“
...
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231.maddesinin 5.fıkrasındaki tanım uyarınca sanık hakkında kurulan hükmün herhangi bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden bir kurumdur. Bilindiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu; mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde hukuk sistemimizde yer alan bir husus olmayıp; ilk defa 3.7.2005 tarih ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23.maddesi ile hukuk sistemimize girmiş bulunmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2009/4-13 Esas ve 2009/12 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun değişikliği ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesine 4. fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkralar ile söz konusu kurum yaşı 18 den büyük olanlar için de kabul edilmiş; çocuklar ile yetişkinler arasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanması bakımından denetim süresi hariç olmak üzere herhangi bir fark kalmamıştır.
Mahkum olduğu ceza yönünden hakkında kanuni şartların varlığı halinde uygulanan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun sonucu olarak sanık; 5 yıl süre ile (çocuklar yönünden 3 yıl) denetime tabi tutulmakta; CMK 231. maddesinin 10. fıkrası uyarınca denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve/veya mahkemece aynı maddenin 8. fıkrası uyarınca denetimli serbestlik uygulanmasına karar verilmiş ise buna da uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine; aksi durumda ise CMK 231. maddesinin 11. fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasına karar verilmektedir. Hükmün açıklanmasına karar verildiğinde de artık bu hüküm sanık hakkında hüküm doğurmaya başlamakta ve kesin hükmler hariç temyiz yolu açılmakta ve sabıka kaydına da geçmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte denetim süresi içinde yükümlülük yüklenmediği hallerde; sanık kasten yeni bir suç işler ve bu suç dolayısı ile aldığı mahkumiyet kararı kesinleşirse; ikinci suçtan yargılama yapan mahkeme ilk mahkemeye ihbarda bulunması üzerine hükmün açıklanmasının şartlarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi için sanığın dosyası yeniden ele alınmaktadır.
Kanun koyucu CMK 231. maddesinin 11. fıkrasında hükmün açıklanması için denetim süresi içinde işlenen ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş; ancak Türk Ceza Kanunu veya özel ceza hükmü taşıyan kanunlardaki suçlar bakımından herhangi bir ayrım yapmamıştır.
Somut olayda ise ; mahkememizce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının beş yıllık denetim süresi içinde sanığın işlediği kasıtlı suç Askeri Ceza Kanununun 66/1-b maddesinde düzenlenen izin tecavüzü suçudur.
Uyuşmazlık Mahkemesinin 30.11.2015 tarih ve 2015/21 Esas 2015/33 Karar sayılı ilamında “Askeri suç;
a) Unsurları ve cezalarının tamamı Askeri Ceza Kanunu'nda yazılı olan, başka bir anlatımla, Askeri Ceza Kanunu dışında hiçbir ceza yasası ile cezalandırılmayan suçlar,
b) Unsurları kısmen Askeri Ceza Kanunu'nda kısmen diğer ceza yasalarında gösterilen suçlar,
c) Türk Ceza Kanunu'na atıf suretiyle askeri suç haline dönüştürülen suçlar, olmak üzere üç grupta mütalaa edilmektedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu tanıma göre sanığın Askeri Mahkemece cezalandırıldığı suç olan izin tecavüzü suçu sadece Askeri Ceza Kanununda tanımlanan bir suç olup, bu tür suçlar Uyuşmazlık mahkemesi kararının (a) bendine göre sırf askeri suç olarak tanımlanmaktadır.
Ceza Kanunlarının genelinde suçların birbirine göre durumlarına bakıldığında kasıtlı suçlar ile taksirli suçlar, askeri suçlar ile diğer suçlar arasında bir ayrım yapıldığı göze çarpmaktadır. Nitekim suçta tekerrürü düzenleyen Türk Ceza Kanununun 58. maddesinin 4. fıkrasında kasıtlı suçlar ile taksirli suçlar ve sırf askeri suçlar ile diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz hükmü getirilerek sırf askeri suçlar diğer kasıtlı suçlardan ayrı bir yere konulmuştur. Bu da kanun koyucunun amacının, sırf askeri suçların kişilerin sivil hayatlarında etki doğurmamasını amaçladığını göstermektedir.
Anayasaya Aykırılık Sorunu:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olarak tanımlanmış ve yine Anayasanın 10. maddesinde eşitlik ilkesi açıkça düzenlenmiştir. Hukuk devleti ilkesiyle bağlantılı olarak Anayasanın 5. maddesinde devletin temel amaç ve görevleri düzenlenerek kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmak devletin ödevi olarak öngörülmüştür.
Sanığın Anayasal bir görev olarak belirli bir sürede yerine getirdiği askerlik görevi sırasında işlediği ve hayatının başka hiç bir evresinde işleme olanağı bulunmayan ve sadece Askeri Ceza Kanununda tanımlanan suçlar olan sırf askeri suçların; bu özelliği gereği kişilerin askerlik dışındaki özel hayatlarını da etkileyecek şeklide etki doğurması yukarıda sayılan ilkeler ile bağdaşmaz. Şöyle ki, sivil hayatta kasten suç işleyen biri hakkında verilecek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim süresi içinde yine sivil hayatta işlenmesi olanağı bulunan kasıtlı bir suçu işleyen kişi; bunun sonuçlarına katlanmak zorunda olduğunun bilincindedir. Oysa ki sivil hayatta işlediği bir suçtan dolayı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen bir şahsın; zorunlu askerlik hizmeti sırasında işlediği ve sadece askerlik hizmetine özgü olan bir suçtan dolayı sivil hayatının etkilenmesi ve şahıs hakkındaki hüküm açıklanıp sabıkalı hale gelmesi hakkaniyet ve adalet ilkeleri ile bağdaşmaz. Nitekim örneği verilen bu iki kişi hukuki olarak aynı durumda olmamalarına rağmen aynı sonuca tabi tutulmaktadırlar. Bu ise Anayasa Mahkemesi kararlarında tanımı yapılan ve Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırıdır.
Yine askerlik hizmetini yerine getirirken salt bu hizmete özgü bir suçtan dolayı mahkum olan sanığın askerlik hizmeti bittikten sonra bu suç dolayısı ile sivil hayatta kamu hizmetine girememe veya sabıkalı hale gelme sonucuna uğramaktan kurtulması için de gerekli düzenlemeleri yapmak Anayasanın 2. ve 5. Maddelerine göre devletin görevidir. Oysaki mevcut düzenleme bu hali ile uygulandığında, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar bulunan şahsın, bu kararın denetim süresi içinde askere alınıp bu hizmet sırasında işlediği sırf askeri suçtan dolayı ceza alması halinde CMK 231/11 maddesi uyarınca denetim süresinde kasıtlı suç işlediğinden bahisle hüküm açıklanacak ve kişi sabıkalı hale gelecektir.
Kanun koyucunun; CMK 231. maddesinin 11. fıkrasının 1. cümlesini vaz ederken denetim süresi içinde işlenen kasıtlı suçlar bakımından sırf askeri suçlar ile diğer suçlar arasında tıpkı TCK 58/4 maddesinde olduğu gibi farklı düzenleme yapması ve denetim süresi içinde sırf askeri suç işleyenleri diğer sanıklardan ayrı değerlendirmesi hukuk devleti, suç ve cezada orantılılık ve eşitlik ilkelerine göre beklenmesi gereken bir husustur. Bu hali ile iptali istenen kural sırf askeri suçlar ile diğer kasıtlı suçlar arasında bir ayrım yapmadığı için Anayasanın 2. ve 5. maddelerine de aykırıdır.
Yukarıda arz edilen ve Yüksek Mahkemenizce resen gözetilecek sair hususlara göre eldeki davada uygulanma ihtimali bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesinin 11. fıkrasının 1. cümlesinde yer alan “ kasten yeni bir suç işlemesi veya" ibaresi sırf askeri suçlar yönünden Anayasaya aykırı olduğundan, işbu ibarenin iptal edilmesi Anayasanın 152. maddesine göre Yüksek Mahkemenizden arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2016/18
Karar Sayısı : 2016/16
Karar Tarihi : 16.3.2016
R.G. Tarih-Sayı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Nazilli 4. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesine, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle eklenen (11) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ".kasten yeni bir suç işlemesi veya." ibaresinin "sırf askeri suçlar" yönünden Anayasa'nın 2., 5. ve 10. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Yapılan yargılama sonunda açıklanması geri bırakılan hükmün, denetim süresi içinde sanığın yeni bir suç işlemesi nedeniyle açıklanması aşamasında, itiraz konusu ibarenin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ
5271 sayılı Kanun'un itiraz konusu ibarenin de yer aldığı 231. maddesi şöyledir:
"Madde 231- (1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. [1]
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veyadenetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) (Değişik: 23/1/2008 - 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz."
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında, başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ümit DENİZ tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu, itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa'nın "Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi" başlıklı 152. maddesinin son fıkrasında, "Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz."; 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise "Mahkemenin işin esasına girerek verdiği ret kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamaz." hükümlerine yer verilmiştir.
3. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (11) numaralı fıkrasına yönelik iptal talebi, Anayasa Mahkemesinin 12.3.2009 tarihli ve E.2007/14, K.2009/48 sayılı kararıyla kuralın Anayasa'ya aykırı olmadığı gerekçesi ile esastan reddedilmiş ve bu karar 25.6.2009 tarihli, 27269 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
4. Anayasa Mahkemesince işin esasına girilerek verilen ret kararından sonra aynı kural hakkında yeni bir başvurunun yapılabilmesi için, önceki kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı 25.6.2009 tarihinden başlayarak geçmesi gereken on yıllık süre henüz dolmamıştır.
5. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurala ilişkin itiraz başvurusunun, Anayasa'nın 152. maddesinin son fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince esas incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
6. Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
III- HÜKÜM
4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesine, 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle eklenen (11) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ".kasten yeni bir suç işlemesi veya." ibaresinin "sırf askeri suçlar" yönünden iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun, Anayasa'nın 152. maddesinin son fıkrası ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince REDDİNE, Serruh KALELİ'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 16.3.2016 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
KARŞIOY
5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 231. maddesine 6.12.2006 tarihinde eklenen (11) numaralı fıkranın 1. cümlesinde yer alan ".kasten yani bir suç işlemesi veya .. ibaresinin "sırf askeri suçlar " yönünden Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptali istenmektedir.
Anayasa'nın "Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi" başlıklı 152. maddesinin son fıkrasında, "Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği ret kararının resmi Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulmaz."; 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama usulleri hakkında Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise "Mahkemenin işin esasına girerek verdiği ret kararının resmi Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamaz." hükümlerine yer vermiştir.
Anılan bu madde nedeniyle aynı yasanın ilgili 11. maddesine yönelik Mahkememize gelmiş bulunan bir İPTAL talebi 12.3.2009 gün ve 2007/14 E., 2009/48 K. sayılı kararı ile Anayasa'ya aykırı olmadığı gerekçesi ile reddedildiği ve kararda 25.6.2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmış bulunduğundan ilgili bu itiraz başvurusu Anayasa'nın 152/son ve 6216 sayılı Yasa'nın 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince esasa geçilmeden reddedilmiş, anılan çoğunluk görüşüne aşağıdaki gerekçeler ile katılınmamıştır.
2007/14 E. sayılı iptal davasına konu 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 231. maddesine eklenen ve 2016/18 sayılı itiraz yolu ile iptal istemine konu edilmiş (11.) fıkranın da yer aldığı 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 numaralı fıkralarının hak arama hürriyetini özünden zedelediğinden Anayasa'nın 13. ve 36. maddelerine, eşitlik ilkesine aykırı olduğundan 10. maddesine toplum barışı, bireylerin güven ve huzurunu sağlamadığından ve kamu yararına dayanmadığından 2. ve 3. maddelerine, Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmadığından 11. maddesine aykırılığı nedeniyle iptallerinin istendiği, hangi fıkralar yönünden incelendiği açık olmayan kararımızda ise ilgili fıkraların, Devletin ceza siyasetini belirleyen sistem tercihlerinde bulunmasında Anayasa'nın temel ilke ve ceza hukukunun ANA kurallarına bağlı kalmak koşulu ile takdir hakkı bulunduğu yönündeki kısa ve tek gerekçesi ile Anayasa'nın 6 değişik maddesine ilişkin aykırılık iddialarını reddettiği görülmektedir.
İtirazen iptal başvurusunda bulunan Nazilli 4. Asliye Ceza Mahkemesi ise, 5271 sayılı Yasa'ya eklenen (11) numaralı fıkranın içinde yer alan "..kasden yeni bir suç işlemesi." ibaresinin "sırf askeri" suçlar yönünden incelenmesi suretiyle iptal isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Mahkememizde görülmüş bulunan ve bu davanın ret gerekçesine esas oluşturan 2007/14 E., 2009/48 K. sayılı dosyada ilgili onbirinci fıkra somut norm denetimi yolu ile denetlenmiştir. Bu tür denetimler normun genelliği kapsamında ele alındığında, itirazen iptale gelinen uygulamayla bağımlı davalarda olduğu gibi kuralın somutta yarattığı Anayasal sorunun fark edilmemesi, üzerinin kapalı kalması gibi sonuçlar yaratabilmektedir. Soyut denetim de kuralın öngörülebilir sonuçlarını dikkate almak mümkün olmayıp gereklide değildir. Nitekim, 2009/48 sayılı kararımızda Anayasa'nın 6 ayrı maddesi yönünden farklı aykırılık gerekçeleri belirtilerek gelinen dava sonucunda kuralın, Anayasa'ya aykırı olmadığının yegane gerekçesi yasa koyucunun takdir hakkının varlığı olarak ifade edilmiştir.
Takdir yetkisinin adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütleri gözetilerek kullanılması gerektiği de bir vakıa olup bu yetki kullanılırken suç ve ceza arasındaki adil dengenin korunması ve öngörülen cezanın cezalandırmada güdülen amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gibi hususlarda gözetilmek zorundadır.
10 yıl yasağı ile ret konusuna gerekçe alınan dosyanın yapılmış soyut denetiminde, itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin somutta suç ve ceza dengesini ölçmüş denetlemiş bir gerekçe de yer almamaktadır.
Türk Ceza Kanunları genelinde, kasıtlı, taksirli, askeri ve diğer suçlar arasında mutlak bir ayrım yapılmaktadır. Nitekim suçta tekerrürü düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 58. maddesinin dördüncü fıkrasında, kasıtlı, taksirli ve sırf askeri ve diğer suçlar arasında tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağı hükmü getirilerek sırf askeri suçların diğer suçlardan ayrı bir kategoride mütalaa edildiği görülmektedir.
Askerlik hizmetinin gereği, disiplini, sivil hayata olan farklılığı ve kendine özgü cezaları, farklı yargı yapısı düşünüldüğünde, başvuran mahkemenin talebinin emsal alınan karar gerekçelerinden ve istem yönünden farklı olduğu açık olup, iptali istenen (11) numaralı fıkranın bu farklı talep yönünden de incelenip hakkında ret kararı verilmiş olduğuna ilişkin ulaşılmış sonuca katılma olanağı yoktur.
Soyut denetimle verilmiş bu sonuç, sırf askeri suçlar yönünden itirazen iptali istenen kuralın uygulanması ile ortaya çıkan hukuki durumun somutta Anayasal denetimine engel olmaktadır.
Nitekim 2015/57 sayılı dosyada yer alan karşı oyumuzda da etraflıca değinildiği şekilde, Anayasa'nın 152. maddesi ile getirilen ve hakkında ret kararı verilmiş bir kuralın hiçbir yönden denetlenmemesi şeklinde anlaşılan yasaklama hükmü, ya da hükmün bu şekilde yorumu hakka saygı ve elde edilişini kolaylaştırmaya yönelik Hukuk devleti fikrine ve Anayasal yargı denetiminin önünde açık bir engeldir.
Demokratik düzen ve Anayasalara sahip başkaca ülkelerde rastlanılamamış bu yasakçı ve denetimsiz bırakma yöntemi, hak arama hürriyeti önünde, onun özünü ortadan kaldıran bir müdahale olarak durmaktadır.
Bu yöntemle denetlenmiş kural adeta Özel ve Kamu Hukuku alanında Anayasal tüm sonuçlar ile fiilen denetlenmiş, tüm koruma haklarını elde etmiş, kazanılmış, dokunulmazlık elde etmiş bir hüküm haline gelmektedir. Çağdaş demokrasiler temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı bir rejim ise, hakkı koruyan yargısal denetim alanı zorlaştırılmamalı, kullanılmaz duruma düşürmemeli Anayasa'nın 152. maddesinin dördüncü fıkrasının kapsamı dar tutulup, geniş yorumlanmalı, yaşayan hukuk dinamizmine geçit vermelidir.
[1] 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 562 nci maddesiyle bu fıkrada yer alan "bir yıl" ibaresi "iki yıl" olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.