ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/106
Karar Sayısı : 2023/205
Karar Tarihi : 30/11/2023
R.G.Tarih-Sayı :
2/2/2024-32448
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında yer alan “...iki yıldan...” ibaresinin Anayasa’nın 2., 19. ve
38. maddelerine aykırılığı ileri sürerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık
hakkında taksirle öldürme suçundan açılan davada itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 85. maddesi
şöyledir:
“Taksirle öldürme
Madde 85- (1)
Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya
birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin
yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
Kanun’un 61. maddesi şöyledir:
“Cezanın belirlenmesi
MADDE 61- (1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun
işleniş biçimini,
b) Suçun
işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun
işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun
konusunun önem ve değerini,
e) Meydana
gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast
veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin
güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında
öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi
nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza
üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu
oluşturduğu hallerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde
bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha
az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda;
temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden
sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl
hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin
hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla
belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi takvime
göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk
Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.
(7) (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.) Süreli hapis cezasını
gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza,
otuz yıldan fazla olamaz.
(8) (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.) Adlî para cezası
hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve
bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır.
Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı
ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.
(9) (Ek: 6/12/2006 – 5560/1 md.) Adlî para cezasının
seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt
sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da,
hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.
(10) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne
artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU,
Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 22/6/2023
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
3. Hukuk sistemimizde özgürlüğü bağlayıcı nitelikte hapis ve
mal varlığına yönelik adli para cezası olmak üzere iki farklı türde adli ceza
öngörülmüştür. Bir suç karşılığında yalnızca hapis ya da adli para cezasının
öngörüldüğü suçlar olduğu gibi anılan yaptırımların seçimlik olarak veya
birlikte düzenlendiği suçlar da bulunmaktadır. Cezaların yanı sıra failin
tehlikeliliği esasına dayanan ve failin ıslahının sağlanarak topluma
kazandırılmasını ve bu suretle toplumun korunmasını amaçlayan güvenlik
tedbirleri de bulunmaktadır.
4. Ceza hukukunda, suç
olan eylemleri önlemenin önde gelen araçlarından biri, ceza yaptırımıdır (AYM,
E.1990/17, K.1990/23, 20/9/1990). Bu bağlamda ceza sistemi açıklanırken
cezaların belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi konularının da ele alınması
gerekir (AYM, E.1971/2, K.1971/36, 6/4/1971). Cezanın belirlenmesi iki aşamadan
oluşmaktadır. Birinci aşama kanun koyucu tarafından suç karşılığı öngörülen
cezanın belirlendiği soyut belirleme aşaması, ikincisi ise suçun işlenmesinden
sonra yargılama makamı tarafından suçlu hakkında hükmedilecek olan cezanın
somut olarak tespit edildiği aşamadır.
5. Cezanın soyut belirlenme aşaması da ikiye
ayrılmaktadır. Soyut genel belirleme olarak isimlendirilen birinci aşamada
kanun koyucu, cezaların türleri ve ağırlıklarına dair genel bir sistem
belirlemekte ve ilkeler ortaya koymaktadır. Soyut özel belirleme olarak
isimlendirilen ikinci aşamada ise belirlenen genel ilkeler ışığında her bir suç
için hangi tür ve ağırlıkta ceza verileceği tespit edilmektedir. Cezanın soyut
özel belirlenmesi aşamasında kanun koyucu tarafından sabit cezalar,
alternatifli veya birlikte cezalar, alt ve/veya üst sınırlı (basamaklı) cezalar
öngörülmüştür (bazı farklarla birlikte bkz. AYM, E.1970/42, K.1971/30,
9/3/1971; E.1971/2, K.1971/36, 6/4/1971; E.1990/17, K.1990/23,
20/9/1990).
6. Suçun işlenmesinden sonra ortaya çıkan somut belirleme
aşamasında, hâkim öncelikle suçluluğunu tespit ettiği failin eyleminin hukuki
nitelendirmesini yapmaktadır. Hukuki nitelendirmenin ardından hâkim, suç türü
için kanunda birden fazla ceza türünün öngörüldüğü durumlarda uygun cezayı
seçer ve 5237 sayılı Kanun’un 61. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen
hususları gözeterek suç için öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında
temel cezayı belirler. Bu suretle belirlenen temel ceza üzerinden anılan
maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca suçun olası kasıtla ya da bilinçli
taksirle işlendiği durumlarda indirim veya artırım yapılır. Maddenin (4)
numaralı fıkrasına göre bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az
cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâllerin gerçekleşmesi durumunda;
temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır. Söz konusu fıkralara göre
tespit edilecek ceza üzerinden (5) numaralı fıkra uyarınca sırasıyla teşebbüs,
iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada
indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri
indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenmektedir.
7. Kanun’un 61.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre temel cezanın belirlenmesinde gözönünde
tutulacak sınırlı sayıdaki ölçütler; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde
kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suçun konusunun önem ve
değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire
dayalı kusurunun ağırlığı ile failin güttüğü amaç ve saiktir. Maddenin (3)
numaralı fıkrası uyarınca (1) numaralı fıkrada belirtilen hususların suçun
unsurunu oluşturduğu hâllerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca
gözönünde bulundurulmayacaktır.
8. Taksirle işlenen suçlar bakımından kanun koyucu, temel
cezanın tespitinde gözetilecek farklı bir ölçüt daha belirlemiştir. Anılan
Kanun’un 22. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca taksirle işlenen suçtan
dolayı verilecek ceza failin kusuruna göre belirlenecektir. Bu bağlamda
taksirli suçlarda, Kanun’un 61. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan
ölçütler ile 22. maddenin (4) numaralı fıkrasında yer alan ölçütün bir arada değerlendirilmesi
gerekecektir. Bununla birlikte 61. maddenin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen
ve genel nitelikli olan tüm ölçütlerin her bir suç yönünden gözönünde
bulundurulması mümkün değildir. Bu itibarla taksirli suçlarda, yalnızca kasıtlı
suçlarda gözetilebilecek olan, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, failin
kasta dayalı kusurunun ağırlığı ve failin güttüğü amaç ve saik
ölçütleri dikkate alınmayacaktır. Taksirli suçlarda failin kusurluluğu ile
birlikte suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun
önem ve değeri ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı
gözetilecektir. Diğer yandan belirlenecek ceza, Kanun’un 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına göre fiilin ağırlığı ile de orantılı olmalıdır (benzer yöndeki
değerlendirme için çok sayıda karar arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu,
E.2017/12-751, K.2022/517, 4/7/2022).
9. Temel cezanın
belirlenmesinden farklı olarak tespit edilen cezanın -cezanın amaçları da
gözetilerek- failin kişiliğine uydurulması cezanın bireyselleştirilmesidir.
Cezanın bireyselleştirilmesi; yasama, yargılama ve idari (infaz aşamasında)
olmak üzere üç farklı aşamada gerçekleşmektedir. Kanun’un 62. maddesi uyarınca
hâkim tarafından uygulanan takdiri indirim, 50. maddeye göre cezanın seçenek
yaptırımlara çevrilmesi, 51. madde uyarınca cezanın ertelenmesi cezanın
yargılama aşamasında bireyselleştirilmesine örnek olarak gösterilebilir.
B. Anlam ve
Kapsam
10. Taksirle öldürme
suçu 5237 sayılı Kanun’un 85. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1)
numaralı fıkrasında taksirle bir insanın ölümüne neden olan failin iki yıldan
altı yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı öngörülmüştür. (2) numaralı
fıkra uyarınca fiil sonucunda birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya
birden fazla insanın ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin
yaralanmasına neden olunduğu takdirde fail iki yıldan on beş yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılacaktır.
11. Maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan ve taksirle
öldürme suçunun birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla insanın
ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması
hâlinde temel cezanın alt sınırını belirleyen “...iki
yıldan...” ibaresi itiraz konusu kuralı
oluşturmaktadır.
C. İtirazın Gerekçesi
12. Başvuru kararında özetle; taksirle öldürme suçunun
basit ve nitelikli hâllerinde cezanın alt sınırının aynı düzenlendiği,
yaralamanın nitelikli hâlinin de cezanın alt sınırının belirlenmesinde dikkate
alınmadığı, taksirle öldürme suçunun nitelikli hâli için öngörülen cezanın
-bilinçli taksir hâlleri hariç olmak üzere- adli para cezasına çevrilebildiği,
bu durumun suçun önlenmesi ve kamu düzeninin sağlanması amaçlarıyla
bağdaşmadığı, itiraz konusu kuralın ulaşılmak istenen amaç bakımından orantısız
olduğu ve adil bir hukuk düzeninin kurulmasını öngören hukuk devleti ilkesini
ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın
2., 19. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
13. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesi yönünden de incelenmiştir.
14.
Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse, işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz;
kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır
bir ceza verilemez.” denilerek suçun kanuniliği; üçüncü fıkrasında
da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.”
denilmek suretiyle cezanın kanuniliği ilkesi güvence altına alınmıştır.
15.
Anayasa’nın anılan maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi
uyarınca hangi fiillerin yasaklandığının ve bu yasak fiillere verilecek
cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkta, anlaşılır ve sınırları
belirli olacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Kişilerin yasak
fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmıştır (AYM, E.2019/9, K.2019/27,
11/4/2019, § 13).
16. Suçta
ve cezada kanunilik ilkesi Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen temel hak ve
özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin kuralın suç ve cezalar
yönünden özel düzenlemesi olarak değerlendirilebilir. Suçta ve cezada kanunilik
ilkesi, cezalandırmanın temel haklara etkisinden kaynaklanan özel önemi
nedeniyle zaman içinde bir ceza hukuku kavramı olarak alt ilkeler de içerecek
şekilde gelişmiştir (AYM, E.2019/9, K.2019/27, 11/4/2019, § 15).
17. Taksirle
öldürme suçunun birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla
insanın ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden
olması hâlinde uygulanacak temel cezanın alt sınırını belirleyen kuralın şeklî
anlamda bir kanun hükmü olduğu ve erişilebilir nitelikte olduğu hususunda bir
tereddüt bulunmamaktadır. Ayrıca kuralda düzenlenen fiilin gerçekleşmesi durumunda
temel cezanın belirlenmesinde alt sınırın iki yıl olduğunun açıkça gösterildiği
gözetildiğinde kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belirli olduğu,
yaptırımın öngörülebilir olduğu, bu kapsamda kuralın kanunilik şartını taşıdığı
anlaşılmaktadır.
18.
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin yaşam hakkı ile maddi
ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan,
devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif
yükümlülükleri bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No.
2012/752, 17/9/2013, § 50). Bu bağlamda negatif yükümlülük devletin hiçbir
bireyin yaşamına hukuka aykırı olarak son vermemesi, pozitif yükümlülük ise
devletin tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerekse diğer
bireylerin ya da kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruması şeklinde ortaya çıkmaktadır (Cemil Danışman, B. No:
2013/6319, 16/7/2014, § 42).
19. Devletin yaşam hakkı ile kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin usule
ilişkin yönü bulunmaktadır. Söz konusu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet,
doğal olmayan her ölüm olayı ile vücut bütünlüğüne yönelik müdahalelerin
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın
temel amacı, yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması hakkını koruyan
hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin
ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana
gelen ölümler için hesap vermelerini sağlamaktır (bazı farklarla birlikte bkz. Nail
Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, §§ 35-36). Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu
bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
127).
20. Diğer yandan “etkili bir yargısal sistem kurma”
yönündeki pozitif yükümlülük yaşam hakkının veya bedensel bütünlüğün kasten
ihlal edilmediği durumlarda mutlaka ceza soruşturması yapılmasını gerekli
kılmaz. Anayasa'nın söz konusu maddesi kapsamında etkili bir yargısal sistem
kurma yönündeki pozitif yükümlülük, belirli durumlarda, mağdura adli ya da
idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tazminat ya da tam yargı davası
yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir (bazı farklarla birlikte
bkz. Yaprak Yüksek, B. No: 2013/9116, 14/10/2015, § 32). Dolayısıyla
taksirle öldürme ve/veya yaralama fiillerinin etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğü kapsamında suç olarak düzenlenmesi hususunda kanun koyucunun takdir
yetkisi bulunmaktadır.
21. Bu itibarla ceza soruşturması yürütülmesinin anayasal
olarak zorunlu olduğu ya da kanun koyucunun bir fiili suç olarak öngördüğü
hâllerde (taksirle öldürme ve/veya yaralama fiilleri gibi) usul yükümlülüğünün
bir unsuru olarak sorumlulara fiilleriyle orantılı cezaların verilmesi ve mağdur
açısından da uygun giderimin sağlanması gerekir (bazı farklarla birlikte bkz. Şenol
Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105). İşlenen suç ile verilen cezalar
arasında orantısızlık olması ya da suç konusu fiile hiç ceza verilmemesi
durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı etkinin ortaya
konulmaması, böylelikle kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari ve
yasal mevzuat aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine
getirilememesi sonucu ortaya çıkabilir (Süleyman
Deveci, B. No:
2013/3017, 16/12/2015, § 102).
22. İtiraz
konusu kuralda taksirle öldürme suçuna konu olan fiilin birden fazla insanın
ölümüne ya da bir veya birden fazla insanın ölümü ile birlikte bir veya birden
fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde temel ceza iki yıldan az
olmayacak şekilde belirlenmektedir. Dolayısıyla kanun koyucunun etkili yargısal
sistem kurma yükümlülüğü kapsamında kasıtlı fiillerin yanı sıra ölüm ve vücut
bütünlüğünün bozulmasına yol açabilecek nitelikteki dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı fiilleri de suç olarak düzenlediği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte kuralda öngörülen cezanın yaşam hakkı ile kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma hakkını ihlal edecek taksirli fiillerin işlenmesini
önleyecek bir niteliğe sahip olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
23. Taksirle
öldürme suçu kasten değil dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak işlenen
bir suçtur. Diğer yandan anılan suçun işleniş biçimi itibarıyla temel şeklinin
her somut olay yönünden suçun nitelikli hâlinden daha hafif bir cezayı
gerektirmeyebileceği de açıktır. Bu hususlar ile
anılan Kanun’un 85. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirlenen iki ila on
beş yıllık ceza aralığı da dikkate alındığında kural uyarınca suçun nitelikli
hâlinde temel cezanın iki yıldan az olmayacak şekilde belirlenmesinin, yaşam
hakkı ile kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının taksirli
işlenen fiillere karşı korunması bakımından caydırıcı bir etkiye sahip olmadığı
söylenemez.
24. Öte yandan Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk
devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği
sağlayan, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir.
25. Hukuk
devletinde, suç ve suçlulukla mücadele amacıyla, ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirlerine ilişkin düzenlemeler, devletin ceza siyasetinin de bir
gereği olarak Anayasa'nın konuya ilişkin hükümleri başta olmak üzere suçların
niteliği, işlenme biçimi, içerik ve yoğunluğu, kamu düzenini ihlal derecesi,
cezaların caydırıcılığı, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve
ekonomik hayatın ihtiyaçları gözönüne alınarak belirlenir. Kanun koyucu,
cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı,
bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin
ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği ve ceza sistemini
tamamlayan müesseselerin nelerden ibaret olacağı hususlarında takdir yetkisine
sahiptir.
26. Kanun
koyucu söz konusu yetkiyi kullanırken suç ve ceza arasındaki adil dengenin
korunması, öngörülen yaptırımın cezalandırmada güdülen amacı gerçekleştirmeye
elverişli olması ve insanlık haysiyetine aykırı olmaması gibi hususları da gözetmesi
gerekir (AYM, E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016, § 7). Cezalandırmada amacın
belirlenmesi, bir fiil karşılığında öngörülecek yaptırımın tespiti bakımından
da önem taşımaktadır.
27. Bununla birlikte sadece suçun temel şeklini esas alarak
ve suçun temel şekli için öngörülen ceza miktarlarını suçun nitelikli hâlleri
ile kıyaslayarak suç ve ceza arasında adil denge bulunup bulunmadığı konusunda
bir karar vermek, sorunu tek yönlü ya da eksik olarak ele almak anlamına gelir.
Bu nedenle suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın bulunup bulunmadığının
tespitinde ceza miktarlarının kıyaslanması değil, o suçun toplumda yarattığı
infial ve etki, kişiler üzerinde oluşturduğu tehlike, zarar görenin kişiliği
ile ona verilen zararın azlığı veya çokluğu, işlenme oranındaki azalma veya
artış gibi faktörlerin de dikkate alınması gerekir (AYM, E.2016/25, K.2016/186,
14/12/2016, § 9).
28. Türk
hukuk sisteminde kişilerin taksirli fiillerinden dolayı ceza sorumluluğu
istisnai niteliktedir. 5237 sayılı Kanun’un 22. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında taksirle işlenen fiillerden sorumluluğun ancak kanunda açıkça
belirtilen hâllerde söz konusu olacağı hüküm altına alınmıştır. Kanun koyucu ihlal
edilecek hak, hukuki varlık veya menfaatin önemini gözeterek kişilerin dikkat
ve özen yükümlülüğüne uygun davranmasını temin etmek amacıyla belli fiillere
yönelik taksirle işlenebilen suçlar öngörmüştür. Taksirle öldürme suçunun
nitelikli hâlinde korunan hukuki değer yaşam hakkı ve vücut bütünlüğüdür. Yaşam
hakkı bağlamında kişilerin vücut bütünlüğünü korumak amacıyla kasıtlı fiillerin
yanı sıra ölüm ve yaralanma sonucuna yol açabilecek dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı fiillerin de suç olarak öngörülmesi kanun koyucunun takdir
yetkisi içindedir.
29. Kanun
koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki düzenlemeleri yaparken hukuk devleti
ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, gereklilik
getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, orantılılık
ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü
ifade etmektedir. Bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç
arasında ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur
(AYM, E.2021/98, K.2022/9, 26/1/2022, § 7).
30. İtiraz
konusu kural uyarınca taksirle öldürme suçuna konu fiilin birden fazla insanın
ölümüne ya da bir veya birden fazla insanın ölümü ile birlikte bir veya birden
fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde temel cezanın iki yıldan az
olmayacak şekilde belirlenmesinin kişilerin yaşam hakkının ve vücut
bütünlüğünün korunması amacı bakımından
elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
31. Ölçülülük
incelemesinde son olarak kuralda öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen meşru
amaç arasındaki makul dengeyi ifade eden orantılılık ilkesine dikkat edilmesi
gerekir. Bu bağlamda cezanın orantılılığı kusur ilkesi çerçevesinde
değerlendirilmelidir. Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen cezaların şahsiliği
ilkesiyle de bağlantılı olan kusur ilkesi, yaptırımın fiildeki haksızlık
içeriğiyle orantılı olmasını gerektirmektedir. Bir fiil için öngörülecek
yaptırımın azami sınırını failin kusuru belirlemektedir.
32. Birden fazla kişinin ölümüne ya da bir veya birden fazla
kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olan
taksirle öldürme suçu bakımından cezanın alt sınırının iki yıldan az olmayacağını
öngören kuralın suça konu fiil ile ceza arasında bulunması gereken adil dengeyi
bozmadığı dolayısıyla kuralın orantılılık ilkesine aykırı olmadığı anlaşılmaktadır.
Nitekim somut olarak temel cezanın belirlenmesi aşamasında, taksirli suçlarda 5237
sayılı Kanun’un 22. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca failin kusuru ile
birlikte 61. maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan suçun işleniş biçimi,
suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen
zarar veya tehlikenin ağırlığı da gözetilecektir. Kanun koyucu bu suretle tespit
edilecek cezanın Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre fiilin
ağırlığıyla da orantılı olması gerektiğini hüküm altına almıştır. Bu nedenle
temel cezanın belirlenmesinde yalnızca suça konu eylem nedeniyle meydana gelen
zararın değil anılan diğer unsurların da dikkate alınması gerekmektedir.
33. Kaldı
ki suç sebebiyle meydana gelen zararın tespitinde taksirle öldürme suçu
nedeniyle ölen ve/veya yaralanan kişilerin sayı bakımından dikkate alınması çifte
değerlendirme yasağı kapsamında ele alınamayacağından zararın ağırlığına göre
cezanın alt sınırından uzaklaşılması da mümkündür. Ayrıca kanun koyucunun
kuralın da yer aldığı Kanun’un 85. maddesinin (2) numaralı fıkrasında basamaklı
bir ceza öngördüğü ve bu suretle cezanın bölünebilir niteliği de gözetildiğinde
belirlenen cezanın faile göre bireyselleştirilmesine ve hakkaniyete uygun bir
ceza belirlenmesine imkân tanıdığı anlaşılmaktadır.
34. Bu
itibarla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında düzenlediği kural, ölçülülük
ilkesine aykırı olmayıp kuralın hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yönü
bulunmamaktadır.
35. Açıklanan
nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 17. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İtirazın
reddi gerekir.
Kuralın
Anayasa’nın 19. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda
belirtilen hususların Anayasa’nın 2., 17. ve 38. maddeleri yönünden yapılan
değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV.
HÜKÜM
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “...iki yıldan...”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 30/11/2023
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|