ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı
: 2020/70
Karar Sayısı : 2023/106
Karar Tarihi : 1/6/2023
R.G. Tarih - Sayı : 3/10/2023
- 32328
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’na 22/7/2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle
eklenen 305/A maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’nın
2. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi
talebidir.
OLAY: İhtiyati hacze yönelik itirazın reddi kararına karşı
yapılan hükmün tamamlanması talebinde itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 305/A
maddesi şöyledir:
“Hükmün tamamlanması
MADDE 305/A- (Ek:22/7/2020-7251/27 md.)
(1) Taraflardan her biri, nihaî kararın tebliğinden
itibaren bir ay içinde, yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme
geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar
verilmeyen hususlarda, ek karar verilmesini isteyebilir. Bu karara karşı
kanun yoluna başvurulabilir.”
II. İLK
İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın
katılımlarıyla 19/9/2020 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2.
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Yakup MACİT tarafından hazırlanan işin
esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları
ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Hükmün tamamlanması kurumu, genel yargılama usulünün
uygulandığı hukuk yargılamasında ilk kez 6100
sayılı Kanun’a 7251 sayılı Kanun’la 305/A maddesinin eklenmesi suretiyle ihdas
edilmiştir. 6100 sayılı Kanun’un 305/A
maddesinde hükmün tamamlanmasının uygulanma şartları, 306. maddesinde ise tamamlama talebi ve usulüne ilişkin hükümler düzenlenmiştir.
4. Hükmün tamamlanması, yargılamada ileri sürülmesine
veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen nihai kararda,
hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda söz konusu eksikliği
gidermek üzere mahkemenin ek karar vermesine imkân tanıyan bir yoldur. Hükmün
tamamlanması ile nihai kararın düzeltilmesi
veya değiştirilmesi ya da yargılamada ileri sürülmeyen yeni taleplerin karara
bağlanması mümkün değildir.
5. Hükmün tamamlanması yoluna ancak mahkemece hakkında
sehven karar verilmeyen hususlar nedeniyle oluşan hüküm boşluklarının ortadan
kaldırılması için başvurulabilir. Mahkemenin bilinçli olarak karar vermediği
hâllerde hükmün tamamlanması yoluna başvurulamayacağı gibi bu yolla karardaki
hukuki hataların düzeltilmesi söz konusu olamaz. Öğretide de kabul edildiği
üzere bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay kararlarına karşı da hükmün
tamamlanması talebinde bulunulabilir.
6. İtiraz konusu kurala göre taraflardan her biri, nihai
kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde, yargılamada ileri sürülmesine veya
kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya
kısmen karar verilmeyen hususlarda ek karar verilmesini isteyebilir.
7. Söz konusu Kanun’un 306. maddenin (1) numaralı
fıkrasında ise tamamlama talebinin tarafların sayısı kadar nüsha eklenmek
suretiyle hükmü veren mahkemeden dilekçe ile istenebileceği, cevap süresi
mahkemece belirlenmek üzere dilekçenin bir nüshasının karşı tarafa tebliğ
edileceği, buna yönelik cevabın da tamamlama talebinde bulunan tarafa tebliğ
edileceği belirtilmiştir.
8. Anılan maddenin (2) ve (3) numaralı fıkralarında
mahkemenin tamamlama dilekçesine cevap verilmemiş olsa bile dosya üzerinde
inceleme yaparak karar vereceği ancak gerekli görmesi durumunda iki tarafı
sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebileceği belirtilmiştir. Söz
konusu fıkralar kapsamında mahkemece tamamlama talebinin yerinde görülmesi
hâlinde Kanun’un 304. maddesi uyarınca bu konudaki ek kararın, mahkemede
bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek
ayrı bir kâğıda yazılarak imzalanıp mühürlenmesi gerekmektedir.
9. Hükmün tamamlanması
üzerine verilen ek karar, ilk karar gibi bağımsız bir nihai karardır. Kararda
bulunması gerekli olan unsurlar, kanun yolları, kararın icrası gibi mahkeme
hükmü için Kanun’da öngörülen düzenlemeler ek karar için de uygulanır. Ancak
birbirinden bağımsız talepler olsa da ilk kararda eksik bırakılan hususla
ilgili yargılama kapsamındaki değerlendirme ve gerekçelerin ek kararda dikkate
alınması gerekir. Hükmün tamamlamasına
ilişkin ek karara karşı ilk karardan bağımsız olarak kanun yoluna başvurulabilmesi
mümkündür.
B. İtirazın Gerekçesi
10.
Başvuru kararında özetle;
-Hukuk devleti ilkesinin
kanuni düzenlemelerde hukuka ve devlete olan
güveni zedeleyici unsurlara yer verilmemesini gerekli kıldığı, bu yönüyle
takdir yetkisini zorlayan keyfîliğe yol açan, kişilerin haklı beklentilerini
ortadan kaldıran düzenlemelerin hukuk devletinde ihdas edilemeyeceği, mahkeme
kararının kesinleşmesiyle birlikte talebin dayanağı olan maddi vakıa ve
gerekçenin de kesinleşeceği, hüküm kurulmayan vakıa ve taleplerin ise hukuki
varlık kazanmayacağı, dolayısıyla taraflarca ileri sürülmesine rağmen unutulan
veya sehven hüküm kurulmayan hususların tavzih veya başka bir kurum ile
canlandırılmasının mümkün olamayacağı,
-
Kesinleşmiş bir hükme müdahale edilerek sehven unutulan talep hakkında sonradan
karar verilmesinin ilamın bütünlüğü ilkesine aykırılık oluşturacağı, harç ve
yargılama gideri, kesin hükmün sınırları ve takip hukuku açısından da bu
durumun bir çok karışıklığa neden olacağı, tahkikatın aynı yargılamada
yapılmasına karşın hükmün tamamlanması kurumu ile ek karar altında farklı hüküm
kurulmasının alacak ve borçlar yönünden çelişkili sonuçlar ortaya çıkaracağı,
ayrıca ek karara karşı bağımsız bir kanun yolu öngörülmesinin de uygulamada
sorunlara neden olacağı, hükmün tamamlanmasının yargılamadaki vakıa ve
delillerin parçalara ayrılarak değerlendirilmesine imkân tanıdığı, özellikle
6100 sayılı Kanun’un 367. maddesinde düzenlenen kesinleşmeden icraya
konulamayan kişiler hukuku, aile hukuku, taşınmaz mal ile ilgili ayni hakka
yönelik kararların takip ve infaz aşamasında tereddütlerin ortaya çıkacağı, bu
doğrultuda objektif dava yığılması şeklinde bağımsız talepler ile boşanma
davasındaki feri talepler için verilen ek kararların bağımsız düşünülüp
düşünülmeyeceği, bunların icrası gibi hususlarda farklı sorunların oluşacağı,
bu durumun hukuki güvenliği zedeleyeceği, uygulamada ilamın bütünlüğü ilkesi
gereğince taleplerin parçaya bölünerek icraya verilmesinin hakkın kötüye
kullanılması sonucunu doğurduğuna ilişkin kararların verildiği,
- Hükmün
tamamlanmasıyla yargılamadan el çekmiş mahkemenin tarafların yokluğunda ek kararla
ilk hükmü değiştirerek taraflara yeniden hak ve borç getirmesinin hukuki
istikrarı bozacağı, ayrıca bu durumun asıl karara ilişkin gerekçeli kararda
tarafların hak ve borçlarının açık ve şüphe uyandırmayacak şekilde
gösterilmesini gerekli kılan anılan Kanun’un 297. maddesiyle de çelişkili
sonuçlar ortaya çıkaracağı,
- Kesin
hüküm ilkesine göre asıl karar ve ek kararın bir bütün olarak değerlendirilmesi
gerektiği, hükmün tamamlanmasıyla vakıa ve delillerin bölünmesinin gerekçesiz
kararların ortaya çıkmasına neden olacağı, bu durumun da mahkeme kararlarının
gerekçeli olması gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırılık oluşturacağı,
belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 2. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C.
Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
11.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle
Anayasa’nın 36. ve 40. maddeleri yönünden incelenmiştir.
12. İtiraz
konusu kuralla yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme
geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar
verilmeyen hususlarla ilgili ek karar verilerek mahkemenin nihai kararındaki
eksikliğin giderilmesine imkân tanındığı anlaşılmaktadır.
13. Bu
bağlamda adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkına
yönelik ihlallerin giderim araçlarından birisi olan hükmün tamamlanması
kurumunu düzenleyen kuralın Anayasa’nın
36. maddesiyle bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili
başvuru hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekir.
14.
Anayasa’nın 40. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa ile tanınmış hak ve
özgürlükleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
15. Anılan
maddede güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; temel hak ve özgürlüğünün
ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini
engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya)
elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilmesine imkân
sağlamaktadır. Bunun için söz konusu başvuru yollarının hukuken var olmasının
yanında uygulamada da etkili olması gereklidir (Yusuf Ahmed Abdelazım
Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60, 61; Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §
39).
16. Kanun
koyucunun mahkeme kararındaki eksikliklerin giderilmesi için olağan kanun yolu
dışında taraflara ek karar verilmesi talebinde bulunmasına imkân tanıması, bu
amaçla yeni bir hukuk yolu ihdas etmesi ve bunun şartlarını belirlemesi
hususunda takdir yetkisi bulunmaktadır.
17.
Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında temel hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerin önlenmesi ya da
ortadan kaldırılması için oluşturulan başvuru yollarının etkin ve yeterli bir
giderim işlevi olmalıdır. Bunun için öngörülen mekanizmanın işleyişinin ve
sonuçlarının anayasal güvencelerle çatışmaması önem arz eder. Bu
itibarla kuralla ihdas edilen hükmün tamamlanması kurumunun işleyişinin adil
yargılanma hakkı güvencelerine aykırı unsurlar içermemesi, bu kapsamda verilen
ek kararın da yargısal sistemde hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine
aykırı, kesin hükmün dokunulmazlığını zedeleyecek sonuçlar doğurmaması
gerekmektedir.
18. Esasen kurumun etkin ve yeterli
giderim fonksiyonuna sahip olup olmadığını belirleyen bu iki unsur arasında
yakın bir ilgi bulunmaktadır. Çünkü hükmün tamamlanması yargılamasında
uygulanan yöntemde adil yargılanma hakkının güvencelerinin gözetilmesinin
verilen ek kararın doğuracağı sonuçların hukuki güvenlik ve belirlilik
ilkelerine aykırı olmamasına, kesin hükmün dokunulmazlığının zedelenmemesine
katkı sunacağı açıktır. Nitekim tarafların
hükmün tamamlanması yargılamasına etkin katılımının sağlanması hukuk sisteminde
öngörülen güvence mekanizmalarını da işlevsel hâle getirebilecektir.
19. Hükmün
tamamlanması yargılamasınının işleyişi yönünden yapılacak anayasallık
denetiminde özellikle hükmün tamamlanması talebine karşı diğer tarafa sağlanan
usuli güvencelerin Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında incelenmesini gerekli
kılmaktadır. Bu bağlamda yapılacak değerlendirmede silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerinin dikkate alınması gerekir.
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”
denilerek adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
21. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını
amaçlayan silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar
bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre
daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde
mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
22. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi
sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların
yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda
mahkemece tarafların dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı
verilmemesi yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden
olabilecektir (Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014, § 21).
23. 6100 sayılı Kanun’un 306. maddesinde hükmün tamamlanması
dilekçesinde ileri sürülen iddialara karşı beyan ve delil sunma imkânı
sağlandığı gibi gerekli hâllerde taraflara itirazlarını sözlü olarak dile
getirme fırsatının verildiği ayrıca anılan Kanun’un 305. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca ek kararın kanun yolu denetimine
açık olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla hükmün tamamlanması yargılamasının
işleyişiyle ilgili adil yargılanma hakkı yönünden yeterli güvencelerin
öngörüldüğü açıktır.
24. Hükmün tamamlanması kapsamında verilen ek kararın
yargısal sistemde çelişkili sonuçlar doğurup doğurmayacağı belirlenirken hukuki
güvenlik ve belirlilik ilkesi ile adil yargılanma hakkıyla da bağlantısı olan
kesin hükme saygı ilkesinin dikkate alınması gerekmektedir.
25.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka
uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği
sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla
kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
26. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de
belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin
keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi,
hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin kanundan belirli bir kesinlik
içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini
zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir
ve davranışlarını ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, §
25; E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154).
27. Belirlilik ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil
daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Hukuki belirlilik
ilkesinde asıl olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak
sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir olmasıdır. Yasal düzenlemeye
dayanılarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir olması koşuluyla
yargısal içtihatlar ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Asıl olan, muhtemel
muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar
doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır (AYM,
E.2018/123, K.2022/138, 9/11/2022, § 63).
28. Kesin hükme saygı (res
judicata) ilkesi ise
yürürlükteki kurallara göre çözümlenen bir konunun ilgililer arasında -kanunun
öngördüğü iade-i muhakeme gibi ayrık durumlar dışında- yeniden dava
konusu edilmemesini sağlar (AYM, E.1988/36, K.1989/24, 2/6/1989). Kesin hükme
saygı ve kesin hükmün bağlayıcı olması, hükmü veren mahkeme de dâhil diğer
bütün mahkemelerin ve diğer ilgili kurumların bu kararla bağlı olması anlamına
gelir (Alba İnşaat Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/1313, 26/2/2015, §§ 53,
54; Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).
29. Adil yargılanma hakkı ile bağlantılı
olan kesin hükme saygı ilkesi, kesinleşmiş bir mahkeme hükmüyle bireylere
tanınan statüye (hak ve borçlara) hukuk düzenince istisnai durumlar dışında
müdahale edilmemesini gerekli kılar. Bunun sonucu olarak mahkemeler aynı konuda
aynı dava sebebine dayanarak aynı taraflar hakkında verilmiş olan hüküm ile
bağlıdır. Mevzuatta öngörülen istisnalar dışında kesin hükmün dokunulmazlığına
yapılan müdahalelerle bağlayıcı olan kesin hükmün zarar gören taraflardan birisi
açısından işlevsiz duruma getirilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerin de bir anlamı kalmayacaktır (Mustafa Altın
[GK], B. No: 2018/10018, 27/10/2021, § 63; Alba
İnşaat Tic. Ltd. Şti., §§ 53, 54).
30. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme
kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz
hâle getiren düzenleme ve uygulamaların bulunması veya mahkeme kararlarının
icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde de adil yargılanma hakkı
anlamını yitirecektir (Mustafa Ekşi, B. No: 2014/7711, 24/1/2018,
§ 27).
31. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü
fıkrasında ise “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.” denilerek mahkeme kararlarında gerekçe gösterme yükümlülüğü
öngörülmüştür. Hükmün tamamlanması kapsamında verilen ek kararın ilk kararla
çelişkili olmamasının hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri ile adil
yargılanma hakkı bağlamında kuralda öngörülen başvuru yolunun etkinliğinin
sağlanması açısından önemli bir işlevi bulunmaktadır. Zira kişiler ancak çelişki
içermeyen, ileri sürülen esaslı iddiaların açık ve net bir şekilde karşılandığı
gerekçeli karar vasıtasıyla hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında
öngörülebilir sonuçlarla karşılaşıp karşılaşmadıklarını değerlendirebilir. Aynı
davada yargı mercilerinin maddi vakıaların yorumlanmasında aynı anda farklı
sonuçlara ulaşmasına yol açabilecek uygulamalar, çelişkili gerekçelerin ortaya
çıkmasına neden olabilir. Bu durum ise hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesi ile
adil yargılanma hakkını ihlal ederek hükmün tamamlanması kurumunun etkin ve
yeterli olma işlevini ortadan kaldırabilir.
32. Bu itibarla hukuk devletinde kanun koyucunun takdir
yetkisini kullanırken ihdas edeceği usuli kurumla ilgili düzenlemelerin yargısal sistemde herhangi bir
belirsizliğe yol açmaması, hukuki güvenliği sağlayacak ve kesin hükme saygı
ilkesini gözetecek yeterli güvenceleri barındırması gerekmektedir.
33. Öncelikle hükmün tamamlanması yoluyla verilen ek
karar ile ilk karara konu eksikliklerin aynı anda kanun yolu mercileri ya da
kanun yolu merci ile derece mahkemesi önünde derdest olmasının istisnai
durumlar dışında doğrudan hukuki bir belirsizliğe yol açacağı söylenemez. Söz
konusu durumun anayasal açıdan sorun oluşturabilmesi için bu konuda verilen
kararların sistemsel olarak çelişkili sonuçlara yol açması ya da çelişkili
olarak verilen kararları ortadan kaldırabilecek yargısal güvence
mekanizmalarının bulunmaması gerekir. Ayrıca bu tür kararların icra edilmesi
durumunda zarar görenin önceki durumuna iadesinin (eski hâle getirme gibi)
mümkün olmaması ve yargısal sistemin çelişkili sonuçlara müdahale etmediği
durumlarda kamusal menfaatin ağır bir şekilde ihlal edilmesi de anayasal
sorunlara neden olabilir.
34. Hükmün tamamlanmasıyla ilgili verilen ek karara konu
olan eksiklik mahkemenin ilk kararında hükme bağlanan taleple doğrudan veya
dolaylı olarak bağlantılı olabileceği gibi (ferî talepler) ilk karardan tamamen
bağımsız nitelikteki (objektif dava yığılması) hususlara yönelik de olabilir.
Başka bir ifadeyle ilk ve ek karara konu hususların tamamen farklı vakıa ve
sebeplerden kaynaklanması ya da talep sonuçları aynı olmasa da kararların
birbirleri üzerinde doğrudan etki meydana getirmesi söz konusu olabilir.
Bununla birlikte ek karara konu eksiklik ilk kararda hükmedilen talep konusuyla
aynı vakıa ve hukuki sebebe de dayanabilir.
35. Mahkemenin ilk kararına karşı kanun yoluna başvurmak
ve hükmün tamamlanması talebinde bulunmak için farklı sürelerin öngörülmesi ve
ayrıca ek kararın bağımsız olarak kanun yoluna konu edilebilmesi nedeniyle söz
konusu kararların denetim ve kesinleşme süreçleri birbirinden bağımsız bir
şekilde sonuçlandırılabilecektir. Ayrıca hakkında tamamen veya kısmen karar
verilmeyen hususların ilk karara karşı yapılacak kanun yolu incelemesine ve
hükmün tamamlanması talebine konu edilebilmesi de mümkündür.
36. Dolayısıyla kural kapsamında hükmün tamamlanması
yoluyla özellikle ilk kararı etkileyen ya da bu kararla doğrudan veya dolaylı
olarak bağlantılı olan veya aynı konu ve hukuki sebebe dayanan eksikliklerle
ilgili verilen farklı ek kararın çelişkili sonuçlar doğurabileceği
söylenebilir. Ancak çelişkili kararların hukuki belirlilik ve güvenliği ile
kesin hükmün dokunulmazlığını etkileyip etkilemeyeceğinin belirlenmesinde yargısal
sistemin bu çelişkileri önleyecek veya sona erdirecek etkin mekanizmalara sahip
olması önem taşımaktadır.
37. Bununla birlikte tarafların mahkemenin ilk kararına
karşı kanun yoluna ve hükmün tamamlanması yoluna başvurmaları ya da ilk ve ek karara
karşı kanun yoluna başvurmaları hâlinde yapılacak inceleme yöntemiyle ilgili
Kanun’da özel bir düzenleme yapılmamıştır. Ancak Kanun’un genel hükümleri ve
yerleşik yargısal uygulamalarla ilk ve ek karara konu kanun yolu ve derece
mahkemesindeki yargılama süreçleri arasında ilgi kurularak çelişkili kararların
önüne geçilmesinin söz konusu olduğu hâllerde anayasal açıdan bu hususta
kanunda özel bir düzenleme yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
38. Nitekim hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu
hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması
hâlinde, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü
veren ilk derece mahkemesince de adli kontrol ve tutuklama kararı verebilmesine
imkân tanıyan kurallarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, adli kontrol ve
tutuklama kararının hem derece mahkemesinde hem de kanun yolunda aynı anda
incelemesinin çelişkili kararlara neden olmayacağını belirterek iptalleri talebini
reddedetmiştir (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/7/2021, §§ 10-41). Dolayısıyla hükmün tamamlanması kapsamında düzenleme
yapılmamasının bu hususta Kanun’un genel hükümleri çerçevesinde değerlendirme
yapılmasına engel bir durum oluşturmayacağı anlaşılmaktadır.
39. 5271 sayılı Kanun’un 360. maddesinde aksine hüküm
bulunmayan hâllerde, ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulünün,
bölge adliye mahkemesinde de uygulanacağı belirtilmiştir. 165. maddede ise bir
davada hüküm verilebilmesinin başka bir davaya yahut dava konusuyla ilgili bir
hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına, kısmen veya tamamen bağlı olması
hâlinde mahkemece o davanın sonuçlanmasına kadar yargılamanın bekletilebileceği
düzenlenmiştir.
40. Anılan Kanun’un 166. maddesinin (5) numaralı fıkrası
uyarınca ayrı dairelerde istinaf incelemesi yapılması gereken davaların
birleştirilmesine karar verilmesi de mümkündür.
41. Mahkemenin ilk kararına karşı hükmün tamamlanması ve
kanun yoluna başvurulması hâlinde kanun yolu mahkemesi tarafından hükmün
tamamlanması yargılamasının bekletici mesele yapılması ya da ek kararın
kesinleşmesi hâlinde kanun yolu merciinin bu kararı dikkate alarak
değerlendirme yapmasına engel bir durum bulunmamaktadır. Nitekim uygulamada
mahkemelerin hükmün tamamlanması talebiyle ilgili olarak karar vermemeleri,
kanun yolu mercileri tarafından dosyanın iade edilme nedeni olarak görülmüştür
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, E.2021/10354, K.2022/2337, 22/2/2022; Konya Bölge
Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi, E.2023/211, K.2023/540, 20/3/2023).
42. Yine kanun yolu açık olan davalarda mahkemenin hükmün
tamamlanmasına karar vermesi hâlinde ilk ve ek kararın her ikisine ya da birine
karşı kanun yoluna başvurulması söz konusu olabilir. Bu durumda kanun yolu
merciince kesinleşen ilk veya ek karar dikkate alınarak değerlendirme yapılması
mümkündür. Özellikle asıl alacağa bağlı ferî nitelikteki talepler ile
birbiriyle bağlantılı olan hususlar ve mahkemenin kendiliğinden hükme geçirmesi
gerekli olan harç ve yargılama gideri gibi eksiklikler için verilen ek kararın
kesinleşmesi hâlinde asıl alacakla ilgili ilk kararın kanun yolu incelemesinde
ortadan kaldırılmasının ek karara bağlı bu taleplerin de varlığını hukuken sona
erdireceği açıktır.
43. Her iki karara karşı kanun yoluna başvurulması
hâlinde ise dosyaların aynı daireye gönderilmesi ya da istinaf aşamasında tek
bir dairede birleştirilmesi suretiyle kanun yolu incelemelerinin birlikte
yapılması veya birinin diğeri yönünden bekletici mesele yapılması mümkündür.
Nitekim uygulamada farklı süreler öngörülmüş ise de ilk karara karşı kanun yolu
ve hükmün tamamlanması süreçlerinin eş zamanlı yürütüldüğü hükmün tamamlanması
kararına karşı yapılan kanun yolu başvurusunun da ilk kararın kanun yolu
incelemesiyle birlikte değerlendirildiği anlaşılmaktadır (Yargıtay 2. Hukuk
Dairesi, E.2022/9925, K.2022/10705, 20/12/2022; Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi
2. Hukuk Dairesi, E.2023/480, K.2023/469, 8/3/2023).
44. Buna karşın ilk ve ek karara karşı tarafların kanun
yoluna başvurmamaları- ya da başvurulsa dahi kanun yolu merciince kesinleşen
kararın dikkate alınmaması- nedeniyle veya miktar ve değer itibarıyla
kararların kesin olarak verilmesi hâlinde de farklı kararların ortaya çıkması
söz konusu olabilir. Bu durumda kararlar arasındaki çelişkinin giderilmesinde
ilk ve ek karara konu uyuşmazlığın tarafları, konusu ve dava sebebinin aynı
olması hâlinde Kanun’un 375. maddesi gereğince olağanüstü kanun yolu olan
yargılamanın iadesine başvurularak ilk ya da ek kararın iptaline karar
verilmesi mümkündür.
45. Ayrıca mahkemenin birbirlerini etkileyen nitelikteki
kararların kesin olarak verilmesi veya kanun yolu incelemesinden geçmeden
kesinleşmesi hâlinde hukuka aykırı olan ilk veya ek karar hakkında Kanun’un
363. maddesinde düzenlenen kanun yararına temyiz başvurusunda bulunularak bozma
kararı verilebilir. Ancak kanun yararına temyizde verilen bozmanın, kararın
hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmasa da hukuka aykırı çelişkili kararın
varlığını sona erdireceği açıktır. Bu durumda özellikle miktar ve değer itibarıyla
kesin olarak verilen kararlar arasında oluşabilecek çelişki açısından kanun
yararına temyizde bozulan ancak hukuki sonuçları ortadan kalkmayan karara konu
taleplerin nispeten önemsiz olması nedeniyle tarafların uğrayacağı hak
kayıplarının doğuracağı olumsuz etkinin kamu menfaatini ağır bir şekilde ihlal
edeceği söylenemez.
46. Bunun yanı sıra ağırlıklı olarak tasarruf ve taleple
bağlılık ilkesinin uygulandığı hukuk davalarında kişilerin kanun yoluna
başvurmamalarının doğuracağı sonuçlara katlanması beklenir. Bu yönüyle hukuki
sonuçları ortadan kaldırmasa da çelişkili kararın varlığını hukuken sona
erdiren kanun yararına temyiz yolunun giderim işlevi sağlayacağı açıktır.
Dolayısıyla karar ve ek karara karşı Kanun’da düzenlenen olağanüstü kanun
yollarının çelişkili kararlara karşı hukuk yargılamasında etkili bir güvence
sağladığı söylenebilir.
47. Ayrıca çelişkili kararların icrasıyla ilgili
sorunların hukuki güvenlik ve belirlilik ile kesin hükme saygı ilkesi
bağlamında yargısal sistem açısından sorun oluşturup oluşturmayacağının
değerlendirilmesi gerekir. Öğretide de belirtildiği üzere ilk ve ek kararın
bağımsız olarak icra takibine konu edilmeleri mümkündür. Ancak bu konuda ortaya
çıkabilecek sorunların giderilmesinde icra ve iflas hukuku genel hükümleri ve
yargısal uygulamaların gözetilmesi gerekir.
48. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu’nun 40. maddesinde bir ilâmın bölge adliye mahkemesince kaldırılması
veya temyizen bozulması hâlinde icra muamelelerinin olduğu yerde durdurulacağı,
bir ilâm hükmünün icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılması
veya yeniden esas hakkında karar verilmesi ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine
icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir
ilâmla tahakkuk etmesi durumunda ayrıca hükme gerek kalmaksızın icranın tamamen
veya kısmen eski hâline iade edileceği düzenlenmiştir.
49. Bu itibarla hükmün tamamlanması kapsamında birbiriyle
bağlantılı hususlarda ya da yargılama gideri ve vekâlet ücreti gibi
eksikliklerle ilgili verilen ek kararın ilk karardan ayrı icra takibine konu
edilmesi ve ilk kararın kanun yolunda bozulması hâlinde 2004 sayılı Kanun’un
40. maddesi gereğince icranın eski hâline iade edilmesinin mümkün olduğu
anlaşılmaktadır. Yine kesinleşmeden icra edilemeyen ilamlara konu davalarda
asıl alacağa bağlı ferî talepler ile yargılama gideri ve vekâlet ücreti gibi
hususlarda verilen ek kararın öğreti ve yargısal uygulamalarda belirtildiği
üzere ilk karar kesinleşmeden icra takibine konu edilmeyeceği açıktır (Yargıtay
12. Hukuk Dairesi, E.2018/5505, K.2019/1823, 12/2/2019).
50. Öğreti ve yargısal uygulamalarda kabul edildiği üzere
2004 sayılı Kanun’da açık bir hüküm bulunmasa da 6100 sayılı Kanun’un 166.
maddesinin kıyasen uygulanması suretiyle birbiriyle bağlantılı hususlarla
ilgili ilk ve ek karar için başlatılan icra takiplerinin birleştirilebileceği,
bu itibarla kararların birlikte infaz edilerek bu konuda ortaya çıkması
muhtemel sorunların önüne geçilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır (Yargıtay
12 Hukuk Dairesi, E.2014/7935, K.2014/11274, 17/4/2014; E.2008/18288,
K.2008/17514, 16/10/2008 ).
51. Dolayısıyla kuralın uygulanmasıyla ilgili olarak
çelişkili kararların ortaya çıkmasının önlenmesi ya da ortadan kaldırılması
veya bu kararların infazındaki tereddütlerin giderilmesi için 2004 ve 6100
sayılı Kanunların sistematiğinde yeterli güvencelerin bulunduğu ayrıca bu kapsamda
ortaya çıkan sorunların da yargısal uygulamalarla çözülebilecek nitelikte
olduğu anlaşılmıştır.
52. Buna göre yargılamada
ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme geçirilmesi gerekli olmasına rağmen
hakkında tamamen veya kısmen karar verilmeyen hususlarda mahkemenin nihai
kararındaki eksikliği gidermek üzere ek karar verilmesine imkân tanıyan kuralın
hukuki belirlilik ve güvenlik ilkeleri ile kesin hükme saygı ilkesine aykırı
uygulamalara neden olacağı söylenemez.
53. Öte yandan mahkemenin ek karar verilmesini gerektiren
hususlarda ayrı bir gerekçe sunması ilk kararda geçen vakıa ve delillerin
bölünerek değerlendirilmesi suretiyle farklı bir gerekçe ortaya çıkması
sonucunu doğurmaz. Bu yönüyle kuralın mahkeme kararlarının gerekçeli olmasına
ilişkin anayasal ilkeye aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.
54. Bu itibarla hukuk yargılamasında
başvuru yolu olarak öngörülen, işleyiş ve sonuçları itibarıyla da anayasal
güvencelerle çatışmadığı anlaşılan hükmün tamamlanması kurumunu öngören kuralla
devletin kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik müdahalelere karşı etkili ve
yeterli giderim mekanizması sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediği söylenemez
55.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerine aykırı değildir.
İtirazın reddi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın 2. ve 141. maddelerine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 36. ve 40. maddeleri
yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle
Anayasa’nın 2. ve 141. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’na 22/7/2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle eklenen
305/A maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, Yıldız
SEFERİNOĞLU’nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA 1/6/2023 tarihinde
karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
İtiraz
konusu kuralla yargılamada ileri sürülmesine veya kendiliğinden hükme
geçirilmesi gerekli olmasına rağmen hakkında tamamen veya kısmen karar
verilmeyen hususlarla ilgili ek karar verilerek mahkemenin nihai kararındaki
eksikliğin giderilmesine imkân tanındığı anlaşılmaktadır.
Çoğunluk; kanun koyucunun mahkeme
kararındaki eksikliklerin giderilmesi için olağan kanun yolu dışında taraflara
ek karar verilmesi talebinde bulunmasına imkân tanımasının takdir yetkisi
kapsamında bulunduğunu belirtmiş, ayrıca iki farklı yargı mercii tarafından
çelişkili kararlar verilmesini önleyecek güvencelerin kanunda yeterince yer
aldığını kabul etmiş ve kuralın Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerine aykırı
olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Çoğunluğun bu görüşüne katılmak mümkün olmamıştır. Çoğunluk kararında da
işaret edildiği üzere, hükmün tamamlanması kanun yoluna başvurulması, bazı
durumlarda aynı uyuşmazlığın iki farklı yargı merci önünde derdest olmasına ve
aynı uyuşmazlıkla ilgili olarak iki farklı karar verilmesine sebebiyet
verebilmektedir. Örneğin davanın konularından biri hakkında ilk derece mahkemesince hüküm kurulmasının unutulduğu
durumlarda ilgili tarafın “hüküm kurulmaması” nedeniyle hem istinaf yoluna hem
de hükmün tamamlanması yoluna müracaat etmesi mümkündür. Böyle bir durumda
davanın hakkında hüküm kurulması unutulan kısmı iki ayrı yargı merci önünde
derdest hale gelmekte ve iki yargı merciinin birbirinden haberli veya habersiz
farklı karar verme olasılığı ortaya çıkmaktadır.
Çoğunluk
kararında aynı konunun hem ilk derece mahkemesince hem de istinaf merciince
karara bağlanmasını önleyen mekanizmaların bulunduğu belirtilmiş ise de
çoğunluk kararında sözü edilen mekanizmalar aynı konunun iki farklı mahkeme
tarafından ayrı ayrı karara bağlanmasını kesin olarak önlememektedir. Aynı
uyuşmazlığın iki farklı mahkemece karara bağlanması hukuk güvenliği ilkesini,
dolayısıyla adil yargılanma hakkını zedelemektedir.
Bu nedenle
çoğunluk kararına katılmıyor ve kuralın iptali gerektiğini düşünüyorum.