“…
II. GEREKÇELER
A. Olağanüstü Halin ve
Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerinin Hukuki Niteliği ve 1982
Anayasasında Olağanüstü Hal ve Kanun Hükmünde Kararnameler Rejimi ile Yargısal
Denetimi
Çağdaş demokrasilerde olağanüstü yönetim usulleri,
devletin ya da ulusun varlığına yönelmiş olağanüstü bir tehdit ve tehlike ile
bu tehdit ve tehlikenin olağan dönemlerde alınacak tedbirlerle ortadan
kaldırılamayacak büyüklükte olması durumunda bu tehdit veya tehlikeyi ortadan
kaldırmayı ve olağan düzene dönmeyi amaçlayan rejimlerdir. Bir başka ifadeyle,
olağanüstü yönetimler anayasal düzeni korumak ve savunmak amacı taşıyan
rejimlerdir. Bütün olağanüstü yönetim usulleri gibi, olağanüstü hal de çağdaş
anayasal demokrasilerde geçici nitelikte olan hukuki ve anayasal bir rejimdir.
Bunun anlamı, olağanüstü halin yürütme organına istediğini yapma olanağını
tanıyan keyfi bir rejim olmamasıdır. Olağanüstü hal, anayasal rejimlerin
istisnai hallerde askıya alınması değil, devletin ve ulusun varlığına yönelik
bulunan büyük bir tehdit veya tehlikenin ortadan kaldırılması ve olağan hukuk
düzenine dönmek amacıyla geçici bir süreyle yürütme organının yetki alanının
olağan dönemlere göre genişletilebilmesi ile temel hak ve özgürlüklerin daha
geniş ölçüde sınırlandırılabilmesi olanağını verir. Ancak bu yetki genişlemesi,
yürütme organının hukuk devleti dışına çıkabileceği anlamına gelmez. Yürütme
organı, olağanüstü hallerde de çerçevesi ve sınırları anayasa ve kanunlarla
çizilen sınırlar içinde hareket etmek zorundadır.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi de 1991 tarihli
kararlarında “... demokratik ülkelerde olağanüstü yönetim usulleri, hukuku
dışlayan keyfi bir yönetim anlamına gelmez. Olağanüstü yönetimler kaynağını
Anayasa'da bulan, anayasal kurallara göre yürürlüğe konulan, yasama ve yargı
organlarının denetiminde varlıklarını sürdüren rejimlerdir. Ayrıca, olağanüstü
hal yönetimlerinin amacı, anayasal düzeni korumak ve savunmak olmalıdır. Bu
nedenle olağanüstü yönetim usulleri yürütme organına önemli
yetkiler vermesine, hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına
karşın, demokrasilerde sonuçta bir ‘hukuk rejimi’dir.” (10.1.1991 günlü ve E.
1990/25, K. 1991/1 sayılı karar) diyerek olağanüstü hal rejiminin hukuki ve
sınırlı; aynı zamanda da anayasal düzeni askıya almayı değil, korumayı ve
savunmayı amaçlayan bir yönetim biçimi olduğunu vurgulamıştır.
Olağanüstü hallerin amacı, olağanüstü hal ilanına neden
olan durumu en kısa sürede ortadan kaldıracak tedbirleri almak ve olağan döneme
geri dönmektir. Olağanüstü hal yönetimini anayasal düzeni ve hukuk sistemini
yeniden düzenlemenin bir aracı olarak kullanmak olağanüstü hal yönetiminin
mahiyetiyle bağdaşmaz. Bu nedenle olağanüstü hal döneminde yürütme organının
alacağı tedbirler geçici ve istisnai nitelik taşımalıdır. Bu önlemler
olağanüstü hal sona erdikten sonra da etkisini sürdürecek nitelikte olamaz, bir
başka ifadeyle olağan dönemde de uygulanamaz.
Demokratik hukuk devleti içinde yer alan olağanüstü hal
rejimleri ancak bazı temel ilkelere dayandıkları takdirde anayasaya uygun ve
meşru sayılabilir.
1. Olağanüstü hal rejimi ve olağanüstü hal süresince
alınacak tedbirler kanunilik ilkesine uygun olmalıdır.
2. Olağanüstü hal süresince alınacak tedbirler
olağanüstü hal ilan nedeni ile sıkı bir bağ içinde olmalıdır. Tedbir olağanüstü
hal ilan nedenini ortadan kaldırma amacına yönelik olmalı ve bu amacı
gerçekleştirecek bir nitelik taşımalıdır. Olağanüstü hal ilanının konusunu ve
amacını aşan ya da bunun dışında kalan tedbirler olağanüstü halle ilgili
görülemez ve olağanüstü hale ilişkin bir düzenleme olarak nitelenemez.
3. Olağanüstü hal, en kısa sürede olağan döneme dönmeyi
amaçlayan geçici bir rejimdir. Olağanüstü halin bu niteliğinin iki yönü vardır.
Birincisi, olağanüstü hal, olağan bir niteliğe dönüşecek biçimde uzun süreli
uygulanamaz. İkincisi, olağanüstü hal nedeniyle ve bu süre içinde alınacak
tedbirler toplumda ve hukuk sisteminde özlü ve kalıcı etki yaratacak bir
nitelik taşıyamaz. Bu tedbirler ancak olağanüstü hal süresince uygulanabilir.
Olağanüstü halin sona ermesiyle birlikte kendiliklerinden ortadan kalkar.
4. Olağanüstü halde alınacak tedbirler yalnızca
olağanüstü halin ilan edildiği bölge ya da bölgelerle sınırlı olarak
uygulanabilir. Etkileri olağanüstü hal bölgesinin sınırlarını aşacak düzenlemeler
yapılamaz.
1982 Anayasası çağdaş anayasal demokrasilere uygun
olarak, olağanüstü yönetim usullerini ve bunların sınırlarını 119-122. maddeler
arasında olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali olarak
belirlemiştir. Olağanütü hal tabii afet ve ağır ekonomik bunalım (md. 119) ile
şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması (md.
120) sebepleriyle Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu
tarafından yurdun bir ya da birden fazla bölgesinde ya da tamamında süresi altı
ayı aşmamak üzere ilan edilebilir. Anayasanın 120. maddesine göre olağanüstü
hal ilan edilebilmesi için Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar
Kurulunun Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü alması gerekir. Söz konusu karar
TBMM’nin onayına sunulur.
1982 Anayasası 121. maddesinde olağanüstü hallerde
(122. maddesinde sıkıyönetimde) yürütme organına özel bir yetki vermekte;
cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulunun kanun hükmünde
kararnameler çıkarabilmesine olanak tanımaktadır. Anayasa, olağanüstü
dönemlerde çıkarılacak kanun hükmünde kararnameleri bakanlar kurulunun olağan
zamanlarda sahip olduğu kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisinden bazı
açılardan farklı biçimde düzenlemektedir (madde 91 ve 121). Olağanüstü hallerde
kanun hükmünde kararnameler cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar
kurulu tarafından çıkarılır. Bu kanun hükmünde kararnameler bir yetki yasasına
dayanmaz. Bu kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın 91. maddesinde olağan
dönemlerdeki kanun hükmünde kararnameler için getirilmiş konu sınırlamasına
bağlı değildir.
Söz konusu düzenlemelerden olağanüstü hallerde yürütme
organının kanun hükmünde kararnameler yoluyla yetki alanını sınırsız bir
biçimde genişlettiği sonucu elbette çıkarılamaz, çıkarılmamalıdır. 1982
Anayasası 2. maddede insan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti ilkesini
benimsemiş ve çok sayıda maddede bunu somutlaştıran düzenlemeler getirmiştir.
Anayasayı yorumlama tekeline sahip Anayasa Mahkemesi de çok sayıda kararında 1982
Anayasasının bu özelliğini vurgulamaktadır.
Anayasanın 121/3. maddesi gereğince olağanüstü hal
kanun hükmünde kararnameler “olağanüstü halin gerekli kıldığı konular”la
sınırlıdır. Bir düzenlemenin olağanüstü halin gerekli kıldığı bir konu olup
olmadığı, Anayasanın konuyla ilgili bütün maddeleri (md. 119, 120, 121, 125/6,
15 vb) gözönünde bulundurularak yapılır. Olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnamelerinin “olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda” olağanüstü halin
amacı ve nedenleriyle sınırlı olarak çıkarılmaları gerekir. Anayasa Mahkemesi
de olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerinin amaç ve kapsamını insan
haklarına dayanan demokratik hukuk devletine uygun olarak yukarıdaki biçimde
belirlemiştir. Yüce Mahkemeye göre, olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnameleriyle getirilen düzenlemeler olağanüstü halin amacını ve sınırlarını
aşmamalıdır. “Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri, Olağanüstü Hal
Yasası ile saptanan sistem içersinde “olağanüstü halin gerekli kıldığı
konularda” uygulamaya yönelik olarak çıkartılabilir. Bu tür kanun hükmünde
kararnamelerle yalnızca olağanüstü hal ilânını gerektiren nedenler gözetilerek
bu nedenlerin ortadan kaldırılması için o duruma özgü kimi önlemler alınabilir”
(E. 1990/25, K.1991/1; E. 1991/6, K.1991/20). Kanun hükmünde kararnameler ile
alınacak önlemlerin sadece olağanüstü hal ilân edilen bölge için geçerli olması
bölge dışına taşırılmaması gerekir. Olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnamelerinin uygulanacağı yer olağanüstü hal ilân edilen bölge veya bölgelerdir.
Olağanüstü hal ilan edilmeyen bölgelerde kişi hak ve özgürlükleri olağanüstü
hal kanun hükmünde kararnameleri ile kısıtlanamaz. Olağanüstü hal belirli bir
süreyle de sınırlıdır.Olağanüstü halin veya sıkıyönetimin gerekli kıldığı
konularda çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, ancak olağanüstü hal
yürürlükte olduğu zaman içinde uygulanabilirler. Kanun hükmünde kararnameler
ile getirilen kuralların nasıl olağanüstü hal öncesine uygulanmaları olanaksız
ise olağanüstü hal sonrasında da uygulanmaları veya başka bir zamanda veya
yerde olağanüstü hal ilânı durumunda uygulanmak üzere geçerliklerini korumaları
olanaksızdır.
Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi çıkarma
yetkisi olağanüstü hal bölgesi ve süresiyle sınırlı olduğundan, Anayasa Mahkemesinin
de isabetle belirttiği üzere, “… olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri
ile, yasalarda değişiklik yapılamaz. Olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnameleri ile getirilen kuralların olağanüstü hal bölgeleri dışında veya
olağanüstü halin sona ermesinden sonra da uygulanmalarının devamı isteniyorsa
bu konudaki düzenlemenin yasa ile yapılması zorunludur. Çünkü olağanüstü hal
bölgesi veya bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da
uygulanmalarına devam edilmesi istenilen kuralların içerdiği konular “olağanüstü
halin gerekli kıldığı konular” olamaz (E. 1990/25, K.1991/1; E. 1991/6,
K.1991/20). Bir başka ifadeyle, olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleriyle
yürürlükteki kanunlarda genel ve sürekli değişiklik yapılamaz. Olağanüstü hal
ve sıkıyönetimin kanunla belirlenmiş statülerinde olağanüstü hal ve sıkıyönetim
kanun hükmünde kararnameleriyle değişiklik yapılması, Anayasanın 121/3.
maddesinden başka Anayasa Mahkemesi’nin de belirttiği gibi (1991/6 E.
1991/20K.) Anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” kuralına, 7. maddesindeki
yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine, 8. maddesindeki “Yürütme yetkisi
ve görevini, Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından, Anayasaya ve Kanuna
uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” hükmüne Başlangıç kısmındaki “…
Kuvvetler ayırımının, … belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve
bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu” temel ilkesine ve 11. maddesindeki “Anayasa
hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, digger
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya
aykırı olamaz” biçiminde düzenlenen Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
ilkesine de aykırılık oluşturur.
Olağanüstü hallerde yürütme organı kendisine tanınan
yetkileri ancak demokratik hukuk devletinin temel ilkelerine uygun olarak
kullanabilir. Olağanüstü hal dönemlerinde yürütme organının hukuk içinde
kalmasını sağlayacak en etkili denetim kuşkusuz ki yargısal denetimdir.
Demokratik olmayan rejimler de olağanüstü hal ilan edebilir. Bir rejimin
demokratik niteliği, olağan dönemler kadar olağanüstü dönemlerde de yürütme
organının yetkilerini keyfi biçimde veya kötüye kullanıp kullanmadığının, temel
hak ve özgürlüklerin kullanımını durumun gerektirdiğinden daha geniş ölçüde
sınırlandırıp sınırlandırmadığının yargı organı tarafından denetlenip
denetlenemediğinde kendini gösterir. Bir başka ifadeyle, yürütme organının
olağanüstü halde alacağı tedbirlerin Anayasa ve yasaların çizdiği sınırlar
içinde alınıp alınmadığının, demokratik anayasal düzeni koruma ve savunma
amacına yönelik olup olmadığının, bu amacı gerçekleştirmek için elverişli, gerekli
ve orantılı olup olmadığının denetimi yargı organı tarafından yapılır. Nitekim,
dünyada da pek çok liberal ve kısmi liberal demokrasi örneğinde yürütme
organına olağanüstü dönemlere özgü kararname çıkarma yetkisi verilmektedir.
Yakın tarihinde sıklıkla olağanüstü yönetim usullerine başvuran Latin Amerika
ülkelerinin hemen hemen tümünde, Avrupa Birliği ülkelerinde olağanüstü hal
kararnamesi çıkarma yetkisi yürütme organına tanınmaktadır. Ancak söz konusu
örneklerin hiçbirinde bu kararnamelerin yargısal denetimi yasaklanmamıştır.
Türkiye'nin üyesi olduğu Venedik Komisyonu da olağanüstü rejimlere ilişkin
hukuki standartları belirlediği 1995 tarihli (CDL-STD(1995) 012) raporunda
olağanüstü hallerde yetkili kişi ve makamların eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolunun açık tutulması; olağanüstü hale ilişkin tedbirlerin ve temel hak ve
özgürlüklere ilişkin olarak yapılacak derogasyonların tehlikeyle orantılı
olması; önlemlerin olağanüstü hal süresiyle ve bölgesiyle sınırlı olması
gerektiğini vurgulamaktadır. Komisyon, 2016 tarihli hukuk devletinin
standartlarına ilişkin raporunda (CDL-AD(2016)007) ve bu rapora atıf yaptığı
Fransa'da olağanüstü hale ilişkin kanun tasarısıyla ilgili görüşünde
(CDL-AD(2016)006) 1995 tarihli raporundaki görüşlerini yineliyerek olağanüstü
hallerde yürütme organının yetkilerinin olağanüstü halin süresi, koşulları ve
kapsamıyla sınırlı olduğunu belirtmiştir. Komisyon, olağanüstü halin varlığı ve
süresiyle ilgili parlamento ve yargı denetimini, olağanüstü halin süresi ve
temel hak ve özgürlüklere ilişkin müdahalelerin kapsamını olağanüstü hale
ilişkin temel ölçütler olarak saymıştır. Komisyon, gerçek olağanüstü hallerde
bile hukuk devleti ilkesinin etkli ve yürürlükte olması gereğinin de altını
çizmiştir (CDL-AD(2006)015).
Anayasanın 148. maddesi, olağanüstü hal ve sıkıyönetim
dönemlerinde cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu tarafından
çıkarılan kanun hükmünde kararnameleri anayasaya uygunluk denetimi dışında
tutmaktadır. Ancak bu yasak mutlak bir yasak olarak yorumlanamaz. Yargı
denetiminde olağanüstü yönetim usûllerine ilişkin Anayasa, kanun ve kanun
hükmünde kararname hükümlerinin 1982 Anayasasının 2. maddesinde güvenceye
alınmış olan insan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti ilkesine uygun
olarak yorumlanıp değerlendirilmesi gerekir. Olağanüstü hale ilişkin Anayasa ve
yasa hükümlerinin insan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti ilkesine
uygun olarak yorumlanması, Türkiye'nin tarafı olduğu AİHS ve onu yorumlayan
AİHM içtihatları gibi, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası İnsan Hakları
Sözleşmelerindeki düzenlemelerin de gözetilmesini gerektirir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi de pek çok kararında Anayasa hükümlerini AİHM içtihatlarına uygun
olarak yorumlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 90/5. maddesi uyarınca, “...uygulamada
bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri
arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas
alınması zorunludur. Bu kural bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve
özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma
kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır” (B. No. 2013/2187, 19/12/2013, § 45; B.
No. 2014/5836, 16/4/2015, § 44) diyerek Sözleşmeye iç hukukta özel bir yer
vermektedir.
Bu doğrultuda, Anayasanın 148. maddesinde anayasaya
uygunluk denetiminin dışında tutulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasa
Mahkemesinin içtihadıyla da açıklığa kavuştuğu üzere, konu, amaç ve süre
açılarından Anayasanın olağanüstü hal ve sıkıyönetim dönemlerinde çıkarılacak kanun
hükmünde kararnameler için öngördüğü hükümlere uygun olarak çıkarılan kanun
hükmünde kararnamelerdir. Bir başka ifadeyle, olağanüstü hal dönemlerinde
Anayasanın öngördüğü bu şartlara aykırı olan kanun hükmünde kararnameler olağan
bir kanun hükmünde kararnameler niteliğindedir. Bu kararnameler Anayasa
Mahkemesinin anayasaya uygunluk denetiminin kapsamı içinde olacaktır (E.
1990/25, K. 1991/1; E. 1991/6, K. 1991/20; E.2003/28, K. 2003/42) Anayasa
Mahkemesi, bir kanun hükmünde kararnamenin, Anayasanın 148. maddesindeki yargı
denetimi yasağı kapsamına giren gerçek bir olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnamesi niteliğinde olup olmadığını araştırmakla görevlidir. Anayasa
Mahkemesi de bunu, “Anayasa Mahkemesi, denetlenmesi istenilen metine verilen
adla kendisini bağlı sayamaz. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi ‘olağanüstü hal kanun
hükmünde kararnamesi’ adı altında yapılan düzenlemelerin Anayasa’nın öngördüğü
ve Anayasa’ya uygunluk denetimine bağlı tutmadığı gerçekten bir ‘olağanüstü hal
kanun hükmünde kararnamesi’ niteliğinde olup olmadıklarını incelemek ve bu
nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmak
zorundadır. … Anayasa’nın 148. maddesiyle Anayasa’ya uygunluk denetimine bağlı
tutulmayan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri, yalnızca olağanüstü hal
süresince olağanüstü hal ilân edilen yerlerde uygulanmak üzere ve olağanüstü
halin gerekli kıldığı konularda çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerdir. Bu
koşulları taşımayan kurallar olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameler kuralı
sayılamazlar ve Anayasa’ya uygunluk denetimine bağlıdırlar” (E. 1990/25, K.
1991/1; E. 1991/6, K. 1991/20; E.2003/28, K. 2003/42) diyerek ifade etmiştir.
Anayasanın 121. maddesine dayanılarak çıkarılan bir kanun hükmünde kararnamenin
nitelemesi, onun dışsal nitelikteki “yetki” ve “şekil” öğelerini ve “bütünü”nü
göz önünde tutmalı, içerdiği hükümlerin “esası”nı, yani “içerik ve muhtevasını”
incelemelidir. Olağanüstü halin ilân edilme neden ve amacı, Anayasanın 121.
maddesine dayanılarak çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelerin konusunu, yani
bu durumlarda başvurulacak önlemlerin içerik ve kapsamını sınırlar.
Anayasanın 121/3. maddesinde yer alan ve kanun hükmünde
kararnamelerin konu öğesini olağanüstü halin “gerekli kıldığı konularla”
sınırlandıran hükmü “ölçülülük ilkesi”ne karşılık gelir. Ölçülülük ilkesi,
Anayasa Mahkemesinin çok sayıdaki kararında da ifade ettiği gibi, sınırlama
amacı ile bu amaca ulaşmak için seçilen araç arasında hakkaniyete uygun bir
dengenin bulunmasını; önlemin sınırlama amacına ulaşmaya elverişli olmasını;
amaç ve aracın ölçülü bir oranı kapsamasını ve sınırlayıcı önlemin demokratik
toplum düzeni bakımından zorunluluk taşımasını gerektirir (E.2014/122, K.
2015/123, RG. 1.3.2016-29640; E. 2013/158, K. 2014/68, RG. 9.4.2014-28967;
E.2013/32, K.2013/112, RG.31.12.2013-28868). Ölçülülük denetimi, ulaşılmak
istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir (E. 2015/29, K.2015/95, RG.12.11.2015-29530). Dolayısıyla
Anayasanın 121/3. maddesi olağanüstü hal kararnamesiyle başvurulacak araçlar
ile olağanüstü hal ilanına yol açan tehlikeleri giderip olağan duruma geri
dönmek amacı arasında uygun bir ilişkinin varlığını da şart koşmaktadır.
Anayasa Mahkemesinin olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerine
ilişkin bu içtihadı, Venedik Komisyonunun yukarıda özetlediğimiz görüşüyle
tamamen uyumludur. Komisyon, Olağanüstü Hallerde İnsan Haklarının Korunmasına
İlişkin Görüşünde (CDL-AD (2006)015) hak ve özgürlüklerin yalnızca durumun
mutlak biçimde gerektirdiği kapsamda ve sürede askıya alınması; gerekliliğin ve
ölçülülüğün hem ulusal, hem de uluslararası denetime bağlı tutulması
gerektiğini belirtmiştir. Komisyon, aynı zamanda gerçek olağanüstü hallerde
bile hukuk devleti ilkesinin işletilmesi gereğine vurgu yapmaktadır. Anayasa
Mahkemesinin olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelere ilişkin olarak
oluşturduğu içtihadı, Venedik Komisyonunun belirttiği ve Anayasanın 2.
maddesinde güvenceye alınan insan haklarına dayalı demokratik hukuk devleti ilkesinin
en çok zedelenme olasılığının olduğu olağanüstü hallerde de korunması açısından
son derece önemlidir. Anayasa Mahkemesinin olağanüstü hal süresince çıkarılan
bir kanun hükmünde kararnamenin gerçek bir olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnamesi niteliğinde olup olmadığını araştırması ve bu nitelikte görmediği
kararnameleri anayasaya uygunluk denetimine bağlı tutması uluslararası
standartların, bir başka ifadeyle Anayasanın 90/5. maddesinin gereklerini
yerine getirmesi anlamına da gelmektedir.
Bir kanun hükmünde kararnamenin Anayasanın öngördüğü
anlamda “olağanüstü halin gerekli kıldığı konular”da çıkarılmış gerçek bir
olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi olup olmadığının belirlenmesinde
Anayasanın yalnızca 119., 120. ve 121. maddeleri değil, 125/6. madde ve 15.
madde gibi konuya ilişkin bütün hükümlerinin göz önünde tutularak
değerlendirilmesi gerekir (E. 2003/28, K. 2003/42).
Anayasanın 15/1. maddesine göre, “Savaş, seferberlik,
sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak
ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar
için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.”
Bu hükme göre, olağanüstü halde alınacak önlemler hem “ölçülülük
ilkesine” hem de “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler”e aykırı
olmamalıdır. Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler, olağanüstü halde
alınacak tedbirlerin hukukun genel ilkelerine ve AİHS, BMMSHS, 1949 Cenevre
Sözleşmesi gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler
ve bu sözleşmelerin kurduğu ve sözleşme hükümlerini yorumlayan yargısal ve
yarı-yargısal organların kararlarına aykırı düşmemesi anlamına gelir. Anayasa
Mahkemesi de “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler”i bu şekilde ifade
etmektedir (E. 1990/25, K. 1991/1; E. 1991/6, K.1991/20). Bu bağlamda, AİHS ve
ve onu yorumlayan AİHM kararlarının olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnamelerinin Anayasaya uygunluk denetiminde çok önemli bir yeri vardır.
AİHS ve AİHM'nin Türk anayasaya yargısındaki önemi 2010 Anayasa
değişiklikleriyle hukuk sistemimize kazandırılan bireysel başvuru yoluyla daha
da artmış ve belirginleşmiştir. Anayasa koyucu bireysel başvuruları karara
bağlarken Anayasa Mahkemesi'nin AİHS ve AİHM kararlarını dikkate almasını
istemektedir. Madde değişiklik gerekçesinde de bireysel başvuru kurumunun
oluşturulmasının neden ve amaçları arasında AİHM'ye Türkiye'den giden başvuru
ve AİHM’de Türkiye aleyhine sonuçlanan dava sayısını azaltmak olduğu
belirtilmektedir. Anayasa koyucunun ortaya koyduğu bu amaca ulaşmanın yolu,
yalnızca bireysel başvuru dosyalarında değil, özellikle iptal davası ve itiraz
yolu ile önüne gelen işlerde de Anayasa Mahkemesi'nin başta AİHS ve AİHM içtihatları
olmak üzere evrensel insan hakları ölçütlerini istikrarlı biçimde kararlarına
esas alması ve uygulamasıdır. Olağanüstü hallerde Anayasa Mahkemesinin AİHS ve
AİHM içtihatlarının gerisine düşmemesi, yukarıda ifade ettiğimiz gibi,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan insan haklarına dayalı demokratik
hukuk devleti olmanın bir gereği olduğu kadar temel hak ve özgürlüklerin
korunması bakımından daha da büyük önem taşır. Anayasa Mahkemesi, bir kanun
hükmünde kararnamenin gerçek bir olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi
olup olmadığını nitelerken Anayasa hükümlerini AİHS ve AİHM içtihatları
doğrultusunda yorumlamalıdır.
Anayasanın 15/1. maddesiyle paralel olarak, AİHS'nin
15/1. maddesi de devletlerin ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası
hukuktan doğan diğer yükümlülüklere aykırı olmamak kaydıyla savaş ve diğer
olağanüstü hallerde Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı önlemler
alınabileceğini belirtmektedir. AİHM de özellikle devletlerin krizin
gerektirdiği ölçüyü aşıp aşmadıklarını denetleme konusunda kendini yetkili
görmektedir. Mahkeme bu denetim yetkisini kullanırken, askıya almanın
etkilediği hakların niteliği, olağanüstü halin süresi ve olağanüstü hale yol
açan nedenler gibi, konuyla ilgili çeşitli etmenleri gözönünde bulundurur.
(Brannigan and McBride/ Birleşik Krallık paragraf 43; Lawless v. İrlanda
paragraf 36-38, İrlanda/Birleşik Krallık paragraf 205; Aksoy/ Türkiye paragraf
68; Nuray Şen/Türkiye, 17.06.2003 paragraf 25).
BMMSHS hükümlerinin taraf devletler tarafından
sınırlanmasına ve askıya alınmasına ilişkin ölçütleri belirleyen 1985 tarihli
BM Siracusa İlkelerine (U.N. Doc. E/CN.4/1985/4, Annex (1985)) gore de,
devletin sözleşme hükümlerini askıya aldığı hangi bir tedbirin ulusun yaşamına
karşı oluşan tehdidi ortadan kaldırmak için mutlak olarak gerekli ve tehdidin
mahiyetiyle ve yaygınlığıyla orantılı olmalıdır (paragraf 51). Bir başka
ifadeyle, Anayasa'nın 15/1. maddesinde şart koşulan ölçülülük ilkesi BMMSHS
bakımından da uygulanması zorunlu bir ilkedir. Bu tedbirlerin durumun mutlak
biçimde gerektirdiği nitelikte olup olmadığının tespitinde ulusal makamların
değerlendirmesi kesin olarak kabul edilemez (paragraf 57). Bu düzenleme,
Anayasanın 15/1. maddesinin “milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklerin ihlâl
edilmemesi” şartına uygun olarak, kanun hükmünde kararnameler yoluyla alınacak
olağanüstü tedbirlerin öncelikte iç hukukta Anayasa Mahkemesi tarafından
denetlenmesi gereğini de ortaya koymaktadır.
Anayasanın 15/2. maddesi “Birinci fıkrada belirlenen
durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler
dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” diyerek
olağanüstü hallerde bile askıya alınamayacak ya da ihlal edilemeyecek bir hak
ve özgürlükler alanı yaratmaktadır.
AİHS ve BMMSHS de Anayasa'nın 15/2. maddesinde olduğu
gibi olağanüstü hallerde de ihlal edilemeyecek çekirdek bir hak ve özgürlükler
alanı öngörmektedir. AİHS'nin 15/2. maddesi ile yaşam hakkı (md.2), işkence ve
kötü muamele yasağı (md.3) ile suç ve cezaların kanuniliği (md. 7) ilkelerinin
olağanüstü dönemlerde bile ihlal edilmesi yasaklanmaktadır. Bunlara 6 No.lu
Protokol ile getirilen ölüm cezası yasağı ile 7 No.lu Protokolün bir suç nedeni
ile iki kez yargılanmayı yasaklayan hükmünü de eklemek gerekir. Ayrıca,
AİHM'ye göre, AİHS'de açıkça öngörülmemiş olmakla birlikte, doğası ve niteliği
gereği askıya alınması mümkün olamayacak başka bazı haklar da vardır. AİHM'ye
göre, Sözlşmenin 15/2. maddesinde yer almamakla birlikte 14. maddede öngörülen
ayrımcılık yasağı bu nitelikteki haklar arasında yer alır (K. İrlanda v.
Birleşik Krallık, 18.1.1978, paragraf 225). AİHS'nin taraf devletlere ve
kişilere Sözleşmede tanınan hakları kötüye kullanamayacağına ilişkin 17.
maddesi ile hak ve özgürlüklere yapılacak sınırlamaların öngörülen amaca uygun
olmasını şart koşan 18. maddesi de niteliği gereği sınırlamaya konu olamaz.
BMMSHS'nin 4. maddesi de Sözleşmenin yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele
yasağı, ayrımcılık yasağı, borç nedeniyle hapis yasağı, suç ve cezaların
kanuniliği, kişi olarak tanınma hakkı, düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne
ilişkin maddelerinin taraf devletler tarafından askıya alınmasına izin
vermemektedir.
Anayasanın 15/2. maddesinde yer alan hak ve
özgürlükler, AİHS ve BMMSHS gibi Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası insan
hakları sözleşmelerinin ilgili düzenlemeleri çerçevesinde ele alınmalı ve
yorumlanmalıdır. Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleriyle bu alana
dokunmak anayasaya aykırıdır. Anayasal demokrasiler hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının sınırlanmasının istisna olduğu rejimlerdir. Olağanüstü hal gibi
istisnai durumlarda yürütme organının hak ve özgürlüklere müdahale yetkisinin
genişlemesi hak ve özgürlüklerin esas, bunları sınırlamanın istisna olduğu
ilkesini ortadan kaldırmaz. Ayrıca Anayasa, farklı olağanüstü yönetim usulleri
düzenlemiştir. Bunun amacı, ulusun ve devletin karşı karşıya kalacağı tehdit ve
tehlikenin büyüklüğüne göre yürütme organının daha büyük çaplı tedbir almasını
sağlamaktır. Bu bağlamda, örneğin, savaş hali ile olağanüstü halde temel hak ve
özgürlüklere yapılacak müdahale de farklı olacaktır. Olağanüstü hal ilanı ile
temel hak ve özgürlüklere yönelik olarak alınacak bir tedbir daha ağır bir
olağanüstü yönetim usulünün yürürlükte olduğu bir durumda alınabilecek bir
tedbir niteliği taşımamalıdır. Temel hak ve özgürlüklere müdahale ancak
zorunluluk varsa yapılmalı ve sınırlamada en azla yetinilmelidir. Bu maddelerde
sayılan hak ve özgürlükleri askıya alan ya da ihlal eden veya Anayasa’nın 15/1.
maddesine aykırı olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülüklerine veya ölçülülük ilkesine aykırı bir düzenleme yapılması,
Anayasa’nın olağanüstü yönetim usûlleri bağlamında öngörmediği bir yetkinin
kullanılması anlamına gelir.
Sonuç olarak, bir kanun hükmünde kararnamenin
Anayasanın ilgili bütün hükümlerini dikkate alarak Anayasa’nın 121/3.
maddesinde belirtilen “olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda” çıkarılmış
gerçek bir olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi olup olmadığını araştırmak
ve bu nitelikte olmayan kanun hükmünde kararnamelere anayasaya uygunluk
denetimi yapmak Anayasa Mahkemesinin yetkisi ve görevidir.
B. 671 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname Hükümlerinin
Anayasaya Aykırılık Gerekçeleri
1) 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 2., 5., 7., 8., 9., 10., 11., 15., 16., 28., 29. ve 30.
Maddelerinin Anayasaya Aykırılığı
671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Olağanüstü
Hal Kapsamında Bazı Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname” şeklindeki adı yanında
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu Kararında aynen “Olağanüstü
hal kapsamında bazı kurum ve kuruluşlara ilişkin düzenleme yapılması;”
denilerek, KHK ile olağanüstü hal ilanına neden olan sebebi ortadan kaldırmak
amacının ötesinde olağan kanunlarda olağanüstü hal sona erdikten sonra da
yürürlükte kalmaya devam edecek genel, sürekli ve kalıcı değişiklikler
yapılmasının amaçlandığını daha baştan ortaya koymaktadır.
Nitekim KHK’nin Birinci Bölüm’ü “Türk Silahlı
Kuvvetlerine İlişkin Hükümler”e, İkinci Bölüm’ü “Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumuna İlişkin Hükümler”e, Üçüncü Bölüm’ü “Çeşitli ve Son Hükümler”e
ayrılmıştır.
Bu bölümlendirmeye dayalı ve devamı olarak KHK’nin;
2. maddesiyle, 357 sayılı Askeri Hakimler Kanununun 24.
maddesinin, “Hakkında işlem yapılan kişinin görevine devamının,
soruşturmanın selametine yahut yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar
vereceğine kanaat getirilirse geçici bir tedbir olarak işten el çektirilmesi
hususunda askeri adalet müfettişince Milli Savunma Bakanından istemde
bulunulur. Milli Savunma Bakanı tarafından yerine getirilen işten el çektirme
işlemi, mahiyet ve sonuçları itibariyle Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama
Usulü Kanunundaki hükümlere tabidir.” şeklindeki üçüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmakta;
5. maddesiyle, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun
25.7.2016 tarihli ve 669 sayılı KHK’nin 32. maddesiyle yürürlükten kaldırılan
143. maddesiyle askeri öğrencilerin ve yedeksubayların harçlıkları yeniden
düzenlenmekte;
7. maddesiyle, 1324 sayılı Genelkurmay Başkanının Görev ve Yetkilerine
Ait Kanunun 25.7.2016 tarihli ve 669 sayılı KHK’nin 34. maddesiyle değiştirilen
2. madddesi, tekrar değiştirilerek Genelkurmay Başkanının görev ve yetkileri
yeniden düzenlenmekte;
8. maddesiyle, 1324 sayılı Kanunun 8. Maddesinin birinci fıkrası
değiştirilerek Genelkurmay Başkanının seçimi ve atanmasında yeni bir sisteme
geçilmekte;
9. maddesiyle, 1324 sayılı Kanunun 25.7.2016 tarihli ve 669 sayılı
KHK’nin 33. maddesiyle değiştirilen 1. maddesinin birinci fıkrasındaki “Barışta”
ibaresi, yürülükten kaldırılarak Kuvvet Komutanlıklarının “savaşta” dahi
Genelkurmay Başkanlığına bağlı olması ortadan kaldırılmakta;
10. maddesiyle, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 6.
Maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi değiştirilerek Yüksek Mahkemenin
genel sekreterlik seçimi yeniden düzenlenmekte;
11. maddesiyle, 1602 sayılı Kanunun 17. Maddesinin birinci fıkrası
değiştirilerek “Başkanlar Kurulu”nun oluşumu yeniden düzenlenmekte;
15. maddesiyle, 4566 sayılı Harp Okulları Kanununa eklenen geçici 4.
Maddeyle, Harp Okullarına üniversitelerin ilgili bölümlerinden öğrenci alınması
öngörülmekte ve geçişe ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ikincil
düzenlemeye bırakılmakta;
16. maddesiyle, 4566 sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Dekan
yardımcılarının atanması; 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu
hükümlerine göre yapılır.” hükmü, yürülükten kaldırılmakta;
28. maddesiyle 2576 sayılı Kanuna eklenen geçici 21. madde ile
31.12.2020 tarihine kadar bölge idare mahkemesi üyeliğine hakim ve savcılık
mesleğinde altı yıl görev yapmış olanların da atanabileceği öngörülmekte;
29. maddesiyle, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun 3. 3.
Maddesinin ikinci fıkrasındaki “askeri personel” ibaresi “kolluk personeli”
şeklinde değiştirilerek, Komutanlığın askeri personelinin hukuki statüsüne son
verilip, kolluk personeline indirgenmekte;
30. maddesiyle, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri
Kanununun 13. maddesinin birinci fıkrasına 25.7.2016 tarihli ve 669 sayılı
KHK’nin 110. maddesiyle eklenen ikinci cümledeki “haklardan da ayrıca” ibaresi,
“haklardan aynı şekilde” biçiminde değiştirilerek, Jandarma personeli mali hak
kaybına uğratılmaktadır.
Bu bağlamda iptali istenen düzenlemelerde, olağanüstü hal ilanının
konusu, amacı ve gerekleriyle bağdaşmayacak şekilde, olağanüstü hal KHK’si ile
olağan dönemlerde olağan yasama işlemleriyle yasalaştırılmış kanunlar ile
olağanüstü dönem KHK’leriyle değiştirilmiş KHK’lerde olağanüstü hal ortadan
kalktıktan sonra da yürürlükte kalacak genel ve süreklilik taşıyan ve bu
nitelikleriyle gelecek hukuk düzeninde özlü ve kalıcı etkilere yol açan
hukuksal düzenlemeler yapılmıştır.
Anayasa’nın 120. maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal
Kanununun 3/1. maddesinin (b) bendine göre ülke genelinde 21.7.2016 tarihinden
itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hal ilan edilmesine Milli Güvenlik
Kurulu’nun 20.7.2016 tarihli ve 498 sayılı tavsiye kararı gözönünde
bulundurularak Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından
20.7.2016 tarihinde karar verilmiş; bu karar 21.7.2016 tarihli Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. TBMM, olağanüstü halin ilanına ilişkin
2016/9064 Sayılı söz konusu Bakanlar Kurulu kararını 21.7.2016 tarihli 117.
birleşiminde onaylamıştır. TBMM kararı 22.7.2016 tarihli Resmi Gazete'de
yayımlanmıştır.
Milli Güvenlik Kurulunun 498 sayılı tavsiye kararında;
“Fetullahçı terör örgütü adı verilen bir ihanet
çetesinin, 15 Temmuz 2016 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki
mensupları vasıtasıyla silahlı bir darbe girişimi başlatmıştır.
Bu örgüt, kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına
aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari
kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla milleti ve devleti kontrol altında
tutmayı amaçlamaktadır.
...
Demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin,
vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin
bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla, Anayasamızın 120. maddesi gereği,
hükümete olağanüstü hal ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulmasi
kararlaştırılmıştır. Bu tavsiye, sadece ve sadece demokrasiye, hukuk devletine,
hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için yapılacak
çalışmaları kolaylaştırma amacına yöneliktir.” (http://www.mgk.gov.tr/index.php/20-temmuz-2016-tarihli-toplanti)
denilerek olağanüstü hal ilanının 15 Temmuz 2016
tarihinde Fethullahçı Terör Örgütünün yaptığı darbe girişimi nedeniyle şiddet
olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin bozulması nedenleriyle demokrasiye,
hukuk devletine, vatandaşların hak ve özgürlüklerine yönelik olarak ortaya
çıkan tehditlerin ortadan kaldırılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır.
Anayasanın 120. ve 121. maddeleri uyarınca, 671 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname'nin amaç ve kapsamı, 2016/9064 Sayılı Bakanlar Kurulu
kararıyla ilan edilen olağanüstü hal sebebine uygun olmalı ve bu sebebi ortadan
kaldırarak en kısa sürede olağan döneme dönmeyi amaçlamalıdır. İptali istenen
kurallarda Kanun Hükmünde Kararname’nin, olağanüstü hal ilânını gerektiren
nedenler gözetilerek bu nedenlerin ortadan kaldırılması için o duruma özgü
önlemler almanın ötesinde bir amaca ve kapsama sahip olduğu ortadadır.
671 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin başlığından da
anlaşılacağı üzere, Kanun Hükmünde Kararname yalnızca olağanüstü hal kapsamında
alınacak tedbirlere değil, bütünüyle kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin yasal
düzenlemelerde değişiklikler yapmaktadır. Bu itibarla iptali istenen kurallar,
Anayasanın 121/3. maddesinde ifade edilen “olağanüstü halin gerekli kıldığı
konu” olarak nitelenemeyeceğinden, iptali istenen kurallar Anayasa’nın 121.
maddesine aykırıdır.
Anayasanın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir (E.2014/189, K.2015/32,RG. 21.5.2015-29362). İptali istenen kurallar, adil olması gereken hukuk düzenini
zedelemesi ve Anayasaya aykırı bir düzenleme olması bakımından, Anayasanın
hukuk devleti ilkesini güvenceye alan 2. maddesine aykırıdır.
Yukarıda da açıkladığımız üzere, iptali istenen
kurallar, olağanüstü hal ilanına neden olan sebebi ortadan kaldırmak amacını
taşımamamaktadır. Ayrıca yapılan düzenleme olağan kanunlarda olağanüstü hal
sona erdikten sonra da yürürlükte kalacak genel, sürekli ve kalıcı
değişiklikler yapmaktadır. Olağan döneme ilişkin yapılacak düzenlemelerin usülü
Anayasa’da açıkça belirtilmiştir. Çağdaş anayasacılık anlayışının vazgeçilmez
araçlarından biri güçler ayrılığı ilkesidir. 1982 Anayasası da güçler ayrılığı
ilkesini, bir başka ifadeyle devlet iktidarının yasama-yürütme-yargı organları
arasında bölüştürülmesi anlayışını benimsemiştir.
Anayasanın Başlangıç Kısmının 4. paragrafında “kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı
medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu”na ilişkin ifade de güçler ayrılığı
ilkesinin 1982 Anayasasının temel niteliklerinden biri olduğunu göstermektedir.
Anayasa, hangi devlet organlarının hangi yetkileri kullanabileceğini çeşitli
maddelerinde açıkça belirtmektedir. Buna göre, “Yasama Yetkisi” başlıklı
Anayasanın 7. maddesi yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait olduğunu ve bu yetkinin devredilemeyeceğini öngörmekte; “Yürütme
Yetkisi ve Görevi” başlığını taşıyan Anayasanın 8. maddesi, yürütme yetkisi ve
görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve kanunlara
uygun olarak kullanılabileceğini belirtmekte; “Yargı Yetkisi” başlığını taşıyan
9. maddesi ise yargı yetkisini Türk Milleti adına bağımsız mahkemelere
vermektedir. Anayasa, devletin yetkilerini üç devlet organı arasında
paylaştırırken, bunların Anayasa ile kendilerine tanınmamış bir yetkiyi
kullanmalarını ya da Anayasada kendilerine tanınan yetkileri aşarak
yetkilerinin alanını ve kapsamını Anayasanın öngörmediği biçimde
genişletmelerini de yasaklamaktadır. Yürütme yetkisi ve görevinin Anayasa’ya ve
kanunlara uygun olarak kullanılmasına ve yerine getirilmesine ilişkin
Anayasa’nın 8. maddesi ile TBMM`nin yasama yetkisini devretmesini yasaklayan 7.
madde hükmü, ayrıca “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara
göre, yetkili organları eliyle kullanır....Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” biçimindeki Anayasanın 6.
maddesi hükümleri bu yasağa ilişkin somut Anayasal düzenlemelerdir.
Devlet organlarının yetkilerini Anayasanın çizdiği
sınırlar içinde kullanmaları aynı zamanda Anayasa’nın normlar hiyerarşisinde
bütün hukuk kurallarının üzerinde olmasının ve devlet organları da dahil olmak
üzere bütün kişi, kurum ve kuruluşların Anayasa’ya aykırı davranmama
yükümlülüğünün de bir gereği ve sonucudur. Anayasa da bu yükümlülüğü “Anayasanın
Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” kenar başlığını taşıyan, “Anayasa hükümleri,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” diyen ve kanunların Anayasa’ya
aykırı olamayacağını belirten 11. maddede ifade etmektedir. Anayasa’nın 121/3.
maddesi yürütme organına ancak olağanüstü halin gerektirdiği konuda kanun
hükmünde kararname ile düzenleme yapma olanağı tanımaktadır. 671 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile bazı kurum ve kuruluşlarla ilgili düzenleme ve olağan
kanunlarda sürekli ve kalıcı değişiklikler yapılmasıyla Anayasa’nın yürütme organına
tanıdığı yetkinin sınırları aşılmaktadır.
Başka bir deyişle, iptali istenen kurallarda Anayasaya
aykırı bulunan hükümler ile Bakanlar Kurulu Anayasanın kendisine izin vermediği
bir konuda düzenleme yapmaktadır. Bu yönüyle iptali istenen kurallar,
Anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan
almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” hükmüne aykırıdir. Iptali talep edilen
671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükmüyle yürütme organı TBMM’nin yetki
alanına tecavüz etmistir. Bu bakımdan Anayasanın 7. maddesine aykırıdır. Iptali
istenen hüküm, Anayasanın izin vermediği bir yetkiyi kullanması nedeniyle
yürütme yetkisi ve görevinin Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılmasını
emreden Anayasanın 8. maddesine de aykırılık oluşturur. Söz konusu
düzenlemeler, yürütme organına Anayasanın izin vermediği bir düzenleme yetkisi
tanıması nedeniyle kuvvetler ayrılığıni ihlal ederek Anayasa’nın Başlangıç
kısmındaki “… Kuvvetler ayırımının, … belli Devlet yetkilerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu” hükmüne de
aykırıdır.
İptali istenen düzenlemeler Anayasa’nın 11. maddesinde
ifadesini bulan Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine de aykırılık
oluşturur. Nitekim Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk
kurallarıdır. Yürütme, Anayasa ile düzenlenmiş olağanüstü hale ilişkin
yetkisini Anayasaya aykırı olarak kullanılmıştır. Sonuç olarak, herhangi bir
devlet organının Anayasa ile kendisine verilmeyen bir yetkiyi kullanması veya
bir yetkiyi Anayasanin çizdiği sınırları aşarak kullanması Anayasanın 11.
maddesinde düzenlenen Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralına da
aykırılık oluşturur.
İptali istenen kuralların olağanüstü halin gerektirdiği
konular kapsamında olmaması ve olağanüstü hal sona erdikten sonra da yürürlükte
kalarak hukuk düzeninde genel, sürekli ve kalıcı etkilerde bulunacak olması,
671 sayılı KHK’nin iptali istenen kurallarını, Anayasa’nın 91. kapsamına sokar.
Anayasa’nın 91. maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınmış bir
yetki kanunu da olmadığından, iptali istenen kurallar Anayasa’nın 91. maddesine
de aykırılık oluşturur.
Yukarıda ve “Gerekçeler”in “A” Bölümünde açıklanan
nedenlerle, 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve
Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
2., 5., 7., 8., 9., 10., 11., 15., 16., 28., 29. ve 30. maddeleri, Anayasa’nın Başlangıç Kısmına, 2., 6., 7., 8., 11., 91. ve 121.
maddelerine aykırı olduklarından iptalleri gerekir.
2) 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve
Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
20., 21., 22., 23., 24. ve 25. Maddelerinin Anayasaya Aykırılığı
671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Olağanüstü Hal
Kapsamında Bazı Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname” şeklindeki adı yanında Cumhurbaşkanının
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu Kararında aynen “Olağanüstü hal
kapsamında bazı kurum ve kuruluşlara ilişkin düzenleme yapılması;” denilerek,
KHK ile olağanüstü hal ilanına neden olan sebebi ortadan kaldırmak amacının
ötesinde olağan kanunlarda olağanüstü hal sona erdikten sonra da yürürlükte
kalmaya devam edecek genel, sürekli ve kalıcı değişiklikler yapılmasının
amaçlandığını daha baştan ortaya koymaktadır.
Nitekim KHK’nin Birinci Bölüm’ü “Türk Silahlı Kuvvetlerine İlişkin
Hükümler”e, İkinci Bölüm’ü “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna İlişkin
Hükümler”e, Üçüncü Bölüm’ü “Çeşitli ve Son Hükümler”e ayrılmıştır.
Bu bölümlendirmeye dayalı ve devamı olarak KHK’nin;
20. maddesiyle, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi Hakkında Kanun’un 2. Maddesinin birinci fıkrasının, “Başkanlık: Kurum
bünyesinde bulunan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığını,” şeklindeki (b)
bendi yürürlükten kaldırılırken; “Başkan: Telekomünikasyon İletişim Başkanını,”
şeklindeki (c) bendi “Başkan: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanını”,
“Kurum: Telekomünikasyon Kurumunu,” şeklindeki (ı) bendi ise “Kurum: Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumunu” şeklinde değiştirilerek, Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı 5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumunun Kuruluşuna İlişkin Kanunda düzenlenen “Bilgi Teknolojileri
ve İletişim Kurumu” yapılmış;
21.
maddesiyle, bu değişikliğe uygun olarak 5651 sayılı Kanunda değişiklikler
yapılmış;
22.
maddesiyle 5651 sayılı Kanuna eklenen ek 3. Maddenin (1) numaralı fıkrasıyla
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kapatılırken, (2) numaralı fıkrasıyla
diğer mevzuatta Telekominikasyon İletişim Başkanlığına/Başkanına yapılan
atıfların Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu Kurumuna/Kurumu Başkanlığına
yapılmış sayılacağı belirtilmiş;
23.
maddesiyle 5651 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. Maddeyle, Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığında görevli personelin devrine ilişkin düzenlemeler
yapılmış;
24.
maddesiyle 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyat Kanununun ek 7. Maddesinin
onuncu fıkrası değiştirilerek, bu KHK’nin 20. Ve 22. Maddesiyle yapılan
değişiklikle uyumlu hale getirilmiş;
25.
maddesiyle ise 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 60. Maddesine
sekizinci fıkradan sonra gelmek üzere (9), (10), (11) ve (12) numaralı fıkralar
eklenerek Kuruma yeni yetki ve idari yaptırım uygulama görevleri verilmiştir.
Yapılan düzenlemelerin FETÖ/PDY ile mücadele ile ilgisini kurmak mümkün
olmadığı gibi olağanüstü hal ile de gerekçelendirilmesi söz konusu değildir.
İptali istenen düzenlemeler, olağanüstü hal ilanının konusu, amacı ve
gerekleriyle bağdaşmayacak şekilde, olağanüstü hal KHK’si ile olağan dönemlerde
olağan yasama işlemleriyle yasalaştırılmış bulunan kanunlarda olağanüstü hal
ortadan kalktıktan sonra da yürürlükte kalacak genel ve süreklilik taşıyan ve
bu nitelikleriyle gelecek hukuk düzeninde özlü ve kalıcı etkilere yol açan
hukuksal düzenlemeler niteliği taşımaktadır.
Oysa Anayasamıza göre olağanüstü hal Kanun Hükmünde
Kararnameleri ile yapılması öngörülen işlemler “tedbir” niteliğindedir. Tedbir,
mahiyeti gereği geçici bir nitelik taşımalıdır. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde
Kararname'siyle getirilen düzenlemelerin geçici ve hükümlerinin de olağanüstü
hal ilanına sebep olan durumun ortadan kaldırılmasına hizmet edecek nitelikte
olması gerekir. Somut olayda Anayasanın 120. maddesine dayanarak ilan edilen
olağanüstü halin nedeni ve amacı darbe girişimini düzenleyen, buna katılan ve
destekleyenlere karşı gerekli önlemleri etkili ve hızlı biçimde almaktır. Bir
başka ifadeyle, darbe girişimi nedeniyle ortaya çıkan şiddet eylemlerini
ortadan kaldırarak bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Olağanüstü Hal
Kanun Hükmünde Kararname’si ile alınacak tedbirlerin olağanüstü hal ilanına
sebep olan durumu en kısa sürede ortadan kaldırmaya ve olağanüstü hal öncesi
duruma dönmeye hizmet edecek nitelikte olması gerekir. 5651, 2559 ve 5809
sayılı Kanunlarda yapılan değişiklikler ile eklemeler, olağanüstü hal ilanının
sebebini ve amacını aşmanın da ötesinde mevcut sistemi ortadan kaldıran ve yeni
bir sistem kuran düzenlemelerdir. İptali istenen düzenlemeler, olağanüstü hal
süresiyle sınırlı olarak uygulanma koşuluna aykırı olarak genel ve sürekli
nitelik taşıyan, hukuk düzeninde özlü ve kalıcı bir etkiye neden olacak kuralla
getirmektedir. Bir başka ifadeyle, olağanüstü hal süresi sona erdikten sonra da
bu düzenlemeler yürürlükte kalmaya devam edecektir. İptali istenen kurallar,
Anayasanın 121/3. maddesinde ifadesini bulan, “olağanüstü halin gerekli kıldığı
konu”da yapılmış düzenlemeler olarak nitelenemeyeceğinden iptali istenen
kurallar Anayasa’nın 123. maddesine aykırıdır.
Anayasanın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir (E.2014/189, K.2015/32,RG. 21.5.2015-29362).
İptali istenen söz konusu kurallar adil olması gereken
hukuk düzenini zedelemesi ve Anayasaya aykırı olması bakımından, aynı zamanda
Anayasanın 2. maddesine aykırıdır.
Bütün devlet organları gibi yürütme organı da
Anayasanın koyduğu usul ve esaslara göre Anayasanın kendisine açıkça verdiği
yetkileri kullanabilir. Herhangi bir devlet organının Anayasa ile kendisine
verilmeyen bir yetkiyi kullanması Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığına, aynı
zamanda da kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır.
İptali istenen düzenlemeler, olağanüstü hal ilanına
neden olan sebebi ortadan kaldırmak amacını taşımamamaktadır. Ayrıca yapılan
düzenlemeler olağanüstü hal sona erdikten sonra da yürürlükte kalacak genel,
sürekli ve kalıcı bir niteliktedir. Olağan döneme ilişkin yapılacak
düzenlemelerin usülü Anayasa’da açıkça belirtilmiştir. Çağdaş anayasacılık
anlayışının vazgeçilmez araçlarından biri güçler ayrılığı ilkesidir. 1982
Anayasası da güçler ayrılığı ilkesini, bir başka ifadeyle devlet iktidarının
yasama-yürütme-yargı organları arasında bölüştürülmesi anlayışını
benimsemiştir. Anayasanın Başlangıç Kısmının 4. paragrafında “kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı
medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu”na ilişkin ifade de güçler ayrılığı
ilkesinin 1982 Anayasasının temel niteliklerinden biri olduğunu göstermektedir.
Anayasa, hangi devlet organlarının hangi yetkileri kullanabileceğini çeşitli
maddelerinde açıkça belirtmektedir. Buna göre, “Yasama yetkisi” başlıklı
Anayasanın 7. maddesi, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisine ait olduğunu ve bu yetkinin devredilemeyeceğini öngörmektedir.
“Yürütme yetkisi ve görevi” başlığını taşıyan Anayasanin 8. maddesi, yürütme
yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından
kullanılacağını belirtmektedir. “Yargi yetkisi” başlığını taşıyan 9. maddesi
ise yargı yetkisini Türk Milleti adına bağımsız mahkemelere vermektedir.
Anayasa, devletin yetkilerini üç devlet organı arasında
paylaştırırken, bunların Anayasa ile kendilerine tanınmamış bir yetkiyi
kullanmalarını ya da Anayasada kendilerine tanınan yetkileri aşarak
yetkilerinin alanını ve kapsamını Anayasanın öngörmediği biçimde
genişletmelerini de yasaklamaktadır. Yürütme yetkisi ve görevinin Anayasaya ve
kanunlara uygun olarak kullanılmasına ve yerine getirilmesine ilişkin
Anayasanin 8. maddesi ile TBMM’nin yasama yetkisini devretmesini yasaklayan 7.
madde hükmü, ayrıca “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara
göre, yetkili organları eliyle kullanır....Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” biçimindeki Anayasanın 6.
maddesi hükümleri bu yasağa ilişkin somut Anayasal düzenlemelerdir. Devlet
organlarının yetkilerini Anayasanın çizdiği sınırlar içinde kullanmaları aynı
zamanda Anayasanın normlar hiyerarşisinde bütün hukuk kurallarının üzerinde
olmasının ve devlet organları da dahil olmak üzere bütün kişi, kurum ve
kuruluşların Anayasaya aykırı eylem ve işlemlerden kaçınma yükümlülüğünün de
bir gereği ve sonucudur. Anayasa da bu yükümlülüğü “Anayasanın Bağlayıcılığı
ve Üstünlüğü” kenar başlığını taşıyan “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan
temel hukuk kurallarıdır.”diyen ve kanunların Anayasaya aykırı olamayacağını
belirten 11. maddesinde ifade etmektedir. Anayasanın 121/3. maddesi yürütme
organına ancak olağanüstü halin gerektirdiği konuda kanun hükmünde kararname
ile düzenleme yapma olanağı tanımaktadır. 671 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamedeki iptali istenen düzenlemeler ile Anayasanın yürütme organına
tanıdığı yetkinin sınırları aşılmıştır.
Bir başka deyişle, iptali istenen kurallarda, bakanlar
kurulu Anayasanın kendisine izin vermediği konularda düzenleme yapmaktadır.
İpali istenenn kurallar bu yönüyle, Anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse
veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” hükmüne
aykırıdir. Iptali talep edilen 669 sayılı kanun hükmünde kararname hükmüyle
yürütme organı TBMM`nin yetki alanına tecavüz etmistir. Bu bakımdan Anayasanın
7. maddesine aykırıdır. Iptali istenen hüküm, Anayasanın izin vermediği bir
yetkiyi kullanması nedeniyle yürütme yetkisi ve görevinin Anayasaya ve
kanunlara uygun olarak kullanılmasını emreden Anayasanın 8. maddesine de
aykırılık oluşturur. Söz konusu hüküm, yürütme organına Anayasanın izin
vermediği bir düzenleme yetkisi tanıması nedeniyle kuvvetler ayrılığıni ihlal
ederek Anayasa’nın Başlangıç kısmındaki “… Kuvvetler ayırımının, … belli Devlet
yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve
işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu” hükmüne
de aykırılık teşkil etmektedir.
İptali istenen düzenlemeler, Anayasa’nın 11. maddesinde
ifadesini bulan Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine de aykırıdır.
Nitekim Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Yürütme, Anayasa ile düzenlenmiş olağanüstü hale ilişkin yetkisini Anayasaya
aykırı olarak kullanmıştır. Sonuç olarak, herhangi bir devlet organının Anayasa
ile kendisine verilmeyen bir yetkiyi kullanması veya bir yetkiyi Anayasanin
çizdiği sınırları aşarak kullanması Anayasanın 11. maddesinde düzenlenen
Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralına da aykırılık oluşturur.
İptali istenen kuralların olağanüstü halin gerektirdiği
konular kapsamında olmaması ve olağanüstü hal sona erdikten sonra da yürürlükte
kalarak hukuk düzeninde genel, sürekli ve kalıcı etkilerde bulunacak olması,
671 sayılı KHK’nin iptali istenen kurallarını, Anayasa’nın 91. kapsamına sokar.
Anayasa’nın 91. maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınmış bir
yetki kanunu da olmadığından, iptali istenen kurallar Anayasa’nın 91. maddesine
de aykırılık oluşturur.
Yukarıda ve “Gerekçeler”in “A Bölümü”nde açıklanan
nedenlerle, 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve
Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
20., 21., 22., 23., 24. ve 25. maddeleri, Anayasa’nın
Başlangıç Kısmı ile 2., 6., 7., 8., 11., 91. ve 121. maddelerine aykırı
olduklarından iptalleri gerekir.
3) 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 26. maddesiyle 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun ek 24.
maddesine eklenen üçüncü fıkradaki “ … aranmaksızın …” İbaresi ile “ve mülakat”
İbaresinin Anayasaya Aykırılığı
671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve Kuruluşlara İlişkin
Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 26. maddesiyle 3201
sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun ek 24. maddesine eklenen üçüncü fıkrasıyla,
özel harekat birimlerinde istihdam edilmek üzere, yirmisekiz yaşından gün
almamış olmak ve terhis tarihinden itibaren otuzaltı aydan fazla süre geçmemiş
olmak kaydıyla, en az lise veya dengi okul mezunlarından askerlik hizmetini
tamamlamış olanların, Kamu Personel Seçme Sınavı şartı aranmaksızın, fiziki
yeterlilik ve mülakat sınavları ile polis meslek eğitim merkezlerine
alınabilmelerinin önü açılmaktadır.
Bundan böyle Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının özel harekat
birimlerinde görevlendirilecek personel, Kamu Personel Seçme Sınavına girmeden,
fiziki yeterlilik ve mülakatla kamu görevine atabilecektir.
Yapılan düzenlemenin FETÖ/PDY ile mücadele ile ilgisini kurmak mümkün
olmadığı gibi olağanüstü hal ile de gerekçelendirilmesi söz konusu değildir.
İptali istenen ibareler, olağanüstü hal ilanının konusu, amacı ve gerekleriyle
bağdaşmayacak şekilde, olağanüstü hal KHK’si ile olağan dönemlerde olağan yasama
işlemleriyle yasalaştırılmış bulunan kanunlarda olağanüstü hal ortadan
kalktıktan sonra da yürürlükte kalacak genel ve süreklilik taşıyan ve bu
nitelikleriyle gelecek hukuk düzeninde özlü ve kalıcı etkilere yol açan
hukuksal düzenleme niteliği taşımaktadır.
Oysa Anayasamıza göre olağanüstü hal Kanun Hükmünde
Kararnameleri ile yapılması öngörülen işlemler “tedbir” niteliğindedir. Tedbir,
mahiyeti gereği geçici bir nitelik taşımalıdır. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde
Kararname’siyle getirilen düzenlemelerin geçici ve hükümlerinin de olağanüstü
hal ilanına sebep olan durumun ortadan kaldırılmasına hizmet edecek nitelikte
olması gerekir. Somut olayda Anayasanın 120. maddesine dayanarak ilan edilen
olağanüstü halin nedeni ve amacı darbe girişimini düzenleyen, buna katılan ve
destekleyenlere karşı gerekli önlemleri etkili ve hızlı biçimde almaktır. Bir
başka ifadeyle, darbe girişimi nedeniyle ortaya çıkan şiddet eylemlerini
ortadan kaldırarak bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Olağanüstü
Hal Kanun Hükmünde Kararname’si ile alınacak tedbirlerin olağanüstü hal
ilanına sebep olan durumu en kısa sürede ortadan kaldırmaya ve olağanüstü hal
öncesi duruma dönmeye hizmet edecek nitelikte olması gerekir. 3201
sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun ek 24. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki
iptali istenen ibareler, olağanüstü hal ilanının sebebini ve
amacını aşmanın da ötesinde Emniyet Genel Müdürlüğü özel harekat birimlerine
personel alımında yeni bir system öngören niteliktedir. İptali istenen
ibareler, olağanüstü hal süresiyle sınırlı olarak uygulanma koşuluna aykırı
olarak genel ve sürekli nitelik taşıyan, hukuk düzeninde özlü ve kalıcı bir
etkiye neden olacak kurallar getirmektedir. Bir başka ifadeyle, olağanüstü hal
süresi sona erdikten sonra da bu ibareler yürürlükte kalmaya devam edecektir.
İptali istenen ibareler, Anayasanın 121/3. maddesinde ifadesini bulan, “olağanüstü
halin gerekli kıldığı konu”da yapılmış düzenlemeler olarak nitelenemeyeceğinden
iptali istenen ibareler Anayasa’nın 123. maddesine aykırıdır.
Anayasanın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir
(E.2014/189, K.2015/32,RG. 21.5.2015-29362). İptali istenen söz konusu ibareler
adil olması gereken hukuk düzenini zedelemesi ve Anayasaya aykırı olması
bakımından, aynı zamanda Anayasanın 2. maddesine aykırıdır.
Bütün devlet organları gibi yürütme organı da
Anayasanın koyduğu usul ve esaslara göre Anayasanın kendisine açıkça verdiği
yetkileri kullanabilir. Herhangi bir devlet organının Anayasa ile kendisine
verilmeyen bir yetkiyi kullanması Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığına, aynı
zamanda da kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır.
İptali istenen ibareler, olağanüstü hal ilanına neden
olan sebebi ortadan kaldırmak amacını taşımamamaktadır. Ayrıca yapılan
düzenlemeler olağanüstü hal sona erdikten sonra da yürürlükte kalacak genel,
sürekli ve kalıcı bir niteliktedir. Olağan döneme ilişkin yapılacak
düzenlemelerin usülü Anayasa’da açıkça belirtilmiştir. Çağdaş anayasacılık
anlayışının vazgeçilmez araçlarından biri güçler ayrılığı ilkesidir. 1982
Anayasası da güçler ayrılığı ilkesini, bir başka ifadeyle devlet iktidarının
yasama-yürütme-yargı organları arasında bölüştürülmesi anlayışını
benimsemiştir. Anayasanın Başlangıç Kısmının 4. paragrafında “`kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı
medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu”na ilişkin ifade de güçler ayrılığı
ilkesinin 1982 Anayasasının temel niteliklerinden biri olduğunu göstermektedir.
Anayasa, hangi devlet organlarının hangi yetkileri kullanabileceğini çeşitli
maddelerinde açıkça belirtmektedir. Buna göre, “Yasama yetkisi” başlıklı
Anayasanın 7. maddesi, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisine ait olduğunu ve bu yetkinin devredilemeyeceğini öngörmektedir.
“Yürütme yetkisi ve görevi” başlığını taşıyan Anayasanin 8. maddesi, yürütme
yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından
kullanılacağını belirtmektedir. “Yargi yetkisi” başlığını taşıyan 9. maddesi
ise yargı yetkisini Türk Milleti adına bağımsız mahkemelere vermektedir.
Anayasa, devletin yetkilerini üç devlet organı arasında
paylaştırırken, bunların Anayasa ile kendilerine tanınmamış bir yetkiyi
kullanmalarını ya da Anayasada kendilerine tanınan yetkileri aşarak
yetkilerinin alanını ve kapsamını Anayasanın öngörmediği biçimde
genişletmelerini de yasaklamaktadır. Yürütme yetkisi ve görevinin Anayasaya ve
kanunlara uygun olarak kullanılmasına ve yerine getirilmesine ilişkin
Anayasanin 8. maddesi ile TBMM`nin yasama yetkisini devretmesini yasaklayan 7.
madde hükmü, ayrıca “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara
göre, yetkili organları eliyle kullanır....Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” biçimindeki Anayasanın 6.
maddesi hükümleri bu yasağa ilişkin somut Anayasal düzenlemelerdir. Devlet
organlarının yetkilerini Anayasanın çizdiği sınırlar içinde kullanmaları aynı
zamanda Anayasanın normlar hiyerarşisinde bütün hukuk kurallarının üzerinde
olmasının ve devlet organları da dahil olmak üzere bütün kişi, kurum ve
kuruluşların Anayasaya aykırı eylem ve işlemlerden kaçınma yükümlülüğünün de
bir gereği ve sonucudur. Anayasa da bu yükümlülüğü “Anayasanın
Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” kenar başlığını taşıyan “Anayasa hükümleri, yasama,
yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır.”diyen ve kanunların Anayasaya aykırı
olamayacağını belirten 11. maddesinde ifade etmektedir. Anayasanın 121/3.
maddesi yürütme organına ancak olağanüstü halin gerektirdiği konuda kanun
hükmünde kararname ile düzenleme yapma olanağı tanımaktadır. 669 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamedeki iptali istenen düzenlemeler ile Anayasanın yürütme
organına tanıdığı yetkinin sınırları aşılmıştır.
Bir başka deyişle, iptali istenen ibarelerde, bakanlar
kurulu Anayasanın kendisine izin vermediği konularda düzenleme yapmaktadır.
İpali istenenn ibareler bu yönüyle, Anayasanın 6. maddesindeki “Hiçbir kimse
veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” hükmüne
aykırıdir. Iptali talep edilen ibarelerde yürütme organı TBMM’nin yetki alanına
tecavüz etmistir. Bu bakımdan Anayasanın 7. maddesine aykırıdır. Iptali istenen
ibareler, Anayasanın izin vermediği bir yetkiyi kullanması nedeniyle yürütme
yetkisi ve görevinin Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılmasını emreden
Anayasanın 8. maddesine de aykırılık oluşturur. Söz konusu ibareler, yürütme
organına Anayasanın izin vermediği bir düzenleme yetkisi tanıması nedeniyle
kuvvetler ayrılığıni ihlal ederek Anayasa’nın Başlangıç kısmındaki “… Kuvvetler
ayırımının, … belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı
medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu” hükmüne de aykırılık teşkil etmektedir.
İptali istenen ibareler, Anayasa’nın 11. maddesinde
ifadesini bulan Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesine de aykırıdır.
Nitekim Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Yürütme, Anayasa ile düzenlenmiş olağanüstü hale ilişkin yetkisini Anayasaya
aykırı olarak kullanmıştır. Sonuç olarak, herhangi bir devlet organının Anayasa
ile kendisine verilmeyen bir yetkiyi kullanması veya bir yetkiyi Anayasanin
çizdiği sınırları aşarak kullanması Anayasanın 11. maddesinde düzenlenen
Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralına da aykırılık oluşturur.
İptali istenen ibarelerin olağanüstü halin gerektirdiği
konular kapsamında olmaması ve olağanüstü hal sona erdikten sonra da yürürlükte
kalarak hukuk düzeninde genel, sürekli ve kalıcı etkilerde bulunacak olması,
671 sayılı KHK’nin iptali istenen ibarelerini, Anayasa’nın 91. kapsamına sokar.
Anayasa’nın 91. maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınmış bir
yetki kanunu da olmadığından, iptali istenen ibareler Anayasa’nın 91. maddesine
de aykırılık oluşturur.
Yukarıda ve “Gerekçeler”in “A Bölümü”nde açıklanan
nedenlerle, 671 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve
Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
26. maddesiyle 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun ek 24. maddesine eklenen
üçüncü fıkradaki “ … aranmaksızın …” ibaresi ile “ve mülakat” ibaresi, Anayasa’nın Başlangıç Kısmı ile 2., 6., 7., 8., 11., 91. ve 121.
maddelerine aykırı olduklarından iptalleri gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ
DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Anayasa Mahkemesinin 671 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Anayasa’ya aykırı gördüğümüz maddelerinin Anayasa uygunluğunu
esastan incelemesi ve esastan karara bağlaması zaman alabilecektir. Yargı
denetimi yürütme organının hukuk devleti sınırları içinde kalmasını sağlayan en
etkili araçtır. Olağanüstü hallerde yargı denetiminin önemi daha da artmakta,
devlet organlarının işlemlerinin yargı denetimine bağlı tutulması yürütme
organının Anayasanın çizdiği sınırlar içinde kalmasını sağlamak ve temel hak ve
özgürlüklerin korunması bakımından özellikle önem taşımaktadır. İptalini
istediğimiz 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin uygulanmasının
insan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti ilkesine, Anayasanın
üstünlüğüne ve bağlayıcılığına aykırılık oluşturan sonradan giderilmesi
olanaksız durumların ortaya çıkmasına neden olacağı ve zararlar doğuracağı açık
olduğundan, ayrıca Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme sonucunda iptal
kararı vermesi durumunda bu kararının sonuçsuz kalmaması amacıyla kararın Resmî
Gazete'de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğün durdurulması istemiyle iptal
davası açılmıştır.
IV. SONUÇ VE
İSTEM
17.08.2016 tarihli ve 29804 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 15.8.2016
tarihli ve 671 sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve Kuruluşlara
İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin;
1) 2., 5., 7., 8., 9., 10., 11., 15., 16., 28., 29. ve 30. maddeleri, Anayasa’nın Başlangıç Kısmı ile 2., 6., 7., 8., 11., 91. ve 121.
maddelerine,
2) 20., 21., 22., 23., 24. ve 25. maddeleri,
Anayasa’nın Başlangıç Kısmı ile 2., 6., 7., 8., 11., 91. ve 121. maddelerine
3) 26. maddesiyle 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun ek 24.
maddesine eklenen üçüncü fıkradaki “… aranmaksızın …,” ibaresi ile “… ve
mülakat …” ibaresi, Anayasa’nın Başlangıç Kısmı ile 2., 6.,
7., 8., 11., 91. ve 121. maddelerine,
aykırı olduklarından iptallerine ve uygulanmaları halinde
giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar ortaya çıkacağı için, iptal
davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine
ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”