifenin tüketim
miktarına bakılmaksızın büyükşehir belediyeleri, belediyeler veya büyükşehir
belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin aynı dönemdeki su tarifesinde kamu
kurum ve kuruluşlarına uygulanan su ve atık su tarifesinin yüzde onunu
geçemeyeceği belirtilmiştir. Anılan fıkrada yer alan “…yüzde onunu…”
ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
224. Kurala göre aboneliği Bakanlığa, il kültür ve turizm
müdürlüklerine veya Bakanlığa bağlı döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğüne
ait olan müze ve ören yerlerinde 5686 sayılı Kanun’da tanımlanan kaynaklardan
su, gaz, jeotermal akışkan ve buharın elde edilmesi, iletilmesi ve kullanılması
için uygulanacak tarife büyükşehir belediyeleri, belediyeler veya büyükşehir
belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin aynı dönemde kamu kurum ve
kuruluşlarına uyguladıkları su ve atık su tarifesinin en fazla yüzde onu olarak
belirlenebilecektir. Başka bir ifadeyle kural yerel yönetimlerin anılan
tarifeyi belirleme yetkisini aynı dönemde kamu kurum ve kuruluşlarına
uyguladıkları su ve atık su tarifesinin en fazla yüzde onu ile sınırlamaktadır.
c. İptal Talebinin Gerekçesi
225. Dava dilekçesinde özetle; yerel yönetimlerin
özerkliği ilkesinin mali özerkliği de kapsadığı, ören yerlerinden su, gaz ve
buharın elde edilmesi, iletilmesi ile kullanılmasına ilişkin su ve atık su
bedellerinin kamu kurumlarına uygulanan tarifenin yüzde onunu geçemeyecek
şekilde düzenlenmesinin belediyelerin gelirlerinin önemli ölçüde azalmasına yol
açacağı, belediyelerin gelirlerinin içinde önemli bir yer tutan su ve atık su
bedelinin belirtilen şekilde sınırlanmasının belediyenin mali özerkliğine
müdahale teşkil ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 127. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
226. Anayasa’nın 127. maddesinin birinci fıkrasında “Mahallî
idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene
kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu
tüzelkişileridir.”, altıncı fıkrasında ise “Mahallî idarelerin belirli
kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile, kendi aralarında Cumhurbaşkanının izni
ile birlik kurmaları, görevleri, yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezi
idare ile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir. Bu idarelere,
görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır.” denilmektedir.
227. Anayasa’da merkezî yönetim-yerel yönetim ayrımının
yapılması, yerel yönetimlerin organlarının seçimle göreve gelmesinin
öngörülmesi, seçimlerinin süreli olması, kararlarını kendi organları eliyle
alması ve uygulatması, kendilerine özgü bütçelerinin bulunması, görevleri ile
orantılı gelir kaynakları sağlanması gibi yetki ve ayrıcalıkların tanınmış
olması, bu idarelerin özerkliklerinin göstergeleridir. Anayasa’nın anılan
maddesinde öngörülen yerel yönetimlerin özerkliği ilkesi, yerinden
yönetimin varlık şartlarından olan mali özerkliği de kapsamaktadır. Mali
özerklik kavramı ise mahallî idarelerin mali kaynaklarının bir bölümünü yerel
vergi ve harçlardan oluşturmalarını, gelirlerini ve varlıklarını kendi
amaçlarına uygun bir biçimde kullanabilmelerini ve esnek bir bütçe sistemine
sahip olmalarını öngörmektedir. Başka bir ifadeyle mahallî idarelerin mali
özerkliği, merkezî yönetimin mal varlığından ayrı mal varlığı, bağımsız gelir
kaynakları ve bütçeleri olması esasına dayanır (AYM, E.2012/158, K.2013/55,
10/4/2013).
228. Kural Bakanlık, il kültür ve turizm müdürlükleri
veya Bakanlığa bağlı döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğüne ait olan müze
ve ören yerlerinde 5686 sayılı Kanun’da yer alan kaynaklardan elde edilen su,
gaz, jeotermal akışkan ve buharın müze ve ören yerlerinde elde edilmesi,
iletilmesi ve kullanılması için uygulanacak tarifeyi belirleme konusundaki
yerel yönetimlerin yetkisini sınırlamaktadır.
229. Mahallî idarelerin görevleri ile orantılı gelir
sağlama ve verilen hizmetler karşılığında elde edilecek gelirlerde kârlılık
oranını belirleme konusunda, ölçülü ve adil olmak ve anayasal ilkelere bağlı
kalmak koşuluyla takdir yetkisinin bulunması gerekir (AYM, E.2011/6, K.2012/16,
26/1/2012).
230. 5393 sayılı Kanun’un ek 2. maddesinin birinci
fıkrasında kamu kurum ve kuruluşlarına uygulanan
su ve atık su tarife ücretinin tüketim miktarına bakılmaksızın sabit tarife
ücreti olarak belirleneceği ve konutlar için belirlenen en düşük su ve atık su
tarife ücretinin yüzde 50 fazlasını geçemeyeceği, belediyelerin temiz şebeke
suyu hizmeti vermediği yerleşim yerlerindeki kamu kurumlarından herhangi bir ad
altında ücret talep edemeyeceği, kamuya ait eğitim kurumları, yurtlar, okul
pansiyonları ve hastanelerden abonelik, açma kapama, bağlantı, teminat, güvence
bedeli, katılma payı ve benzeri ad altında herhangi bir ücretin talep
edilemeyeceği belirtilmiştir. Anılan yasal düzenlemenin gerekçesinde ise
özetle; kamu kurum ve kuruluşlarına uygulanan ücret tarifelerini konutlar için
belirlenen tarifeye yakın belirleyen belediyelerin yanı sıra konut tarifesinin
iki katı ile altı katı üzerinde uygulayan belediyelerin de bulunması nedeniyle
kamu kurumlarına uygulanan su ve atık su tarifelerinde uygulama birliğinin
sağlanmasının, su tüketim bedellerinin kamuya olan yükünün düşürülmesinin ve
kamuya uygulanan yüksek artırımlı tarifelerin makul bir düzeye indirilmesinin
amaçlandığı ifade edilmiştir.
231. Dava konusu kuralla da Bakanlığa, il kültür ve
turizm müdürlüklerine veya Bakanlığa bağlı döner sermaye işletmesi merkez
müdürlüğüne ait olan müze ve ören yerlerinde 5686 sayılı Kanun’da tanımlanan
kaynaklardan su, gaz, jeotermal akışkan ve buharın elde edilmesi, iletilmesi ve
kullanılması için uygulanacak tarifelere ilişkin ülke genelinde belirli bir
standardın sağlanması ile söz konusu tarifelere göre belirlenen ücretlerin
anılan müze ve ören yerlerinde kullanılacak bütçeye getirdiği yükün
hafifletilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
232. Kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinin kamu
yararına yönelik kullanılması sebebiyle bu kurum ve kuruluşlara ilişkin olarak
yerel yönetimlerce belirlenen ücret tarifelerinin fahiş tutarlarda ödemeler
yapılmasına neden olmaması için belirli önlemlerin alınması ve ülke genelinde
belirli bir standardı sağlayacak hükümlerin öngörülmesi kanun koyucunun
takdirindedir. Bununla birlikte yerel yönetimlerin tarife belirleme yetkilerine
getirilecek sınırlamanın anayasal bağlamda önemli görülebilecek bir gelir
kaybına uğramalarına yol açmaması gerekir. Diğer yandan yerel yönetimlerin
tarife belirleme yetkisine sınırlama getirilirken tarifeye konu hizmetin ve
hizmetten yararlananların nitelikleri ile yerel yönetimlerin diğer görev ve
yetkilerinin de gözetilmesi gerekir.
233. Anayasa’nın 63. maddesinin birinci fıkrasında “Devlet,
tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu
amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.” denilmektedir. Anılan
anayasal hüküm doğrultusunda (1) numaralı CBK’nın 277. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde millî, manevi, tarihi, kültürel ve turistik değerleri
araştırmak, geliştirmek, korumak, yaşatmak, değerlendirmek, yaymak, tanıtmak,
benimsetmek ve bu suretle millî bütünlüğün güçlenmesine ve ekonomik gelişmeye
katkıda bulunmak, (c) bendinde ise tarihi ve kültürel varlıkları korumak
Bakanlığın görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Ayrıca anılan fıkranın (b)
bendinde Bakanlığın kültür ve turizm konularıyla ilgili yerel yönetimlerle
iletişimi geliştirmek ve iş birliği yapmakla yükümlü olduğu ifade edilmiştir.
234. Kanun koyucunun Anayasa’nın söz konusu maddesinde
öngörülen yükümlülük kapsamında yerel yönetimlere de belirli görev ve yetkiler
vermesi mümkündür. Nitekim 5393 sayılı Kanun’un “Belediyenin görev ve
sorumlulukları” başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde
belediyenin mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla kültür ve tabiat
varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların
ve işlevlerinin korunmasını sağlayabileceği, bu amaçla bakım ve onarımını
yapabileceği, korunması mümkün olmayanları ise aslına uygun olarak yeniden inşa
edebileceği ifade edilmiştir.
235. 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanunu’nun “Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve
sorumlulukları” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasının (o) bendinde de
kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem
taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla bakım ve
onarımını yapmak, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa
etmek büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları arasında
sayılmıştır.
236. Yerel yönetimlerin kültür ve tabiat varlıkları ile
tarihi dokunun korunması kapsamındaki görev ve yetkileri dikkate alındığında
kuralda öngörülen şekilde belirleyecekleri tarifeyle müze ve ören yerlerinde
sunulan hizmete katkıda bulunacakları, başka bir ifadeyle Bakanlıkla iş birliği
içinde yürütecekleri bir hizmetin finansmanına dolaylı olarak katılacakları
açıktır.
237. Diğer yandan 5686 sayılı Kanun’da tanımlanan
kaynaklardan su, gaz, jeotermal akışkan ve buhar elde edilmesi, iletilmesi ve
kullanılması kapsamında yerel yönetimlerin ciddi mali yükü olan bir hizmet
sundukları söylenemez. Buna göre kuralla yerel yönetimlerin tarife belirleme
yetkisine getirilen yüzde on oranındaki üst sınırın yerel yönetimlerin
sundukları hizmet için yaptıkları giderlerin karşılığını alamamalarına ve
anayasal bağlamda önemli görülebilecek bir gelir kaybına uğramalarına sebep
olmayacağı anlaşılmaktadır.
238. Bu itibarla kuralın yerel yönetimlerin mali özerlik
ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
239. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 127.
maddesine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
6. Kanun’un 12. Maddesiyle 5393 Sayılı Kanun’a Eklenen
Geçici 12. Maddenin Birinci Fıkrasının Birinci Cümlesinin “…tahsilinden vazgeçilir; varsa başlatılmış icra
takipleri düşer, açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer
olmadığına karar verilir, yargılama gideri ve takip giderleri taraflar üzerinde
bırakılır ve vekalet ücretine hükmedilmez.” Bölümü ile İkinci Cümlesinin İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
240. 5393 sayılı Kanun’un “Belediyenin gelirleri” başlıklı
59. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belediye meclisi tarafından
belirlenecek tarifelere göre tahsil edilecek hizmet karşılığı ücretler
belediyenin gelirleri arasında sayılmıştır. 5216 sayılı Kanun’un “Büyükşehir
belediyesinin gelirleri” başlıklı 23. maddesinin birinci fıkrasının (j)
bendinde ise bağlı kuruluşların kesin hesaplarındaki gelirleri ile giderleri
arasında oluşan fazlalık sonucu aktarılacak gelirler, (m) bendinde de yapılacak
hizmetler karşılığı alınacak ücretler büyükşehir belediyesinin gelirleri
arasında sayılmıştır
241. Diğer yandan 2560 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (a)
bendinde su satışı ve kullanılmış suların uzaklaştırılmasına karşılık
tarifesine göre abonelerden alınacak ücretler İSKİ’nin gelirleri arasında
sayılmış; 23. maddesinin birinci fıkrasında ise su
satışı, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış suların
uzaklaştırılması, septik çukurların boşaltılması giderleri için ayrı tarifeler
yapılacağı, bu tarifelerin tespitinde yönetim ve işletme giderleri ile
amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve
tevsi masrafla bir kâr oranının esas alınacağı belirtilmiştir. Söz
konusu Kanun’un ek 5. maddesi uyarınca İSKİ’ye ilişkin anılan hükümler diğer
büyükşehir belediyelerinde de uygulanacaktır.
242. 5393 sayılı Kanun’un geçici 12. maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinde aboneliği
Bakanlık, il kültür ve turizm müdürlükleri veya Bakanlığa bağlı döner sermaye
işletmesi merkez müdürlüğüne ait olan müze ve ören yerlerinde su ve atık su
bedeli ile 5686 sayılı Kanun’da yer alan kaynaklardan elde edilen su, gaz,
jeotermal akışkan ve buharın elde edilmesi, iletilmesi ve kullanılması için
büyükşehir belediyeleri, belediyeler veya büyükşehir belediyeleri su ve
kanalizasyon idarelerince uygulanan ve tarifelerinden kaynaklanan alacak
asıllarının yüzde ellisinin peşin ödenmesi kaydıyla bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla su ve atık su, gaz, jeotermal akışkan ve buharın
alacak asıllarının tamamı ile bunlara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı
gibi ferîler (sözleşmelerde düzenlenen her türlü zam dâhil) ile bu alacaklara
bağlı cezaların ve gecikme faizi, gecikme zammı gibi ferîlerinin (sözleşmelerde
düzenlenen her türlü ceza ve zam dâhil) tahsilinden vazgeçileceği, varsa
başlatılmış icra takiplerinin düşeceği, açılmış davalar hakkında resen karar
verilmesine yer olmadığına karar verileceği, yargılama gideri ve takip
giderlerinin taraflar üzerinde bırakılacağı ve vekâlet ücretine
hükmedilmeyeceği öngörülmüş; ikinci cümlesinde ise anılan maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce verilen ve infaz edilmeyen mahkeme kararlarına konu
alacaklar hakkında da bu madde hükümlerinin uygulanacağı ve yargılama gideri
ile vekâlet ücretinin tahsilinden vazgeçileceği belirtilmiştir.
243. Anılan fıkranın birinci cümlesinin “…tahsilinden vazgeçilir; varsa başlatılmış icra
takipleri düşer, açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer
olmadığına karar verilir, yargılama gideri ve takip giderleri taraflar üzerinde
bırakılır ve vekalet ücretine hükmedilmez.” bölümü
ile ikinci cümlesi dava konusu kuralları oluşturmaktadır.
244. Dava konusu bölümün kapsamına giren alacaklar aboneliği Bakanlığa, il kültür ve turizm
müdürlüklerine veya Bakanlığa bağlı döner sermaye işletmesi merkez müdürlüğüne
ait olan müze ve ören yerlerine ilişkin su ve atık su bedelleri ile 5886 sayılı
Kanun’da yer alan kaynaklardan elde edilen su,
gaz, jeotermal akışkan ve buharın elde edilmesi, iletilmesi ve kullanılması
için büyükşehir belediyeleri, belediyeler veya büyükşehir belediyeleri su ve
kanalizasyon idarelerince uygulanan ve tarifelerinden kaynaklanan alacaklardır.
245.
7201 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (b) bendine göre dava konusu kurallar
anılan Kanun’un yayımlandığı 24/12/2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
246. Dava konusu bölüme göre yarısının
ödenmesi şartıyla 24/12/2019 tarihi itibarıyla söz konusu alacaklar ve bu
alacaklara bağlı tüm cezaların ferileri ile birlikte takibinden
vazgeçilecektir. Ayrıca söz konusu alacaklar nedeniyle başlatılmış icra
takipleri düşecek, açılmış davalar hakkında mahkemelerce resen karar
verilmesine yer olmadığına karar verilecek, yargılama gideri ve takip giderleri
de bu giderleri yapan tarafın üzerinde bırakılacak ve vekâlet ücretine
hükmedilmeyecektir.
247. Öte yandan dava konusu ikinci cümle
uyarınca birinci cümle, kapsamına giren alacaklara ilişkin olarak 24/12/2019
tarihinden önce verilen ve infaz edilmeyen mahkeme kararlarına konu alacaklar
bakımından da uygulanacak ve yargılama gideri ile vekâlet ücretinin tahsilinden
vazgeçilecektir. Başka bir ifadeyle geçici 12. maddenin yürürlüğe girmesinden
önce birinci cümlesinin kapsamına giren alacaklara ilişkin olarak verilen
mahkeme kararlarında hükmedilen tutarın yarısı ödenecek, bu kapsamdaki
başlatılmış icra takipleri düşecek ayrıca takip giderleri tarafların üzerinde
bırakılacaktır.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
248. Dava dilekçesinde özetle; 7201
sayılı Kanun’un 11. maddesiyle 5393 sayılı
Kanun’un ek 2. maddesine eklenen üçüncü fıkrada yer alan “…yüzde onunu…”
ibaresine yönelik gerekçelerin yanı sıra kurallarla davaların sona
erdirilmesinin ve verilmiş kararların infazının durdurulmasının mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği, davanın sonucuna kanunla müdahale edilmesinin
silahların eşitliği ilkesiyle bağdaşmadığı ve kesinleşmiş yargı kararlarının
infazının kanunla yasaklanmasının yargı kararlarına uyulmasını zorunlu kılan
anayasal hükümle çeliştiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 36., 127. ve
138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
249. Dava konusu kuralların kapsamına
giren alacaklar belediyeler ile büyükşehir belediyelerinin gelirleri
arasında bulunmaktadır.
250. 7201 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle
5393 sayılı Kanun’un ek 2. maddesine eklenen üçüncü fıkrada yer alan “…yüzde
onunu…” ibaresinin Anayasa’ya uygunluk denetimi kısmındaki belirtilen
gerekçeler dava konusu kurallar yönünden de geçerlidir.
251. Kurallarla aboneliği
Bakanlığa, il kültür ve turizm müdürlüklerine veya Bakanlığa bağlı döner
sermaye işletmesi merkez müdürlüğüne ait olan müze ve ören yerlerinin kurallar
kapsamına giren borçlardan kaynaklı olarak bütçede oluşan yükün
hafifletilmesinin ve söz konusu borçların yapılandırılması suretiyle bütçenin
müze ile ören yerlerinde sunulan hizmetlerin finansmanında kullanılabilmesinin
amaçlandığı söylenebilir.
252. Kuralların kapsamına giren alacakların tahsilinden
vazgeçilmesi alacağın yüzde ellisinin ödenmesi şartına bağlanmıştır. Buna göre
söz konusu alacakların yarısının tahsil edilmemesi suretiyle belediyelerin ve
büyükşehir belediyelerinin Bakanlığın kendileri ile iş birliği kurmakla yükümlü
olduğu bir hizmetin finansmanına dolaylı olarak katılmış olacakları, ayrıca
alacağın yarısının ödeneceği dikkate alındığında kuralların belediyeler ve
büyükşehir belediyelerinin gelirlerinde ölçüsüz bir azalmaya neden olmayacağı
anlaşılmaktadır.
253. Bu itibarla dava konusu bölümün yerel yönetimlerin
mali özerkliği ilkesiyle çelişen bir yönü bulunmamaktadır.
254. Dava konusu cümle ise mahkemelerce hüküm altına
alınmış alacaklar ile yargılama giderleri ve vekâlet ücretine ilişkin düzenleme
içermektedir. Buna göre geçici 12. maddenin birinci cümlesi kapsamındaki
alacaklara ilişkin 24/12/2019 tarihinden önce verilen ve infaz edilmeyen
mahkeme kararlarında hükmedilen tutarın da yarısı ödenecek ve yargılama
giderleri ile vekâlet ücretinin tahsilinden vazgeçilecektir.
255. Uyuşmazlığın esası hakkında verilen kararın
uygulanmasının yanı sıra hüküm altına alınan vekâlet ücreti ile diğer yargılama
giderlerinin ödenmesi de yargı kararlarına uyulmasını zorunlu kılan anayasal
hükmün bir gereğidir. Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında yürütme
organı ile idare makamlarının yanı sıra yasama organının da yargı kararlarına
uymak zorunda olduğu ve bu kararları değiştiremeyeceği öngörülmüştür. Bu
itibarla dava konusu cümle Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası
yönünden ayrıca ele alınmalıdır.
256. Belirli bir alacağa ilişkin hüküm içeren mahkeme
kararları lehine karar verilen tarafın açıklayacağı iradeye bağlı olarak infaz
edilmeyebilir. Başka bir deyişle lehinde karar verilen kişinin aksi yönde irade
açıklaması hâlinde söz konusu yargı kararlarının icra edilerek hukuk alemindeki
etkilerinin maddi aleme aktarılması söz konusu olmayabilir. Bununla birlikte
ilke olarak kanun koyucunun lehinde yargı kararı verilen kişileri bu kararın
uygulanmaması veya kısmen uygulanması yönünde irade açıklamaya zorlanması
mümkün değildir.
257. Kamu otoritelerinin ise özel hukukta görülen
şekliyle bir irade özgürlükleri bulunmamaktadır. İdare makamlarının
açıklayacakları iradenin kanunun emredici hükümlerine aykırı olmamasının
ötesinde kanuna uygun olması esastır. Başka bir ifadeyle idare makamları kanun
koyucunun öngördüğü usul ve esaslara uygun şekilde irade açıklamak zorundadır.
Buna göre kamusal zarara sebep olacağı için kanun koyucu aksini öngörmediği
sürece yerel yönetimin lehinde verilen mahkeme kararının icra edilmemesine
yönelik irade açıklayabileceği söylenemez.
258. Bu bağlamda kanun koyucu kamu yararını gözeterek
lehinde belirli bir alacağa ilişkin hüküm içeren yargı kararı bulunan yerel
yönetimleri söz konusu alacağın tahsilinden kısmen veya tamamen vazgeçmeye
yönelik irade açıklamaya zorlayan düzenlemeler öngörebilir. Bununla birlikte
anılan düzenlemelerin yargı kararının uygulanmaması veya değiştirilmesine yol
açmaması için yerel yönetimlere yönelik anayasal güvencelerle çelişmemesi
gerekir.
259. Buna göre yerel yönetimlerin lehinde verilen mahkeme
kararlarına konu alacakların tahsilinden kısmen veya tamamen vazgeçmesini
öngören düzenlemeler mali özerklik ilkesini ihlal etmemelidir.
260. Aboneliği Bakanlığa, il kültür ve
turizm müdürlüklerine veya Bakanlığa bağlı döner sermaye işletmesi merkez
müdürlüğüne ait olan müze ve ören yerlerinin yerel yönetimlerin belirlediği
tarifelerden kaynaklanan borçlarının yarısının ödenmesi, yerel yönetimlerin
Bakanlıkla iş birliği yapacakları hizmetlerin finansmanına dolaylı olarak
katılmalarını sağladığı ayrıca tahsil edilecek kısım gözetildiğinde anayasal
bağlamda önemli bir gelir kaybına uğramalarına yol açmayacağı gözetildiğinde
mahkeme kararına konu olmamış alacaklar gibi mahkemelerce hüküm altına alınan
alacakların yarısının tahsilinden vazgeçilmesi de mali özerklik ilkesiyle
çelişmemektedir.
261. Bu itibarla mahkemece lehine karar verilen yerel yönetimlerin
alacağının yarısının tahsilinden vazgeçmesini öngören ve yerel yönetimlere
yönelik anayasal güvencelerle çelişmeyen dava konusu cümle mahkeme kararlarının
yasama organınca değiştirilmesini yasaklayan anayasal hükmü ihlal etmemektedir.
262. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 127. ve
138. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
Kuralların Anayasa’nın 36. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
7. Kanun’un 14.
Maddesiyle 6569 Sayılı Kanun’un 14. Maddesinin Yeniden Düzenlenen Mülga (2)
Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesinde Yer Alan “…Cumhurbaşkanınca tespit
olunur.” İbaresinin İncelenmesi
a. Anlam ve Kapsam
263. 15/7/2018 tarihli
ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan (4) numaralı Bakanlıklara Bağlı,
İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin “TÜSEB’in kuruluşu” başlıklı
665. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde anılan CBK’nın Kırk
Yedinci Bölümü’nde verilen görevleri yerine getirmek amacıyla kamu tüzel
kişiliğine, bilimsel ve idari özerkliğe sahip özel bütçeli Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığının (TÜSEB) kurulduğu belirtilmiştir.
264. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (l) bendinde öğretim elemanları
yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri, öğretim görevlileri ve
araştırma görevlileri şeklinde tanımlanmıştır.
265. Anılan Kanun’un 38. maddesinin birinci
fıkrasında öğretim elemanlarının ilgili kurumların talebi ve kendisinin
muvafakati, üniversite yönetim kurulunun uygun görmesi ve rektörün onayı ile
ihtiyaç duyulan konularda, özlük işlemleri kendi kurumlarınca yürütülmek
kaydıyla diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilebileceği, bu şekilde
görevlendirilenlerin kadrosunun bulunduğu yükseköğretim kurumlarındaki aylık ve
diğer ödemeler ile öteki haklarının devam edeceği, Yükseköğretim Kurulu, bağlı
birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumunda görevlendirilenler
hariç olmak üzere bu fıkra uyarınca görevlendirilenlerin döner sermayeden
yararlanamayacağı hükme bağlanmıştır. Söz konusu maddenin dördüncü fıkrasında
ise anılan madde uyarınca görevlendirilen öğretim elemanlarının kendi
kurumlarından alacakları aylık ve ödeneklerin yanı sıra görevlendirildikleri
kurumda yürüttükleri görev için birinci derecenin dördüncü kademesinde bulunan
bir genel müdürün aylık ve ek gösterge rakamlarının memur aylık katsayısı ile
çarpımı sonucu bulunan tutarı geçmemek üzere ilgili bakan tarafından tespit
edilecek miktarı net olarak ikinci görev aylığı şeklinde ayrıca alacakları,
bunların görevlendirildikleri kurumlarca kendilerine bu suretle yapılan
ödemeleri döner sermayelere yatırmak zorunda olmadıkları ve görev yapacakları
kurumca bu ödeme dışında başkaca bir ödeme yapılmayacağı ifade edilmiştir.
266. 6569 sayılı Kanun’un 14. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde TÜSEB’de 2547 sayılı Kanun’a göre görevlendirileceklerin asli
görevlerine ait aylık, ücret, ödenek, her türlü zam ve tazminatı ile ek ödeme
dâhil diğer mali ve sosyal haklarının ödenmeye devam olunacağı, ikinci
cümlesinde ise bunlara TÜSEB tarafından ödenecek ücretlerin 2547 sayılı
Kanun’un 38. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan sınırlamaya tâbi
olmaksızın 657 sayılı Kanun’a tabi en yüksek devlet memuruna her ne ad altında
olursa olsun fiilen yapılan mali ve sosyal hak niteliğindeki her türlü ödeme
dâhil bulunacak toplamın altı aylık net ortalamasını geçmemek üzere
Cumhurbaşkanınca tespit olunacağı belirtilmiştir. Anılan ikinci cümlede yer alan “…Cumhurbaşkanınca tespit olunur.”
ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
267. Söz konusu (2) numaralı fıkra uyarınca 2547 sayılı
Kanun’a göre TÜSEB’de görevlendirilenlere asli görevlerine ait aylık, ücret, ödenek, her türlü zam ve
tazminatı ile ek ödeme dâhil diğer mali ve sosyal haklarının dışında TÜSEB
tarafından da ücret ödenecektir.
268. Kurala göre TÜSEB tarafından ödenecek ücret 2547
sayılı Kanun’un 38. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen sınırlamaya tabi
olmaksızın Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek ancak Cumhurbaşkanı’nın
belirleyeceği bu ücret 657
sayılı Kanun’a tabi en yüksek devlet memuruna her ne ad altında olursa olsun
fiilen yapılan mali ve sosyal hak niteliğindeki her türlü ödeme dâhil bulunacak
toplamın altı aylık net ortalamasını geçemeyecektir.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
269. Dava dilekçesinde özetle; kamu
görevlilerine ödenecek ücretin hem ilgililerin özlük hakkını hem de bütçeye
getireceği yük nedeniyle vergi mükelleflerini ilgilendirdiği, anılan ücretin
kanunla belirlenmesi gerektiği, dava konusu kuralın yer aldığı fıkrada
belirlenen üst sınırın oldukça yüksek olması nedeniyle gerçek anlamda bir sınır
olarak kabul edilemeyeceği, kamu görevlilerine ödenecek ücretin temel ilkeleri
ve çerçevesi kanunla belirlenmeden yürütme organına yetki tanınmasının yasama
yetkisinin devredilemezliği ilkesiyle bağdaşmadığı, kuralla Cumhurbaşkanı’na
ücret belirleme yetkisi tanınmasının kanuni düzenleme ilkesini de ihlal ettiği belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
270. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında “Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri
saklıdır.” denilmek suretiyle memurlar ve diğer kamu görevlileri özlük
hakları bakımından yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Kanuni düzenleme ilkesi,
düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla
çizilmesini ifade etmektedir. Bu niteliği taşıyan bir yasal düzenleme ile
uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların belirlenmesi konusunda yürütme
organına yetki verilmesi, kanuni düzenleme ilkesine aykırılık oluşturmaz (AYM,
E.2018/110, K.2018/99, 17/10/2018).
271. TÜSEB’de görevlendirilecek öğretim elemanlarının
kamu görevlisi olmaları sebebiyle ücretlerinin kanunla düzenlenmesi
gerekmektedir. Bu itibarla anılan öğretim elemanlarına ödenecek ücreti
belirleme konusunda Cumhurbaşkanı’na tanınan yetkinin temel ilkeleri ve
çerçevesinin kanunla belirlenmesi kanuni düzenleme ilkesinin gereğidir.
272. Kanuni düzenleme ilkesi kamu
görevlilerine aylık, ödenek ve diğer özlük hakları bakımından belirli bir yasal
güvence sunmaktadır. Bununla birlikte anılan ilke yürütme organının kamu
görevlilerine yaptıkları görevin niteliğiyle bağdaşmayan tutarlarda ödeme
yapmasının önüne geçilmesi suretiyle gelir dağılımının dengesinin ve çalışma
barışı ile kamu kaynaklarının korunmasına da hizmet etmektedir.
273. Kurala
göre Cumhurbaşkanı’nın belirleyeceği ücret 657 sayılı Kanun’a tabi en yüksek devlet memuruna her ne ad
altında olursa olsun fiilen yapılan mali ve sosyal hak niteliğindeki her türlü
ödeme dâhil bulunacak toplamın altı aylık net ortalamasını geçemeyeceğinden
ücretin üst sınırının belirlendiği açıktır. Buna karşılık Kanun’da TÜSEB’de
görevlendirilecek öğretim elemanlarına ödenecek ücrete ilişkin asgari bir sınır
bulunmamaktadır.
274. Kanuni düzenleme ilkesinin
sağladığı güvencenin hayata geçirilebilmesi için kural olarak kamu
görevlilerinin yürütmekle yükümlü oldukları hizmet karşılığında alacakları ücretin
asgari sınırını belirleyen ölçütlerin de kanunla düzenlenmesi gerekir. Bununla
birlikte kamu görevlilerine asli görevlerine bağlı olan özlük haklarının
ödenmesine devam edilmesi koşuluyla ve muvafakat etmelerine bağlı olarak
verilecek görevlere ilişkin ödenecek ilave ücretin alt sınırının kanunla
belirlenmemesi kural olarak kanuni düzenleme ilkesiyle çelişmeyecektir.
275. 6569
sayılı Kanun’un 14. maddesinin (2) numaralı fıkrasında TÜSEB’de 2547 sayılı Kanun’a göre
görevlendirileceklerin asli görevlerine ait aylık, ücret, ödenek, her türlü zam
ve tazminatı ile ek ödeme dâhil diğer mali ve sosyal haklarının ödenmeye devam
edileceği belirtilmiştir. Diğer yandan 2547 sayılı Kanun’un 38. maddesinin
birinci fıkrası gözetildiğinde öğretim elemanlarının muvafakati olmadan
TÜSEB’de görevlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
276. Öğretim elemanlarının TÜSEB’de
görevlendirilmesinin muvafakati bulunması şartına bağlanmasının TÜSEB
tarafından ödenecek ücretin alt sınırı yönünden belirli bir güvence sunmadığı
söylenemez. Zira ücretin çok düşük seviyelerde belirlenmesi hâlinde öğretim
elemanları görevlendirmeye muvafakat etmeyebilecektir. Nitekim kuralın da yer
aldığı maddenin gerekçesinde TÜSEB'de
görevlendirilen öğretim üyelerine ilave ödeme yapılması öngörülmek suretiyle
nitelikli akademik personelin istihdamının sağlanabilmesinin amaçlandığı
belirtilmiştir.
277. Bu itibarla TÜSEB’de 2547 sayılı
Kanun’a göre muvafakati alınmak suretiyle görevlendirilecek öğretim
elemanlarına TÜSEB tarafından ödenecek ilave ücretin üst sınırı kanunla
düzenlendikten sonra Cumhurbaşkanı’na tanınan ücreti belirleme yetkisi kanuni
düzenleme ilkesiyle çelişmemektedir.
278. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 128. maddesine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 7. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 128. maddesi
yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle
Anayasa’nın 7. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
8. Kanun’un 15. Maddesiyle 7183 Sayılı
Kanun’un 8. Maddesinin (3) numaralı Fıkrasına Eklenen “…14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri
ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararnameye, 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye…” İbaresinin İncelenmesi
279. 7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan “Ajans,…” ve “…ve bu Kanunun 7 nci maddesinin
ikinci fıkrası hükmü hariç 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanununa
tabi değildir.” ibarelerinin iptalleri nedeniyle dava konusu ibarenin
uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle anılan
ibare 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında
değerlendirilmiş ve bu ibare yönünden Anayasa’ya uygunluk denetiminin
yapılmasına gerek görülmemiştir.
V. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
280. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
281. 7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan “Ajans,…” ve “…ve bu Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası
hükmü hariç 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanununa tabi değildir.”
ibarelerinin iptalleri nedeniyle anılan fıkraya
7201 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen ve uygulanma imkânı kalmayan “…14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye,
4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve
Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye…” ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4)
numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
VI. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
282. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte; 6216 sayılı
Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak
suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de
yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir
yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
283. 7183 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (6) numaralı
fıkrası ile 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan “...ve
kaynak...” ibaresinin iptal edilmeleri nedeniyle doğacak hukuksal boşluk
kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince bu kurallara ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de
yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
284. Dava dilekçelerinde özetle; dava konusu
kuralların uygulanmaları halinde telafisi güç veya imkânsız sonuçların doğacağı
belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
A. 11/7/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve
Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun’un;
1. a. 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “...münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını
esas alarak...” ibaresine,
b. 8. maddesinin;
i. (3) numaralı fıkrasına,
ii. (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
2. a. 3. maddesinin (6) numaralı fıkrasına,
b. 4. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan “...ve kaynak...” ibaresine,
yönelik iptal hükümlerinin yürürlüğe
girmelerinin ertelenmeleri nedeniyle bu fıkraya ve ibareye ilişkin yürürlüğün
durdurulması taleplerinin REDDİNE,
3. 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “...net satış ve kira
gelirlerinin toplamı...” ibaresine yönelik iptal talebi 4/5/2023 tarihli ve
E.2019/93, K.2023/87 sayılı kararla reddedildiğinden bu ibareye ilişkin
yürürlüğün durdurulması talebinin REDDİNE,
4. 3. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinde yer alan “Bakanlıktan” ibareleri hakkında 4/5/2023 tarihli ve E.2019/93, K.2023/87
sayılı kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden bu
ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması talepleri hakkında KARAR VERİLMESİNE
YER OLMADIĞINA,
B. 21/12/2019 tarihli ve 7201 sayılı Kamulaştırma Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
1. a. 6.
maddesiyle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek
3. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…dava tarihi
itibarıyla…” ibaresine,
b. 7. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. maddenin ikinci fıkrasında yer alan “…ek
3 üncü madde hükmü uygulanarak…” ibaresine,
c. 15. maddesiyle
7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasına eklenen “…14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye,
4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve
Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye…” ibaresine,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
2. a. 5.
maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 2. maddenin birinci fıkrasının;
i. Birinci
cümlesinde yer alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…” ibaresine,
ii. Üçüncü
cümlesine,
b. 6. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 3. maddenin birinci fıkrasının birinci
cümlesinin “…taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme tarihi
olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle…”
bölümüne,
c. 7. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. maddenin birinci fıkrasında yer alan “…ek
2 nci madde hükmü uygulanarak…” ibaresine,
ç. 8. maddesiyle
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun geçici 39.
maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen “…ve birinci fıkrada yer alan süreyi
iki yıla kadar uzatmaya…” ibaresine,
d. 11. maddesiyle
3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ek 2. maddesine eklenen
üçüncü fıkrada yer alan “…yüzde onunu…” ibaresine,
e. 12. maddesiyle
5393 sayılı Kanun’a eklenen geçici 12. maddenin birinci fıkrasının;
i. Birinci
cümlesinin “…tahsilinden vazgeçilir; varsa başlatılmış icra takipleri düşer,
açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer olmadığına karar verilir,
yargılama gideri ve takip giderleri taraflar üzerinde bırakılır ve vekalet ücretine
hükmedilmez.” bölümüne,
ii. İkinci
cümlesine,
f. 14. maddesiyle
19/11/2014 tarihli ve 6569 sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığına
İlişkin Bazı Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesinin yeniden düzenlenen mülga
(2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…Cumhurbaşkanınca tespit
olunur.” ibaresine,
yönelik iptal talepleri 4/5/2023 tarihli ve E.2019/93,
K.2023/87 sayılı kararla reddedildiğinden bu cümlelere, bölümlere ve ibarelere
ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
4/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VIII. HÜKÜM
A. 11/7/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve
Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun’un;
1. 3. maddesinin;
a. (3) numaralı
fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinde yer
alan “Bakanlıktan” ibareleri hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA
OYBİRLİĞİYLE,
b. (6) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. 4. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan “...ve kaynak...”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN
RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
3. 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde
yer alan “...net satış ve kira gelirlerinin toplamı...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
4. 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde
yer alan “...münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas
alarak...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
5. 8. maddesinin;
a. (3) numaralı fıkrasında yer alan;
i. “…4/1/2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, İrfan FİDAN ile Muhterem İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
ii. “Ajans,…” ve “…ve bu Kanunun 7 nci maddesinin
ikinci fıkrası hükmü hariç 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanununa
tabi değildir.” ibarelerinin Anayasa’ya
aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 21/12/2019 tarihli ve 7201 sayılı Kamulaştırma Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
1. 5. maddesiyle
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 2. maddenin
birinci fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinde yer alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığı…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM ile Selahaddin
MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. Üçüncü
cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE,
Zühtü ARSLAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM ile
Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. 6. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen ek 3. maddenin birinci fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “…taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme tarihi
olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle…”
bölümünün Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. İkinci
cümlesinde yer alan “…dava tarihi itibarıyla…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
3. 7. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. maddenin;
a. Birinci
fıkrasında yer alan “…ek 2 nci madde hükmü uygulanarak…” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM ile Selahaddin
MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. İkinci
fıkrasında yer alan “…ek 3 üncü madde hükmü uygulanarak…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Recai AKYEL, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ile Muhterem
İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
4. 8. maddesiyle
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun geçici 39.
maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen “…ve birinci fıkrada yer alan süreyi
iki yıla kadar uzatmaya…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN ile
Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
5. 11. maddesiyle
3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ek 2. maddesine eklenen
üçüncü fıkrada yer alan “…yüzde onunu…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, Selahaddin MENTEŞ’in
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
6. 12. maddesiyle
5393 sayılı Kanun’a eklenen geçici 12. maddenin birinci fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “…tahsilinden vazgeçilir; varsa başlatılmış icra takipleri düşer,
açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer olmadığına karar verilir,
yargılama gideri ve takip giderleri taraflar üzerinde bırakılır ve vekalet
ücretine hükmedilmez.” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE, Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. İkinci
cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE,
Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
7. 14. maddesiyle
19/11/2014 tarihli ve 6569 sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığına
İlişkin Bazı Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesinin yeniden düzenlenen mülga
(2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…Cumhurbaşkanınca tespit
olunur.” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
8. 15. maddesiyle
7183 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrasına eklenen “…14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye,
4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve
Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye…” ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. 2942 sayılı
Kanun’a 7201 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle eklenen ek 3. maddenin birinci
fıkrasına 9/6/2021 tarihli ve 7327 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen
üçüncü cümlenin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
4/5/2023 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
1. 7201 sayılı Kanun’un (a) 5. maddesiyle 2942
sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 2. maddenin birinci fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “…Çevre ve Şehircilik Bakanlığının…” ibaresi ile
üçüncü cümlesinin, (b) 7. maddesiyle aynı Kanun’a eklenen geçici 15. maddenin
birinci fıkrasında yer alan “…ek 2 nci madde hükmü uygulanarak…”
ibaresinin, (c) 8. maddesiyle 3065 sayılı Kanun’un geçici 39. maddesinin dördüncü
fıkrasına eklenen “…ve birinci fıkrada yer alan süreyi iki yıla kadar
uzatmaya…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmiştir.
A. “…Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının…” İbaresi ve Üçüncü Cümle
2. Dava konusu ek 2. maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde
29/4/1969 tarihli ve 1164 sayılı Arsa Üretimi
ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce
yapılmış olan kamulaştırma ve avans karşılığı kamulaştırma
iş ve işlemlerine ilişkin davaların Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı (Bakanlık) aleyhine açılması,
aynı fıkranın üçüncü cümlesinde de Bakanlığın
bu davalarda davalı ve davacı olabilmesi öngörülmektedir.
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Bu hak yargı mercileri tarafından verilen kararların
uygulanmasını talep etme hakkını da
içermektedir (E.B., B. No:2018/5490,
16/11/2021, § 39). Anayasa’nın 138. maddesi uyarınca yargı kararlarına uyulması
zorunlu olup, yasama, yürütme ve yargı organları ile idare “mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez”.
4. Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği
üzere, mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte
onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Yargılama
sürecinin sonunda verilen karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı
olmayacaktır (AYM, E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; Ahmet Yıldırım, B.
No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK],
B. No: 2020/32949, 21/1/2021, § 101). Bu
kapsamda mahkeme kararıyla hüküm altına alınan alacağın tahsil edilmesini
engellemeye veya geciktirmeye yönelik düzenlemelerin kararın icrası hakkıyla
bağdaşmayacağı izahtan varestedir.
5. Çoğunluk kararında da açıklandığı üzere,
kamulaştırma iş ve
işlemleri nedeniyle açılan davalarda daha önce Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
(TOKİ) davalı sıfatıyla yer
almakta, anılan davalarda hükmedilen tutarlar da TOKİ tarafından ödenmekteydi.
Dava konusu kuralla söz konusu davaların Bakanlık aleyhine açılması öngörüldüğünden
hüküm altına alınan tutarı da TOKİ değil Bakanlık ödeyecek, bu tutarın tahsili amacıyla TOKİ
aleyhine icra takibi başlatılması mümkün olmayacaktır (§ 152). Bu yasal
değişikliğin “TOKİ’nin taşra teşkilatı bulunmaması nedeniyle” davaların
Bakanlık tarafından daha sağlıklı takip edilmesi ve makul sürede tamamlanması
için yapıldığı ileri sürülmüştür (§ 143).
6. Kuşkusuz dava konusu kuralla mahkeme
kararının icrası hakkına müdahale edilmiştir. Daha önce TOKİ aleyhine açılan
davaların artık Bakanlık aleyhine açılacak olması ve TOKİ tarafından ödenmesi
gereken tutarın Bakanlık tarafından ödenecek olması şeklindeki müdahale tek
başına mahkemeye erişim hakkını ihlal etmeyebilir. Ancak bunun için söz konusu
müdahalenin mahkeme kararının icrasını kişilerin aleyhine olacak şekilde
etkilememesi, bu kapsamda kişilerin alacaklarına kavuşmasını engellememesi veya
geciktirmemesi gerekir.
7. Kuralın bu şartı sağladığı söylenemez. Zira
kamulaştırma nedeniyle açılan ve kabulüne karar verilen davalarda hükmedilen
tutarın Bakanlık tarafından ödenmemesi durumunda TOKİ’den farklı olarak
Bakanlığın mallarına yönelik haciz yoluna gidilemeyecektir. Esasen çoğunluk da
bunu kabul etmektedir. Buna göre, kurallarla birlikte “hüküm altına alınan
tutarın Bakanlık tarafından davacıya ödenmemesi hâlinde Bakanlığın mallarına
haciz konulamayacaktır” (§ 153).
8. Buna karşın çoğunluk, hukuk devletinde idarenin yargı
kararlarını uygulamama veya bu kararların icrasını geciktirme gibi bir
seçeneğinin olmadığını, bu nedenle kararların idare tarafından
uygulanmayabileceği ihtimalinden hareketle anayasallık denetimi yapılamayacağını
belirtmiştir (§ 154). Elbette bir hukuk
devletinde idarenin mahkeme kararlarını yerine getirmemesi, bu bağlamda
kamulaştırmaya ilişkin davalarda aleyhine hükmedilen tutarı davacıya ödememesi
düşünülemez. Aynı şekilde, çoğunluğun vurguladığı gibi, anayasal bir zorunluluk
olan yargı kararlarının uygulanması görevini yerine getirmeyenler hakkında Türk
Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenen “görevi kötüye kullanma” suçu
kapsamında cezai sorumluluğun gündeme geleceği de açıktır (§ 155).
9. Bu tespitlere katılmakla birlikte, ihtimal
üzerinden anayasallık denetimi yapılamayacağı yönündeki çoğunluk görüşüne
katılmak mümkün değildir. Devletin iş ve işlemleri nedeniyle doğrudan temel hak
ve özgürlükleri ihmal etmeme negatif yükümlülüğü yanında, bu hakların ihlal
edilmesini engelleyecek tedbirleri alma pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Özel
hukuk kişileri arasındaki alacakların tahsili bakımından da geçerli olan bu
yükümlülüğün borçlunun idare olduğu durumlarda daha da katı uygulanması
gerektiği açıktır.
10. Esasen devletin bu konudaki pozitif
yükümlülüğü daha ziyade ileride ortaya çıkabilecek ve bir hakkın ihlaliyle
sonuçlanacak durumları tespit edip gerekli tedbirleri almasını
gerektirmektedir. Nitekim hukuk sistemleri mahkeme kararlarının icra edilmeme ihtimalini
dikkate alarak, kişileri ve idareyi borçlarını ödemeye zorlayacak düzenlemelere
yer vermiştir. 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 37. maddesinde yer alan “İcra
emrinde yazılı müddet geçtiği halde borcunu ödemiyenlerin malları haczolunur” şeklindeki hüküm bunun tipik örneklerinden biridir. Kaldı
ki, dava konusu kuralın kendisi bile idarenin yargı kararını uygulamaması
durumunda alacaklının idare aleyhine icra takibi başlatması hâlini düzenlemek
suretiyle idarenin yargı kararını icra etmemesinin bir ihtimal değil, gerçeklik
olduğunu kabul etmiştir.
11. Buna göre idarenin yargı kararını yerine
getirmeyip, hükmedilen miktarı ödemediği ya da ödemeyi geciktirdiği durumlarda
kural olarak haciz işleminin yapılması gerekmektedir. Dava konusu kuraldan önce
TOKİ için geçerli olan haciz yolu, iptali istenen ibare ile ortadan
kaldırılmıştır. Dolayısıyla kuralın bu haliyle kişilerin alacaklarına
kavuşmasını engelleyebileceği ya da geciktirebileceği açıktır.
12. Sonuç olarak kural, idarenin yargı kararını
yerine getirmediği durumlarda haciz imkânını sona erdirmek suretiyle menfaatler
dengesini alacaklı aleyhine bozmuştur. Kuralla kişilerin kararların icrasını
isteme hakkına yönelik bu müdahalenin meşru bir sebebi olmadığı gibi kamu
makamları tarafından ödenmeyen alacağına kavuşması için alacaklıya herhangi
başka bir imkân da sunulmamaktadır. Bu nedenle kural ölçülülük ilkesine
aykırıdır.
13. Diğer yandan, ek 2. maddenin
birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “Bakanlık
bu davalarda davalı ve davacı olabilir” şeklindeki kuralın da iptal edilmesi gerekirdi.
Fıkranın birinci fıkrasında daha önce TOKİ aleyhine açılan davaların Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı aleyhine açılacağı, ikinci cümlesinde ise avans karşılığı
kamulaştırmalarda rücu davalarını Bakanlığın açacağı, takip edeceği ve
sonuçlandıracağı belirtilmiştir. Dolayısıyla Bakanlığın davalı ve davacı
olabileceği davalar zaten belirtilmiştir. Kanun koyucu abesle iştigal
etmeyeceğine göre üçüncü cümlenin farklı ve belirli bir anlamı olmalıdır. Bu
cümledeki “bu davalarda” ibaresinin hangi davaları işaret ettiği, ikinci
cümlede belirtilen davaların yanında birinci cümledeki davaları da kapsayıp
kapsamadığı belirli değildir. Bu sebeple kural, Anayasa’nın hukuki belirlilik
ilkesini güvence altına alan 2. maddesine aykırıdır. Kaldı ki, kural “Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı” ibaresiyle birlikte değerlendirildiğinde, bu
ibarenin iptali halinde uygulanma kabiliyetini kaybedecektir. Dolayısıyla
kuralın 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca da
iptali gerekirdi.
B. “…ek 2
nci madde hükmü uygulanarak…” İbaresi
14. 7201 sayılı Kanun’un 7.
maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. maddenin birinci fıkrasında yer alan dava konusu “…ek 2
nci madde hükmü uygulanarak…” ibaresi, ek 2. maddenin devam eden davalarda
ve icra takiplerinde uygulanmasını öngörmektedir.
15. Çoğunluğa göre, ek 2. maddenin anayasallık
denetiminde belirtilen gerekçeler dava konusu ibare için de geçerlidir (bkz. §
188). Hâlbuki geçerli olmaması gerekirdi. Zira icra takibiyle birlikte
çoğunluğun daha önce “ihtimal” olarak değerlendirdiği husus artık
gerçekleşmiştir. Başka bir ifadeyle, icra takipleri bağlamında idarenin mahkeme
kararını uygulamaması dava konusu ibareyle “ihtimal” olmaktan çıkmış,
hukuki bir gerçekliğe dönüşmüştür.
16. Buna karşın, daha önce “ihtimal”
üzerinden anayasallık denetimi yapılamayacağını söyleyen çoğunluk, bu kez “gerçeklik”
üzerinden de bir anayasaya uygunluk denetimi yapmamış, “ihtimal”
argümanına dayandırılan gerekçelerin dava konusu kural için de geçerli olduğunu
belirtmekle yetinmiştir. Bunun açık bir çelişkiye yol açtığı ortadadır.
17. Diğer yandan, kuralın Anayasa’ya aykırılığı
bakımından yukarıda (A) başlığı altında açıklanan gerekçeler dava konusu ibare
için de geçerlidir. Bunun yanında ek 2. maddenin idare aleyhine devam eden icra
takiplerine de uygulanacak olması kişilerin mülkiyet hakkına da bir sınırlama
teşkil etmektedir. Bu sınırlamayı haklılaştıracak kamu yararı gibi bir amaç
ortaya konulamadığı gibi, kişinin alacağına ulaşamamasından dolayı katlanmak
zorunda kaldığı külfeti hafifletecek bir tedbire de yer verilmiş değildir. Bu
nedenle kurallar mahkeme kararının icrası hakkını ve mülkiyet hakkını ihlal
etmektedir.
C. Cumhurbaşkanı’na Vergi
İstisnasını İki Yıla Kadar Uzatma Yetkisi Veren İbare
18. 3065 sayılı Kanun’un geçici 39. maddesinin birinci fıkrasında
imalat sanayiinde kullanılmak üzere istisna kapsamında teslim edilecek makine
ve teçhizatın 31/12/2022 tarihine kadar katma değer vergisinden müstesna olduğu
belirtilmiştir. Dava konusu ibare ile bu sürenin iki yıla kadar uzatılması
yetkisi Cumhurbaşkanı’na verilmektedir.
19. Anayasa’nın 73. maddesi verginin konulması, değiştirilmesi veya
kaldırılmasının kanunla yapılması gerektiğini öngörmektedir. Anayasa
Mahkemesine göre bu anayasal hüküm “mali yükümlülüğün yalnızca kanun ile
konulabileceği ve kanunun hiçbir şekilde bu konuda yürütme organını ve idareyi
yetkili kılamayacağı” anlamına gelmektedir (AYM, E.2014/183, K.2015/122,
30/12/2015, § 7). Verginin kanuniliği olarak bilinen bu ilke gereğince verginin
esaslı unsurlarının kanunla konulması gerekmektedir. Anayasa’nın
73. maddesinin dördüncü fıkrasında zikredilen oran, indirim, istisna
ve muafiyet dışında verginin esaslı unsurlarının neler olduğunu Anayasa
Mahkemesi muhtelif kararlarında ortaya koymuştur (bazıları için bkz. AYM, E.2001/36, K.2003/3, 16/01/2003; E.2009/63,
K.2011/66, 14/04/2011; E.2012/158, K.2013/55, 10/04/2013; E.2014/183,
K.2015/122, 30/12/2015).
20. Anılan ve benzeri Anayasa Mahkemesi kararlarında işaret edilen
vergiyi doğuran olay, konu, matrah, yükümlü, mahsup ve iade, tarh, tahakkuk,
tahsil ve uygulanacak yaptırımlar gibi unsurlar yanında, verginin dolayısıyla
vergiye ilişkin indirim, istisna ve muafiyetlerin uygulanacağı süre de
verginin esaslı unsurlarındandır. Nitekim Anayasa Mahkemesi zamanaşımının
verginin esaslı unsurları arasında olduğunu söylemek suretiyle aslında sürenin
de esaslı unsurlardan biri olduğuna işaret etmiştir (AYM, E.2004/14, K.2004/84, 23/06/2004; E.2003/33, K.2004/101,
15/07/2004; E.1986/20, K.1987/9, 31/03/1987; E.1980/27, K.1981/9, 27/01/1981).
Bu manada verginin tahakkuk ettirilebileceği ve tahsil edilebileceği
sürelerin kanunla belirlenmesi zorunluluğu, verginin veya bağışıklıklarının
uygulanacağı sürenin de kanunla belirlenmesini gerektirmektedir.
21. Çoğunluğa göre istisnalar konusunda kanunun belirttiği yukarı
ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisinin Cumhurbaşkanı’na
verilebileceğini öngören Anayasa’nın 73. maddesinin dördüncü fıkrası “vergi
istisnalarının sürelerini de kapsamaktadır” (§ 214). Bu görüşe katılmak
mümkün değildir. Vergi istisnalarının kanunla belirtilen yukarı ve aşağı
sınırları içinde değişiklik yapma yetkisi ile bu istisnaların sürelerinin
uzatılması yetkisi birbirinden farklıdır.
22. Anayasa’nın 73. maddesinin dördüncü fıkrasından Cumhurbaşkanı’na
geleceğe yönelik olarak istisnaların uygulama süresini de belirleme yetkisinin
verilebileceği sonucu çıkarılamaz. Başka bir ifadeyle, vergilendirme alanında
kanunilik ilkesinin katı olarak uygulanması gerektiği dikkate alındığında,
Cumhurbaşkanı’na vergi veya bağışıklıklarının zaman bakımından uygulanması
konusunda yetki verilmesi 73. maddenin dördüncü fıkrasıyla bağdaştırılamaz.
23. Anayasa koyucu yukarı ve aşağı sınırlar
içinde değişiklik yapabilme yetkisinin
Cumhurbaşkanı’na verilebileceğini, ancak istisnaların uzatılması dahil
uygulanacağı süreyi belirleme yetkisinin kanun koyucuya ait olduğunu ve bunun
devredilemeyeceğini öngörmektedir. Nitekim, dava konusu ibarenin de içinde
bulunduğu geçici 39. maddede istisnaların geçerli olacağı süreye ilişkin
değişiklik kanunla yapılmış, bu kapsamda “31/12/2019” ibaresi, 7201
sayılı Kanun’un 8. maddesiyle “31/12/2022” olarak değiştirilmek suretiyle
istisnaların uygulanacağı süre uzatılmıştır.
24. Anayasa’nın 73. maddesine göre verginin ve istisnalarının
kanunla belirlenmesi esas, yürütmenin yukarı ve aşağı sınırlar içinde kalınmak
şartıyla kullandığı yetki ise istisnaidir (AYM, E.2001/36, K.2003/3,
16/01/2003). Cumhurbaşkanı tarafından kullanılabilecek bu istisnai yetkinin
verginin kanuniliği ilkesini işlevsiz ve anlamsız kılabilecek
şekilde genişletilmesine yol açabilecek yasal düzenlemelerden kaçınılması
gerekir. Dava konusu ibare maalesef tam da bunun aksini yapmakta, kanun
koyucuya ait olan istisnanın süresini uzatma yetkisini Cumhurbaşkanı’na
vermektedir.
25. Belirtmek gerekir ki, vergi istisnalarının sürelerinin
uzatılması istisnanın ihdasına benzer nitelikte bir tasarruftur. Kanun
koyucunun öngördüğü bir vergi istisnasının Cumhurbaşkanı tarafından bir ya da
iki yıl daha uzatılması, normalde kanunda öngörülen tarihte kaldırılacak olan
istisnanın uzatılan dönem bakımından ihdası anlamına gelecektir. Bunun da
yukarı ve aşağı sınırlar içinde istisnanın değiştirilmesiyle ilgisinin
bulunmadığı, dolayısıyla Cumhurbaşkanı tarafından yapılamayacağı izahtan
varestedir. Bu nedenle kural Anayasa’nın 73. maddesine aykırıdır.
26. Yukarıda (A), (B) ve (C) başlıkları altında açıklanan
gerekçelerle, dava konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğunu
düşündüğümden çoğunluğun red yönündeki kararına katılmıyorum.
KARŞI OY
Mahkememiz çoğunluğunca, 21/12/2019 tarihli ve 7201
sayılı Kamulaştırma Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un 5. maddesiyle 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na
eklenen ek 2. maddenin birinci fıkrasının, birinci cümlesinde yer alan “…Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı…” ibaresi ile üçüncü cümlesinin ve 7. maddesiyle
2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 15. Maddenin birinci fıkrasında yer alan “…ek
2 nci madde hükmü uygulanarak…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar verilmiş
bulunmaktadır.
Söz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı
olması nedeniyle iptali gerektiği yolunda Başkan Sayın Zühtü Arslan tarafından
yazılan karşı oyda belirtilen gerekçelerle ben de anılan kuralların iptali
gerektiği görüşüyle çoğunluk görüşüne dayalı iptal talebinin reddine dair
karara katılmıyorum.
|
|
|
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
A. 7201 Sayılı
Kanun’un 5. Maddesiyle 2942 Sayılı Kanun’a
Eklenen Ek 2. Maddenin Birinci Cümlesinde Yer Alan “…Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı…” İbaresi ile Üçüncü Cümlesi Yönünden
1. Dava konusu kurallar, idarenin yargı kararını yerine getirmediği
durumlarda karşı tarafın haciz imkânını sona erdirmektedir. Bir hukuk
devletinde idarenin mahkeme kararlarını uygulamaması ya da bu kararların
icrasını geciktirmesi düşünülemez. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri
olan mahkemeye erişim hakkı kararların icra edilmesi hakkını da kapsamaktadır.
Mahkeme kararıyla kesinlik kazanan bir alacak da mülkiyet hakkı kapsamına girmektedir.
2. İdarenin mahkeme kararlarını uygulamadığı veya kararların yerine
getirilmesini geciktirdiği durumlarda haciz imkânının sona erdirilmesi kararın
icrası hakkına açık bir müdahale oluşturmaktadır. Bu durum kamu makamları
tarafından ödenmeyen alacağına kavuşması için alacaklıya herhangi bir başka bir
imkân da sunulmadığından ölçülülük ilkesine aykırı düşmektedir.
3. Kurallar, Anayasa’nın 13., 35., 36. ve 148. maddeleriyle
bağdaşmadığından çoğunluk kararına katılmıyorum.
B. Kanun’un 7.
Maddesiyle 2942 Sayılı Kanun’a Eklenen Geçici 15. Maddenin Birinci Fıkrasında
Yer Alan “…ek 2 nci madde hükmü uygulanarak…” İbaresi Yönünden
4. İdarenin mahkeme kararlarını uygulaması ve bu
kararların yerine getirilmesini geciktirmemesi anayasal bir zorunluluktur. 1164
sayılı Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan kamulaştırma iş
ve işlemlerine ilişkin olarak TOKİ aleyhine devam eden icra takiplerinin
bulunması göz önüne alındığında, idare konuyla ilgili davalarda verilen
kararları gecikmeksizin uygulayarak icra takibine yol açmamakla yükümlüdür. Bir
icra takibi söz konusu olan durumlarda da ödeme yaparak icra takibinin
sonlandırılmasının sağlanması gerekmektedir.
5. Kuralın Anayasa’nın 13., 35., 36. ve 148. maddeleriyle
bağdaşmadığından çoğunluk kararına katılmıyorum.
Karşı Oy
1. 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 15. maddesinin ikinci fıkrasına yönelik iptal
talebinin değerlendirilmesinde çoğunluk normun iptal edilmesi gerektiği
sonucuna ulaşmıştır.
2. Söz konusu norm
aynı Kanun’un Ek 3. maddesinde getirilen “Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830
sayılı İstimlâk Kanununun 16 ncı ve 17 nci maddeleri ile bu Kanunun mülga 16
ncı ve 17 nci maddeleri uyarınca kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden
idareler adına tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği tespit edilen
kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılacak her türlü davada
değer; taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme tarihi olarak
esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit edilir.
Tespit edilen bu bedel, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Yurt İçi
Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) tablosundaki aylık değişim oranları esas alınmak
suretiyle dava tarihi itibarıyla güncellenir ve ortaya çıkan bedel hak sahibine
ödenir. (Ek cümle:9/6/2021-7327/20 md.) Bu hüküm, tebliği dâhil eksik
veya hatalı kamulaştırma işlemleri bulunmasına rağmen idare adına tescil
edilmiş olan taşınmazlar hakkında da uygulanır” şeklindeki düzenlemenin
derdest davalar açısından da uygulanmasını emretmektedir.
3. Halen görülmekte
olan davaları doğrudan etkilemesi nedeniyle konunun silahların eşitliği
çerçevesinde irdelenmesi yerinde bir yaklaşımdır.
4. Yapılan her kanuni
düzenlemenin görülmekte olan bir davayı etkileme ihtimali yüksek olduğundan
konuyu daha önceki kararlarında değerlendiren Anayasa Mahkemesi buna ilişkin
kriterlerini belirlemiştir.
5. Bu bağlamda,
getirilen kanuni düzenlemenin taraflara yönelik eşit yaklaşımı bozmaması (AYM,
2014/189 Esas, 2015/32 Karar, 19/03/2015), ayrıca taraflardan birine sağlanan
bir avantaj varsa bunun da ölçüsüz olmaması gerekmektedir (Zekiye Şanlı, B.
No:2012/931, 26/06/2014, 73. Prg.).
6. Bu iki kritere
ilaveten, kanuni düzenlemede kamu yararının varlığına ve tarafların davanın
sonucuna yönelik anayasal güvencelerle sınırlı bir çerçevedeki beklentilerine
aykırı bir karar verilmesine yol açıp açmadığına da bakılmalıdır.
7. Bu kriterler
doğrultusunda iptal talebine konu edilen kural değerlendirildiğinde,
kamulaştırılan taşınmazın değerinin belirlenmesinde idare adına tescil
tarihinin esas alındığı, ayrıca bu tarih ile dava tarihi arasında oluşabilecek
değer kayıplarına yönelik olarak da Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE)
tablosundaki aylık değişim oranları temel alınarak belirli ve öngörülebilir bir
telafi mekanizması getirildiği görülmektedir.
8. Yİ-ÜFE’nin
taşınmazın gerçek değerinin muhafazasında lehdarlar aleyhine sonuçlar
doğurduğuna dair somut bir veri de bulunmamaktadır.
9. Bu düzenleme ile
mal sahibinin taşınmazı ile hukuki irtibatının kesildiği tarih esas alınmak
suretiyle değer tespitinin yapılmasına ilişkin uygulama hem hukuki hem de fiili
olarak makul görülmektedir. Bu sayede sonradan taşınmaza yönelik oluşabilecek
fahiş fiyat artışlarının idareye yüklenmeyecek olması nedeniyle kamu yararı da
gözetilmektedir.
10. Diğer taraftan
değerleme tarihinden sonra oluşabilecek değer azalışlarından da kişiler
korunmuş olmaktadır.
11. Mevcut
düzenlemenin, kamu yararını gözetmesi, taraflardan birine ölçüsüz bir avantaj
sağlamaması, kanun koyucunun anayasal sınırlar içerisinde genel düzenlemeler
yapma yetkisi kapsamında kalması hususları birlikte gözetildiğinde kuralın
Anayasa’ya aykırı olmadığını değerlendirdiğimizden, çoğunluğun iptal yönündeki
görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|
KARŞI OY
A. 1. 11/07/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım
ve geliştirme Hakkında Kanun ile 04/11/1983 tarih 2942 sayılı kamulaştırma
kanuna eklenen ek 2. maddenin; Birinci cümlesinde yer alan “…Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına iptal talebinin
reddine karar verilmiştir. Aşağıda belirttiğim gerekçelerle Sayın Çoğunluğun
görüşüne katılmadım.
2. Mahkememizin gerekçeli kararında kural ile ilgili genel
açıklamalar kuralın anlam ve kapsamı ve iptal talebinin gerekçesi ayrıntılı
olarak yer almıştır. Bu nedenle karşı oy yazısında bu hususlara yer
verilmemiştir.
3. Sayın çoğunluk kuralı Anayasa’nın 2. Maddesindeki kamu yararı
ile Anayasa’nın 138. Maddesindeki mahkeme kararlarının icrasına dair hükümler
çerçevesinde denetime tabii tutmuş kuralın kamu yararı ölçütüne uygun olduğu
mahkeme kararlarının yerine getirilmesini engelleyeceği ya da geciktireceği
sonucuna ulaşılamayacağı tespit edilerek iptal talebi reddedilmiştir.
4. Dava konusu kural mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi
gerekmektedir.
5. “AYM 2021/20 E. 2022/84 K. Sayılı kararında mahkemeye erişim
hakkı ile ilgili olarak aşağıda belirtilen ilkeyi koymuştur. “Hak arama
özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye
erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme yetkisine sahip bir
mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa
veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir
uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin,
zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde
dava hakkını kullanabilmesidir.” 2018/5490 E. Bireysel başvuru kararında da
mahkemeye erişim hakkı yargı mercileri tarafından verilen kararların
uygulanmasını talep etme hakkını da içermektedir.
6. Gerekçeli kararda da belirtildiği üzere 1164 sayılı kanunun 18.
Maddesinde ofisin her türlü idari ve yargısal uyuşmazlıklarda taraf ehliyetinin
bulunduğu belirtilmiştir. 8/12/2004 tarihinden önceki dönemde anılan Kanun
kapsamındaki kamulaştırma iş ve işlemlerine ilişkin davalarda Ofise husumet
yöneltilmesine, engel bir durum bulunmamaktaydı. Kanun’un 17. Maddesinin
birinci cümlesinde Ofisin mallarının devlet malı hükmünde olduğu
belirtildiğinden Ofis aleyhine açılan davalarda hüküm altına alınan tutarın tahsil
amacıyla Ofis mallarına haciz konulması mümkün değildi. Ofisin kapatılmasından
sonra kamulaştırma iş ve işlemler nedeniyle TOKİ davalı sıfatıyla yer almakta,
anılan davalarda hükmedilen tutarlarda TOKİ tarafından ödenmekteydi. Kurallarda
ise söz konusu davaların Bakanlık aleyhine açılması öngörüldüğünden hüküm
altına alınan tutarı da TOKİ değil Bakanlık ödeyecek, bu tutarın tahsili
amacıyla TOKİ aleyhine icra takibi başlatılması mümkün olmayacaktır. Buna göre
1164 sayılı Kanun kapsamında 8/12/2004 tarihinden önce yapılmış olan
kamulaştırma iş ve işlemleri nedeniyle açılan ve kısmen veya tamamen kabulüne
karar verilen davalarda hüküm altına alınan tutarın Bakanlık tarafından
davacıya ödenmemesi halinde Bakanlığın mallarına haciz konulamayacaktır.
Kurallara göre anılan davalar Bakanlık aleyhine açılacağından hükmedilecek
alacağın davalı tarafından ödenmemesi halinde davacının davalının mallarını
haczettirme imkanı ortadan kalkacaktır. Son cümle itibari ile bu haliyle
kuralın kararın icrası hakkına müdahale ettiğini göstermektedir.
7. Hukuk devletinde idarenin mahkeme kararlarını uygulamama ya da
bu kararların yerine getirilmesini geciktirme gibi bir seçeneği
bulunmamaktadır. Kural ile mahkeme kararlarının uygulanmadığı ya da bu
kararların yerine getirilmesinin geciktirdiği durumlarda önceden haciz imkanı
bulunmasına rağmen bu imkanı sona erdirilmesini kararın icrası hakkına müdahale
teşkil ettiği açıktır.
8. İdarenin yargı kararını yerine getirmediği durumlarda haciz
imkanını sona erdiren kuralın menfaatler dengesini alacaklı aleyhine bozduğu
ödenmeyen alacak için de alacaklıya herhangi bir başka bir imkan sunmadığı
gerekçesiyle ölçülülük ilkesine de uymadığı gerekçesiyle iptali gerekmektedir.
9. 7201 sayılı kanun 5. Maddesiyle 2942 sayılı Kanuna eklenen ek 2.
Maddenin üçüncü cümlesi yönünden “… Çevre ve Şehircilik Bakanlığı …” ibaresi
yukarıda belirtilen gerekçelerle kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği
ilkesi gereği üçüncü cümlede geçen bu davalarda ibaresi sadece ikinci cümledeki
davaları mı yoksa hem birinci hem ikinci cümlelerdeki davaları kapsamaktadır. Hususları
belirli değildir. Kural bu haliyle ikinci maddeye aykırıdır.
10. Kural Anayasa’nın 2., 138., maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali
gerekmektedir.
B. 1. 11/07/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım
ve geliştirme Hakkında Kanun ile 04/11/1983 7201 sayılı kanunun 7. Maddesiyle
2942 sayılı kanuna eklenen geçici 15. Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…
ek 2. Maddesi uygulanarak…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmiştir.
Aşağıda belirtilen gerekçelerle Sayın Çoğunluğu görüşüne katılmadım.
2. Yukarıdaki paragraflarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ibaresi
yönünden yapılan açıklamalar ve gerekçelere ilaveten şu hususlar
belirtilebilir.
3. TOKİ aleyhine devam eden icra takipleri bağlamında idarenin
yargı kararını uygulamamasının bir ihtimal olarak nitelendirmesi mümkün
değildir. Takibi başlatanlar yönünden yargı kararları uyarınca hüküm altına
alınmış icra takibine konu tutar mülk teşkil etmektedir. Devam eden icra
takibinde TOKİ’nin yerine geçen Bakanlığın malları haczedilemeyeceğinden kural
TOKİ aleyhine devam eden icra takipleri yönünden mülkiyet hakkını
sınırlandırmaktır.
4. Hak arama özgürlüğü ve mülkiyet hakkına sınırlama getiren
kuralın kanunilik şartına uygun ve meşru bir amaca yönelik olması
gerekmektedir.
5. Kuralda TOKİ’nin yerine geçecek idari merci açık, net
anlaşılabilir ve nesnel şekilde düzenlendiğinden kuralın kanunilik şartını
taşıdığı açıktır.
6. Anayasa’nın 36. Maddesinde kararın icrası hakkında bağlamında
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama
nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının
bulunduğu kabul edilmektedir.
7. Kural ile TOKİ aleyhine başlatılmış ve devam eden icra takipleri
yönünden idarenin mahkeme kararının uygulamaması hukuki bir nitelendirme olarak
ortadadır. Böyle bir durumun anayasallık denetiminde dikkate alınmaması mümkün
değildir.
8. Bu itibarla kural uyarınca TOKİ’nin aleyhine devam eden ve
Bakanlığın taraf olarak yer alması öngörülen icra takibi Anayasal açıdan var
olmaması gereken bir takiptir. Söz konusu icra takibinin ödeme yapılmak
suretiyle derhal sona erdirilmesi gerektiğinden Bakanlık tarafından icra
dosyasının yerel düzeyde daha sağlıklı takip edileceğinden bahisle kuralın TOKİ
aleyhinde devam eden icra takipleri yönünden kamu yararına yönelik olduğunu
kabul etmek mümkün değildir. Söz konusu icra takiplerinin varlığının
oluşturduğu Anayasa’ya aykırılık kurala da sirayet etmektedir. Buna göre
Anayasa’ya aykırı bir sürecin nasıl işleyeceğini bu süreçte hangi idari
merciinin taraf olacağını belirleyen bir yasal kuralın Anayasal çerçevede kamu
yararına yönelik bir amacının bulunduğundan söz edilemez. Bu haliyle kararın
icrası hakkı ile mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının
bulunmadığı sonucuna ulaşmak gerekmektedir.
9. Açıklanan kural Anayasa’nın 13., 35., 36. ve 138. Maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
C. 1. 11/07/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım
ve geliştirme Hakkında Kanunun 8. Maddesiyle 3065 sayılı kanunun geçici 39.
Maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen “… ve birinci fıkrada yer alan süreyi iki
yıla kadar uzatmaya…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar
verilmiştir. Aşağıda belirtilen gerekçelerle Sayın Çoğunluğu görüşüne katılmadım.
2.
Kuralın Anayasallık denetiminde 73. Maddesinin üçüncü fıkrasında
yer alan “vergi, resim, harç vb. mali yükümlülükler kanun ile konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.” Şeklindeki düzenlemeye göre yapılması
gerekmektedir. 73. Maddenin dördüncü fıkrası çerçevesinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde istisnalar ile ilgili değişiklik yapmak yetkisi
Cumhurbaşkanına verilebilir. Bu yetki istisnanın kendi içinde yapılabilecek
değişikliklere ilişkin olup istisna koyma ya da istisnayı kaldırmayı
kapsamamaktadır. İstisna süresini uzatma konusunda Cumhurbaşkanına yetki veren
dava konusu kural ise var olan istisnaya ilişkin kanunun belirttiği yukarı ve
aşağı sınırlar içinde bir değişikliğe ilişkin olmayıp var olan istisnanın
kanunda yer alan aynı şartlarda aynen belli bir süre daha uzatılmasına
ilişkindir. Kuralın anlam ve kapsamı Anayasa’nın 73. Maddesinin dördüncü
fıkrasında yer alan Cumhurbaşkanına verilen istisna süresini uzatmaya ilişkin
olmayıp var olan istisna da değişiklik yapılmaya ilişkindir. Bu nedenle
Anayasa’nın 73. Maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmelidir.
3.
AYM 2019/94 E. 2022/32 K. Sayılı kararında verginin kanuniliği
ve istisnası ile ilgili aşağıdaki ilkeleri belirtmiştir;
“Anayasa’nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında "Vergi,
resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır" denilmek suretiyle verginin kanuniliği ilkesi
benimsenmiştir. Anılan ilke, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek
sınırlamaların kanunda yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne
ilişkin düzenlemelerin konulmasının, değiştirilmesinin veya kaldırılmasının
kanun ile yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Verginin
kanuniliği ilkesi vergilendirmeye ilişkin istisna ve muafiyetleri de
kapsamaktadır (AYM, E.2016/1, K.2017/81, 29/3/2017, § 5). Bazı ekonomik, sosyal
veya mali politikaların gerçekleşmesini sağlamak amacıyla, anayasal ilkelere
bağlı kalmak şartıyla mali yükümlülüklerin kaldırılması konusunda takdir
yetkisi bulunan kanun koyucunun bu yetkisini birtakım kişi veya kişi gruplarına
muafiyet tesis etmek veya verginin konusuna giren bir unsuru vergiden istisna
tutmak yoluyla kullanması durumunda da muafiyet veya istisna tanınan konuların,
şartların ve mali yükümlülük çeşitlerinin kanunilik ilkesi gereği kanunla
düzenlenmesi gerekmektedir (AYM, E.2020/15, K.2020/78, 24/12/2020, §
12).
Verginin kanuniliği ilkesi uyarınca verginin konulması, vergilendirmeye ilişkin
istisna ve muafiyetlerin kanunla belirlenmesi gerekmekle birlikte Anayasa
Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp
yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. Kanunun bu niteliklere
sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğidir. Dolayısıyla Anayasa’nın 73. maddesinde yer verilen
kanunilik ölçütü, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti
ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.”
4. AYM içtihadında da ifade
edildiği üzere vergilerinin kanuniliği ilkesi vergi istisnalarını da
kapsamaktadır. Bu nedenle istisnalarında kanunla konulup kaldırılması ve
değiştirilmesi gerekmektedir.
5. Anayasa Mahkemesinin birçok
kararında da anlaşılacağı üzere vergilerin konulmasına ilişkin vergilerin
kanuniliği ilkesinin yürütme organını bazı hususlarda yetkilendirilmesini
kategorik olarak dışlamamaktadır. Bununla birlikte yürütmeye verilen yetkinin
vergilerin kanuniliğine aykırı olmaması için kanunun temel esasları, ilkeleri
ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir. Bu bağlamda kural belirtilen
ilkeleri taşımak şartıyla Cumhurbaşkanına vergi istisnasının uygulama süresini
uzatma yetkisi vermesinin vergilerin kanuni ilkesine aykırı olmayacaktır.
6. Kural bir bütün olarak
incelendiğinde yürütme organına istisnayı kaldırma yetkisi vermesi nedeniyle
vergilerin kanuniliği ilkesiyle bağdaşmayan bir kanuni düzenlemenin süresinin
uzatılmasına ilişkin dava konusu kuralın da aynı ilkeyle bağdaşmayacağı
açıktır. Diğer bir ifadeyle uzatılan şeyin aslı zaten kanunilik ilkesine uygun
değilse uzatılan misli de Anayasa’ya aykırı olacaktır.
7. AYM 29/01/2014 tarih 2013/66
E. 2014/19 K. Sayılı kararında yurtdışına çıkış harcı alınmayacak vatandaşları
belirlemek konusunda Bakanlık Kuruluna yetki veren kuralın vergilerin
kanuniliği ilkesiyle bağdaşmadığını ifade etmiştir. “Anayasa'da
vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve
indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde değişiklik yapabilme yetkisinin
Bakanlar Kuruluna verilebileceği belirtilmekle birlikte, Bakanlar Kuruluna
verilen bu yetkinin kullanılabileceği alt ve üst sınırların da kanunda
belirtilmesi zorunludur. Bakanlar Kurulunun bu sınırları aşacak biçimde
herhangi bir düzenleme getirebilmesi olanaklı değildir. Bir başka deyişle,
Bakanlar Kuruluna verilen bu yetki "koşullu ve sınırlı bir yetki"dir.
Vergilendirmede esas kural, vergilerin kanunla konulup, kaldırılması ve
değiştirilmesi olduğundan, verginin yasallığı ilkesinin zedelenmesine yol
açacak ve yasama yetkisinin yürütme organına devri sonucunu doğuracak şekilde
yürütme organına sınırsız bir yetki verilmesi kabul edilemez. Dava konusu kural
kapsamında, yurt dışına çıkış harcı alınmayacak vatandaşları belirleme
konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilirken, Anayasa'da belirtilen "aşağı
ve yukarı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi"nin aşılarak ve
hiçbir ölçüt öngörülmeksizin, söz konusu vatandaşları belirleme konusunda
Bakanlar Kuruluna sınırsız bir yetki verilmiştir.
8. Açıklanan nedenlerle, yurt
dışı çıkış harcından muaf kişileri belirleme konusunda Bakanlar Kuruluna
verilen yetki, Anayasa'nın 73. maddesine aykırıdır. Kuralın iptali gerekir.”
9. Yukarıda açıklanan
gerekçeler ile Anayasanın 73. Maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kuralın iptali
gerekmektedir.
D. 1. 11/07/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım
ve geliştirme Hakkında Kanunun 11. Maddesiyle 5393 sayılı kanunun ek ikinci
maddesine eklenen üçüncü fıkrada yer alan “… yüzde onunu…” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmiştir. Aşağıda belirtilen gerekçelerle
Sayın Çoğunluğu görüşüne katılmadım.
2. Anayasa’nın 127. Maddesinde “mahalli idareler, il, belediye …”
görevleri, yetkileri maliye ve kolluk işleri merkezi idare ile karşılıklı bağ
ve ilgileri bu kanunla düzenlenir. Bu idarelere görevleriyle orantılı gelir
sağlanır. Denilmektedir. AYM 2012/158 E. 2013/55 K. Karar sayılı kararında da
“Mahalli idarelerin özerkliği merkezi yönetiminin mal varlığından ayrı mal
varlığı bağımsız gelir kaynakları ve bütçeleri olmaları esasına dayandığı ifade
edilmiştir.”
3. Belediyelerin mali özerkliğine ilişkin ilkeyi uyarınca anılan
kuralın belediyelerin gelirlerin ciddi ölçüde azaltacağı göz önüne alındığın
kuralın orantılı olmadığı gerekçesiyle Sayın Çoğunluğun görüşüne katılmadım.
E. 1. 11/07/2019 tarihli ve 7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve
geliştirme Hakkında Kanunun 12. Maddesiyle 5393 sayılı kanunun Birinci
cümlesinin “… tahsilinden vazgeçilir; varsa başlatılmış icra takipleri düşer,
açılmış davalar hakkında resen karar verilmesine yer olmadığına karar verilir,
yargılama gideri ve takip giderleri taraflar üzerinde bırakılır ve vekalet
ücretine hükmedilmez.” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına karar
verilmiştir. Aşağıda belirtilen gerekçelerle Sayın Çoğunluğu görüşüne
katılmadım.
2. Belediyelerin Mali özerklik ilkesi gereği yukarıda da ifade
edildiği üzere kural orantılı bir düzenleme değildir. Zira yerel yönetimlerinin
davanın açıldığı ya da icra takibinin yapıldığı dönemdeki kurallara göre
başarılı olacağı dava ve takiplerdeki yargılama, takip giderlerinin ve vekalet
ücretinin sonradan oluşturulan kurallar nedeniyle bunların üzerinde bırakılması
şeklindeki düzenleme karşısında mali özerkliğe yapılan müdahalenin orantılı
olduğunu söylemek güçtür. Çünkü kural bizzat alacağın kendisiyle ile ilgili
değil alacağın tahsili için yapılan giderlerin de yerel yönetimlere
bırakmaktadır.
3. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 127. Maddesine aykırıdır.
İptali gerekir.