ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/101
Karar Sayısı : 2023/207
Karar Tarihi : 30/11/2023
R.G.Tarih-Sayı :
18/1/2024-32433
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 326. ve 330. maddelerinin “kamulaştırmasız el atma sebebine
dayalı tazminat davaları” yönünden Anayasa’nın 2., 5., 13. ve 35.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY:
Kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davasında itiraz konusu
kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu;
1. 326. maddesi
şöyledir:
“Yargılama giderlerinden sorumluluk
MADDE 326- (1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama
giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa,
mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme
yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen
sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.”
2. 330. maddesi
şöyledir:
“Vekâlet
ücretinin taraf lehine hükmedilmesi
MADDE 330- (1) Vekil ile takip edilen davalarda
mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine
hükmedilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU,
Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla
22/6/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygunluğu
sorunu görüşülmüştür.
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Anayasaya
aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa
Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem
düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya bakmakta
olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan
birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması
durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa
Mahkemesine göndereceği belirtilmiş; anılan fıkranın (a) bendinde “İptali istenen
kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli
başvuru kararının aslı” Anayasa Mahkemesine gönderilecek belgeler arasında
sayılmıştır.
3. Söz konusu İçtüzük’ün
46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran
mahkemenin gerekçeli kararında Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen
hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı
olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği
ifade edilmiştir.
4. 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında açık bir şekilde dayanaktan
yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi
tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme
bağlanmıştır. İçtüzük’ün 49. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde de Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede
başvuruda eksikliklerin bulunduğu tespit edilirse itiraz yoluna ilişkin işlerde
esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği
belirtilmiştir.
5. 6100 sayılı
Kanun’un itiraz konusu 326. maddesinin (3) numaralı fıkrasında aleyhine hüküm
verilenlerin birden fazla olması durumunda mahkemenin yargılama giderlerini
bunların arasında paylaştırabileceği gibi müteselsilen sorumlu tutulmalarına da
karar verebileceği hükme bağlanmıştır.
6. Anılan Kanun’un itiraz konusu 330. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında ise vekil ile takip edilen davalarda mahkemece kanuna göre
takdir edilecek vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedileceği öngörülmüştür.
7. Yapılan incelemede gerekçeli başvuru kararında,
aleyhine hüküm verilenlerin birden fazla olması durumunda mahkemenin yargılama
giderlerini bunların arasında paylaştırabilmesi veya müteselsilen sorumlu
tutulmalarına karar vermesi ile vekille takip edilen davalarda mahkemece kanuna
göre takdir edilecek vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedilmesi hususlarının Anayasa’nın
hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle
birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır.
8. Bu itibarla Kanun’un 326. maddesinin (3) numaralı
fıkrası ile 330. maddesine yönelik başvurunun yöntemine uygun olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
9. Açıklanan nedenle 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun;
A. 326.
maddesinin;
1. (3) numaralı fıkrasına ilişkin başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE,
2. Kalan kısmının esasının incelenmesine,
B. 330. maddesine ilişkin başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE,
22/6/2023 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
10. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Onur MERCAN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun
hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
11. 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında başvurma, karar ve ilam harçları, dava nedeniyle yapılan tebliğ ve
posta giderleri, dosya ve diğer evrak giderleri, geçici hukuki koruma
tedbirleri ile protesto, ihbar, ihtarname ve vekâletname düzenlenmesine ilişkin
giderler, keşif giderleri, tanık ile bilirkişiye ödenen ücret ve giderler,
resmî dairelerden alınan belgeler için ödenen harç, vergi, ücret ve diğer
giderler, vekille takip edilmeyen davalarda tarafların hazır bulundukları
günlere ait gündelik, seyahat ve konaklama giderlerine karşılık hâkimin takdir
edeceği miktar, vekili bulunduğu hâlde mahkemece bizzat dinlenilmek, isticvap
olunmak veya yemin etmek üzere çağrılan taraf için takdir edilecek gündelik,
yol ve konaklama giderleri, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir
olunacak vekâlet ücreti ve yargılama sırasında yapılan diğer giderlerin
yargılama giderlerini oluşturduğu hükme bağlanmıştır.
12. Anılan Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde
yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesine
ilişkin hususların hükmün kapsamında yer aldığı düzenlenmiştir.
13. Kanun’un 332. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
yargılama giderlerine mahkemece resen hükmedileceği, (2) numaralı
fıkrasında yargılama giderinin, tutarının, hangi tarafa ve hangi oranda
yükletildiğinin ve dökümünün hüküm altında gösterileceği, (3) numaralı
fıkrasında ise hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi tarafın ödeyeceğinin,
miktarının, dökümünün ve bu giderlerin hangi tarafa yükletileceğinin mahkemece
ilamın altına yazılacağı belirtilmiştir.
14. 326. maddenin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında Kanun’da yazılı hâller dışında
yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar
verileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre itiraz konusu kural uyarınca Kanun’da
yer alan düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla yargılama giderlerinden aleyhine
hüküm verilen taraf sorumlu olacaktır. Bu kapsamda aleyhine hüküm verilenin karşı
tarafça yapılan ya da Hazineden karşılanan yargılama giderlerini ödemesine,
ayrıca yargılama sırasında yaptığı masrafların da üzerinde bırakılmasına karar
verilecektir.
15. Anılan maddenin itiraz konusu (2) numaralı fıkrasında
ise davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda mahkemenin,
yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı hükme
bağlanmıştır. Bu itibarla kural uyarınca davanın kısmen kabulüne karar verildiği
hâllerde yargılama giderleri kabul-ret oranına göre taraflar arasında
paylaştırılacaktır. Bu kapsamda davacı kabul kararı verilmeyen kısım yönünden,
davalı ise kabulüne karar verilen kısım yönünden yargılama giderlerinden
sorumlu olacaktır.
B. İtirazın Gerekçesi
16. Başvuru kararında özetle; kamulaştırmasız el atma
sebebine dayalı tazminat davalarının reddine veya kısmen kabulüne karar
verilmesi durumunda kurallar uyarınca davacının yargılama giderlerinden sorumlu
tutulmasının mülkiyet hakkının özüne dokunduğu ve anılan hakkı işlevsiz hâle
getirdiği, mülkiyet hakkının korunması ile bu hakka yönelik müdahalelerin Anayasa’ya
ve kanuna uygun olarak gerçekleşmesini sağlamanın devletin temel amaç ve
görevleri arasında yer aldığı, ayrıca bunun hukuk devleti ilkesinin de bir
gereği olduğu, bu itibarla kuralların hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
çeliştiği, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru alanında verdiği kararlarda da
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davalarında davacının
yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının ihlale yol açtığının kabul
edildiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1. Kanun’un 326. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
17.
6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesi yönünden de incelenmiştir.
18. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Maddeyle güvence altına
alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4,
26/1/2022, § 28).
19. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri
mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu
konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da
kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir
(AYM, E.2021/20, K.2022/84, 30/6/2022, § 10).
20. Kuralda, Kanun’da
yazılı hâller dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan
alınmasına karar verileceği öngörülmüştür. Kuralın anayasallık denetiminin kamulaştırmasız
el atma sebebine dayalı tazminat davaları yönünden yapılması
gerekmektedir.
21. İdarece taşınmazına haksız el atıldığını iddia ederek
tazminat davası açan kişinin aleyhine karar
verilmesi durumunda kural uyarınca yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının
bu kişinin dava açması üzerinde olumsuz bir etki oluşturacağı açıktır.
Dolayısıyla kural anılan davalar yönünden mahkemeye erişim hakkına sınırlama
getirmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2021/107,
K.2022/109, 28/9/2022, § 36; Abdullah Karataş, B. No: 2019/4150,
3/2/2022, § 29).
22. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre mahkemeye
erişim hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, ayrıca
Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
23. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkını sınırlamaya
yönelik kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların
keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmaları
gerekir.
24. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
25. Yargılama giderlerinin kapsamı Kanun’un 323.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Kurala göre Kanun’da hüküm
bulunan hâller dışında bu giderlerden aleyhine karar verilen kişi sorumlu
olacaktır.
26. Bu itibarla yargılama giderlerinin ve bu giderlerden
hangi tarafın hangi durumda sorumlu tutulacağının duraksamaya yer vermeyecek
şekilde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın kanunilik
şartını sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
27. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemeye erişim hakkı için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama
nedeni belirtilmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel
sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir.
28. Ayrıca adil yargılanma hakkı, niteliği gereği
devletin düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa'da
ifade edilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu
haktan yararlanabilmesi için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve
yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisi
olduğu alanlarda belirli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü
gerekir. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirilirken
kanun koyucuyu bağlayan belirli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır.
Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi
olduğu açıktır (Bekir Sözen [GK], B. No: 2016/14586, 10/11/2022, § 74).
29. Kuralın gerekçesinde düzenlemenin hukuki korunma isteğinde haklı
çıkmanın doğal bir sonucu olduğu, bu bağlamda haksız dava açan veya haksız
olarak aleyhine dava açılmasına sebebiyet veren kişinin bütün dava
masraflarından sorumlu tutulacağı belirtilmiştir.
30. Herhangi bir uyuşmazlığın dava konusu edilmesi ve bu
kapsamda belirli giderler yapılmasının ilke olarak aleyhine hüküm verilen
tarafın kusurundan kaynaklandığı açıktır. Bu bağlamda ilke olarak yargılama
giderlerinin haklı çıkan tarafa veya Hazine’ye yüklenmesinin adil hukuk
düzeninin gerekleriyle çelişmeyeceği söylenemez. Başka bir ifadeyle anılan
giderlerden haksız çıkan tarafın sorumlu tutulmasının adil hukuk düzeninin bir
gereği olduğu kabul edilebilecektir.
31. Bu itibarla kuralla mahkemeye erişim hakkına
getirilen sınırlamanın yargılama nedeniyle ortaya çıkan mali külfete haksız
çıkan tarafın katlanması ve bu bağlamda haklı çıkan tarafın korunmasına yönelik
meşru bir amacının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte meşru amaç
taşıdığı anlaşılan kuralın aynı zamanda ölçülü olması gerekir.
32. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan
ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
sınırlamanın amaca ulaşmaya elverişli olmasını, gereklilik amaç
bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha
hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise
hakka getirilen sınırlama ile amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir. Kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen
sınırlamanın elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt ilkelerine aykırı
olmaması gerekir.
33. Yargılama giderlerinden ilke olarak aleyhine hüküm
verilen tarafın sorumlu tutulması davanın açılmasına sebebiyet vermeyen kişinin
herhangi bir külfet altına girmemesini ve yargılama süresince yapılan giderlere
haksız çıkan tarafın katlanmasını sağlayacağından kuralın anılan meşru amaca
ulaşma bakımından elverişli olmadığı söylenemez.
34. Ayrıca kanun koyucunun tarafların yargılama
giderlerinden sorumluluğuyla ilgili kuralların şartlarını, kapsam ve
sınırlarını belirlemede takdir yetkisinin bulunduğu gözetildiğinde kuralda
öngörülen düzenlemenin söz konusu amaca ulaşma bakımından gerekli olmadığı da
söylenmez.
35. Ölçülülük incelemesinde son olarak mahkemeye erişim
hakkına getirilen sınırlama ile meşru amaç arasındaki makul dengeyi
ifade eden orantılılık alt ilkesine dikkat edilmesi gerekir. Kural uyarınca
davacının yargılama giderlerinden sorumlu tutulması için davada aleyhine karar
verilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle yargılama sonunda haksız çıkması
hâlinde davacı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilecektir.
36. Davacının aleyhine hüküm verilmesi ilke olarak ileri
sürdüğü hususların ispatlanamadığını, başka bir deyişle davacının haklı bir
talebinin mevcut olduğunun ortaya konulamadığını göstermektedir. Bu bağlamda kamulaştırmasız
el atma sebebine dayalı tazminat davasında davacının aleyhine hüküm verilmesi
durumunda idarenin kamulaştırmasız el atmaya yönelik eylem ya da işlemine bağlı
olarak tazmin edilmesi gereken bir zararın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Buna
göre anılan davada haksız çıkan tarafın yargılama giderlerini ödemek zorunda bırakılmasının
katlanılmaz bir külfet olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
37. Bununla birlikte orantılılık incelemesinde kamulaştırmasız
el atma sebebine dayalı tazminat talebiyle yargı mercilerine başvuran ve ödeme
gücü zayıf olan kişiler için öngörülen mekanizmaların da dikkate alınması
gerekir.
38. Kanun’un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama
veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan
kimselerin, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra
takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli
yardımdan yararlanabilecekleri, 335. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinde ise adli yardım kararının yapılacak tüm yargılama ve takip
giderlerinden geçici olarak muafiyet sağladığı hükme bağlanmıştır.
39. Kanun’un 339. maddesinin (1) numaralı fıkrasında adli yardım kararından
dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile devletçe ödenen avansların dava
veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunacağı, adli yardımdan
yararlanan kişinin haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama
giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında
ise adli yardım kararından dolayı devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama
giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden
olacağının mahkemece açıkça anlaşılması durumunda mahkemenin hükümde bu kişinin
tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebileceği hükme
bağlanmıştır.
40. Buna göre kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat
davasında ekonomik durumu itibarıyla yargılama giderlerini karşılamakta güçlük
yaşayan ve adli yardımdan faydalanan davacının aleyhine karar verilmesi
durumunda yapılan giderleri en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde
ödemesine karar verilebilmesinin yanı sıra bu giderleri ödemeden tamamen muaf
tutulmasına da imkân tanınmak suretiyle ödeme gücü bulunmayan ilgililer yönünden amaç ile sınırlama arasında makul bir
dengenin kurulduğu anlaşılmaktadır.
41. Bu itibarla kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin,
aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasını düzenleyen kuralla mahkemeye erişim
hakkına getirilen sınırlamanın öngörülen meşru amaç bakımından ölçülü olmadığı
söylenemez.
42. Açıklanan nedenlerle kural, kamulaştırmasız el atma sebebine
dayalı tazminat davaları yönünden Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2., 5. ve 35. maddelerine de aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13.
ve 36. maddeleri bağlamında yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış
olması nedeniyle Anayasa’nın 2., 5. ve 35. maddeleri yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
2. Kanun’un 326. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
43.
Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmek suretiyle
mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı ekonomik değer ifade eden
ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır.
Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu
sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma,
semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda
malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf
etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun
bırakılması mülkiyet hakkına sınırlama teşkil eder (AYM, E.2021/128, K.2022/68,
1/6/2022, § § 17, 18).
44. Kuralda davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması
durumunda mahkemenin yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre
paylaştırması öngörülmüştür. Kural, kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı
tazminat davaları yönünden incelenmiştir.
45. Kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat
davalarında davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmesi hâlinde
kural uyarınca reddedilen kısım yönünden davayı açan kişilerin yargılama
giderlerinden sorumlu tutulmaları, taşınmazın değerine göre belirlenecek tazminat
miktarının kabul edilen kısmının tamamının elde edilmemesine yol açabileceği açıktır.
Dolayısıyla kural, anılan dava yönünden mülkiyet hakkına sınırlama
getirmektedir.
46. Mülkiyet hakkına sınırlama getiren kuralın
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca kanunilik şartına uygun ve meşru bir amaca
yönelik olması ayrıca Anayasa’nın sözüyle de çelişmemesi gerekmektedir.
47. Yargılama giderlerinin kapsamı Kanun’un 323.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Kuralda davada iki taraftan
her birinin kısmen haklı çıkması durumunda yargılama giderlerinin taraflar
arasında paylaştırılmasıyla ilgili hâkime takdir yetkisi tanınmamıştır. Kurala
göre anılan durumda tarafların haksız çıktıkları oranda yargılama giderlerinden
sorumlu tutulmalarına karar verilecektir.
48. Kuralın gerekçesinde de 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417. maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesinde davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmesi durumunda
yargılama giderlerinin paylaştırılması hususunda hâkime takdir yetkisi
tanındığı, öngörülen yeni düzenlemede ise tarafların haklılık oranları dikkate
alınarak anılan giderlerin paylaştırılması esasının benimsendiği, dolayısıyla
hâkimin tarafların haklılık oranları dışında başka bir kriteri dikkate almak
suretiyle takdir yetkisi kullanamayacağı ifade edilmiştir.
49. Bu itibarla davanın kısmen kabulüne kısmen reddine
karar verilmesi hâlinde yargılama giderlerinin taraflar arasında
paylaştırılmasına ilişkin usulün açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde
kuralın kanunilik şartını sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
50. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Buna göre
kuralla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamada kamu yararı dışında bir amaç
gözetilmemelidir.
51. Kamulaştırmasız el
atma sebebine dayalı tazminat davasında tarafların yargılama sonunda haksız
çıktıkları oranda yargılama giderlerinden sorumlu tutulmalarının davacının
haklı çıktığı kısım yönünden yargılama giderlerinden idarenin sorumlu
tutulmasını sağlayacağı, haksız çıktığı kısım yönünden ise yargılama
giderlerinin davalı idareden alınmasına engel olacağı gözönünde
bulundurulduğunda kuralın kamu yararı dışında bir amaca yönelik olduğu
söylenemez. Kuralın kanunilik şartını sağlaması ve meşru bir amaca yönelik
olmasının yanı sıra Anayasa’nın sözüyle de çelişmemesi gerekir.
52. Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan Anayasa'nın sözü deyimi Anayasa’nın metnini yani lafzını
ifade etmektedir. Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
Anayasa'nın sözüne uygun olması şartı özellikle Anayasa’nın çeşitli
maddeleriyle getirilen ek güvenceler söz konusu olduğunda önem taşımaktadır.
Anayasa, çoğu durumda bir hak veya özgürlüğü yalnızca tanımakla yetinmeyerek
onun kullanılmasını güvence altına almak için bazı yönlerini ayrıca
vurgulayarak veya bazı yönlerine belli bir önem atfederek koruma altına alır.
Anayasa koyucunun bir hakkı tanımanın yanında o hakkın norm alanına giren bir
boyutunu ayrıca ve özel olarak ifade etmesi, buna ilişkin ek bir güvence
getirmesi de mümkün olabilmektedir (Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B.
No: 2018/30030, 17/9/2020, § 69).
53. Anayasa’nın 46. maddesinin birinci
fıkrasında “Devlet ve kamu tüzel
kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin
ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir
kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar
üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.” denilmektedir.
54. Özel mülkiyete konu bir taşınmaza
idarenin tek yanlı iradesi ile müdahale edilebilmesi ancak Anayasa’nın anılan
maddesinde öngörülen güvencelere uyulması şartıyla mümkündür (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2019/89, K.2021/10, 4/2/2021, § 92; AYM,
E.2021/127, K.2022/85, 30/6/2022, § 51). Bu
bağlamda idare kişilere ait taşınmaza ancak kanunda gösterilen esas ve usullere
uymak şartıyla taşınmazın gerçek karşılığını ödeyerek el atabilecektir.
55. Kamulaştırmasız el atma sebebine
dayalı tazminat davaları idarenin Anayasa ve kanunla öngörülen kamulaştırma
usul ve esaslarına uymaksızın özel mülkiyete konu bir taşınmaza fiilen el
atması durumunda gündeme gelmektedir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında
verdiği kararlarda da ifade edildiği üzere idare tarafından özel mülkiyete konu
bir taşınmaza kamulaştırmasız el atılması kanuni dayanaktan yoksun bir eylem
niteliğindedir (bu yöndeki kararlar arasından bkz. Celalettin Aşçıoğlu,
B. No:2013/1436, 6/3/2014 § 58).
56. Hukuk devletinde idare, Anayasa
koyucunun özel olarak öngördüğü güvencelere aykırı eylemde bulunmamak konusunda
ciddi bir hassasiyet göstermekle yükümlüdür. Özel mülkiyete konu bir taşınmaza
idare tarafından fiilen el atılması anayasal bağlamda idareden beklenmeyen,
hukuk güvenliğini ortadan kaldıran ve Anayasa ile güvence altına alınmış özel
mülkiyet rejimini tehdit eden bir eylemdir. İdarenin Anayasa’ya açıkça aykırı
bu eylemine dolaylı da olsa müsamaha gösterilmesi sonucunu doğuracak ve
kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açmak zorunda kalan kişileri
daha da dezavantajlı bir konuma getirecek düzenlemeler Anayasa’nın 46.
maddesinde öngörülen güvencelerle bağdaşmayacaktır (AYM, E.2022/61, K.2022/101,
8/9/2022 § 40).
57. Kamulaştırmasız el atma sebebine
dayalı tazminat talebiyle açılan davada davacının kısmen haksız çıkması, idarenin
Anayasa’ya açıkça aykırı bir eyleminin bulunduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
Bu itibarla anılan davanın kısmen kabulüne karar verilmesi hâlinde dahi
davacının Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen güvencelerden yararlanması
gerekmektedir. Başka bir ifadeyle kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı
tazminat davası kısmen reddedilmiş olsa da davacı gerçek karşılığın ödenmesine
yönelik güvenceden yararlanmalıdır.
58. Kamulaştırmasız el atma sebebine
dayalı tazminat davalarında malike yüklenecek külfet nedeniyle taşınmazın
gerçek karşılığı ödenmeden idare adına tescil edilmesi sonucunu doğurabilecek
herhangi bir hüküm Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen gerçek karşılığın
ödenmesi güvencesi ile bağdaşmayacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Kübra Yıldız ve diğerleri, [GK],
B. No: 2018/32734,
28/7/2022, § 61). Bu bağlamda söz konusu davaların kısmen kabulüne karar
verildiği hâllerde kural uyarınca davacının yargılama giderlerinin bir
bölümünden sorumlu tutulması taşınmazın gerçek karşılığını elde edememesine yol
açabilecek niteliktedir.
59. Bu itibarla kuralla kamulaştırmasız
el atma sebebine dayalı tazminat davalarında mülkiyet hakkına getirilen
sınırlama kamulaştırmanın gerçek karşılığın ödenmesi suretiyle
gerçekleştirilebileceğini öngören Anayasa’nın 46. maddesinin sözüyle
bağdaşmamaktadır.
60. Açıklanan nedenle kural, kamulaştırmasız
el atma sebebine dayalı tazminat davaları yönünden Anayasa’nın 13. ve 35.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 2. ve 5. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
IV. HÜKÜM
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 326. maddesinin;
A. (1) numaralı
fıkrasının “kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davaları”
yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
B. (2) numaralı
fıkrasının “kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davaları”
yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE,
30/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|