ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/145
Karar Sayısı : 2023/59
Karar Tarihi : 22/3/2023
R.G.Tarih-Sayı :
10/5/2023-32186
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
A. 247. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının,
B. 248. maddesinin
(5) numaralı fıkrasının,
Anayasa’nın 13., 19., 36. ve 38. maddelerine aykırılığı
ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık
hakkında hırsızlık suçundan açılan ceza davasında itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen
Kanun Hükümleri
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
1. 247. maddesi
şöyledir:
“Kaçağın tanımı
Madde 247 – (1) Hakkındaki soruşturmanın veya
kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya
yabancı ülkede bulunan ve bu nedenle Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından
kendisine ulaşılamayan kişiye kaçak denir.
(2) (Ek: 25/5/2005 - 5353/31 md.) Hakkında, 248 inci
maddenin ikinci fıkrasında belirtilen suçlardan dolayı soruşturma veya
kovuşturma başlatılmış olan şüpheli veya sanığın, yetkili Cumhuriyet savcısı
veya mahkemece usulüne göre yapılan tebligata uymamasından dolayı verilen zorla
getirilme kararı da yerine getirilemez ise, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme;
a) Çağrının bir gazete ile şüpheli veya sanığın bilinen
konutunun kapısına asılmak suretiyle ilânına karar verir; yapılacak ilânlarda,
onbeş gün içinde gelmediği takdirde 248 inci maddede gösterilen tedbirlere
hükmedilebileceğini ayrıca açıklar,
b) Bu işlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile
saptanmasından itibaren onbeş gün içinde başvurmayan şüpheli veya sanığın kaçak
olduğuna karar verir.
(3) Kaçak sanık hakkında kovuşturma yapılabilir. Ancak,
daha önce sorgusu yapılmamış ise, mahkûmiyet kararı verilemez.
(4) Duruşma yapılan hâllerde kaçak sanığın müdafii yoksa,
mahkeme barodan bir avukat görevlendirilmesini ister.”
2. 248. maddesi
şöyledir:
“Zorlama amaçlı elkoyma ve teminat belgesi
Madde 248 – (1) Kaçağın Cumhuriyet savcısına başvurmasını
veya duruşmaya gelmesini sağlamak amacıyla Türkiye'de bulunan mallarına, hak ve
alacaklarına amaçla orantılı olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh
ceza hâkimi veya mahkeme kararıyla elkonulabilir ve gerektiğinde idaresi için
kayyım atanır. Elkoyma ve kayyım atama kararı müdafiine bildirilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),
2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
3. Hırsızlık (madde 141, 142),
4. Yağma (madde 148, 149),
5. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
7. Hileli iflas (madde 161),
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde
188),
9. Parada sahtecilik (madde 197),
10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220),
11. Zimmet (madde 247),
12. İrtikâp (madde 250),
13. Rüşvet (madde 252),
14. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
15. Edimin ifasına fesat karıştırma (madde 236),
16. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303,
304, 305, 306, 307, 308),
17. (Ek: 24/11/2016-6763/33 md.) Anayasal Düzene ve Bu
Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313),
18. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah
sağlama (madde 315),
19. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328,
329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),
Suçları,
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,
c) Bankalar Kanunu’nun 22 nci maddesinin (3) ve (4)
numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis
cezasını gerektiren suçlar,
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve
74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar,
Hakkında uygulanır.
(3) Elkonulan mal, hak ve alacakların korunmasında,
elkoymaya ilişkin hükümler uygulanır. Tedbirlere ilişkin kararların özetinin
bir gazetede ilânına sulh ceza hâkimince veya mahkemece karar verilebilir.
(4) Kaçak yakalandığında veya kendiliğinden gelerek
teslim olduğunda elkoymanın kaldırılmasına karar verilir.
(5) Kaçak hakkında 100 üncü ve sonraki maddeler
gereğince, sulh ceza hâkimi veya mahkeme tarafından yokluğunda tutuklama kararı
verilebilir.
(6) Sulh ceza hâkimi veya mahkeme elkoymaya karar
verdiğinde, kaçağın yasal olarak bakmakla yükümlü bulunduğu yakınlarının alınan
tedbirler nedeniyle yoksulluğa düşebileceklerini saptarsa, bunların geçimlerini
sağlamak üzere, elkonulan mal varlığından sosyal durumları ile orantılı miktarda
yardımda bulunulması konusunda kayyıma izin verir.
(7) 246 ncı madde hükmü kaçaklar hakkında da uygulanır.
(8) Bu kararlara karşı itiraz edilebilir.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri
1. Kanun’un 223.
maddesi şöyledir:
“Duruşmanın sona ermesi ve hüküm
Madde 223 – (1) Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan
sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet,
güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.
(2) Beraat kararı;
a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış
olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit
olması,
c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin
bulunmaması,
d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen,
olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit
olmaması,
Hallerinde verilir.
(3) Sanık hakkında;
a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl
hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması,
b) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/30 md.) Yüklenen suçun
hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya
zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,
c) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş
nedeniyle aşılması,
d) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi,
Hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza
verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
(4) İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine
rağmen;
a) Etkin pişmanlık,
b) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,
c) Karşılıklı hakaret,
d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı,
Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza
verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
(5) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, sanık
hakkında mahkûmiyet kararı verilir.
(6) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli
bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine
hükmolunur.
(7) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş
bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.
(8) Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin
varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin
anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın
veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz
gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı
verilir. Bu karara itiraz edilebilir.
(9) Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma,
düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.
(10) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik
görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm sayılır.”
2. 23/3/2005
tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun’un 5. maddesi şöyledir:
“Gıyabî tutuklama kararları
Madde 5- (1) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu yürürlükte
iken verilmiş gıyabî tutuklama kararları, Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe
girmesiyle, 248 inci maddesinin yabancı ülkede bulunan kaçaklarla ilgili
beşinci fıkrası hükmü ayrık olmak üzere, yakalama emri niteliğine dönüşür.
(2) Ceza Muhakemesi Kanununun 248 inci maddesinin beşinci
fıkrası hükmü, sadece yabancı ülkede bulunan kaçaklar hakkında uygulanır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU,
Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 30/11/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
3. 5271 sayılı Kanun’un 247. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında kaçak, hakkındaki soruşturmanın veya kovuşturmanın
sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede
bulunan ve bu nedenle Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından kendisine
ulaşılamayan kişi olarak tanımlanmıştır.
4. Anılan hükmün gerekçesinde de belirtildiği üzere,
kaçaklıkta da gaiplikte olduğu gibi kendisine ulaşılamayan bir şüpheli/sanık
vardır. Ancak gaiplikte ulaşılamama durumu gaip tarafından bilinçli bir şekilde
yaratılmamışken kaçaklık durumunda sanık bunu her zaman bilerek ve isteyerek
gerçekleştirmektedir.
5. Söz konusu Kanun’un 248. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında kaçak kararı verilebilecek suçlar sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan
fıkrada sayılmayan suçlar bakımından şüpheli/sanık hakkında kaçak kararı
verilemeyecek ve kaçaklara özgü koruma tedbirlerine başvurulamayacaktır.
B. Kanun’un 247.
Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
6. 5271 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (f) bendinde
kovuşturma iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar
geçen evre olarak tanımlanmıştır. Kovuşturma evresi ceza muhakemesinin
soruşturmadan sonra gelen ikinci ve son aşamasıdır. Kanun yolları denetiminin
de kovuşturma evresi içinde kabul edilmesi nedeniyle doktrinde bu aşama
genişletilmiş kovuşturma evresi olarak da isimlendirilmiştir.
7. Dar anlamda kovuşturma evresi ise duruşma hazırlığı
devresi, duruşma devresi ve duruşmadan sonuç çıkararak hüküm verme devresi
olarak üç aşamadan oluşmaktadır. Kovuşturma evresinde -tıpkı soruşturma
evresinde olduğu gibi- maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için hukuka uygun bütün
araçlarla delil toplanması mümkündür. Duruşma devresinde, ceza muhakemesinin
tüm süjelerinin katılımıyla, toplanan delillerle doğrudan doğruya temasa
geçilerek suç isnadının esası hakkında sonuç çıkarılması amaçlanmaktadır.
Tarafların suç isnadı hakkında görüşlerini ortaya koymaları sonrasında duruşma
sona erdirilir ve mahkemece hüküm verilir.
8. İtiraz konusu kural, kaçak sanık hakkında kovuşturma
yapılabileceğini öngörmektedir. Bu itibarla kural uyarınca kaçak sanık hakkında
iddianamenin kabulü ile başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre
yürütülebilecek, bu evreye ilişkin işlemlerin tamamı kaçaklık kurumuna uygun
düştüğü ölçüde -hüküm verme dâhil- yapılabilecektir. Daha önce sorgusu
yapılmamış kaçak sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilemeyeceği ise
yapılabilecek kovuşturma işlemlerinin istisnası olarak öngörülmüştür.
9. Anılan Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ise ceza yargılaması sonunda verilebilecek hükümlerin neler olduğu
sayılmıştır. Buna göre mahkûmiyet dışındaki hükümler; beraat, ceza verilmesine
yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi
kararlarıdır.
10. Beraat kararı verilebilecek hâller söz konusu
maddenin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre yüklenen fiilin
kanunda suç olarak düzenlenmemiş olması, suçun sanık tarafından işlenmediğinin
sabit olması, yüklenen suç açısından sanığın kast veya taksirinin bulunmaması,
yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda hukuka uygunluk
nedeninin bulunması veya yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit
olmaması hâllerinde sanık hakkında beraat kararı verilir.
11. Ceza verilmesine yer olmadığı kararını gerektiren
durumlar ise maddenin (3) ve (4) numaralı fıkralarında hükme bağlanmıştır. Bu
itibarla (3) numaralı fıkrada eylem sabit olmasına rağmen kusur bulunmaması
nedeniyle sanık hakkında ceza verilmeyen hâller; (4) numaralı fıkrada da
işlenen fiilin suç olma özelliği devam etmesine -kusur bulunmasına- rağmen ceza
verilmeyen hâller düzenlenmiştir.
12. (3) numaralı fıkraya göre isnat edilen suçla
bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâli veya
geçici nedenlerin bulunması, yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin
yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hâli ya da cebir veya tehdit
etkisiyle işlenmesi, meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle
aşılması veya kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi hâllerinde sanık
kusurlu olarak kabul edilmez ve cezalandırılmaz.
13. (4) numaralı fıkra uyarınca ise fiilin suç olma
özelliği devam etmesine rağmen etkin pişmanlık, şahsi cezasızlık sebebinin
varlığı, karşılıklı hakaret veya işlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı
nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir. Diğer bir ifadeyle
anılan fıkraya göre sanık tarafından işlenen suç ceza mahkemesince sabit
bulunmasına rağmen fıkrada sayılan cezasızlık hâllerinden birinin varlığı
nedeniyle fail cezalandırılamaz.
14. (6) numaralı fıkrada da isnat edilen suçun sanık
tarafından işlendiğinin sabit olması hâlinde sanık hakkında sadece veya
mahkûmiyet kararıyla birlikte bir güvenlik tedbirine hükmedileceği
belirtilmiştir. Hangi hâllerde güvenlik tedbirine karar verilebileceği ceza
kanunlarında ayrıca düzenlenmiş olup bu kapsamda 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 56. maddesinde düzenlenen çocuklara özgü güvenlik
tedbirleri ile 57. maddesinde hükme bağlanan akıl hastalarına özgü güvenlik
tedbirleri örnek olarak gösterilebilir.
15. Aynı eylem nedeniyle aynı sanık hakkında daha önce
verilmiş bir hüküm veya açılmış bir davanın bulunması hâlinde 5271 sayılı
Kanun’un 223. maddesinin (7) numaralı fıkrasına göre mahkeme davayı reddeder.
5237 sayılı Kanun’daki düşme sebepleri ile soruşturma veya kovuşturması şarta
bağlanan hâllerde bu şartın gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hâlinde ise aynı
maddenin (8) numaralı fıkrasına göre davanın düşmesine karar verilir.
16. İtiraz konusu kural uyarınca kaçak sanık hakkında kovuşturma
işlemleri yapılabilecektir. Bu kapsamda kaçak sanık hakkında sorgusu yapılmadan
beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararlarının verilmesi ya da güvenlik
tedbirlerine hükmedilmesi yahut davanın reddine veya düşmesine karar verilmesi
mümkün iken mahkûmiyet kararı ancak sorgusunun yapılmış olması hâlinde
verilebilecektir.
2. İtirazın Gerekçesi
17. Başvuru kararında özetle; tarafların duruşmada hazır
bulunma hakkının savunmanın etkin şekilde kullanılması ile silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırdığı, sanığın yokluğunda
kovuşturma yapılmasının duruşmada hazır bulunma hakkını ve dolayısıyla adil
yargılanma hakkını sınırladığı, yine sorgusu
yapılmamış kaçak sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına veya güvenlik
tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesinin mümkün olduğu ve bu durumlarda
fiilin sanık tarafından işlendiğinin sübut bulmasının gerektiği, mahkûmiyet
hükmü sonucu doğurmamakla birlikte sanığın hukuki sorumluluğunun devam etmesine
ve dezavantajlı duruma düşürülmesine neden olan kuralın adil yargılanma hakkına
orantısız bir sınırlama getirdiği, bu hususun masumiyet karinesiyle de bağdaşmadığı
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13., 36. ve 38. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
18. Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmek
suretiyle adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
19. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) açıkça düzenlenmemiş olmasına rağmen Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında Sözleşme'nin 6. maddesinin amaç ve
hedefleri bir bütün olarak gözetildiğinde suç isnadı altında olan bir kimsenin
yargılamaya katılma hakkının bulunduğu kabul edilmektedir. Sözleşme'nin 6. maddesi sanığa duruşmaya fiilen katılma
hakkı tanımaktadır (Stanford/Birleşik Krallık, B. No: 16757/90, 23/2/1994,
§ 26)
20. Tarafların duruşmada hazır bulunma hakkı hem savunma
hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırmaktadır. Anılan hak, sadece
duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini dinlemeyi, takip etmeyi,
iddia/savunmaları destekleyecek şeyleri ileri sürmeyi de içerir. Dolayısıyla duruşmada
hazır bulunma hakkının tarafların yargılamaya etkili katılmaları ile doğrudan
ilişkisi vardır (Şehrivan Çoban [GK], B. No: 2017/22672, 6/2/2020, § 74).
21. Ceza
yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, hukuk devletinin temel
ilkelerindendir. Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun olarak
gerçekleşmesini sağlayan unsurlardan biridir (AYM, E.2018/73, K.2019/65,
24/7/2019, § 18).
22. Anayasa'nın 36. maddesinde kişilerin adil yargılanma
hakkının güvencelerinden feragat etmesini geçersiz kılan açık bir hüküm yer
almamaktadır. Ne var ki adil yargılanma hakkının güvencelerinden feragat
edilmesinin anayasal yönden geçerli görülebilmesi için ilgili güvenceden
feragat edilmesini meşru olmaktan çıkaran üstün bir kamu yararının bulunmaması
gerekir.
23. Ceza muhakemesinin nihai amacı olan maddi gerçeğe
ulaşılabilmesi için sanığın bir kısım muhakeme işlemleri gerçekleşirken hazır
bulunması hem bir hak hem de bir yükümlülüktür. Bununla birlikte cezai bir
yargılamada belirli şartlar altında sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından
feragat etmesi mümkündür. Feragat açık
biçimde yapılabileceği gibi zımnen de yapılabilir.
24. Feragatin yanı sıra sanığa duruşmanın ne hakkında
olduğu bildirilerek katılmasını sağlayacak şekilde, anladığı dilde yapılan
tebliğ olmasına ve sanığın yargılamadan haberdar olmasına karşın yargılamadan
kaçmak için duruşmalara kasten katılmaması durumunda sanık hazır edilmeden
duruşma yapılmasına bir engel bulunmamaktadır. Başka bir deyişle sanığa adil
yargılanma hakkının asgari güvencelerinden yararlanma imkânı sağlanmak şartıyla
sanığın yokluğunda yürütülen kovuşturma işlemleri, ilke olarak, tek başına adil
yargılanma hakkına aykırılık oluşturmaz. Bu kapsamda yargılamadan bilerek ve isteyerek kaçan ve kaçak
statüsünde bulunan sanığın yokluğunda yargılama yapılarak sorgusu yapılmadan
hüküm kurulması da mümkündür.
25. Buna karşın yokluğunda hüküm verilen sanığın
yargılamadan sonradan haberdar olduğu durumlarda hakkındaki suçlamalara ilişkin
olarak maddi vakıalar ve hukuki açıdan yeniden bir incelemeyi talep etme
hakkının bulunmaması adil olmayacaktır. Başka bir ifadeyle, sanığın suç
isnadına ilişkin olarak yeterince bilgilendirilmediği durumlarda, hukuken
geçerli bir tebliğ yapılmış olsa dahi, yokluğunda verilen hükme karşı ilk
derece mahkemesi veya kanun yolunda yeni bir değerlendirme hakkını talep
edememesi adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edecektir. Nitekim objektif
bir olgusal temele oturtulmadığı durumlarda yani
hakkında kaçaklık kararı alınan sanığın
yargılamadan bilerek ve isteyerek kaçmadığı anlaşıldığında, sadece karineye dayalı kaçaklık statüsü sanığın
duruşmada hazır bulunma ve savunma hakkından feragat ettiği anlamına
gelmeyecektir.
26. İtiraz konusu kural, kaçak sanığın yokluğunda
kovuşturma yapılmasına, bu kapsamda mahkûmiyet
dışında bir karar verilmesine ve bu hâllerde sanığın sorgusu yapılmadan davanın
yokluğunda bitirilmesine imkân tanıyarak sanığın duruşmada hazır bulunma ve
savunma hakkına, dolayısıyla adil yargılanma hakkına bir sınırlama getirmektedir.
27. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer
verilmiştir. Buna göre adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamanın kanunla
yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine ve ölçülülük ilkesine uygun
olması gerekir.
28. Anayasa’nın anılan maddesi hak ve özgürlüklerin ancak
kanunla sınırlanabileceğini temel bir kural olarak benimsemiştir. Buna göre
adil yargılanma hakkına yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli
ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Ancak Anayasa Mahkemesinin sıkça
vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli
olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
29. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
30. Kural, kaçak sanık hakkında kovuşturma
yapılabileceğini ancak sorgusu yapılmamış ise mahkûmiyet hükmü verilemeyeceğini
öngörmektedir. Mahkûmiyet dışındaki hükümlerden birinin kaçak sanığın sorgusu
yapılmadan yokluğunda verilmesi ise mümkündür. Kovuşturmanın tanımı, bu evrede
yapılabilecek işlemlerin 5271 sayılı Kanun’da tereddüde yer bırakmayacak
biçimde açık ve net olarak düzenlendiği görüldüğünden kuralın belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu anlaşılmıştır. Bu yönüyle
kuralın kanunilik şartını taşımadığı söylenemez.
31. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak
ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine
uygun olması gerekir. Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama
nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları
olduğu kabul edilmektedir. Bunun yanında Anayasa’nın başka maddelerinde yer
alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021,
§ 24).
32. Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
denilmek suretiyle davaların makul süre içinde bitirilmesi gerekliliği ifade
edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını
engelleyecek etkin önlemler almalıdır.
33. Bu
kapsamda itiraz konusu kuralla, kaçak sanığın duruşmada kasten hazır
bulunmaması sebebiyle gerçekleşecek yersiz gecikmelerin önüne geçilmesinin ve mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği
kanaatine ulaşılması hâlinde yargılamaların bir an önce sonlandırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın anayasal anlamda meşru bir amaca
dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
34. Bununla birlikte söz konusu hak bağlamında getirilen
sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı
zamanda ölçülü olması da gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına
alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak
üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir.
35. Kural, kaçak sanık hakkında iddianamenin kabulü ile
başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evredeki işlemlerin -mahkûmiyet
dışında bir hüküm verileceği durumlarda sanığın sorgusu yapılmadan da
yargılamanın bitirilebilmesi dâhil- sanığın yokluğunda yapılmasına imkân
tanımakla davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasına
yöneliktir. Belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde kaçak sanığın yokluğunda
kovuşturma evresinin yürütülmesini ve sorgusu yapılmadan mahkûmiyet dışındaki
kararların verilmesini hüküm altına alan kuralın ulaşılmak istenen amacın
gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
36. 5271 sayılı Kanun’un 247. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre hakkında, 248. maddenin (2) numaralı fıkrasında belirtilen
suçlardan dolayı soruşturma veya kovuşturma başlatılmış olan şüpheli veya sanığın
kaçak olduğuna karar verilebilmesi için söz konusu şüpheli veya sanığa
öncesinde yetkili Cumhuriyet savcısı veya mahkemece usulüne göre tebligat
yapılmış olması, bu tebligata uyulmaması nedeniyle verilen zorla getirme
kararının da yerine getirilememesi ve çağrının bir gazete ile şüpheli veya
sanığın bilinen konutunun kapısına asılmak suretiyle ilanı gerekmektedir. Bu
itibarla kaçak sanığın, hakkındaki soruşturma veya kovuşturmayı öğrenmesi ve bu
suretle duruşmada hazır bulunma hakkını kullanabilmesi için yeterli güvencelere
yer verildiği anlaşılmaktadır. Sanığın bu güvencelere karşın yargılamadan
haberdar olmadığı durumlarda hakkında hüküm verilmeden önce yargılamadan
haberdar olması hâlinde, duruşmalara katılarak yokluğunda yapılan işlemlerin
tekrarlanmasını sağlamaya yönelik usule ilişkin kurum ve imkânlar da anılan
Kanun’da bulunmaktadır.
37. İtiraz
konusu kural uyarınca sorgusu yapılmayan kaçak sanık hakkında mahkûmiyet
dışındaki hükümlerden olan ceza verilmesine yer olmadığına ve güvenlik
tedbirlerine hükmedilmesi de mümkündür. Bu itibarla kaçak sanığın yokluğunda
yapılan işlemlerin tekrarlanması veya verilen hükmün yeniden değerlendirilmesi
bakımından bu devrenin de değerlendirilmesi gerekir. Anılan hüküm türlerinde sanığın
iddianameye konu haksızlığı gerçekleştirdiği tespit edilmekte ancak ceza
siyaseti gereği ceza verilmemektedir. Fiilin suç teşkil eden bir haksızlığı
oluşturduğunun belirlendiği ancak ceza verilmesine yer olmadığına hükmedildiği
durumlarda sanığın Anayasa’nın 38. maddesinde öngörülen masumiyeti
ortadan kalkmaktadır. Güvenlik tedbirlerine hükmedildiğinde ise sanık
-masumiyetinin ortadan kalkması dışında- ayrıca yaptırıma maruz kalmaktadır.
38. Mahkeme
tarafından sorgusu yapılmayan kaçak sanığın eylemi veya suçu işlediğinin tespit
edildiği hâllerde kurulan mahkûmiyet dışındaki hüküm nedeniyle sanık başka
yönlerden dezavantajlı konuma da düşebilmektedir. Yargılamadan kaçan sanığın
yokluğunda -mahkûmiyet de dâhil- hüküm verilmesi, ilke olarak tek başına
anayasal düzeyde adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturmayacaksa da sanığın
suç isnadı konusunda yeterince bilgilendirilmediğinin anlaşıldığı durumlarda,
yokluğunda verilen hükme karşı ilk derecede veya kanun yolunda yeni bir
değerlendirme yapılmasını isteme imkânına sahip olması gerekmektedir (§ 25).
39.
Hakkında ceza verilmesine yer olmadığı ya da güvenlik tedbiri uygulanması gibi
aleyhe sonuçlar doğurabilecek nitelikte karar verilen kaçak sanığın
yargılamadan kaçma niyetinin bulunmadığını ve/veya duruşmada hazır bulunma ve
savunma hakkından feragatin şartlarının oluşmadığını öne sürerek yeniden
değerlendirme yapılmasını/yargılamanın yenilenmesini talep etme imkânını
güvence altına alan etkili bir usule ilişkin yolun Kanun’da yer almadığı
anlaşılmaktadır. Kaçak sanık hakkında aleyhe sonuçlar doğurabilen mahkûmiyet
dışındaki bu tür kararlar bakımından sanığın yargılamadan kaçmadığını ve/veya
duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmediğini öne sürerek yeniden
değerlendirme yapılmasına dair güvence bulunmaksızın sorgusu yapılmadan davanın
bitirilebilmesine imkân tanınması adil yargılanma hakkına orantısız,
dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.
40. Açıklanan
nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı görülerek iptal
edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 38. maddesi yönünden incelenmemiştir.
C. Kanun’un
248. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1. Anlam ve
Kapsam
41. Tutuklama,
suçluluğu konusunda henüz kesin hüküm bulunmamakla birlikte bu konuda kuvvetli
belirti bulunan kişilerin, kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla, özgürlüğünün hâkim kararı ile geçici
olarak sınırlandırılmasına dair bir koruma tedbiridir.
42.
Tutuklama, diğer koruma tedbirlerinde olduğu gibi, yargılamayı muhtemel
risklerden koruyarak, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin
tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya
ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütme ya da ileride
verilecek bir mahkûmiyet hükmünün infaz edilebilmesine imkân sağlama amacına
dönüktür. Başka bir anlatımla tutuklama -bir tedbir oluşu da gözetildiğinde-
bir infaz kurumu niteliğinde değildir ve tutuklamada kişiyi cezalandırma amacı
güdülemez.
43. Tutuklama,
5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu madde
uyarınca tutuklamanın maddi şartları; kişi hakkında suç işlediğine dair
kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama
nedeninin bulunması ile tutuklamanın verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri bakımından ölçülü olmasıdır. Anılan maddede
tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa ya da şüpheli veya sanığın davranışları delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde
bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı
verilebilecektir. Maddenin (3) numaralı fıkrasında ayrıca işlendiği konusunda
kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar
bir liste hâlinde belirtilmiştir.
44.
Tutuklama için birtakım maddi ve şeklî şartlar öngörülmüştür. Buna göre
muhakemenin yapılmasının bir şarta bağlı olduğu durumlarda muhakeme şartının
gerçekleşmesi, (4) numaralı fıkrada veya özel kanunlarda öngörülmüş bir
tutuklama yasağının bulunmaması, sanığa tutuklanmayacağına ilişkin güvence
belgesi verilmemiş olması gerekmektedir. Yine söz konusu Kanun’un 101.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca soruşturma evresinde tutuklama
tedbirine başvurulabilmesi için Cumhuriyet savcısının istemi aranacaktır.
Kovuşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine ya da mahkemece resen
tutuklama kararı verilebilecektir. Anılan madde uyarınca tutuklama kararı ancak
yetkili hâkim veya mahkeme kararı ile verilebilir.
45.
Kanun’da tutuklamanın, kural olarak, şüphelinin/sanığın yüzüne karşı verileceği
düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle şüpheli/sanık hazır olmaksızın yokluğunda
tutuklama kararı verilemeyecektir. İtiraz konusu kural, yoklukta tutuklama
yasağının istisnasını oluşturmaktadır. Buna göre kaçak hakkında yokluğunda
tutuklama kararı verilmesi mümkündür. Ancak 5320 sayılı Kanun’un 5. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında itiraz konusu kuralın sadece yabancı ülkede bulunan
kaçaklar hakkında uygulanacağının hükme bağlandığı gözetildiğinde kurala göre
ancak yurtdışında bulunan kaçaklar bakımından yoklukta tutuklama kararı
verilebilecektir. Kural uyarınca verilecek tutuklama kararında da 5271 sayılı
Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde belirtilen tutuklamaya ilişkin şartların
varlığı aranacaktır.
2. İtirazın Gerekçesi
46. Başvuru kararında özetle; dava konusu kural uyarınca
kaçak sanığın yokluğunda verilecek tutuklama kararının, ilgilinin hâkim önüne
çıkarılmaksızın doğrudan ceza infaz kurumuna konulmasına yol açacağı,
tutuklamaya ilişkin yoklukta ve hâkim önüne çıkarıldığı durumda yüze karşı olmak
üzere mükerrer bir değerlendirme yapılmış olacağı, bu durumun kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkının özüne dokunacağı, anılan hakka getirilen sınırlamanın kaçağı
yargılamada hazır etme amacı bakımından ölçülü olarak nitelendirilemeyeceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13., 19. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu
47. Anayasa’nın
19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına
sahip olduğu ilke olarak belirtilmiş; ikinci ve üçüncü fıkralarında ise şekil
ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum
bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin
özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında
belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan
Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 43).
48.
Anayasa’nın söz konusu maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme
bağlanmıştır. Buna göre anılan fıkrada suç işlediği hususunda kuvvetli belirti
bulunan bir kişi bakımından yoklukta tutuklanmamaya ilişkin açık bir güvence
bulunmamakta ise de tutuklama kararının yalnızca hâkim tarafından verilmesi
gerekliliğine işaret edilmektedir.
49. Maddenin beşinci fıkrasına göre ise yakalanan veya
tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli
süre hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört
gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Anılan fıkranın gerekçesinde fıkranın sanık
olarak yakalanan veya gıyabında verilmiş bir kararla tutuklanan kişileri konu
aldığı belirtilmiştir. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı
olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hâl ve savaş
hâllerinde uzatılabilir. Buna göre yoklukta tutuklama kararı verilmesi
durumunda kişinin belirli bir süre içinde hâkim önüne çıkarılması ve dinlenmesi
anayasal bir güvencedir.
50. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru
kararlarında yakalama emirlerinin infaz edilmediği dönemde temel hak ve özgürlüklere
yönelik bazı etkileri bulunsa da bu dönemde henüz kişilerin fiziksel
özgürlükleri maddi olarak kısıtlanmamış olduğundan söz konusu etkilerin kişi özgürlüğü
ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak nitelendirilmesinin mümkün
olmadığını belirtilmiştir (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863,
1/3/2017, § 41). Benzer durum infaz edilmemiş tutuklamaya yönelik yakalama
kararları için de geçerlidir (İbrahim Tokgöz, B. No: 2014/1081,
18/4/2018, § 26; Faik Baybaşin, B. No: 2014/10171, 26/12/2017, § 23; Bedrettin
Dalan (2), B. No: 2014/18666, 27/12/2017, § 30; Gülseven Yaşer, B.
No: 2014/17411, 20/9/2017, § 33; Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 30). Bununla birlikte, bireysel başvuru incelemeleri somut bir
olay karşısında başvurucunun durumu gözetilerek yapılırken norm denetimini
soyut kuralların Anayasa’ya uygunluğuna ilişkindir.
51. İtiraz konusu kural uyarınca kaçağın yokluğunda, 5271
sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklama kararı
verilebilmesi mümkündür. Tutuklama emri henüz infaz edilmemiş olsa da kuralla
soyut olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sınırlama getirilmektedir. Bu
itibarla kuralın somut olayları inceleyen bireysel başvuru kararlarından farklı
olarak Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
52.
Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere
sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen
sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir. Bu bağlamda Anayasa’nın
19. maddesi uyarınca kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği
durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi şartı, temel hak ve
özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğine yönelik Anayasa’nın 13. maddesiyle
uyumludur.
53. Bu
kapsamda kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni
düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin
vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler
niteliğinde olması gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak
belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti
ilkesi ışığında yorumlanmalıdır (§ 29).
54. Anılan
Kanun’un 247. ve 248. maddesinde kaçak şüpheli veya sanığın ne olduğu, kişinin
hangi durumlarda kaçak ilan edilebileceği ve ilan edilmesine dair usul açıkça
düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra 5320 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (2) numaralı
fıkrası itiraz konusu kuralın yalnızca yurtdışında bulunan kaçaklar yönünden
uygulanabileceğini hüküm altına almıştır. Kuralda sanığın yokluğunda tutuklama
kararı verilebilmesine ilişkin şartlar 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamındaki
maddelere atıfta bulunulmak suretiyle öngörülmüştür. Bu durumda kuralda hangi
hâl ve şartlarda kaçakların kişi özgürlüğü ve güvenliğinin sınırlanabileceği
hususunun herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak
düzenlendiği, kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu
ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
55. Kuralın
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunan kaçakların delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve Kanun’da gösterilen
diğer hâllerde kaçaklık hâllerine son verilerek soruşturma ve/veya kovuşturma
sırasında hazır bulunmalarını sağlayarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde
yürütme ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin etmek amacıyla ihdas
edildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralla kişi özgürlüğü ve güvenliğine
getirilen sınırlamanın meşru bir amaca yönelik olduğu görülmektedir.
56. Belirli
şartlar altında yurtdışında bulunan kaçak hakkında yokluğunda tutuklama kararı
verilmesine imkân sağlayan kuralın, kaçakların delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve Kanun’da gösterilen diğer hâllerde kaçaklık durumlarına son verilerek soruşturma
ve/veya kovuşturma sırasında hazır bulunmalarını sağlayarak adli süreci daha
sağlıklı bir şekilde yürütme biçimindeki meşru amaca ulaşma bakımından
elverişli olmadığı söylenemez.
57. Yoklukta
tutuklama şeklindeki sınırlamadan daha hafif bir araç olan yakalama emri ile meşru
amaca ulaşılmasının mümkün olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Kuralın
gerekçesinde de belirtildiği üzere yurtdışına bulunan kaçakların iade usulünün gerçekleşme
biçimi ve kaçağın iadeye rıza göstermediği durumlarda tutuklama tedbirine
başvurulması gerekebilir. Bu bağlamda 18/11/1959 tarihli ve 7376 sayılı
Kanun’la onaylanması uygun bulunan Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi
(SİDAS) 12. maddesinde iade talepnamesine eklenecek belgeler arasında “İade
talepeden Tarafın kanunlarına uygun surette ısdar edilmiş ve infaz kabiliyetini
haiz bir mahkûmiyet kararının veya tevkif müzekkeresinin yahut aynı tesiri haiz
diğer her hangi bir kararın aslı veya tasdikli sureti” sayılmıştır.
58. Yakalamanın
özerk bir anlamı olabileceği, uluslararası iş birliği talep edilen ülkenin adli
makamlarınca farklı değerlendirmelere yol açabileceği ve özellikle ulusal
mevzuatımızda soruşturma aşamasında yakalandıktan sonra kolluğun elinden kaçan
şüpheli hakkında hâkim dışındaki kişilerce de 5271 sayılı Kanun’un 98. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca yakalama kararı verilebileceği gözetildiğinde, tutuklama
kararının iade sürecinde ortaya çıkabilecek mahzurları önleyecek nitelikte
olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla kuralın anılan meşru amaca ulaşma bakımından
gerekli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
59. Kural
uyarınca yokluğunda tutuklama kararı verilen ve yakalanan şüpheli/sanık anılan
Kanun’un 94. maddesi uyarınca en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya
mahkeme önüne çıkarılacak, bunun mümkün olmadığı durumlarda aynı süre içinde
yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve
görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme
tarafından sorgusu yapılacaktır. Bunun yanı sıra 101. maddenin (2) numaralı
fıkrası uyarınca tutuklama kararının içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak
bildirilir. Bu düzenlemeler bir bütün olarak dikkate alındığında yokluğunda
tutuklama kararı verilen kaçağın yetkili bir hâkim önüne çıkarılacağı ve
yokluğunda verilmiş tutuklama kararına ilişkin sorgusu yapılarak tutuklamanın
yüze karşı yenileneceği anlaşılmaktadır. Sorgusu yapılan kaçak hakkında duruşma
açılacak olması nedeniyle 247. maddenin (4) numaralı fıkrası uyarınca müdafi
tayini suretiyle müdafinin hukuki yardımından yararlanması da mümkün olacaktır.
Ayrıca yüze karşı yapılan sorguda hâkimin yokluğunda tutuklama kararı verilen
kaçağı derhâl serbest bırakma yetkisi de bulunmaktadır.
60. Bu
itibarla yoklukta tutuklama kararının ancak hâkim tarafından verilebileceği,
tutuklama kararı verilirken Kanun’un 100. ve devamı maddelerindeki hükümlerin
gözetilmesi gerekliliği, kaçağın yakalandığında talep olmaksızın Anayasa’nın
19. maddesinde belirtilen ve gıyabında tutuklama kararı verilen kişiler
bakımından öngörülen sürelerden daha kısa bir süre içinde hâkim önüne
çıkarılacağı, kaçağın tutuklanmasına dayanak olan delillerin içeriğine veya
nitelendirilmesine yönelik iddialar ile lehine ve aleyhine olan görüş ve
değerlendirmelere karşı beyanlarını hâkim/mahkeme önünde sözlü olarak dile
getirebileceği, sorgunun yalnızca yokluktaki hükmü sözlü tebliğ etmekten ibaret
olmayıp hâkim/mahkeme tarafından tutukluluğun hukukiliğinin incelenerek kaçak
hakkında serbest bırakılma kararının da verilebileceği gözetildiğinde kuralın kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı sınırlanan kişilere aşırı bir külfet yüklemediği,
ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği
arasında bulunması gereken makul dengenin korunduğu ve bu suretle kuralın
orantısız bir sınırlamaya neden olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
61. Kaldı
ki Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının gerekçesinde de fıkranın sanık
olarak yakalanan veya gıyabında verilmiş bir kararla tutuklanan kişileri
konu aldığı belirtildiğinden belirli güvencelere bağlanmak şartıyla yoklukta
tutuklama kararı verilebilmesinin anayasa koyucu tarafından kabul edildiği
anlaşılmaktadır.
62. Açıklanan
nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 19. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi
gerekir.
Kuralın
Anayasa’nın 36. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda
belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 19. maddeleri yönünden yapılan
değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV.
İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
63.
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak Mahkemenin gerekli
gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
64. 5271
sayılı Kanun’un 247. maddesinin (3) numaralı fıkrasının iptal edilmesi
nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte
görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı
Kanun’un 66. maddesinin (3) a
numaralı
fıkrası gereğince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
V.
HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun;
A. 247. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin
(3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN
BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
B. 248. maddesinin
(5) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
22/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|