“1- Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 24.07.2023 tarih ve 2023/12904 sayılı iddianamesiyle sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan dolayı cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiştir. CMK'nın 174/1 maddesinde belirtilen iddianamenin iadesi sebepleri mevcut olmadığından mahkememizin 28.07.2023 tarih ve 2023/340 sayılı iddianame değerlendirme kararıyla CMK'nın 175/1 maddesi gereğince iddianamenin kabulüne karar verilmiştir.
2- İddianame değerlendirme kararı, yargısal bir karar olduğundan mahkememiz Hakiminin, iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet Savcısı hakkında başarı formu düzenleme yetkisi bulunmamaktadır. Zira işin esası da bunu gerektirmektedir. Kamu adına soruşturma yürüten Cumhuriyet Savcısının, görevini, her türlü etkiden muaf, bağımsız şekilde yürütebilmesi gerekmektedir. Bundan dolayıdır ki yargılama usulü kurallarını belirleyen CMK'da da böyle bir düzenleme bulunmamaktadır.
3- İddianamenin kabulüyle başlayan kovuşturma evresinin amacı, insan haklarına saygılı bir şekilde maddi gerçeğin tespit edilmesidir. Ceza muhakemesinin görevi ise CMK'nın 223/1 maddesi kapsamında hüküm vermektir. Hüküm ve gerekçesi; ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeğin hukuken nitelendirilmesi ve anlatılmasıdır. Ceza muhakemesinde yargılama makamı olan mahkememizin, kovuşturma aşamasında iddia ve savunmayı maddi ve hukuki olarak değerlendirme ve ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeği, kolektif yargılama sürecinde tespit etme yetkisi bulunmaktadır. İddia ve savunmayı hukuken değerlendirme yetkisi bulunan mahkememizin, iddia ve savunma makamına kaim olan ceza yargılamasının asli süjelerini, görevlerinden dolayı değerlendirme yetkisi bulunmadığı gibi aynı süjelerin de mahkememiz Hakimini değerlendirme yetkisi bulunmamaktadır. Ceza muhakemesi bilimsel kolektif bir süreç olduğundan asli süjelerin, tez, antitez ve sentezlerini özgürce ifade edebilmeleri gerekir. Bundan dolayıdır ki gerek CMK'da gerek usulü ilişkin diğer kurallarda gerekse de evrensel hukukta aksi yönde bir düzenleme bulunmamaktadır.
4- İddia, savunma ve yargılama makamının kolektif faaliyeti sonucu tespit edilen maddi gerçeğin, CMK'nın 223/1 maddesi gereğince hükme bağlanması yargılama makamının görevidir. Tespit edilen maddi gerçeğin gereği olarak sanık hakkında mahkumiyet hükmü verildiği takdirde, koşulların oluşmasına bağlı olarak CMK'nın 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilebilmektedir. CMK'nın 231/5 maddesi kapsamında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları, itiraz yasa yoluna tabidir. Bu kararları, usul ve esas yönünden değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlarının da Hâkim ve Savcı hakkında başarı formu düzenleme yetkisini içeren bir usul kuralı bulunmamaktadır.
5- Oysa; yargılama makamı olan mahkemelerce hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmeyip CMK'nın 223/1 maddesi kapsamında istinaf yasa yoluna tabi bir karar verildiği takdirde, 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddeleri gereğince mahkemelerin hükmünü yargısal olarak değerlendirip denetlemekle görevli olan Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanının; yargılama sürecinde yer alan ilgili Hakim, Başkan, Savcı veya Başsavcı hakkında özlük haklarını etkiyecek şekilde kanun yolu formu düzenleme yetkisi bulunmaktadır. Bu yetki, 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddesinde düzenlenmişse de esasında bir usul kuralıdır. Zira; her bir somut dosyanın kanun yolu denetiminde soruşturma, iddia ve yargılama makamlarına ayrı ayrı uygulanacak bir kuraldır. Hâkim ve Savcının duruşmaya hazırlıklı çıkıp çıkmadığı, gecikmeye mahal verip vermediği, karar veya hükmün hukuka uygunluğu, isabet derecesi, soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın hedef sürede tamamlanması gibi hususlar değerlendirilmektedir. Bu form, kanun yolu denetimine bağlı olarak düzenlendiğinden özellikle kanun yolu denetimine ilişkin diğer usul kuralları gibi yargı bağımsızlığı ve Hâkim güvencesi bakımlarından Anayasaya aykırı olup olmadığının değerledirilmesi gerekmektedir. Kanun yolu denetiminde görev yapan merciin, somut dosyada, 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddesi gereğince bir başarı formu düzenleyeceği kesin olduğundan bu kuralın, HSK müfettişlerinin yaptıkları denetimlerden farklı olarak "uygulanacak kural" kavramı içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
6- CMK'nın 284/1 maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına karşı direnme yasağı olduğundan İlk Derece Hâkim ve Savcılarının, yargı görevlerini, Hâkim güvencesi altında bağımsız bir şekilde ifa etmeleri mümkün değildir. Zira; Hâkim ve Savcıların ceza yargılaması sürecindeki faaliyetlerini ve kararlarını yargısal olarak değerlendiren bir makamın, ilgili Hâkim ve Savcının özlük haklarını etkileyecek şekilde o Hâkim ve Savcı hakkında kanun yolu formu düzenlemesi, yargı bağımsızlığına aykırıdır. Yargı bağımsızlığı, adil yargılanma hakkının da gereğidir. Bir yargılamanın tarafı olan kişilerin beklentisi; yargılama süjelerinin, her türlü etki, baskı ve endişeden uzak bir şekilde yargılama sürecine katılıp kara vermesidir. Üst yargı merci kararına karşı direnme olanağı olmayan ve özlük hakları bakımından üst yargı merci Başkanının verdiği nota bağlı olan Hâkim ve Savcının, özlük haklarından kaynaklı endişelerle yargılamayı sürdürmesi, yargının ve bilimin bağımsızlığına aykırıdır.
7- Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, yargının, sadece yasama ve yürütmeye karşı değil; yargı içindeki kişi ve kurumlara karşı da bağımsızlığını ifade etmektedir. Bu ilkenin temel güvencesi ise hakimlik teminatıdır. Hakimlerin yargısal faaliyetlerini ifa ederken yargı sistemi içindeki diğer yargı organlarına karşı bağımsızlığının, yasal olarak güvence altında olması gerekmektedir. Yasa yolu denetiminin, İlk Derece Hâkim ve Savcıları üzerinde hiyerarşik bir yapılanma oluşturacak şekilde kullanımına yol açan 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddesindeki yasal düzenlemenin, Hakimlik teminatına zarar verdiği ve güvencesi olmayan Hâkim ve Savcıları, İstinaf Dairelerinin idari bürosu haline getirdiği, ülkemiz ceza ve hukuk yargılamasında somut olarak tezahür etmektedir. Yargısal bir denetimde, yargılamanın asli süjelerinin özlük haklarını etkileyecek şekilde olumlu ya da olumsuz başarı notu verilmesi, denetim yapanı, işlevsel olarak hiyerarşik amir konumuna getirmektedir. Oysa; Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan mahkeme süjesinin, bu görevini bağımsız ve tarafsız bir şekilde yerine getirebilmesi için amirinin olmaması gerekir.
8- 2802 sayılı 28/4-5 maddesindeki yasal düzenleme nedeniyle işlevsel olarak Hakimin amiri konumunda bulunan Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanları, İlk Derece Hakim ve Savcılarıyla aynı hukuki statüdedir. Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi ve HSK, kuruluşları gereği anayasal kurumlardır. Oysa; Bölge Adliye Mahkemeleri, İlk Derece Mahkemeleri gibi 5235 sayılı yasa kapsamındadır. Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanları, çağdaş devlet ve toplumlarda egemen olan iş bölümü ilkesinin gereği olarak yasa yolu denetiminde görev alan Hakimlerdir. Kanun yolu değerlendirme formunun düzenlenmesinde esas alınan usul hukuku kuralı niteliğindeki kurallar, Daire Başkanları için de geçerlidir. Daire Başkanlarının, kendileri gibi aynı kriterleri uygulamakla yükümlü olan kendileriyle aynı statüdeki Hakim ve Savcıya not vermesi, buna karşılık Hakim ve Savcıların, Daire Başkanı hakkında herhangi bir resmi değerlendirme yapamaması, Anayasamızda belirtilen çalışma barışına ve eşitlik ilkelerine de aykırıdır. İlk Derece Mahkemesinde çalışan Hakim ve Savcılar ile Bölge Adliye Mahkemesi Üye Hakimleri ve Savcıları, yetersizliklerinden dolayı değil; kadro, çevre, kişisel tercih vb. nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanı olamayabilirler. Hal böyleyken eşit hukuksal statüde olan kimi Hakimlere, kanun yolu denetimi yapma yetkilerine dayanarak başka Hâkim ve Savcılarla ilgili "başarı belgesi, karne, ehilname, değerlendirme formu vb." isimlerle adlandıracak şekilde belge düzenleme yetkisi verilmesi, adalete aykırıdır. Adalete aykırı bir usulle ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeğe ulaşılamaz. Zira; nota bağlı olan bir Hâkim, yargılama sürecinde davanın taraflarını, iddiayı ve savunmayı, her türlü etkiden ve kaygıdan uzak bir şekilde dinleyemez. Nota bağlı olan Hakimin kaygısı; maalesef adalet değildir. Kanun yolu denetimi sonrası hakkında düzenlenecek başarı belgesidir. Sonrasında ise 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddesindeki yetkilere haiz olarak diğer Hakimler üzerinde hiyerarşik bir pozisyonda konumlanmaktır. Kanaatimizce; yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engel, yargı içindeki hiyerarşik yapılanmadır. Zira; bu yapılanma, yargıyı diğer güçlerin müdahalesine de açık hale getirmektedir. Yargı içindeki hiyerarşik yapılanmada üst sıralarda yer almak isteyen yargı mensuplarının, bunu gerçekleştirmek için bağımsızlık ve tarafsızlıktan feragat ederek yargı dışı unsurları, yargıya müdahale eder noktaya getirmeleri hayatın olağan akışında mümkündür.
9- Mahkememizin 2023/147 esasında yapılan yargılamada da ilgili yasal düzenlemelerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulduğu, Anayasa Mahkemesinin 22.03.2023 tarih ve 2023/51 esas, 2023/48 karar sayılı kararıyla yetkisizlik nedeniyle iptal başvurusunun oy çokluğuyla reddine karar verildiği ancak işin esasına girilmediği için mahkememizin yeniden başvuru yapmasına engel bir düzenlemenin olmadığı, kaldı ki önceki başvurumuzda, mahkememiz Hakimi hakkında düzenlenen bir "orta" notun olması nedeniyle daha önce yapılan başvurunun, şahsi bir başvuru olarak değerlendirebileceği, oysa iş bu dosyada mahkememiz Hakimi hakkında henüz düzenlenmiş bir kanun yolu formunun olmadığı, iş bu dosyada mahkememiz Hakimi hakkında "çok iyi" şeklinde bir form düzenlense dahi bunun yargı bağımsızlığına aykırı olduğu, zira İlk Derece Hakim ve Savcılarının not kaygısıyla değil, görevlerinin gereği olarak adalet kaygısıyla yargılama sürecinde görevlerini ifa ettikleri, görevlerini kötüye kullanmaları veya ihmal etmeleri halinde HSK denetimine tabi oldukları ancak kanun yolu denetiminde görev alan ceza yargılaması süjelerine, not verme yetkisinin verilmesinin, nottan hariç olarak yargı faaliyetin bağımsızlığına aykırı olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
SONUÇ VE TALEP
10- Ceza muhakemesinin soruşturma evresinin başlangıcından hükmün kesinleşmesine kadar olan evreyi kapsayan ve diyalektik temeli olan bilimsel bir faaliyet olduğu, bu süreçte yer alan asli süjelerin, bu süreç içindeki görevlerini bilimin ve hukukun gereği olarak bağımsız şekilde ifa edebilmeleri için her türlü etkiden, endişeden ve kaygıdan muaf olmaları gerektiği, bundan dolayıdır ki iddia, savunma ve yargılama makamlarının, karşılıklı olarak birbirleri hakkında başarı belgesi düzenleme yetkilerinin olmadığı ancak yargılama sürecinde kanun yolu denetiminde görevli olan bir merciin, yargısal görevini icra ettikten sonra 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddesine istinaden bu süreçte yer alan süjeler hakkında kanun yolu formu düzenlediği, bu yetkinin, yargılama sürecinde yer alan bir makama hiyerarşik üstünlük tanıdığı ve diğer süjelerin yargısal faaliyetlerini güven içinde ifa etmelerine engel teşkil ettiği, bağımsız bir şekilde karar alma olanağını kısıtlamasından dolayı kişilerin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği, eşitliğe aykırı olmasından dolayı çalışma barışına da bozduğu kanaatine varılmakla Anayasamızın 2, 5, 6, 9, 36, 49, 125, 138 ve 140/3 maddelerine aykırı olan 2802 sayılı yasanın 28/4 ve 28/5 maddelerinin iptal edilmesi Sayın Makamınızın takdirlerine arz olunur. ”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/141
Karar Sayısı : 2023/144
Karar Tarihi : 13/9/2023
R.G.Tarih-Sayı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Adana 20. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 1/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle yeniden düzenlenen 28. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının Anayasa’nın 2., 5., 6., 9., 10., 36., 49., 125., 138. ve 140. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 28. maddesi şöyledir:
“Kanun yolu değerlendirme formu:
Madde 28 – (Mülga: 31/3/2011-6217/31 md.; Yeniden düzenleme: 1/7/2016 – 6723/25 md.)
Yargıtay ve Danıştay daireleri ile genel kurullarınca yapılan kanun yolu incelemeleri sonunda;
a) İstinaf kanun yolu incelemesinde görev alan daire başkanı, üye, Cumhuriyet başsavcısı ve savcılar,
b) İlk derece yargı yerlerinde duruşmaya, karara veya hükme katılan, karar veya hükmü veren ya da soruşturma aşamasında görev yapan hâkimler,
c) İlk derece yargı yerlerinde soruşturma aşamasında görev alan, iddianameyi tanzim eden, duruşmaya katılan, mütalaa veren veya kanun yoluna başvuran Cumhuriyet savcıları,
hakkında kanun yolu değerlendirme formu düzenlenir.
Kanun yolu değerlendirme formu; soruşturmanın niteliği, iddianame, karar veya hükmün hukuka uygunluğu ve isabet derecesi, soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın hedef sürede tamamlanması, gereksiz masrafa sebebiyet verilmesi, duruşmalara hazırlıklı çıkılması veya hazırlıksız çıkılarak gecikmelere neden olunması, dosyaların eksiklik nedeniyle geri çevrilmeye neden olmayacak şekilde görevli daire veya birime gönderilmesi, bilirkişi görevlendirilmesinin hukuka uygun yapılması, soruşturma, kovuşturma veya yargılama işlemlerinin usul hükümlerine uygun olarak doğru ve zamanında yapılması, dava konularının anlayış ve yönlendirilmesi ile mütalaa, gerekçeli karar ve tebliğnamelerin yazılış, tahlil ve sonuçlandırılmasında başarı gösterilmesi gibi hususlar dikkate alınarak çok iyi, iyi, orta ve zayıf şeklinde düzenlenir. Yapılan incelemede olumlu veya olumsuz kanaat edinilememesi hâlinde, değerlendirme formu bu durum belirtilerek düzenlenir.
Hükmün onanmış veya bozulmuş olması tek başına olumlu veya olumsuz değerlendirme yapılmasını gerektirmez. Ayrıca, incelenen karara uygun muhalefet şerhi bulunması hâlinde olumsuz değerlendirme yapılamaz.
Bölge adliye mahkemeleri veya bölge idare mahkemeleri dairelerince yapılan istinaf kanun yolu incelemesi sonucunda yukarıdaki fıkralarda belirtilen kriterler esas alınarak kanun yolu değerlendirme formu düzenlenir. Aynı dosyaya ilişkin olarak istinaf kanun yolu incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu ile temyiz incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu arasında çelişki bulunması hâlinde temyiz mercilerince düzenlenen değerlendirme formu esas alınır.
Değerlendirme formu, kararı inceleyen heyetin başkanı tarafından düzenlenir. Hakkında değerlendirme formu düzenlenenler, formun Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)’ne kaydedilmesinden itibaren bir ay içinde gerekçelerini belirtmek suretiyle değerlendirme formunun yeniden incelenmesini isteyebilir. Yeniden inceleme talebi, başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde incelemeyi yapan daire tarafından oyçokluğuyla karara bağlanır.
Yukarıdaki fıkraların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Yargıtay ve Danıştayın görüşü alınmak suretiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.
Soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın tamamlanması için öngörülen hedef süreler Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından belirlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükümleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görev alanına giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 2802 sayılı Kanun’un 28. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının iptallerini talep etmiştir. İtiraz konusu kurallarla bölge adliye mahkemeleri veya bölge idare mahkemeleri dairelerince yapılan istinaf kanun yolu incelemesi sonucunda anılan maddede belirtilen ölçütlerin esas alınarak kanun yolu değerlendirme formunun düzenleneceği, aynı dosyaya ilişkin olarak istinaf kanun yolu incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu ile temyiz incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu arasında çelişki bulunması hâlinde temyiz mercilerince düzenlenen değerlendirme formunun esas alınacağı, değerlendirme formunun kararı inceleyen heyetin başkanı tarafından düzenleneceği, hakkında değerlendirme formu düzenlenenlerin formun Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’ne (UYAP) kaydedilmesinden itibaren bir ay içinde gerekçelerini belirtmek suretiyle değerlendirme formunun yeniden incelenmesini isteyebileceği ve yeniden inceleme talebinin başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde incelemeyi yapan daire tarafından oyçokluğuyla karara bağlanacağı düzenlenmektedir.
4. Bakılmakta olan davanın konusu ise sanığın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu işlediği iddiasına ilişkindir. Kurallar, bakılmakta olan davadaki uyuşmazlığın çözümünde olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte değildir. Dolayısıyla kuralların bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
5. Açıklanan nedenle kuralların itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 1/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle yeniden düzenlenen 28. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, Hasan Tahsin GÖKCAN’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA 13/9/2023 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Muammer TOPAL
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 2802 sayılı Kanunun 28. maddesinin 6723 sayılı Kanunun 25. maddesiyle yeniden düzenlenen ve iptali istenen 4. ve 5. fıkralarında adli ve idari uyuşmazlıklar sonunda verilen mahkeme kararlarıyla ilgili olarak kanun yollarında yapılan yargısal denetim sonucunda kararı denetlenen hakimler hakkında ilgili daire başkanı tarafından kanun yolu değerlendirme formu düzenleneceği öngörülmektedir. İncelenen kurallarda, anılan değerlendirme formu kapsamında; hakimin duruşmaya hazırlıklı çıkıp çıkmadığı, gecikmeye neden olup olmadığı gibi kriterler yanında karar veya hükmün hukuka uygunluğu ve isabet derecesi, soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın hedef sürede tamamlanması gibi hususların da değerlendirilerek başarı performansına göre çok iyi, iyi, orta ve zayıf şeklinde kanaatın yazılıp formun düzenleneceği belirtilmektedir. Mahkememiz sayın çoğunluğu iptali istenen kuralların yerel mahkeme tarafından ilgili davada uygulanacak kural olmadığı görüşüyle iptal isteminin reddi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
2. Anayasanın 152. maddesi uyarınca bir davaya bakan mahkemenin uygulayacağı bir kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasını ciddi bulması durumunda itiraz yoluyla iptal isteminde bulunması mümkündür. Mahkememiz bu nedenle “uygulanacak kural”ın tespitinde, iptali istenen kuralın “bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallar” olup olmadığının incelenmesi kriterini uygulamıştır. Bu kriter açısından kural olarak iptali istenen kanun hükmü veya ibaresinin uyuşmazlığın çözümünde veya davanın evrelerinde doğrudan bir etkisinin bulunması aranmalıdır. Bununla birlikte yargılamaya ilişkin usul hukuku kurallarında bu kriter her zaman yeterli değildir. Usul kuralları bakımından uyuşmazlığın görülmesine ilişkin dava sürecine veya sonucuna ilişkin dolaylı etkisi olan kuralların da “uygulanacak kural” niteliğinde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme Anayasa’nın üstünlüğü ilkesini koruma işlevini gören anayasal denetimin mantığı yönünden de gereklidir. Tersine bir yaklaşım AYM’nin kendini sınırlaması anlamına gelebilir. Nitekim AYM daha önce 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 1/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 28. maddesinin yedinci fıkrasının “…kovuşturma veya yargılamanın tamamlanması için öngörülen hedef süreler Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından belirlenir.” bölümünün iptal isteminin ilk incelemesinde kuralı davada uygulanacak kural olarak nitelemiş ve davayı esastan inceleyerek sonuçlandırmıştır (bkz. AYM, E.2021/17, K.2021/103, 30/12/2021).
3. İptali istenen kurallar her ne kadar hakimlerin özlük haklarına ilişkin bir değerlendirme formu düzenlenmesini kapsıyor ise de aynı zamanda hakimlerin görmekte oldukları her bir davaya ilişkin usul kuralı mahiyetindedir. Başka deyişle hakim kuralda öngörülen “değerlendirme formu” kapsamındaki kriterleri her bir davada uygulamakla yükümlü kılındığı için anılan kurallar usul hukukunun bir parçası mahiyetindedir. Uyuşmazlığın çözümü için daha detaylı bir hukuki sorunu araştırmak isteyen hakimin hedef süre ve davayı geciktirmeme kriteri yönünden ya da istinaf veya Yargıtay dairesinin istikrarlı fakat kanuna veya Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündüğü bir yorum şekli yerine kendi hukuki anlayışını tercih etmesi düşüncesinde olmasına karşın kanun yolu denetimi sonunda orta not verilebileceği endişesiyle etki altında karar vermesi olasılığı bulunmaktadır. Dolayısıyla görünüşte hakimin özlük hakkına ilişkin gibi görünen kurallar diğer yönüyle aslında adil yargılanma hakkı yönünden mahkemenin kuruluşuna ve yapısına ilişkin usul hukuku kuralı niteliğindedir. Bu nedenle Anayasa’ya aykırılığı öne sürülen kuralların mahkemenin önündeki davada uygulanacak bir kural olmadığı söylenemez.
4. Öte yandan incelemeye konu kuralların adil yargılanma hakkının “bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı” alt unsuru/güvencesi ile de ilgisi bulunmaktadır. Bu ilke açısından davaların görüleceği mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlık güvencelerini içeren yargı mercileri olması gerekir. Anayasa’da mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik mesleği güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinde bağımsızlığın kapsamı “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler./ Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz./ Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz./ Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” şeklinde belirlenmiştir. Anayasa’nın hâkimlik ve savcılık mesleğinin düzenlendiği 140. maddesinin üçüncü fıkrasında “Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca hâkim ve savcıların özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenmesi gerekir.
5. Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, yargının yasama ve yürütme başta olmak üzere her kişi ve kuruma karşı bağımsızlığını ifade etmektedir. Söz konusu bağımsızlık, yargılama fonksiyonunun gereği gibi yerine getirilmesi amacını gütmekte ve hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturmaktadır. Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını ifade etmektedir. Yargının vazgeçilmez karakteri olan bağımsızlık, hâkimin çekinmeden ve endişe duymadan, hukukun öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış etki altında kalmadan, yansız ve özgürce karar verebilmesini ifade eder. Hâkimlerin görevlerinde bağımsızlıkları, onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılması amacını gütmektedir. Bu nedenle mahkemelerin bağımsızlığı, insan haklarının ve özgürlüklerinin en etkin güvencesidir (bu yönde bkz. AYM, E.2016/144, K.2020/75, 10/12/2020, par. 26; AYM, E.2021/17, K.2021/103, 30/12/2021, par. 23).
6. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin (AY m. 6-9) ve hukuk devleti ilkesinin önemli bir unsuru olan yargı bağımsızlığı ilkesinin (AY m. 2, 138-141, 159) bir gereği olarak hakimlerin mesleki yönden denetiminin de belirtilen anayasal ilkelere uygun olması gerekmektedir. Bilindiği gibi mahkemelerin bağımsızlığının en temel güvencesini hakimlik teminatı oluşturur. Hakimlerin mesleklerini yürütürken yasama organına, yürütme organına ve mahkemeler sistemi ile birlikte yargı sistemi içerisindeki diğer yargı organlarına karşı bağımsızlığının yasalarca güvence altına alınması Anayasal ilkelerin gereklerindendir. Bu anlamda hakimlerin özlük işleri hakkındaki tüm düzenlemelerin de Kanunla yapılması, idari bir merciin kararına tabi tutulmaması gerekmektedir.
7. Hakimlik teminatı bakımından hakimlerin diğer mahkemeler ve üst mahkemelere karşı bağımsızlığının sağlanması da önemli bir husustur. Hakimler yargılama fonksiyonlarını görürken kanun yolu denetimi yapan diğer bir hakim veya üst mahkeme karşısında da bağımsızlıklarını koruyabilmelidir. Mahkemelerdeki görevleriyle yargısal egemenliği (AY m. 6, 9) kullanan hakimler arasında yargısal yetki kullanımı dolayısıyla üstlük-altlık ilişkisi kurulamaz. Yalnızca bu şekilde yargının kendi iç yapısı ve örgütlenmesi yönünden bağımsızlığın korunduğu söylenebilir (Prof. Dr. Çetin Özek, Yargının İdari Denetimi, İÜHFM 1982, S. 1-4, s. 922). Başka deyişle kanunyolu denetimi yargılama usulüne ilişkin kanunların ve adil yargılanma hakkının bir gereği olmakla birlikte bu denetimin kararı incelenen hakim üzerinde üstlük-altlık ilişkisi kurulması biçiminde yapılması hakimlik teminatını zedeleyecektir. Elbette meslekteki uzmanlıkları ve birikimleri ile kanun yolu denetiminde üst ya da yüksek mahkemelerin verdikleri kararların hukuki sorunların çözüm yöntemlerini gösterme, içtihat birliğini sağlama ve hatta öğreticilik gibi işlevleri bulunmaktadır. Fakat bir yargısal denetim yolunun aynı zamanda hakimin mesleki performansını ölçen başarı not sistemi olarak kullanılması herşeyden önce kanunyolu sisteminin anayasal anlamına ve işlevine aykırıdır. Kurallarla öngörülen sistem, yargısal denetim yapan hakimlerin, kararını inceledikleri hakimler üzerinde hiyerarşik bir ilişki kurmasına neden olmaktadır. Yargısal denetimin niteliği ve mantığı ile hiyerarşik ilişki ve hiyerarşi yetkisi asla birbiriyle bağdaşmaz.
8. Bilindiği üzere idare hukukunda üst amir tarafından kullanılan hiyerarşi yetkisi yönetim yetkisine bağlı olarak tayin, terfi, disiplin gibi işlemlerin tesisi yetkisini kapsar. Yargı yolu denetiminde, terfi ve disiplin işleminde kullanılacak şekilde başarı notu verilmesi, işlevsel olarak denetimi hiyerarşik denetime, denetim yapanı da hiyerarşik amir konumuna getirmektedir. Öte yandan bu bir uygulama sorunundan ibaret değildir. Son derece objektif ve özenli bir not uygulaması yapılıyor olması da sistemin yargı bağımsızlığı üzerindeki etkisini ortadan kaldırmamaktadır. Diğer bir ifadeyle Kanunun 28. maddesindeki bu düzenleme sonucunda yüksek mahkeme dairesi başkanı/hakimleri ile istinaf veya ilk derece mahkemesi hakimleri arasında ve yine istinaf mahkemesi daire başkanı/hakimleri ile ilk derece mahkemesi hakimleri arasında hukuken hiyerarşik bir ilişki kurulmaktadır. Böyle bir durum Anayasal hakimlik teminatı ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Hatta hakimler üzerinde bu yöntemle bir psikolojik baskı oluşması (hakimlerin not endişesiyle kendi hukuksal görüşlerini karara derç etmekten kaçınması) davanın taraflarının adil yargılanma haklarını da zedeleyebilecektir. Nitekim 1981 tarihli Hukuk Kollokyumunda not sisteminin getirilmesi önerisini tartışan Prof. Eralp Özgen bu sistemin savunma hakkının kısıtlanmasına yol açabileceğine değinmiş ve böyle bir denetim yapılacaksa bile Yargıtay dışında yapılması gerektiğini ifade etmiş, yine Prof. Çetin Özek de temyiz denetimi üzerinden terfi sistemi kurulmasının yanlışlığına işaret etmiştir (bkz. Kollokyum tartışma bölümü; İÜHFM 1982, S. 1-4, s. 999, 1004).
9. Öte yandan bu söylediklerimiz, temyiz denetiminden geçen kararların hakimlerin terfilerinde dikkate alınamayacağı anlamına gelmemektedir. Fakat temyiz denetiminin bir parçası olarak böyle bir sistemin kurulmasının anayasal ilkeleri ihlal ettiği açıktır. Kaldı ki bu sistem alternatifsiz de değildir. Mahkemelerin tabi olduğu Uyap sisteminde tüm kararların elektronik kaydının bulunduğu gözetildiğinde terfilerle görevli Anayasal Kurum olan HSK’nın ilgili birimlerinin bu kararlardaki isabet derecesini terfi dönemleri öncesinde analiz etmesi çok güç olmasa gerektir. Belirtilen nedenlerle bakılmakta olan davada uygulanma imkanı bulunduğundan ilk incelemenin red kararıyla sonuçlandırılmaması ve iptal isteminin esasının incelenmesi gerektiği görüşündeyim.