“1-) 19.11.2014
tarihli ve 6569 sayılı “TÜRKİYE SAĞLIK ENSTİTÜLERİ BAŞKANLIĞI KURULMASI
İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN”un 24. maddesi ile
değişik 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 43. maddesinin,
Onbirinci
fıkrasında yer alan,
“… aday
öğretmenler hakkında uygulanmaz”
İbâresinin
Anayasa’ya Aykırılığı Nedeniyle İptal Gerekçesi:
Bu
düzenleme ile, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun “I-Öğretmenlik:” kenar
başlıklı 43. maddesinin on birinci fıkrasında yer alan “saklıdır” ibâresi “aday
öğretmenler hakkında uygulanmaz” şeklinde değiştirilmekte ve böylece, anılan
Kural’ın uygulanmasına ilişkin olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
aday memurluk ile ilgili hükümlerinin “saklı” olduğu kuralından vazgeçilerek,
bu hükümlerin “aday öğretmenler hakkında uygulanmayacağı” öngörülmektedir.
Buna göre,
6569 sayılı Kanunun 24. maddesi ile yapılan değişiklikten önce 1739 sayılı
Kanunun 43. maddesinin onbirinci fıkrası;
“Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin olarak 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun aday memurluk ile ilgili hükümleri saklıdır.”
Biçiminde
iken,
“Bu
maddenin uygulanmasına ilişkin olarak 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun aday memurluk ile ilgili hükümleri aday öğretmenler
hakkında uygulanmaz.”
Biçimine
dönüşmüştür.
657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun aday memurluk ile ilgili hükümleri, anılan Kanunun
III. Kısım’ının “Adaylık” kenar başlığını taşıyan 3. Bölüm’ünde yer alan 54.,
55., 56. ve 57. maddelerinde düzenlenmiş olup, buna göre;
“Adaylığa
kabul edilme:” kenar başlıklı 54. maddesi,
“Sınavlarda
başarılı olanlardan Devlet memurluğuna girmek isteyenler başarı listesindeki
sıraya ve 47 nci maddeye göre ilan edilen kadro sayısı kadar, kurumlarınca memur
adayı olarak atanırlar.
Aday
olarak atanmış Devlet memurunun adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan çok
olamaz ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamaz.”
Hükmünü
ihtivâ etmekte;
“Adayların
yetiştirilmesi:” kenar başlıklı 55. maddesi,
“Aday
olarak atanan memurların önce bütün memurların ortak vasıfları ile ilgili temel
eğitime, bilahara sınıfları ile ilgili hazırlayıcı eğitime ve staja tabi
tutulmaları ve Devlet memuru olarak atanabilmeleri için başarılı olmaları
şarttır.
Temel
eğitim ile hazırlayıcı eğitim aynı kurumda yapılır.
Eğitim
süreleri, programları, değerlendirme esasları ve hangi kurumların
sorumluluğunda yapılacağı ve diğer hususlar Başbakanlıkça hazırlanacak bir
yönetmelikle düzenlenir.”
Hükmünü
ihtivâ etmekte;
“Adaylık
devresi içinde göreve son verme:” kenar başlıklı 56. maddesi,
“Adaylık
süresi içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde
başarısız olanlarla adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle
bağdaşmıyacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin disiplin
amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri kesilir.
İlişkileri
kesilenler ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.”
Hükmünü
ihtivâ etmekte;
“Adaylık
süresi sonunda başarısızlık:” kenar başlıklı 57. maddesi ise,
“Adaylık
süresi içinde aylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası
almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı
ile ilişikleri kesilir. İlişikleri kesilenler ilgili kurumlarca derhâl Devlet
Personel Başkanlığına bildirilir.
Adaylık
devresi içinde veya sonunda, 56 ncı ve bu madde hükümlerine göre ilişikleri
kesilenler (sağlık nedenleri hariç) 3 yıl süre ile Devlet memurluğuna
alınmazlar.”
Hükmünü
ihtivâ etmektedir.
Görüldüğü
gibi, 657 sayılı Kanunun “aday memurluk” ile ilgili -yukarıda belirtilen-
hükümleri, aday öğretmen ayırımı yapmaksızın, tüm “adaylık” (aday memurluk)
müessesesine şâmildir.
Nitekim,
657 sayılı Kanunun “Asli memurluğa atanma:” kenar başlıklı 58. maddesinin
birinci fıkrasında;
“Adaylık
devresi içinde eğitimde başarılı olan adaylar disiplin amirlerinin teklifi ve
atamaya yetkili amirin onayı ile onay tarihinden geçerli olmak üzere asli
memurluğa atanırlar.”
Denilmek
sûretiyle, aslî memurluğa atanmada, adaylık devresi içinde eğitimde başarılı
olma şartıyla, disiplin âmirlerinin teklifi ve atamaya yetkili âmirin onayı,
yeterli görülmüştür. Oysa, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun aday
öğretmenlik müessesesini düzenleyen 43. maddesinin altıncı fıkrasında, “Aday
öğretmenler, en az bir yıl fiilen çalışmak ve performans değerlendirmesine göre
başarılı olmak şartlarını sağlamak kaydıyla, yapılacak yazılı veya yazılı ve
sözlü sınava hak kazanırlar.” denilmek sûretiyle, aday öğretmenlikten aslî
memurluğa atanmada (657 sayılı Devlet Memurları Kanununun aday memurluk ile
ilgili hükümlerinde yer almayan) “performans değerlendirmesine göre başarılı
olmak” şartı getirilmektedir. 657 sayılı Kanunun aslî memurluğu atanma ile
ilgili hükümleri arasında yer verilmeyen “performans değerlendirmesine göre
başarılı olmak” şartının 1739 sayılı Kanunda aday öğretmenler için öngörülmesi,
şüphesiz, aday öğretmenler bakımından 657 sayılı Kanun hükümlerine göre daha
aleyhe bir düzenleme anlamına gelmektedir.
Diğer
yandan, adaylık süresi sonunda başarısızlığın müeyyidesi olan ilişik kesme
müessesesi, 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinde, 657 sayılı Kanunun adaylık ile
ilgili 54., 55., 56. ve 57. maddelerine göre, gerçekleşmesi daha kolay şartlara
tâbî tutulmuştur. Şöyle ki; 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinin sekizinci
fıkrasında, “Aday öğretmenlik süresi sonunda sınava girmeye hak kazanamayanlar
ile üst üste iki defa sınavda başarılı olamayanlar aday öğretmen unvanını
kaybeder ve memuriyetle ilişiği kesilir.” denilmek sûretiyle, 657 sayılı
Kanunun “Adaylık süresi sonunda başarısızlık:” kenar başlıklı 57. maddesinin
birinci fıkrasında yer almayan bir şarta yer verilmiştir. Başka bir deyişle,
657 sayılı Kanunun 57. maddesinin birinci fıkrasında, aday memurların
ilişiğinin kesilmesi “Adaylık süresi içinde aylıktan kesme veya kademe
ilerlemesinin durdurulması cezası almış olma şartına bağlanmış olmasına ve
bunun için de disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayının
gerekmesine rağmen, 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinin sekizinci fıkrasında,
“Aday öğretmenlik süresi sonunda sınava girmeye hak kazanamama ve üst üste iki
defa sınavda başarılı olamama” şartları, aday öğretmenlerin görevden ilişiğinin
kesilmesi için yeterli görülmüştür. O halde, 657 sayılı Kanunun aday memurluk
ile ilgili hükümlerinde (madde:54, 55, 56 ve 57) adaylık süresi sonunda
başarısızlık nedeniyle aday bir memurun ilişiğinin kesilmesi olgusu daha zor
şartlara bağlı iken, aynı durum, 1739 sayılı Kanunun aday öğretmenlerle ilgili
hükümlerinde (madde:43), daha kolay bir düzenlemeye tâbî tutulmuştur.
Böylece,
6569 sayılı Kanunun 24. maddesi ile 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinin
onbirinci fıkrasında yer alan “saklıdır” ibâresi “aday öğretmenler hakkında
uygulanmaz” şeklinde değiştirilmekle, 657 sayılı Kanunun aday memurlukla ilgili
olan daha lehe hükümlerinin aday öğretmenler yönünden uygulanmasının önüne
geçilmektedir. Başka bir ifade ile, dava konusu düzenleme, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun “aday memurluk” ile ilgili -az yukarıda açıklanmaya çalışılan-
lehe hükümlerinin “aday öğretmenler” için uygulanabilmesinin ortadan
kaldırılması ve aday öğretmenlerin öğretmenliğe atanabilmelerinde daha ağır
koşullara tâbî tutulması anlamına gelmektedir. Zirâ (az yukarıda açıklanmaya
çalışıldığı veçhile), 1739 sayılı Kanunun aday öğretmenlikle ilgili 43.
maddesinde yer alan adaylığa kabul edilme, yetiştirilme ve adaylık devresi
içinde veya adaylık süresi sonunda göreve son verme (ilişik kesme) ile ilgili
hükümleri, 657 sayılı Kanunun aday memurluk ile hükümlerine göre daha ağırdır
ve aday öğretmenler yönünden, diğer aday memurlar için öngörülmeyen, âdil
olmayan, daha aleyhe şartlara tâbî tutulmuştur.
Öyle ise,
6569 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değişik 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinin
onbirinci fıkrasında öngörülen dava konusu ibâre ile, öğretmenlerin adaylık
süreci farklılaştırılmış ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun aday memurluk
ile ilgili bağlayıcı hükümleri dışına çıkarılmıştır. Başka bir ifade ile, tüm
aday memurlara uygulanan ortak uygulamalardan vazgeçilerek, özellikle adaylığa
kabûl edilme, adayların yetiştirilmesi ve adaylık devresi içinde veya adaylık
süresi sonunda göreve son verme uygulamaları bakımından öğretmenlerin adaylık
süreci ayrıştırılmıştır. O hâlde, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun
öğretmenlik mesleğini düzenleyen 43. maddesinde aday öğretmenlikten
öğretmenliğe (aslî memurluğa) atanabilmede öngörülen koşullar, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun (aday memurluk ile ilgili olan) 54. ve devamı
maddelerinde öngörülen koşullardan daha ağır ve meşakkâtli olup, aday
öğretmenleri, 657 sayılı Kanunda aday memurlar için öngörülen güvencelerden
yoksun bırakmaktadır. Bu itibarla, 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinde aday
öğretmenlikten öğretmenliğe atanabilmede öngörülen koşullar, öğretmenliğe
geçişte ve göreve son vermede âdil ve hakkaniyete uygun olmayan bir uygulamaya
sebebiyet vermekte ve dolayısı ile, aday öğretmenlerin “aleyhine” sonuçlar
doğurmaktadır.
Anayasa’nın
“Cumhuriyetin nitelikleri” kenar başlıklı 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” denilmektedir.
Anayasamızın 2. maddesinde ifadesini bulan “Hukuk
devleti” ilkesi, hukuk güvenliğinin ve adaletin sağlanmasına yönelik hukuk
anlayışını temsil etmekte ve yasaların, yasakoyucunun keyfine göre değil, kamu
yararı amacıyla çıkarılmasını zorunlu kılmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin pek
çok Kararında isâbetle vurgulandığı üzere, hukuk devletinin vazgeçilmez öğeleri
arasında yer alan, yasaların kamu yararına dayanması ilkesi ile, bütün kamusal
girişimlerin temelinde bulunması doğal olan kamu yararı düşüncesinin yasalara
egemen olması ve özellikle, bir ülkenin geleceğinin biçimlendirilmesinde çok
önemli işlevleri olan eğitim ve öğretimin düzenlenmesinde, yasakoyucunun, bu
esâsı gözardı etmemesi ve yasama normlarına, bu olguyu en iyi şekilde
yansıtması zorunludur.
“Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen
kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı
denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel
hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Yasaların,
kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil
kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın
gereğidir. Bu nedenle yasakoyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan
takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı
ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir.” (Anayasa Mahkemesi’nin
4.6.2003 Tarihli ve 2002/132 Esas, 2003/48 Karar sayılı Kararı).
Yukarıdaki
bilgiler ışığında somut olaya baktığımızda, açıklanmaya çalışılan nedenlerle,
adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu sürdürmekle yükümlü olan hukuk devletinde,
dava konusu ibârenin yer aldığı Kural’da olduğu gibi, aday öğretmenler yönünden
aleyhe sonuçlar doğuran bir düzenlemenin âdil olduğundan ve hakkaniyet ölçütlerini
gözettiğinden söz edilemez.
Bu
itibarla, 6569 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değişik 1739 sayılı Kanunun 43.
maddesinin onbirinci fıkrasında geçen ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Kanununun 43. maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun aday memurluk ile ilgili hükümlerinin aday öğretmenler
hakkında uygulanmayacağını öngören Kural’da yer alan dava konusu “… aday
öğretmenler hakkında uygulanmaz” ibâresi, Anayasa’nın “hukuk devleti” ilkesini
benimseyen 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
2-) 19.11.2014
tarihli ve 6569 sayılı “TÜRKİYE SAĞLIK ENSTİTÜLERİ BAŞKANLIĞI KURULMASI
İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN”un 31. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun,
a.) ek 11.
maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasında yer alan),
“Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim
Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre tespit
edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre içerisinde
aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi hâlinde,
Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde …” ve “… kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.”
Bölümlerinin
Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal gerekçesi:
Dava
konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı bu düzenleme ile, eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre
içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulunun gerektiğinde kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alacağı hükme bağlanmıştır.
(Bu bapta
dava konusu yaptığımız ibâreler, “Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle
birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak
aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından
belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre tespit edilen vakıf
yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre içerisinde aktarılan kaynağın
vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi hâlinde, Yükseköğretim Kurulu
gerektiğinde …” ve “… kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde tedbir
niteliğinde kararlar alır.” bölümlerine münhasır olup, 6569 sayılı Kanunun 31.
maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11.
maddenin ikinci fıkrasını oluşturan) tümce içerisinde yer alan dava-dışı
“… düzeltici, …” ibâresine
[sözcüğüne] yönelik herhangi bir iptal talebimiz bulunmamaktadır; ancak, dava-dışı
“…
düzeltici, …” ibâresinin
[sözcüğünün], 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun “Dosya üzerinden inceleme ve gerekçeyle bağlı olmama”
başlığını taşıyan 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası hükmü gereğince iptaline
karar verilip verilmeyeceği cihetinin, Yüksek Mahkemenizin takdirinde bulunduğu
husûsuna, aşağıda [bu bölümün sonunda] değinilecektir).
2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun ek 9. maddesinin birinci fıkrasında, Vakıf
yükseköğretim kurumlarının eğitim - öğretim esaslarının, öğretim süreleri ve
öğrenci hakları ile ilgili hususların bu Kanun (2547 sayılı Kanun) hükümlerine
tâbî olduğu belirtildikten sonra, ek 10. maddesinde, Vakıf yükseköğretim
kurumlarının mali, idari ve ekonomik konularda Yüksekögretim Kurulunun gözetim
ve denetimine tâbî oldukları hükme bağlanmıştır.
Anayasamızın “Yükseköğretim kurumları”
kenar başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrasında “Çağdaş eğitim-öğretim
esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun
insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde
eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve
insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve
bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.”
denilmektedir.
Bu
Kural’da yer alan “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde
milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı” ile “bilimsel
özerkliğe sahip üniversite” kavramı, ülkemiz açısından -kuşkusuz- hayâtî önemi
hâizdir. Bu bağlamda, orta-öğretimi bitirmiş herkese yükseköğrenim imkânı
sağlanması hedefi, kendi başına mâsum bir politika seçeneği gibi durmakla
birlikte, bu seçeneğin, yasakoyucu tarafından siyasî kaygılar uğruna
yozlaştırılmaması gerekmektedir. Zirâ, yükseköğretim kurumlarının, ülkenin
ihtiyaçlarına uygun nitelikli insan gücü kaynağı yaratılması kadar, eğitim-öğretim,
araştırma, bilim üretme ve uygulama gibi işlevleri ve sorumlulukları da
mevcuttur. Buna ilâveten, ülkenin ihtiyaçlarına uygun ve nitelikli insan gücü
kaynağının, ülkenin hangi üretim ve yönetim süreçlerinde ve ne şekilde
değerlendirileceği konusu da, tüm bu olguların yanında, büyük önem taşımaktadır
(Melih Ersoy, H.Çağatay Keskinok, “YÖK’ün Üniversitelere İlişkin Gelişme
Politikalarının Tarihsel Değerlendirilmesi”, 5. Üniversite Kurultayı-2010,
Ankara, ODTÜ, 2011, Ankara, sh.66).
Dava
konusu ibârelerin yer aldığı Kural’da olduğu gibi, eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre
içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulunun, gerektiğinde kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alabilmesine olanak sağlanarak,
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “Çağdaş
eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı”na ve “bilimsel özerkliğe
sahip üniversite” hedefine ulaşabilmek mümkün değildir. İster vakıflar, isterse
Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumlarının araştırma ve bilimsel çalışma
etkinliklerini, altyapı olanaklarını, eğitici ve araştırıcı insan gücünü, kapasiteleri
ve kaynakları ile okullaşma hedeflerini tutarlı biçimde geliştirmek yerine,
-dava konusu ibârelerin yer aldığı Kural’da öngörüldüğü üzere- Yükseköğretim
Kuruluna, -hangi hâlde ve her ne sûrette olursa olsun- vakıf yükseköğretim
kurumları hakkında “kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde tedbir
niteliğinde kararlar alabilmesi”ne kanun yoluyla cevaz verilmesi, yükseköğretim
kurumlarının eğitim-öğretim, araştırma ve bilim üretme işlevlerini olumsuz
etkileyeceği gibi, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları yönünden
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çağdaş eğitim-öğretim
esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun
insan gücü yetiştirmek amacı”na ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversite”
hedefine ulaşmayı da teminatsız bırakacaktır.
Diğer
yandan, yükseköğretim kurumlarının, ülkenin ihtiyaçlarına uygun nitelikli insan
gücü yetiştirmek amaçları kadar, eğitim-öğretim, araştırma ve bilim üretme
faaliyetleri yanında, nitelikli insan gücü kaynağının ülkenin üretim ve yönetim
süreçlerinde ne şekilde değerlendirileceği konularından biri uğruna diğerlerini
gözardı eden yaklaşımların, yükseköğretim kurumlarının araştırma ve bilim
üretme etkinliklerinin zayıflaması yanında, bu kurumların toplumsal etki ve
sosyal aydınlanma konusunda sağlamaları gereken katkılarını tümden ortadan
kaldıran sonuçlar doğmasına yol açması kaçınılmazdır (Ersoy-Keskinok, a.g.m.,
sh.67). O hâlde, Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı” ve “bilimsel özerkliğe sahip
üniversiteler” mefhûmu ile bağdaşmayan ve bu bapta Anayasa’ya aykırılıkları
nedeniyle iptal gerekçeleri açıklanmaya çalışılan 6569 sayılı Kanunun 31.
maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11.
maddenin ikinci fıkrasını oluşturan) Kural’da yer alan dava konusu ibâreler
(bölümler), Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasına aykırılık
oluşturmaktadır.
Kaldı ki,
Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu (son) fıkrasında, “Vakıflar tarafından
kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki akademik
çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet
eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere
tâbidir.” denilmektedir. Anayasamızın bu Kural’ına göre, Anayasa’da belirtilen
hükümlere tâbî olma bakımından, malî ve idarî konuları dışındaki akademik
çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, vakıflar
tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile Devlet eliyle kurulan
yükseköğretim kurumları arasında herhangi bir fark ve ayrıcalık
bulunmamaktadır. O hâlde, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları
ile ilgili olarak Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı” ve “bilimsel özerkliğe sahip
üniversiteler” mefhûmu ile bağdaşmayan ve vakıflar tarafından kurulan
yükseköğretim kurumlarının bu hedeflere ulaşmalarını teminatsız bırakan her
türlü yasal düzenleme, Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu (son) fıkrasında yer
alan mezkûr Kural ile çelişme hâlinde olacaktır. Öyle ise (dava konusu ibârede
olduğu gibi), eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa
veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı -kabûl ettiğimiz
anlamına gelmemek kaydı ile- Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim
Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre tespit
edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre içerisinde
aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi hâlinde,
Yükseköğretim Kurulunun, gerektiğinde kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma
şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alabilmesine olanak sağlayan 6569 sayılı
Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve
böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasını oluşturan) dava konusu ibârelerin yer
aldığı düzenleme, Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu (son) fıkrası hükmüne de
aykırılık teşkil etmektedir.
Ayrıca, şu
hususun da belirtilmesinde fayda mülâhaza ediyoruz: Bu bapta Anayasa’ya
aykırılığı nedeniyle iptal gerekçeleri açıklanmaya çalışılan dava konusu
ibârelerin yer aldığı düzenleme, mevcut siyasî iktidarın, kamu kurumlarına
yönelik olarak izlediği menfî politikalar ile büyük ölçüde örtüşmektedir. 12
Eylül 1980 askerî darbesi ile akademik (bilimsel), idarî ve malî özerklikleri
ellerinden alınmış, demokratik ve özgürlükçü yapılanmaya kapalı olan
yükseköğretim kurumlarımız, yine bu bapta Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal
gerekçeleri açıklanmaya çalışılan dava konusu ibârelerin yer aldığı
düzenlemeler ile, özgürce bilim üretme yeteneklerini ve olanaklarını büyük
ölçüde yitirmiş, daha da merkezîleştirilmek sûretiyle siyasî iktidara daha çok
bağımlı hâle getirilmiş ve netice itibâriyle, ne yazık ki, sıradan birer devlet
kurumları mevkiine düşmüştür.
Nitekim,
mevcut siyasî iktidar döneminde, yükseköğretim sistemimizde yapılan mevzuat
düzenlemelerinin temel özelliği, kimi popülist uygulamalar ve özellikle kadro
oluşturma çabaları bir yana bırakıldığında, bir yandan, bütünüyle mevcut olan
merkezî yapılanmanın daha da güçlendirilmesi, diğer yandan, üniversitelerin,
zâten son derece sınırlı olan akademik, idarî ve malî özerkliklerini daha da
kısmak yönünde olmuştur (Ersoy-Keskinok, a.g.m., sh.69). İşte, dava konusu
ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme ile asıl hedeflenen amaç,
Yükseköğretim Kurulunun (YÖK’ün) vakıf yükseköğretim kurumları hakkında
gerektiğinde kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma tedbiri adı altında,
vakıf yükseköğretim kurumlarının akademik (bilimsel), idarî ve malî
özerkliklerini kısmak, onları sindirip pasifize etmek ve böylece, daha da
merkezîleştirip, Yükseköğretim Kuruluna (YÖK’e) -ve dolayısı ile, mevcut siyasî
iktidara- daha çok bağımlı hâle getirmektir.
Dava
konusu yapılan ibâreler (bölümler) içerisinde yer alan (ve esâsen buraya kadar
yapılan açıklamaların aynen geçerli olduğu hususunda duraksama bulunmayan) “…
Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen
nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre …” ibâresinin (sözcük grubunun)
Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptal gerekçelerine gelince:
Yukarıda,
dava dilekçemizin iş bu bölümünde Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptal
gerekçelerini açıklamaya çalıştığımız bütün beyanlarımızın dava konusu
ibârelerin yer aldığı 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun
ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasını
oluşturan) tümcede geçen söz konusu “… Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre …” ibâresi (sözcük grubu) için de aynen geçerli olduğu izâhtan vârestedir;
zirâ, dava konusu ibârelerin yer aldığı tümce içerisindeki iş bu ibâre (sözcük
grubu), anılan Kural’ın ayrılmaz bir parçasıdır ve tümcenin yüklemini oluşturan
“( … ) Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde ( … ) kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.” biçimindeki ibâre ile tam
bir anlam bütünlüğü içerisindedir. Gerçekten, buraya kadar yapılan açıklamalar
nedeniyle dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı Kural’da beliren
(zuhûr eden) Anayasa ihlâlleri, aynı Kural (tümce) içerisinde yer alan “…
Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen
nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre …” ibâresine (sözcük grubuna) da sirâyet
etmekte ve bu bölümün de, -Kural içerisinde dava konusu yapılan diğer bölümler
gibi- Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Bununla
birlikte, anılan ibâre ile ilgili olarak denilebilir ki, ülkemizde, mevcut
siyasî iktidar döneminde üniversite gelirleri ile üniversitelerin malî
disiplini ve yönetimi ile ilgili olarak Yükseköğretim Kurulu’nun ve Maliye
Bakanlığı’nın yetkilerini arttıran düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin
çoğu, üniversite gelirlerine ilişkin kamu maliyesi ile ilgilidir. Kezâ, bu
düzenlemeler, üniversitelerin, zâten mevcut olmayan malî özerkliğinin büyük
oranda Yükseköğretim Kurulu ile Maliye Bakanlığı lehine daraltmaya yönelik
düzenlemelerdir (Ersoy-Keskinok, a.g.m., sh.70). İşte, dava konusu ibârelerin
içerisinde yer alan “… Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre …” ibâresi (sözcük
grubu), aynı zamanda, Anayasa’nın 130. maddesi anlamında, vakıflar tarafından
kurulan yükseköğretim kurumları üzerinde Devletin (Maliye Bakanlığı ile
Yükseköğretim Kurulunun) denetim ve gözetim yetkisini, yâni, vesâyetini
arttırıcı bir içeriğe sahiptir. Şüphesiz, Anayasamızın 130. maddesi hükmü
anlamında güvence altında bulunan vakıf yükseköğretim kurumları üzerinde
Devletin (Maliye Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulunun) gözetim ve denetim
yetkisini (vesâyetini) arttırıcı böylesi bir düzenleme, Anayasa’nın 130.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı” ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler” mefhûmu ile
bağdaşmamaktadır.
Dolayısı
ile, Yükseköğretim Kurulunun, gerektiğinde, kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alabileceği vakıf yükseköğretim
kurumlarının tesbitinde (belirlenmesinde) “Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterler”in
esas alınmasına ve böylece, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları
yönünden Yükseköğretim Kuruluna ilâveten, bir anlamda, Maliye Bakanlığına “yeni
bir vesâyet makâmı” statüsü kazandırılmasına cevaz veren böylesi bir düzenleme
(az yukarıda da değinildiği veçhile, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim
kurumları ile ilgili olarak Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu [son] fıkrası
hükmü delâleti ile), Anayasa’nın 130. maddesinin birinci ve onuncu (son)
fıkraları hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir.
Bu
noktada, “Üniversite özerkliği” mefhûmuna kısaca değinmek istiyoruz: Yüksek
mâlumları olduğu veçhile, üniversiteler, bütün ülkelerde belirli tarihsel bir
evrim sonrasında Devlet teşkilâtının dışında tutulmuş ve işlevleri gereği kendilerine
özgü bir yönetim biçimine sâhip kılınmışlardır. Bu kendine özgü yönetim,
ülkeden ülkeye bazı farklılıklar göstermekle birlikte, her yerde bir “akademik
özyönetim” niteliğini taşımaktadır. Söz konusu “âkademik özyönetim” ilkesinin
ideal uygulama aracı da, kuşkusuz, “akademik özerklik”tir. Özerklik, kamu
hukuku alanında, bir kuruluşun kendi iç-yaşamını (faaliyet ve organlarını)
hukuk kuralları koymak sûretiyle bağımsızca düzenleyebilme yetkisidir. Bu tanım
üniversiteye uygulanacak olursa, şu sonuca varılır: Üniversite özerkliği,
üniversite organlarının, bilimsel faaliyetleri genel (yönetmelikler) ya da
birel hukuk işlemleriyle serbestçe düzenleme yetkisidir.” (Ülkü Azrak, “Devlet
ve Üniversite”, İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi, Sayı:3, Yıl:9, 1988, sh.24).
Bir tür “hizmet
yerinden yönetim kuruluşu” olan üniversitelerde özerkliğin esas, vesâyetin ise
istisna olması beklenir. Anayasamızın 130. maddesi hükmünden de anlaşılacağı
üzere, bilimsel özerklik belirtilirken, üniversitelerin idarî ve malî olarak
Devletin gözetim ve denetimi altında bulunacağı öngörülmektedir. Yâni,
Anayasamız, özerkliği, bilimsel, idarî ve malî olarak üçe ayırmış
bulunmaktadır. Ancak, malî özerklik olmadan, bilimsel ve idarî özerklikten söz
edebilmek mümkün değildir (Özge Yücel, “İdare Hukuku Ödevi: İdari (Yönetsel)
Vesayet”, Türk Hukuk Sitesi, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_507.htm
[Çevrimiçi Kaynak], Erişim Tarihi:4.1.2015).
Diğer
yandan, üniversite özerkliği, bilim özgürlüğünün kurumsal garantisini
oluşturur. Yâni, kendi başına amaç değil, fakat, bilimsel gerçeklerin
araştırılıp bulunması, öğretilmesi ve öğrenilmesi demek olan bilim özgürlüğünün
vazgeçilemez ve parçalanamaz, bütünlüğü bozulamaz hukukî aracıdır (Azrak,
a.g.m., sh.25). Bu itibarla, üniversitelerle ilgili hukukî düzenlemeler,
siyaset malzemesi olmamalıdır (Yücel, a.g.m., http://www.turkhukuksitesi.com/makale_507.htm
[Çevrimiçi Kaynak], Erişim Tarihi:4.1.2015).
Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarına, -kural
olarak- sadece, bilimsel özerklik tanındığı görülmektedir. Denetim ve gözetim
görevini ise, Devlet adına, Yükseköğretim Kurulu yerine getirmektedir.
Yükseköğretim Kurulunu ise Anayasamızın 131. maddesi düzenlemektedir.
Anayasa’nın “Yükseköğretim üst kuruluşları” kenar başlıklı 131. maddesinin
birinci fıkrasında, “Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak,
düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim - öğretim
ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda
belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve
üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını
sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı
ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.” denilmektedir.
Bu
Kural’dan da anlaşılacağı üzere, “Yükseköğretim üst kuruluşu” olan
Yükseköğretim Kurulunun “kuruluş maksadı” şu başlıklar altında toplanabilir:
·
Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek,
yönetmek, denetlemek,
·
Yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel
araştırma faaliyetlerini yönlendirmek,
·
Yükseköğretim kurumlarının kanunda belirtilen amaç ve ilkeler
doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen
kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak,
·
Öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak.
Görüldüğü
gibi, Anayasamızın 131. maddesinde Yükseköğretim Kurulunun kuruluş maksatları
arasında -her ne fiili gerçekleştirmiş ya da her ne fiile mâruz kalmış
olurlarsa olsunlar- vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, Yükseköğretim
Kurulunun (YÖK'ün), dava konusu ibârelerin yer aldığı Kural'da olduğu gibi,
eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü
şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı -kabûl ettiğimiz anlamına
gelmemek kaydı ile- Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre tespit edilen vakıf
yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre içerisinde aktarılan kaynağın
vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi hâlinde, Yükseköğretim Kurulu
gerektiğinde ( ... ) kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde tedbir
niteliğinde kararlar alabilme biçiminde herhangi bir tasarruf hakkı, görevi ve
yetkisi bulunmamaktadır. Her ne şekil ve sûrette tezâhür ederse etsin, eğitim
ve öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte, kurucu vakfa veya üçüncü
şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı tesbit edilen vakıf
yükseköğretim kurumları hakkında, aktarılan kaynağın verilen süre içerisinde
vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi hâlinde (kabûl anlamına gelmemek
kaydı ile, velev ki, Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre tesbit edilmiş olsa
dahî), kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde
kararlar alabilmesine, Anayasamızın 131. maddesi cevaz vermemektedir.
O hâlde,
Yükseköğretim Kurulunun, -ister vakıflar tarafından, isterse Devlet eliyle
kurulmuş olsun- yükseköğretim kurumları hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde kararlar alabilmesi, Anayasa'nın 131. maddesinin
birinci fıkrası hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Açıklanan
nedenlerle, 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11.
maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasında yer alan) ve
içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme (yâni,
“Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü
şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü
alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir
kriterlere göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen
süre içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde ( ... ) kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.” biçimindeki Kural),
Anayasa'nın 131. maddesinin birinci fıkrası hükmüne açıkça aykırıdır.
Diğer
yandan, Anayasa'nın “Egemenlik” kenar başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci tümcesinde, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisi kullanamaz.” denilmektedir. Anayasamızın “Yükseköğretim üst
kuruluşları” kenar başlıklı 131. maddesinde Yükseköğretim Kurulunun vakıf veya
Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları üzerindeki denetim ve gözetim
yetkileri çerçevesinde yükseköğretim kurumları hakkında kısıtlayıcı veya
faaliyet iznini kaldırma şeklinde kararlar alma yetkisi bulunmadığına göre,
dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı Kural ile Yükseköğretim
Kuruluna, kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullandırılmış
olmaktadır. O hâlde, 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek
11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasında yer alan)
ve içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme (yâni,
“Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü
şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü
alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir
kriterlere göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen
süre içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde [ ... ] kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.” biçimindeki Kural),
Anayasa'nın 6. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesine açıkça aykırıdır.
Şüphesiz,
dava konusu ibârelerde geçen (vakıf yükseköğretim kurumları için geçerli olmak
üzere) “Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya
üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı …” vâkıâsının
tesbitinde esas alınacağı öngörülen ve “… Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre …” ibâresi (sözcük grubu) içerisinde geçen “nesnel ve ölçülebilir
kriterler”in nelerden ibâret olup, hangi ölçütleri murâdettiği Kural'da
açıklanmamıştır. Kezâ, aynı cihet, yine, dava konusu ibâre içerisinde geçen
“... kaynak aktardığı …” ibâresi için de geçerli olup, bu ibâre ile (yâni,
“kaynak aktarımı” olgusu ile) Kural muhteviyâtında neyin murâdedildiği tasrih
olunmamıştır. Öyle ise, dava konusu ibârelerin yer aldığı Kural, muğlâktır,
belirsizdir ve bu itibarla, “Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim
Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterler” ibâresi ile
“kaynak aktardığı” biçimindeki sözcük öbeği, kuşkusuz, idarenin ve dolayısı
ile, Yükseköğretim Kurulunun keyfî uygulamalarına açıktır. Dava konusu ibâreler
içerisinde yer alan, “Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu
vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktarma” vâkıâsının
tesbitinde esas alınacağı öngörülen, “Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre” biçimindeki tesbit yöntemi, kuşkusuz, mevcut siyasî iktidarın,
yükseköğretim alanında, vakıflar tarafından ihdâs olunan yükseköğretim
kurumları üzerinde kurmayı amaçladığı vesâyet denetimini daha da arttırma
çabaları yanında, bu alanda merkezî yapılanmanın daha da güçlendirilmesi
anlamına gelmektedir.
Kezâ,
mevzuâtımızda, sarih bir târifi bulunmayan ve dolayısı ile, keyfî tanımlamalara
ve uygulamalara sebebiyet verebilecek olan “kaynak aktarımı” olgusu, Maliye
Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu tarafından her somut olayda yeniden ve
farklı biçimlerde tanımlanabilecek ve böylece, hukuk-dışı ve keyfî uygulamalara
sebebiyet verebilecektir. Türk Hukukunda, “kaynak aktarımı” kavramı, yeterince
açık değil iken ve dava konusu ibârelerin yer aldığı Kural’da vakıf
yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte
kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı “kaynak aktarımı”
olgusunun ne anlama geldiği ve hangi somut eylemleri murâdettiği konusunda
yeterli açıklık mevcut değil iken, “kaynak aktarımı” gibi, idarenin istediği
yoruma, tanıma ve uygulamalarına zemin hazırlayacak biçimde muğlâk ibârelere
yer verilmesi, az yukarıda açıklandığı veçhile, yine, mevcut siyasî iktidarın,
yükseköğretim sistemimizde, vakıf yükseköğretim kurumları üzerinde kurmayı
amaçladığı gözetim ve denetim (vesâyet) yetkisinin daha da arttırılması
anlamına gelmektedir.
Anayasa’nın
“Cumhuriyetin nitelikleri” kenar başlıklı 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” denilmektedir.
Anayasanın 2. maddesinde belirtilen
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel niteliklerinden olan "Hukuk
Devleti" ilkesi, vatandaşlarına hukuk güvenliğini sağlayan, idarenin
hukuka bağlılığını amaç edinen, buna karşılık kamu gücünün sınırsız, ölçüsüz ve
keyfî kullanılmasını önleyen en önemli unsurlardan biridir.
Anayasa'nın 2. maddesinde
belirtilen “hukuk devleti” ilkesinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına
hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve
öngörülebilirlik gerektirir. Hukuk devletinde yargı denetiminin sağlanabilmesi
için de, idarenin görev ve yetkilerinin sınırlarının kanunlarda açıkça
gösterilmesi bir zorunluluktur.
Hâlbuki, dava konusu ibârelerde
geçen (vakıf yükseköğretim kurumları için geçerli olmak üzere) “Eğitim-öğretim faaliyetlerini
yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı
kaynak aktardığı …” vâkıâsının tesbitinde esas alınacağı öngörülen “… Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre …” ibâresi içerisindeki “nesnel ve ölçülebilir kriterler” biçimindeki tesbit yöntemi ile, yine,
aynı dava konusu ibâre içerisinde yer alan “... kaynak aktardığı …” biçimindeki
sözcük öbeği, belirlilik, genellik, soyutluk ve öngörülebilirlik özellikleri
taşımamaları nedeniyle, Anayasamızın 2. maddesinde ifadesini bulan “hukuk
devleti” ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu itibarla, dava konusu düzenleme, bu
bakımdan, Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır.
Anayasa
Mahkemesi, “hukuk devleti” ilkesini; hukuk güvenliği, kamu yararı, nesnellik
kriteri, adalet ve hakkaniyet ölçütleriyle birlikte açıkladığı bir Kararında şu
tesbitlerde bulunmuştur: “Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, varlık nedenini bu
hak ve özgürlükleri koruyup güçlendirmekte gören, her alanda adaletli bir hukuk
düzeni kurup bunu güçlendirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan,
yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve
Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir (...) Yasaların kamu düzeninin
kurulması ve korunması, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması,
genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi
hukuk devleti olmanın gereğidir.” (Anayasa Mahkemesi’nin 27.9.2006 Tarihli ve
2004/63 Esas, 2006/94 Karar sayılı Kararı).
Kanunların,
kamu yararı amacına yönelik olması, genel, objektif, âdil kurallar içermesi ve
hakkaniyeti gözetmesi, hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle,
yasakoyucunun, hukukî düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini,
anayasal sınırlar içinde, adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz
önünde tutarak kullanması gerekir.
“Hukuk devleti” ilkesi, hukuk güvenliğinin ve
adaletin sağlanmasına yönelik hukuk anlayışını temsil etmekte ve yasaların,
yasakoyucunun keyfine göre değil, kamu yararı amacıyla çıkarılmasını zorunlu
kılmaktadır.
Anayasa
Mahkemesi’nin pek çok Kararında isâbetle vurgulandığı üzere, hukuk devletinin
vazgeçilmez öğeleri arasında yer alan yasaların kamu yararına dayanması ilkesi
ile, bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan kamu yararı
düşüncesinin yasalara egemen olması ve özellikle, bir ülkenin geleceğinin
biçimlendirilmesinde çok önemli işlevleri olan yükseköğretim kurumlarının
düzenlenmesinde, yasakoyucunun, bu esâsı gözardı etmemesi ve yasama normlarına,
bu olguyu en iyi şekilde yansıtması zorunludur.
Yüksek
malûmları olduğu veçhile, “evrensel hukuk ilkeleri” ya da “hukukun genel
ilkeleri” denildiğinde, hakkın kötüye kullanılmaması, iyi niyet, sözleşmeye
bağlılık, ayrımcılık yapılmaması, ölçülülük, kazanılmış hakları saygı, haklı
beklentilerin korunması, yasaların geriye yürümezliği, hukuk güvenliği, adalet,
eşitlik, yasallık, belirlilik ve öngörülebilirlik gibi, evrensel düzeyde kabûl
gören “hukukun üstün kuralları” anlaşılmaktadır.
Bu
bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, gerek dava konusu ibârelerde
geçen (vakıf yükseköğretim kurumları için geçerli olmak üzere) “Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı …” vâkıâsının tesbitinde esas alınacağı öngörülen
“… Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından
belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre …” ibâresi içerisindeki “nesnel
ve ölçülebilir kriterler” biçimindeki tesbit yöntemi ile, yine, aynı dava
konusu ibâre içerisinde yer alan “... kaynak aktardığı …” biçimindeki sözcük
öbeği, gerekse 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11.
maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasında geçen) ve
içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme (yâni,
“Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü
şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü
alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir
kriterlere göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen
süre içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde ( ... ) kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.” biçimindeki Kural),
vakıf yükseköğretim kurumları ile ilgili olarak kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alma olgusuna yönelik
uygulamada idareye sınırsız bir takdir yetkisi verilmektedir. Denetimi
(murâkabesi) neredeyse imkânsız olan bu uygulama, vakıflar tarafından kurulan
yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim faaliyetlerinin devamını -sadece-
idarenin (Maliye Bakanlığının) ve Yükseköğretim Kurumunun takdirine ve
inisiyatifine terk eden hukuk-dışı ve keyfî bir düzenleme anlamına gelmektedir.
Hâl böyle
olunca, dava konusu ibârelerde olduğu gibi, eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı ile)
Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen
nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre tespit edilen vakıf yükseköğretim
kurumları hakkında, verilen süre içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim
kurumuna iade edilmemesi hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde ( ... )
kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar
alma yöntemi, kişilerin (bir kamu hukuku tüzel kişisi olan vakıf yükseköğretim
kurumlarının) eylem ve işlemlerinde (eğitim-öğretim faaliyetleri ile bu
kapsamda deruhte edecekleri tüm işlemlerinde, bu meyanda [Kural’da yer aldığı
şekliyle], kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı olarak
kaynak aktarımında) Devlete güven duyabilmesini engellemekte ve kişilerin
(vakıflar tarafından kurulan ve kamu tüzel kişiliğine sahip yükseköğretim
kurumlarının) Devlete olan güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden biri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Anayasamızın 130. maddesinde anlamını ve ifadesini bulan
ve Anayasal güvence altına alınan vakıf yükseköğretim kurumlarının eylem ve
işlemlerinde (eğitim-öğretim faaliyetleri ile bu kapsamda nitelendirilebilecek
olan tüm işlemlerinde bu meyanda [Kural’da yer aldığı şekliyle], kurucu vakfa
veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı olarak kaynak aktarımında)
idareye, -kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı nitelikte kararlar
almasına kadar varan- sınırsız bir takdir yetkisi tanıyan ve denetimi nerede
ise olanaksız olan böylesi bir düzenlemenin, hukuk devletinin korumakla yükümlü
olduğu evrensel ilkelerden biri olan hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşabilmesi
mümkün değildir. Bu itibarla, adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu sürdürmekle
yükümlü olan hukuk devletinde, dava konusu ibârelerin yer aldığı tümcede (Kural'da)
olduğu gibi, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının aleyhine
sonuç doğmasına cevaz veren böylesi bir düzenlemenin âdil olduğundan söz
edilemez. Dava konusu ibârelerin yer aldığı düzenleme, hukuk güvenliğinin ve
adaletin sağlanmasını amaçlayan “hukuk devleti ilkesi” ve “hukukun genel
ilkeleri” ile çatışma hâlindedir ve bu itibarla, Anayasa'nın “hukuk devleti”
ilkesini benimseyen 2. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanmaya
çalışılan nedenlerle, gerek dava konusu ibârelerde geçen (vakıf
yükseköğretim kurumları için geçerli olmak üzere) “Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı …” vâkıâsının tesbitinde esas alınacağı
öngörülen “… Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre …” ibâresi
içerisindeki “nesnel ve ölçülebilir kriterler” biçimindeki tesbit yöntemi ile,
yine, aynı dava konusu ibâre içerisinde yer alan “... kaynak aktardığı …”
biçimindeki sözcük öbeği, gerekse 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547
sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci
fıkrasında geçen) ve içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı
düzenleme (yâni, “Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu
vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye
Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel
ve ölçülebilir kriterlere göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları
hakkında, verilen süre içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim
kurumuna iade edilmemesi hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde ( ... )
kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar
alır.” biçimindeki Kural), Anayasa’nın 2., 6., 130. ve 131. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
b.) ek 11.
maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan),
“Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu
ilgili yükseköğretim kurumu hakkında …” ve “… kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar, Üniversitelerarası
Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir.”
Bölümlerinin
Anayasa’ya Aykırılığı Nedeniyle İptal Gerekçesi:
Dava
konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı bu düzenleme ile, vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında
kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl
ve esasların, Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
(Bu bapta
dava konusu yaptığımız ibâreler, “Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve
bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında …” ve “… kısıtlayıcı
veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar,
Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan
yönetmelikle düzenlenir.” bölümlerine münhasır olup, 6569 sayılı Kanunun 31.
maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11.
maddenin üçüncü fıkrasını oluşturan) tümce içerisinde yer alan dava-dışı
“… yol gösterici, düzeltici, …”
ibâresine [sözcük grubuna] yönelik herhangi bir iptal
talebimiz bulunmamaktadır; ancak, dava-dışı “… yol
gösterici, düzeltici, …”
ibâresinin [sözcük grubunun], 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun “Dosya
üzerinden inceleme ve gerekçeyle bağlı olmama” başlığını taşıyan 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası hükmü gereğince iptaline karar verilip verilmeyeceği
cihetinin, Yüksek Mahkemenizin takdirinde bulunduğu husûsuna, aşağıda [bu
bölümün sonunda] değinilecektir).
2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun ek 9. maddesinin birinci fıkrasında, Vakıf
yükseköğretim kurumlarının eğitim - öğretim esaslarının, öğretim süreleri ve
öğrenci hakları ile ilgili hususların bu Kanun (2547 sayılı Kanun) hükümlerine
tâbî olduğu belirtildikten sonra, ek 10. maddesinde, Vakıf yükseköğretim
kurumlarının mali, idari ve ekonomik konularda Yüksekögretim Kurulunun gözetim
ve denetimine tâbî oldukları hükme bağlanmıştır.
Anayasamızın “Yükseköğretim kurumları”
kenar başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrasında “Çağdaş eğitim-öğretim
esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun
insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde
eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve
insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve
bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.”
denilmektedir.
Yukarıda,
dava dilekçemizin (IV). Bölümünün (2-a) Başlığı altında 6569 sayılı Kanunun 31.
maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan) dava konusu ibârelerin Anayasa’ya
aykırılığı nedeniyle iptal gerekçeleri kısmında da açıklamaya çalıştığımız
veçhile, Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çağdaş
eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı” ile “bilimsel özerkliğe sahip
üniversite” kavramı, ülkemiz açısından -kuşkusuz- hayâtî önemi hâizdir.
Dava
konusu ibârelerin yer aldığı Kural’da olduğu gibi, vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında
kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl
ve esasların (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı ile), Üniversitelerarası
Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenmesine olanak sağlanarak, Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen
içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı”na
ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversite” hedefine ulaşabilmek mümkün değildir.
İster vakıflar, isterse Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumlarının
araştırma ve bilimsel çalışma etkinliklerini, altyapı olanaklarını, eğitici ve
araştırıcı insan gücünü, kapasiteleri ve kaynakları ile okullaşma hedeflerini
tutarlı biçimde geliştirmek yerine, -dava konusu ibârelerin yer aldığı Kural’da
öngörüldüğü üzere- Yükseköğretim Kuruluna, -hangi denetimle ilgili, hangi hâlde
ve her ne sûrette olursa olsun- vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimleri
sonucu “kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına
ilişkin usûl ve esaslar konusunda, yönetmelik düzenleme yetkisi”ne kanun
yoluyla cevaz verilmesi, yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim, araştırma
ve bilim üretme işlevlerini olumsuz etkileyeceği gibi, vakıflar tarafından kurulan
yükseköğretim kurumları yönünden Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında
yer alan “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve
ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı”na ve “bilimsel
özerkliğe sahip üniversite” hedefine ulaşmayı da teminatsız bırakacaktır.
O hâlde,
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çağdaş eğitim-öğretim
esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun
insan gücü yetiştirmek amacı” ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler”
mefhûmu ile bağdaşmayan ve bu bapta Anayasa’ya aykırılıkları nedeniyle iptal
gerekçeleri açıklanmaya çalışılan 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547
sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin üçüncü
fıkrasını oluşturan) Kural’da yer alan ve vakıf yükseköğretim kurumlarının
denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında kısıtlayıcı
veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların
(kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı ile), Üniversitelerarası Kurulun
görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenmesine olanak sağlayan dava konusu ibâreler (bölümler), Anayasa’nın
130. maddesinin birinci fıkrasına aykırılık oluşturmaktadır.
Kaldı ki,
yine, yukarıda, dava dilekçemizin (IV). Bölümünün (2-a) Başlığı altında 6569
sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve
böylece ek 11. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan) dava konusu ibârelerin Anayasa’ya
aykırılığı nedeniyle iptal gerekçeleri kısmında da açıklamaya çalıştığımız
veçhile, Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu (son) fıkrasında, “Vakıflar
tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki
akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden,
Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen
hükümlere tâbidir.” denilmektedir. Anayasamızın bu Kural’ına göre, Anayasa’da
belirtilen hükümlere tâbî olma bakımından, malî ve idarî konuları dışındaki
akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden,
vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile Devlet eliyle kurulan
yükseköğretim kurumları arasında herhangi bir fark ve ayrıcalık bulunmamaktadır.
O hâlde, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile ilgili olarak
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çağdaş eğitim-öğretim
esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun
insan gücü yetiştirmek amacı” ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler”
mefhûmu ile bağdaşmayan ve vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim
kurumlarının bu hedeflere ulaşmalarını teminatsız bırakan her türlü yasal
düzenleme, Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu (son) fıkrasında yer alan mezkûr
Kural ile çelişme hâlinde olacaktır. Öyle ise (dava konusu ibârede olduğu
gibi), vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili
yükseköğretim kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin
alınmasına ilişkin usûl ve esasların (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı
ile), Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenmesine olanak sağlayan 6569 sayılı
Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve
böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasını oluşturan) dava konusu ibârelerin yer
aldığı düzenleme, Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu (son) fıkrası hükmüne de
aykırılık teşkil etmektedir.
Nitekim,
yine, yukarıda, dava dilekçemizin (IV). Bölümünün (2-a) Başlığı altında 6569
sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve
böylece ek 11. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan) dava konusu ibârelerin
Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal gerekçeleri kısmında da açıklamaya
çalıştığımız üzere, mevcut siyasî iktidar döneminde, yükseköğretim sistemimizde
yapılan mevzuat düzenlemelerinin temel özelliği, kimi popülist uygulamalar ve
özellikle kadro oluşturma çabaları bir yana bırakıldığında, bir yandan,
bütünüyle mevcut olan merkezî yapılanmanın daha da güçlendirilmesi, diğer
yandan, üniversitelerin, zâten son derece sınırlı olan akademik, idarî ve malî
özerkliklerini daha da kısmak yönünde olmuştur (Ersoy-Keskinok, a.g.m., sh.69).
İşte, dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme ile asıl
hedeflenen amaç, Yükseköğretim Kurulunun (YÖK’ün) vakıf yükseköğretim kurumları
hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınması adı
altında, vakıf yükseköğretim kurumlarının akademik (bilimsel), idarî ve malî
özerkliklerini kısmak, onları sindirip pasifize etmek ve böylece, daha da
merkezîleştirip, Yükseköğretim Kuruluna (YÖK’e) -ve dolayısı ile, mevcut siyasî
iktidara- daha çok bağımlı hâle getirmektir.
Dava
konusu yapılan ibâreler (bölümler) içerisinde yer alan (ve esâsen buraya kadar
yapılan açıklamaların aynen geçerli olduğu hususunda duraksama bulunmayan) “…
Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak …” ibâresinin (sözcük grubunun)
Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptal gerekçelerine gelince:
Yukarıda,
dava dilekçemizin iş bu bölümünde Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptal
gerekçelerini açıklamaya çalıştığımız bütün beyanlarımızın, dava konusu
ibârelerin yer aldığı 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun
ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasını
oluşturan) tümcede geçen söz konusu “… Üniversitelerarası Kurulun görüşü
alınarak …” ibâresi (sözcük grubu) için de aynen geçerli olduğu izâhtan
vârestedir; zirâ, dava konusu ibârelerin yer aldığı tümce içerisindeki iş bu
ibâre (sözcük grubu), anılan Kural’ın ayrılmaz bir parçasıdır ve tümcenin diğer
unsurlarını oluşturan “Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim
sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında ( ... ) kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar, ( ... )
Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.” biçimindeki
ibâre ile tam bir anlam bütünlüğü içerisindedir. Gerçekten, buraya kadar
yapılan açıklamalar nedeniyle dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı
Kural’da beliren (zuhûr eden) Anayasa ihlâlleri, aynı Kural (tümce) içerisinde
yer alan “… Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak …” ibâresine (sözcük
grubuna) da sirâyet etmekte ve bu bölümün de, -Kural içerisinde dava konusu
yapılan diğer bölümler gibi- Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali gerektiği
sonucunu doğurmaktadır.
Bununla
birlikte, anılan ibâre ile ilgili olarak denilebilir ki, dava konusu bölümler
içerisinde yer alan “… Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak …” ibâresi
(sözcük grubu), aynı zamanda, Anayasa’nın 130. maddesi anlamında, vakıflar
tarafından kurulan yükseköğretim kurumları üzerinde Devletin (Üniversitelerarası
Kurul ile Yükseköğretim Kurulunun) denetim ve gözetim yetkisini, yâni,
vesâyetini arttırıcı bir içeriğe sahiptir. Şüphesiz, Anayasamızın 130. maddesi
hükmü anlamında güvence altında bulunan vakıf yükseköğretim kurumları üzerinde
Devletin (Üniversitelerarası Kurul ile Yükseköğretim Kurulunun) gözetim ve denetim
yetkisini (vesâyetini) arttırıcı böylesi bir düzenleme, Anayasa’nın 130.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı” ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler” mefhûmu ile
bağdaşmamaktadır.
Dolayısı
ile, vakıf yükseköğretim kurumlarının, kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesinde “Üniversitelerarası Kurulun
görüşünün alınması”na ve böylece, vakıf yükseköğretim kurumları yönünden
Yükseköğretim Kuruluna ilâveten, bir anlamda, Üniversitelerarası Kurula “yeni
bir vesâyet makâmı” statüsü kazandırılmasına cevaz veren böylesi bir düzenleme
(az yukarıda da değinildiği veçhile, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim
kurumları ile ilgili olarak Anayasa’nın 130. maddesinin onuncu [son] fıkrası
hükmü delâleti ile), Anayasa’nın 130. maddesinin birinci ve onuncu (son) fıkraları
hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda, dava dilekçemizin (IV).
Bölümünün (2-a) Başlığı altında 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı
Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan) dava konusu ibârelerin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle
iptal gerekçeleri kısmında da açıklamaya çalıştığımız üzere, Ülkemizdeki
yükseköğretim kurumlarına, -kural olarak- sadece, bilimsel özerklik tanındığı
görülmektedir. Denetim ve gözetim görevini ise, -yüksek mâlûmları olduğu
veçhile- Devlet adına, Yükseköğretim Kurulu yerine getirmektedir. Yükseköğretim
Kurulunu ise, Anayasamızın 131. maddesi düzenlemektedir. Anayasa’nın
“Yükseköğretim üst kuruluşları” kenar başlıklı 131. maddesinin birinci
fıkrasında, “Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek,
yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim - öğretim ve bilimsel
araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve
ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis
edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim
elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim
Kurulu kurulur.” denilmektedir.
Bu
Kural’dan da anlaşılacağı üzere, “Yükseköğretim üst kuruluşu” olan
Yükseköğretim Kurulunun “kuruluş maksadı” şu başlıklar altında toplanabilir:
·
Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek,
yönetmek, denetlemek,
·
Yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel
araştırma faaliyetlerini yönlendirmek,
·
Yükseköğretim kurumlarının kanunda belirtilen amaç ve ilkeler
doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen
kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak,
·
Öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak.
Görüldüğü
gibi, Anayasamızın 131. maddesinde Yükseköğretim Kurulunun kuruluş maksatları
arasında -her ne fiili gerçekleştirmiş ya da her ne fiile mâruz kalmış
olurlarsa olsunlar- vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, Yükseköğretim
Kurulunun (YÖK'ün), dava konusu ibârelerin yer aldığı Kural'da olduğu gibi, vakıf
yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim
kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin
alınmasına ilişkin usûl ve esasların (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı
ile), Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenmesi biçiminde herhangi bir tasarruf
hakkı, görevi ve yetkisi bulunmamaktadır. Her ne sûrette tezâhür ederse etsin
ve ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, vakıf yükseköğretim kurumlarının
denetimi sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların Yükseköğretim
Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesine, Anayasamızın 131.
maddesi cevaz vermemektedir.
O hâlde,
Yükseköğretim Kurulunun, -ister vakıflar tarafından, isterse Devlet eliyle
kurulmuş olsun- yükseköğretim kurumları hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların Yükseköğretim
Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesi, Anayasa'nın 131.
maddesinin birinci fıkrası hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanan nedenlerle, 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun
ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında yer
alan) ve içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme
(yâni, “Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili
yükseköğretim kurumu hakkında ( … ) kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı
önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun
görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir.” biçimindeki Kural), Anayasa'nın 131. maddesinin birinci fıkrası
hükmüne açıkça aykırıdır.
Diğer
yandan, Anayasa'nın “Egemenlik” kenar başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci tümcesinde, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisi kullanamaz.” denilmektedir. Anayasamızın “Yükseköğretim üst
kuruluşları” kenar başlıklı 131. maddesinde Yükseköğretim Kurulunun, vakıf veya
Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları üzerindeki denetim ve gözetim
yetkileri çerçevesinde yükseköğretim kurumları hakkında, kısıtlayıcı veya
faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasları
yönetmelikle düzenleme yetkisi bulunmadığına göre, dava konusu ibârelerin (bölümlerin)
yer aldığı Kural ile Yükseköğretim Kuruluna, kaynağını Anayasa'dan almayan bir
Devlet yetkisi kullandırılmış olmaktadır. O hâlde, 6569 sayılı Kanunun 31.
maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11.
maddenin üçüncü fıkrasında yer alan) ve içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin)
yer aldığı düzenleme (yâni, “Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu
denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında [ … ] kısıtlayıcı veya
faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar, Üniversitelerarası
Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir.” biçimindeki Kural), Anayasa'nın 6. maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci tümcesine açıkça aykırıdır.
Ayrıca,
vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili
yükseköğretim kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı
önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların düzenlenmesi, Yükseköğretim
Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakılmaktadır. Ancak, bu yöntem, yâni,
vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili
yükseköğretim kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı
önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların düzenlenmesinin, Yükseköğretim
Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakılması, Anayasa’nın “hukuk
devleti” ilkesini benimseyen 2. maddesi ile, “yasama yetkisinin
devredilmezliği” ilkesini benimseyen 7. maddesine aykırıdır. Zirâ;
Anayasa’nın
“Cumhuriyetin nitelikleri” kenar başlıklı 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” denilmekte ve
“Yasama yetkisi” kenar başlıklı 7. maddesinde de, “Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” Kuralı hükme
bağlanmaktadır.
6569
sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve
böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan) dava konusu ibârelerin yer
aldığı tümcede, yönetmelikle düzenlenmesi gereken konular, vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu, ilgili vakıf yükseköğretim kurumu
hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına
ilişkin usûl ve esaslardır.
Anayasa
Mahkemesi, yasada, yönetmelikle düzenlenecek konuların çerçevesinin, Anayasa
yargısı bağlamında denetime olanak verecek biçimde düzenlenmiş olması
gerektiğine ilişkin bir Kararı’nda şu görüşlere yer vermiştir: “Anayasa’nın 7.
maddesine göre Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. Anayasa’nın 124. maddesinin birinci
fıkrasına göre, yönetmelikler, kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak
üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkarılabilir.
Yasayla
düzenleme, konunun tüm ayrıntılarının yasayla belirlenmesini değil, temel
ilkelerin, ölçü ve sınırların yasada gösterilip uzmanlık ve teknik konulara
yönelik ayrıntıların düzenlenmesinin yürütme organına bırakılmasını ifade eder.
Yasada, yönetmelikle düzenlenecek konuların çerçevesinin, Anayasa yargısı
bağlamında denetime olanak verecek biçimde düzenlenmiş olması gerekir.”
(Anayasa Mahkemesi’nin 19.10.2005 Tarihli ve 2003/66 Esas, 2005/72 Karar sayılı
Kararı, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı:44, 1. Cilt, 2007, sh.117).
Kezâ,
Anayasa Mahkemesi, başka bir Kararı’nda şu tesbitlerde bulunmuştur: “Anayasa’da
yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin
düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle,
Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir
alanda, yasa ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez.
Yürütme
organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7. maddesine
uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız,
belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlenmesine bırakmaması gerekir. Temel
kuralları koymadan, ölçüsünü belirlemeden ve sınırı çizmeden yürütmeye
düzenleme yetkisi veren kural, Anayasa’nın 7. maddesine aykırı düşer.” (Anayasa
Mahkemesi’nin 24.1.2007 Tarihli ve 2005/95 Esas, 2007/5 Karar sayılı Kararı, Anayasa
Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı:44, 1. Cilt, 2007, sh.568).
Anayasa
Mahkemesi’nin yukarıda atıf ve alıntı yapılan mezkûr İçtihatlarındaki bilgiler
ışığında dava konusu ibârelerin yer aldığı Kural irdelendiğinde, yönetmelikle
düzenlenmesi gereken konular ile ilgili olarak, vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu, ilgili vakıf yükseköğretim kurumu
hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına
ilişkin usûl ve esasların belirlenmesinde belirtilen çerçeveye yer verilmediği,
vakıf yükseköğretim kurumları ile ilgili olarak geniş bir alanı Yükseköğretim
Kurulunun düzenlemesine bıraktığı, temel kuralları ihtivâ etmeden, ölçüsünü
belirlemeden ve sınırlarını çizmeden Yükseköğretim Kuruluna düzenleme yetkisi verdiği
ve Anayasa yargısı bağlamında denetime olanak verecek biçimde düzenlenmediği
açıktır.
Diğer
yandan, yönetmelikle düzenlenmesi gereken konular ile ilgili olarak, vakıf
yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu, ilgili vakıf
yükseköğretim kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı
önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların, Anayasa’nın 7. maddesi
hükmünce, yasama yetkisi çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
yasama yoluyla (kanun hükümleri ile) düzenlenmesi gerekirken, söz konusu usûl
ve esasların (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı ile, velev ki,
Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınmış olsun) Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkartılacak olan yönetmeliğe bırakılması (başka bir deyişle,
Anayasa’nın 7. maddesi hilâfına, kanunla düzenlenmesi gereken bir alanda
Yükseköğretim Kuruluna genel kural koyma yetkisi verilmesi), “Yasama
yetkisi”nin “yürütme organına devri” anlamına gelmektedir.
Bu
itibarla, 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11.
maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan) ve
içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme (yâni,
“Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili
yükseköğretim kurumu hakkında [ … ] kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı
önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun
görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir.” biçimindeki Kural), Anayasa'nın 7. maddesine aykırılık teşkil
etmektedir.
Ayrıca, yukarıda (Yüksek
Mahkemenizin hoşgörüsüne sığınarak, dava dilekçemizin muhtelif bölümlerinde
müteaddit kez açıklanmaya çalışıldığı veçhile), Anayasanın 2. maddesinde
belirtilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel niteliklerinden olan
"Hukuk Devleti" ilkesi, vatandaşlarına hukuk güvenliğini sağlayan,
idarenin hukuka bağlılığını amaç edinen, buna karşılık kamu gücünün sınırsız,
ölçüsüz ve keyfî kullanılmasını önleyen en önemli unsurlardan biridir.
Anayasa'nın 2. maddesinde
belirtilen “hukuk devleti” ilkesinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına
hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve
öngörülebilirlik gerektirir. Hukuk devletinde yargı denetiminin sağlanabilmesi
için de, idarenin görev ve yetkilerinin sınırlarının kanunlarda açıkça
gösterilmesi bir zorunluluktur.
Hâlbuki, dava konusu ibârelerde
geçen (vakıf yükseköğretim kurumları için geçerli olmak üzere) yönetmelikle
düzenlenmesi gereken konular ile ilgili olarak, vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu, ilgili vakıf yükseköğretim kurumu
hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına
ilişkin usûl ve esasların, Anayasa’nın 7. maddesi hükmünce, yasama yetkisi
çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yasama yoluyla (kanun
hükümleri ile) düzenlenmesi gerekirken, söz konusu usûl ve esasların (velev ki,
Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınmış olsun) Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkartılacak olan yönetmeliğe bırakılması ve böylece, yasama
yetkisinin devri anlamına gelecek bir uygulamaya cevaz verilmesi; belirlilik,
genellik, soyutluk ve öngörülebilirlik özellikleri taşımaması yanında,
Anayasamızın 2. maddesinde ifadesini bulan “hukuk devleti” ilkesi ile
bağdaşmamaktadır. Bu itibarla, dava konusu düzenleme, bu bakımdan, Anayasa'nın
2. maddesine aykırıdır.
Anayasa
Mahkemesi, “hukuk devleti” ilkesini; hukuk güvenliği, kamu yararı, yasaların
öngörülebilir olmaları ölçütleriyle birlikte açıkladığı bir Kararında şu
tesbitlerde bulunmuştur: “Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti,
her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu güçlendirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumları
benimsemeyen, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yasaların üstünde
Anayasa’nın ve yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu
bilincinde olan devlettir. Yasaların kamu yararına dayanması gereği kuşkusuz
hukuk devletinin temel değerlerinden birini oluşturmaktadır. Hukuk devletinde
hukuk güvenliğinin sağlanabilmesi için yasakoyucunun öngörülebilir düzenlemeler
getirmesi de asıldır.” (Anayasa Mahkemesi’nin 28.1.2004 Tarihli ve 2003/86
Esas, 2004/6 Karar sayılı Kararı, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı:40,
2. Cilt, Ankara-2005, sh.486).
Yukarıda,
dava dilekçemizin (IV). Bölümünün (2-a) Başlığı altında 6569 sayılı Kanunun 31.
maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan) dava konusu ibârelerin Anayasa’ya aykırılığı
nedeniyle iptal gerekçeleri kısmında da açıklamaya çalıştığımız üzere,
Kanunların, kamu yararı amacına yönelik olması, genel, objektif, âdil kurallar
içermesi ve hakkaniyeti gözetmesi, hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle,
yasakoyucunun, hukukî düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini,
anayasal sınırlar içinde, adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz
önünde tutarak kullanması gerekir.
“Hukuk devleti” ilkesi, hukuk güvenliğinin ve
adaletin sağlanmasına yönelik hukuk anlayışını temsil etmekte ve yasaların,
yasakoyucunun keyfine göre değil, kamu yararı amacıyla çıkarılmasını zorunlu
kılmaktadır.
Anayasa
Mahkemesi’nin pek çok Kararında isâbetle vurgulandığı üzere, hukuk devletinin
vazgeçilmez öğeleri arasında yer alan yasaların kamu yararına dayanması ilkesi
ile, bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan kamu yararı
düşüncesinin yasalara egemen olması ve özellikle, bir ülkenin geleceğinin
biçimlendirilmesinde çok önemli işlevleri olan yükseköğretim kurumlarının
düzenlenmesinde, yasakoyucunun, bu esâsı gözardı etmemesi ve yasama normlarına,
bu olguyu en iyi şekilde yansıtması zorunludur.
Bu
bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, dava konusu ibârelerde geçen
(vakıf yükseköğretim kurumları için geçerli olmak üzere) yönetmelikle
düzenlenmesi gereken konular ile ilgili olarak, vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu, ilgili vakıf yükseköğretim kurumu
hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına
ilişkin usûl ve esasların, Anayasa’nın 7. maddesi hükmünce, yasama yetkisi
çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yasama yoluyla (kanun
hükümleri ile) düzenlenmesi gerekirken, söz konusu usûl ve esasların
Anayasa’nın 7. maddesi hilâfına (velev ki, Üniversitelerarası Kurulun görüşü
alınmış olsun), Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkartılacak olan yönetmeliğe
bırakılması ve böylece, yasama yetkisinin devri anlamına gelecek bir uygulamaya
cevaz verilmesine ilişkin 6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Kanunun
ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında geçen)
ve içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin) yer aldığı düzenleme (yâni,
“Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili
yükseköğretim kurumu hakkında [ … ] kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı
önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun
görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir.” biçimindeki Kural), vakıf yükseköğretim kurumları ile ilgili
olarak kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin
usûl ve esasların yönetmelikle düzenlenmesi konusunda idareye sınırsız bir
takdir yetkisi vermektedir. Denetimi (murâkabesi) neredeyse imkânsız olan bu
uygulama, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim
faaliyetlerinin devamını -sadece- idarenin (Üniversitelerarası Kurulun ve
Yükseköğretim Kurumunun) takdirine ve inisiyatifine terk eden hukuk-dışı ve
keyfî bir düzenleme anlamına gelmektedir.
Hâl böyle
olunca, dava konusu ibârelerde olduğu gibi, vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında
[ … ] kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin
usul ve esaslar, (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek üzere) Üniversitelerarası
Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenme yöntemi, kişilerin (bir kamu hukuku tüzel kişisi olan vakıf
yükseköğretim kurumlarının) eylem ve işlemlerinde (eğitim-öğretim faaliyetleri
ile bu kapsamda deruhte edecekleri tüm işlemlerinde), Devlete güven
duyabilmesini engellemekte ve kişilerin (vakıflar tarafından kurulan ve kamu
tüzel kişiliğine sahip yükseköğretim kurumlarının) Devlete olan güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasamızın 130.
maddesinde anlamını ve ifadesini bulan ve Anayasal güvence altına alınan vakıf
yükseköğretim kurumlarının eylem ve işlemlerinde (eğitim-öğretim faaliyetleri
ile bu kapsamda nitelendirilebilecek olan tüm işlemlerinde) idareye,
-kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl
ve esasların, -velev ki, Üniversitelerarası Kurul’un görüşünün alınmış olma
şartına bağlanmış olsun- Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenmesini öngören, kanunla düzenlenmesi gereken konularda idareye genel ve
sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi veren (başka bir deyişle, kanunla
düzenlenmesi gereken bir alanda Yükseköğretim Kuruluna genel kural koyma
yetkisi veren) ve denetimi nerede ise olanaksız olan böylesi bir düzenlemenin, hukuk
devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel ilkelerden biri olan “hukuk
güvenliği” ilkesi ile bağdaşabilmesi mümkün değildir.
Bu
itibarla, adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu sürdürmekle yükümlü olan hukuk
devletinde, dava konusu ibârelerin yer aldığı tümcede (Kural'da) olduğu gibi,
vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumlarının aleyhine sonuç doğmasına
cevaz veren böylesi bir düzenlemenin âdil olduğundan söz edilemez. Dava konusu
ibârelerin yer aldığı düzenleme, hukuk güvenliğinin ve adaletin sağlanmasını
amaçlayan “hukuk devleti ilkesi” ve “hukukun genel ilkeleri” ile çatışma
hâlindedir ve bu itibarla, Anayasa'nın “hukuk devleti” ilkesini benimseyen 2.
maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanmaya
çalışılan nedenlerle, dava konusu ibârelerde geçen (vakıf yükseköğretim
kurumları için geçerli olmak üzere) yönetmelikle düzenlenmesi gereken konular
ile ilgili olarak, vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim
sonucu, ilgili vakıf yükseköğretim kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların, Anayasa’nın
7. maddesi hilâfına (velev ki, Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınmış
olsun), kanunla düzenlenmesi gereken bir alanda Yükseköğretim Kuruluna genel
kural koyma yetkisi tanınmasına ve böylece, yasama yetkisinin devri anlamına
gelecek bir uygulamaya cevaz verilmesine ilişkin 6569 sayılı Kanunun 31.
maddesi ile 2547 sayılı Kanunun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11.
maddenin üçüncü fıkrasında geçen) ve içerisinde dava konusu ibârelerin (bölümlerin)
yer aldığı düzenleme (yâni, “Vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu
denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında [ … ] kısıtlayıcı veya
faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar,
Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından
çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.” biçimindeki Kural), Anayasa’nın 2., 6., 7.,
130. ve 131. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
(Bu
bapta dava konusu yapılan 6569 sayılı Kanunun
31. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ek 11. maddesine eklenen
(ve böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasında yer alan), “Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre
içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde …” ve “… kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.” Bölümleri ile (ek
11. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan), “Vakıf yükseköğretim kurumlarının
denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında …” ve “…
kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usul
ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.” Bölümleri
hakkında Yüksek Mahkemenizce verilecek olası bir iptal kararı, 6569 sayılı
Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci
fıkrasında yer alan), dava-dışı “… düzeltici, …”
sözcüğü ile (ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında yer
alan), “… yol gösterici, düzeltici, …” ibâresinin uygulanamaması
sonucunu doğuracaktır.
Bu
durumda, -şüphesiz, takdir Yüksek Mahkemenize ait olmak üzere- 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun “Dosya
üzerinden inceleme ve gerekçeyle bağlı olmama” başlığını taşıyan 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası hükmü gereğince, bu bapta dava konusu yapılan 6569
sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ek
11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasında yer alan),
“Eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü
şahıslara doğrudan ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü
alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir
kriterlere göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen
süre içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde …” ve “… kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.” Bölümleri ile (ek
11. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan), “Vakıf yükseköğretim kurumlarının
denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında …” ve “…
kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usul
ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından
çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.” Bölümlerinin Yüksek Mahkemenizce
iptal başvurumuz doğrultusunda iptali hâlinde, uygulama kâbiliyeti kalmayan
6569 sayılı Kanunun 31. maddesi ile 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun ek 11. maddesine eklenen (ve böylece ek 11. maddenin
ikinci fıkrasında yer alan), dava-dışı “… düzeltici, …”
sözcüğü ile (ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında yer
alan), “… yol gösterici, düzeltici, …” ibâresinin de iptaline karar
verilmesi ciheti, Yüksek Mahkemenizin takdirindedir).
V. YÜRÜRLÜĞÜ
DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Yüksek
mâlûmları olduğu üzere, Kamu Hukukunda yürütmeyi durdurma kararı verilebilmesi
için, yasal bir düzenlemenin uygulanması hâlinde telâfisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve bu yasal düzenlemenin açıkça hukuka aykırı olması
şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Dava konusu olayda,
19.11.2014 tarihli ve 6569 sayılı Kanun’un iptallerini talep ettiğimiz dava
konusu madde, fıkra, ibâre, sözcük ve değişiklikleri yönünden, bu iki şart birlikte
gerçekleşmiştir.
Dava
dilekçemizde de mufassal bir biçimde açıklamaya çalıştığımız veçhile, dava
konusu yapılan ve Anayasa’ya aykırılıkları nedeniyle iptali istenen ve bu bapta
da yürürlüklerinin durdurulması talep olunan madde, fıkra, ibâre, sözcük
ve değişikliklerin öngördüğü düzenlemelerle;
Aday öğretmenlikten aslî memurluğa atanmada “performans
değerlendirmesine göre başarılı olmak” şartı getirilmekte; 657 sayılı Kanunun
aslî memurluğu atanma ile ilgili hükümleri arasında yer almayan “performans
değerlendirmesine göre başarılı olmak” şartının 1739 sayılı Kanunda aday
öğretmenler için öngörülmesi, şüphesiz, aday öğretmenler bakımından 657 sayılı
Kanun hükümlerine göre daha aleyhe bir düzenleme olarak karşımıza çıkmakta ve
bu meyânda, adaylık süresi sonunda başarısızlığın müeyyidesi olan ilişik kesme
müessesesi 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinde, 657 sayılı Kanunun aday memurluk
ile ilgili 54., 55., 56. ve 57. maddelerinde yer alan hükümlere göre,
gerçekleşmesi daha kolay şartlara tâbî tutulmakta,
657 sayılı Kanunun 57. maddesinin birinci fıkrasında, aday
memurların ilişiğinin kesilmesi “Adaylık süresi içinde aylıktan kesme veya
kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almış olma şartına bağlanmış olmasına
ve bunun için de disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin
onayının gerekmesine rağmen, 1739 sayılı Kanunun 43. maddesinin sekizinci
fıkrasında, “Aday öğretmenlik süresi sonunda sınava girmeye hak kazanamama ve
üst üste iki defa sınavda başarılı olamama” şartları, aday öğretmenlerin
görevden ilişiğinin kesilmesi için yeterli görülmekte,
Bu
itibarla, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun öğretmenlik mesleğini
düzenleyen 43. maddesinde aday öğretmenlikten öğretmenliğe (aslî memurluğa)
atanabilmede öngörülen koşullar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun (aday
memurluk ile ilgili olan) 54. ve devamı maddelerinde öngörülen koşullardan daha
ağır ve meşakkâtli hâle getirilmekte; aday öğretmenler, 657 sayılı Kanunda aday
memurlar için öngörülen güvencelerden yoksun bırakılmakta; 657 sayılı Kanunun aday memurlukla ilgili daha lehe
hükümlerinin aday öğretmenler yönünden uygulanmasının önüne geçilmek sûretiyle,
öğretmenlerin adaylık süreci farklılaştırılarak, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun aday memurluk ile ilgili bağlayıcı hükümleri dışına çıkarılmakta ve tüm
aday memurlara uygulanan ortak uygulamalardan vazgeçilerek, özellikle adaylığa
kabûl edilme, adayların yetiştirilmesi ve adaylık devresi içinde veya adaylık
süresi sonunda göreve son verme uygulamaları bakımından öğretmenlerin adaylık
süreci ayrıştırılmakta ve böylece, aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte ve
göreve son vermede âdil ve hakkaniyete uygun olmayan bir uygulamaya yol
açılarak, aday öğretmenler yönünden aleyhe sonuçlar doğuran ve âdil
olmayan bir uygulamanın yürürlüğe konulmasına cevaz verilmekte,
Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre
içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulunun, gerektiğinde kısıtlayıcı veya faaliyet iznini
kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alabilmesine olanak sağlanarak,
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “Çağdaş
eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin
ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı”ndan ve “bilimsel özerkliğe
sahip üniversite” idealinden uzaklaşılmakta ve bu hedefler teminatsız
bırakılmakta,
Yükseköğretim
Kurulunun, gerektiğinde, kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde
tedbir niteliğinde kararlar alabileceği vakıf yükseköğretim kurumlarının
tesbitinde “Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından
belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterler”in esas alınmasına ve böylece,
vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları yönünden Yükseköğretim
Kuruluna ilâveten, bir anlamda, Maliye Bakanlığına “yeni bir vesâyet makâmı”
statüsü kazandırılmakta,
Yükseköğretim
Kurulunun vakıflar veya Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları
üzerindeki denetim ve gözetim yetkileri çerçevesinde yükseköğretim kurumları
hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde kararlar alma
yetkisi bulunmamasına rağmen, Yükseköğretim Kuruluna, kaynağını Anayasa'dan
almayan bir Devlet yetkisi kullandırılmış olmakta,
“Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktarma” vâkıâsının tesbitinde esas alınacağı öngörülen, “Maliye
Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel
ve ölçülebilir kriterlere göre” biçimindeki tesbit yöntemi, kuşkusuz, mevcut
siyasî iktidarın, yükseköğretim alanında, vakıflar tarafından ihdâs olunan
yükseköğretim kurumları üzerinde kurmayı amaçladığı vesâyet denetimini daha da
arttırma çabaları yanında, bu alanda merkezî yapılanmanın daha da
güçlendirilmesi anlamına gelmekte,
Vakıf yükseköğretim
kurumları ile ilgili olarak kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma
şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alma olgusuna yönelik uygulamada idareye
sınırsız bir takdir yetkisi verilmekte; denetimi (murâkabesi) neredeyse
imkânsız olan bu uygulama, vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim
kurumlarının eğitim-öğretim faaliyetlerinin devamını -sadece- idarenin (Maliye
Bakanlığının) ve Yükseköğretim Kurumunun takdirine ve inisiyatifine terk eden
hukuk-dışı ve keyfî bir düzenleme anlamına gelmekte,
Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı ile)
Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen
nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre tespit edilen vakıf yükseköğretim
kurumları hakkında, verilen süre içerisinde aktarılan kaynağın vakıf
yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi hâlinde, Yükseköğretim Kurulu
gerektiğinde ( ... ) kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırma şeklinde tedbir
niteliğinde kararlar alma yöntemi, kişilerin (bir kamu hukuku tüzel kişisi olan
vakıf yükseköğretim kurumlarının) eylem ve işlemlerinde (eğitim-öğretim
faaliyetleri ile bu kapsamda deruhte edecekleri tüm işlemlerinde, bu meyânda,
kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan ya da dolaylı olarak kaynak
aktarımında) Devlete güven duyabilmesini engellemekte ve kişilerin (vakıflar
tarafından kurulan ve kamu tüzel kişiliğine sahip yükseköğretim kurumlarının)
Devlete olan güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden biri olarak karşımıza
çıkmakta; böylesi bir ahvâl, hukuk devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel
ilkelerden biri olan “hukuk güvenliği” ilkesi ile bağdaşmamakta,
Vakıf
yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim
kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin
alınmasına ilişkin usûl ve esasların (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek kaydı
ile), Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenmesine olanak sağlanarak, Anayasa’nın
130. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı”ndan ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversite” idealinden
uzaklaşılmakta ve bu hedefler teminatsız bırakılmakta,
Yükseköğretim
Kuruluna, -hangi denetimle ilgili, hangi hâlde ve her ne sûrette olursa olsun-
vakıf yükseköğretim kurumlarının denetimleri sonucu “kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esaslar konusunda,
yönetmelik düzenleme yetkisi”ne kanun yoluyla cevaz verilmekte,
Yükseköğretim
Kurulunun (YÖK’ün) vakıf yükseköğretim kurumları hakkında kısıtlayıcı veya
faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınması adı altında, vakıf yükseköğretim
kurumlarının akademik (bilimsel), idarî ve malî özerklikleri kısılmakta ve
böylece, daha da merkezîleştirip, Yükseköğretim Kuruluna (YÖK’e) -ve dolayısı
ile, mevcut siyasî iktidara- daha fazla bağımlı hâle getirilmekte,
Vakıf
yükseköğretim kurumlarının, kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı
önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların Yükseköğretim Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesinde “Üniversitelerarası Kurulun görüşünün
alınması”na ve böylece, vakıf yükseköğretim kurumları yönünden Yükseköğretim
Kuruluna ilâveten, bir anlamda, Üniversitelerarası Kurula “yeni bir vesâyet
makâmı” statüsü kazandırılmakta,
Yükseköğretim
Kurulunun, vakıf veya Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları üzerindeki
denetim ve gözetim yetkileri çerçevesinde yükseköğretim kurumları hakkında,
kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl
ve esasları yönetmelikle düzenleme yetkisi bulunmadığına göre, dava konusu ibârelerin
(bölümlerin) yer aldığı Kural ile Yükseköğretim Kuruluna, kaynağını Anayasa'dan
almayan bir Devlet yetkisi kullandırılmış olmakta,
Vakıf
yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim
kurumu hakkında kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin
alınmasına ilişkin usûl ve esasların düzenlenmesinin, yasama yetkisi
çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yasama yoluyla (kanun
hükümleri ile) düzenlenmesi gerekirken, Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak
yönetmeliğe bırakılması, “yasama yetkisinin devri” anlamına gelmekte,
Vakıf
yükseköğretim kurumları ile ilgili olarak kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına ilişkin usûl ve esasların yönetmelikle
düzenlenmesi konusunda idareye sınırsız bir takdir yetkisi verilmekte; denetimi
(murâkabesi) neredeyse imkânsız olan bu uygulama, vakıflar tarafından kurulan
yükseköğretim kurumlarının eğitim-öğretim faaliyetlerinin devamını -sadece-
idarenin (Üniversitelerarası Kurulun ve Yükseköğretim Kurumunun) takdirine ve
inisiyatifine terk eden hukuk-dışı ve keyfî bir düzenleme anlamına gelmekte,
Vakıf
yükseköğretim kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim
kurumu hakkında [ … ] kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin
alınmasına ilişkin usul ve esasların (kabûl ettiğimiz anlamına gelmemek üzere),
Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından
çıkarılan yönetmelikle düzenlenmesi yöntemi, kişilerin (bir kamu hukuku tüzel
kişisi olan vakıf yükseköğretim kurumlarının) eylem ve işlemlerinde
(eğitim-öğretim faaliyetleri ile bu kapsamda deruhte edecekleri tüm
işlemlerinde), Devlete güven duyabilmesini engellemekte ve kişilerin (vakıflar
tarafından kurulan ve kamu tüzel kişiliğine sahip yükseköğretim kurumlarının)
Devlete olan güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden biri olarak karşımıza
çıkmakta, bu olgu da, hukuk devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel
ilkelerden biri olan “hukuk güvenliği” ilkesi ile bağdaşmamakta,
Dolayısı
ile, anılan düzenlemelerle, Anayasa’da hükme bağlanan “Hukuk devleti” ilkesi,
“Hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisini
kullanamayacağı” prensibi ile “Yasama yetkisinin devredilmezliği” ilkesi ihlâl
edilmekte, “adalet” anlayışından ve vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim
kurumları bakımından “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde
milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı”ndan ve “bilimsel
özerkliğe sahip üniversite” idealinden uzaklaşılmaktadır.
Bütün bu
açıklamaya çalıştığımız sebeplerle, dava konusu yapılan ve iptali istenen madde,
fıkra, ibâre, sözcük ve değişiklikler, Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Dava konusu
madde, fıkra, ibâre, sözcük ve değişikliklerin uygulanması hâlinde, “Hukuk
devleti” ilkesi, “Hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir
Devlet yetkisini kullanamayacağı” prensibi, “Yasama yetkisinin devredilmezliği”
ilkesi ve “adalet” anlayışı konuları ile, vakıflar tarafından kurulan
yükseköğretim kurumları bakımından “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan
bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek
amacı” ve “bilimsel özerkliğe sahip üniversite” mefhûmu cihetinden Anayasa’nın
öngördüğü kuralların ihlâl edilmiş olacağı ve bu Anayasal ilke ve güvenceler
yönünden telâfisi imkânsız zararların doğacağı kesindir.
Dava
konusu madde, fıkra, ibâre, sözcük ve değişiklikler hakkında yürürlüğün
durdurulması kararı verildiği takdirde, hukuk sistemimizde herhangi bir boşluk
meydana gelmeyecek, sadece, Anayasa’ya aykırı olan uygulama durdurulmuş
olacaktır. Ancak, dava konusu yasal düzenlemeler yönünden “Yürürlüğü Durdurma”
Kararı verilmeyip, sadece İptal Kararı verilmesi hâlinde, bu İptal Kararı
-büyük bir ihtimâlle- etkisiz kalacaktır.
Öte
yandan, Anayasal düzenin, hukuka aykırı kural ve düzenlemelerden en kısa sürede
arındırılması, hukuk devleti olmanın en önemli gerekleri arasında
sayılmaktadır. Anayasa’ya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle korunması gereken
“hukukun üstünlüğü” ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün
sağlanamadığı bir düzende ise, kişinin temel hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi, “hukuk devleti” ilkesi
yönünden (yukarıda açıklamaya çalıştığımız veçhile), telâfîsi imkânsız durum ve
zararlara yol açacaktır.
Böylesi
bir ahvâlin husûle gelmesini önlemek amacıyla, Anayasa’ya açıkça aykırı olan ve
iptalleri istenen dava konusu madde, fıkra, ibâre, sözcük ve değişikliklerin,
Kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüklerinin de
durdurulması talebiyle Yüksek Mahkemenizde iş bu dava açılmıştır.
VI. SONUÇ
VE İSTEM
19.11.2014
tarihli ve 6569 sayılı “TÜRKİYE SAĞLIK ENSTİTÜLERİ BAŞKANLIĞI KURULMASI
İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN”un,
1-) 24.
maddesi ile değişik 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 43. Maddesinin
onbirinci fıkrasında yer alan “… aday öğretmenler hakkında uygulanmaz”
ibâresinin Anayasa’nın 2. maddesine,
2-) 31.
maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ek 11. maddesine eklenen (ve
böylece ek 11. maddenin ikinci fıkrasında yer alan), “Eğitim-öğretim
faaliyetlerini yürütmekle birlikte kurucu vakfa veya üçüncü şahıslara doğrudan
ya da dolaylı kaynak aktardığı Maliye Bakanlığının görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen nesnel ve ölçülebilir kriterlere
göre tespit edilen vakıf yükseköğretim kurumları hakkında, verilen süre
içerisinde aktarılan kaynağın vakıf yükseköğretim kurumuna iade edilmemesi
hâlinde, Yükseköğretim Kurulu gerektiğinde …” ve “… kısıtlayıcı veya faaliyet
iznini kaldırma şeklinde tedbir niteliğinde kararlar alır.” bölümlerinin
Anayasa’nın 2., 6., 130. ve 131. maddelerine; yine ek 11. maddesine eklenen (ve
böylece ek 11. maddenin üçüncü fıkrasında yer alan), “Vakıf yükseköğretim
kurumlarının denetimi ve bu denetim sonucu ilgili yükseköğretim kurumu hakkında
…” ve “… kısıtlayıcı veya faaliyet iznini kaldırıcı önlemlerin alınmasına
ilişkin usul ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.”
bölümlerinin ise Anayasa’nın 2., 6., 7., 130. ve 131. maddelerine,
aykırı
olmaları nedeniyle, gerek lâyihamızda açıkladığımız gerekçelerle ve gerekse
Yüksek Mahkeme’niz tarafından re’sen belirlenecek nedenlerle Anayasa’ya aykırı
olduklarına ve İPTALLERİNE, Kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar
YÜRÜRLÜKLERİNİN DURDURULMASINA,
karar
verilmesini saygı ile arz ve talep ederiz.”