“Davacı KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ tarafından davalı SUSİTAŞ SU ÜR. VE SAN. MAMÜLLERİ İHR. TİC. A.Ş. aleyhine açılan Kamulaştırma (Bedel Tesbiti Ve Tescil) ilişkin davanın mahkememizde yapılan açık duruşması sırasında uygulanacak 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11/f ve 11/3. maddelerinin TC Anayasası’nın 35. maddesinde düzenlenen “Mülkiyet Hakkı’na” ve 46/1. maddesinde düzenlenen “ ...gerçek karşılıklarını ...” ibaresine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Şöyle ki :
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinin (f) bendi bakımından;
Mahkememizin yukarıda belirtilen esas numarası ile görülmekte olan davada, davacı idare tarafından davalıya ait İzmir ili, Kemalpaşa ilçesi, Yenmiş Köyü 106 parsel sayılı taşınmazın tamamı için kamulaştırma kararı alındığından bahisle “kamulaştırma bedel tespiti” talep edilmiştir. Somut olayda uygulama yeri bulan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’dur. Anılan Kanun’ da Kamulaştırma Bedel Tespit Esasları 11. madde de düzenlenmiştir. Buna göre taşınmazın niteliği aynı Kanunun 15. maddesine göre oluşturulacak bilirkişi kurulu ile taşınmaz başında belirlenerek, arsa veya arazi oluşuna göre değer tespiti yapılacaktır. Taşınmazın arsa kriterlerinde olduğunun tespit edilmesi halinde aynı maddenin 1-g fıkrasına göre; “kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değeri” tespit edilip, kamulaştırma bedeli bu değer olacaktır ki uygulamada Yargıtay’ın bu husustaki yerleşik içtihatları da dikkate alınıp taşınmazın gerçek değeri tespit edilmektedir. Bu da taşınmaz malikinin ortalama, objektif şartlarda taşınmazını satışa çıkarması halinde alacağı makul bedeli karşılamaktadır.
Aynı maddenin 1-f fıkrasında ise; “Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini” tespit ederek kamulaştırma bedeli tespit edilmektedir. Net gelir hesabı ise uygulamada anılan hüküm gereği taşınmazın keşif sırasında kullanım biçimi dikkate alınarak il veya ilçe tarım verilerine göre taşınmazın yıllık net geliri hesaplanarak yapılmaktadır.
Bilindiği üzere kurumlar tarafından kamulaştırma kararları genellikle tek bir parseli kapsamamakta olup birden çok parseli kapsayan yatırımlar için sözkonusu olmaktadır. Net gelir hesabı ile taşınmazın kamulaştırma değerinin tespiti bu durumda dikkate alındığında iki yönden mülkiyet hakkını önemli ölçüde ihlal etmektedir.
1.si arazi olarak değerlendirilen yan yana ve aynı özellikteki taşınmazlardan yıllık verim ve birim fiyatına göre hesaplama yapıldığından o yıl daha çok gelir getiren ürün veren muhtesat ekili taşınmaz daha yüksek bedelle kamulaştırılırken aynı yıl verilerine göre daha az gelir getiren taşınmaz daha düşük bedelle kamulaştırılmakta, o yıl ekim yapılmayan taşınmazın değeri ise il ve ilçede en çok ekilen ürün gelirine göre hesaplanmaktadır. Bu hesaplama yöntemi ile aynı yer, aynı konum ve aynı temel özellikteki iki taşınmazdan biri ile başka birşey ekili olan diğeri arasında Mahkememizde görülmekte olan pek çok dosyada olduğu gibi önemli bedel farkı olabilmekte hatta sık sık olmaktadır.
2. olarak ise günümüz şatlarında taşınmazlar arazi niteliğinde olsa dahi sadece tarım amaçlı alınmamakta, yatırım amaçlı da alınmaktadır. Mülkiyet hakkı gereği bunu engelleyen herhangi bir düzenleme düşünülemeyeceği açıktır. Mülkiyet edinme kapsamında dolayısıyla arsa satın alan vatandaşın hakları ile arazi satın alan vatandaş hakları arasında fark olamayacağı da açıktır. Kamulaştırma hem arsa hem arazi sahibi bakımından mülkiyet hakkına yasal sınırlama niteliğinde olup her iki halde de kamu yararı gereği mülkiyetin, mülk sahibinin rızası dışında devlete geçmesi sözkonusudur ki bu elbette kamu yararı ve yatırımlar gereği tartışmasız olarak gereklidir. Ancak Kamulaştırma K. nun 11. maddesindeki değer hesaplama yöntemindeki farklılık gereği taşınmazlardan biri, yani arsa niteliğinde olan bakımından emsallerine göre değeri tespit edilip arsa sahibi bakımından taşınmazı serbest iradesi ile satması halinde bulunduğu yerdeki aynı özellikteki diğer taşınmazların ortalama ve objektif satış değeri ile elde edeceği bedeli alması sonucu doğarken, arazi sahibi bakımından taşınmazın bulunduğu yerdeki aynı nitelikteki başka arazilerin emsal satış değerine hiç bakılmaksızın arazinin getireceği zirai gelir hesaplaması ile pek çok yerde gerçek piyasa değerinin çok altında bedel tespitlerine ulaşılabilmektedir. Nitekim bazı kamulaştırma dosyalarında taşınmazın malikinin satın aldığı tarihte ödediği bedelden daha düşük bedele kamulaştırma yapılması sonucu doğmaktadır. Bu durumun gerek Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkında gerekse de 46. maddesinde düzenlenen; “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.” düzenlemesinin “gerçek karşılıklarına” ibaresine aykırı olduğu kanaati doğmuştur.
Zira mülkiyet hakkı sahibinin arazi niteliğindeki taşınmazı zirai gelir elde etme amaçlı edindiği ve bu amaçla bulundurduğu varsayımı mülkiyet hakkının özüne aykırıdır. Arazi nitelikli taşınmazın gelir metodu ile piyasa gerçek değerine ulaşılmayıp bazı bölgeler için gerçek karşılığının çok üstünde bazı bölgeler için ise gerçek karşılığının çok altında kamulaştırma değer tespitine ulaşılmaktadır ki bu da Kamulaştırma K. nun 11/f maddesindeki arazilerin değer tespitinin gelir metodu ile yapılmasına ilişkin düzenlemenin anılan nedenlerle Anayasa’nın 46. ve 35. maddesine aykırı olduğu kanaatine varılarak Anayasa’nın 152. maddesine dayanılarak Yüksek Mahkemeye Anayasaya aykırılığın ileri sürülmesi gereği doğmuştur.
(Belirtilen hususlara ilişkin aynı özellikte yan yana taşınmazların arsa ve arazi olarak değerlendirilmesi hallerinde raporlarda belirlenen değerleri ile aynı taşınmazın 1/2 sinin imarlı olması halinde arsa – arazi değerlendirmeleri nedeni ile farklı çıkan değerlerine ilişkin rapor örnekleri eklidir)
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinin 3. fıkrası bakımından;
Anılan fıkra da; “Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kar dikkate alınmaz.” hükmü düzenlenmiş olup, fıkra tek başına daha önce usul yönünden reddedilen başvurumuzda belirtilen “Mülkiyet Hakkı” ve Anayasa’nın 46/1 maddesinde düzenlenen “...gerçek karşılıklarını ibaresine” lafzı yönünden aykırı olmamakla birlikte madde bütün olarak değerlendirildiğinde aykırılık oluşturmaktadır.
Nitekim anılan 3. fıkra ile aynı maddenin taşınmazın değerinin taşınmazın arazi kabul edilmesi halinde hesaplamaya ilişkin fıkrası birlikte uygulanarak kamulaştırma bedel tespiti yapılmaktadır ki bu da taşınmazın arazi kabul edilmesi halinde keşif günü itibarı ile üzerinde ne ekili ise (bahsi geçen 3. fıkra gereği) o ürün, hiçbirşey ekili değil ise il veya ilçe münavebe ürünleri üzerinden hesaplamayı gerektirmekte olup, bunun sonucu o yıl değerini çeşitli nedenlerle bulmayan tarım ürünü üzerinden hesaplama yapılması veya taşınmazını o sene ekmemiş olan arazi malikinin taşınmazının gereçek değerinin çok altında taşınmazının kamulaştırılması sonuçlarını doğurmaktadır.
Hatta bazen taşınmaz maliki bölgenin gelişimini dikkate alarak kendisi çiftçi olmadığı halde tamamen yatırım amaçlı taşınmaz alabilmekte, bu nedenle maliğin kendisi serbest piyasa değeri üzerinden ödeme yapmakta buna karşılık taşınmazının imarsız oluşu nedeni ile kamulaştırma sırasında üzerinde ekili bulunan veya bulunmaması halinde ilçede en çok ekilen 3 ürünün o yıl ki getirisi üzerinden hesaplama ile değer biçilmesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Buna karşılık objektif ve aynı nitelikteki taşınmazlara ilişkin bölgedeki emsal satışlar bire bir taşınmazın değerini yansıtmaktadır. Bu değer içerisinde piyasa satışında bölgenin gelişimi de değeri etkileyen faktörlerden olduğundan bu da değere yansımakla birlikte taşınmazın gerçek ederinin bulunmasını sağlamaktadır.
Belirtilen nedenlerle taşınmazın hali hazır durumuna göre değeri tespit edilirken emsallere göre yapılan tespitte taşınmazın tüm özellikleri bedele yansırken, gelir metodu ve sadece halihazır kullanım biçimine göre yapılan tespitte taşınmazın o yıl ki kullanımından başka özelliği değere objektif olarak yansıyamamakta, raporlarda bilirkişilerce objektif değer artış veya kapitilizasyon faizi ile piyasa değerine yaklaştırılmaya çalışıması ise çoğunlukla subjektif ve istikrarsız değerlere ulaşılması sonucunu doğurmaktadır. Buna karşılık emsal satışlara göre hesaplama yapıldığında aynı bölgedeki tüm taşınmazlar için birkaç emsal belirlenip bunun üzerinden hesaplama yapılmaktadır ki bu da gerçek değere ulaşılmasını mümkün kılmaktadır. Bu nedenlerle; “Kamulaştırma K. nun 11/3 maddesindeki taşınmazların değer tespitinin halihazır kullanımına göre belirleneceği şeklindeki düzenleme arsalar için yapılan belirlemede “gerçek değerin tespitine” emsal satışlara beklenti unsurunun yansımasının kaçınılmaz olması nedeni ile engel olmamakla birlikte, araziler için gelir metoduna göre yapılan belirlemede taşınmazın gerçek değerinin saptanmasını engellediğinden Anayasa’nın 46. ve 35. maddesine aykırı olduğu kanaatine varılarak Anayasa’nın 152. maddesine dayanılarak Yüksek Mahkemeye Anayasaya aykırılığın ileri sürülmesi gereği doğmuştur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2015/55
Karar Sayısı : 2016/45
Karar Tarihi : 26.5.2016
R.G. Tarih – Sayı : 28.6.2016 - 29756
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kemalpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun, 24.4.2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle değiştirilen 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi ile ikinci fıkrasının, Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın davacı idare adına tesciline karar verilmesi talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralları da içeren 11. maddesi şöyledir:
“Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları
Madde 11.- (Değişik: 24/4/2001 - 4650/6 md.)
15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü,
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d) Varsa vergi beyanını,
e) Kamulaştırma tarihindeki resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,
g) Arsalarda, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, resmî birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.”
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA ve Rıdvan GÜLEÇ’in katılımlarıyla 17.6.2015 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Volkan HAS tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Anlam ve Kapsam
3. Kamulaştırmanın usul ve esaslarının düzenlendiği 2942 sayılı Kanun’a göre idarelerin, tapuda kayıtlı olan taşınmazlar hakkında yapacağı kamulaştırmalarda satın alma usulünü öncelikle uygulamaları esastır.
4. Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması hâlinde idare, taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespitiyle bu bedelin peşin veya kamulaştırma 3. maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
5. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespitinde tüm taşınmazlar için gözetilmesi gereken ortak esaslar hükme bağlanmıştır. Buna göre kamulaştırılan tüm taşınmazlar için geçerli olacak ortak esaslar; taşınmazın cins ve nevi, yüzölçümü, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlar, varsa vergi beyanı, kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri ve bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerdir.
6. Fıkrada, kamulaştırılan taşınmazın niteliğine göre göz önünde bulundurulması gereken diğer esaslar da öngörülmüştür. İtiraz konusu ilk kural olan, Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir, kamulaştırma bedelinin tespitinde gözetilmesi gereken esaslardan biri olarak belirlenmiştir.
7. Kural ile arazilerin kamulaştırma bedelinin tespitinde “net gelir yöntemi” esas alınmıştır. Bu yöntem uyarınca, yerleşik Yargıtay içtihatları çerçevesinde arazilerin, kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartları ile kullanılma şekli belirlenerek ilgili arazinin bulunduğu yörede ağırlıklı olarak yetiştirilen ürünlerin net getirilerinin ortalaması alınmakta, bu itibarla kamulaştırmaya konu arazinin yüzölçümü gözetilerek o yörede ağırlıklı olarak yetiştirilen ürünlerin satışından elde edilen hasılata, bu hasılattan üretim maliyetlerinin çıkarılması suretiyle net gelire, bunun da hasılatın elde edildiği toplam yıl sayısına bölünmesi suretiyle yıllık net gelire ulaşılmaktadır.
8. Ancak bu suretle hesaplanan yıllık net gelir, taşınmazın başlı başına kamulaştırma bedeli olmayıp arazinin getirdiği yıllık faizi ifade etmektedir. Gelire göre değerin belirlenmesinde uygulamada kullanılan rant veya kapitalizasyon yönteminde yıllık net gelir yıllık faiz kabul edilerek, bunu getiren sermayenin ne olduğu saptanmaktadır. Kapitalizasyon faizi, arazinin net geliri ile gerçek satış değeri arasındaki oranı ifade etmektedir. Yıllık net gelirin, bulunulan bölgedeki arazinin kıymet oranına göre % 3 ila % 15 arasında belirlenen kapitalizasyon faizine bölünmesi suretiyle ulaşılan meblağ, anılan arazinin kamulaştırma bedeli olarak tespit edilmektedir.
9. İtiraz konusu diğer kural olan Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrasında ise taşınmazın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kârın dikkate alınmayacağı hükme bağlanmıştır.
10. Kamulaştırma bedelinin tespitinde esas alınması gereken tüm hususların ve bu kapsamda itiraz konusu kuralların, Kanun’un 8. maddesine göre kamulaştırmayı yapan idare bünyesinde oluşturulan kıymet takdir komisyonları tarafından gözetilmesi gerektiği gibi taraflar arasında taşınmazın bedelinde anlaşma sağlanamaması ve idare tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili talebiyle dava açılması hâlinde Kanun’un 15. maddesine göre mahkemece görevlendirilen bilirkişi heyeti tarafından da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
11. Öte yandan Kanun’un 15. maddesinin onbirinci fıkrasında bilirkişilerce yapılan değer tespitinde, idarece belgelerin mahkemeye verildiği günün esas tutulacağı belirtilmiştir. Anılan hüküm ile 11. maddenin birinci fıkrasının itiraz konusu (f) bendinde yer alan “…kamulaştırma tarihindeki…” ibaresinin birlikte değerlendirilmesinden, kamulaştırma bedeli üzerinde taraflarca bir anlaşma sağlanamayan hâllerde kamulaştırılan taşınmazın mevkii ve şartları ile kullanılma şeklinin kamulaştırma tarihine göre belirleneceği, özellikleri kamulaştırma tarihi itibariyle bu şekilde belirlenmiş taşınmazın değerinin ise dava açma tarihi esas alınarak tespit edileceği anlaşılmaktadır.
B- İtirazın Gerekçesi
12. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kurallarla kamulaştırma bedelinin tespitinde araziler yönünden net gelir yönteminin benimsendiği ve arazinin hâlihazır kullanma biçiminin esas alındığı, kamulaştırmaya konu taşınmazın ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kârın bedel tespitinde gözetilmesinin mümkün olmadığı, keşfin icrası sırasında ilgili taşınmazda ekili bulunan ürüne göre kamulaştırma bedelinin tespitinin öngörüldüğü, bunun ise yan yana bulunan ve aynı özelliklere sahip taşınmazlardan kamulaştırma tarihi itibariyle daha yüksek gelir getiren ürünün ekili olduğu arazi ile daha düşük ürünün ekili olduğu arazi arasında kamulaştırma bedeli yönünden önemli farklılıkların ortaya çıkmasına yol açtığı, bireylerin yatırım maksadıyla da arazi satın alabileceği, net gelir yönteminin ise tüm arazilerin zirai gelir elde edilmesi amacıyla sahiplenildiğine dair bir varsayıma dayandığı, arsaların kamulaştırma bedelinin tespitinde öngörülen “emsal satış değeri” kriterinin araziler açısından da geçerli olması gerektiği, ancak bu suretle arazilerin gerçek karşılıklarına ulaşmanın mümkün olabileceği belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1- Kanun’un, 4650 sayılı Kanun’un 6. Maddesiyle Değiştirilen 11. Maddesinin Birinci Fıkrasının (f) Bendinin İncelenmesi
13. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.
14. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesinin birinci fıkrasında, “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.” denilmektedir. Devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın, kural olarak peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir.
15. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir aykırılık oluşturmayacaktır.
16. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen, kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri “gerçek karşılık” olduğundan, kamulaştırılan taşınmazın bedeline dair yasal düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen “gerçek karşılık” ölçütüne uygun olması gerekmektedir.
17. İtiraz konusu kural uyarınca arazilerin kamulaştırma bedellerinin tespitinde uygulanan “net gelir yöntemi”nde, ilgili arazinin kamulaştırma tarihindeki kullanılma şekli esas alınmakla birlikte, kamulaştırma tarihinde ya da mahkemece yapılan keşif sırasında hangi ürünün ekili olduğu önem taşımaksızın o yörede ağırlıklı olarak yetiştirilen ürünlerin net getirilerinin ortalaması esas alınmaktadır. Zira itiraz konusu kuralda arazide ekili olan ürünün değil, arazinin mevkii ve şartları ile kullanılma şeklinin esas alınması öngörülmektedir.
18. Kamulaştırmaya konu araziyi emsallerinden değerli kılan özellik ve değer artırıcı unsurların da mükerrer olmamak kaydıyla kapitalizasyon faiz oranının belirlenmesi sırasında veya 11. maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan “objektif değer artırıcı unsur” olarak göz önünde bulundurulması mümkündür.
19. Araziler, uygulama imar planı içerisinde bulunmayan, belediye veya belediye mücavir alan sınırları içerisinde bulunsa bile etrafı meskûn olmayan ve belediye hizmetlerinden yararlanmayan taşınmazlardır. Bu nedenle arazilerin emsal satış değerleri arsalara göre genellikle çok daha düşük olmakta, hatta emsal satış değeri dahi bulunmayabilmektedir. Kamulaştırmaya konu arazinin aynı yöredeki diğer arazilere göre daha değerli olmasını sağlayan özelliklerin de kapitalizasyon faiz oranının belirlenmesi sırasında ya da objektif değer artırıcı unsur olarak gözetilmesinin mümkün olması nedenleriyle itiraz konusu kuralda öngörülen bedel tespit yönteminin “gerçek karşılık”a ulaşılmasını sağlayan bir yöntem olmadığı, bu itibarla Anayasa’nın 46. maddesine aykırı olduğu söylenemez.
20. Öte yandan, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen “gerçek karşılık” ölçütü, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin belirlenmesine dair yöntemin ve bu kapsamda esas alınan zaman diliminin “gerçek karşılık”a ulaşılmasını sağlayacak nitelikte olmasını zorunlu kılar.
21. Kanun koyucunun, kamulaştırma bedelinin tespiti sırasında taşınmazın mevkii ve şartları ile kullanılma şeklinin esas alınacağı tarihi belirleme konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu kapsamda belirlenecek tarih, “gerçek karşılık”a ulaşılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu çerçevede kamulaştırma aşamasında idare bünyesinde oluşturulan kıymet takdir komisyonlarınca taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartları ile kullanılma şeklinin esas alınması suretiyle kamulaştırma bedelinin tespiti, gerçek karşılığa ulaşmaya elverişlidir. Buna karşın, bedel hususunda malikle anlaşılamaması hâlinde yalnızca idare tarafından açılabilecek olan bedel tespiti ve tescil davasında da kamulaştırma bedeli, taşınmazın mevkii ve şartları ile kullanılma şekli bakımından kamulaştırma tarihi esas alınarak belirlendiğinden, idare tarafından açılacak davanın herhangi bir süreye bağlı olmaması, bir başka deyişle idarenin dava açacağı tarihe kadar geçecek sürenin belirsiz olması nedeniyle kamulaştırma tarihinden uzun bir süre geçtikten sonra açılan davalarda itiraz konusu kural, kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek karşılığı olmayacak şekilde tespitine sebep olabilecektir. Bu durumda, ilgili arazinin kamulaştırma tarihindeki şartları ile kullanılma şeklinin dava tarihi itibariyle değişmiş olması mümkün olduğundan, arazinin hâlihazır özellikleri yerine kamulaştırma tarihindeki özelliklerinin gözetilerek taşınmazın dava açma tarihi itibariyle değerinin belirlenmesi ve bu suretle kamulaştırma bedelinin tespiti, arazinin gerçek karşılığına ulaşılması bakımından elverişli değildir. Bu nedenlerle idari ve adli aşama ayrımı gözetilmeksizin kamulaştırma bedelinin tespitinde arazinin kamulaştırma tarihindeki özelliklerinin esas alınmasını gerekli kılan, itiraz konusu kuralda yer alan “…kamulaştırma tarihindeki…” ibaresi, Anayasa’nın 46. maddesine aykırıdır.
22. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen anayasal ögelerden birinin bulunmaması kamulaştırma işlemini Anayasa’ya aykırı hâle getireceği gibi, Anayasa’nın 35. maddesi ile korunan ve sınırları belirtilen mülkiyet hakkına da aykırılık oluşturur. Bu çerçevede, kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını engelleyen “…kamulaştırma tarihindeki…” ibaresi Anayasa’nın 35. maddesine de aykırıdır.
23. Açıklanan nedenlerle kuralda yer alan “…kamulaştırma tarihindeki…” ibaresi Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
24. Kuralın kalan bölümü ise, Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
2- Kanun’un, 4650 sayılı Kanun’un 6. Maddesiyle Değiştirilen 11. Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
25. Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü malvarlığı hakkını kapsamaktadır. Bununla birlikte, anayasallık denetiminde ekonomik değer ifade eden malvarlıklarına ilişkin olarak Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında inceleme yapılabilmesi için ilgili mülkün hâlihazırda kişilerin mülkiyetinde bulunması gerekmektedir. Bir kişinin sahibi olduğu bir mülkte gelecekte meydana gelebilecek değer artışını veya o mülkün ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği düşünülen kârı içeren mülkiyeti kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa’da yer alan ve korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Gelecekte elde edilecek bir kazanç kazanılmadığı veya bu kazanca yönelik icrası mümkün bir iddia mevcut olmadığı sürece bir mülk olarak değerlendirilemez. Kişilerin hukuken malik bulunmadıkları malvarlığı değerlerine yönelik mülk edinme beklentileri, kural olarak Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında koruma görmemektedir.
26. Kamulaştırılan taşınmazın değerinde gelecekte meydana gelebilecek değişikliklerin, bedel tespiti tarihi itibariyle henüz gerçekleşmemiş olması ve bu yöndeki beklentilerin mülkiyet kavramı kapsamında bulunmaması nedeniyle kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kârın, kamulaştırma bedelinin tespitinde gözetilmesi mümkün değildir. Bu durum, Anayasa’nın 46. maddesine göre kamulaştırmanın anayasal ögelerinden olan “gerçek karşılık” kavramının da zorunlu sonucudur.
27. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 35. ve 46. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
IV- HÜKÜM
4.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun, 24.4.2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle değiştirilen 11. maddesinin;
A- Birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan “…kamulaştırma tarihindeki…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- Birinci fıkrasının (f) bendinin kalan bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
C- İkinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
26.5.2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ