ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2020/79
Karar Sayısı : 2023/113
Karar Tarihi : 22/6/2023
R.G.Tarih-Sayı :
11/10/2023-32336
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. Çayırlı Asliye Ceza Mahkemesi (E.2020/79)
2. Gaziantep 23. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2020/85)
3. Adana 19. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2020/99)
4. Kula Asliye Ceza Mahkemesi (E.2021/10)
5. Antalya 9. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2022/30)
6. İzmir 28. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2022/44)
7. Uşak 3. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2022/131)
8. Kadirli Ağır Ceza Mahkemesi (E.2022/151)
9. Antalya 27. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2023/11)
10. Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi
(E.2023/26)
11. Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2023/85)
12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi
(E.2023/89)
13. Diyarbakır 9. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2023/91)
İTİRAZLARIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un;
1. 24. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen
251. maddesinin;
a. (1), (2), (3), (4), (5) ve (6) numaralı fıkralarının,
b. (7) numaralı fıkrasında yer alan “…yaş küçüklüğü,…”
ibaresinin,
2. 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin,
Anayasa’nın Başlangıç Kısmı ile 2., 6., 7.,
8., 9., 10., 13., 36., 38., 87., 90., 138. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptallerine karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Kasten
yaralama,
hakaret, tehdit, trafik güvenliğini tehlikeye sokma, hükümlü veya tutuklunun
kaçması suçlarından açılan davalarda itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı
olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
1. 251. maddesi
şöyledir:
“Basit yargılama usulü
Madde 251 – (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)
(Başlığı ile Birlikte Yeniden Düzenleme:17/10/2019-7188/24 md.)
(1) Asliye ceza mahkemesince,
iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl
veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün
uygulanmasına karar verilebilir. (Ek
cümle:8/7/2021-7331/23 md.) 175 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca
duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulü uygulanmaz.
(2) Basit yargılama usulünün
uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve
şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı
olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm
verilebileceği hususu da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler,
ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir.
(3) Beyan ve savunma için verilen süre
dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü
alınmaksızın, Türk Ceza Kanunu’nun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle,
223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet
kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.
(4) Mahkemece, koşulları bulunması
hâlinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis
cezası ertelenebilir ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı
çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir.
(5) Hükümde itiraz usulü ile itirazın
sonuçları belirtilir.
(6) Mahkemece gerekli görülmesi
hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak
suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilir.
(7) Basit yargılama usulü, yaş
küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya
kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz.
(8) Basit yargılama usulü, bu kapsama
giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması
hâlinde uygulanmaz.
2. 252. maddesi
şöyledir:
“Basit yargılama usulünde itiraz
Madde 252 – (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.) (Başlığı ile Birlikte
Yeniden Düzenleme:17/10/2019-7188/25 md.)
(1) 251 inci madde uyarınca verilen
hükümlere karşı itiraz edilebilir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler
kesinleşir.
(2) İtiraz üzerine hükmü veren
mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur.
Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223 üncü madde uyarınca
hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır. Duruşmadan
önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş
sayılır.
(3) Mahkeme, ikinci fıkra uyarınca
hüküm verirken, 251 inci madde kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği
hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından
yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirim
korunur.
(4) İtiraz üzerine verilen hükmün
sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara
da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan
yararlanır.
(5) İkinci fıkra uyarınca verilen
hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilir.
(6) Birinci
fıkradaki itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı
bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268
inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie
gönderilir. Mercii bu sebepler yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği
için mahkemesine gönderir.”
II. İLK İNCELEME
A. E.2020/79 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Serdar ÖZGÜLDÜR,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer
TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın katılımlarıyla 15/10/2020
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında
öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın
152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle
uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini
Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin
iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan
maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali
talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural
ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların
çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak
nitelikte bulunan kurallardır.
3. Bakılmakta olan davanın konusu sanığın eşe
karşı kasten yaralama ve hakaret suçlarından cezalandırılması talebine
ilişkindir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 251. maddesinin iptalini talep etmiştir.
4. Davaya konu yargılama
sürecinde, sanıkla ilgili yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik
hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı bir
suç durumunun bulunmadığı, yine sanığın üzerine atılı suçlardan birinin basit
yargılama usulü kapsamına girip diğerinin girmediğine ilişkin bir durumun da
söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre itiraz konusu kuralın basit yargılama usulünün yaş küçüklüğü, akıl hastalığı,
sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da
talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmayacağına ilişkin (7) numaralı fıkrası ile basit yargılama usulü
kapsamına giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş
olması hâlinde uygulanmayacağını öngören (8)
numaralı fıkrasının bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Bu
itibarla anılan Kanun’un 251. maddesinin (7) ve (8) numaralı fıkralarına ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
5. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin;
A.
(7) ve (8) numaralı fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu fıkralara ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. Kalan kısmının
esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2020/85 Sayılı Başvuru Yönünden
6. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Hasan
Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ’in katılımlarıyla 12/11/2020
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
7. Bakılmakta olan davanın konusu sanığın eşe
karşı kasten yaralama suçundan cezalandırılması talebine ilişkindir. İtiraz
yoluna başvuran Mahkeme 5271 sayılı Kanun’un 251. maddesinin iptalini talep
etmiştir.
8. E.2020/79 sayılı başvurunun ilk inceleme
bölümünde belirtilen gerekçeler bu başvuru yönünden de geçerlidir. Bu itibarla
anılan Kanun’un 251. maddesinin (7) ve (8) numaralı fıkralarına ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
9. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin;
A.
(7) ve (8) numaralı fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu fıkralara ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. Kalan kısmının
esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
C. E.2020/99 Sayılı Başvuru Yönünden
10. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın katılımlarıyla
24/12/2020 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
11. Bakılmakta olan davanın konusu sanığın trafik
güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılması talebine ilişkindir. İtiraz
yoluna başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 251. maddesinin (1), (2), (3) ve
(6) numaralı fıkraları ile 252. maddenin (2) numaralı fıkrasının iptalini talep
etmiştir.
12. Mahkeme iddianamenin kabulünden sonra
basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilmesi aşamasında Anayasa
Mahkemesine başvurmuştur. Dolayısıyla anılan Kanun’un basit yargılama usulünü
düzenleyen 251. maddesi uyarınca verilmiş bir hükme yönelik bir itirazın
bulunmadığı gözetildiğinde Kanun’un 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Bu itibarla anılan
fıkraya ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
13. Açıklanan nedenle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un;
A. 24. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1), (2), (3) ve (6)
numaralı fıkralarının esasının incelenmesine, Basri BAĞCI’nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. 25.
maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulanma imkânı bulunmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
karar verilmiştir.
Ç. E.2021/10 Sayılı Başvuru Yönünden
14. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın
katılımlarıyla 4/2/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural ve sınırlandırma sorunları görüşülmüştür.
15. Bakılmakta olan davanın konusu suça
sürüklenen çocuğun trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılması
talebine ilişkindir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 250.
maddesinin (12) numaralı fıkrası ile 251. maddenin (7) numaralı fıkrasının iptalini
talep etmiştir.
16. Davada başvuran Mahkemece iddianamenin
kabul edilerek kovuşturma evresine geçildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu
aşamada 5271 sayılı Kanun’un seri muhakeme usulüne yönelik olan 250. maddesinin
(12) numaralı fıkrasının bakılmakta olan davada uygulanma imkânı
bulunmamaktadır. Bu itibarla anılan maddeye ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
17. Öte yandan davada suça
sürüklenen çocukla ilgili akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile
soruşturma veya kovuşturma yapılmasının izne ya da talebe bağlı olduğu suçlarla
ilgili herhangi bir durumun da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre anılan Kanun’un 251. maddesinin (7) numaralı fıkrasında yer
alan “…akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik…” ve “…ile soruşturma veya
kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar…” ibarelerinin de itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
Dolayısıyla söz konusu ibarelere ilişkin başvurunun da Mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle reddi gerekir.
18. Ayrıca Kanun’un 251.
maddesinin (7) numaralı fıkrasının kalan kısmında yer alan “Basit yargılama usulü,…”, “…hâlleri…” ve “…hakkında uygulanmaz.”
ibareleri yaş küçüklüğünün yanı sıra bakılmakta
olan davada uygulanma imkânı bulunmayan akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik
hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan
suçlar yönünden de geçerli, ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla söz konusu
fıkranın kalan kısmının esasına ilişkin incelemenin bakılmakta olan davanın
konusu gözetilerek “…yaş küçüklüğü,…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması
gerekir.
19. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019
tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un;
A.
23. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 250. maddesinin (12)
numaralı fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulanma imkânı bulunmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. 24. maddesiyle başlığı ile birlikte
yeniden düzenlenen 251. maddesinin;
1. (7) numaralı fıkrasında yer alan “…akıl hastalığı, sağır
ve dilsizlik…” ve “…ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da
talebe bağlı olan suçlar…” ibarelerinin itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı
bulunmadığından bu ibarelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE,
2.
(7) numaralı fıkrasının kalan kısmının
esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin “…yaş küçüklüğü,…”
ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
D. E.2022/30 Sayılı Başvuru Yönünden
20. İçtüzük hükümleri uyarınca
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ,
Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla
24/3/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak
kural sorunu görüşülmüştür.
21. Bakılmakta olan davada mahkemenin basit
yargılama usulünün uygulanmasından vazgeçerek genel hükümlere göre yargılamaya
devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla 5271 sayılı Kanun’un 251. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ve basit yargılama usulünün
uygulanması konusunda hâkime takdir yetkisi tanıyan “…verilebilir.”
ibaresinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Bu itibarla
anılan ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi
gerekir.
22. Açıklanan nedenle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin;
A.
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…verilebilir.”
ibaresinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. (1)
numaralı fıkrasına 8/7/2021 tarihli ve 7331 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle
eklenen ikinci cümlenin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
E. E.2022/44 Sayılı
Başvuru Yönünden
23. İçtüzük hükümleri
uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM,
Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN
ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 21/4/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
F. E.2022/131 Sayılı
Başvuru Yönünden
24. İçtüzük hükümleri
uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ,
Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve
Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 9/11/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
25. Bakılmakta olan
davanın konusu sanığın basit yaralama suçundan cezalandırılması talebine
ilişkindir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5271
sayılı Kanun’un 251. ve 252. maddelerinin iptallerini talep etmiştir.
26. E.2020/79 sayılı başvurunun ilk inceleme
bölümünde 251. madde ile ilgili belirtilen gerekçeler bu başvuru yönünden de
geçerlidir. Bu itibarla anılan Kanun’un 251. maddesinin (7) ve (8) numaralı fıkralarına ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
27. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019
tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un;
A. 24. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin;
1. (7)
ve (8) numaralı fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu fıkralara ilişkin başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
2. Kalan kısmının esasının incelenmesine,
B. 25. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
G. E.2022/151 Sayılı Başvuru Yönünden
28. İçtüzük hükümleri uyarınca
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL,
M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve
Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 13/12/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
Ğ. E.2023/11 Sayılı Başvuru Yönünden
29. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA,
Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan
FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 25/1/2023 tarihinde
yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu
görüşülmüştür.
30. Bakılmakta olan
davanın konusu sanığın hakaret ve tehdit suçlarından cezalandırılması talebine
ilişkindir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5271
sayılı Kanun’un 251. ve 252. maddelerinin iptallerini talep etmiştir.
31. E.2020/79 sayılı başvurunun ilk inceleme
bölümünde 251. madde ile ilgili belirtilen gerekçeler bu başvuru yönünden de
geçerlidir. Bu itibarla anılan Kanun’un 251. maddesinin (7) ve (8) numaralı
fıkralarına ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
32. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un;
A. 24. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin;
1. (7) ve (8) numaralı fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu fıkralara ilişkin başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
2. Kalan kısmının esasının incelenmesine,
B. 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin esasının
incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
H. E.2023/26 Sayılı Başvuru Yönünden
33. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 16/2/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
34. Bakılmakta
olan davanın konusu sanığın hükümlü veya tutuklunun kaçması suçundan
cezalandırılması talebine ilişkindir. İtiraz
yoluna başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 251. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinin, 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ikinci cümlesinde yer alan “Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve
yokluklarında...” ibaresi ile anılan maddenin (3) numaralı fıkrasının
ikinci cümlesinin “sanığın haklı itirazı” yönünden iptallerini talep etmiştir.
35. Bakılmakta olan davada ilk derece
mahkemesi tarafından basit yargılama usulü uygulanmaksızın duruşma günü belirlenmiş
ve sanığın yakalanması sonrasında 12/1/2022 tarihli duruşmada savunması
alınarak hüküm kurulmuştur. Anılan oturumda duruşma açılması gerekçe
gösterilerek basit yargılama usulünün uygulanmamasına karar verilmiştir.
36. Söz konusu Kanun’un 252. maddesinin (2)
fıkrasında basit yargılama usulü ile verilmiş olan bir karara itiraz hâlinde
mahkemece yapılacak işlemler düzenlenmiştir. Anılan maddenin (3) numaralı
fıkrasında ise itiraz hâlinde mahkemenin basit yargılama usulü ile verilmiş ilk
karar ile bağlı olmadığı ve 251. maddenin (3) numaralı fıkrası uyarınca yapılan
indirimin hangi durumlarda korunacağı hüküm altına alınmıştır. Bakılmakta olan
davada sanık hakkında basit yargılama usulü uygulanmamıştır. Bu itibarla
Kanun’un 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Taraflar
gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında...” ibaresi ile anılan
maddenin (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin bakılmakta olan davada
uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu ibare ve cümleye ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
37. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı
Kanun’un;
A. 24. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına 8/7/2021 tarihli ve 7331 sayılı Kanun’un 23.
maddesiyle eklenen ikinci cümlenin esasının incelenmesine,
B. 25.
maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin;
1.
(2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Taraflar gelmese bile
duruşma yapılır ve yokluklarında...” ibaresinin,
2.
(3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin “sanığın haklı itirazı”
yönünden,
itiraz başvurusunda bulunan
Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibareye
ve cümleye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
E. 2023/85 Sayılı Başvuru Yönünden
38. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Kadir
ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve
Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 5/4/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
39. Bakılmakta olan davanın konusu sanığın hakaret suçundan
cezalandırılması talebine ilişkindir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5271
sayılı Kanun’un 252. maddesinin (2), (3), (4), (5) ve (6) numaralı fıkralarının
iptallerini talep etmiştir.
40. Anılan maddenin itiraz konusu (4)
numaralı fıkrası basit yargılama usulü neticesindeki hükme yönelik itiraz
üzerine verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz
etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma imkânı varsa bu sanıkların da itiraz
etmiş gibi verilen kararlardan yararlanacağını, itiraz konusu (6) numaralı
fıkra ise itirazın süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı
bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosyanın
itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderileceğini, söz konusu merciin bu
sebepler yönünden incelemesini yapacağını ve kararını gereği için mahkemesine
göndereceğini öngörmektedir.
41. Bakılmakta olan davada ise tek sanığın
bulunması ve sanık hakkında kurulan hükme yönelik itirazın süresinde ve kanun
yoluna başvurma hakkı bulunan katılan tarafından yapıldığı gözetildiğinde
itiraz konusu (4) ve (6) numaralı fıkraların bakılmakta olan davada uygulanma imkânının
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla anılan fıkralara ilişkin başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
42. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 25.
maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin;
A. (4) ve (6)
numaralı fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu fıkralara ilişkin başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. (2), (3) ve (5)
numaralı fıkralarının esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
İ. E.2023/89
Sayılı Başvuru Yönünden
43. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ,
Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri
BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 18/5/2023
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
J. E.2023/91 Sayılı Başvuru Yönünden
44. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ,
Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri
BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 18/5/2023
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARLARI
A. E.2020/85 Sayılı Başvuru Yönünden
45. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1), (2), (3), (4), (5) ve (6)
numaralı fıkralarının iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2020/85 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2020/79 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2020/79 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 12/11/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2020/99 Sayılı Başvuru Yönünden
46. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1), (2), (3) ve (6) numaralı
fıkralarının iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2020/99 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2020/79 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2020/79 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 24/12/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
C. E.2021/10 Sayılı Başvuru Yönünden
47. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı
Kanun’un 24. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin
(7) numaralı fıkrasında yer alan “...yaş küçüklüğü,...” ibaresinin
iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2021/10 sayılı davanın,
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2020/79 sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2020/79 sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine 4/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
Ç. E.2022/30
Sayılı Başvuru Yönünden
48. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1) numaralı fıkrasına 8/7/2021
tarihli ve 7331 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen ikinci cümlenin iptaline karar
verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2022/30 sayılı
davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2020/79 sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2020/79 sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine 24/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
D. E.2022/44
Sayılı Başvuru Yönünden
49. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “…hükmü veren mahkemece…” ibaresinin iptaline karar
verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2022/44 sayılı
davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2020/79 sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2020/79 sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine 21/4/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
E. E.2022/131 Sayılı
Başvuru Yönünden
50. 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı
Kanun’un;
A. 24. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen
251. maddesinin (1), (2),
(3), (4), (5) ve (6) numaralı fıkralarının,
B. 25. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen
252. maddesinin,
iptallerine karar
verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2022/131 sayılı
davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2020/79 sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2020/79 sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine 9/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
F. 2022/151 Sayılı Başvuru Yönünden
51. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2022/151 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2020/79 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2020/79 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 13/12/2022 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
G. E.2023/11 Sayılı Başvuru Yönünden
52. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un;
A. 24. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1), (2), (3), (4), (5) ve (6) numaralı fıkralarının,
B. 25. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin,
iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz
başvurusuna ilişkin E.2023/11 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat
nedeniyle E.2020/79 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına,
esas incelemenin E.2020/79 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 25/1/2023
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
Ğ. E.2023/26 Sayılı Başvuru Yönünden
53. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1) numaralı fıkrasına 8/7/2021
tarihli ve 7331 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen ikinci cümlenin iptaline
karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/26 sayılı
davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2020/79 sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2020/79 sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine 16/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
H. E.2023/85 Sayılı
Başvuru Yönünden
54. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (2), (3) ve (5) numaralı
fıkralarının iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2023/85 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2020/79 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2020/79 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 4/5/2023 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
I. E.2023/89 Sayılı Başvuru Yönünden
55. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
ve üçüncü cümlelerinin iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz
başvurusuna ilişkin E.2023/89 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat
nedeniyle E.2020/79 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına,
esas incelemenin E.2020/79 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 18/5/2023
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
İ. E.2023/91 Sayılı Başvuru Yönünden
56. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2023/91 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2020/79 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2020/79 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 18/5/2023 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI TALEBİ
57. E.2020/79 sayılı dosyaya ilişkin başvuru kararında,
itiraz konusu kuralların uygulanmaları hâlinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar
verilmesi talep edilmiştir.
58. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1), (2), (3), (4), (5) ve (6) numaralı fıkralarına yönelik yürürlüğün
durdurulması taleplerinin koşulları oluşmadığından REDDİNE 15/10/2020 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V. ESASIN İNCELENMESİ
59. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Yakup MACİT tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan
ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
60. Basit yargılama usulü, ceza usul hukukunda kovuşturma
aşamasına özgü genel yargılama usulüne alternatif olarak ilk kez 5271 sayılı
Kanun’un 251. ve 252. maddelerinin yeniden düzenlenmesiyle ihdas edilmiştir.
Anılan Kanun’un 251. maddesinde basit yargılama usulünün uygulanma şartları,
itiraz konusu 252. maddesinde ise itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
61. Basit yargılama usulü, adli para cezasını ve/veya üst
sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarla sınırlı
olmak üzere uygulanabilen istisnai bir muhakeme yoludur. Kanun’un 251.
maddesinin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında asliye ceza mahkemesince iddianamenin kabulünden sonra 175. maddenin (2)
numaralı fıkrası uyarınca duruşma günü belirlenmeden önce basit yargılama
usulünün uygulanmasına karar verilebileceği belirtilmiştir.
62. Basit yargılama usulünün
uygulanması için öncelikle soruşturma aşamasında toplanan delillere göre
hâkimin vicdani kanaate ulaşması gerekmektedir. Delillerin vicdani kanaatin
oluşmasına yeterli olup olmadığı esasa ilişkin karar verilinceye kadar hâkim
tarafından değerlendirilebilecektir. Nitekim 251. maddenin itiraz konusu (6)
numaralı fıkrasında mahkemece gerekli
görülmesi hâlinde hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle
genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebileceği düzenlenmiştir.
63. Kanun’un 251. maddesinin itiraz
konusu (2) numaralı fıkrasına göre basit yargılama usulünün
uygulanmasına karar verilmesi hâlinde tebligatta mahkemece duruşma
yapılmaksızın hüküm verilebileceği belirtilmek suretiyle iddianamenin sanık,
mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek tarafların beyan ve savunmalarını on beş
gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenecektir. Mahkemenin bu süreçte toplanması
gereken belgeleri, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edebilmesi mümkündür.
64. Anılan maddenin itiraz konusu (3) ve (4) numaralı
fıkralarında ise taraflara beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra
mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın,
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Kanun’un 61. maddesi dikkate alınmak
suretiyle, 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde belirtilen kararlardan birine
hükmedilebileceği, mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç cezanın dörtte
bir oranında indirileceği, mahkemece, koşullarının bulunması hâlinde; kısa
süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilebileceği veya hapis
cezasının ertelenebileceği ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak
karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebileceği belirtilmiştir. Maddenin itiraz konusu (5) numaralı fıkrasına
göre hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçlarının belirtilmesi gerekmektedir.
65. Maddenin itiraz konusu “…yaş küçüklüğü…”
ibaresinin bulunduğu (7) numaralı fıkrası ile (8) numaralı fıkrasında, basit
yargılama usulünün, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri
ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar
hakkında uygulanmayacağı, yine suçun basit yargılama usulü kapsamında olmayan
başka bir suçla birlikte işlenmiş hâlinde de basit yargılama usulüne göre karar
verilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
66. Kanun’un itiraz konusu 252. maddesinde ise basit
yargılama usulü kapsamında verilen hükme karşı yapılacak itiraza ilişkin usul
ve esaslar düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında basit
yargılama usulüne göre verilen kararın itiraza tabi olduğu, süresi içinde
itiraz edilmeyen hükümlerin kesinleşeceği belirtilmiştir. Maddenin (6) numaralı
fıkrasında itirazın, süresinde ya da kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan kişiler
tarafından yapılması hâlinde dosyanın, 268. maddenin (2) numaralı fıkrası
uyarınca itirazı incelemeye yetkili mercie gönderileceği, merciin bu sebepler yönünden
incelemesini yaparak gereği için dosyayı mahkemesine iade edeceği
düzenlenmiştir.
67. Maddenin (2) numaralı fıkrasında yöntemine uygun
yapılan itiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılacağı ve genel
hükümlere göre yargılamaya devam edileceği belirtilmiştir. Aynı fıkrada
tarafların duruşmaya gelmemesinin yokluklarında 223. madde uyarınca hüküm
verilmesine engel olmayacağı ancak taraflara gönderilecek davetiyede duruşmaya
gelmemeleri hâlinde yokluklarında karar verilebileceği hususuna yer verilmesi
gerektiği, duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde ise duruşma
yapılmayacağı ve itiraz edilmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
68. Maddenin (3) numaralı fıkrasında ise mahkemenin itiraz
üzerine karar verirken basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı olmadığı,
ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hâllerde 251. maddenin
üçüncü fıkrası uyarınca yapılan dörtte bir oranındaki indirimin korunacağı
belirtilmiştir.
69. Maddenin (4) ve (5) numaralı fıkralarında itiraz
üzerine sanık lehine verilen hükmün itiraz etmemiş olan diğer sanıklara uygulanma
imkânının bulunması hâlinde bu sanıkların da karardan yararlanacakları, itiraz
üzerine verilen karara karşı genel hükümlere göre istinaf ya da temyiz kanun
yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmıştır.
70. Bu itibarla basit yargılama usulüyle ceza miktarına
göre nispeten hafif nitelikteki suçlar için sanık, mağdur ve şikâyetçinin
yazılı beyan ve savunmalarıyla yetinilerek duruşma yapılmaksızın uyuşmazlığın
sona erdirilmesine imkân sağlandığı anlaşılmaktadır. Basit yargılama usulünde
genel yargılama usulünde yer verilen bazı güvencelerin uygulanmadığı duruşmasız
evre ile itiraz üzerine genel yargılama usulünün uygulandığı ancak sanığın
yokluğunda karar verilebilme imkânının olduğu duruşma safhası olmak üzere iki
aşamalı bir sistem öngörülmüştür. İtirazdan sonraki süreçte tarafların
yokluğunda uyuşmazlık hakkında karar verilebilmesinin ancak basit yargılama
usulü kapsamındaki suçlar yönünden söz konusu olabileceği anlaşılmaktadır.
B. İtirazların Gerekçeleri
71. Başvuru kararlarında özetle;
- İtiraz konusu kurallarda basit yargılama usulüyle
ilgili objektif ölçütlerin tespit edilmediği, maddi ceza hukuku alanına etki
eden bir ceza usul kurumunun sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı hususunda
hâkime geniş takdir yetkisi verilmesinin hukuki belirsizliğe yol açabileceği,
bu durumun suçta ve cezada kanunilik ilkesiyle de bağdaşmadığı, kurallarda
duruşma günü verildikten sonra basit yargılama usulüyle ilgili karar
verilememesinin sanıklar hakkında lehe olan hükümlerin yargılamanın her
aşamasında uygulanamaması sonucunu doğuracağı, bu durumun hukuk devleti
ilkesiyle çelişeceği, ayrıca basit yargılama usulünün uygulanmaması yönündeki
mahkemenin takdir yetkisinin kanun yolunda denetlenememesi sonucunu ortaya
çıkaracağı,
- Yargılamanın aleni ve duruşmalı
yapılmasının adil yargılanma hakkının bir gereği olduğu, sanığın huzurunda
yapılan yargılamanın aynı zamanda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma
hakkının da etkili bir şekilde uygulanmasını sağlayacağı ancak basit yargılama
usulünde sanığın birtakım güvencelerden ve
maddi gerçeğin araştırılması amacından feragat ederek indirimli cezayı kabul
etmek ya da genel yargılama usulü uygulanarak fazla ceza almak arasında
tercihte bulunmaya zorlandığı, basit yargılama usulü
kapsamında duruşma yapılmadan karar verilmesi nedeniyle sanığın aleyhine olan
delillere karşı doğrudan itiraz etme, yüz yüze açıklama yapma imkânının ortadan
kaldırıldığı, ayrıca soruşturma aşamasında alınan ve hükme esas alınması mümkün
olmayan sanık ve tanık beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulabileceği,
usulüne uygun alınan savunma ile sanığın suçluluğunun tespit edilmesi gerektiği
hâlde yalnızca şikâyetçi beyanına veya hukuka aykırı olarak sanığın müdafi
olmadan alınan beyanlarına dayanılarak suçluluk tespitinin yapılabileceği, bu
durumun masumiyet ilkesiyle çelişeceği, ayrıca sanığın yokluğunda yapılan yargılamada
hâkimin 5237 sayılı Kanun’un 50. ve 51. maddeleri ile 5271 sayılı Kanun’un 231.
maddesinde yer alan sübjektif şartları değerlendirememesi nedeniyle
bireyselleştirme yapılmadan cezalandırma yoluna gidilebileceği, iradesi dışında
hakkında basit yargılama usulü uygulanan sanığın klasik usulde yargılanma için
karara itiraz etmek zorunda bırakıldığı,
- Basit yargılama usulüne göre verilen
kararda sanığa indirim uygulanmasının af
niteliğinde olduğu, böylece af yetkisinin yasama organından alınarak yargıya
hatta yürütmeye devredildiği, itiraz
üzerine yapılan yargılamada ise dörtte bir oranında indirimin uygulanmamasının
kişinin kanun yoluna başvurmasını engelleyebileceği, genel yargılama usulü
uygulanarak bir kısım sanık beraat edebilecekken basit yargılama usulünün
uygulanmasıyla yeterli inceleme yapılmaksızın kişilerin cezalandırılması sonucunun
ortaya çıkacağı, bu durumun eşitliğe aykırı olduğu, bunun yanı sıra aynı suçu işleyenler hakkında herhangi bir objektif ölçüt
belirlenmeden basit yargılama usulü uygulanan sanık hakkında dörtte bir oranında
indirim yapılırken başka bir sanık hakkında şartlar oluşmadığı gerekçesiyle söz
konusu hükümlerin uygulanmamasının kişinin fazla ceza almasına neden olacağı,
bu durumun da eşitlik ilkesini zedeleyeceği,
-Basit yargılama usulü kapsamında kovuşturma
yapılırken söz konusu usulden dönülerek genel hükümlere göre yargılamaya devam
edilmesi hususunda hâkime yetki verilmesinin ve karara karşı yapılan itiraz
üzerine genel hükümlere göre yeniden yargılama yapılmasının davaların uzamasına
neden olacağı, sanığın itiraz üzerine
yapılan yargılamada da duruşmaya gelmemesi hâlinde savunması alınmadan
yargılamanın sona erdirilmesine imkân tanınmasının tüm yargılama boyunca
sorgusu yapılmadan kişilerin cezalandırılmasına ya da suçluluk tespitine dayalı
başka hükümlerin verilmesine neden olabileceği, sanığın yargılama sürecine
etkin katılımının sağlanmamasının hukuk devleti ilkesi, adil yargılanma hakkı
ve masumiyet ilkesiyle bağdaşmayacağı,
-Kanun
koyucunun genel olarak çocukların yaşı ve gelişimleri itibarıyla korunmaya
muhtaç durumda olmaları nedeniyle birtakım önlemler aldığı, çocuğun topluma
kazandırılması ve üstün yararının bunlar lehine düzenlemeler yapılmasını
gerektirdiği, dolayısıyla basit yargılama usulünün suça sürüklenen çocuklar
hakkında uygulanmamasının eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacağı,
-Basit
yargılama usulü uygulanarak karar veren bir hâkimin görüşünü açıklaması
nedeniyle itiraz üzerine yeniden yargılama yapmasının da tarafsızlık ilkesini
zedeleyeceği,
belirtilerek kuralların Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 6., 7., 8., 9.,
10., 13., 36., 38., 87., 90., 138. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1. Kanun’un 251. Maddesinin (1) ve (6) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
72. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti;
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuki
güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine
açık olan devlettir.
73. Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti
ilkesine göre kanuni düzenlemeler, kişiler ve idarece kapsam ve sınırlarının
herhangi bir tereddüde yer vermeyecek ölçüde açık ve net olmalıdır. Bu bağlamda
hukuki belirlilik ilkesi gereğince yasal düzenlemelerin istikrarlı bir şekilde
aynı olaylarda benzer sonucu doğuracak şekilde uygulanmaya elverişli olması,
hukuka aykırı davranışlar için öngörülen yaptırımlar ile bu kapsamda ilgili
mercie tanınan yetkinin kullanımının kişiler ve idarece belirli bir kesinlik
içinde yerine getirileceğinin öngörülmesi gerekmektedir. Bu durum aynı zamanda
hukuki güvenliğin sağlanmasına da katkı sunmaktadır (AYM, E.2018/137,
K.2022/86, 30/06/2022, § 860).
74. 5271 sayılı Kanun’un 251. maddesinin itiraz konusu (1)
ve (6) numaralı fıkralarında basit yargılama usulüne ilişkin şartlar ve usulün
uygulanacağı aşama ile bu usulün uygulanmasından vazgeçme anı ile sonuçları düzenlenmiştir.
75. Kanun’un 251. maddesinin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında
asliye ceza mahkemesince, iddianamenin
kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az
süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün
uygulanmasına karar verilebileceği, 175. maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca
duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulünün uygulanamayacağı,
itiraz konusu (6) numaralı fıkrasında ise mahkemece gerekli görülmesi
hâlinde 251. madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak
suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebileceği
belirtilmiştir.
76. Basit yargılama usulünün
uygulanmasında kişiler açısından öngörülebilir bir hukuk güvencesinin
sağlanması, ceza kovuşturmasına muhatap kişilerin belirlenen şartlar
çerçevesinde basit yargılama usulü hükümlerinin kendileri hakkında uygulanıp
uygulanmayacağını bilebilecek konumda olmalarıyla mümkündür. Öngörülebilirlik
mevzuat ve yargısal içtihatlarla sağlanabilir.
77. Kurallarda
objektif şartların gerçekleşmesi hâlinde dahi basit yargılama usulünün uygulanması
konusunda hâkime geniş bir takdir yetkisinin verildiği görülmektedir. Söz
konusu takdir yetkisinin soruşturma aşamasında toplanan delillerin vicdani
kanaate ulaşmak için yeterli olup olmadığı, başka bir ifadeyle dosyanın mevcut
delillere göre duruşma yapılmadan hüküm kurmaya elverişli nitelikte olup
olmadığı hususuna yönelik olduğu açıktır. Nitekim Kanun’un 251. maddenin (1)
numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin gerekçesinde basit yargılama usulüyle
ilgili karar verilirken dosya kapsamı itibarıyla
yargılamaya konu olayların karmaşık olup olmaması, çözümünde hukuki ve olgusal
herhangi bir sorunla karşılaşılıp karşılaşılmaması, tanık dinlemenin, keşif
yapmanın ya da bilirkişi raporu almanın zorunlu olup olmaması gibi hususlara
dikkat edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
78. Bu itibarla basit yargılama usulünün uygulanmasına
ilişkin şartlar öngören kuralların kapsam, hüküm
ve sonuçları itibarıyla herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık, net
ve öngörülebilir nitelikte oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kurallarda
hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerine aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
79. Öte yandan kurallar, Kanun’un 175. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulüyle ilgili karar
verilemeyeceğini, basit yargılama usulü çerçevesinde yargılama
yürütülürken mahkemece gerekli
görülmesi hâlinde hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açılmak suretiyle
genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebileceğini öngörmektedir.
80. Hukuk devleti
ilkesi gereğince kanunların kamu yararı amacını gerçekleştirmek amacıyla
yapılması gerekir. Anayasa Mahkemesince kamu yararı konusunda yapılacak
inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığının araştırılmasıyla
sınırlıdır. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı kavramının
Anayasa’da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarında da
belirtildiği gibi kamu yararı; bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün
olan toplumsal yarardır. Kamu yararı düşüncesi olmaksızın yalnız özel çıkarlar
için veya sadece belli kişilerin yararına kanun hükmü konulamaz. Böyle bir
durumun açık bir biçimde ve kesin olarak saptanması hâlinde söz konusu kanun
hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer. Açıklanan istisnai hâl dışında bir
kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç ve yöntemlerle
kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde olduğundan bu
kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla bağdaşmaz (AYM, E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021, §
102).
81. Hukuk devletinde kanun
koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla cezai uyuşmazlıklarında
alternatif uyuşmazlık çözüm yolu öngörüp öngörmeme veya hangi suçlara söz konusu
kurumların uygulanacağını, bunların şartlarını, yöntemini, kişi veya kurum
yönünden kapsam ve sınırlarını belirleme konusunda takdir yetkisi
bulunmaktadır.
82. Ayrıca Anayasa’nın 141.
maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların
makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu
nedenle devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin
çareler oluşturmak zorundadır (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013).
83. Kurallarda basit yargılama
usulünün uygulanmasına ancak kovuşturmanın ilk aşamasında karar verilebilmesi
ve bu suretle duruşma günü belirlendikten sonra yargılamanın genel hükümlere
göre sonuçlandırılmasının zorunlu kılınması, basit yargılama usulüne ilişkin
belirliliği oluşturma ve bu kapsamda duruşma yapılmaksızın uyuşmazlığın sona
erdirilmesi mümkün olan dosyaların süratle karara bağlanmasını sağlama amacına
hizmet etmektedir.
84. Bununla birlikte kurallarda
basit yargılama usulü hükümleri uygulanırken
mahkemece gerekli görülmesi hâlinde
karar verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler
uyarınca yargılamaya devam edilebilmesinin, dosya kapsamı itibarıyla gerçekten
delillerin toplanması gereken durumlarda ceza muhakemesinin temel hedefi olan maddi gerçeğe sağlıklı bir şekilde ulaşılarak suç ve
suçlularla etkin mücadele edilmesine, suç işlenmesinin önlenmesine ve kamu
düzeninin sağlanmasına katkı sunduğu anlaşılmaktadır.
85. Bu itibarla kanun koyucunun takdir
yetkisi kapsamında basit yargılama usulünde uygulanacak usule ilişkin
düzenlemeler içeren kurallarla kamu yararı dışında bir amacın gözetildiği
söylenemez. Ayrıca uyuşmazlığın esasının tüm yönleriyle aydınlatılması ihtiyacı ortaya
çıktığında karar verilinceye kadar genel yargılama usulüne dönülmesinin
yargısal sürecin uzamasına bu suretle Anayasa’nın 141. maddesine aykırılık
oluşturacağı ileri sürülemez.
86. Başvuru kararlarında ayrıca basit
yargılama usulünün belirli suçları kapsamına alması veya hâkime verilen takdir
yetkisine bağlı olarak aynı suçu işleyenler arasında usulün uygulanıp
uygulanmaması konusunda farklı uygulama yapılmasının bir kısım sanıkların fazla
bir kısmının ise daha az ceza almaları sonucunu ortaya çıkaracağı, bu durumun Anayasa’nın
10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
87. Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler
eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak
yorumlanamaz./ Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul
ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
sayılmaz./ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmek suretiyle
kanun önünde eşitlik ilkesine yer verilmiştir.
88. Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde
eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile
eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı
durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun
karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve
uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi
zedelenmez (AYM, E.2019/13, K.2021/31, 29/04/2021, § 94).
89. Eşitlik ilkesi yönünden yapılacak
anayasallık denetiminde öncelikle Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya
da benzer durumda bulunan kişilere farklı muamele yapılıp yapılmadığı tespit
edilmeli, bu bağlamda aynı ya da benzer durumdaki kişiler arasında farklılık
gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir. Yapılacak bu belirlemenin ardından ise
farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup
olmadığı hususları irdelenmelidir. Ölçülülük ilkesi, amaç ve araç arasında
hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eder. Diğer bir
ifadeyle bu ilke, farklı muamelenin öngörülen objektif amaç ile orantılı
olmasını gerektirmektedir (AYM, E.2021/1, K.2021/32, 29/4/2021, § 32;
E.2022/65, K.2022/102, 8/9/2022, § 12).
90. Kurallarda basit yargılama usulünün
uygulanması ve indirimden faydalanmasına ilişkin şartlar objektif olarak
belirlenmiştir. Dolayısıyla kuralların kapsamına giren suçları işleyenler ile
şartları oluşmadığı için haklarında basit yargılama usulü uygulanmayan
kişilerin usul uygulanarak indirimden faydalanan sanıklarla aynı hukuki konumda
oldukları değerlendirilemez. Dolaysıyla kuralların eşitlik ilkesine aykırı bir
yönü bulunmamaktadır.
91. Açıklanan nedenlerle kurallar,
Anayasa’nın 2., 10. ve 141. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin
YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Basri BAĞCI bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa’nın Başlangıç kısmı
ile 6., 7., 8., 9., 10., 13., 36, 38. 87., 90. ve 138. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
2. Kanun’un 251. Maddesinin (3) Numaralı
Fıkrasının Birinci Cümlesinin “…Türk Ceza Kanunu’nun 61 inci maddesi dikkate
alınmak suretiyle, 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine
hükmedilebilir.” Bölümü, İkinci Cümlesi ve (4) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
92. 5271 sayılı Kanun’un 251. maddenin (3)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin itiraz konusu bölümü ile itiraz konusu
(4) numaralı fıkrasında basit yargılama usulü kapsamında verilecek karar ve
uygulanacak yaptırım türleri düzenlenmiş, (3) numaralı fıkranın itiraz konusu
ikinci cümlesinde ise basit yargılama usulü kapsamında mahkûmiyet kararı
verildiği takdirde yapılacak indirim miktarı hükme bağlanmıştır.
93. Kurallarda basit yargılama usulü kapsamında mahkemenin yazılı belge
ve delillere göre yapacağı değerlendirme sonucunda 5237 sayılı Kanun’un 61.
maddesi dikkate alınmak suretiyle 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde
belirtilen kararlardan birine hükmedilebileceği, mahkûmiyet kararı verildiği
takdirde sonuç cezanın dörtte bir oranında indirileceği, koşulları bulunması
hâlinde kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilebileceği veya
hapis cezası ertelenebileceği ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı
olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebileceği hükme bağlanmıştır.
94. Kanun
koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla ceza uyuşmazlıklarında hangi
fillerin suç konusu oluşturacağı ve bunlara ilişkin yaptırımları belirleme
konusunda takdir yetkisinin bulunduğu açıktır. Dolayısıyla kurallarda basit yargılama usulüne göre
verilecek hükümde uygulanacak ceza ve seçenek yaptırımlara karar
verilebilmesinin öngörülmesinin söz konusu yetki içinde değerlendirilmesi
gerekir.
95. Ayrıca kovuşturmaya ilişkin benimsenen
alternatif çözüm yönteminin etkin bir şekilde uygulanması ve böylece yargılama
sürecinin hızlandırılarak basit yargılama usulünden beklenen faydanın
sağlanması amacıyla sonuç cezadan belirli bir oranda indirim öngörülmesi de
kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır.
96. Bu itibarla basit yargılama usulünün
uygulanmasına teşvik etmek amacıyla kurallarda belirlenen indirim oranının yargılama
sürecinin hızlandırma amacına ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı
söylenemez. Bunun yanı sıra kurallarda öngörülen dörtte bir oranındaki indirim
miktarının hedeflenen amaca göre ölçülü olması gerekir.
97. Basit yargılama usulüne konu
suçların ağırlıkları, tehlikelilikleri ve nitelikleri ile indirim oranının
cezalar üzerinde miktar itibarıyla yapacağı etki gözetildiğinde kurallarla
meşru amaç arasında söz konusu makul bir dengenin kurulmadığı söylenemez. Bu
itibarla kuralların ulaşmak istenen meşru amaç bakımından orantılı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
98. Öte yandan itiraz
konusu kurallarda uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı
çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 231. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumun uygulanması sanığın
kabulü şartına bağlanmışken kurala göre sanık tarafından yazılı olarak karşı
çıkılmaması hâlinde söz konusu kurumun uygulanmasına karar verilebilecektir.
99. İtiraz konusu kuralın bir ceza ya da
hukuk usulünde öngörülen kurum ile ilgili birbirleriyle bağlantılı düzenlemeler
içermesi hâlinde kurumla ilgili bu kuralın anayasallık denetiminde bağlantılı
olan diğer düzenlemeler hakkında verilmiş önceki karar ve bu karara yönelik
gerekçeleri de gözönünde bulundurması gerekir.
100. Bu kapsamda itiraz konusu kurallarla
ilgili yapılan incelemede Kanun’un 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasının yine
itiraz konusu olan ve basit yargılama usulüne yönelik itirazın düzenlendiği “İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve
genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur.” şeklindeki birinci cümlesiyle ilgili açıklanan
gerekçe gözönüne alınarak değerlendirme yapılmıştır. Zira 252. maddenin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesiyle ilgili verilen kararda kuralda yer alan basit
yargılama usulüne yönelik itiraz üzerine duruşma açılması hususunun
anayasal açıdan sorun oluşturmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu başlık
altında incelenen itiraz konusu kurallar ile 251. madde yer alan itiraz konusu
diğer kuralların anayasallık denetiminde Anayasa Mahkemesinin bu tespiti dikkate
alınarak inceleme yapılmıştır.
101. Anayasa’nın “Hak
arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”
denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti
kapsamındaki hükmün denetlenmesini talep etme hakkı, kişinin aleyhine verilen
bir hükmün başka bir yargı mercii tarafından gözden geçirilmesini ve
denetlenmesini isteyebilmesini teminat altına almaktadır (AYM, E.2018/71,
K.2018/118, 27/12/2018, § 12).
102. Anayasa’nın
36. maddesi, mahkeme tarafından verilen hükmün üst mahkemece denetlenmesi
üzerine aynı yönde verilen hükmün de bir kez daha denetlenmesini talep etme
hakkı tanınmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak Anayasa’da bu şekilde bir
zorunluluğun bulunmaması kanun koyucunun takdir yetkisine dayanarak üst yargı
merciinin verdiği kararın daha üst bir yargı mercii tarafından denetlenmesi
yönünde düzenleme yapmasına engel değildir (AYM, E.2018/71, K.2018/118,
27/12/2018, § 13).
103. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin kurallarda öngörülen şarta
bağlanması suretiyle sanığın Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hükmün denetlenmesini talep etme hakkından vazgeçme iradesinin zımni olarak
ortaya konulması yeterli görülmüştür. Ancak sanık hakkında basit yargılama
usulü kapsamında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz
edilmesi esasen basit yargılama usulüne itiraz edilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Başka bir ifadeyle Kanun’un 252. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre basit
yargılama usulü kapsamında verilen karara itiraz edilmesi durumunda mahkemenin genel
hükümlere göre duruşma açarak yargılamaya devam etmesi ve bu aşamada ancak sanığın
açık kabulü hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermesi
gerekecektir.
104. Bu itibarla
kurallar kapsamında anılan kurumun uygulanmasının sanık tarafından yazılı
olarak karşı çıkılmaması şartına bağlanmasının adil yargılanma hakkına aykırı
bir yönü bulunmamaktadır.
105. Açıklanan nedenlerle kurallar,
Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın Başlangıç kısmı
ile 6., 7., 8., 9., 13., 38., 87., 90., 138. ve 141. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
3. Kanun’un 251. Maddesinin (2) Numaralı
Fıkrası, (3) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinin Kalan Kısmı ile (5)
Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
106. 5271 sayılı Kanun’un 251.
maddesinin itiraz konusu (2) numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinin kalan kısmında basit yargılama usulünün işleyişine ilişkin hükümler
düzenlenmiştir. Kurallarda mahkemece
iddianamenin sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek beyan ve
savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmelerinin isteneceği,
tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususunun da
belirtileceği, ayrıca toplanması gereken belgelerin, ilgili kurum ve
kuruluşlardan talep edileceği, beyan ve savunma için verilen süre dolduktan
sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü
alınmaksızın karar verileceği hükme bağlanmaktadır. Anılan maddenin itiraz
konusu (5) numaralı fıkrasında ise basit yargılama usulü kapsamında verilen
kararda itirazın usulü ve sonuçlarının gösterileceği belirtilmiştir.
107. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa'nın 141.
maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir.
Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamuya
açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada
keyfîliği önlemektir (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
Özellikle ceza davalarında yargılamanın
duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama
hakkı ile savunma haklarının güvencesini oluşturur (Lokman Sapan,
B. No: 2013/723, 21/11/2013, § 49).
108. Anayasa’nın 36. maddesinde açıkça aleni yargılanma
hakkından söz edilmemekle birlikte söz konusu hak adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurunu oluşturmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinde de belirtilen aleni yargılanma hakkı, zorunlu olarak sözlü
yargılama hakkını da içermekte olup davanın aleni (açık) duruşma ile
görülmesinin yanı sıra mahkeme kararının da aleni olarak açıklanması gereğine
işaret etmektedir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § § 31,
32).
109. Aleniyet ilkesinin bir gereği olan duruşmalı
yargılama istisnai durumlar dışında yargısal sürecin herkese açık olarak
yürütülmesini, yargılama faaliyetinin ve bu kapsamda hâkimin tutum ve
davranışlarının izlenebilmesini, kararın herkes tarafından öğrenilmesini,
kısaca yargılamanın adil yargılanma hakkının usule ilişkin güvencelerine uygun
bir şekilde gerçekleştirilmesine katkı sağlar.
110. Yargılamanın duruşmalı yapılması aynı zamanda
tarafların yargısal sürece doğrudan katılmalarını ve yargılamanın işleyişinin
denetlenmesini sağlayan en etkili yollarından biridir. Duruşmalı yargılama
esasen sözlü yargılamanın bir görünümüdür ve hâkimin taraflar ve delillerle bizzat
temasa geçerek uyuşmazlığı çözmesini sağlar. Başka bir ifadeyle iddia ve
savunmaları destekleyecek beyan ve delillerin doğrudan doğruya ve yüz yüze
ileri sürülmesi, tarafların mahkeme huzurunda bulunmalarıyla mümkün olabilir.
Bu durum tarafların ve tanık beyanlarının birebir karşılaştırılmasına ve
yerindeliğinin değerlendirilmesine imkân verir.
111. Dolayısıyla aleni yargılanma hakkı sanık açısından
savunma hakkının kullanılması, mağdur ve şikâyetçi gibi diğer yargılama
süjeleri yönünden ise beyan ve itirazların etkin bir şekilde dile getirilerek
hâkimin kanaatinin etkilenmesi açısından oldukça önemlidir. Sözlü yargılanma
aynı zamanda uyuşmazlıkla ilgili bilgi, belge ve delillerden, tarafların
görüşlerinden doğrudan haberdar olunmasını, bunlara karşı beyan ve itirazların
bildirilmesini sağlayarak iddia-savunma dengesi ile çelişmeli yargılamaya
işlerlik kazandırır.
112. Aleni yargılanma hakkı sanık
açısından ayrı bir öneme sahiptir. Ceza yargılamasında hakkaniyete uygun bir
yargılamanın en önemli unsurlarından birisi sanığın bizzat veya müdafii
ile birlikte huzurda savunmasını ileri sürme imkânına sahip olmasıdır. Bu fırsatın
tanınması devletin Anayasa’da güvence altına alınan hakların etkin bir şekilde
kullanılması sağlama yükümlülüğünün sonucudur. Özellikle mahkemenin vereceği
kararı etkileyecek nitelikteki değerlendirmelerin veya başkaca esaslı
işlemlerin yapıldığı kritik aşamalarda sanığın duruşmada hazır bulunması
büyük önem taşımaktadır. Böylelikle olayda esaslı rol oynayan sanığa delillerin
tartışılarak aleyhinde olanları çürütme ve mahkemenin kanaatini etkileme
fırsatının verilmesinin, iddia ya da savunmanın doğruluğunun ispatlanmasına ve
bu suretle maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacağı açıktır (Şehrivan
Çoban [GK], B. No: 2017/22672, 6/2/2020, § 75).
113. İtiraz konusu kurallarda sanık,
mağdur ve şikâyetçiye iddianame tebliğ
edilerek on beş gün içinde sunulan yazılı
savunma ve beyanlar ile ilgili kurum ve kuruluşlardan getirtilen belgelerin
içeriğinden haberdar edilmeden duruşmasız yargılamayla davanın sona
erdirilmesine imkân tanınması suretiyle adil yargılanma hakkına (aleni
yargılanma hakkı, savunma hakkı) sınırlama getirilmektedir.
114. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne
yer verilmiştir. Buna göre adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamanın
kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü
olması gerekmektedir.
115. Bu kapsamda adil
yargılanma hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var
olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve
öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
116. Esasen temel hakları
sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde,
kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
117. Kurallarda öngörülen usulün kapsam
ve sınırlarının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net
olarak düzenlendiği gözetildiğinde kurallarla adil yargılanma hakkına getirilen
sınırlamada kanunilik şartının sağlandığı anlaşılmaktadır.
118. Anayasa Mahkemesi kararlarında
belirtildiği gibi temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlama nedenleri hakkın
doğasından kaynaklanabileceği gibi Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak
ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler de sınırlama nedeni oluşturabilecektir
(AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
119. Bu bağlamda Anayasa’nın 36.
maddesinde güvenceye bağlanan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından
biri de makul sürede yargılanma hakkıdır. Bu hak gereğince devletin davaların
makul bir süre içinde bitirilmesi yönünde pozitif bir yükümlülüğü
bulunmaktadır. Nitekim Anayasa’nın 141. maddesinde de devletin bu pozitif
yükümlülüğü vurgulanmıştır.
120. Bu kapsamda itiraz konusu
kurallarla duruşma yapılmadan yazılı beyan ve deliller çerçevesinde
yargılamanın sona erdirilmesine imkân tanınması, davaların makul sürede
sonuçlandırılarak ceza yargılama sisteminin hızlı ve etkin bir şekilde
işlemesine katkı sunmaktadır. Bu itibarla kuralların anayasal bağlamda meşru
bir amaç taşıdığı anlaşılmaktadır.
121. Adil yargılanma hakkına yönelik
sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük
ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak
istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı
amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
122. Kurallar kapsamında benimsenen
usulle hâkimin karar verme imkânına sahip olmasının anılan meşru amaca ulaşma bakımından
elverişli olmadığı söylenemez. Ayrıca basit yargılama usulü kapsamında
benimsenen yöntem dışında kişilerin adil yargılanma hakkına daha az sınırlama
getirecek bir usulle meşru amaca ulaşmanın mümkün olabileceği de ileri
sürülemez. Nitekim kanun koyucunun temel hakka sınırlama getiren aracın
gerekliliğini değerlendirmede geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Bununla
birlikte kurallarla öngörülen sınırlama ile meşru amaç arasında makul bir
dengenin sağlanması gerekir.
123. Hukuk sistemi ile toplumsal
ihtiyaçlar arasındaki bağlantının bir sonucu olarak uyuşmazlıkların çözümünü
kolaylaştırmak, adalet yapısının işleyişini hızlandırmak amacıyla devletler
birtakım tercihlerde bulunabilir. Dolayısıyla hak arama özgürlüğünün en önemli
araçlarından biri olan uyuşmazlığın mahkeme önünde süratle çözüme
kavuşturulması, bu tercihten ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda devletin nihai
olarak kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla ceza miktarı itibarıyla nispeten
hafif nitelikte suçlarla ilgili uyuşmazlıklarda genel yargılama usulünde
öngörülen birtakım usule ilişkin güvencelerden vazgeçilerek karar verilmesine
imkân tanıyan düzenlemeler yapması takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Ancak
anılan takdir yetkisinin anayasal ilkelere bağlı kalınarak kullanılması
gerekmektedir.
124. Bu yönüyle cezai uyuşmazlıklarda
yargılamaların her durumda duruşmalı yapılması gerektiği söylenemez. Adil
yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması
gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma
yapılmaksızın karara bağlanması Anayasa’ya aykırılık oluşturmayabilir (Lokman
Sapan, § 49).
125. Anayasa Mahkemesi yargılamaya taraf
olan kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin
gerektiği durumlarda sözlü yargılama yapılmamasının yargılamanın bir bütün
olarak adil olmasını engelleyebileceğini ancak söz konusu hakların mutlak
olmadığını, sınırlanabileceğini, özellikle bu konuda uyuşmazlığın niteliğine
bakılması gerektiğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesine göre uyuşmazlığın
dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde çözülebildiği, tartışmalı
hukuki ve olgusal sorunların bulunmadığı durumlarda ve özellikle inandırıcılık
sorunu taşımayan, karmaşık nitelikte olmayan teknik meseleler ve basit sayılabilecek
suçlarla ilgili davalarda yargılamalar duruşmasız yapılabilecektir (Talet
Şanlı [GK], B. No: 2017/20526, 17/1/2023, § § 52, 53).
126. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM)
kararlarında duruşma yapma yükümlülüğünün, Sözleşme’nin 6. maddesinin cezai
boyutunu ilgilendiren tüm davalar için mutlak bir hak olmadığını, öngörülen
ceza miktarına göre suç isnadının ağır olduğu davalarda adil yargılanma hakkı
güvencelerinden vazgeçilemeyeceğini, diğer cezai uyuşmazlıklarda ise duruşma
yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya
[BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, §§ 41-43).
127. AİHM’e göre özellikle inandırıcılık
sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya delillerin sözlü olarak ortaya
konulmasını gerektirecek durumların bulunmadığı davalar ile tarafların sunduğu
görüşler ve diğer belgelere göre adil ve makul bir biçimde karar verilebilecek
davalarda sanığa savunmasını yazılı olarak ileri sürmesine, aleyhindeki
delilleri çürütmesine imkân tanınması, sözlü duruşma yapılması zorunluluğunu
ortadan kaldırabilecektir (Jussila/ Finlandiya [BD] §§ 41-48; Döry/İsveç, B. No: 28394/95, 12/11/2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No:
5488/05, 28/2/2012, § 30).
128. Ceza davalarında adil yargılanma
hakkının güvencelerinin uygulanmamasında uyuşmazlık konusu suça öngörülen
cezanın ağırlığı, türü, suça konu olay ve delillerin sözlü yargılama
yapılmasını gerektirmeyecek ölçüde açık olması, yazılı beyan ve savunmalarla
iddiaların ispatlanmaya elverişli olması, yargılamanın sonraki aşamalarında
usule ilişkin eksikliklerin giderilmesinde taraflara fırsat tanınması gibi
hususlara dikkat edilmesi gerekir.
129. Anılan ölçütler çerçevesinde
öncelikle kurallarda yer alan basit yargılama usulünün şartlarıyla ilgili
düzenlemelerin orantılılık incelemesinde değerlendirilmesi gerekir.
130. Yukarıda açıklandığı üzere ceza
miktarı itibarıyla daha hafif nitelikteki suçları kapsamına alan basit
yargılama usulünün uygulanması için toplanan delillere göre uyuşmazlığın
duruşma yapılmaksızın yazılı beyan ve delillere göre sonuçlandırmaya elverişli
nitelikte olması gerektiği açıktır. Davanın genel yargılama usulünde yer alan
güvenceler çerçevesinde duruşma açılarak yürütülmesi gerektiğinin anlaşılması
hâlinde ise mahkemenin hüküm verinceye kadar her aşamada basit yargılama
usulünden vazgeçebilmesi mümkündür. Bunun yanı sıra 5271 sayılı Kanun’un 252.
maddesinde tarafların usule göre verilen karara itiraz etmeleri hâlinde duruşma
açılarak adil yargılama hakkının güvencelerinin sağlandığı bir yargılama
sürecini başlatmalarına da imkân tanınmıştır.
131. Dolayısıyla basit yargılama
usulünün uygulanacağı suçların niteliğine ve toplanan delillere göre
uyuşmazlığın çözümünün sözlü yargılamaya ihtiyaç duyulmayacak ölçüde açık
olması gerektiğine ilişkin esaslı şartların mahkemece yargılamanın her
aşamasında resen veya taraflarca hükme itiraz edilmek suretiyle denetlenmesine
ve genel usul hükümlerine göre yargılama sürecinin başlatılabilmesine imkân
tanınması duruşmasız yargılamanın mutlak surette uygulanmayacağı sonucunu
doğurmaktadır.
132. Basit yargılama usulünün işleyişine
ilişkin düzenlemeler yönünden orantılılık incelemesinde ise isnat olunan fiilin
sanık tarafından işlendiğinin tespit edilmesiyle sonuçlanan ceza
yargılamalarında sanığın suçlamanın niteliği ile ilgili ayrıntılı olarak
bilgilendirilmesi, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve imkânlara sahip
olması, suçlamaların ve dosyadaki bilgi ve delillerin içeriğinden gerçek
anlamda haberdar edildiğinin kabul edilmesi için müdafi yardımından yararlandırılması
gibi hususlarda asgari güvencelerin oluşturulup oluşturulmadığının
değerlendirilmesi gerekmektedir. Gerekli güvencelerin sağlanmaması ceza
yargılamasını adillik boyutundan uzaklaştırabilir. Öte yandan mağdur ve
şikâyetçi gibi yargılamanın diğer süjelerinin de iddia ve savunmalarını ileri
sürmeleri hususunda gerekli imkânlara sahip olması Anayasa’nın 36. maddesinin
gereğidir.
133. Anılan Kanun’un 160. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında Cumhuriyet
savcısının, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi
için emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve
aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin
haklarını korumakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.
134. Kanun’un 174. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde mahkeme
tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren on
beş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra,
eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle suçun sübutuna doğrudan etki
edecek bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iade edilebileceği
düzenlenmiştir.
135. Dolayısıyla soruşturma evresinde şüphelinin lehine
ve aleyhine olan tüm delilleri toplaması gereken Cumhuriyet savcısının suçun
sübutuna etki eden delilleri iddianamede açıkça belirterek bunları şüphelinin
eylemiyle ilişkilendirmesi iddianamenin tebliğ edildiği sanık, mağdur ve
şikâyetçinin isnadın içeriği ve deliller hakkında tam anlamıyla bilgi sahibi
olması ve etkili savunma ve beyanda bulunmaları açısından önem taşımaktadır.
136. Nitekim Anayasa
Mahkemesi sanığın savunma hakkı ile ilgili olarak verdiği bir kararda, suç
isnadı altında bulunan kişiye, savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile
getirebilmesi ve böylece yargılamanın sonucunu etkileyebilmesi için isnadın
sebebinin ve niteliğinin bildirilmesi gerektiğini, isnat hakkında bilgisi
olmayan kimsenin savunma yapmasının da mümkün olamayacağını, ayrıca savunma
hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerektiğini, sanığa isnadın gerçekten
bildirilmediği bir yargılamanın adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun olarak yürütüldüğünün
söylenemeyeceğini belirtmiştir (Ali Kemal Tekin, B. No: 2014/875,
2/2/2017, §§ 42, 43).
137. Kurallarda 11/2/1959 tarihli ve
7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre iddianamenin tebliğ edilerek
yazılı savunma ve beyanların sunulması için verilen on beş günlük sürenin
tarafların, suçlamanın niteliği, dosyadaki bilgi, belge ve delillerden haberdar
edilmeleri, savunma, beyan ve itirazlarını dile getirmeleri için yeterli
olmadığı söylenemez. Ayrıca 5271 sayılı Kanun’un 149. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile 150. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan şüpheli veya sanığın, soruşturma ve kovuşturmanın her
aşamasında bir veya birden fazla müdafi yardımından yararlanabileceği, şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi
seçmesinin isteneceği, şüpheli veya sanığın, müdafi seçebilecek durumda
olmadığını beyan etmesi ve talebi hâlinde bir müdafinin görevlendirileceğine
ilişkin düzenlemelerin varlığı karşısında özellikle sanık açısından etkili
savunma için belirtilen süre içinde müdafi yardımından yararlanmasının mümkün
olduğu anlaşılmaktadır.
138. Öte yandan kurallar basit yargılama
usulünün ilk aşamasında tarafların ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilen
belgelerin içeriğinden bilgi sahibi olmalarına ve bunlara karşı görüş
bildirmelerine fırsat tanımadan mahkemece karar verilebilmesini mümkün
kılmaktadır.
139. Taraflara davayla ilgili belgelerin
içeriğinden bilgi sahibi olmaları ve bunlara karşı yorum yapma fırsatının
tanınması iddia-savunma kurgusunda adil dengenin sağlanması açısından oldukça
önemlidir. Aksi durum yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine
neden olabilir. Devletin sanığa savunma için uygun koşulları sağlaması
yükümlülüğüyle de bağdaşmayan söz konusu uygulamanın yargılamanın diğer
süjeleri yönünden de hakkaniyetsiz sonuçlara neden olacağı açıktır.
140. Ancak Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarında da belirtildiği gibi yargılama
süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde yargılamanın hakkaniyetine ilişkin
herhangi bir eksikliğin belirli şartlar altında ister aynı seviyede isterse
daha üst bir mahkeme tarafından giderilmesi imkânının taraflara tanınması adil
yargılanma hakkına yönelik aykırılığı ortadan kaldırabilecektir (Hamiyet
Köseoğlu, B. No: 2013/1341, 21/5/2015, § 30).
141. Bu bağlamda basit yargılama usulüne göre yürütülen
davada mahkemenin basit yargılama usulü hükümlerinin uygulanmasından vazgeçerek
genel hükümlere göre yargılamaya devam etmesi ya da basit yargılama usulü
kapsamında verilen kararın tebliğiyle belgelerin içeriği hakkında bilgi sahibi
olan tarafların karara itiraz etmesiyle yapılacak duruşmada savunma ve
beyanlarını dile getirmelerine engel bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde basit
yargılama usulünün uygulanması sırasında ilgili kurum ve kuruluşlardan temin
edilen bilgi ve belgelere karşı taraflara bilgi sahibi olma ve bunlara karşı
görüş bildirme imkânının tanınmadığı söylenemez.
142. Bu itibarla sanık, mağdur ve
şikâyetçinin savunma, beyan ve itirazlarını huzurda ileri sürmelerine, ilgili kurum
ve kuruluşlardan getirtilen belgelerin içeriğinden bilgi sahibi olmalarına ve
bunlara karşı görüş bildirmelerine imkân tanımadan on beş günlük süre içinde
yapılacak yazılı beyan ve savunmaya göre karar verilebilmesini öngören
kuralların davaların makul sürede sonuçlandırılarak ceza yargılama sisteminin
hızlı ve etkin bir şekilde işlemesi amacını sağlama bakımından adil yargılanma
hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirdiği söylenemez.
143. Kanun’un 251. maddesinin itiraz
konusu (5) numaralı fıkrasında basit yargılama usulüne göre verilen kararda
hükme karşı başvurulacak itirazın usul ve sonuçlarının belirtilmesi
zorunluluğunun öngörülmesi ise hukuk devleti ilkesinin zorunlu bir sonucu
olduğu gibi Anayasa’nın 40. maddesinin de bir gereğidir. Bu yönüyle de
kurallarda Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
144. Açıklanan nedenlerle kurallar,
Anayasa’nın 13., 36. ve 141. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi
gerekir.
Kuralların Anayasa’nın Başlangıç kısmı
ile 2., 6., 7., 8., 9., 10., 38., 87., 90. ve 138. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
4. Kanun’un 251. Maddesinin (7) Numaralı
Fıkrasında Yer Alan “…yaş küçüklüğü,…” İbaresinin İncelenmesi
145. Kural, basit yargılama usulünün yaş
küçüklüğü hâlinde uygulanmayacağını hükme bağlamaktadır.
146. 5237 sayılı Kanun’un 31. maddesinde
yaş küçüklüğü ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.
Anılan maddede fiilin işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların
ceza sorumluluğunun bulunmadığı, bu kişiler hakkında ceza kovuşturmasının
yapılamayacağı, çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanabileceği, fiili
işlediği sırada on iki yaşını doldurup on beş yaşını doldurmamış olanlardan, işlediği
fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneğine sahip olanlar ile on beş yaşını doldurup
on sekiz yaşını doldurmayanlara verilecek cezalarda belirli miktar ve oranlarda
indirim yapılacağı belirtilmiştir.
147. Anılan Kanun’un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde çocuk kavramından henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişinin
anlaşılması gerektiği, 3/7/2005 tarihli ve 5395
sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 3. maddesinde de daha erken yaşta ergin
olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişinin çocuk, kanunlarda suç
olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya
kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine
karar verilen kişinin de suça sürüklenen çocuk olduğu belirtilmiştir.
Kural kapsamında belirtilen yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna sahip on iki
yaşını doldurup on sekiz yaşını tamamlamayan suça sürüklenen çocukları ifade
ettiği anlaşılmaktadır.
148. İtiraz konusu kural kapsamında basit yargılama
usulünün yaşı küçük olan kişiler için uygulanmamasının Anayasa’nın 10.
maddesinde güvence altına alınan eşitlik
ilkesi yönünden incelenmesi gerekir. Bu konuda yapılacak değerlendirmede
öncelikle karşılaştırma yapılacak kişilerin aynı ya da benzer hukuki konumda
olup olmadıkları ve bunlar arasında farklı uygulama yapılıp yapılmadığının
belirlenmesi gerekir. Suça sürüklenen çocuk ile sanığın suç isnadı
altında ceza kovuşturmasına muhatap olmaları nedeniyle benzer hukuki konumda
oldukları ve karşılaştırılmaya müsait oldukları açıktır.
149. Kuralda suç işlediği iddia edilen kişinin yaşının
küçük olması basit yargılama usulünün uygulanmaması için bir neden olarak öngörülmüştür.
Bu itibarla basit yargılama usulü kapsamında sanık hakkında mahkûmiyet kararı
verilmesi hâlinde sonuç cezada dörtte bir oranında indirim uygulanırken suça
sürüklenen çocuk söz konusu indirimden faydalanmayacak ve bu nedenle daha fazla
ceza alması söz konusu olacaktır. Bu itibarla kuralla suça sürüklenen çocuk
aleyhine farklı bir uygulamanın getirildiği anlaşılmaktadır.
150. Bu tespitlerin ardından eşitlik ilkesi yönünden
kişiler arasındaki farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanıp
dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekir.
151. Basit yargılama usulü, cezai uyuşmazlıkların hızlı
bir şekilde sonuçlandırılması amacıyla temelde suç isnadı altındaki kişinin
rızasına bağlı olarak genel yargılama usulünde yer alan birtakım güvencelerden
vazgeçmesi suretiyle yürütülen ve sanığın ceza miktarı itibarıyla belirli
oranda indirimden yararlandığı alternatif çözüm yoludur. Bu itibarla suç isnadı
altındaki kişinin genel yargılama usulündeki bazı güvencelerden vazgeçmesi
nedeniyle basit yargılama usulünün uygulanmasında iradesine önem verilmiştir.
152. Anayasa’nın 41.
maddesinde “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe
dayanır./ Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar./ Her çocuk, korunma ve bakımdan
yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel
ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir./ Devlet, her türlü
istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” denilmiştir.
153. Dolayısıyla çocuklara yönelik koruyucu hükümlere yer
veren Anayasa'nın 10. ve 41. maddelerinde çocuklar için alınacak tedbirlerin
eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmayacağı her çocuğun korunma hakkına sahip
olduğu, devletin, yapacağı düzenlemelerde çocukları koruyucu tedbirleri alacağı
belirtilmiştir.
154. Bu bağlamda çocukların bir birey olarak kabulünden sonra gelişme
gösteren çocuk hakları, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği
gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından çalışma alanına dâhil edilmiş
ve çocuklarla ilgili ülkemizin de taraf olduğu ve kabul ettiği uluslararası
sözleşmeler imzalanmış ve tavsiye kararları alınmıştır. Kanun koyucu da
uluslararası alandaki gelişmeleri dikkate alarak Anayasa’nın emri gereği
çocukların etkin bir şekilde korunması amacıyla birçok kanunda düzenlemeler
yapmıştır (AYM, E.2018/151, K.2019/36, 15/5/2019, § 20).
155. Küçüklerin fiziksel ve psikolojik
gelişimleri itibarıyla yetişkinlere göre daha özel bir koruma altında olmaları
gerektiği açıktır. Söz konusu koruma ihtiyacı küçüklerin davranışlarını yönlendirme, bireysel kavrama ve karar
verme yeteneklerinin yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu
itibarla küçüklerin kendi geleceklerini etkileyecek önemli olaylarda sorumluluk
alması yanlış tercihlerde bulunmalarına neden olabilecek, bu durum da toplumsal
yönden olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Bu yönüyle küçüklerin korunması kamu
yararının da bir gereğidir.
156. Dolayısıyla bu yaklaşımın bir
sonucu olarak usul güvencelerinden vazgeçilmesi nedeniyle suç isnadı altındaki
kişinin iradesinin belirleyici olduğu basit yargılama usulü hükümlerinin
uygulanması yerine savunma hakkı ve diğer tüm usul güvencelerinin sağlandığı
bir yargılama sonucunda suça sürüklenen çocuk hakkında karar verilmesi çocuğun
yüksek yararının korunması ilkesinin bir gereği olarak kanun koyucunun takdir
yetkisi kapsamındadır.
157. Nitekim itiraz konusu kuralın
gerekçesinde ceza kovuşturmasında küçüğün özel durumu sebebiyle elde edilen
delillerin duruşmada tartışılmasının ve taraf beyanlarının bizzat hâkim
tarafından alınmasının gerekli olduğu ve bu nedenle basit yargılama usulünün
uygulanmayacağı belirtilmiştir.
158. Bu açıdan kuralda yaş küçüklüğünün
basit yargılama usulü kapsamı dışında bırakılmasının çocukların iradelerinden
bağımsız biçimde ceza kovuşturmasının etkin bir şekilde yürütülerek
korunmalarına ve böylece kamu yararının gerçekleşmesine katkı sağladığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralla
yapılan ayrımın nesnel ve makul bir temelden yoksun olduğu söylenemez.
159. Kuralda yaş küçüklüğüne bağlı olarak basit yargılama
usulünün uygulanmaması nedeniyle küçüklere verilecek cezada dörtte bir oranında
indirimin uygulanmaması suça sürüklenen çocuğun fazla ceza almasına neden
olacaktır. Ölçülülük açısından ceza adalet sisteminin bir bütün olarak ele
alınması gerekir. 5237 sayılı Kanun’da yaş küçüklüğü ceza sorumluluğunu azaltan
bir neden olarak düzenlenmiş anılan Kanun’un 31. maddesinde çocuklara verilecek
cezada belirli miktar ve oranlarda indirim yapılacağı belirtilmiştir.
160. Dolayısıyla ceza uyuşmazlıklarında çocuğun iradesine
bağlı olmaksızın genel yargılama usulüne göre yürütülen bir yargılamada karar
verilmesinin çocuğun yüksek yararına olduğu, ayrıca 5237 sayılı Kanun’a göre
yaş küçüklüğüne bağlı olarak suça sürüklenen çocuklar hakkında cezalarda
belirli oran ve miktarlarda indirim yapılacağı dikkate alındığında suça
sürüklenen çocuklar hakkında basit yargılama usulüne bağlı olarak dörtte bir
oranında indirimin uygulanmamasını öngören kuralın getirdiği farklı uygulamanın
küçüklerin korunarak kamu yararının sağlanması amacına ulaşma bakımından
orantılı olmadığı söylenemez. Dolayısıyla
kuralın eşitlik ilkesini ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.
161. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 10. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın
Başlangıç kısmı ile 2., 6., 7., 8., 9., 13., 36., 38., 87., 90., 138. ve
141. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
5. Kanun’un 252. Maddesinin İncelenmesi
a. (1) Numaralı Fıkranın Birinci ve İkinci Cümleleri
162. 5271 sayılı Kanun’un 252. maddesinin itiraz konusu (1)
numaralı fıkrasında basit yargılama usulüne göre
verilen karara yönelik itirazın usul ve sonuçları düzenlenmiştir.
163. Anılan fıkranın birinci cümlesinde 251. madde
uyarınca verilen hükümlere itiraz edilebileceği, ikinci cümlesinde ise söz
konusu karara süresi içinde itiraz edilmemesi hâlinde kararın kesinleşeceği
hükme bağlanmıştır.
164. Kuralda basit yargılama usulüne göre verilecek
hükümlere karşı hukuki bir çare olarak itiraz yolunun öngörülmesi hukuk devleti ilkesinin zorunlu bir sonucu olduğu gibi
Anayasa’nın 40. maddesinin bir gereğidir. Ayrıca anılan fıkranın ikinci
cümlesinde basit yargılama usulüne göre verilen karara taraflarca itiraz
edilmemesinin hükmün kesinleşmesi sonucunu doğurmasının öngörülmesi de kanun
koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır. Bu yönüyle kurallarda hukuk devletine
aykırı bir yön bulunmamaktadır.
165. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Fıkranın birinci cümlesi yönünden Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Basri
BAĞCI bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın
Başlangıç kısmı ile 6., 7., 8., 9., 10., 13., 36., 38., 87., 90., 138. ve
141. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
b. (2) Numaralı Fıkranın Birinci Cümlesi
166. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 140. maddesi yönünden de incelenmiştir.
167. Kuralla 5271 sayılı Kanun’un 251.
maddesine göre verilen kararlara itiraz hâlinde hükmü veren mahkemece duruşma
açılacağı ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunacağı öngörülmüştür.
168. Kuralda basit
yargılama usulüne göre uyuşmazlığın esası hakkında karar vermek suretiyle
kanaatini açıklayan mahkemenin itiraz üzerine yapılacak yargılamaya devam
etmesinin bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca kuralda öngörülen itirazın niteliğine
bakılmaksızın mahkemenin her durumda duruşma açarak yargılamaya devam etmek
zorunda bırakılmasının doğuracağı sonuçlar da dikkate alındığında kural,
Anayasa’nın 2. ve 141. maddeleri çerçevesinde de ele alınmalıdır.
169. Anayasa’nın 9. maddesinde yargı yetkisinin bağımsız
ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı hükme bağlanmıştır. Anılan maddede yargı
yetkisinin Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı
ifade edilirken hâkimlerin görevlerini, yürütme ve yasama organları dâhil her
türlü kurum ve kişinin baskısından uzak, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun
olarak vicdani kanaatlerine göre yerine getirebilmelerini sağlamak için
bağımsız olmaları kabul edilmiş; Anayasa’nın 138. ve 140. maddelerinde ise bu
konuda anayasal güvenceler getirilmiştir (AYM, E.2020/35, K.2021/26, 31/3/2021,
§ 30).
170. Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrasında
hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun
olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri ifade edilmiştir. Buna göre
hâkimlerin görevlerini her türlü baskı ve etkiden uzak, Anayasa’ya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre yerine getirebilmeleri sağlanarak
yargı yetkisini kullanmaları güvenceye kavuşturulmuştur (AYM, E.2002/100,
K.2004/109, 21/9/2004). Anayasa’nın 140.
maddesinin ikinci fıkrasında ise hâkimlerin, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yapacakları hükme bağlanmıştır.
171. Genel olarak tarafsızlık davanın çözümünü
etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate, davanın tarafları karşısında
ve onların leh veya aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını
ifade eder. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça
bahsedilmemekle beraber tarafsız mahkemede yargılanma hakkı da adil yargılanma
hakkının bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının
birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği- Anayasa’nın 138. ve 140. maddelerinin de tarafsız
bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, § § 60, 61).
172. Tarafsızlığın mahkemenin yapısı ve işleyişi ile
davaya bakmakla görevli hâkimin davranışları çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekir. Hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığı,
tarafsızlığın öznel yönünü, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı
tarafsızlık izlenimi ise tarafsızlığın nesnel boyutunu ortaya koyar (Tahir
Gökatalay, § 60).
173. Öznel tarafsızlık, davaya bakacak hâkimin davanın
taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olması, hiçbir telkin ve baskı
altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar
vermesini gerektirir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Esasen bu durum tarafsızlığın
ön şartı olan mahkemelerin bağımsızlığının da bir sonucudur. Hâkimin mahkeme
dışı unsurlara karşı bağımsızlığı ne derece önemliyse kişisel düşünce, anlayış
ve önyargılarından soyutlanarak yargılama faaliyetini yürütmesi, başka bir
deyişle kendine karşı bağımsız olması da o derece önemlidir.
174. Nesnel tarafsızlık, yargısal sistemin ve bu kapsamda
mahkemelerin kuruluş, işleyiş ve yapısının taraflar ve üçüncü kişiler nezdinde
yargılama faaliyetinin tarafsız yürütüldüğü izlenimini sağlayacak şekilde
oluşturulmasını gerektirir. Kurumsal tarafsızlık için de ön şart mahkemelerin
bağımsız olmasıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Bununla birlikte
tarafsızlığa ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek
yeterli güvencelerin sağlanması gerekmektedir (Tahir Gökatalay, § 62).
175. Bu yönüyle hâkimin davayla ilgili
önyargılı davranabileceği kaygısını bertaraf eden bir sistemin oluşturulması
tarafsızlığın yanında hâkimin kendisine karşı bağımsız olmasını sağlayacaktır.
Hâkimin daha önce davanın esasına dair görüşünü açıklaması devam eden
yargılamada vereceği aynı nitelikteki karar açısından önyargılı bir yaklaşım
sergileyebileceği sonucunu oraya çıkarabilir. Bu durum tarafsızlık
açısından kişiler nezdinde makul güvenin oluşmasını engelleyerek yargılamayı
hakkaniyet boyutundan uzaklaştırabileceği gibi hâkimi açıkladığı önceki görüşü
nedeniyle iç dünyasında oluşan baskının etkisiyle hareket etmesine de neden
olabilir.
176. AİHM tarafsızlık ilkesini değerlendirirken
uyuşmazlığın esasıyla ilgili karar veren hâkimin yalnızca yargılamanın önceki
aşamalarında görev almasını tarafsızlık ilkesinin ihlali için yeterli bir neden
olarak kabul etmemiştir. AİHM konuyu esasa dair karar öncesi hâkimin yaptığı
işlemler ve verdiği kararların kapsam ve içeriğini dikkate alarak
değerlendirmiştir. AİHM’e göre hâkimin tarafsızlığı ilkesinin zedelenmemesinde
temel kıstas önceki aşamalarda yapılan işlem ve alınan kararların sanığın
suçluluğu hususunda belirleme yapmaması, bu konuda herhangi bir ön yargı
oluşturmaması gerekmektedir (Hauschildt/Danimarka,
B. No: 10486/83, 24/5/1989, §§ 47-49).
177. Bu ilkeler çerçevesinde tarafsız mahkemede
yargılanma hakkı değerlendirilirken basit yargılama usulünde mahkemenin ilk
aşamada ve itiraz sonrası verdiği kararların kapsam ve niteliğinin dikkate
alınması gerekmektedir. Esasen söz konusu Kanun’un 251. maddesine göre verilen
karar, hâkimin dosyadaki mevcut deliller çerçevesinde yapacağı değerlendirme
sonucu sanığın suçluluğuyla ilgili o ana kadar kesin kanaatini açıklayan bir
hükümdür. Bu yönüyle anılan kararın Mahkemenin genel yargılama usulüne göre
yapacağı yargılamada uyuşmazlığın esasına yönelik vereceği herhangi bir
karardan farkının bulunmadığı açıktır. Ayrıca anılan kararların doğuracakları
etki ve sonuç itibarıyla da farklı oldukları söylenemez. Nitekim basit yargılama
usulünün uygulanması sonucu verilen karara itiraz edilmemesi hâlinde söz konusu
karar genel usul hükümlerine göre verilen karar gibi kesin ve infaz edilebilir
nitelikte olacaktır.
178. Bu itibarla kuralda basit yargılama usulünün ilk
aşamasında verilen karara karşı yapılan itiraz üzerine hükmü veren mahkeme
tarafından duruşma açılarak yargılamaya devam edilmesinin öngörülmesi, davanın
esasına dair görüşünü açıklayan bir hâkim tarafından yeniden yargılama
yapılması anlamına gelmektedir. Gerçekten itiraz sonrası yapılan yargılamaya
görüşünü açıklayan bir hâkimle devam edilmesi basit yargılama usulünün ikinci
aşamasının uygulanmasını gereksiz kılacaktır. Kanun’un 251. maddesine göre
verdiği kararla uyuşmazlık hakkında ne tür bir kanaate sahip olduğu anlaşılan
hâkimin kural kapsamında itiraz üzerine yeniden yapacağı yargılamanın taraflar
açısından sonucu değiştirmeyecek usule ilişkin bir işlem olmaktan öteye
geçmeyeceği açıktır.
179. Dolayısıyla hâkimin basit yargılama usulüne göre
verdiği kararda açıkladığı esasa yönelik görüş, itiraz üzerine yapılacak
yargılamada verilecek karar açısından kişiler nezdinde bir önyargı ve hâkim
açısından da baskı unsuru oluşturabilecektir. Bu yönüyle basit yargılama
usulünde verilmiş karara itiraz üzerine hükmü veren mahkemece yargılamaya devam
edilerek karar verilmesi, mahkemenin tarafsızlığı yönünden makul güvenin oluşmasını,
hâkim açısından kendine karşı bağımsız hareket etmesini engelleyen bir durum
olarak görülecektir. Bu itibarla kural, tarafsız mahkemede yargılanma hakkına
aykırılık oluşturmaktadır.
180. Öte yandan Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi gereği kanunların kamu yararının
sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi,
hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi ve kazanılmış hakları ihlal etmemesi anılan
maddede belirtilen hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun
hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar
içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak
kullanması gerekir (AYM, E.2018/137,
K.2022/86, 30/6/2022, § 341).
181. Yine Anayasa’nın 36. ve 141.
maddelerine göre devletin davaların makul bir süre içinde bitirilmesi yönünde
pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır.
182. Kural, basit yargılama usulüne göre verilen karara
yapılan itirazın niteliğine bakılmaksızın mahkemenin her durumda duruşma açarak
yargılamaya devam etmesini öngörmektedir. İtiraz üzerine her durumda duruşmalı
yargılama yapılması özellikle yargılama süreci ve cezalandırma faaliyeti
yönünden farklı sonuçlar doğurmaktadır.
183. Basit yargılama usulüne göre
verilen kararın diğer ceza yargılamalarında verilen kararlardan farkının
olmadığı açıktır. Bu karara delillerin yanlış değerlendirilmesi, suçun vasıf ve
mahiyetinde hataya düşülmesi gibi esasa ilişkin nedenlerin yanında vekâlet
ücreti, yargılama giderinin yanlış hesaplanması, artırım ve indirim oranının
veya ceza miktarının yanlış uygulanması gibi usule ilişkin nedenlerle itiraz
edilmesi de söz konusu olabilir. Yine usule ilişkin nedenlerin mahkemenin
kendiliğinden hükme geçirmesi gereken hususlarda karar vermemesinden kaynaklanması
mümkündür.
184. Kuralla sanık veya mağdur ya da
şikâyetçi tarafından basit yargılama usulüne göre verilen karara hangi nedenle
itiraz edildiğine bakılmaksızın her durumda duruşma açılarak yargılama
yapılması zorunlu hâle getirilmektedir. Kural, itirazın niteliği gereği duruşma
açılmasına gerek bulunmayan hâllerde dahi mahkemeye 251. madde kapsamında
verdiği kararı düzeltme imkânı tanımamaktadır. Bu durumun basit yargılama
usulünün ihdas edilmesinde temel amaç olan yargılama sürecinin hızlı bir şekilde
sonuçlandırılmasına olumsuz etkide bulunacağı açıktır. Dolayısıyla Kanun’un
251. maddesine göre verilen karara itiraz üzerine mahkemenin dosya üzerinden
sonuçlandırılabilecek itirazlarda dahi yargısal sürecinin uzamasına neden
olacak şekilde her durumda duruşma açarak yargılamaya devam etmek zorunda
bırakılması Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmasına ilişkin ilkeye aykırılık oluşturmaktadır.
185. Bununla birlikte itiraz üzerine duruşma açılarak
yargılama yapılması sanığın cezalandırılması yönünden de bazı sonuçlar
doğurmaktadır.
186. Kanun’un 252. maddesinin (3)
numaralı fıkrasına göre, Mahkeme itiraz üzerine karar verirken, 251. madde
kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı değildir. Ayrıca sanığın
basit yargılama usulü kapsamında verilen karara itiraz etmesi hâlinde Kanun’un
251. maddesinin (3) numaralı fıkrasında öngörülen indirimden yararlanmaması da
mümkün değildir. Mahkemenin usul kapsamında ilk aşamada verdiği kararla bağlı olmaması
ve sanığın itirazı hâlinde indirim oranının korunmamasının, vekâlet ücreti, yargılama giderinin yanlış hesaplanması gibi
usule yönelik basit nedenlerle karara itiraz edilmesi durumunda dahi beraat
eden sanığın cezalandırılması ya da önceki cezaya göre daha ağır cezaya
hükmedilmesi gibi aleyhe sonuçlar doğurması söz konusu olabilir.
187. Ayrıca itiraz üzerine her şartta yargılamanın
duruşmalı yapılmasının sonuçlarından birisi de usule ilişkin basit hatalar
nedeniyle yapılan itirazın sanık dışındaki
kişiler (Cumhuriyet savcısı, şikâyetçi, mağdur) tarafından ileri sürülmesi
hâlinde basit yargılama usulü kapsamında verilen hükümde sanık hakkında
öngörülen indirimin korunmaması ihtimalidir. Çünkü 252. maddenin (3) numaralı
fıkrasına göre, sanık hakkında Kanun’un 251. maddesi kapsamında verilen kararda
beraat kararı gibi suçluluk tespitinin yapılmadığı hâllerde indirim
uygulanmadığından itiraz üzerine yapılan yargılamada verilecek mahkûmiyet
kararında dörtte birlik indirimin uygulanmaması sonucu ortaya çıkacaktır. Başka
bir ifadeyle basit yargılama usulünün ilk aşamasında suçluluk tespiti
yapılmayan kararlar açısından, itirazın sanık dışındaki yargılama süjeleri
tarafından ileri sürüldüğü hâllerde ilk aşamada verilen hükümde dörtte bir
oranında indirimin uygulanmadığı için itiraz üzerine verilen mahkûmiyet
kararında anılan indirimin korunması da söz konusu olmayacaktır.
188. Dolayısıyla kural kapsamında duruşma yapılmasını
gerektirmeyen basit nitelikte usule ilişkin itirazlarda dahi yargılamanın
duruşmalı yapılmasının sanık açısından doğuracağı sonuçlar adalet ve hakkaniyet ölçütleriyle bağdaşmamaktadır. Bu
yönüyle kural, hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
189. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 2., 9., 36., 138., 140. ve 141. maddelerine aykırıdır. İptali
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 6., 7., 8., 10., 13.,
38., 87. ve 90. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
c. Maddenin Kalan Kısmı
190. 5271 sayılı Kanun’un 252. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali nedeniyle anılan maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü cümleleri ile (3), (4), (5)
ve (6) numaralı fıkralarının uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle
söz konusu fıkralar ve cümleler 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4)
numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş ve bu kurallar yönünden Anayasa’ya
uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görülmemiştir.
VI. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
191. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya
tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince
iptaline karar verilebileceği öngörülmektedir.
192. 5271 sayılı Kanun’un 252. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin iptali nedeniyle anılan maddenin uygulanma imkânı kalmayan (2) numaralı
fıkrasının ikinci, üçüncü ve dördüncü cümleleri ile (3), (4), (5) ve (6)
numaralı fıkralarının 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince iptalleri gerekir.
VII. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ
GÜN SORUNU
193. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih,
kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.”
denilmekte, 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu
kural tekrarlanarak Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü hâllerde Resmî
Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği
tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
194. 5271 sayılı Kanun’un 252.
maddesinin (2), (3), (4), (5) ve (6) numaralı fıkralarının iptalleri nedeniyle
doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükümlerinin kararın Resmî
Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun
görülmüştür.
VIII. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un;
A. 24. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ ile Basri BAĞCI’nın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. (2), (3), (4)
ve (5) numaralı fıkralarının Anayasa’ya
aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
3. (6) numaralı
fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ ile Basri BAĞCI’nın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
4. (7) numaralı
fıkrasında yer alan “…yaş küçüklüğü,…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Basri
BAĞCI’nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. 25. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen
252. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Zühtü ARSLAN,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ile Basri BAĞCI’nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b. İkinci
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (2) numaralı
fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. İkinci, üçüncü
ve dördüncü cümlelerinin 6216
sayılı Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALLERİNE,
iptal hükümlerinin Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
3. (3), (4), (5)
ve (6) numaralı fıkralarının 6216
sayılı Kanun’un 43.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince İPTALLERİNE,
iptal hükümlerinin Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
22/6/2023 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
1. Mahkememiz
çoğunluğu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251. maddesinin (1) ve (6)
numaralı fıkraları ile 252. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına karar vermiştir.
2. Üye Yusuf Şevki
Hakyemez’in karşıoyunda açıklanan gerekçelerle kuralların Anayasa’ya aykırı
olduğunu düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Kanunun 251. maddesinin basit yargılama usulünün
düzenlendiği 1. fıkrasının ilk cümlesinde hakime bu usulün uygulanması
konusunda takdir yetkisi veriliyor. İkinci cümlesiyle bir bütün olarak
düzenlenen fıkrada anılan yetkinin verilmesinde anayasal denetim açısından bir
sorun bulunmamaktadır. Doğal olarak böyle bir hukuki kurumun uygulanabilir olup
olmadığının belirlenmesi, başka deyişle uygulanmasına ilişkin kamu yararının
belirlenmesi konusunda hakime takdir yetkisi tanınmalıdır. Bununla birlikte
tanınan takdir yetkisine ilişkin yeterli objektif kriterlerin kanunda
belirtilmiş olup olmaması anayasal denetim bakımından önem taşımaktadır.
2. Hukuk
devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, belirli, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması
gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur.
Zira bu ilke, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (bkz. AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154).
3. Bununla birlikte incelenen kuralda hakimin basit
yargılama usulünü uygulayabilmesi için belirli olan husus yalnızca ilgili
suçların ceza miktarlarına ilişkin kriterdir. Hakim, iddianame ile hakkında
dava açılan suçun bu nitelikte olup olmadığını belirledikten sonra takdir
yetkisini kullanacaktır. Ne var ki hakimin takdir yetkisini hangi kriterler
uyarınca kullanacağına ilişkin olarak kuralda bir belirleme yapılmamıştır. Bu
durumda kurumun mahiyetinden hareketle hakimin bu konuda bazı objektif
kriterleri esas alması gerektiği ileri sürülebilir. Örneğin iddianamedeki
nitelemenin fiille uyumlu olup olmadığının ve dosyanın o hali ile delil
durumunun olayın aydınlatılması bakımından yeterli olup olmadığının, yine
mevcut delillere göre mahkumiyetin kuvvetle muhtemel olduğu kanısının oluşması
gerekliliğinin denetlenmesi gerektiği söylenebilir. Yorumla bunlar söylenebilir
ise de kuralda yer almayan unsurların her bir dava dosyasında ve her hakim
tarafından uygulanmasının sağlanması bakımından yeterli olmayacağı açıktır.
Kuraldaki bu belirsizlik nedeniyle benzer olaylar, dosyalar hakkında farklı
hakimler tarafından farklı veya keyfi uygulamalar yapılarak adalete olan
güvenin sarsılmasına yol açılabileceği anlaşılmaktadır. Bu durum somut olarak,
benzer olaylarda bazı sanıkların daha az, bazılarının daha fazla
cezalandırılmasına yol açabilecektir. Başka deyişle kuralda yetkinin keyfi
kullanımını önleyecek, belirsizliği giderecek güvencelerin yer almaması hukuk
devleti ilkesine aykırıdır.
4. Öte yandan 6. fıkrada hakimin gerekli gördüğü her
durumda genel hükümlere göre yargılama yapabileceği belirtilmektedir. Yukarıda
belirtilen gerekçeler bu fıkra yönünden de geçerlidir. Hakimin hangi nedenlerle
genel hükümlere göre yargılama yapmayı takdir edeceğine ilişkin hususlar açıklanmamaktadır.
Birinci fıkradaki belirsizlikle de bağlantılı olan bu durum uygulamada farklı
uygulamalara neden olabilecektir. Belirtilen gerekçelerle 251. maddenin 1. ve
6. fıkralarının iptal edilmesi gerektiği görüşündeyim.
5. Mahkememiz çoğunluğunca, 252. maddenin 1. fıkrasının
ilk cümlesinin iptal isteminin reddine karar verilmiştir. Kural ile hakimin
basit yargılama usulünün uygulanması neticesinde kurduğu hükme itiraz yolu
düzenlenmektedir. Bununla birlikte hakimin basit yargılama usulünün uygulanmamasına,
başka deyişle davanın genel hükümlere göre yürütülmesine ilişkin kararına karşı
bir itiraz imkanı tanınmamıştır. Benzer dosyalardaki uygulamalar gözetildiğinde
sanığın basit yargılama usulünün şartlarının oluşmasına karşı kendisi hakkında
bu usulün uygulanmamasının kanuna aykırı olduğuna ilişkin iddialarını dile
getirebileceği bir yasa yolu kanunda düzenlenmemiştir. Genel hükümler
uygulanarak nihai karar verildiğinde ceza indirimi öngörülen basit yargılama
usulünün neden uygulanmadığına ilişkin itirazın istinaf ve temyiz yasa
yollarında incelenmesi imkanı bulunmamaktadır. Etkili bir giderim sisteminin
kurulmaması anlamına gelen bu durum Anayasa’nın 40/1. maddesine aykırı
olduğundan kuralın iptali gerektiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
Sayın Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan’ın karşıoy
gerekçesine aynen katılıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğunun 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un
24. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1) ve (6) numaralı fıkralarının ve 25. maddesiyle
başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 252. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığı şeklindeki kararına
katılmamaktayım.
2. Dava konusu 251.
maddenin (1) numaralı fıkrasında asliye ceza
mahkemesince iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst
sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit
yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebileceği ve bu Kanun’un 175.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca duruşma günü belirlendikten sonra basit
yargılama usulü uygulanmayacağı öngörülmektedir. (6) numaralı fıkrada ise mahkemece
gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada
duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebileceği
hüküm altına alınmaktadır.
3. Bu iki fıkrada düzenlenen konularla ilgili
gerçekleştirilen Anayasa’ya uygunluk denetiminde asıl üzerinde odaklanılması
gereken husus hakimin basit yargılama usulünün uygulanmasına karar vermesi ile
ilgili sahip olduğu takdir yetkisi noktasında karşımıza çıkmaktadır. Dava
konusu kurallarda ifade edildiği üzere asliye ceza mahkemesince, iddianamenin
kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az
süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün
uygulanmasına karar verilebileceği ve mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu
madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle
genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebileceği düzenlenmektedir.
4. Esasında kanun koyucunun dava konusu kurallarda olduğu
şekilde adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis
cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünü benimsemesi elbette
mümkündür. Adil yargılanma hakkının güvencelerine aykırılık söz konusu olmadığı
sürece kanun koyucunun bu belirlemesinde Anayasa’ya uygun bir takdir yetkisi
kullanımı söz konusudur. Bununla birlikte basit yargılama usulünü düzenleyen
dava konusu fıkralardaki temel Anayasa’ya aykırılık hakimin bu kapsamdaki
suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmamasına karar vermesi noktasında
gündeme gelmektedir. Zira hakim tarafından basit yargılanma usulünün
uygulanmaması durumunda Kanun’da bunun da denetime tabi tutulduğuna dair açık
bir düzenleme yer almamaktadır.
5. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Basit yargılama usulüne itiraz” başlıklı 252. maddesinde
251. madde uyarınca verilen hükümlere karşı itiraz edilebileceği
öngörülmektedir. Bununla birlikte bu kuraldan hareketle hakimin basit yargılama
usulünü uygulamadığı durumların bu kapsamda itiraza tabi hükümler olduğunu
söyleyebilmek çok kolay değildir. Bu yönü ile kuralda bir belirsizlik bulunduğu
aşikardır.
6. Zira basit yargılama usulüne itirazı düzenleyen 252.
maddedeki düzenlemede 251. madde uyarınca verilen hükümlere karşı itiraz
edilebileceği belirtilmekte olup bu bağlamda itiraz edilebilecek hükümlerin
sadece basit yargılama usulüne göre verilen hükümler olduğu anlaşılmaktadır.
7. Dolayısıyla burada gerçekleştirilen Anayasa’ya
uygunluk denetiminde hakim tarafından Kanun’un 251. maddesi kapsamına giren
suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmamasına karar vermesi durumunda bunun
da itiraza tabi olduğunu düzenleyen açık bir kuralın bulunması gerekirdi.
8. Anayasa’nın 40. maddesindeki etkili başvuru hakkı aynı
zamanda hakimin bu kuralda olduğu gibi basit yargılamayı uygulamaması
şeklindeki takdirinin de denetlenmesini sağlayacak mekanizmaların
oluşturulmasını gerektirmektedir. Mahkememiz yerleşik içtihadında ifade
edildiği üzere Anayasa’nın 40. maddesi hükmüne göre kişilerin yargı makamları
ile idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerinde gerekli kolaylık ve
imkânın sağlanması anayasal bir zorunluluk olup bu zorunluluk, temel hak ve
özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı
veya idari merciler nezdinde şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete
gerekli ve yeterli mekanizmaları oluşturarak uygun koşulları sağlama
yükümlülüğü getirmektedir. Dolayısıyla Anayasa’nın 40. maddesinde güvence
altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini
ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği
makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye
ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara
başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (Bkz.:
E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, §§ 16 -17).
9. Dava konusu kurallarda hakimin sahip olduğu basit
yargılama usulünün davada uygulanmamasına ilişkin takdir yetkisini hangi ilke
ve usulleri dikkate alarak kullanacağı, basit yargılama usulünü uygulamama
noktasında hangi ilkelere göre hareket edeceği belirlenmiş değildir. Yine
bununla bağlantılı biçimde hakimin basit yargılama usulünü uygulamaması
biçimindeki takdirini denetleyen açık bir hükme yer verilmemiştir. Konumuz
bağlamındaki bu belirlememelerin yapılmamış olması denetlenen fıkralarla ilgili
olarak Anayasa’ya aykırılığın ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir.
10. Belirsizlikle ilgili Anayasa’ya aykırılık yanında
basit yargılama usulünde hakimin bu usulü uygulamaması durumunda bunun
Anayasa’ya aykırılığa sebebiyet vermesi noktasında önemli bir faktör dava
konusu 251. maddenin (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi bağlamında
kendisini göstermektedir. Bu hükme göre basit yargılama usulü benimsenerek
gerçekleştirilen yargılamalarda mahkumiyet kararı verildiğinde sonuç ceza
dörtte bir oranında indirime tabi tutulmaktadır.
11. Dolayısıyla Kanun’un 251. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesindeki indirim dikkate alındığında hakimin takdirine
bağlı biçimde basit yargılama usulünün uygulanmadığı durumlarda bu kararın
denetiminin düzenlenmemiş olması kişilere daha ağır bir ceza verilmesine neden
olacaktır. Bu durumda basit yargılama usulünün uygulanmaması kişiler aleyhine
sonuç doğuracaktır. Oysa adil yargılanma hakkının güvencelerine uygun yargılama
yapma noktasında kişiler hakkında hakimin takdirine bağlı biçimde basit
yargılama usulünün uygulanmamasının denetimini sağlayan güvencelere Kanun’da
yer verilmesi durumunda hakimin bu takdirinin denetlenmesi sayesinde kişiler
aleyhine sonuç doğurabilecek bu kararın etkili biçimde denetimi ve uğradığını
ileri sürdüğü hak ihlallerine karşı etkili bir giderim yolu sağlanmış olacaktı.
12. Sonuç olarak yukarıda sıralanan gerekçelerle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 251. maddesinin (1)
ve (6) numaralı fıkralarının ve 25. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden
düzenlenen 252. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’nın 2. ve 40.
maddelerine aykırı olduğu için iptali gerektiği kanaatinde olduğumdan
çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım.
Karşı Oy
A- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un (CMK) 1 ve 6.
fıkraları:
1. Kanun koyucu birinci fıkradaki düzenleme ile adli para
cezası ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren
suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasını tercih konusunda hakime mutlak
bir takdir hakkı vermiştir.
2. Dahası söz konusu maddenin altıncı fıkrasında aynı
mutlakıyeti devam ettirerek hakimin gerekli görmesi halinde hüküm verilinceye
kadar sebebe bağlı olmaksızın bu tercihinden vazgeçmesine imkan tanımıştır.
3. Hakimin basit yargılama usulünün uygulanmasını tercih
etmesine dair yetkisini kullanması için kendisine tanınan süre ise çok kısa
tutulmuş olup tensiple duruşma gününün belirlenmesi durumunda basit yargılama
usulünün uygulanma imkanı tamamen ortadan kalkmaktadır. Bu düzenleme ile
iddianamenin kabulü ile duruşma gününün belirlenmesi arasındaki kısa süre
içerisinde söz konusu yetkinin kullanılması gerekmektedir.
4. Şüphe yok ki hakimin takdir hakkını kullanması hem
yargılama hem de karar süreçlerinin önemli bir parçasıdır. Diğer taraftan
hakimin takdir hakkını kullanırken keyfiliğe kaçmasını önleyecek tedbirlerin
alınmış olması da hukuk devleti açısından önemli bir gerekliliktir.
5. Nitekim 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun takdiri
indirim nedenlerinin düzenlendiği 62. maddesinin ikinci fıkrasında indirim
nedenlerinin belirlenmesi konusunda failin geçmişi, sosyal ilişkileri fiilden
sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın
failin geleceği üzerindeki olası etkileri husus gibi hususların göz önünde
tutulması kanunla hüküm altına alınarak takdir yetkisinin kullanılmasında bir
takım kıstaslar belirlenmiştir.
6. Buna karşılık itiraza konu edilen düzenlemede ise
yargılamaya konu eylemin gerektirdiği cezanın türü ve miktarı dışında hiçbir
uygulama kıstasına yer verilmemiştir. Basit yargılama usulünün uygulanması
durumunda failin cezasında dörtte bir oranında indirim yapılacak olması hususu
gözetildiğinde hakimin hiçbir kritere bağlanmayan bu tercihinin fail açısından
ciddi sonuçlar doğurduğu da izahtan varestedir.
7. Kanun koyucunun bu tercihini daha da ağırlaştıran
diğer bir husus ise, hakimin basit yargılama usulünü tercih etmesi durumuna
yönelik olarak CMK.nın 262. maddesinde itiraz imkanı bulunmasına rağmen hakimin
basit yargılama usulünü tercih etmemesi haline ilişkin hiçbir itiraz yolu
öngörülmemiş olmasıdır.
8. İstinaf ve temyiz incelemelerinde basit yargılama
usulünün uygulanmaması yönündeki zımni tercihin denetlenmediği de dikkate
alındığında failin ciddi bir indirimden mahrum edildiği ve bununda denetim dışı
bırakıldığı oldukça barizdir.
B- 251. maddenin 7. fıkrasında yer alan “…yaş küçüklüğü…”
ibaresi:
9. Söz konusu düzenleme basit yargılama usulünün yaşı
küçük sanıklar hakkında uygulanmayacağını amirdir.
10. Yaşı küçük sanıkların ceza yargılamasında kendilerini
savunma hususunda dezavantajlı bir konumda bulundukları yadsınamaz bir
gerçekliktir. Bu durumu gözeten kanun koyucu CMK.nın 150/2. maddesinde çocuk
sanıklar açısından müdafi görevlendirmesini zorunlu kılmıştır.
11. Müdafi yardımından istifade eden yaşı küçük sanığa
basit yargılama usulünün uygulanması ve bu usulün sağladığı ceza indiriminden
yararlanmamasını gerektirecek makul bir gerekçenin varlığını iddia etmek mümkün
değildir. Basit yargılama usulünün sanıkları dezavantajlı bir konuma sevk
ettiği maddi bir vakıa ise bu durum sadece çocuklar açısından değil tüm
sanıklar yönünden söz konusu olacaktır ki bu da basit yargılama usulünü herkes
açısından anayasal anlamda sorunlu bir konuma sürükleyecektir.
12. Müdafi refakatinde yargılama sürecini yürüten çocuk
sanığın basit yargılama usulünün uygulanmasında büyük sanıklardan daha
dezavantajlı konumda olduğunu iddia etmek mümkün gözükmemektedir.
13. Kanaatimizce basit yargılama usulünün muhataplarına
sağladığı ceza indiriminden çocuk sanıkları mahrum bırakmanın makul bir
gerekçesi bulunmamaktadır. Dahası TCK.nun 31. maddesinde zaten çocuklar
açısından bir indirim sağlandığı ve bu nedenle çocukların basit yargılama usulü
uygulamasından hariç tutulduğu gerekçesi ise indirim gerektiren bir çok durumun
(teşebbüs, haksız tahrik, değer azlığı vb.) basit yargılama kapsamında
bulunması nedeniyle çocuklar aleyhine getiren uygulamanın meşru gerekçesi
olmaktan ziyade düzenlemenin eşitsizliğine delalet eden yönünün teyidi
mahiyetinde olacaktır.
C- 252. maddenin 1. fıkrasının 1. cümlesi:
14. Söz konusu düzenleme basit yargılama usulünün
uygulanmasına karar verilmesi durumunda bu karara karşı itiraz edilebileceğini
hüküm altına almaktadır. 251. maddenin 1. fıkrası ile ilgili
değerlendirmelerimizde ifade edildiği gibi sorun basit yargılama usulünün
uygulanmaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Kurumun uygulanmaması durumunda bu
hâl bir karar verilmesine bağlanmamıştır.
15. Duruşma gününün belirlenmesi ile zımni olarak basit
yargılama usulünün uygulanmamasına karar verilmiş olmaktadır. Her hangi bir
kritere bağlanmayan bu tercihin denetlenmesi fiilen mümkün de değildir. Zira
kuruma yönelik itirazın düzenlendiği CMK.nın 252. maddesi usulün uygulanmasına
karar verilmesi durumuna yönelik hali itiraz konusu yapmakta aksi halin
denetlenmesini öngörmemektedir.
16. Halbuki muhatapları açısından cezadan dörtte bir
oranında indirim sağlayan basit yargılama usulünün uygulanmaması doğrudan
kişilik haklarını ilgilendirdiğinden Anayasa’nın 40. maddesi gereğince bu
tercihe yönelik lehte ve aleyhte kanuni yollara müracaat imkanının düzenlenmesi
ve bunun verilen kararda gösterilmesi gerekmektedir (AYM. E. 2019/102, K.
2019/99, 25/12/2019, 16. prg.).
17. Diğer taraftan mutat kanun yolu denetimlerinde de
basit yargılama usulünün uygulanmama yönündeki zımni tercih yargısal kontrole
tabi tutulmamaktadır (Yargıtay 8. CD. 28/12/2022 gün, 2012/15919 Esas,
2022/20026 sayılı Kararı, Yargıtay 12. CD.nin 26/12/2022 gün, 2021/7596 Esas,
2022/10625 sayılı Kararı).
18. Bu tablo karşısında basit yargılama usulünün
uygulanmamasına yönelik tercihin yasal bir denetime tabi tutulmaması Anayasa’ya
uygun bulunmamaktadır.
19. İzah edilen bu gerekçelerle incelemeye konu edilen
kanun hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ve iptal edilmeleri gerektiğini
değerlendirdiğimizden çoğunluğun aksi yöndeki görüşlerine iştirak edilmemiştir.