“…
Belirtilen konu ile ilgili olarak, mahkememizce, somut norm
denetimi yolu ile iptal başvurusuna konu edilen kanun hükmünün, Anayasanın 2,
5, 35 ve 46. maddelerine uygun düşmediği düşünülmüştür. Aykırılık gerekçesinin
açıklanmasından evvel, belirtilen Anayasa maddelerine yer vermekte fayda
olacaktır.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma
ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk Devletidir.
V. Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.
XII. Mülkiyet hakkı
Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu
haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
D. Kamulaştırma
Madde 46 – Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir. Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait
olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir. İkinci fıkrada öngörülen
taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde
kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.
İtiraz başvurusunun konusu olan kanun hükmü ile, Anayasanın,
belirtilen maddeleri ile bu maddelerdeki siyah olarak belirtilen kelime ve
cümlelerdeki bir takım kurallar, temel hak ve hürriyetler ile bu hakların amaç,
kapsam ve sınırlarının bir arada değerlendirilmesi neticesinde, ilk ve özel
olarak, kanun hükmünün, Anayasanın mülkiyet hakkı ile kamulaştırma başlıklı
maddelerine açıkça ve doğrudan aykırı olduğu, belirtilen diğer iki maddeye ise
dolaylı ve bağlantılı olarak aykırı olduğu değerlendirilmiştir. Öyleyse, ilk
olarak 35. ve 46. maddeler bağlamında açıklamalar yapılmalıdır.
Burada, başvuruya konu kanun hükmüne tekrar yer vermek
gerekecektir.
Kanundaki ifade aynen şu şekildedir. " Kamulaştırma
bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması
hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz
işletilir. "
Anayasa'nın 46. maddesinde açık bir şekilde yazıldığı üzere,
özel mülkiyete tabi bir taşınmazın kamu yararı ile kamulaştırılmasının mümkün
olabileceği ancak mülkiyet hakkını kısıtlayan bu işlemin belli şartlara göre
yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Maddede, taşınmazın gerçek karşılığının
peşin olarak ödenmesi gerektiğine değinildiği görülmektedir.
Başvurunun yapılmış olmasının temel sebebi, " gerçek
karşılık " ifadesinin neye tekabül ettiği, nasıl anlaşılması ve
uygulanması gerektiği, kamulaştırılan taşınmazın hangi tarihteki değerinin,
taşınmazın gerçek karşılığı olabileceğinin açıklığa kavuşturulmasıdır.
Kamulaştırma bedelinin tespitinde Anayasa hükmüne göre,
kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığının taşınmaz malikine ödenmesi
gerektiği belirtilmektedir.
Kamulaştırma Kanunu'nda ise, kamulaştırma bedelinin hangi tarih
esas alınarak hesaplanması ile ilgili olarak açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Yargıtay uygulamasında, kamulaştırma bedelinin tespiti için dava
tarihinin esas alınması yönünde içtihat birliği söz konusudur. Ne var ki,
Yargıtay kararlarında, neden dava tarihinin esas alındığı konusunda bir
açıklama ve gerekçe de bulunmamaktadır.
Dava tarihi ifadesi, Kamulaştırma Kanunu'nda 3 yerde
geçmektedir. Bu maddeler Ek Madde 3, Geçici Madde 6 ve Geçici Madde 12'dir.
Dava tarihi ifadesi, başvurunun can alıcı noktası olduğundan, bu
ifadenin geçtiği kanun maddelerine olduğu gibi yer verilmelidir.
Kamulaştırma Kanunu'nun Ek Madde 3. maddesi şu şekildedir.
Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlâk Kanunu'nun 16.
ve 17. maddeleri ile bu Kanunun mülga 16. ve 17. maddeleri uyarınca kesinleşmiş
mahkeme kararlarına istinaden idareler adına tescil edilen taşınmazların eski
malikleri adına kamu bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği
tespit edilen kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler aleyhine açılacak her
türlü davada değer; taşınmazın idare adına tescil edildiği tarih, değerleme
tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle
tespit edilir. Tespit edilen bu bedel, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından
açıklanan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) tablosundaki aylık değişim
oranları esas alınmak suretiyle dava tarihi itibarıyla güncellenir ve ortaya
çıkan bedel hak sahibine ödenir.
Kamulaştırma Kanunu'nun Geçici Madde 6/6. maddesi şu şekildedir.
İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde,
uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik
veya idare tarafından bedel tespiti davası açılabilir. Dava açılması hâlinde,
fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava
tarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci cümlesindeki esaslara göre
mahkemece bu Kanunun 15. maddesine göre bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle
tespit ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine hükmedilir.
Tespit edilen bedel, bu maddenin sekizinci fıkrasına göre idarece ödenir.
Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen bedele
ilişkin temyiz hakkı saklıdır.
Kamulaştırma Kanunu'nun Geçici Madde 12. maddesi şu şekildedir.
24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına
Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanunu'nun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılan imar
uygulamalarından doğan idarelerin taraf olduğu her türlü alacak ve bedel
artırım davalarında taşınmazın değeri; uygulamanın tapuda tescil edildiği tarih
değerlendirme tarihi olarak esas alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek
suretiyle tespit edilir. Tespit edilen bu bedel, Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından açıklanan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi tablosu esas alınmak
suretiyle dava tarihi itibarıyla güncellenir ve ortaya çıkan gerçek bedel hak
sahibine ödenir.
Başvuruya konu kanun hükmünde açıkça yazmasada, fıkranın
yorumundan, kamulaştırma bedelinin tespiti için dava tarihinin esas alınması
gerektiği sonucuna varıldığı söylenebilir. Zira, davanın 4 ay içinde
sonuçlandırılamaması durumunda bu 4 ayın bitiminden karar tarihine kadar geçen
süre için kanuni faiz işletilmesi kanunun emredici hükmüdür. Bu yönü ile,
iptali talep edilen kanun hükmünün, Yargıtay uygulamasına dayanak teşkil ettiği
düşünülebilir. Ayrıca, dava tarihi ifadesinin geçtiği 3 ayrı kanun maddesinin
de Yargıtay uygulamasına hukuki dayanak oluşturduğu söylenebilir.
Kamulaştırma bedelinin tespiti hususu elbetteki Kamulaştırma
Kanunu'nda düzenleme altına alınmıştır.
Kamulaştırma Kanunu'nun, kamulaştırma bedelinin mahkemece
tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili başlıklı 10. maddesinde,
kamulaştırma bedelinin mahkemece hangi esas ve yöntemler ile belirleneceği
hususlarında detaylı şekilde açıklama ve düzenlemeler bulunmaktadır.
Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları başlığını haiz olan 11.
maddede ise, asıl konu olan kamulaştırma bedelinin bilirkişi heyetince hangi
esaslara göre tespit edilmesi gerektiği yönünde ölçütlere yer verilmiştir.
Bilindiği üzere, kamulaştırma işleminde en çok önem arz eden
hususların başında kamulaştırma bedelinin adalet ve hakkaniyete uygun surette
tespit edilmesi gelmektedir. Söz konusu bedel, ne taşınmaz sahibinin sebepsiz
şekilde ve gereğinden fazla zenginleşmesine yol açmalı ne de zarara uğramasına
sebep olmalıdır. Kamulaştırmayla birlikte taşınmazı elinden çıkan malik, Devlet
karşısında haksızlığa uğradığını düşünmemelidir. Bilakis, Devlet'in,
vatandaşının hakkını gözettiğini ve taşınmazının gerçek karşılığını kendisine
ödediğini ifade etmelidir.
Öyle ki, kanun koyucu, Kamulaştırma Kanunu'nun 10/8. maddesinde
aynen, " hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile
beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli
tespit eder. " şeklinde düzenlemeye yer vererek malikin mülkiyet hakkının
titizlikle belirlenmesi ve ona taşınmazının gerçek değerinin verilmesi
gerektiğini vurgulamıştır.
Üzerinde durulması icap eden bir diğer husus, Anayasa'daki
gerçek karşılık ifadesi ile bağlantılı olarak, taşınmazın dava tarihindeki
değerinin, taşınmazın gerçek karşılığı olup olmayacağı yönündeki meseledir.
Gerçekten de, dava tarihi esas alınarak tespit edilen bir kamulaştırma
bedelinin, taşınmazın gerçek karşılığı olduğu söylenebilir. Ancak ne var ki,
dava tarihi esas alınarak hesaplanan kamulaştırma bedelinin, malikin eline ne
zaman geçeceği de bir o kadar önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, kanun koyucu tarafından, başvuruya konu edilen KK
10/9 maddesinde de bu durum gözetilmiş ve davanın 4 ay içinde sonuçlandırılması
ve davanın karara bağlanması ile mahkemece belirlenip davacı idarece yargılama
sırasında bankaya bloke edilen kamulaştırma bedelinin, nihai karar ile derhal
malike ödenmesi gerektiğine değinilmiştir.
Davanın 4 ay içinde sonuçlandırılmaması halinde, malikin
haklarını korumak ve taşınmazın dava tarihindeki değeri ile 4 ay geçtikten
sonraki değeri arasında oluşacak değer artış farkının kanuni faiz işletilerek
malike ödenmesi yönündeki düşünce hukuka uygun olarak kabul edilebilir. Lakin,
bu kuralın her zaman ve her şartta hukuka uygun olmayabileceği de göz ardı
edilmemelidir.
Taşınmazlarda, özellikle de İstanbul gibi bir şehirde bulunan
taşınmazlarda, günden güne değer artışı meydana geldiği hususu bilinen bir
gerçektir. Ülkemizde, insanların yatırım aracı olarak edindikleri bilhassa arsa
vasfındaki gayrimenkullerin normal şartlarda yıllık %10 civarında bir değer
kazandığı hususu da bilinen bir konudur. Tekrar etmek gerekir ise, bu bakımdan,
4 aylık süreden sonrası için, yıllık %9 oranındaki kanuni faiz ile birlikte
arada oluşan değer farkının giderilmesi yönündeki kural gayet yerinde bir
kuraldır. Bu kural normal ekonomik şartlarda kabul edilebilir. Normal olmayan
ekonomik şartlarda ise durum değişecektir.
Eldeki davanın açıldığı tarih 2021 senesinin Ekim ayıdır.
Bilindiği üzere, Korona salgını ve sonrasında Rusya ile Ukrayna
ülkeleri arasında çıkan savaş ile birlikte bütün dünya genelinde her türlü ürün
ve hizmetin fiyatları inanılmaz şekilde artmış bulunmaktadır. Bu artışa ekonomi
ilminde enflasyon denmektedir. Fiyatlar genel düzeyinin normalin üzerinde
artması olarak tarif edilen enflasyon dönem dönem bütün dünyada ve ülkemizde
etkisini göstermektedir.
Enflasyonun yüksek düzeylere çıktığı dönemlerde haliyle
gayrimenkul fiyatlarının da olağanüstü şekilde arttığı görülmektedir.
Başvurunun yapılmasını gerektiren konuda, eldeki davanın
konusunu teşkil eden taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespit edilmesi
noktasında davanın açıldığı Ekim ayından hemen sonra kademeli olarak Kasım ve
Aralık 2021 tarihlerinden sonrasında ve bilhassa 2022 senesinin ilk ayları ile
birlikte bütün fiyatlarda 3 kata yakın artışlar meydana gelmiştir.
Mahkememizde açılan yaklaşık 35 davada, davalı malikler ve
vekilleri, bu durumdan dert yanmakta ve taşınmazlarının gerçek karşılığının
ödenmediğini ileri sürmektedirler. Bazı malikler, dava tarihi esas alınarak
ortalama 750 bin TL olarak belirlenen kamulaştırma bedellerinin, davanın
açıldığı Ekim ayında kendilerine ödenmesi halinde o tarihlerde bir daire
alabileceklerini ancak, davaların sonuçlandırıldığı Mayıs 2022 itibari ile ise,
bu para ile değil bir daire, bir dairenin yarısını dahi alamayacaklarını ifade
etmektedirler. Bu itirazlara karşı mahkememizin sessiz ve duyarsız kalması
elbette mümkün olmamıştır. Buna bağlı olarak da, iptali talep edilen kuralın,
özellikle Anayasa'nın 46. maddesine aykırılık oluşturduğu değerlendirilmiştir.
Çünkü, belirtilen maddede gerçek karşılık ifadesinden söz edilmekle birlikte,
bu ifadenin, paranın malike ödendiği gündeki gerçek karşılığı olarak
yorumlanması ve buna göre işlem tesis edilmesinin, Anayasa'ya, hukukun genel
ilkelerine, hukuk devleti ve adalet ilkesine uygun düşeceği açıktır.
Dava tarihi esas alınarak değer tespiti yapılması ve 4 ay
sonrası için de yıllık %9 oranındaki kanuni faiz ile ortaya çıkan değer
farkının giderilmesi düşüncesi ve bu yöndeki kanun maddesinin, bilhassa
enflasyonun, fiyatlar genel düzeyinin çokça arttığı dönemlerde malikler için
haksızlığa sebep olacağı düşünülmelidir.
Bir an için, paranın malike ödeneceği tarihe göre kamulaştırma
bedelinin tespit edilmesi halinde karışıklık ve düzensizlik çıkacağı ve bu
konuda net olan bir tarihin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülebilir.
Ancak bu düşünce, Anayasa'nın 46. maddesindeki gerçek karşılık ifadesi
karşısında gayet yersiz olacaktır.
Birçok hukuk davasında davanın değerinin tespiti için genellikle
dava tarihi esas alınmaktadır. Ancak bazı davalarda ise farklı durumlar söz
konusu olabilmektedir. Buna örnek olarak tenkis davaları verilebilir. Bu
davalarda, karar tarihine en yakın değerler üzerinden sonuca gidilmesi
gerektiği yönünde birçok Yargıtay kararı bulunmaktadır.
Nasıl ki, şahsi alacak davası niteliğindeki tenkis davalarında,
tenkisi lazım gelen miktarın kıymeti belirlenirken karar tarihine en yakın
değer belirleniyor ise, Anayasa'da düzenlenen ve şahsi haktan daha üstün olan
mülkiyet hakkının kısıtlanmasına yol açan kamulaştırma işleminde de
kamulaştırma bedelinin, karara en yakın tarihteki bedelinin esas alınması
hukuka en uygun yöntem olarak kabul edilmelidir.
Bu durumda, malikin serzeniş ve itirazları sona erecek ve
Devlet, mülkiyet hakkına müdahale eder iken vatandaşının hakkını vermiş
olacaktır. Böylesi, güçlü ve adil bir Devlet için en doğru ve isabetli
olanıdır.
Belirtilen düşünceden hareketle, fiyatlar genel düzeyinin ciddi
manada artması sebebi ile mahkememizin benzer nitelikte olup henüz derdest olan
2021/464 esas sayılı dosyasında, karara en yakın tarih itibari ile taşınmazın
metrekare birim fiyatı noktasında raporda değerlendirme yapılması için
bilirkişi heyetine talimat verilmiştir.
Bilirkişi heyeti, mezkur dava dosyasındaki taşınmazın, davanın
açıldığı 21 Ekim 2021 tarihindeki metrekare birim fiyatının 2.900,00-TL olduğu;
raporun düzenlendiği 26 Mayıs 2022 tarihi itibari ile ise metrekare birim
fiyatının 5.288,00-TL olduğu yönünde hesaplama yapmıştır.
Görüldüğü üzere, dava tarihi ile karar tarihi arasında geçen 7
aylık sürede davaya konu edilen taşınmazın değerinde yaklaşık %100 nispetinde
artış meydana gelmiştir.
Başvuruya konu KK 10/9 maddesindeki hükmün icrası halinde,
ortalama kamulaştırma bedeli olan 750 bin TL esas alınarak yapılan hesaplamada,
uzayan 3 ay için yıllık %9 kanuni faiz uygulandığında 67.500,00-TL fark
oluşmaktadır. Bu da 817.500,00-TL'ye denk gelmektedir. Yani, malikin alacağı
paranın miktarı budur.
%100 oranındaki gerçek artışta ise, malikin alması gereken
bedel, 1 milyonbeşyüzbin TL olmaktadır. Arada çok ciddi bir fark bulunmaktadır.
Bu da göstermektedir ki, başvuruya konu edilen kanun hükmü, Anayasa'nın 46.
maddesindeki, gerçek karşılık ifadesini karşılamamakta ve Anayasa hükmü ile
çelişki oluşturmaktadır. Daha açık ifade ile, KK 10/9 maddesindeki hükmün
Anayasa'nın 46. maddesine açıkça aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Mezkur hükmün bir başka yönü ile de Anayasa'ya aykırı olduğu
söylenebilir. Şöyle ki, 4 aylık süreden sonraki dönem ilk karar tarihine kadar
olan dönem için kabul edilmektedir. Mahkemece verilen kararın, istinaf yahut
temyizde bir veya daha fazla sayıda kaldırılıp bozulması halinde, ikinci ve
sonraki karar tarihleri değil ilk karar tarihi esas alınmaktadır. Yargıtay
uygulaması bu yöndedir.
Mülkiyet hakkının kısıtlanması ancak kanun ile mümkün
olmaktadır. Kanunun ise Anayasaya uygun olması gerekir. Bu hakkın
kısıtlanmasının istisnalarından biri kamulaştırmadır. Ancak, kamulaştırma
işleminin usul ve kanuna uygun yapılması gerektiği de Anayasa hükmüdür.
Kamulaştırmada, mülkiyet hakkı gereği malike, taşınmazın gerçek değeri
ödenmelidir. Kamulaştırma bedelinin, hukuka aykırı olacak şekilde tespit
edilmesi durumunda bir kimsenin mülkiyet hakkına müdahalede bulunmak hukuka
uygun düşmez.
Açıklanan hususlar bağlamında, başvuruya konu kanun hükmünün,
Anayasa'nın 35. ve 46. maddelerinde düzenlenen mülkiyet hakkı ile kamulaştırma
usulüne dair kurallara açıkça aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
Diğer iki madde yönünden yapılan değerlendirmede ise, özellikle
temel haklardan olan mülkiyet hakkının korunması ve bu hakka müdahalede bulunma
usulünün de gene Anayasa'ya ve kanuna uygun olarak yapılması gerektiği, 2. ve
5. maddede düzenlenen hukuk devleti ve adalet ilkelerinin de bunu gerektirdiği,
bu bakımdan mülkiyet hakkı ile hukuk devleti ilkesinin birbiri ile bağlantılı
olduğu ve mezkur kanun hükmünün, hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile de
bağdaşmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Netice itibari ile, somut norm denetimi başvurusuna konu olan
kuralın, belirtilen Anayasa hükümlerine aykırı olduğu kanaatine varılmış ve
Anayasa'ya aykırılık gerekçeleri bu şekilde açıklanmıştır.
ARA KARAR : ( Gerekçeleri Yukarıda Açıklandığı Üzere;)
1-Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca, Kamulaştırma Kanunu'nun 10.
maddesinin 9 fıkrasının, Anayasanın 2, 5, 35 ve 46. maddelerine aykırı olması
sebebi ile, belirtilen kanun hükümlerinin, somut norm denetimi yolu ile iptali
için Anayasa Mahkemesi'ne müracaatta BULUNULMASINA,
2-Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 46. maddesi uyarınca, başvuru
kararına ilişkin 13.05.2022 tarihli duruşma tutanağının onaylı örneği, dava
dilekçesi, cevap dilekçesi, kurumlardan gelen yazı cevapları, keşif tutanağı,
bilirkişi raporları, tarafların diğer dilekçelerinin onaylı örnekleri ile
dosyaya sunulan diğer belgelerin tarih sırasına göre başlıklar hâlinde
sıralandığı dizi pusulası halinde Anayasa Mahkemesi'ne üst yazı ile
GÖNDERİLMESİNE,
Dair; karar verilmiştir.”