“…
Mahkememizde devam eden 2019/799 Esas sayılı dosyasının yapılan yargılamaları sırasında TMK 407 ve TMK 471 hükümlerinin Anayasanın 35, 48, 49. maddelerine aykırı olduğu anlaşılmakla;
Anayasanın 152/1 maddesine göre: ''Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.''
Yukarıda anılan Anayasa hükmü gereğince mahkemelerin yapılan yargılama sırasında uygulanacak olan Kanun hükümlerinin Anayasaya aykırılığını tespit etmesi halinde Anayasa Mahkemesine somut norm denetimi yoluyla ilgili normun iptali istemi ile talepte bulunacabileceği anlaşılmıştır.
Buna göre somut norm denetimi yoluyla itiraz davasının açılabilmesinin şartları:
1-Görülmekte olan bir davanın varlığı,
2-İptali istenen hükmün Kanun veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi olması,
3-İlgili Kanun veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin davada uygulanacak norm olması,
4-Anayasaya aykırılık hususuna mahkemece kanaat getirilmesi.
Bu doğrultuda inceleme yapıldığında; Anayasa koyucunun ''görülmekte olan dava'' ibaresiyle amacının, hali hazırda tarafların ilgili Kanun maddesinin iptalinde güncel hukuki yararların bulunması olduğu bu doğrultuda her ne kadar mahkememizde görülmekte olan vesayet dosyalarında vesayet kararı verilmiş ise de verilen karar sonrasında dosyaların kapanmadığı ve aynı esas üzerinden vasinin taleplerine ilişkin ek karar vermek suretiyle yargılamaların devam ettiği ve tarafların bu nedenle güncel hukuki yararların bulunduğu ve bu dosyaların görülmekte olan dava niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
Yine iptali istenen hükümlerin TMK'nın 407 ve 471 maddeleri olmakla, bir kanun hükmünün iptali niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca iptali istenen TMK'nın 407 ve 471 maddeleri vesayet kararı verilmesine sebebiyet veren ve kişilerin kısıtlanması sonucunu doğuran maddeler olup kişi kısıtlı bulunduğu sürece kanunda yazılı olan hallerde Sulh Hukuk Mahkemesinden izinle hareket etmesi gerekmekte ve kısıtlılığı kaldırılmadığı müddetçe bu hal devam etmekte olduğundan kısıtlama kararının verildiği tarihten kısıtlama kararının kaldırıldığı tarihe kadar ilgili maddelerin kişilerin hukuki durumunu etkilediği ve onlar üzerinde uygulamaya devam edildiği anlaşılmıştır.
İptal isteminin esas gerekçesi hususunda ise, TMK'nın 407 ve 471. maddelerinin uygulanmasına ilişkin uygulamada 1 yıl veya üzeri hapis cezasıyla cezalandırılan kimselerin başka herhangi bir şarta bakılmaksızın kısıtlandığı anlaşılmıştır. Yine TMK 471. maddesinde hapis halinin sona ermesiyle kısıtlılığın kendiliğinden kalkmış sayılacağı düzenlenmekte birlikte ''hapis halinin sona ermesinden'' kastın ne olduğu hususunda tam bir görüş birliği bulunmamakta olup hükümlünün denetimli serbestliğe ayrılması ve bihakkın tahliyesi halinde kısıtlılığının kaldırıldığı anlaşılmıştır. Buna karşın kanun hükmünün hayatın değişen hızı karşısında yetersiz kalması nedeniyle sonradan ortaya çıkan bir takım durumlara karşı herhangi bir içtihat oluşmamış ve bu durum maddi adaletin sağlanamaması sonucunu doğurmuştur. Bu hallerden biri de COVİD 19 izni nedeniyle yaklaşık 2 yıldır hapis halinde bulunmayan ve yine yaklaşık 13 ay daha hapis halinde bulunmayacak olan kişiler üzerindeki kısıtlılığın kaldırılıp kaldırılmayacağı hususu olmuştur.
TMK 407. Hükmünün uygulanması bakımından doktrinde gerçek bir yardım ihtiyacının varlığı halinde mahkumun kısıtlanmasının gerektiğinin kabul edildiği, ayrıca İsviçre Federal Mahkemesi'nin de ulaştığı sonucun bu yönde olduğu belirtilmiştir. (Mustafa Dural, Tufan Öğüz, Mustafa Alper Gümüş, '' Türk Özel Hukuku: Aile Hukuku, C:3, Ocak 2013, sayfa 398 - 399)
Yukarıda anılan tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde; öncelikle TMK 407 hükmünün mod a mod şekilde uygulanması sonucunda birçok hükümlünün talebi ve ihtiyacı olmaksızın kısıtlandığı, her ne kadar kanun koyucu cezaevinde olan kişinin cezaevi dışında olan bir kişiye nazaran karar verme olgunluğunun daha yetersiz olacağından hareketle ilgili hükmü düzenlenmiş ise de, bu hükmün bir çok sonuçlarının bulunduğu ve ilgili hükümlerde bu farklılıklar göz önüne alınmadığından mevcut haliyle yetersiz kaldığı, bu nedenle hükümlülerin mülkiyet haklarının etkilendiği, ayrıca COVİD 19 nedeniyle 2 yıldır cezaevi dışında bulunan kişilerin hesap açma gibi basit işlemlerde dahi Sulh Hukuk Mahkemelerinin kararına ihtiyaçlarının bulunduğu, çalışmalarının karşılığı olan ücret ve maaşlarını ise ancak yine Sulh Hukuk Mahkemelerinin kararı ile çekebildikleri, akıl sağlığı yerinde olan ve yalnızca hapis hali nedeniyle kısıtlanmış bulunan kimselerin hemen hemen her işleminde mahkeme kararına ihtiyaç duymaları, cezaevi dışında da hayatlarının kısıtlanmasına ve sosyal hayata adaptasyonları konusunda sorun yaşamalarına sebebiyet verdiği, ayrıca mal varlığının satılmasında bir çok masraf yapılması gibi nedenlerle maddi açıdan da zarara uğradıkları, yapılmasını istedikleri hukuki işlemlere ilişkin izin prosedürünün uzun sürmesi ve mahkemelerin iş yoğunluğu nedeniyle bu zararın katlandığı, sonuç olarak TMK'nın 407 ve 471 hükümlerinin mevcut haliyle hükümlülerin Anayasal mülkiyet hakkı, çalışma hakkı ve diğer sosyal haklarını kısıtladığı ve bu haliyle Anayasaya aykırı olduğundan ilgili maddelerin iptali hususu arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/78
Karar sayısı : 2022/76
Karar Tarihi : 21/6/2022
R.G. Tarih-Sayısı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Tarsus 1. Sulh Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407. ve 471. maddelerinin Anayasa’nın 35., 48. ve 49. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Hükümlüye vasi atanması talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen;
1. 407. maddesi şöyledir:
“III. Özgürlüğü bağlayıcı ceza
Madde 407- Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır.
Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür.”
2. 471. maddesi şöyledir:
“B. Hükümlülerde
Madde 471- Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis hâlinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü (İçtüzük) hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Alparslan KOÇAK tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükümleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında, bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği kurala bağlanmış; anılan fıkranın (a) bendinde “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı”, (b) bendinde “Başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneği”, (c) bendinde de “Dava dilekçesi, iddianame veya davayı açan belgeler ile dosyanın ilgili bölümlerinin onaylı örnekleri” Mahkemeye gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
3. İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli kararında Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiş; anılan maddenin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde “Başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneği”, (b) bendinde “Dava dilekçesi, iddianame veya davayı açan belgeler ile dosyanın ilgili bölümlerinin onaylı örnekleri” ve (c) bendinde “Dava dosyasında sunulan belgelerin tarih sırasına göre başlıklar halinde sıralandığı dizi pusulası” Mahkemeye sunulacak belgeler arasında sayılmıştır.
4. İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede, başvuruda eksikliklerin bulunduğu tespit edilirse itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği; (2) numaralı fıkrasında ise anılan (b) bendi uyarınca verilen kararın itiraz yoluna başvuran mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak yeniden başvurmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
5. Yapılan incelemede başvuran Mahkemece davanın derdest olup olmadığının ve itiraz konusu kuralların bakılmakta olan davada uygulanacak kural niteliğinde bulunup bulunmadığının tespiti bakımından dosyada bulunması zorunlu nitelikte olan davayı açan belgeler ile vasi atanmasına ilişkin karar dâhil dosyanın diğer ilgili bölümlerine ilişkin onaylı örneklere dosyada yer verilmediği ve dosyada sunulan belgelerin tarih sırasına göre başlıklar hâlinde sıralandığı bir dizi pusulasına bağlanmadığı görülmüştür. Bu nedenle başvurunun yöntemine uygun olmadığı anlaşılmıştır.
6. Kaldı ki 6216 sayılı Kanun’un “Başvuruya engel durumlar” başlıklı 41. maddesinin (2) numaralı fıkrasında “İtiraz yoluna başvuran mahkemede itiraz konusu kuralın uygulanacağı başka dava dosyalarının bulunması hâlinde, yapılmış olan itiraz başvurusu bu dosyalar için de bekletici mesele sayılır” denilmektedir. Anılan fıkra uyarınca aynı mahkeme tarafından aynı kurala ilişkin birden fazla itiraz başvurusunda bulunulması mümkün değildir.
7. İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin itiraz konusu kuralın iptali talebiyle aynı tarihte Anayasa Mahkemesine birden fazla başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesinin E.2022/77 Esasına kayıtlı ilk başvurunun diğer dava dosyaları için bekletici mesele yapılması gerekirken aynı kuralın iptali talebiyle tekrar başvuruda bulunulmuş olması sebebiyle de bu başvurunun incelenme imkânı bulunmamaktadır.
8. Açıklanan nedenlerle 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendine ve 41. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) ve (c) bentlerine aykırı olduğu anlaşılan başvurunun anılan Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından reddi gerekir.
III. HÜKÜM
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407. ve 471. maddelerinin iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) ve 41. maddesinin (2) numaralı fıkraları gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE 21/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR