ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/144
Karar Sayısı : 2023/137
Karar Tarihi : 26/7/2023
R.G. Tarih - Sayı :
24/10/2023 - 32349
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
A. 231. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının,
B. 273. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının,
Anayasa’nın 13., 36. ve 141. maddelerine aykırılığının
ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında
resmî belgede sahtecilik suçundan açılan davada itiraz konusu kuralların
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükümleri
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
1. 231. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen
esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana
çizgileriyle anlatılır.”
2. 273. maddesi
şöyledir:
“İstinaf istemi ve süresi
Madde 273 – (1) İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından
itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt
kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve
tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında 263 üncü madde hükmü
saklıdır.
(2) Hüküm, istinaf yoluna başvurma hakkı olanların
yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.
(3) (Değişik: 18/6/2014-6545/75 md.) Ağır ceza
mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin yargı çevresi
içerisindeki asliye mahkemelerinin hükümlerine karşı, kararın o yer Cumhuriyet
başsavcılığına geliş tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna
başvurabilirler.
(4) Sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış
olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya
beyanında, başvuruya ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına
engel olmaz.
(5) Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna başvurma
nedenlerini gerekçeleriyle birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. Bu istem
ilgililere tebliğ edilir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde
bu husustaki cevaplarını bildirebilirler.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri
Kanun’un;
1. 232. maddesi şöyledir:
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği
hususlar
Madde 232 – (1) Hükmün başına, "Türk Milleti
adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya
hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun,
vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık
kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve
zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre
ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi ve varsa karşı oy gerekçesi,
tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün
içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler
tarafından imzalanır.
(5) (Değişik: 24/11/2016-6763/31 md.) Hüküm sonucu
tefhim edildikten sonra gerekçeli karar imzalanmadan hâkim ölür veya herhangi
bir sebeple kararı imzalayamayacak hâle düşerse, yeni hâkim, tefhim edilen
hükme uygun olarak gerekçeli kararı bizzat yazarak imzalar. Toplu mahkemelerde
böyle bir durumun gerçekleşmesi hâlinde, hüküm diğer hâkimler tarafından
imzalanır ve başkan veya en kıdemli hâkim tarafından, hükmün altına diğer
hâkimin imza edememesinin sebebi yazılarak imza olunur.
(6) Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen
kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının,
kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının,
başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde
açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı
veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir”
2. 275. maddesi
şöyledir:
“İstinaf başvurusunun etkisi
Madde 275 – (1) Süresi içinde yapılan istinaf başvurusu,
hükmün kesinleşmesini engeller.
(2) Hüküm, istinaf yoluna başvuran Cumhuriyet savcısına
veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükme karşı istinaf
yoluna başvurulduğunun mahkemece öğrenilmesinden itibaren gerekçe, yedi gün
içinde tebliğ edilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU,
Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 30/11/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında
öncelikle başvurunun yöntemine uygunluğu sorunu görüşülmüştür.
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada
uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini
Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda iptali talep
edilen kuralların Anayasa’nın hangi maddelerine aykırı olduklarının açıklanması
gerektiği belirtilmiş; anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir
şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının
Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle
reddedileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anılan İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(a) bendinde de itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli kararında
Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi
maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunu ayrı ayrı ve gerekçeleriyle
birlikte açıkça göstermesi gerektiği ifade edilmiştir.
4. Yine İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(b) bendinde Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede başvuruda
eksikliklerin bulunduğunun tespit edilmesi hâlinde itiraz yoluna ilişkin
işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği
belirtilmiştir.
5. 5271 sayılı Kanun’un 273. maddesinin itiraz konusu (1)
numaralı fıkrasında istinaf isteminin,
hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir
dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle
yapılacağı; beyanın tutanağa geçirileceği ve tutanağın hâkime
onaylattırılacağı; tutuklu sanık hakkında ise 263. madde hükmünün saklı olduğu
hükme bağlanmıştır.
6. Başvuru kararında yalnızca istinaf süresinin hükmün
açıklanmasından itibaren başlatılmasına ilişkin kuralın iptal gerekçesine yer
verildiği, anılan fıkrada yer alan diğer kuralların hangi nedenlerle Anayasa’ya
aykırı olduğuna ilişkin iptal gerekçelerinin açıkça gösterilmediği
anlaşılmıştır. Bu itibarla fıkranın birinci cümlesinde yer alan “…hükmün
açıklanmasından itibaren…” ibaresi dışında fıkranın kalan kısmına ilişkin
başvurunun yöntemine uygun olmaması nedeniyle reddi gerekir.
7. Açıklanan nedenle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun;
A. 231. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının esasının incelenmesine,
B. 273. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının;
1. Birinci
cümlesinde yer alan “…hükmün açıklanmasından itibaren…” ibaresinin
esasının incelenmesine,
2. Kalan kısmının
iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun
olmadığından REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
8. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 231. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
9. 5271 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (f) bendinde kovuşturma iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün
kesinleşmesine kadar geçen evre olarak tanımlanmıştır. Kovuşturma evresinin
aşamalarından biri olan duruşma devresi, tarafların suç isnadı hakkında
görüşlerini ortaya koymaları sonrasında sona erdirilir ve mahkemece hüküm
verilir.
10. Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ceza
muhakemesinin sonunda verilebilecek hükümlerin neler olduğu sayılmıştır. Buna
göre son karar niteliğinde kabul edilmiş olan hükümler; beraat, ceza
verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın
reddi ve davanın düşmesi kararlarıdır.
11. Ceza muhakemesinde duruşma devresinin sonunda suç
isnadının esasını çözümler nitelikte bir son karar verildiği, başka bir
ifadeyle hüküm kurulduğu durumlarda hükmün sorun, gerekçe ve sonuç kısımlarının
tümünü içerir biçimde duruşma tutanağına geçirilmesi ve hükmün gerekçeli
karar biçiminde açıklanması mümkündür. Kanun, hükmün sorun ve gerekçeyi
içerir biçimde açıklanmadığı durumlarda uygulamada kısa karar olarak da
adlandırılan hüküm fıkrası kısmının duruşma tutanağına geçirilmesine ve
gerekçenin ana hatlarıyla anlatılmasına da imkân tanımıştır.
12. İtiraz konusu kural uyarınca hüküm fıkrası Kanun’un
232. maddesine göre duruşma tutanağına geçirilecektir. 232. maddenin (6)
numaralı fıkrası uyarınca hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen
kararın ne olduğu, uygulanan kanun maddeleri, ceza verilmesi hâlinde cezanın
miktarı, karara karşı kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme imkânının
bulunup bulunmadığı, başvuru imkânı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer
vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
13. Duruşmadan sonuç çıkarma devresinde yukarıda
belirtilen esaslara uygun şekilde yazılan hüküm fıkrasının duruşma tutanağına
geçirilerek okunması ve hükmün gerekçesinin ana hatlarıyla anlatılması itiraz
konusu kuralı oluşturmaktadır.
2. İtirazın Gerekçesi
14. Başvuru kararında özetle; kanun yollarına etkili
başvurunun mahkemeye erişim hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olduğu, kanun yollarına etkili başvurunun ise ancak
gerekçelendirilmiş bir hükme karşı yapılabileceği, kural uyarınca duruşma tutanağına
geçirilen hüküm fıkrasının gerekçesinin ana hatlarıyla sözlü olarak
açıklanmasının öngörüldüğü, hükmün gerekçesinin ana hatlarıyla ne surette
açıklandığının içerik ve nitelik bakımından mahkemelerin takdirinde olduğu ve
hükmün gerekçesinin duruşma tutanağına geçirilmediği durumlarda gerekçenin ana
hatlarıyla açıklanması hususunun denetiminin mümkün olmadığı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 13., 36. ve 141. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
15. İtiraz konusu kural uyarınca hükmün sonucunu oluşturan
hüküm fıkrasının, 5271 sayılı Kanun’un 232. maddesinde belirtilen esaslara
uygun olarak duruşma sonunda mutlaka tutanağa geçirilmesi gerekirken,
gerekçenin henüz yazılmadığı durumlarda, tutanağa geçirilmiş olan hüküm
fıkrasının okunması ve gerekçesinin ana hatlarının sözlü olarak açıklanması da
mümkündür. Bu durumda hükmün sonucunun hangi gerekçeye dayandığı konusunda
tarafların tam anlamıyla
bilgi sahibi olma imkânı bulunmamaktadır. Bu
nedenle itiraz konusu kuralın adil yargılanma hakkı ve bu bağlamda gerekçeli
karar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
16. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.” denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü
mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü
fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkını
da güvence altına almaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği
gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu nedenle gerekçeli karar hakkı
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel
güvencelerinden biridir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686,
17/11/2021, § 77).
17. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarının sağlanmasını ve kararların denetlenmesini amaçlamaktadır.
Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun
biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda
kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması
için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800,
18/6/2014, §§ 31, 34).
18. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan
gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca
mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Mahkemelerin
anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya
karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz.
Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara cevap vermek
zorunda değilse de davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli
karardan anlaşılmalıdır (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, §
56).
19. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Yargılama sırasında açık
ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile cevap verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
20. Ceza muhakemesinde duruşmadan sonuç çıkarma ve
sonrasında hüküm kurma devresi yargılamanın tüm süjelerinin kolektif katılımı
ile yapılmaktadır. Tarafların esasa ilişkin görüş ve savunmalarını ortaya
koymalarından sonra mahkeme tarafından hüküm kurulabilecektir. Yargılama ile
çözülen sorunun esasına etki eden tüm delillerin tarafların iddia ve
savunmalarını karşılar şekilde gerekçede tartışılması ve mahkemenin ulaştığı
kanaatin açıklanması gerekir. Sorunun kapsamlı olduğu durumlarda hükmün gerekçe
kısmının da buna uygun olarak kapsamlı biçimde duruşmanın sonunda yazılması
mümkün olmayabilir. Gerekçenin henüz yazılmadığı durumlarda, duruşma tutanağına
geçirilmiş olan hüküm fıkrasının okunmasına ve gerekçesinin ana hatlarının
sözlü olarak açıklanmasına imkân tanıyan kuralın haklı bir nedene dayandığı
anlaşılmaktadır.
21. Kural uyarınca yalnızca hüküm fıkrasının okunduğu ve
gerekçesinin ana hatlarıyla anlatıldığı durumlarda, Kanun’un 232. maddesinin
(3) numaralı fıkrası uyarınca hükmün gerekçesi on beş gün içinde yazılarak
dosyaya konulacaktır. Bu itibarla gerekçenin duruşma sonunda tutanağa
geçirilemediği durumda ortaya çıkacak eksikliği telafi edecek bir güvencenin
öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Kaldı ki, Anayasa’nın 141. maddesinde mahkemelerin
her türlü kararının gerekçeli olması gerektiği hüküm altına alınmışken anılan
kararların gerekçesinin mutlaka duruşma devresinin sonunda yazılmasına dair bir
anayasal zorunluluk öngörülmemiştir.
22. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 36. ve 141.
maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 13. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
B. Kanun’un 273. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “...hükmün
açıklanmasından itibaren...” İbaresinin İncelenmesi
1.
Anlam ve Kapsam
23. 5271 sayılı Kanun’un 273. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca istinaf istemi, hükmün açıklanmasından
itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi
veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır. İstinaf
isteminin zabıt kâtibine beyanda bulunarak yapıldığı durumlarda bu beyan
tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Anılan cümlede yer alan “…hükmün
açıklanmasından itibaren…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
24. Hüküm, istinaf yoluna başvurma hakkı olanların
yokluğunda açıklanmışsa söz konusu Kanun’un 273. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca istinaf istemi hükmün tebliğinden itibaren yedi gün içinde
yapılabilir.
25. Anılan maddenin (3) numaralı fıkrası uyarınca ağır
ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin yargı çevresi
içerisindeki asliye mahkemelerinin hükümlerine karşı, kararın o yer Cumhuriyet
başsavcılığına geliş tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna
başvurabilirler.
26. Maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca Cumhuriyet
savcısının istinaf isteminde istinaf yoluna başvurma nedenlerinin
gerekçeleriyle birlikte yazılı olarak açıkça gösterilmesi zorunluluğu
öngörülmesine karşın, (4) numaralı fıkra uyarınca yargılamanın diğer süjeleri
olan sanık, katılan, katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya
katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların istinaf
isteminde bulunurken herhangi bir gerekçe gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır.
27. Hüküm fıkrasının duruşmada hazır bulunanlara tefhim
edildiği ancak gerekçesinin henüz tutanağa geçirilmediği durumlarda da itiraz
konusu kural uyarınca istinaf süresi hükmün açıklanmasından itibaren ya da
başka bir ifadeyle tefhimden itibaren başlamaktadır. Hüküm fıkrasını tefhim
yoluyla öğrenen tarafların sunmuş oldukları istinaf istemlerini içerir dilekçe
veya bu yöndeki beyanlarına dair zabit kâtibince tutulan tutanak uygulamada süre
tutum dilekçesi olarak adlandırılmaktadır.
28. Hükmün gerekçesiyle birlikte açıklanmadığı
durumlarda, hükmü tefhim yoluyla öğrenip mahkemeye süre tutum dilekçesi sunan
taraflara Kanun’un 275. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca hükmün
gerekçesi yedi gün içinde tebliğ edilir. Sanık ve katılan yönünden istinaf
isteminde gerekçe sunma zorunluluğu bulunmamakla birlikte, istinaf mahkemesince
hüküm hem hukuki hem de maddi yönden incelenip gerektiğinde delil
toplanabileceğinden, anılan süjelerin istinaf mahkemesince hüküm kurulduğu
aşamaya kadar istinaf istemlerine ilişkin gerekçelerini içerir dilekçe veya
beyanlarını sunmaları imkân dahilindedir. Sunulan gerekçeli istinaf isteminin
istinaf mahkemesince yapılacak kanun yolu denetiminde gözetilmesi gerekir.
29. Cumhuriyet savcısının istinaf isteminde bulunduğu
durumlarda, bu istemin ilgiliye tebliğ edilmesi gerekip yedi gün içinde bu
isteme karşı cevap verilmesi mümkündür. Yine Kanun’un 277. maddesinin (1)
numaralı fıkrası uyarınca hükmü veren mahkemece reddedilmeyen istinaf dilekçesi
veya beyana ilişkin tutanağın bir örneği yargılamanın karşı tarafına tebliğ
edilir. Karşı taraf bu dilekçe veya beyana tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
içinde cevap verebilir. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca cevap
verildikten veya cevap için belirlenen süre sona erdikten sonra dosya bölge
adliye mahkemesine gönderilir.
30. İtiraz konusu kural ilk derece mahkemesinin hükmüne
karşı istinaf süresinin, hükmün tefhiminde hazır bulunanlar bakımından hükmün
açıklanmasından itibaren başlamasını öngörmektedir.
2. İtirazın Gerekçesi
31. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kural
uyarınca istinaf kanun yoluna başvuru süresinin hükmün açıklanmasından itibaren
başladığı, hükmün gerekçesinin duruşma tutanağına
geçirilmediği durumlarda gerekçeyi bilmeyen sanık yönünden kanun yoluna başvuru
süresinin hükmün açıklanmasından itibaren başlatılmasının sanığa ağır bir
külfet yüklediği, kuralın uyuşmazlıkların kısa sürede nihai çözüme
kavuşturularak hukuki güvenliğin sağlanması şeklindeki meşru amaç bakımından
orantısız olduğu ve bu yönüyle mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13.,
36. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
32. Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı
mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara
bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
33. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir (Hasan İşten, B. No:
2015/1950, 22/2/2018, § 37). Mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava
açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
34. Mahkemeye erişim
hakkı somut ve etkili olmalıdır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için
bireyin, haklarına müdahale eden bir işleme itiraz etmek üzere açık ve somut
bir fırsata sahip olması gerekir (Ünsal Karabulut, B. No: 2014/12045,
17/11/2016, § 26).
35. Anayasa'nın 36. ve 141. maddelerinde güvence altına
alınan gerekçeli karar hakkı, tarafların kanun yoluna etkili başvuru
yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen
bir karara karşı kanun yoluna başvuru hakkının etkin kullanılması mümkün
olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması
beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034,20/3/2014, § 39; Ayşe Eşlik, B.
No: 2014/15969, 21/6/2017, § 42).
36. Öte yandan, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve
adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olan savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik
toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784,
7/3/2014, § 32). Gerçek anlamda bir savunma hakkından bahsedilebilmesi için,
taraflar savunma konusunda yeterli imkâna, başka bir ifadeyle gerekli zaman ve
kolaylıklara sahip olmalıdır. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman
ve kolaylıklara sahip olma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil
yargılanma kavramının yanında meşru vasıta ve yollardan yararlanma kavramının
da kapsamında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).
37. Savunma için gerekli kolaylık kavramı
şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan
imkânları ifade etmekte ve silahların eşitliğini sağlamayı
amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar,
savunma için gerekli olanlardır. Bu bağlamda hükmün gerekçeli olarak
açıklanması veya taraflara gerekçeli kararın tebliğ edilmesi de sağlanacak
kolaylıklar arasındadır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971,
1/2/2017, § 45).
38. İtiraz konusu kural istinaf kanun yoluna başvuru
süresinin hükmün açıklanmasından itibaren, başka bir ifadeyle tefhimden
itibaren başlamasını öngörmektedir. Kanun yoluna başvuru süresinin hükmün
tefhimiyle başlaması mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirmektedir. Kanun
yoluna başvuru süresinin tefhimden başlatılması yazılı gerekçe henüz tebliğ
edilmeden kişiyi savunma yapmaya zorladığından savunma için gerekli
kolaylıklardan yararlanma hakkını da etkilemektedir. Dolayısıyla mahkemeye
erişim hakkı kapsamındaki incelemenin savunma için gerekli kolaylıklardan
yararlanma hakkı ışığında yapılması gerekir.
39. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla
yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması
gerekir.
40. Bu itibarla mahkemeye erişim hakkına yönelik bir
kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların
keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir
düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
41. Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun
bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde; kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın
13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
42. Kuralın şeklî anlamda bir kanun hükmü olduğu ve
erişilebilir olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra istinaf kanun yoluna
başvuru süresinin hükmün açıklanmasından itibaren başlayacağının açık,
anlaşılır ve sınırları belirli şekilde düzenlendiği, bu kapsamda kuralın
kanunilik şartını taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.
43. Yargı kararlarının
tabi kılınacakları bir kanun yolu incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma
ihtimalinin hukuk düzeni içinde sürekli olarak gündemde tutulması hukuki
güvenlik ve istikrar ilkeleriyle bağdaşmayacaktır. Yargılamaların sürüncemede
kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların mümkün olan en kısa süre içinde nihai
çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde etki ve sonuçlarını doğurması beklenen
kesin hükmün bir an önce teminini sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı
üst mahkemeler nezdinde yapılması öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla
belli sürelere bağlanmıştır (Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805,
25/10/2017, § 59). Bu itibarla kanun yoluna başvurma hakkını hükmün
açıklanmasından itibaren başlatan ve belirli bir süre içinde yapılması şartına
bağlayan kuralın hukuki güvenlik ve istikrarı sağlamak şeklinde meşru bir
amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.
44. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca
mahkemeye erişim hakkına getirilecek sınırlamaların ölçülü olması gerekir.
Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı
gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına
yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin
gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56,
11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016).
45. İstinaf kanun yoluna başvuru
süresini hükmün açıklanmasından itibaren başlatan ve belirli bir süre içinde
başvuru yapılmadığı takdirde hükmün kesinleşmesine imkân tanıyan kuralın hükmün kısa sürede kesinleşmesiyle hukuki güvenlik ve
istikrarın sağlanması amacına
ulaşma bakımından elverişli olmadığı söylenemez.
46. İstinaf kanun yoluna başvuru
süresini hükmün açıklanmasından itibaren başlatan kuralla kanun yoluna
başvuracak tarafça istinaf dilekçesinin bir
an önce sunulmasının sağlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Kuralın bu yönüyle hükmün kesinleşmesi
sağlanarak hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması şeklindeki amaca ulaşılması
bakımından kanun koyucunun başvurabileceği araçlar arasında olduğu
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkemeye erişim hakkına sınırlama getiren
kuraldan daha hafif bir sınırlama ile aynı amaca ulaşılmasının mümkün olup
olmadığı da önem taşımaktadır.
47. Bu bağlamda Kanun’un 232. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında hükmün gerekçesi ile birlikte tümüyle tutanağa
geçirilmediği durumlarda hükmün açıklanmasından itibaren en geç on beş gün
içinde gerekçeli kararın dava dosyasına konulacağı hüküm altına alınmıştır.
Anılan hükümle gerekçeli kararın yazımı için makul bir süre öngörüldüğü dikkate
alındığında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin gerekçeli kararın tarafa
bildirilmesinden sonra başlatılmasının hukuki güvenlik ve istikrarı sağlamak
şeklindeki meşru amaç bakımından itiraz konusu kural kadar etkili sonuç
doğurabileceği açıktır. Bu itibarla hükmün
gerekçesiyle birlikte açıklanmadığı sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği durumlarda, istinaf kanun
yoluna başvuru süresini hükmün açıklanmasından itibaren başlatan ve kanun
yoluna başvuracak tarafa öncelikle süre
tutum dilekçesi,
gerekçeli kararın tebliğinden sonra ise istinaf nedenlerini bildirir ikinci bir dilekçe sunma zorunluluğu öngören kuralın ulaşılmak
istenen amaç bakımından zorunlu olmadığı, mahkemeye erişim hakkına gerekli
olmayan bir sınırlama getirdiği anlaşılmaktadır.
48. Diğer yandan kanun yoluna başvuru süresinin hükmün açıklanmasından
başka bir ifadeyle tefhim tarihinden itibaren başlatılacaksa hükümde taraflara
tefhim edilen kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin
bulunması zorunludur (Vesim Parlak, §§ 33, 34). Kanun yoluna başvuru
süresinin hükmün tefhimiyle başladığı durumlarda, hükmün gerekçesini bilmeyen
tarafın istinaf kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullanabileceği
söylenemez. Başvurucunun istinaf kanun yoluna başvurma hakkını gereği gibi
kullanabilmesi için kararın hangi gerekçe ile verildiğini bilmesi gerekir.
Nitekim kanun yolunda ileri sürülecek istinaf sebepleri, hükmün yalnızca
sonucuyla değil gerekçesiyle de ilgili olabilir. Bu bakımdan ceza
yargılamasında esaslı belgelerden olan ve hükmün maddi ve hukuki temelini
oluşturan gerekçeyi içerir hükmün kanun yoluna başvuru hakkını kullanabilmesi
için taraflara bildirilmesi gerekir.
49. Hükmün gerekçesiyle birlikte açıklanmadığı sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği
durumlarda hak kayıplarının önüne geçilebilmesi için duruşmada hazır olan taraflarca
süre tutum dilekçesinin verilme imkânı olmasına karşın gerekçeli kararın
duruşmada hazır olanlardan yalnızca bu dilekçeyi veren taraflara tebliğ
edilmesi ve bu durumda tarafın yeniden istinaf dilekçesi hazırlamak veya
gerekçenin yerinde olduğunu düşündüğünde kanun yolu başvurusundan feragat
dilekçesi vermek mecburiyetinde bulunduğu gözetildiğinde mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak
istenen meşru amaç ve kişilerin mahkemeye erişim hakkından yararlanmasındaki
bireysel yarar arasında makul bir orantının kurulamadığı anlaşılmaktadır. Bu
itibarla kuralın gerekçesi açıklanmayan hükümler yönünden mahkemeye erişim
hakkını güçleştirdiği ve kuralla hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek
kamusal yararla kıyaslandığında kişilere aşırı külfet yüklediği, mahkemeye
erişim hakkını orantısız dolayısıyla ölçüsüz bir biçimde sınırladığı
anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Basri BAĞCI ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 141. maddesi yönünden
incelenmemiştir.
IV. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
51. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216 sayılı
Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak
suretiyle Mahkemenin gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı
günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek
üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
52. 5271 sayılı Kanun’un 273.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…hükmün
açıklanmasından itibaren…” ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince bu kurala ilişkin iptal hükmünün kararın Resmî
Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun
görülmüştür.
V.
HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun;
A. 231. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 273. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…hükmün açıklanmasından
itibaren…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Basri BAĞCI
ile Muhterem İNCE’nin karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin
(3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN
BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
26/7/2023 tarihinde
karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Karşı Oy
1. Çoğunluk tarafından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun (CMK) 273/1. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…hükmün
açıklanmasından itibaren…” ibaresinin iptaline karar verilmiştir.
2. İptal gerekçesi olarak; hükmün açıklandığı anda
gerekçenin çoğunlukla yazılmamış olduğu, kararı istinaf etmek isteyen tarafın
gerekçeyi görmeden kanun yoluna müracaat etmek durumunda bırakıldığı bu durumun
istinaf isteminde bulunanlar açısından dezavantajlı bir duruma yol açtığı hususları
ifade edilmektedir.
3. Çoğunluk, istinaf kanun yoluna müracaat için sürenin
hükmün gerekçesi ile birlikte taraflara tebliğ edilmesinden başlatılmasının
daha yerinde olacağını ifade etmektedir.
4. Bir normun anayasal denetiminde gözetilmesi gereken
husus seçenekler arasında en ideal olanın belirlenmesi değil, mevcut
düzenlemenin anayasaya uygun olup olmadığıdır.
5. Hüküm açıklanırken gerekçesinin de aynı anda
tarafların bilgisine sunulması en ideal olan uygulamadır. Diğer taraftan kanuni
yollara müracaat için sürenin gerekçeli kararın tebliğinden başlatılması da
mevcut uygulamaya nazaran daha yerinde bir uygulama olacağı görüş olarak
savunulabilir.
6. Ancak yukarda aktarılan hususlar istinaf yoluna
müracaat süresinin tefhimden itibaren başlatılmasını ön gören mevcut
uygulamanın anayasaya aykırı olduğu anlamına gelmemektedir.
7. CMK.nın 232. maddesi üçüncü fıkrası,
hükmün açıklanması sırasında gerekçenin tutanağa geçirilmemesi durumunda onbeş
gün içerisinde bunun yapılamasını amirdir.
8. Diğer taraftan CMK.nın 275.
maddesinin ikinci fıkrasında hükme karşı istinaf yoluna müracaat edildiğinin
mahkemece öğrenilmesi durumunda gerekçeli kararın yedi gün içerisinde taraflara
tebliğini hüküm atına almaktadır.
9. CMK. 275. maddesinde yer alan bu
hüküm sayesinde onbeş gün olan gerekçeli karar yazım süresi yedi gün içerisinde
gerekçenin kaleme alınıp tebliğ edilmesi gerekliliğine dönüşmektedir.
10. Kararı istinaf etmek iradesine sahip
bir tarafın mevcut düzenlemede mahkeme kararının gerekçesini öğrenmeden bu
hakkını kullanması gibi bir durum söz konusu değildir. İstinaf iradesini
öğrenen mahkeme yedi gün içerisinde sadece gerekçeyi kaleme almakla değil aynı
zamanda onu tebliğ etmekle de yükümlüdür. Bu durum sürecin daha hızlı
işlemesine de hizmet etmektedir.
11. Tatbikatta süre tutum dilekçesi
alarak isimlendirilen ilk müracaat üzerine yazılmamış olan gerekçeli karar
mahkeme tarafından yedi gün içerisinde ilgilisine tebliğ edilmektedir.
Gerekçeli kararı öğrenen ve değerlendiren taraf, vermiş olduğu istinaf
dilekçesindeki değerlendirmelere ekleme ve çıkartmalar yapabileceği gibi kanun
yoluna müracaattan tamamen de feragat edebilecektir.
12. Bu aşama itibariyle kararın
gerekçesine de vakıf olduğundan çoğunluk tarafından dile getirildiği gibi
herhangi bir zafiyet veya dezavantajlı durumu da düşmüş olmayacaktır.
13. Gerekçenin hükümle birlikte hazır
edilmesinin arz edeceği müşkülat ve ayrıca kanun yoluna müracaat etme
iradesinin ötelenmemesi gibi uygulamanın getirdiği pratik gereklilikleri de
gözeten mevcut düzenlemenin anayasaya aykırı bir yönünün bulunmadığını
değerlendirdiğimizden çoğunluğun kuralın iptali yöndeki görüşüne iştirak
edilmemiştir.
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
Muhterem İNCE
|