“1) 6592 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden
Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasına eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel
Kişiler: Genel Müdürlükçe yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe
verilmesi gereken rapor, proje ve her türlü teknik belgeyi hazırlamaya yetkili,
şirket hisselerinin yarısından fazlasının sahibinin mühendis olduğu ya da
bünyesinde nitelik ve nicelikleri yönetmelikle belirlenen mühendisler
çalıştıran maden arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan tüzel kişiler.” sözcük
grubunun (ibaresinin) Anayasaya Aykırılığı
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2.
maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasına;
“Yetkilendirilmiş
Tüzel Kişiler: Genel Müdürlükçe yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel
Müdürlüğe verilmesi gereken rapor, proje ve her türlü teknik belgeyi
hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin yarısından fazlasının sahibinin
mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve nicelikleri yönetmelikle belirlenen
mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan tüzel
kişiler.” tanımı eklenmiştir.
Maden
Kanunu’nda bir benzeri daha öncesinde Mahkemenizin Esas Sayısı: 1985/20, Karar
Sayısı: 1986/30 olan kararı ile iptal edilmiş olan “Yeminli teknik büro”lara
benzer bir kurum ihdas edilmektedir. Bu kurum “Yetkilendirilmiş Tüzel
Kişiler”dir.
“Yetkilendirilmiş
Tüzel Kişilerin; Genel Müdürlükçe yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel
Müdürlüğe verilmesi gereken rapor, proje ve her türlü teknik belgeyi
hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin yarısından fazlasının sahibinin
mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve nicelikleri yönetmelikle belirlenen
mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan tüzel
kişiler.” olduğu tanımlamıştır. Bu Kanun kapsamında tanımlanan işlemleri yapmak
üzere kurulan yetkilendirilmiş tüzel kişiler veya maden arama ya da
işletmecileri, Genel Müdürlükten yetki belgesi almakla yükümlü olduğu;
yetkilendirilmiş tüzel kişiler ile maden arama ya da işletmecilerine yetki
belgesinin verilmesi, denetimi, uyarılması, yetki belgelerinin askıya alınması
ve belgenin iptal edilmesi ile ilgili usul ve esaslar yönetmelikle
belirleneceği belirtilmiştir. Arama dönemleri ile ilgili proje, arama faaliyet
raporları ve diğer belgeler, işletme projesi ile her yıl genel müdürlüğe
verilecek olan işletme faaliyeti ile ilgili teknik belgeler, işletme faaliyet
raporları yetkilendirilmiş tüzel kişilerce hazırlanacaktır.
Kısaca
“Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler” madencilik faaliyeti yürütenlere mühendislik
hizmeti verecektir.
3458
Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun’un 1. maddesine göre, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde mühendislik ve mimarlık unvan ve salahiyeti
ile sanat icra etmek isteyenlerin aşağıda yazılı vesikalardan birine sahip
olmaları şart koşulmuştur;
“a)
Mühendislik veya mimarlık tahsilini gösteren Türk yüksek mekteplerinden verilen
diplomalar;
b)
Programlarının yüksek mühendis veya mimar mektepleri programlarına muadil
olduğu kabul edilen bir ecnebi yüksek mühendis veya yüksek mimar mektebinden
diploma almış olanlara usulüne tevfikan verilecek ruhsatnameler;
c) Türk
Teknik Okulu mühendis kısmı ile programlarının buna muadil olduğu kabul edilen
memleket dâhilindeki diğer mühendis veya mimar mekteplerinden verilen
diplomalar;
d)
Programlarının Türk Teknik Okulu Mühendis kısmı programlarına muadil olduğu
kabul olunan bir ecnebi mühendis veya mimar mektebinden diploma almış olanlara
usulüne tevfikan verilecek ruhsatnameler.”
6235
Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun 33. maddesinde göre
ise; Türkiye’de mühendislik ve mimarlık meslekleri mensupları mesleklerinin
icrasını iktiza ettiren işlerle meşgul olabilmeleri ve mesleki tedrisat
yapabilmeleri için ihtisasına uygun bir odaya kaydolmak ve azalık vasfını
muhafaza etmek mecburiyetindedirler.
İlgili
mevzuat gereği ülkemizde gerçek kişinin, mühendislik mesleğini yürütebilmek
için mühendislik tahsilini gösteren bir diplomaya sahip olması ve ihtisasına
uygun bir odaya kaydolması ve üyelik vasfını koruması gerekmektedir.
Anayasa’nın
başlangıç bölümüne göre, “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve
hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür,
medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî
varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;”
belirtilmektedir.
Anayasa’nın
5. maddesi ile Devletin temel amaç ve görevlerinden birinin de kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak
olduğu belirtilmiştir.
Anayasa’nın
10. maddesine göre; hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Anayasa’nın
13. maddesinde göre; temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.
Anayasa’nın
49. maddesi gereği; çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir. Anayasa’nın 135.
maddesinin birinci fıkrasına göre; Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere
uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk
ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini
ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri
tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla
seçilen kamu tüzelkişilikleridir.
6235
Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun 1. maddesinde Türkiye
sınırları içinde meslek ve sanatlarını icraya kanunen yetkili olup da mesleki
faaliyette bulunan yüksek mühendis, yüksek mimar, mühendis ve mimarları
teşkilatı içinde toplayan tüzel kişiliğe sahip Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği kurulmuş olduğu belirtilmiştir.
Dava
konusu ibare ile yukarıda belirtilmiş olan tüm Anayasa hükümleri ihlal
edilmiştir. Şöyle ki; Kanun’un 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler” tanımı ile
mühendislik diploması sahibi gerçek kişilerin (mühendislerin) bireysel olarak
mühendislik faaliyeti yürütme yetkisi ortadan kaldırılmıştır. Madencilik
faaliyetlerine dair bir mühendisin birey olarak bir proje hazırlaması artık
mümkün değildir.
Dava
konusu ibare, Anayasa’nın başlangıç bölümünde yer alan, “Her Türk vatandaşının
bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet
gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu
bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve
yetkisine doğuştan sahip olduğu;” hükmüne aykırı olarak Türk vatandaşı
mühendisin birey ve gerçek kişi olarak temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve
sosyal adalet gereklerince yararlanması engellenmiş; doğuştan sahip olduğu
medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî
varlığını çalışarak bu yönde geliştirme hak ve yetkisi ortadan kaldırılmıştır.
Anayasa’nın
5. maddesine aykırı olarak, birey ve gerçek kişi olan mühendisin, temel hak ve
hürriyetleri, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlandırılmış, ekonomik ve sosyal engeller kaldırmakla yükümlü olan Devlet
aksine davranarak mühendisin birey olarak çalışmasının önüne engel getirmiş,
mühendisin maddî ve manevî varlığının gelişmesi için ve hayatını idame
ettirebilmesi için gerekli şartları yok etmiştir. Bu yönüyle dava konusu 6592
sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel Müdürlükçe
yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi gereken rapor,
proje ve her türlü teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin yarısından
fazlasının sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve nicelikleri
yönetmelikle belirlenen mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat sahibi veya
işletmesi olan tüzel kişiler.” ibaresi Anayasa’nın 5. maddesi hükmüne aykırılık
teşkil etmektedir.
Anayasa’nın
10. maddesi; “…hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”; hükmüne aykırı biçimde
gerçek kişi olarak mühendislik bürosu faaliyeti yürüten mühendislerin
faaliyetleri Kanun maddesi ile engellenmiş; tüzel kişilere imtiyaz tanınmış,
aynı mühendislik faaliyetini yürüten kişilere kanun önünde eşitlik ilkesine
aykırı olarak haklar tanınırken birey olarak mühendislerin, mühendislik
faaliyeti yürütme yetkisi ortadan kaldırılmıştır. Bu yönüyle 6592 sayılı
Kanun’un 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci
fıkrasına eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel Müdürlükçe yetkilendirilen,
bu Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi gereken rapor, proje ve her türlü
teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin yarısından fazlasının
sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve nicelikleri yönetmelikle
belirlenen mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan
tüzel kişiler.” ibaresi Anayasa’nın 10. maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkralarına da aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa’nın
13. maddesinde göre; “temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz”. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mühendisin temel hak ve
hürriyetlerinden biri de Anayasa’nın 49. maddesinde belirtilen çalışma hakkı ve
ödevidir. Anayasa’nın hiçbir maddesinde çalışma hak ve ödevinin
kısıtlanabileceğine dair özel bir hüküm bulunmamaktadır. Çalışma ile ilgili 49.
maddesinde ise kısıtlamanın aksine Devlete, çalışanların hayat seviyesini
yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak,
çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak
ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alma görevi yüklenmiştir.
Ancak düzenleme ile mühendislerin gerçek kişi olarak çalışabilme yetkisi;
Anayasa’nın 49. ve 13. maddelerine aykırı olarak ortadan kaldırılmıştır. Bu
itibarla 6592 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3.
maddesinin birinci fıkrasına eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel
Müdürlükçe yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi
gereken rapor, proje ve her türlü teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket
hisselerinin yarısından fazlasının sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde
nitelik ve nicelikleri yönetmelikle belirlenen mühendisler çalıştıran maden
arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan tüzel kişiler.” ibaresi Anayasa’nın 49.
ve 13. maddelerine de aykırılık oluşturmaktadır.
Düzenleme
ile yetkilendirilmiş tüzel kişilerin mühendislik hizmeti yürüteceği açıkça
bellidir. Mühendislik ile ilgili mevzuat gereği ülkemizde gerçek kişinin,
mühendislik mesleğini yürütebilmek için 3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık
Hakkında Kanun’un 1. maddesi çerçevesinde mühendislik tahsilini gösteren bir
diplomaya sahip olması ve 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Kanunu’nun 33. maddesinde göre ihtisasına uygun bir odaya kaydolması ve üyelik
vasfını koruması gerektiği ortaya konulmuşken, getirilen yeni düzenleme ile
mühendislik diplomaları fiili olarak geçersiz kılınarak, bireysel olarak
madencilik alanında mühendislik faaliyeti yürütmek yasaklanmaktadır.
Anayasa’nın
135. maddesinin birinci fıkrasına göre; Kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel
menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri
ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere
meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları
kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi
altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.
6235
Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun 1. maddesinde Türkiye
sınırları içinde meslek ve sanatlarını icraya kanunen yetkili olup da mesleki
faaliyette bulunan yüksek mühendis, yüksek mimar, mühendis ve mimarları
teşkilatı içinde toplayan tüzel kişiliğe sahip Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği kurulmuş olduğu belirtilmiştir.
3154
sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun’un 9. maddesinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri;
“a) Maden
hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik
faaliyetlerini takip etmek,
b) Maden
aranmasını ve üretimini teşvik etmek amacıyla, mali olanaklar getirici arama ve
üretimle ilgili faaliyetleri destekleyici tedbirleri almak,
c)
Madencilik faaliyetlerinin ülke ihtiyaçları, yararı, güvenliği ve gelişen
teknoloji doğrultusunda yürütülmesini sağlayacak tedbirleri almak ve teşvik
için gerekli önerilerde bulunmak,
d) (Mülga:
4/2/2015-6592/27 md.)
e)
Madencilik faaliyetlerinin çevre ve kaynak koruma ilkesine uygun olarak
yürütülmesini, ilgili kuruluşlar ile işbirliği içinde izlemek ve gerekli
tedbirleri almak,
f) Maden
kaynaklarının ülke menfaatlerini en uygun şekilde değerlendirilmesi için
gerekli arama, üretim, stoklama ve pazarlama politikalarının esaslarını tespit
etmek,
g) Ülke ve
Dünya madencilik faaliyetlerini takip etmek, gerekli bilgileri derlemek,
değerlendirmek ve yayınlamak,
h) Maden
sicilini tutmak, madenlerin genel envanterini yapmak,
ı)
Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.”
olarak
tanımlanmıştır. Ne Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne, ne de Enerji ve Tabi
Kaynaklar Bakanlığı’na Kuruluş Kanununda yetkilendirilmiş kişileri ve/veya
mühendisleri yetkilendirmek ve/veya belgelendirmek yetkisi ve görevi
verilmemiştir.
Getirilen
düzenleme ile Anayasa’nın 135. maddesine aykırı olarak yetkilendirilmiş tüzel
kişilerin, kuruluş Kanunu’nda dahi böyle bir yetkisi bulunmayan Genel
Müdürlükçe yetkilendirilmesi öngörülerek, Anayasa’nın 135. maddesine göre
kurulan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin görev alanına Anayasa’ya
aykırı bir şekilde müdahale edilmiş Genel Müdürlüğe yetkilendirme yetkisi
verilerek Anayasa hükmü ihlal edilmiştir. Bu çerçevede 6592 sayılı Kanun’un 2.
maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasına
eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel Müdürlükçe yetkilendirilen, bu
Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi gereken rapor, proje ve her türlü
teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin yarısından fazlasının
sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve nicelikleri yönetmelikle
belirlenen mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan
tüzel kişiler.” ibaresi Anayasa’nın 135. maddesinin birinci fıkrası hükmüne
aykırıdır.
Unutulmaması
gerekir ki; Devleti Devlet yapan gerçek kişilerdir yani, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarıdır. Gerçek kişiler olmadan tüzel kişilerle dolu bir devletin
anlamı yoktur. Devletçe yapılması gerekenin projenin içeriğini belirlemek ve
istenen koşulları taşımayan projeleri kabul etmemek iken, yürürlüğe giren Kanun
maddesi ile yapılmaması gereken yapılarak projenin içeriği yerine mühendislerin
bireysel olarak mühendislik faaliyeti yürütümü Anayasa’ya aykırı bir şekilde
kısıtlanmış, bunun yanında mühendis olmayan kişilerin de mühendislik hizmeti
veren bu tüzel kişiliklere ortak olabileceği kuralı getirilmiştir.
Ayrıca
madenler kamunun malıdır. Anayasa’nın 168. maddesinde “Tabii servetler ve
kaynaklar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve
işletilmesi hakkı Devlete aittir” hükmü bulunmaktadır. Anayasa’nın yine aynı
maddesine göre kamu bu mülkiyetini belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere
devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin
gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler
eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve
tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul
ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir. Ancak kamu madenleri ister
kendisi işletsin, ister redevans isterse özel sektörün ruhsat almak suretiyle
işlettiği bir ocak olsun; her hal ve şart altında madenlerin denetimini devlet
yapar. Bu sorumluluk devlete Anayasa tarafından verilmiştir ve devredilemez.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, geçmişte de denetim yetkisini devreden düzenlemeleri
bu gerekçeyle iptal etmiştir.
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un,
2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasına
eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel Müdürlükçe yetkilendirilen, bu
Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi gereken rapor, proje ve her türlü
teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin yarısından fazlasının
sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve nicelikleri yönetmelikle
belirlenen mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan
tüzel kişiler.” sözcük grubu (ibaresi), devletin denetim hakkını bütünüyle
ortadan kaldırdığı için Anayasa’nın 168. maddesi hükmünü de ihlal etmiştir.
Açıklanmaya
çalışılan nedenlerle, 6592 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3.
maddesinin birinci fıkrasına eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel
Müdürlükçe yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi
gereken rapor, proje ve her türlü teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket
hisselerinin yarısından fazlasının sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde
nitelik ve nicelikleri yönetmelikle belirlenen mühendisler çalıştıran maden
arama ruhsat sahibi veya işletmesi olan tüzel kişiler.” sözcük grubunun
(ibaresinin) Anayasa’nın, Başlangıç bölümünde yer alan, “Her Türk vatandaşının
bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet
gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu
bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine
doğuştan sahip olduğu;” hükmüne, 5. maddesine, 10. maddesinin dördüncü ve
beşinci fıkrasına, 13. maddesine, 49. maddesine, 135. maddesinin birinci
fıkrasına ve 168. maddesine aykırı olması nedeni ile iptali gerekir.
İş bu
bölümde ortaya koymuş olduğumuz Anayasaya aykırılık gerekçeleri, 6592 sayılı
Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un muhtelif
maddelerine yer alan (6. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 10. maddesine eklenen
son fıkrada geçen “yetkilendirilmiş tüzel kişiler” ibaresinin; 12. maddesi ile
3213 sayılı Kanunun 17. maddesine değiştirilerek eklenen ve 4. fıkrasında geçen
“yetkilendirilmiş tüzel kişilerce” ibaresinin; 13. maddesi ile değiştirilen
3213 sayılı Kanunun 24. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen
“yetkilendirilmiş tüzel kişilerce” ibaresi ile sekizinci fıkrasında geçen
"yetkilendirilmiş tüzel kişilerce" ibaresinin; 14. maddesi ile 3213
sayılı Kanunun 29. maddesine değiştirilerek eklenen 3. fıkrasında geçen
“Yetkilendirilmiş tüzel kişiler” ibaresinin; 24. maddesi ile 3213 sayılı Kanuna
eklenen “Geçici 30. maddesinde yer alan “yetkilendirilmiş tüzel kişilere”
ibaresinin) “yetkilendirilmiş tüzel kişiler” ibareleri için de geçerlidir.
Anayasa Mahkemesi’nin gereksiz yere zamanını almamak ve lüzumsuz tekrarlara yer
vermemek için bu bölümde açıklamaya çalıştığımız bütün Anayasaya aykırılık
gerekçelerimizi söz konusu ibareler için de aynen tekrar ettiğimizi belirtmekle
yetiniyoruz.
Bu
durumda, -şüphesiz, takdir Yüksek Mahkemenize ait olmak üzere- 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun “Dosya
üzerinden inceleme ve gerekçeyle bağlı olmama” başlığını taşıyan 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası hükmü gereğince, dava konusu yapılan 6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2.
maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasına
eklenen dava konusu “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel Müdürlükçe
yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi gereken rapor,
proje ve her türlü teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin
yarısından fazlasının sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve
nicelikleri yönetmelikle belirlenen mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat
sahibi veya işletmesi olan tüzel kişiler.” sözcük grubunun (ibaresinin) Yüksek
Mahkemenizce iptal başvurumuz doğrultusunda iptali hâlinde, 6592 sayılı Kanunun
muhtelif maddelerinde yer alan “yetkilendirilmiş tüzel kişiler” ibarelerinin de
uygulanma kabiliyeti kalmamaktadır. Bu ibarelerin de iptaline karar
verilmesi ciheti, Yüksek Mahkemenizin takdirindedir.
2) 6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4.
maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 7. maddesinin on beşinci fıkrasına "kamu yararı
niteliği taşıyan" ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen "veya
gerçek/tüzel kişilere ait diğer" ibaresinin Anayasaya Aykırılığı
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden önce, 3213 sayılı Kanunun 7.
maddesinin on beşinci fıkrası uyarınca, madencilik faaliyetleri ile Devlet ve
il yolları, otoyollar, demir yolları, havaalanı, liman, baraj, enerji
tesisleri, petrol, doğalgaz, jeotermal boru hatları, su isale hatları gibi kamu
yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme
faaliyetinin yapılamaz hale gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların
bulunamaması durumunda, madencilik faaliyeti ve yatırımla ilgili karar, Kurul
tarafından verilmekte idi.
İptalini
istediğimiz kanuni düzenleme ile bu kapsam genişletilerek kamu yatırımları
dışına yer alan "veya gerçek/tüzel kişilere ait diğer" yatırımların
da madencilik faaliyetleri ile çakışması durumunda madencilik faaliyeti ve
yatırımla ilgili kararın, Kurul tarafından verileceği kuralı getirilmiştir. İki
gerçek ve/veya tüzel kişilere ait yatırımının çakışması durumunda Kurula hangi
faaliyetin yürütülmesi gerektiğini belirleme yetkisi verilmektedir.
Madencilik
faaliyetlerini yürütmek için ruhsat sahiplerinin yıllarca yapmış oldukları
planlama ve ruhsat alarak kazanmış oldukları haklar, kamu kurumu ve/veya
kuruluşu olmayan için ortadan kaldırılarak kazanılmış haklar ihlal
edilmektedir. Bu durum madencilik yatırımcısının ruhsat güvencesini ortadan
kaldırarak, sürekli bir baskı altında madencilik faaliyeti yürütülmesine
sebebiyet verecek niteliktedir.
Anayasa'nın
2. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir
hukuk Devletidir.” denilmiştir.
“Anayasa'nın 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine
açık olan devlettir. Hukuk devleti ilkesinin bir başka gereği ise, yasaların
kamu yararı amacını gerçekleştirmek üzere çıkarılmasıdır.
Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında kamu yararı kavramından ne
anlaşılması gerektiği ortaya konulmuştur. Buna göre, kamu yararı kavramı, genel
bir ifadeyle, bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal
yararı ifade etmektedir.
Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek
hedefine yönelmek durumundadır. Kanunun amaç öğesi bakımından anayasaya uygun
sayılabilmesi için kanunun çıkarılmasında kamu yararı dışında bir amacın
gözetilmemiş olması gerekir. İlgili yasama belgelerinin incelenmesinden kanunun
kamu yararı dışında bir amaçla çıkarılmış olduğu açıkça anlaşılabiliyorsa
kanunun amaç unsuru bakımından anayasaya aykırı olduğu söylenebilir.” (Anayasa
Mahkemesi’nin 2.6.2011 tarihli ve 2008/88 Esas, 2011/85 Karar sayılı Kararı).
Kanunların,
kamu yararı amacına yönelik olması, genel, objektif, âdil kurallar içermesi ve
hakkaniyeti gözetmesi, hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle,
yasakoyucunun, hukukî düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini,
anayasal sınırlar içinde, adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz
önünde tutarak kullanması gerekir.
“Hukuk devleti” ilkesi, hukuk güvenliğinin ve adaletin
sağlanmasına yönelik hukuk anlayışını temsil etmekte ve yasaların,
yasakoyucunun keyfine göre değil, kamu yararı amacıyla çıkarılmasını zorunlu
kılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin pek çok Kararında isabetle vurgulandığı üzere,
hukuk devletinin vazgeçilmez öğeleri arasında yer alan yasaların kamu yararına
dayanması ilkesi ile bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan
kamu yararı düşüncesinin yasalara egemen olması ve özellikle, maden işletme
faaliyeti ile ilgili yasal düzenlenmeler konusunda da yasakoyucunun, bu esası
gözardı etmemesi ve yasama normlarına, bu olguyu en iyi şekilde yansıtması
zorunludur. 6592 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 4. maddesi ile değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 7.
maddesinin on beşinci fıkrasına "kamu yararı niteliği taşıyan" ibaresinden
sonra gelmek üzere "veya gerçek/tüzel kişilere ait diğer" ibaresi
eklenmesinde kamu yararı bulunmamaktadır. Bu itibarla dava konusu ibare Anayasa’nın
2. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanmaya
çalışılan nedenlerle, 6592 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 4. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 7. maddesinin on
beşinci fıkrasına "kamu yararı niteliği taşıyan" ibaresinden sonra
gelmek üzere eklenen "veya gerçek/tüzel kişilere ait diğer"
ibaresinin Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olması nedeni ile iptali gerekir.
3) 6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
10. maddesi ile değiştirilen 3213 sayılı Kanun’un 14. maddesinin on yedinci
fıkrasındaki "kamu yatırımının" ibaresinin Anayasaya Aykırılığı
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
10. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 14. maddesinin on yedinci fıkrasında yer
alan "kamu kurumunun" ibaresi "kamu yatırımının" şeklinde
değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
"8/6/1994
tarihli ve 3996 sayılı Kanun kapsamında Yap-İşlet-Devret modeli ile yapılan
kamu yatırımları için, ihale sözleşmelerinde hammadde temin sorumluluğunun
görevli şirket yükümlülüğüne bırakılması hâlinde hammadde üretim izni sözleşme
konusu işte kullanılmak ve proje süresiyle sınırlı olmak üzere görevli şirkete
de verilir. Bu durumda kullanılan hammaddenin ocak başı satış fiyatı üzerinden
ihaleyi alandan her yıl haziran ayı sonuna kadar Devlet hakkı ile aynı grupta
bulunan işletme ruhsatlarından alınan ruhsat bedelinin %30`u oranında çevre ile
uyum planı çalışmalarını temin etmek üzere her yıl ocak ayının sonuna kadar
teminat alınır. Devlet hakkı ve teminatın eksik yatırılması veya hiç yatırılmaması
hâlinde 20.000 TL idari para cezası verilir ve üç ay içinde tamamlanması
istenir. Aksi hâlde üretim faaliyeti durdurulur.
Böylelikle
yapılmış olan düzenleme ile 3213 sayılı Kanun’un 14. maddesinin on yedinci
fıkrası “Kamu kurum ve kuruluşlarınca yol, köprü, baraj, gölet, liman gibi
projelerin inşasında kullanılacak yapı ve inşaat hammaddelerinin üretimi için
Bakanlıkça ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına izin verilir. Üretim yapılacak
yerlerde ruhsatlı alanlar var ise kamu kurumunun ihtiyacı olan üretim madencilik
faaliyetlerine engel olmayacak ve kaynak kaybına yol açmayacak şekilde yapılır.
Bu izinler çerçevesinde yapılacak üretimden Devlet hakkı alınmaz ve izinler
proje süresini aşamaz.” şeklinde iken,
“Kamu
kurum ve kuruluşlarınca yol, köprü, baraj, gölet, liman gibi projelerin
inşasında kullanılacak yapı ve inşaat hammaddelerinin üretimi için Bakanlıkça
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına izin verilir. Üretim yapılacak yerlerde
ruhsatlı alanlar var ise kamu yatırımının ihtiyacı olan üretim madencilik faaliyetlerine
engel olmayacak ve kaynak kaybına yol açmayacak şekilde yapılır. Bu izinler
çerçevesinde yapılacak üretimden Devlet hakkı alınmaz ve izinler proje süresini
aşamaz. (Ek cümleler: 4/2/2015 – 6592/10 md.) 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı
Kanun kapsamında Yap-İşlet-Devret modeli ile yapılan kamu yatırımları için,
ihale sözleşmelerinde hammadde temin sorumluluğunun görevli şirket
yükümlülüğüne bırakılması hâlinde hammadde üretim izni sözleşme konusu işte
kullanılmak ve proje süresiyle sınırlı olmak üzere görevli şirkete de verilir.
Bu durumda kullanılan hammaddenin ocak başı satış fiyatı üzerinden ihaleyi
alandan her yıl haziran ayı sonuna kadar Devlet hakkı ile aynı grupta bulunan
işletme ruhsatlarından alınan ruhsat bedelinin %30’u oranında çevre ile uyum
planı çalışmalarını temin etmek üzere her yıl ocak ayının sonuna kadar teminat
alınır. Devlet hakkı ve teminatın eksik yatırılması veya hiç yatırılmaması
hâlinde 20.000 TL idari para cezası verilir ve üç ay içinde tamamlanması
istenir. Aksi hâlde üretim faaliyeti durdurulur.” şekline dönüştürülmüştür.
Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile hangi işlerin kanun kapsamında yer aldığı
belirlenmiştir. Buna göre;
“Bu Kanun,
köprü, tünel, baraj, sulama, içme ve kullanma suyu, arıtma tesisi,
kanalizasyon, haberleşme, kongre merkezi, kültür ve turizm yatırımları, ticari
bina ve tesisler, spor tesisleri, yurtlar, tema parklar, balıkçı barınakları,
silo ve depo tesisleri, jeotermal ve atık ısıya dayalı tesisler ve ısıtma
sistemleri elektrik üretim, iletim, dağıtım ve ticareti, maden ve işletmeleri,
fabrika ve benzeri tesisler, çevre kirliliğini önleyici yatırımlar, otoyol,
trafiği yoğun karayolu, demiryolu ve raylı sistemler, gar kompleksi ve
istasyonları, teleferik ve telesiyej tesisleri, lojistik merkezi, yeraltı ve
yerüstü otoparkı ve sivil kullanıma yönelik deniz ve hava alanları ve
limanları, yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri, sınır kapıları
ve gümrük tesisleri, milli park (özel kanunu olan hariç), tabiat parkı, tabiatı
koruma alanı ve yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında planlarda
öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri ve benzeri yatırım ve hizmetlerin
yaptırılması, işletilmesi ve devredilmesi konularında, yap-işlet-devret modeli
çerçevesinde sermaye şirketlerinin veya yabancı şirketlerin görevlendirilmesine
ilişkin usul ve esasları kapsar.”
Bu çerçevede, 6592 sayılı Kanunun
10. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 14. maddesinin on yedinci fıkrasında yer alan
"kamu kurumunun" ibaresinin "kamu yatırımının" şeklinde
değiştirilmesiyle 3996 sayılı Kanuna göre yapılan özel sektöre ait yatırımları
da madde kapsamına alınmış olmaktadır.
Hammadde üretim izni Kanun
değişikliğine kadar Maden Kanunu’nda, Kamu kurum ve kuruluşlarınca yol, köprü,
baraj, gölet, liman gibi projelerin inşasında kullanılacak yapı ve inşaat
hammaddelerinin üretimi için Bakanlıkça ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına izin
verilen bir istisna belgesi olarak düzenlenmiştir. Ancak getirilen düzenleme
ile bu kapsam kamu kurumları dışında yap-işlet-devret modeli çerçevesinde
faaliyet yürüten şirketlerde de kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan haklar
sağlanmış ve bu şirketlere madencilik faaliyeti yürüten gerçek ve tüzel
kişilerin yükümlüklerinden daha basit koşullarla madencilik faaliyeti
yürütebilme yetkisi tanınmıştır. Nitekim ruhsat sahipleri ruhsat bedeli
karşılığında ruhsat edinip madencilik faaliyeti yürütecekken, yap işlet devret
modeli kapsamında yabancı bir şirket ülkemizde kömürü hammadde olarak
kullanarak elektrik üretim santrali kurması durumunda alacağı izin ile ruhsat
bedeli ödemeksizin ruhsatsız olarak hammadde üretim izni ile kömür madenciliği
yapabilecektir. 6592 sayılı Kanunun 10. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 14.
maddesinin on yedinci fıkrasında yer alan "kamu kurumunun" ibaresinin
"kamu yatırımının" şeklinde değiştirilmesiyle 3996 sayılı Kanuna göre
yapılan özel sektöre ait yatırımlar da madde kapsamına alınmış olmakla Anayasa’nın
kanun önünde eşitliğin yer aldığı, 10. maddesinin “…Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket
etmek zorundadırlar.” hükmüne aykırılık oluşmasına sebep olmuştur.
Açıklanan
nedenlerle 6592 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un 10. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 14. maddesinin on yedinci
fıkrasında yer alan "kamu kurumunun" ibaresini "kamu
yatırımının" şeklinde değiştiren ibare Anayasa’nın 10. maddesine aykırı
olması nedeni ile iptali gerekir.
4) 6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
15. maddesi ile Değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinin ve üçüncü fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
15. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 30. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir;
"MADDE
30 – Herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk edilmiş veya taksir edilmiş
alanlar ile II. Grup (b) bendi ve IV. Grup madenler dışındaki yeni alanlar
ihale yolu ile ruhsatlandırılır. İhale ilanı Resmî Gazete`de yayımlanır.
İhale
bedeli işletme ruhsat taban bedelinden az olamaz.
Maden
ruhsat sahasının cinsi, rezervi, bulunduğu bölge, tenörü, istihdam, yatırım,
ülke ihtiyaçları ve benzeri hususlar dikkate alınarak şartnamelerde açıkça
belirtmek kaydıyla ara ve uç ürün üretme şartını içeren ihaleler yapılabilir.
Bu ihalelerde rezervin özellikleri dikkate alınarak ihaleye katılma şartları,
taban ihale bedeli, ihale bedelini ödeme şekli ve süresi, üretim süreleri veya
tesislerin yatırım süreleri ve diğer hususlar şartnameler ile belirlenebilir.
Ruhsat
sahaları arasında tek başına madencilik yapılamayacak büyüklükteki alanlara
ruhsat verilmez. Bu alanlar bitişik ruhsat sahipleri arasında ihale edilir.
İhalelik durumda olan ve madencilik yapılabilmesi için uygun büyüklükte olmayan
sahalar, çevresindeki ruhsatsız alanlar veya diğer ihalelik sahalarla
birleştirilerek ihale edilir.
Havza
madenciliğini geliştirmek ve jeolojik yapıyı aydınlatmak amacıyla yeni
oluşturulan alanlar ile herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk edilmiş veya
taksir edilmiş sahalar, alan sınırlamasına bakılmaksızın birleştirilerek ihale
edilebilir. Bu şekilde ihale edilen sahaların ruhsatlandırılmasında 16.
maddedeki alan sınırlaması aranmaz.
Mülga 6309
sayılı Maden Kanunu hükümleri uyarınca verilmiş olan ve bu Kanuna göre ruhsat
hukuku devam eden çakışmalı işletme ruhsat sahalarında yeni bir maden bulunması
hâlinde, çakışmalı alandaki maden hakkı bu ruhsat sahipleri arasında ihale
edilerek ruhsatlandırılır.
Sahaların
ihalesinden elde edilen gelirler genel bütçeye gelir kaydedilir. Bu Kanun
kapsamındaki iş ve işlemler için ihtiyaç duyulan ödenekler Bakanlık bütçesinde
öngörülür."
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
15. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin birinci fıkrasında yapılan
değişiklikler uyarınca, herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk edilmiş veya
taksir edilmiş alanlar ile II. Grup (b) bendi ve IV. Grup madenler dışındaki
yeni alanlar ihale yolu ile ruhsatlandırılacağı, öngörülmüştür. Buna göre,
madenlerin aranma ve işletilmesine ilişkin hükümlerin kanun ile açık bir
şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Ancak anılan maddenin ilgili fıkrasında
yapılacak ihalelerin hangi mevzuat çerçevesinde yapılacağı ya da ihalelere
ilişkin özel hükümlerin ne şekilde yapılacağı gibi ikincil düzenlemelere
(yönetmeliğe) atıf yapan herhangi bir hüküm madde metninde yer almamaktadır.
6592 sayılı Kanun ile herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk edilmiş veya
taksir edilmiş alanlar ile II. Grup (b) bendi ve IV. Grup madenler dışındaki
yeni alanlar ihale yolu ile ruhsatlandırılacağı göz önünde bulundurulduğunda
ihalenin ne şekilde düzenleneceği 6592 sayılı Kanun’da açıkça belirtilmemiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk
devleti olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinin unsurlarından
biri 'belirlilik' ilkesidir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler
hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek
şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de
gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey,
yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi
hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Ancak bu durumda
kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk
güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
İtiraz konusu 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi
ile 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde
yapılan değişiklikler ihalenin ne şekilde
düzenleneceği konusunu açık ve net bir biçimde ortaya koymaması nedeniyle
'belirlilik' ilkesini zedelemiş, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan
hukuk devleti ilkesini ihlal etmiştir.
Bununla
birlikte, Anayasa’nın 168. maddesi; “Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete
aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere
devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin
gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler
eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve
tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim
usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” Buna göre, tabii servetler
ve kaynaklar kapsamında bulunan madenlerin aranması ve işletilmesi ile ilgili
olarak gerçek ve tüzelkişilerin uyacakları koşulların, Devletçe yapılacak gözetim,
denetim usul ve esasları ile yaptırımların kanunda düzenlenmesi gerekmektedir.
Ancak dava konusu 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 30.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yapılacak ihalelerin hangi
mevzuat çerçevesinde yapılacağı ya da ihalelere ilişkin özel hükümlerin ne
şekilde yapılacağı gibi ikincil düzenlemelere (yönetmeliğe) atıf yapan herhangi
bir hüküm de madde metninde yer almamaktadır. Kanun ile II. Grup (b) bendi ve
IV. Grup madenler dışındaki diğer grup madenlere dair yeni alanların ihale yolu
ile ruhsatlandırılacağı da göz önünde bulundurulduğunda ne şekilde ihale
düzenleneceğinin Kanun ile açıklanmamış olmaması 168 inci maddeye aykırılık
oluşturmuştur. Bu itibarla 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile 3213 sayılı
Kanunun 30. maddesinin birinci fıkrasının “Herhangi bir sebeple hükümden
düşmüş, terk edilmiş veya taksir edilmiş alanlar ile II. Grup (b) bendi ve IV.
Grup madenler dışındaki yeni alanlar ihale yolu ile ruhsatlandırılır.”
şeklindeki birinci cümlesi Anayasa’nın 168. maddesine de aykırılık teşkil
etmektedir.
Ayrıca
anılan maddenin üçüncü fıkrasında, “Maden ruhsat sahasının cinsi, rezervi,
bulunduğu bölge, tenörü, istihdam, yatırım, ülke ihtiyaçları ve benzeri
hususlar dikkate alınarak şartnamelerde açıkça belirtmek kaydıyla ara ve uç
ürün üretme şartını içeren ihaleler yapılabilir. Bu ihalelerde rezervin
özellikleri dikkate alınarak ihaleye katılma şartları, taban ihale bedeli,
ihale bedelini ödeme şekli ve süresi, üretim süreleri veya tesislerin yatırım
süreleri ve diğer hususlar şartnameler ile belirlenebilir.” hükmü yer
almaktadır.
Böylece
kanun ile açık hükümler getirmek yerine, maden ruhsat sahasının cinsi, rezervi,
bulunduğu bölge, tenörü, istihdam, yatırım, ülke ihtiyaçları ve benzeri
hususlar dikkate alınarak şartnamelerde açıkça belirtmek kaydıyla ara ve uç
ürün üretme şartını içeren ihaleler yapılabilir. Bu ihalelerde rezervin
özellikleri dikkate alınarak ihaleye katılma şartları, taban ihale bedeli,
ihale bedelini ödeme şekli ve süresi, üretim süreleri veya tesislerin yatırım
süreleri ve diğer hususlar şartnameler ile belirlenebilir, denilmek suretiyle
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri
“belirlilik” ilkesine aykırı olarak idareye keyfi olarak ihale yapma ve yapmış
olduğu ihalede Kanun ile getirilen hiçbir alt veya üst kriter olmaksızın
şartname şartı belirleyebilme yetkisi verilmektedir.
Anayasa'nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın
2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri
“belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ya da kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi,
hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin, kanundan, belirli bir kesinlik
içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini
zorunlu kılmaktadır. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar. Bu bakımdan, kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde
hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte
öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla,
uygulanması öncesinde kanunun, muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir
olması gereklidir.
Halbuki
6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 30.
maddesi düzenlemesi ile ihaleye katılmak isteyen gerçek ve/veya tüzel kişiler
hangi şartların belirlendiği şartnameler ile ihale yapılacağını bilmedikleri
gibi hangi ihale Kanunu çerçevesinde ihalenin yapılacağını da
bilemeyeceklerdir. Bu çerçevede 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile
değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin üçüncü fıkrası da Anayasa’nın
2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan belirlilik
ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Bununla
birlikte, Anayasa’nın 168. maddesi; “Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete
aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere
devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin
gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler
eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve
tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim
usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmüne göre, tabii
servetler ve kaynaklar kapsamında bulunan madenlerin aranması ve işletilmesi ile
ilgili olarak gerçek ve tüzelkişilerin uyacakları koşulların, Devletçe
yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ile yaptırımların kanunda
düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak dava konusu 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi
ile 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin üçüncü fıkrasında maden ruhsat sahasının
cinsi, rezervi, bulunduğu bölge, tenörü, istihdam, yatırım, ülke ihtiyaçları ve
benzeri hususlar dikkate alınarak şartnamelerde açıkça belirtmek kaydıyla ara
ve uç ürün üretme şartını içeren ihaleler yapılabilir. Bu ihalelerde rezervin
özellikleri dikkate alınarak ihaleye katılma şartları, taban ihale bedeli,
ihale bedelini ödeme şekli ve süresi, üretim süreleri veya tesislerin yatırım
süreleri ve diğer hususlar şartnameler ile belirlenebilir hükmü getirilmek suretiyle
Anayasa’nın 168. maddesinde yer alan tabii servetler ve kaynaklar kapsamında
bulunan madenlerin aranması ve işletilmesi ile ilgili olarak gerçek ve
tüzelkişilerin uyacakları koşulların, Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul
ve esasları ile yaptırımların kanunda düzenlenmesi gerekirken, Anayasa’nın 168.
maddesindeki emredici hükme aykırı biçimde, maden ruhsat sahasının cinsi,
rezervi, bulunduğu bölge, tenörü, istihdam, yatırım, ülke ihtiyaçları ve
benzeri hususlar dikkate alınarak ara ve uç ürün üretme şartını içeren ihaleler
şartnamelerle yapılacağı gibi bu ihalelerde rezervin özellikleri dikkate
alınarak ihaleye katılma şartları, taban ihale bedeli, ihale bedelini ödeme
şekli ve süresi, üretim süreleri veya tesislerin yatırım süreleri ve diğer hususlar
da şartnameler ile belirlenecektir. Bu itibarla 6592 sayılı Kanun’un 15.
maddesi ile değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin üçüncü fıkrası
Anayasa’nın 168. maddesine aykırılık teşkil etmektedir. iptal edilmelidir.
Açıklanmaya
çalışılan nedenlerle 6592 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 15. maddesi ile değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 30.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ve üçüncü fıkrası Anayasa’nın 2.
ve 168. maddelerine aykırı olması nedeni ile iptal edilmelidir.
5) 6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
19/2/1985 tarihli ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendini yürürlükten kaldıran 27. maddesinin Anayasaya Aykırılığı
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
27. maddesi ile 19/2/1985 tarihli ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlükten
kaldırılan madde bendi şu şekildedir;
“d)
Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip
etmek”
Yaşanan
Soma ve Ermenek maden kazaları sonrasında kazalarda denetim ve gözetim
görevinin yerine getirmeyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri
Genel Müdürlüğü yetkilileri hakkında bilirkişi raporları sonucu Cumhuriyet
Savcılıkları tarafından kamu davası açılmak istenmiştir.
Faaliyetlerin
iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmeyerek
denetim ve gözetim yükümlülüğünü yerine getirmemekten yargılanmak istemeyen
Bakanlık birimlerinin önerisi ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri
Genel Müdürlüğü’nün bu görevi, 6592 sayılı Kanun’un 27. maddesi ile 19/2/1985
tarihli ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin
yürürlükten kaldırılmasıyla, son bulmuştur.
Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen
kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık,
Anayasa’nın ve yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk
ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Madde
gerekçesinde; “...Devlet aynı zamanda milletin huzurunu sağlamak ve fertlerini
mutlu kılmak görevi ile de yükümlüdür. Devlet, ferdin hayat mücadelesini
kolaylaştıracak, ferdin, insan haysiyetine uygun bir ortam içinde yaşamasını
gerçekleştirecektir. Ferdin hayatında, onun temel hak ve özgürlüklerden olduğu
gibi yararlanmasını engelleyen sebepleri ortadan kaldırmak, sosyal devletin
görevidir.” açıklamasına yer verilmiştir.
1982
Anayasa’sında işçi sağlığı ve iş güvenliği başlığı altında ayrı bir madde
düzenlemesi mevcut değildir. Ancak Anayasa’nın diğer maddelerine serpiştirilmiş
olan ifadelerin kanun koyucu açısından yol gösterici olması gerekmektedir. Bu
çerçevede, 6592 sayılı yasanın 27. maddesi ile 19/2/1985 tarihli ve 3154 sayılı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun
9. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi yürürlükten kaldırılması Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren devlet olma ilkesine aykırılık teşkil
etmektedir.
Anayasa’nın
5. maddesinde, Devletin temel amaç ve görevleri belirlenirken, Devlete,
kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insana
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak
görevi verilmiştir.
Danışma
Meclisi bu durumu Anayasa’nın gerekçesinde; “Bu Devletin ülkesi hiçbir şekilde
bölünemez ve siyasi rejimler içerisinde fert hak ve hürriyetlerini en
iyi gerçekleştirip, teminat altına alan demokrasiyi ve Cumhuriyeti korumak
Devletin varlık sebebidir; fakat Devlet aynı zamanda milletin huzurunu sağlamak
ve fertlerini mutlu kılmak görevi ile de yükümlüdür. Devlet, ferdin hayat
mücadelesini kolaylaştıracaktır. Ferdin insan haysiyetine uygun bir ortam
içinde yaşamasını gerçekleştirecektir. Bu sosyal devletin görevidir… Sosyal
devlet her şeyden önce insana ve insanın düşünce hakkına saygılıdır ve bu
sınırlar içerisinde ferdin hak ve hürriyetlerinin kullanılmasını sınırlayan
engelleri ortadan kaldırmak, onun başlıca görevleri arasındadır. Ferdin
hayatında onun temel hak ve özgürlüklerden olduğu gibi yararlanmasını
engelleyen sebepleri ortadan kaldırmak, sosyal devletin görevidir.” olarak
belirtmiştir. 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendini
yürürlükten kaldıran 6592 sayılı Kanunun 27. maddesi düzenlemesi Anayasa’nın 5.
maddesinde yer alan, Devlete yüklenen insana maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak görevini ortadan
kaldırdığı için Anayasa’nın 5. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa’nın
“Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümde “Kişinin Dokunulmazlığı,
Maddi ve Manevi Varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası ile herkesin
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
vurgulanmıştır. Danışma meclisi maddeyi; “Kanun güvencesi altında olan
yaşama hakkını korumak için Devlet, gerekli tedbirleri alacaktır.” şeklinde
gerekçelendirmiştir. Buna göre kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma
hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel
haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin ortadan kaldırılması da
devlete görev olarak verilmiştir. Güçlüler karşısında güçsüzleri koruyacak olan
devlet gerçek eşitliği sağlayacak, toplumsal dengeyi koruyacak ve böylece
sosyal niteliğine ulaşacaktır. Bu itibarla kişilerin yaşayışlarına ilişkin
yasal düzenlemeler “yaşama hakkı ile maddî ve manevî varlığını koruma
hakları”nı önemli ölçüde zedeleyecek veya ortadan kaldıracak kuralları
içermemelidir.
Anayasa’nın
17. maddesinin birinci fıkrası ile herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu ve kanun güvencesi altında olan
yaşama hakkını korumak için Devletin gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğu
yönündeki emredici Anayasal hükme rağmen, 6592 sayılı Kanun’un 27. maddesi
ile19/2/1985 tarihli ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendinin yürürlükten kaldırılması, Devletin madencilik faaliyetlerinin iş
güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etme ödevini
tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu itibarla, 6592 sayılı Kanun’un 27. maddesi
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına aykırılık oluşturmaktadır.
Anayasa’nın
temel hak ve hürriyetlerden olan çalışma hakkının düzenlendiği 49. maddesi ile
çalışmanın, herkesin hakkı ve ödevi olduğu söylenmiştir. Ayrıca Devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri almakla yükümlü kılınmıştır. Maddeye 2001 yılında işsizleri korumak
görevi eklenmiştir. Danışma meclisi taslak metninde değişiklik yapan Millî
Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonunun kabul ettiği metinin gerekçesi;
“Devletin; çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları korumak, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir
ortam yaratmak, için gerekli tedbirleri alacağı” şeklindedir. Devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri almakla yükümlü kılınmışken ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendini yürürlükten kaldıran 6592 sayılı Kanunun 27. maddesi
düzenlemesi Anayasa’nın 49. maddesine aykırı olarak madende çalışanların
güvenli ortamda çalışma hakları ortadan kaldırılmış, devletin çalışanları
koruma yükümlülüğü yok edilmiştir. Bu yönüyle 6592 sayılı Kanunun 27. maddesi
Anayasa’nın 49. maddesi hükmüne aykırılık teşkil etmektedir.
Ülke
mevzuatımıza dahil olan diğer bir kurallar bütünü uluslararası sözleşmelerdir.
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına göre, milletlerarası antlaşmaların
ülkemizde uygulanabilirliğinin çerçevesini çizmiştir. Madde ile Türkiye
Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak
antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir
kanunla uygun bulmasına bağlı tutulmuştur. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.
İnsan
hakları konusunda bağlayıcı belge olan beyannameye imza atan ülkeler bu
hakların kullanılabilmesi için gerekli koşulları sağlamak yükümlülüğündedirler.
Ülkemizin, 1949 yılında kabul etmiş olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
yaşama hakkı ile iş ve çalışma koşullarını düzenleyen maddeler içermektedir.
Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Bütün
insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar…
2. Herkesin
çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve
işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
3. Yaşamak,
özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
4. Herkes
yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak
yararlanma hakkına sahiptir.
İnsan
Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi’ni Türkiye 4
Kasım 1950 tarihinde imzalamış, 10 Mart 1954 tarihinde onaylamış ve 6366 Sayılı
Onay Kanununu 19 Mart 1954 gün Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Sözleşmeyi
yeniden düzenleyen 11 Numaralı Protokol, 11 Mayıs 1994 tarihinde imzaya açılmış
ve 1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye 11 Numaralı Ek Protokolü
ile ilgili 4255 Sayılı Onay Kanunu’nu 22 Mayıs 1997 gün ve 22996 Sayılı Resmi
Gazete'de yayınlanmıştır. Sözleşmenin 2. maddesi, herkesin yaşam hakkının
yasanın koruması altında olduğunu, 14. maddesi bu Sözleşme’de tanınan hak ve
özgürlüklerden yararlanmanın, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet,
doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmaksızın
sağlanacağını belirtmiştir. Madende çalışanların güvenli ortamda çalışma
hakları ortadan kaldıran ve devletin çalışanları koruma yükümlülüğü yok eden ve
3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendini yürürlükten
kaldıran 6592 sayılı Kanunun 27. maddesi düzenlemesi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
ile İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi’ne de
aykırılık oluşturmuştur. Bu itibarla 6592 sayılı Kanunun 27. maddesi ile,
19/2/1985 tarihli ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendinin yürürlükten kaldırılması Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası
hükmünü de ihlal etmiştir. İptal edilmelidir.
Ayrıca
Anayasa’nın 168. maddesi ile Devlete tabiî servetler ve kaynakların hüküm ve tasarrufu
verilmiş, aynı zamanda devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve
müeyyidelerin kanunla belirlenmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Madenlerin
üretiminde devletçe yapılacak gözetim ve denetim yalnızca mali denetimle
sınırlı değildir. Devlet bu madenleri teknolojiye uygun, kaynak kaybı olmadan
en verimli şekilde üretilmesini sağlamak aynı zamanda; belki de önemlisi bu
üretim faaliyetlerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun
yürütülmesini de gözetmek ve denetlemek durumundadır. Ancak 6592 sayılı Kanunun
27. maddesinde yapılan düzenleme sonrasında Maden İşleri Genel Müdürlüğü bundan
sonrasında Anayasa’nın 168. maddesine aykırı olarak madencilik faaliyetlerinin
iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmeyecektir.
Bu çerçevede 6592 Kanun’un 27. maddesi ile 3154 sayılı Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin
birinci fıkrasının (d) bendini yürürlükten kaldırılması Anayasa’nın 168.
maddesine de aykırılık oluşturmuştur.
Açıklanmaya
çalışılan nedenlerle 6592 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 27. maddesi ile 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendini yürürlükten kaldıran düzenleme Anayasa’nın 2., 5., 17., 49., 90. ve
168. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Kamu
Hukukunda yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi için, yasal bir düzenlemenin
uygulanması hâlinde telâfisi güç veya imkânsız zararların doğması ve bu yasal
düzenlemenin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
gerekmektedir. Dava konusu olayda, 04.02.2015 tarihli ve 6592 sayılı Kanun’un
iptalini talep ettiğimiz hükümler yönünden, bu iki şart birlikte
gerçekleşmiştir.
Dava
dilekçemizde de açık bir biçimde açıklamaya çalıştığımız üzere, dava konusu
yapılan ve Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali istenen ve bu bapta da
yürürlüğünün durdurulması talep olunan hükümlerin yer aldığı 6592 sayılı
Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un, 6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2.
maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasına
eklenmiş olan, Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler ibaresi ile mühendislerin gerçek
kişi olarak çalışabilme yetkisi ortadan kaldırılmıştır.
04.02.2015
tarihli ve 6592 sayılı Maden Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin
birinci fıkrasına eklenerek oluşturulan Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler
müessesesi ile Anayasada yer alan emredici hükümlere aykırı biçimde, Devletçe
yapılması gereken gözetim, denetim faaliyetinin Yetkilendirilmiş Tüzel Kişilere
devri sağlanmıştır. Devlet bu denetim yetkisinden vazgeçemez. Kaldı ki bu
sorumluluk, devlete Anayasa tarafından verilmiştir ve devredilemez.
“Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler”le birlikte mühendislik diploması sahibi gerçek
kişilerin (mühendislerin) bireysel olarak mühendislik faaliyeti yürütme yetkisi
ortadan kaldırılmıştır. Madencilik faaliyetlerine dair bir mühendisin birey
olarak bir proje hazırlaması 6592 sayılı Kanun’un oluşturduğu “Yetkilendirilmiş
Tüzel Kişiler” nedeniyle artık mümkün değildir. 6592 Kanun’un 2. maddesi ile
3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasına eklenerek
oluşturulan “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler” müessesesi dava dilekçemizde
ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere Anayasa’nın birçok hükmüne aykırılık
teşkil etmektedir.
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4.
maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 7. maddesinin on beşinci fıkrasına "kamu
yararı niteliği taşıyan" ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen "veya
gerçek/tüzel kişilere ait diğer" ibaresi ile kamu yatırımları dışına yer
alan "veya gerçek/tüzel kişilere ait diğer" yatırımların da
madencilik faaliyetleri ile çakışması durumunda madencilik faaliyeti ve
yatırımla ilgili kararın, Kurul tarafından verileceği kuralı getirilmiştir. İki
gerçek ve/veya tüzel kişilere ait yatırımının çakışması durumunda Kurula hangi
faaliyetin yürütülmesi gerektiğini belirleme yetkisi verilmektedir. Böylece,
madencilik faaliyetlerini yürütmek için ruhsat sahiplerinin yıllarca yapmış oldukları
planlama ve ruhsat alarak kazanmış oldukları haklar, kamu kurumu ve/veya
kuruluşu olmayan için ortadan kaldırılarak kazanılmış haklar ihlal
edilmektedir. Bu durum madencilik yatırımcısının ruhsat güvencesini ortadan
kaldırarak, sürekli bir baskı altında madencilik faaliyeti yürütülmesine
sebebiyet verecek nitelikte olup Anayasa’nın 2. maddesi ile bağdaşmamaktadır.
6592 sayılı Kanunun 10. maddesi ile
3213 sayılı Kanunun 14. maddesinin on yedinci fıkrasında yer alan "kamu
kurumunun" ibaresinin "kamu yatırımının" şeklinde
değiştirilmesiyle 3996 sayılı Kanuna göre yapılan özel sektöre ait yatırımları
da madde kapsamına alınmış olmaktadır. Bu itibarla dava konusu düzenlemeyle
3996 sayılı Kanuna göre yapılan özel sektöre ait yatırımlar da madde kapsamına alınmış
olmakla Anayasa’nın kanun önünde eşitliğin yer aldığı, 10. maddesinin “…Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmüne aykırılık oluşmasına sebep
olmuştur.
6592
sayılı Kanun’un 15. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinde yapılan değişiklikler
ihalenin ne şekilde düzenleneceği konusunu açık ve net bir biçimde ortaya
koymaması nedeniyle 'belirlilik' ilkesini zedelemiş, Anayasa’nın 2.
maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesini ihlal etmiştir. Ayrıca Anayasa’nın
168 inci maddesi gereği Devlete tabiî servetler ve kaynakların hüküm ve
tasarrufu verilmiş, aynı zamanda devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve
esasları ve müeyyidelerin kanunla belirlenmesi zorunluluğu getirilmiştir. Ancak
dava konusu 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 30.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yapılacak ihalelerin hangi
mevzuat çerçevesinde yapılacağı ya da ihalelere ilişkin özel hükümlerin ne
şekilde yapılacağı gibi ikincil düzenlemelere (yönetmeliğe) atıf yapan herhangi
bir hüküm de madde metninde yer almamaktadır. Kanun ile II. Grup (b) bendi ve
IV. Grup madenler dışındaki diğer grup madenlere dair yeni alanların ihale yolu
ile ruhsatlandırılacağı da göz önünde bulundurulduğunda ne şekilde ihale
düzenleneceğinin Kanun ile açıklanmamış olmaması 168 inci maddeye aykırılık
oluşturmuştur. 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değiştirilen 3213 sayılı
Kanunun 30. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü ile ihaleye katılmak isteyen gerçek
ve/veya tüzel kişiler hangi şartların belirlendiği şartnameler ile ihale
yapılacağını bilmedikleri gibi hangi ihale Kanunu çerçevesinde ihalenin
yapılacağını da bilemeyeceklerdir. Bununla birlikte, Anayasa’nın 168.
maddesinde yer alan tabii servetler ve kaynaklar kapsamında bulunan madenlerin
aranması ve işletilmesi ile ilgili olarak gerçek ve tüzelkişilerin uyacakları
koşulların, Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ile yaptırımların
kanunda düzenlenmesi gerekirken, Anayasa’nın 168. maddesindeki emredici hükme
aykırı biçimde, maden ruhsat sahasının cinsi, rezervi, bulunduğu bölge, tenörü,
istihdam, yatırım, ülke ihtiyaçları ve benzeri hususlar dikkate alınarak ara ve
uç ürün üretme şartını içeren ihaleler şartnamelerle yapılacağı gibi bu
ihalelerde rezervin özellikleri dikkate alınarak ihaleye katılma şartları,
taban ihale bedeli, ihale bedelini ödeme şekli ve süresi, üretim süreleri veya
tesislerin yatırım süreleri ve diğer hususlar da şartnameler ile
belirlenecektir. Bu çerçevede 6592 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değiştirilen
3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin üçüncü fıkrası Anayasa’nın 2. ve 168.
maddeleri ile bağdaşmamıştır.
6592
sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
27. maddesi ile 19/2/1985 tarihli ve 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci
fıkrasının ““Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun
yürütülmesini takip etmek” şeklindeki (d) bendinin yürürlükten kaldırılması ile
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi ihlal edilmiştir.
Anılan düzenleme Anayasa’nın 5. maddesinde, Devlete yüklenen insana maddi ve
manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak görevine
aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ile
herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip
olduğu vurgulanmıştır. Kanun güvencesi altında olan yaşama hakkını korumak için
Devlet, gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Ancak 6592 sayılı Kanunun 27.
maddesi ile Anayasa’nın öngördüğü ödevlere aykırı olarak madencilik
faaliyetlerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini
takip etme yükümlülüğü ortadan kaldırılmıştır. Böylelikle Devlet, çalışanların
hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve
işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik
bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri almakla
yükümlü kılınmışken dava konusu düzenleme ile Anayasa’nın 49. maddesine aykırı
olarak madende çalışanların güvenli ortamda çalışma hakları ortadan
kaldırılmış, devletin çalışanları koruma yükümlülüğü bütünüyle yok edilmiştir.
Bu durum aynı zamanda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile İnsan Hakları ve
Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi’ne de aykırılık
oluşturmaktadır ve temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmıştır.
Bütün bu
açıklamaya çalıştığımız sebeplerle, dava konusu yapılan ve iptali istenen ibareler,
fıkralar ve madde Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Dava konusu ibareler, cümle,
fıkralar ve maddenin uygulanması hâlinde, “Hukuk devleti” ilkesi cihetinden
Anayasa’nın öngördüğü kuralların ihlâl edilmiş olacağı ve bu Anayasal ilke ve
güvenceler yönünden telâfisi imkânsız zararların doğacağı kesindir.
Dava
konusu ibareler, cümle, fıkralar ve madde hakkında yürürlüğün durdurulması
kararı verildiği takdirde, hukuk sistemimizde herhangi bir boşluk meydana
gelmeyecek, sadece, Anayasa’ya aykırı olan uygulama durdurulmuş olacaktır.
Ancak, dava konusu yasal düzenlemeler yönünden “Yürürlüğü Durdurma” Kararı
verilmeyip, sadece İptal Kararı verilmesi hâlinde, bu İptal Kararı -büyük bir
ihtimâlle- etkisiz kalacaktır.
Öte
yandan, Anayasal düzenin, hukuka aykırı kural ve düzenlemelerden en kısa sürede
arındırılması, hukuk devleti olmanın en önemli gerekleri arasında
sayılmaktadır. Anayasa’ya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle korunması gereken
“hukukun üstünlüğü” ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün
sağlanamadığı bir düzende ise, kişinin temel hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi, “hukuk devleti” ilkesi
yönünden (yukarıda açıklamaya çalıştığımız veçhile), telafisi imkânsız durum ve
zararlara yol açacaktır.
Böylesi
bir ahvâlin husûle gelmesini önlemek amacıyla, Anayasa’ya açıkça aykırı olan ve
iptali istenen dava konusu sözcüklerinin, Kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı
güne kadar yürürlüğünün de durdurulması talebiyle Yüksek Mahkemenizde iş bu
dava açılmıştır.
V. SONUÇ VE İSTEM
04.02.2015 tarihli ve 6592 sayılı “Maden Kanunu İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un;
1) 2. maddesi ile 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 3. maddesinin birinci
fıkrasına eklenen “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler: Genel Müdürlükçe
yetkilendirilen, bu Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe verilmesi gereken rapor,
proje ve her türlü teknik belgeyi hazırlamaya yetkili, şirket hisselerinin
yarısından fazlasının sahibinin mühendis olduğu ya da bünyesinde nitelik ve
nicelikleri yönetmelikle belirlenen mühendisler çalıştıran maden arama ruhsat
sahibi veya işletmesi olan tüzel kişiler.” sözcük grubunun (ibaresinin) Anayasa’nın Başlangıç bölümünde
yer alan, “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;” hükmüne; 5. maddesine;
10. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkrasına; 13. maddesine; 49. maddesine;
135. maddesinin birinci fıkrasına ve 168. maddesine,
2) 4. maddesi ile 3213 sayılı Kanunun 7. maddesinin on
beşinci fıkrasına "kamu yararı niteliği taşıyan" ibaresinden sonra
gelmek üzere eklenen "veya gerçek/tüzel kişilere ait diğer"
ibaresinin, Anayasa’nın 2. maddesine,
3) 10. maddesi
ile değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 14. maddesinin on yedinci fıkrasındaki
"kamu yatırımının" ibaresinin Anayasa’nın 10. maddesine,
4) 15.
maddesi ile değiştirilen 3213 sayılı Kanunun 30. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesinin ve üçüncü fıkrasının Anayasa’nın 2. ve 168. maddelerine,
5) 27.
maddesinin Anayasa’nın 2., 5., 17., 49., 90. ve 168. maddelerine,
aykırı
olduklarından esas bakımından iptallerine ve uygulanmaları halinde giderilmesi
güç ya da olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, işbu dava sonuçlanıncaya
kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı
ile arz ederiz.”