ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/134
Karar Sayısı
: 2023/209
Karar Tarihi
: 30/11/2023
R.G.Tarih-Sayı
: 16/1/2024-32431
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Elâzığ 1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir
Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un
2/7/1968 tarihli ve 1051 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 13. maddesinin
(a) fıkrasına 29/5/2003 tarihli ve 4864 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle eklenen
altıncı paragrafın birinci cümlesinde yer alan “…hasar tespit raporları
ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” ibaresinin Anayasa’nın
13., 35., 36. ve 125. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar
verilmesi talebidir.
OLAY: Davacı
tarafından, hasar tespit çalışması sonucunda taşınmazının az hasarlı olarak
belirlenmesine ilişkin hasar tespit raporunun iptali talebiyle açılan davada
itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali
için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 13. maddesinin itiraz konusu
kuralın da yer aldığı (a) fıkrası şöyledir:
“Afet bölgelerinde yapılacak teknik işler:
Madde 13 – (Değişik: 2/7/1968-1051/1 md.)
a) Yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan
Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği
arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesisleri incelenerek, hasar tespit
raporu düzenlenir.
(Değişik: 31/8/1999-KHK-574/1 md.) Gereken hallerde,
yapılarda meydana gelen hasarı tespit etmek üzere Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının isteği üzerine diğer bakanlık, kurum ve kuruluşlar, mahalli
idareler, üniversiteler ve meslek odaları, konusunda deneyimli yeteri kadar
inşaat mühendisi ve/veya mimarı hasar tespiti çalışmalarında derhal
görevlendirmekle yükümlüdürler.
(Değişik: 31/8/1999-KHK-574/1 md.) Arazinin tehlikeli
durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması
gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor
verilir. Bu makamlarca böyle binalar derhal boşalttırılır. Yıkılması gerekenler
için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesi sahiplerine bildirilir.
Mahallinde sahibi bulunmadığı takdirde durum, mahalli vasıtalarla ilan edilmek
suretiyle, bildiri yapılmış sayılır.
(Değişik: 31/8/1999-KHK-574/1 md.) Mal sahibi veya
vekili, bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz
edebilir. İdare kurulları bu itirazı en geç 3 gün içinde inceler ve karara
bağlar.
Süresinde itiraz olunmıyan, yahut itiraz olunup da idare
kurullarınca yıkılması onaylanan binaları mal sahibi yıkmadığı takdirde bu
binalara el konularak yıkma parası yıkıntıdan elde edilecek malzeme bedelinden
ödenmek üzere, mahallin en büyük mülkiye amirinin emri ile yıktırılır.
(Ek fıkra: 29/5/2003-4864/1 md.) Yapılacak asıl
işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik
mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahallî ilân tarihinden itibaren otuz gün
içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle
birlikte dava konusu edilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız
olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç
yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahallî ilân tarihinden itibaren
otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI,
İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 13/9/2023
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından
işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatih TORUN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Deprem,
yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ, tasman ve benzeri
afetlerde; yapılar ve kamu tesislerinin genel hayata etkili olacak derecede
zarar gördüğü veya görmesi muhtemel olan yerlerde gerekli
tedbirlerin alınması ve zarara uğrayanlara yardım edilmesi ile ilgili hususlar 7269
sayılı Kanun’la düzenlenmiştir.
4. Anılan Kanun’un 13. maddesinde afetin
gerçekleşmesinin ardından afet bölgelerinde yapılacak teknik işlere ilişkin
hususlara yer verilmiştir. Maddenin (a) fıkrasının birinci paragrafında,
yapılacak işlemlere esas olmak üzere Bakanlıkça kurulacak fen kurulları
tarafından afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu
tesislerinin incelenerek hasar tespit raporunun düzenleneceği; ikinci paragrafında
ise gereken hâllerde, yapılarda meydana
gelen hasarı tespit etmek üzere Bakanlığın isteği üzerine diğer bakanlık, kurum
ve kuruluşlar, mahallî idareler, üniversiteler ve meslek odalarının, konusunda
deneyimli yeteri kadar inşaat mühendisi ve/veya mimarı hasar tespiti
çalışmalarında derhâl görevlendirmekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
5. Kanun’un 13. maddesinin (a)
fıkrasının altıncı paragrafının itiraz konusu kuralın da yer aldığı birinci
cümlesinde ise yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları
tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahallî ilan
tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebileceği ve hasar tespit
raporlarının ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceği
düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan cümlede yer
alan “…hasar tespit raporları
ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” ibaresi itiraz konusu kuralı
oluşturmaktadır.
6. Hasar
tespiti; deprem, yangın, su baskını gibi afetlerin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin
incelenerek afetin yapıya verdiği hasarın belirlenmesi ve yapının
belirlenen hasar durumuna göre hasarsız, az hasarlı, orta hasarlı, ağır hasarlı
veya yıkık olarak sınıflandırılması işlemidir. Hasar tespiti, afet sonrasında 7269 sayılı Kanun uyarınca tesis edilecek olan
yıkım kararı veya hak sahipliğine ilişkin işlemlerin yanı sıra hasar durumuna
göre binaların tahliye edilmesine ilişkin işlemlere de dayanak teşkil eden bir
işlem mahiyetindedir. Hasar tespit raporlarının düzenlenmesinin ardından
taşınmazın hasar durumuna göre hakkında yıkım kararı alınması veya hak
sahipliğine ilişkin işlemlerin tesis edilmesi ya da hasar durumuna göre
binaların tahliye edilmesi mümkündür. Bir başka deyişle afetin meydana geldiği
alandaki yapılara ilişkin söz konusu işlemlerin tesis edilebilmesi için hasar
tespiti işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.
7. Buna göre hasar tespit
raporlarının düzenlenmesinden sonra tesis edilecek işlemlerden birisi hak
sahipliği başvurusuna ilişkin işlemlerdir. 7269 sayılı Kanun’un 28. maddesinin
birinci fıkrasında, bu Kanun’dan faydalanmak suretiyle inşaat kredisi
verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin, Bakanlıkça yapılacak
yardıma ilişkin olarak mahallî ilan tarihinden itibaren iki ay içinde mahallin
en büyük mülki amirine yazılı başvuruda bulunmalarının ve taahhütname
vermelerinin zorunlu olduğu, Bakanlığın bu süreyi bir ay uzatmaya yetkili
olduğu düzenlenmiştir.
8. Kanun’un 29. maddesinin birinci fıkrasında da yıkılan,
yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar
planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda
oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı veya kredi
verileceği düzenlemesine yer verilmiştir.
9. Bu çerçevede hak
sahiplerine tanınan haklar Kanun'un 40. maddesinde gösterilen usul ve esaslara
göre geri ödemek üzere devletten inşaat kredisi almak veya devlet tarafından
afetzede aileler için yapılan veya yaptırılan konutlardan birini, bedeli
Kanun'da belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde taksitler hâlinde ödenmek
üzere almaktan ibarettir (Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478,
25/7/2017, § 46).
10. Öte yandan Kanun’un 28. maddesinin birinci fıkrasının
üçüncü cümlesinde ise bu müracaatın yapılmasında ve alınmasında hasar tespit
raporlarında yer alan hasar oranlarına bakılmayacağı hükme bağlanmıştır. Buna
göre hak sahipliği müracaatının
yapılmasında ve alınmasında hasar tespit raporlarında yer alan hasar oranlarına
bakılmayacağı hükme bağlandığından hak sahipliği başvurusu için hasar tespit
raporunda belirlenen afetin yapıya verdiği hasarın seviyesi dikkate
alınmamakta, dolayısıyla hasar tespit raporunda söz konusu yapının hasarsız, az
hasarlı, orta hasarlı, ağır hasarlı veya yıkık olarak sınıflandırılmış
olmasının hak sahipliği başvurusu yapılması açısından önemi bulunmamaktadır. Bu
nedenle yapının hasarsız veya az hasarlı olarak belirlenmiş olması hak
sahipliği başvurusuna engel olmadığından bu binalar için de hak sahipliği başvurusu
yapılması imkânı bulunmaktadır.
11. Hasar tespit raporlarının düzenlenmesinin ardından tesis edilebilecek işlemlerden bir diğeri,
hakkında hasar tespit raporu düzenlenen taşınmazın hasar durumuna göre
alınabilecek yıkım kararı ile yine hasar durumuna göre binaların tahliye
edilmesidir. Buna göre hakkında düzenlenen hasar tespit raporunda ağır hasarlı
veya orta hasarlı olduğu tespit edilen taşınmaza ilişkin olarak yıkım kararı
alınabileceği veya taşınmazın tahliye edilebileceği, bunun yanı sıra söz konusu
işlemlere karşı yargı yoluna başvurulabileceği açıktır.
B. İtirazın Gerekçesi
12. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla hasar
tespit raporlarının ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceğinin
düzenlendiği, taşınmazın afet sonrası durumunu gösteren hasar tespit işlemi yapıldıktan
sonra taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı fiilen kısıtlanacağından bu işleme
karşı doğrudan dava açılamamasının mülkiyet hakkını ihlal ettiği, öte yandan kuralda
hasar tespit işleminin niteliği bakımından bir ayrım yapılmadığı, bu çerçevede hasarsız
ve az hasarlı yapılar yönünden yıkım ve hak sahipliği olan asıl işlemlerin
tesis edilmesi çoğu zaman mümkün olmadığından bu yapılara ilişkin olarak asıl
işlem tesis edilmesini beklemenin hukuki bir fayda sağlamayacağı, bu durumun
mahkemeye erişim hakkını kullanılamaz hâle getirdiği, hasar tespiti yapılmış,
ancak idari başvuru süreci henüz tamamlanmamış taşınmazın artçı deprem gibi tekrarlanabilecek
bir afetle daha büyük hasar görebileceği hususunun gözardı edilemeyeceği, ayrıca
yapılan hasar tespit işleminin idari yargı açısından kesin ve yürütülebilir
işlem niteliğinde olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13., 35., 36. ve 125.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
13. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
14. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır.
15. Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının
hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak şartıyla
sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve
üzerinde tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü
kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme
yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun bırakılması
mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlama niteliğindedir (AYM, E.2017/21,
K.2020/77, 24/12/2020, § 137; E.2019/100, K.2020/62, 22/10/2020, § 13).
16. İtiraz konusu kuralda, 7269 sayılı
Kanun uyarınca yapılacak işlemlere esas olmak üzere afetin meydana geldiği
arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin incelenerek düzenlenecek
hasar tespit raporlarının ancak asıl
işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceği hükme bağlanmıştır. Hakkında 7269
sayılı Kanun uyarınca hasar tespit raporu düzenlenen taşınmazların mülk teşkil
ettiği açıktır.
17. Öte yandan Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin
korunması” başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası “Anayasa ile tanınmış
hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden
başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir” hükmünü
içermektedir. Anılan hükme göre kişilerin yargı makamları ile idari makamlar
önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması anayasal bir
zorunluluktur. Bu zorunluluk, temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal
edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı veya idari merciler nezdinde
şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete gerekli ve yeterli mekanizmaları
oluşturarak uygun koşulları sağlama yükümlülüğü getirmektedir (AYM, E.2019/102,
K.2019/99, 25/12/2019, § 16; E.2021/46, K.2022/47,
21/4/2022, § 15; E.2022/141, K.2023/17, 25/01/2023, § 17).
18. Bu çerçevede Anayasa’nın anılan maddesinde güvence
altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini
ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği
makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye
ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara
başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (AYM,
E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, § 17; E.2021/46,
K.2022/47, 21/4/2022, § 16; E.2022/141, K.2023/17, 25/01/2023, § 18).
19. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet
hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir.
Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler
ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal,
idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik
üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün
değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya
yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif
yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik
Hizmetleri A.Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, §§ 46, 48).
20. İnsan yaşamı yönünden tehlike arz eden yapıların
tespit edilmesi ve bunların güçlendirilmesi, bu mümkün değilse yıktırılması
yolunda tedbirler alınması devletin pozitif yükümlülüklerindedir. Devletin bu
görevini ifa ederken bireylerin mülkiyet hakkını anayasal ilkeler çerçevesinde
belli ölçüde kısıtlaması meşru görülmelidir. Bu açıdan yaşam hakkının korunması
yükümlülüğünün gerekli kılması hâlinde kişilerin yapılarının hasar durumuyla
ilgili tespitler yapılması makul karşılanmalıdır. Ne var ki 7269 sayılı Kanun
uyarınca düzenlenen hasar tespit raporları, sonradan tesis edilecek yıkım,
tahliye ve hak sahipliği gibi işlemlere dayanak teşkil etmenin yanı sıra bu
işlemlerden bağımsız olarak taşınmazın değerini etkileyebilecek niteliktedir.
Hasar tespit raporlarının hak ve yükümlülük getiren başka işlemlere dayanak
teşkil ettiği ve taşınmazın değerini etkilediği gözetildiğinde yapıların hasar
durumlarının raporlanması faaliyeti sırasında hukuka aykırı işlem tesis
edildiğinin ilgililer tarafından ileri sürülmesi hâlinde bu işlemlerin hukuka
aykırılığının tespiti ve iptali için yetkili makama başvurma imkânının, diğer
bir ifadeyle etkili başvuru hakkının sağlanmasının Anayasa'nın 40. maddesinin
gereği olduğu anlaşılmaktadır.
21. Kural, afet bölgelerinde 7269 sayılı Kanun uyarınca yapılacak
asıl işlemlere esas olmak üzere düzenlenen hasar tespit raporlarının ancak asıl
işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceğini öngörmektedir.
22. Bu kapsamda mülkiyet hakkı ile bağlantılı olan
kuralla Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında devletin bu hakkın korunmasıyla
ilgili gerekli koşulları sağlama fonksiyonunu ne ölçüde yerine getirdiğinin
değerlendirilmesi gerekmektedir.
23. Daha önce de ifade edildiği üzere hasar tespiti, afet sonrasında 7269 sayılı Kanun uyarınca hasar tespit raporlarının düzenlenmesinden
sonra tesis edilecek işlemler olan yıkım kararı, tahliye kararı veya hak
sahipliğine ilişkin işlemlere dayanak teşkil eden bir işlem mahiyetinde
olmasının yanı sıra hasar tespiti sonucunda düzenlenen hasar tespit raporu ile
yapının hasarlı olup olmadığını, yapının hasarlı olduğunun tespit edilmesi
hâlinde ise hasar durumunu da ortaya koyan bir işlemdir. Hasar tespit raporlarının düzenlenmesinden sonra tesis
edilecek işlemlerden olan hak sahipliği
başvurusunun olumsuz sonuçlanması durumunda söz konusu hak sahipliği
başvurusunun reddine ilişkin işlem ile hakkında hasar tespit raporu
düzenlenen taşınmazın hasar durumuna göre alınabilecek yıkım ve tahliye
kararlarına karşı idari yargı mercileri nezdinde
iptal davası açma imkânının bulunduğu açıktır.
24. Bununla birlikte hasar tespit
raporlarının sonradan tesis edilecek
işlemlerden bağımsız olarak taşınmazın değerini de etkilediği açıktır. Diğer
bir ifadeyle hasar tespit raporuyla taşınmaz üzerinde bulunan yapı, tekniğe
uygunluk ve depreme dayanıklılık nitelikleri yönünden etiketlenmektedir.
Yapının inşaat kalitesi yönünden bir tür etiketleme işlevi gören hasar tespit
raporlarının -sonrasında bir işlem tesis edilsin veya edilmesin- maliklerin
mülkiyet hakkını etkilemediği söylenemez. Sonrasında başka bir idari işlem
tesis edilen hasar tespit raporlarının hukuka uygun olup olmadığının yargı
mercileri önünde tartışılacağı söylenebilirse de tüm hasar tespit raporları,
sonradan bir idari işlem tesisine yol açmadığı gibi idarenin işlem tesisinde
gecikmesi de söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda ise belirlenen hasar
durumundan kaynaklı olarak yapının ekonomik değerini etkileyecek, bir başka
deyişle mülkün değerinin azalmasına yol açabilecek mahiyette olan hasar tespit
raporlarının hukuka uygun olup olmadığının incelenmesine imkân sağlayan bir
yargı yolunun bulunmadığı görülmektedir. Tüm bu hususlar gözetildiğinde
taşınmazın değerini etkileyen bir idari işleme karşı tek başına dava
açılmasının önlenmesinin Anayasa’nın 40. maddesinin gerekleriyle uyumlu
olmadığı sonucuna varılmaktadır.
25. Bu yönüyle kural, yapılacak asıl işlemlere esas olmak
üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen hasar tespit raporlarının ancak asıl
işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceğini
öngörmek suretiyle Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak
Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkına aykırılık
oluşturmaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 35. ve 40.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ile Muhterem
İNCE bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 13., 36.
ve 125. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
28. 7269 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (a) fıkrasının
altıncı paragrafının birinci cümlesinde yer alan “…hasar tespit
raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” ibaresinin
iptali nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan anılan cümlede yer alan “...ve...”
ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince
iptali gerekir.
V. HÜKÜM
15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir
Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un
2/7/1968 tarihli ve 1051 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 13.
maddesinin (a) fıkrasına 29/5/2003 tarihli ve 4864 sayılı Kanun’un 1.
maddesiyle eklenen altıncı paragrafın;
A. Birinci
cümlesinde yer alan “…hasar tespit
raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Basri
BAĞCI, İrfan FİDAN ile Muhterem İNCE’nin
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Birinci
cümlesinde yer alan “...ve...” ibaresinin de 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
30/11/2023 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|
KARŞI OY
1. Mahkememiz
çoğunluğunca, 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 2/7/1968 tarihli ve
1051 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 13. maddesinin (a) bendine
29/5/2003 tarihli ve 4864 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle eklenen altıncı
fıkranın birinci cümlesinde yer alan “…hasar tespit raporları ancak
asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” ibaresinin iptaline karar
verilmiştir. Aşağıda açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne dayalı iptal
kararına iştirak edilmemiştir.
2. 7269 sayılı Kanun’un 13. maddesinde
afetin gerçekleşmesinin ardından afet bölgelerinde yapılacak teknik işlere
ilişkin hususlara yer verilmiştir. Maddenin (a) bendinin birinci fıkrasında,
yapılacak işlemlere esas olmak üzere Bakanlıkça kurulacak fen kurulları
tarafından afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu
tesislerinin incelenerek hasar tespit raporunun düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
3. 7269 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (a) bendinin altıncı fıkrasının itiraz konusu
kuralın da yer aldığı birinci cümlesinde ise, yapılacak asıl işlemlere esas
olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar
tespit raporlarına mahallî ilân tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz
edilebileceği ve hasar tespit raporlarının ancak asıl işlemlerle birlikte dava
konusu edilebileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan cümlede yer alan “…hasar
tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.” ibaresi itiraz konusu kuralı
oluşturmaktadır.
4. İtiraz konusu kuralda, 7269 sayılı Kanun
uyarınca yapılacak işlemlere esas olmak üzere afetin meydana geldiği arazinin
durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin incelenerek düzenlenecek hasar
tespit raporlarının ancak asıl işlemlerle
birlikte dava konusu edilebileceği hükme bağlanmıştır. Hasar tespit raporları,
hakkında düzenlendiği taşınmaza ilişkin olarak 7269 sayılı Kanun uyarınca tesis
edilecek asıl işlem niteliğindeki yıkım ve hak sahipliği işlemlerine dayanak
teşkil etmektedir. Dolayısıyla hasar tespit
raporuna dayanılarak verilecek yıkım kararının taşınmaz malikinin mal
varlığında azalmaya neden olacağı gibi bu Kanun’dan faydalanmak
suretiyle inşaat kredisi verilmesi ya da bina yaptırılması amacıyla yapılan hak
sahipliği talep hakkı da ekonomik bir değer
ifade ettiğinden ve parayla değerlendirilebildiğinden itiraz konusu kuralın
mülkiyet hakkı kapsamında olduğu sonucuna varılmıştır (Benzer yönde bir
değerlendirme için bkz. Mustafa Yıldırım, B. No: 2015/53, 12/9/2019).
Bunun yanı sıra hasar tespit raporları ile yapının hasarlı olduğunun
tespit edilmesi durumunda raporda belirlenen hasar durumundan kaynaklı olarak
yapının ekonomik değeri etkileneceğinden mülkün değerini etkileyen hasar tespit
raporunun ancak asıl işlemlerle birlikte
dava konusu edilebileceğini öngören kuralın bu yönüyle de mülkiyet hakkıyla
ilgili olduğu sonucuna
varılmıştır.
5. Öte yandan Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin
korunması” başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası “Anayasa ile tanınmış
hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden
başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir” hükmünü
içermektedir.
6. Kural, afet bölgelerinde 7269 sayılı Kanun uyarınca
yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere düzenlenen hasar tespit raporlarının
ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceğini öngörmektedir.
7. Bu kapsamda mülkiyet hakkı ile bağlantılı olan kuralla
Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında devletin bu hakkın korunmasıyla ilgili
gerekli koşulları sağlama fonksiyonunu ne ölçüde yerine getirdiğinin
değerlendirilmesi gerekmektedir.
8. Hasar
tespiti, afet sonrasında 7269 sayılı Kanun
uyarınca hasar tespit raporlarının düzenlenmesinden sonra tesis edilecek asıl
işlemler olan yıkım kararı, tahliye kararı veya hak sahipliğine ilişkin
işlemlere dayanak teşkil eden hazırlık işlemi mahiyetindedir. Hazırlık işlemi
mahiyetindeki hasar tespit raporlarının düzenlenmesinin ardından hakkında hasar
tespit raporu düzenlenen taşınmazın hasar durumuna göre yıkım kararı alınması
veya hak sahipliğine ilişkin işlemlerin tesis edilmesi ya da hasar durumuna
göre binaların tahliye edilmesi mümkündür. Hasar
tespit raporlarının düzenlenmesinden sonra tesis edilecek asıl işlemler
olan hak sahipliği başvurusunun olumsuz
sonuçlanması durumunda söz konusu hak sahipliği başvurusunun reddine ilişkin işlem
ile hakkında hasar tespit raporu düzenlenen taşınmazın hasar durumuna
göre alınabilecek yıkım ve tahliye kararlarına karşı
idari yargı mercileri nezdinde iptal davası açma imkânının bulunduğu açıktır. Bu
noktada 7269 sayılı Kanun uyarınca hasar tespit raporlarının düzenlenmesinden
sonra tesis edilecek asıl işlemler olan yıkım (ve/veya tahliye) kararı
veya hak sahipliğine ilişkin işlemlere karşı
açılan iptal davalarında hasar tespit raporlarının hukuka uygunluğunun
denetlenip denetlenemeyeceği hususunun ortaya konulması gerekmektedir.
9. Öncelikle belirtmek gerekir ki itiraz
konusu kuralla, yapılacak asıl işlemlere
esas olmak üzere düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına karşı
yargı yolu tamamen kapatılmamakta, hasar tespit raporlarının ancak asıl
işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceği öngörülmektedir.
Bu nedenle hasar tespit raporlarının düzenlenmesinden sonra tesis edilecek asıl
işlemler olan yıkım ve tahliye kararları veya hak sahipliğine ilişkin işlemlere
karşı açılan davalarda hasar tespit raporlarının
da dava konusu edilebileceği anlaşılmakta olup bu davalarda hasar tespit
raporlarının hukuka uygunluğunun denetlenmesi imkânı bulunmaktadır.
10. Öte yandan afet sonrasında
gerçekleştirilmesi öngörülen süreçte tek başına dava konusu edilemeyeceği
düzenlenen hasar tespit raporlarının hem hak sahipliğine ilişkin işlemlerin hem
de yıktırılması gereken yapılara ilişkin alınacak yıkım (ve/veya tahliye) kararlarının
dayanağı niteliğinde olduğu, bu işlemlerin tesis edilmesinde esas alınan
ölçütün hasar tespit raporlarında belirlenen hasar durumu olduğu görülmektedir.
Buna göre hasar tespit raporları, yıkım ve tahliye kararları ile hak
sahipliğine ilişkin işlemlerin dayanağını
oluşturmaktadır. Zira hak sahipliği, hasar tespit raporları ile tespit edilen
hasar durumuna göre belirlenmektedir. Benzer şekilde hakkında hasar tespit
raporu düzenlenen bir yapıya ilişkin olarak yıkım veya tahliye kararı tesis
edilmesi sırasında hasar tespit raporunda belirlenen hasar sınıflandırması
dikkate alınmaktadır.
11. Bu nedenle asıl işlemler olan yıkım (ve/veya tahliye) kararı ile hak
sahipliğine ilişkin işlemlere karşı açılan
davalarda hasar tespit raporları dava konusu edilmemiş olsa dahi idari yargı
yerleri tarafından hak sahipliğine ilişkin işlem ile yıkım kararının hukuka
uygun olup olmadığı incelenirken söz konusu idari işlemlerin dayanağını teşkil
eden hasar tespit raporunun hukuka uygunluğunun ve doğruluğunun da incelenmesi
gerekecektir.
12. Öte yandan 7269 sayılı Kanun’un 13. maddenin (a) bendinin altıncı fıkrasının ikinci
cümlesinde, gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit
edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı
yoluna gitmeden önce, mahallî ilân tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili
idareye başvurmalarının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Buna göre
gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenler veya
gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanlar açısından da düzenlenen
teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarının ilgililere duyurulması amacıyla
yapılan mahallî ilân tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye
başvurma imkânı getirilmiştir. Bu zorunlu idari başvuru yolundan sonra idare tarafından itirazen düzenlenecek hasar
tespit raporlarında, ilk tespitlerde olduğu gibi taşınmazların hasarsız tespit
edilmesi veya hasar tespitinin hiç yapılmaması durumunda bu kişilerin
söz konusu işlemlere karşı idari yargı mercileri nezdinde süresi içinde iptal
davası açabilecekleri aşikardır.
13. İptal davasında, idari işlemin hukuka uygun olup
olmadığının denetlenmesi amaçlandığından hukuka aykırı bir işlemin hukuk
düzeninden çıkarılmasını sağlamanın bu davayla mümkün olduğu açıktır. Buna göre
hasar tespit raporlarının düzenlenmesinden sonra
tesis edilecek asıl işlemler olan yıkım (ve/veya tahliye) kararı ile hak
sahipliğine ilişkin işlemlere karşı açılan iptal
davalarında hasar tespit raporlarının da dava konusu edilebilme imkânının
bulunduğu, bunun yanı sıra bu davalarda hasar tespit raporları dava konusu
edilmemiş olsa dahi söz konusu işlemlerin dayanağını oluşturan hasar
tespit raporlarının hukuka aykırılığı yolundaki iddiaların da yargı
yerlerince inceleneceği ve bu davalarda hasar tespit raporlarının hatalı olduğu
yolunda verilecek kararların hasar tespit raporlarının düzenlenmesiyle ortaya
çıkan tüm hukuki sonuçları ortadan kaldırabilecek niteliğe sahip olduğu
hususları gözetildiğinde bu davaların hasar
tespit raporları açısından etkili bir başvuru yolu niteliğinde olduğu
değerlendirilmektedir.
14. Bunun yanı sıra iptal davası sonucunda iptal edilen işlem geriye dönük
olarak ortadan kaldırılmakla birlikte iptal kararı verilinceye kadar varlığını
sürdürmektedir. Bu nedenle kişileri iptal davası sonuçlanıncaya kadar hukuka
aykırı idari işlemin olumsuz etkilerinden korumak, ileride giderilmesi veya
düzeltilmesi imkânsız veya zor olan durumları önlemek, idarenin hem olası bir
tazmin yükünden kurtarılması hem de hukuk sınırları içinde kalması sağlanarak
hukuk devletinin kesintiye uğramadan devamını temin etmek amacıyla yürütmenin
durdurulması kurumu öngörülmüştür (AYM,
E.2022/14, K.2022/70, 01/06/2022, § 6; E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019,
§ 141; E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 258; E.2022/141,
K.2023/17, 25/01/2023, § 23).
15. Yürütmenin
durdurulması kurumu, yargının denetim etkinliğini artırıcı bir araç olarak dava
hakkının bir parçasını oluşturduğu gibi kamu yararı ve kamu düzenini de
sağlamaktadır. Yürütmenin durdurulması kararıyla
dava konusu işlemin yapıldığı andan önceki durumun geri gelmesi sağlanmakta ve
kişiler dava sonuçlanıncaya kadar bu işlemin olumsuz etkilerinden korunmaktadır
(AYM, E.2022/141, K.2023/17, 25/01/2023, § 24).
16. Bu bağlamda özellikle hasar tespit
raporlarının düzenlenmesinden sonra 7269 sayılı Kanun uyarınca tesis edilecek asıl işlemlerden olan yıkım ve tahliye kararlarına karşı açılan davalarda yürütmenin
durdurulması talebinde bulunulabilmesi ve durumun gerekleri ile somut olayın
şartlarına göre yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi imkânının
bulunduğu, yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi hâlinde ise yıkım ve
tahliyeye ilişkin işlemlere devam edilemeyeceği ve bu işlemlerinin dava sonuna
kadar erteleneceği gözetildiğinde bu davalarda başvurulabilecek yürütmenin
durdurulması kurumunun da etkili bir başvuru yolu niteliğinde olduğu
değerlendirilmektedir.
17. Sonuç olarak itiraz konusu kuralla yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları
tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarının ancak asıl
işlemlerle birlikte dava konusu edilebileceğinin
öngörülmesinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı
ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru
hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.
18. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığını değerlendirdiğimizden çoğunluğun aksi
yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|