“Davacı vekili tarafından mahkememize sunulan dava dilekçesi ile Mahkememizin 2020/971 esas sayılı dosyası ile ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilen taşınmaz yönünden satış işlemlerinin yapılması amacıyla alınan 27/12/2021 tarihli bilirkişi raporunun geçersiz kabul edilerek yeniden kıymet takdiri yapılması talep edilmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun kıymet takdirine ilişkin şikayet başlıklı 128/a maddesi ''Kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikâyette bulunabilirler. Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilir.'' şeklinde düzenlenmiştir. Her ne kadar kanunda İcra Mahkemesinden söz edilmişse de HMK'nın 322/2 maddesi gereğince ortaklığın giderilmesi kararlarına yönelik satış işlemleri yönünden yapılacak şikayetlerde Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli olması ve satış işlemlerinin İcra ve İflas Kanunu'na göre yapılıyor olması dikkate alındığında mevcut kanuni düzenlenmenin mahkememizce yapılan yargılamada uygulanma imkanı olduğu kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesinin 2018/26844 başvuru numaralı kararında “Kıymet takdirine itiraz davalarında, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde dava açılması gerektiği değerlendirildiğinde davanın gerekli masrafların yatırılmamış olması nedeniyle reddi hâlinde yeni bir dava açılmasının imkânsız olduğu anlaşılmaktadır. Kıymet takdirine itiraz talebiyle açılan davalarda dava açma süreleri hak düşürücü süre niteliğindedir, Davanın esasa ilişkin değerlendirme yapılmadan reddedilmesi hâlinde süresi içinde yeni bir dava açılması imkânsızdır. Bu husus gözetildiğinde davanın gerekli masrafların davanın açılmasından itibaren yedi günlük sürede yatırılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına yönelik ve oldukça ağır bir müdahale niteliği taşıdığı ifade edilebilir. Dolayısıyla bu nitelikteki ağır bir müdahaleye ancak daha hafif, alternatif bir aracın bulunmaması hâlinde müracaat edilebilmelidir. (...) Başvurucunun davasının keşif ve bilirkişi incelemesi için gereken masrafların yatırılmadığı gerekçesiyle esasına girmeksizin kesin olarak reddine karar vermesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
Kanun, kıymet takdirine itiraz halinde yeniden bilirkişi incelemesi yapılabilmesine yönelik giderlerin şikayet tarihinden itibaren yedi gün içerisinde mahkeme veznesine yatırılması gerektiğini belirtmişse de tarafların, mahkemece keşif giderlerinde kullanılacak miktarın mahkeme tarafından belirlenmediği müddetçe bilmesi ve buna göre giderleri yatırması mümkün değildir.
Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında bu nitelikteki ağır bir müdahaleye ancak daha hafif bir müdahale imkanının bulunmaması halinde başvurulabileceği içtihat edilmiş olmakla birlikte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun soruna ilişkin farklı hükümler içerdiği, bu durumda daha özel nitelikte hükümler içeren İcra ve İflas Kanunu'nun uygulanmasının hukuki zorunluluk olduğu, ancak İİK 128/a maddesinin uygulanması halinde de tarafların anayasal haklarının ihlali söz konusu olduğundan Mahkememizce bu durumun hukuki bir çıkmaza yol açtığı değerlendirilmektedir
Bu nedenlerle davada uygulanacak olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 128/a maddesinin ''Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilir.'' cümlesinin Anayasa'nın 2, 12, 13 ve 36. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
K A R A R: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 128/a maddesinde yer alan ''Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilir.'' şeklindeki düzenlemenin Anayasanın 2, 12, 13 ve 36. maddelerine aykırı olduğu değerlendirildiğinden anılan hükmün iptaline karar verilmesi için Anayasa Mahkemesi nezdinde itiraz yoluna başvurulmasına,
2) 6216 sayılı Kanunun 40/5 maddesi gereğince 5 ay süre ile iptal başvurusunun bekletici mesele yapılmasına,
3) Dosyanın ilgili kısımlarının dizi pusulası hazırlanarak Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/124
Karar Sayısı : 2023/135
Karar Tarihi : 26/7/2023
R.G. Tarih - Sayı : 1/11/2023 - 32356
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Bayburt Sulh Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 17/7/2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle eklenen 128/a maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa’nın 2., 12., 13. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Kıymet takdirine itiraz talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 128/a maddesi şöyledir:
“Kıymet takdirine ilişkin şikâyet:
Madde 128/a – (Ek : 17/7/2003-4949/34 md.)
Kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikâyette bulunabilirler. Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilir.
(Değişik birinci cümle: 12/2/2004-5092/2 md.) Kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez. Ancak, doğal afetler ve imar durumundaki çok önemli değişiklikler meydana getiren benzer hallerde yeniden kıymet takdiri istenebilir.
(Ek fıkra: 21/2/2007-5582/3 md.) 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, birinci fıkra uyarınca yaptırılmasına karar verilen bilirkişi incelemesi, aynı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrasının (r) bendi uyarınca yetki verilmiş kişi veya kurumlara yaptırılır.
Kıymet takdirine ilişkin şikâyet yetkisiz icra mahkemesine yapılırsa, icra mahkemesi evrak üzerinde inceleme yaparak başvuru tarihinden itibaren en geç on gün içinde yetkisizlik kararı verir ve masrafını gider avansından karşılamak suretiyle dosyayı resen yetkili icra mahkemesine gönderir.
Bu madde gereğince icra mahkemesinin verdiği kararlar kesindir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 26/10/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Cengiz ERTEN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 2004 sayılı Kanun’un “Kıymet takdiri” başlıklı 87. maddesinin birinci fıkrasına göre haciz yapan memur gerektiğinde bilirkişiden yardım almak suretiyle sicile kayıtlı olanların dışındaki malların kıymet takdirini yapar. Anılan maddenin ikinci fıkrasına göre sicile kayıtlı malların kıymet takdirinin ise bilirkişilere yaptırılması zorunludur.
4. Anılan Kanun’un 128/a maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde kıymet takdirine ilişkin bir başvuru yolu düzenlenmiştir. Buna göre kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililerin, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikâyette bulunabilecekleri hükme bağlanmıştır.
5. Kural, ilgililer tarafından kıymet takdirine yapılan şikâyet üzerine yeniden bilirkişi incelemesinin yapılabilmesi için şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılmasını öngörmekte, aksi takdirde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyetin kesin olarak reddedileceğini hüküm altına almaktadır.
6. Bu bağlamda kıymet takdirine şikâyetin kesin olarak reddedilmesi üzerine bu hususun herhangi bir aşamada yeniden ele alınıp alınamayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
7. Kanun’un 134. maddesi kapsamında, icra müdürlükleri tarafından hacizli malın ihalesine ilişkin yapılan işlemlere karşı icra mahkemesine şikâyet yolu öngörülmüştür. Buna göre icra müdürlükleri tarafından hacizli malın ihalesine ilişkin işlemlerin kanuna aykırı yapıldığı iddiasına dayanılarak başvurulan şikâyet yolunda, satış aşamasında ihalenin feshi yoluyla kıymet takdirine karşı daha önce şikâyette bulunanlar, ihalenin feshi davasında ihale sürecinden önceki hazırlık aşamalarında -kıymet takdiri aşaması da dâhil- usulsüzlük yapıldığını iddia edebilirler. Bu durumda kıymet takdirine itiraz yolunda verilen karar kesin olmakla birlikte ihalenin feshi davasına karşı kanun yolu açık olduğundan istinaf ve temyiz aşamasında kıymet takdirine ilişkin itirazların da değerlendirilmesi mümkündür.
B. İtirazın Gerekçesi
8. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralın kıymet takdirine itiraz davasında gerekli masrafların süresinde yatırılmaması hâlinde esaslı bir değerlendirme yapılmadan davanın kesin olarak reddine neden olduğu, bu gerekçeyle davanın kesin olarak reddinin bir daha dava açılmasını imkânsız kıldığı, bu itibarla hak arama özgürlüğüne ağır bir sınırlama getirildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 12., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
9. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir.
10. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkının tanınması hak arama özgürlüğünün ön koşulunu oluşturur (AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021, § 21).
11. İtiraz konusu kuralla davanın açılmasından sonra yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretlerin yatırılmaması hâlinde başka bir işleme gerek olmaksızın davanın kesin olarak reddedileceğinin öngörülmesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama getirildiği açıktır.
12. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, meşru amaca dayanması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
13. Bu itibarla mahkemeye erişim hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir olması gerekir (AYM, E.2021/107, K.2022/109, 28/9/2022, § 17).
14. Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
15. Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesinin yaptırılabileceğini, aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyetin kesin olarak reddedileceğini öngören kuralda hangi hal ve şartta bilirkişi incelemesinin yapılabileceği veya davanın reddedileceği hususlarının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın kanunilik şartını sağladığı anlaşılmaktadır.
16. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğüne yönelik herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte sınırlama nedeni belirtilmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/372021, § 24).
17. Bu bağlamda Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu hak gereğince devletin, davaların makul bir süre içinde bitirilmesi yönünde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu hak gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır. Ancak bu amaçla alınacak kanuni tedbirlerin ve öngörülen çarelerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerekir (AYM, E.2013/4, K. 2013/35, 28/2/2013).
18. İtiraz konusu kuralın da yer aldığı maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere yargılama giderlerinin ödenmemesi nedeniyle kıymet takdirine itiraz davasının reddedilmesine hükmedilmesinin öngörülmesindeki amaç, kıymet takdirine itiraz davasının sürüncemede kalmasının önlenmesi ve dolayısıyla yargılamaların makul süre içinde tamamlanması olup anayasal açıdan meşru bir amaca dayanılmaktadır. Nitekim kuralın gerekçesinde kıymet takdirine itirazda hak ve zaman kaybının önlenmesi ve farklı uygulamaların ortadan kaldırılmasının amaçlandığı belirtilmiştir.
19. Mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, § 81).
20. Kıymet takdirine itiraz davası açan kişiler tarafından yeniden yapılacak kıymet takdiri için gerekli olan keşif ve bilirkişi ücretinin belirli süre içinde yatırılmaması sebebiyle davanın esasının incelenmeyerek reddedilmesinin gereksiz yere dava açılmasının hak ve zaman kaybının önlenmesi ile farklı uygulamaların ortadan kaldırılması bakımından elverişli bir araç olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır (Nkt Teknoloji Dağıtım Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2018/26844, 24/2/2021, § 40).
21. 2004 sayılı Kanun’da hüküm bulunmayan hâllerde takip hukukuna uygun olduğu sürece 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulanması mümkündür (Yargıtay 12. HD, E.2020/670, K.2020/3797, 4/6/2020; HGK E.2013/2195, K.2015/1141, 1/4/2015). Bu doğrultuda itiraz konusu kuralın, 6100 sayılı Kanun’un 120. maddesinde düzenlenen gider avansının özel şekli olduğu söylenebilir (Yargıtay HGK, E.2017/12-349, K.2020/1031, 15/12/2020; 12. HD, E.2015/31612, K.2016/496, 12/1/2016).
22. Buna göre itiraz edenin kuralda yazılı olan ve gerekli masraf ve ücret olarak ifade edilen miktarı mahkemenin tespiti olmaksızın yatıramayacağı, dolayısıyla uygulamada da kıymet takdirine itiraz şikâyetinin masraf bulunmaması nedeniyle esasa girilmeksizin usulden reddedilebilmesi için kuralda yer alan gerekli masraf ve ücretin mahkemece belirlenip itiraz edene bildirilmesinin arandığı anlaşılmaktadır. O hâlde kural, mahkemece gerekli masraf ve ücretin belirlenerek şikâyette bulunana bildirilmesine rağmen yatırılmaması hâlinde işlerlik kazanacaktır. Bu nedenle kıymet takdirine itiraz eden ilgili, eksik masrafın mahkemece tamamlatılması yoluyla ne kadar miktarı hangi süre içinde yatırması gerektiğini bilebilecek durumdadır. Yeniden bilirkişi incelemesi talep eden ilgilinin masrafı yatırmaması durumunda takibin sürüncemede kalmaması amacına, kıymet takdirine itirazın kesin olarak reddedilmesinden daha hafif bir tedbirle ulaşılabileceği söylenemeyeceğinden kuralla öngörülen sınırlama gereklilik koşulunu taşımaktadır.
23. Şikâyet tarihinden itibaren masraf yatırılması için kuralla öngörülen yedi günlük süre ancak mahkemece bilirkişi masrafının belirlenmesi ve ilgiliye bildirilmesi hâlinde işleyecektir. Diğer yandan kıymet takdirine itiraz eden ilgilinin bu aşamadaki hukuka aykırılık iddialarının ihalenin feshi davası yoluyla ileri sürebilme imkânının tanınması, şikâyetin reddine dair kararın kesin nitelikte olmasını (kanun yolu bulunmamasını) da telafi edici niteliktedir. Ayrıca adli yardım kurumundan yararlanma bakımından genel hükümlerin işlemeye devam edeceği de gözetildiğinde kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. ve 12. maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 36. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 12. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 17/7/2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle eklenen 128/a maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 26/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR