"...
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
A- 27.8.2012 günlü dava
dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
''
III. GEREKÇE
1)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun3 üncü Maddesinin
Birinci Fıkrasının (f) Bendinin, 4 üncü ve 6 ncı Maddelerinin Anayasaya
Aykırılığı
Kanunun kuruluş başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasındaTürkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel
bütçeli ve merkezi Ankara'da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmuş
olduğu yolundaki düzenleme Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kuruluş amacına ve
varlık sebebine aykırıdır. Çünkü, Kamu Denetçiliği Kurumuyetkisini her zaman
parlamentodan almasına karşın, incelemelerinde parlamento karşısında da
bağımsızdırvesalt idare karşısında değil, seçilmesi ve görevden alınması
dışında parlamento karşısında da bağımsız olan bir kurumdur.
Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaKurum, Başdenetçilik ve
Genel Sekreterlikten oluşacağı, aynı maddenin üçüncüfıkrasında iseKurumda, bir
Başdenetçi ve beş denetçi ile Genel Sekreter ve diğer personel görev yapacağı
düzenlenmiştir. Yine Kanunun 6 ncı maddesinde başdenetçiliğin Başdenetçi ve
denetçilerden oluşacağı ve Kurumun Başdenetçi tarafından yönetilir ve temsil
edileceği düzenlenmiştir.
Kamu Başdenetçisi ve 5 Denetçiden oluşacak bu sistemin, 75milyona
yakın nüfusu olan ülkemizin ihtiyaçları için yeterli olmayacaktır. Üstelik
alanlarında uzmanlaşmamış Denetçilerden oluşan bir yapı, etkili olamayacağı
gibi, zamanla Kurum'da çalışan bürokrat uzmanların görüş, öneri ve
tavsiyelerine göre işleyen, etkilenmeye acık bir yapıya dönüşecektir.
Kanunun Tanımlar Başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının(f)
bendinde,Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonu ifade edeceği
belirtilmiştir. Kamu Denetçiliği mekanizmasının etkin bir şekilde çalışabilmesi
açısından Mecliste bu işe özgü bir komisyonun kurulması yaşamsal bir önem
taşıdığı halde, kanunun Kamu Denetçiliği Kurumu için Mecliste özel bir komisyon
kurulacağı yönünde İçtüzüğe yollamada bulunmamış olması Kamu Denetçiliği
Kurumunun bağımsızlığını yok edecek niteliktedir. Çünkü Kamu Denetçiliği
kurumuyla İdarenin tasarruf ve davranışları denetleneceğinden Meclisteki mevcut
komisyonlarda olduğu gibi Komisyona iktidar partisi milletvekilleri ağırlıklı
olarak katılacak, bu denetimden beklenen fayda elde edilemeyecek böylece kamu
denetçiliği bağımsız olamayacaktır.
Halbuki,gelişmiş demokrasilerde hukuk devleti,
hukukun üstünlüğü kavramlarının yanı sıra, kamu yönetiminden şikayetleri de
inceleyerek yürütme gücünü elinde bulunduranlara yol gösterici, bağımsız,
tarafsız, denetim organları oluşturmayı hedef edinen devlettir. Kanunda
tanımlanan tüm yetki ve görevlerin bireysel olarak Başdenetçiye ve beş adet
Denetçiye verilmiş olması, kurumun kuruluşunun TBMM'ne bağlı olması ve özünde
bağımsızlığının sağlanamaması veyetkilerin tek kişide toplanması ancak dikta
yönetim biçimlerinin başvurduğu ve demokratik yönetim sistemleriyle
bağdaşmayacak bir yapı oluşturmak anlamına gelir. Böyle bir yapının, hukuk
devleti ilkesi, hak arama hürriyeti, erkler ayrılığı ilkesi ile bağdaşır bir
tarafı yoktur.
Bu nedenle,6328 Sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun3üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi, 4 üncü ve 6 ncı
maddeleri Anayasanın Başlangıç, 2 nci, 5 inci, 6 ncı, 7nci, 8 inci, 9 uncu,11
inci ve 36 ncı maddelerine aykırıdır.
2) 6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun5 inci
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
'Kurumun görevi' başlıklı 5 inci maddesinde; Kurumun, idarenin
işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasada
belirtilen nitelikleri çerçevesinde, idarenin her türlü işlem ve eylemleri ile
tutum ve davranışlarını; adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygı, hukuka
ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde
bulunmakla görevli olduğu belirtilmiş, maddede kamu denetçisine idari dava
yoluna başvurma yetkisi tanınmamıştır. Kamu Denetçiliği, idari işlemleri iptal
edemez, idareyi tazminat ödemeye mahkum edemez ve idareye her hangi bir konuda
emir veremez. Dolayısıyla Kamu Denetçiliğinin kararlarını yerine getirmemek
idareyi veya kamu görevlilerini hukuksal veya cezai sorumluluklarla karşı
karşıya bırakmayacaktır. Bu durum evrensel düzeyde kabul görmüş bir durumdur.
Fakat bu husus Kamu Denetçiliği Kurumunun idari yargıya başvurmasına engel
değildir. Ayrıca dünya örnekleri incelendiğinde bu alanda gelişmiş ülkelerde
benzer kurumların meclislerden çıkan yasalara karşı Anayasaya aykırılık
davaları açabilme hakları da bulunmaktadır. İdari Yargıya kamu denetçiliği
tarafından başvuru imkanının tanınmamış olması, vatandaşların mağduriyetlerini
giderme imkanını ortadan kaldırmıştır.Kamu Denetçiliği'nin tespit ettiği hak
ihlallerine ilişkin tavsiyeleri ilgili idare tarafından yerine
getirilmediğinde, idarenin uygulamasından ya da uygulamaya dayanak teşkil eden
düzenleyici işlemden mağdur olan kişi, kurum ya da topluluk adına idari yargıya
başvurup iptal veya tam yargı davası açma yetkisi verilmemesi Kurum'un
kararlarının etkinliğini azaltacak gereksiz yere zaman kaybına ve israfa yol
açacaktır.
Bununla birlikte, Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a)
bendinde Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile re'sen imzaladığı
kararlar ve emirler, yasama ve yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
işlemlerin Kamu Denetçiliği Kurumunun görev alanı dışında olduğu
belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanı yürütme organının başıdır. Cumhurbaşkanının tek
başına yaptığı işlemler ile re'sen imzaladığı kararlar ve emirler, 2010 Anayasa
değişikliğinden önce tanımlanan tarafsız Cumhurbaşkanı için tanımlanan bir
imtiyaz idi. Bu imtiyaz cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle fiilen
ortadan kalkmıştır. Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı kendisine oy veren
veya vermeyen herkesin siyasi denetimine tabidir. Mevcut Anayasaya göre, devlet
organları içinde en fazla yetkiye sahip olan Cumhurbaşkanının iş ve
işlemlerinin hukukun denetimine tabi olması hukuk devleti ilkesinin tabi
sonucudur. Aksi halde halkın seçtiği Cumhurbaşkanı denetimsiz bir organ haline
gelir bu da siyasi ve hukuki açıdan denetlenemeyen bir güç yaratmaktır, kısaca
diktatörlük oluşturmaktır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi uyarınca, 'yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin kararları' denetim dışında bırakılmış olması; cezaların
infazına ilişkin gerek cezaevi yönetimi gerekse kararların infazıyla görevli
yargı mercileri tarafından alınan karar ve yapılan uygulamaların Kamu
Denetçiliği'nin denetimi dışında kalması anlamına gelmektedir. İdarenin
özellikle kamuoyunun gözünden uzak olduğu alanlarda daha rahat hukuka aykırı
hareket ettiği bilinmekte olup; bu alanların başında da Cezaevleri gelmektedir.İnsan
hakkı ihlali, kotu muamele ve insan onuruna yakışmayan tutum ve davranışların
sıklıkla rastlanıldığı veen çok hak ihlalinin yaşandığı cezaevlerinde, hükümlü
ve tutuklulara yönelik disiplin cezalarının yargı yetkisinin kullanılmasına
ilişkin kararlar kapsamında değerlendirilmesi, Kamu Denetçiliği Kurumunun görev
alanı üzerinde ciddi olumsuz etki yaratabilecek sonuçlar doğuracak, bu durum
kurumun kuruluş amacıyla da bağdaşmayacaktır. Mahkemelerin aldığı her karar
yargı erkinin kullanılmasına ilişkin değildir. Disiplin cezalarının
değerlendirilmesi de yargılama fonksiyonuna girmez. Disiplin cezaları özü
itibariyle idari bir işlemdir. Bu nedenle, yargısal değil, idari kararlar
kapsamında ele alınması, bu alanın da Kamu Denetçiliği Kurumunun alanına
girdiğinin ifade edilmesi gerekirken aksi yönde düzenleme yapılmış olması
Kurumu amacından uzaklaştırmıştır.
Yine 5inci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin (TSK) sırf askeri nitelikteki faaliyetlerinin denetim kapsamı
dışında tutulduğu görülmektedir. Burada gecen 'askeri nitelikteki faaliyet'
kavramı oldukça muğlak kalmıştır. İhtisaslaşmış bir Kamu Denetçiliği sistemi
kanunla öngörülmemiş olduğu için, TBMM adına personelin karşılaştığı insan
hakları ihlallerini, çalışma koşullarını ve kotu muameleyle ilgili şikayetleri
kurum inceleyemeyecek, mağduriyetlerin giderilmesi ve hak ihlallerinin
tekrarlanmasının önüne geçilemeyecektir.
Bu nedenle,6328 Sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun 5 inci maddesinin Anayasanın Başlangıç, 2 nci, 6ncı, 8 inci, 9
uncu, 11 inci, 17/2 nci, 19 uncu, 36 ncı, 38/3 üncü, 125/1 inci maddelerine
aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
3)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun8 inci Maddesinin
Dördüncü Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
Çalışma ilkeleri Başlıklı 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun8inci maddesinin dördüncü fıkrasında,Denetçilerin Başdenetçi
tarafından görevlendirilecekleri konu veya alanlara ve aralarındaki iş bölümüne
ilişkin ilkeler yönetmelikle belirleneceği hükmü yer almaktadır.
Yasa'da yönetmelikle yapılacak düzenlemeye ilişkin temel ilkeler
belirlenmemiş olduğu için, söz konusu fıkrada yürütmeye bırakılmış olan
yönetmelikle düzenleme yetkisi, asli bir düzenleme yetkisi olup dolayısıyla
yürütmeye geniş bir düzenleme yetkisi verilmiştir.
Halbuki Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında belirtildiği üzere,
yasada belirtilmesi gereken söz konusu hususlara yasada yer verilmemesi,
yasaların açık, anlaşılabilir ve sınırlan belirli kurallar içermesi gereğinin
hukuk güvenliğinin gerçeklemesi için ön koşul kabul edildiği hukuk devleti
anlayışına ve dolayısıyla Anayasanın 2 nci maddesine aykırı düşmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 11.04.2007 tarihli 2006/35 e ve 2007/48 K.
Sayılı kararında; 'Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti
olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka uygun olan,
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdürmeyi
amaçlayan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı durum
ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasa
koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan
devlettir.
Anayasanın 7 nci maddesinde 'Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.' denilmektedir. Buna
göre, yasa koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye
yetki vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı, yönetimin düzenlemesine
bırakmaması gerekir.
Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında vurgulandığı üzere,
Anayasada yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve
sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir.
Yürütmenin düzenleme yetkisi yasa ile sınırlandırılmış, tamamlayıcı bir
yetkidir. Bu nedenle, Anayasada öngörülen ayrık durumlar dışında, yürütme
organına yasalarla düzenlenmemiş bir alanda genel nitelikte kural koyma yetkisi
verilemez. Ayrıca, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının
Anayasanın 7 nci maddesine uygun olabilmesi için temel ilkelerin konulması,
çerçevenin çizilmesi, düzenleme için sınırsız, belirsiz, geniş bir alanın bırakılmaması
gerekir. Dolayısıyla bu fıkra yeterli açıklık ve belirlilikten uzak olduğundan
Anayasanın 2 nci ve 7 nci maddelerine aykırıdır
Sonuç olarak bu fıkrada kullanılacak yetkiler, asli bir düzenleme
yetkisi niteliği taşıdığından böyle bir yetkilendirmede Anayasanın 6 ncı, 7
nci, 8 inci, 123 üncü ve 128 inci maddelerine aykırıdır. Ayrıca bu belirsizlik
Anayasanın Başlangıç kısmına, 2 nci ve 5 inci maddelerine aykırı olduğu gibi
ayrıca Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin ise Anayasanın 2
nci ve 11 inci maddelerinde belirtilen 'hukuk devleti', Anayasanın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkeleri ile çelişeceği ortadadır.
4)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun10 uncu
Maddesinin Birinci Fıkrasının (c) Bendinin Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kanunun Başdenetçi ve denetçilerin
nitelikleri Başlıklı 10 uncu maddesinin birincifıkrasının (c) bendinde,Başdenetçi
veya denetçi seçilebilmek için aranan şartlar içinde, Tercihen hukuk, siyasal
bilgiler, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden olmak
üzere dört yıllık eğitim veren fakültelerden veya bunlara denkliği kabul
edilmiş yurt içi veya yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak
şartı da öngörülmüştür.
10 uncu maddesinde yapılan düzenleme, Kurum'un çalışmasında
aksaklıklar doğmasına neden olabilecek türdendir. Bu maddeye göre; tercihen
hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme
fakültelerinden olmak üzere dört yıllık eğitim veren herhangi bir yükseköğretim
fakültesinden mezun olmak Başdenetçi ya da Denetçi olmak için yetecektir.
Kanunun öngördüğü yapıda denetçilere, zorunlu olarak 'hukuk fakültesi ya da
programlarında yeteri miktarda hukuk eğitimi veren fakültelerden mezun olma'
koşulu getirilmemiştir. Halbuki, İsveç, Finlandiya, Danimarka, Norveç gibi Kamu
Denetçiliği'nin iyi bicimde uygulandığı ülkelerde Denetçilerin hukuk eğitimi
alması zorunludur.Çünkü insan hakları kavramından anlayabilmek, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatlarını takip edip anlayabilmek, buna göre insan hakkı
ihlalinin olup olmadığını denetleyecek kamu denetçisinin mutlaka iyi bir hukuk
eğitimi almış olması, hukuk fakültesi veya programlarında hukuk derslerine
yeterince yer veren sosyal bilimler fakültelerinden mezun olması bir
zorunluluktur.
Kamu denetçisinin özellikle kuruluşu ve çalışma kültürünün oluşturulması
aşamasında, yeterli donanıma sahip uzmanlara sahip olabilmesine yönelik kadro
imkânının tanınması devletin asli görevdir. Bu çerçevede özellikle kuruluş
aşamasında çeşitli kamu hizmeti alanlarında yetişmiş denetim elemanlarının ve
özellikle idari hâkimlerin tecrübelerini bu kuruma aktarmalarının önemi
büyüktür. Bugün, Kurul halinde çalışan Danıştay ve Yargıtay gibi kuruluşların
yoğun iş yükünü kaldırabilmelerinin temelinde ihtisaslaşmanın ve tetkik
hâkimlerin desteğinin olduğu bilinmektedir.
Siyasi iktidar iptali istenen hükümle, Kamu Denetçiliği Kurumunu
akil, tecrübeli, insan hakları konusunda uzman, bu konuda bilimsel akademik
çalışmalar yapmış, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında görev
almış, oldukça iyi eğitim formasyonuna ve iş tecrübesine sahip bulunan
Denetçilerden oluşturmak yerine; ihtiyaca cevap vermekten uzak bir biçimde,
sadece yasada düzenlemiş olmak için ve tamamen politik-ideolojik yaklaşımlara
göre kurumu şekillendirmiştir. Bu nedenle mevcut düzenleme, hukuk devleti
ilkesine, devletin asli sorumluluklarından olan devletin temel amaç ve
görevlerine, anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğüne ve en önemlisi kamu
denetçiliği kurumunun bu yapı ile teşekkül etmesi, işleyişinde aksaklıklara yol
açacağından, kurumun temel kuruluş amacına aykırıdır. Bu nedenle,6328 Sayılı
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendinin, Anayasanın, 2 nci, 5 inci, 6 ncı, 11 inci ve 74 üncü maddelerineaykırı
olduğundan iptal edilmesi gerekir.
5) 6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun11 inci
Maddesinin Beşinci ve Altıncı Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
Adaylık ve seçim başlıklı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 11
inci maddesinin beşinci fıkrasında, Başdenetçi, üye tamsayısının üçte iki
çoğunluğu ile seçilir. Birinci oylamada bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde
ikinci oylamaya geçilir. İkinci oylamada da üye tamsayısının üçte iki
çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu
sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya geçilir ve üye tamsayısının salt
çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş sayılır. Üçüncü oylamada üye tamsayısının
salt çoğunluğu sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü
oylama yapılır. Dördüncü oylamada karar yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy
alan aday seçilmiş olur hükmü yer almaktadır.
Yine kanunun 11 inci maddesinin altıncı fıkrasında, Denetçiler,
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir. Birinci oylamada bu çoğunluk
sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya geçilir. İkinci oylamada da üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada üye tamsayısının
üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya geçilir ve üye
tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş olur. Üçüncü oylamada
üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde en çok oy alan
adaylardan, seçilecek aday sayısının iki katı kadar aday ile seçime gidilir.
Dördüncü oylamada karar yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday
seçilmiş olur, şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Kamu Denetçiliğininbağımsız bir kurum olması, onun olmazsa olmaz
şartıdır. Gerçekten de, yürütmeden ve idareden bağımsız olmayan bir kurumun
kamu üzerinde denetim uygulaması durumunda bu denetimin idari denetimden
farklı bir denetim olarak nitelendirilmesi olanaklı olmayacaktır. İşte bu
yüzden 'kamu denetçiliği ' adı altında ayrı ve kendisine özgü bir denetimden
söz edebilmek ancak yürütmeden ve idareden bağımsız olan bir kurum yaratmakla
olanaklıdır.
Kamu denetçiliğinin bağımsız olabilmesi için onun atanması ve
görevden alınmasının nitelikli çoğunlukla olması ve Meclis dâhil hiç bir organa
karşı bağımlı olmaması demektir..12 Eylül 2010 tarihinde halkoylamasına sunulan
olan mini anayasa paketinin 8 inci maddesinde ombudsmanın üçüncü oylamada
Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğu (226 milletvekili) ile üçüncü oylamada
salt çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü
oylama yapılacağı, dördüncü oylamada en fazla oy alan adayın seçilmiş olacağı
belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, bu maddeyle ombudsmanın toplanmasında özel
bir toplantı yeter sayısı aranmayarak, Meclisin normal toplantı yetersayısıyla
(184 Milletvekili) toplanacağı, iş dördüncü oylamaya kalırsa 226
milletvekilinden aşağı sayıda oy alsa bile ombudsmanın seçilebileceği
öngörülmüştür. Bu düzenleme tarzı, Türk siyasi yaşamında bir uzlaşma kültürünün
olmaması olgusuyla birleşerek, iktidar partisi, eğer bir koalisyon hükümeti
varsa koalisyonun büyük ortağı tarafından ombudsmanın seçilmesine yol
açacaktır. Ombudsmanın iktidar partisi veya koalisyon hükümetinin büyük ortağı
tarafından atanması durumunda ise ombudsman iktidara karşı bağımsız olamayacak,
dolayısıyla, kurulmasının varlık nedenini yitirecektir. Ombudsmanın yürütmeye,
özellikle, iktidara karşı bağımsızlığını sağlayabilmek için Anayasanın
Cumhurbaşkanın seçimini düzenleyen 102 nci maddesinin 31.5.2007 tarih ve 5678 sayılı
Kanunun 5 inci maddesiyle değiştirilmeden önceki durumuna benzer bir şekilde
düzenlemeye gidilmesi gerekir. Çünkü,Ombudsmanın bağımsızlığını sağlamada temel
koşul, onun seçilirken nitelikli bir çoğunlukla seçimini sağlayacak dizgenin
oluşturulmasıdır. Bu bağlamda, ombudsman seçiminin ilk turunda, Anayasa
Mahkemesinin, Cumhurbaşkanı seçiminde '367' kararı olarak bilinen 1.5.2007
tarih ve E.2007/45, K. 2007/54 sayılı kararında isabetli bir şekilde
yorumladığı üzere, toplantı ve karar yetersayısının bütün oylamada TBMM üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğu şeklinde, Anayasada
yeni bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.
Siyasal partileri ombudsman seçiminde uzlaşıya zorlayabilmek ve bu
bağlamda ombudsmanın bağımsızlığını oluşturabilmek açısından11inci maddesinde
Başdenetçi ve Denetçilerin seçiminin mutlaka nitelikli çoğunlukla yapılması
gerekmektedir. Bu durum Kurum'un bağımsızlığı ve etkinliği için bir zarurettir.
11 inci maddenin beşinci ve altıncı fıkralarında nitelikli çoğunluğun mutlak
surette aranmamış olması, iktidara sahip olan tek parti ya da koalisyon
dönemlerinde koalisyonun büyük ortağı olan parti Kamu Denetçisi'nin seçiminde
tek söz sahibi olması anlamına gelmektedir.Kanunun bu maddesiyle,Kamu
Denetçiliği Kurumu,Meclis adına bir kamu denetçiliği Kurumuna değil, iktidara
bağlı bir nevi hükûmet adına denetleme yapacak bir teftiş kuruluna
dönüştürülmüştür. Bu durum AnayasamızınAnayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı,
7 nci, 8 inci ve 9 uncu maddelerinde somutlaştırılmış olan kuvvetler ayrılığı
ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
6) 6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun13 üncü
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun13 üncü maddesindeGörevlerine
başlarken Başdenetçi Genel Kurulda, denetçiler ise Komisyonda 'Görevimi tam bir
tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine
getireceğime, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.' şekilde andiçecekleri
düzenlenmiştir.
TBMM'de kimlerin yemin edeceği 81 inci ve 103 üncü maddesinde
gösterilmiştir. Milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı dışında, Anayasada herhangi
bir kamu görevlisinin TBMM'nde yemin edeceğine ilişkin başkaca bir düzenleme
yoktur. Başdenetçinin Genel Kurul'da yemin edeceğine ilişkin bu düzenleme
Anayasanın 81 inci ve 103 üncü maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
28.09.2006 tarih ve 5548 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun
13 üncü maddesinde'Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve bağımsızlığı ile
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğine, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, hakkaniyete, demokrasiye, Atatürk
ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel
hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, üzerime aldığım
görevi tarafsızlıkla yerine getireceğime büyük Türk Milleti huzurunda, namusum
ve şerefim üzerine andiçerim.' biçiminde olan ant,6328 Sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanununun13 üncü maddesinde 'Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük,
hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim
üzerine andiçerim.' biçimine dönüştürülmüştür.Yasakoyucu bir hukuk devletinde
yasa koyarken Anayasaya uygun hareket etmek durumundadır.Anayasada belirtilen
Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı kalmanın metinde yer almamış olması ise,
Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerine açıkça aykırıdır.
7)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun15 inci
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun15 inci maddesinin
birinci fıkrasındaGörevden alma ilgili düzenleme bulunmaktadır. Buna göre,
Başdenetçinin veya denetçilerin 10 uncu maddede sayılan nitelikleri
taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya bu nitelikleri seçildikten sonra
kaybetmeleri hâlinde, durumun Komisyon tarafından tespit edilmesini takiben
Başdenetçinin görevinin sona ermesine Genel Kurul tarafından görüşmesiz olarak;
denetçilerin görevinin sona ermesine ise Komisyon tarafından karar verilir hükmü
bulunmaktadır. Ayrıca aynı maddenin ikinci fıkrasında da Seçilmeye engel bir
suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya kısıtlanan Başdenetçi hakkındaki
kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurulun; denetçi hakkındaki kesinleşmiş
mahkeme kararının Komisyonun bilgisine sunulmasıyla Başdenetçi veya denetçi
sıfatı sona ereceği belirtilmiştir.
Başdenetçinin veya denetçilerin 10 uncu maddede sayılan
nitelikleri taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya seçildikten sonra
kaybetmeleri halinde, bu durumun Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonca saptanmasını takiben
başdenetçinin görevinin sona ermesine Meclis Genel Kurulu tarafından görüşmesiz
karar verileceği, denetçinin görevinin sona ermesine ise Komisyon tarafından
karar verileceği, seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya
kısıtlanan başdenetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının T.B.M.M. Genel
Kurulunun denetçi hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Komisyonun bilgisine
sunulmasıyla, başdenetçi veya denetçi sıfatının sona ereceği ifade
edilmiştir.Budüzenleme net değildir. İlerleyen süreçte, Başdenetçi ve
Denetçilerin seçilme niteliklerinin kaybedilmesiyle ilgili ihtilaflar doğuracak
niteliktedir.Bu nedenle görevden alma söz konusu olduğunda üye tam sayısının
salt çoğunluğunun gizli oyu aranması gerekirken,Görevden almaya dair mevcut
düzenleme, göreve atanma koşulları da göz önüne alındığında, 'usul ve bicimde
paralellik ilkesi'ne tamamen aykırıdır.
Kanunun 10 uncu maddesinde ise, başdenetçi veya denetçi
seçilebilmek için, Türk vatandaşı olmak, seçimin yapıldığı tarihte başdenetçi
için 50, denetçi için 40 yaşını doldurmuş olmak, dört yıllık eğitim veren
hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme
fakültelerinden veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim
kurumlarından mezun olmak, mesleği ile ilgili olarak kamu kurum veya
kuruluşlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında kayıtlı
olarak ya da özel sektörde en az on yıl çalışmış olmak, kamu haklarından
yasaklı olmamak, başvuru sırasında herhangi bir siyasi partiye üye olmamak,
Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile
kasten işlenen bir suçtan dolayı altı ay veya daha fazla süreyle hapis cezasına
ya da affa uğramış olsalar bile bir takım suçlardan hükümlü olmamak koşulları
aranmıştır.
Görevden alınmaya ilişkin bu hükümlerin son derece sakıncalıdır.
Özellikle, ombudsmandan memnun olmayan bir iktidar, Meclisteki çoğunluğuna
güvenerek ombudsmanı kolaylıkla görevden alabilir. İkinci olarak, bu
hükümlerle kamu denetçilerine savunma hakkı bile verilmeden onun görevden
alınmasının önü açılmaktadır. Hâlbuki savunma hakkı kutsalve en temel bir
insan hakkı olduğundan savunmasına fırsat bile verilmeden onun görevinden
alınması vahim bir hatadır. Kanunun 10 uncu maddesinde, Türk Ceza Kanununun 53 üncü
maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı
altı ay veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsalar bile
bir takım suçlardan hükümlü olan bir kimsenin kamu denetçisi olma olanağı
ortadan kaldırılmaktadır. Türk mevzuatında bu şekilde hükümlere yer verilerek
bu tür bir suçtan dolayı mahkûm edilen kimseler hakkında adeta onun sağlığında
'medeni ölüm' (civildead) fermanı verilmektedir. Kişi bir suçtan mahkûm
edildiğinde cezasını çektiği veya çekmiş sayıldığı kabul edildiğine göre bu
şekildeki bir kişiye ilave cezaların verilmesi doğru değildir. Öte yandan,
genel af, mahkûmiyeti bütün sonuçları ile birlikte ortadan kaldırdığına göre
genel afla suçu ortadan kaldırılan bir kimsenin kamu denetçisi olamaması genel
affın doğasına da aykırıdır.
Unutulmamalıdır kisavunma hakkı, sıradan bir hak olamayıp bir
insan hakkı olduğu düşüncesi yeni kabul edilen bir düşüncedir. İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi bir insan hakkı olarak savunma hakkını içermektedir (m. 8,
9, 10, 11). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise savunma hakkını öncelikli
olarak sanık bakımından öne çıkarmış (m. 6/3) ve herkesin savunma hakkının
olduğunu kabul etmiştir (m. 6/1). Anayasada savunma hakkı tereddüde yer
vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. Anayasanın 36 ncı maddesinde, 'hak arama
hürriyeti' içinde, 'Temel Haklar ve Ödevler' arasında; 'Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir' şeklinde
düzenlenmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın 2 nci, 6 ncı,
9 uncu,10 uncu ve 36 ncı maddelerine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
8)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun17 nci Maddesinin
Dördüncü Fıkrasında Yer Alan'Kuruma başvuruda bulunulabilmesi için, 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru
yolları ile özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının
tüketilmesi gereklidir' CümlesininAnayasaya Aykırılığı
17 nci maddedeki Kamu Denetçisi'ne başvuru için idari başvuru
yollarının tüketilmesini koşul olarak öne sürülmesi Kamu Denetçiliği Kurumu'nun
etkinliğini azaltacak türde bir düzenlemedir. Mevcut hükümle idari başvuru
yolları tüketilene kadar, Kamu Denetçisi'nin olaya müdahale etmesi gecikecek ve
bu arada Denetçi'nin delilleri zamanında toplamasının önüne de geçilmiş
olacaktır. Ayrıca; Kamu Denetçisi'ne başvuruyu, adeta bir yargı organına
yapılan başvuru gibi sıkı koşullara bağlamak, Kurum'un amacıyla çelişen bir
düzenlemedir.
Hâlbuki kamu denetçiliğine başvuru, kurumun doğası gereği, idari
yargıda dava açmaktan daha kolay, ucuz ve şekilci olmak zorundadır. Çünkü kamu
denetçiliği kurumunun demokratik hukuk devletine sağladığı en önemli katkısı,
yurttaşların hak arama yollarını kullanmalarını sağlamak ve onların idarenin
denetimine katılmak yoluyla devlet yönetimine katılmalarını kolaylaştırmaktır.
Aksi takdirde, idari yargı organlarının yanında kamu denetçiliğine adında yeni
bir organın daha kurulmasının gerekçesini açıklamak olanaklı olmayacaktır.
6.1.1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 'üst makamlara
başvuru' başlıklı 11 inci maddesinde düzenlenen idari başvuru yolu yargı organına
başvuru yönünden bile seçimlik kılınmış iken o yolun kamu denetçiliğine başvuru
için tüketilmesinin zorunlu kılınması başvuruyu güçleştirmekten başka bir işe
yaramaz. İdari başvuru yolunun tüketilmesinin aranmasının pratik bir faydası
da bulunmamaktadır. Çünkü genel olarak yurttaşlar idari başvuru yolundan
herhangi bir olumlu sonuç alamamaktadırlar.İptali istenen hükmün son cümlesine
Kurumun, telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan
hâllerde, idari başvuru yolları tüketilmese dahi başvuruları kabul edebileceği
yönündeki düzenlemenin eklenmiş olması da mevcut sakıncaları ortadan
kaldırmaktan son derece uzaktır.
KamuDenetçiliği Kurumu Kanununun17 nci maddesinin dördüncü
Fıkrasında yer alan Kurumabaşvuruda bulunulabilmesi için, 6/1/1982 tarihli ve
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile
özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesinin
gerekli olduğu yönündeki düzenleme Anayasanın 36 ncı maddesinde yer alan hak
arama hürriyetine, kamu denetçiliğine başvurma hakkını düzenleyen 74 üncü
maddesine ve 125 inci maddesine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
9)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun18 inci
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Bilgi ve belge
istenmesi başlıklı 18inci maddesinin ilk fıkrasında,Kurumun inceleme ve
araştırma konusu ile ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin, bu isteğin
tebliğ edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesi zorunlu olduğu; bu
süre içinde istenen bilgi ve belgeleri haklı bir neden olmaksızın vermeyenler
hakkında Başdenetçi veya denetçinin başvurusu üzerine ilgili merci soruşturma
açacağı; İkinci fıkrasında ise, Devlet sırrı veya ticari sır niteliğindeki
bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam veya kurulunca gerekçesi
belirtilmek suretiyle verilmeyebileceği, ancak, Devlet sırrı niteliğindeki
bilgi ve belgeler Başdenetçi veya görevlendireceği denetçi tarafından yerinde
incelenebileceği düzenlenmiştir.
İptali istenen bu hükümle, Kamu Denetçisi'ne olağandan fazla yetki
verilmektedir. Bu madde, Cumhuriyet Savcısı'na ya da Kamu Denetçisi'ni seçecek
Parlamento üyelerine dahi tanınmayan 'devlet sırrı' niteliğindeki bilgi ve
belgelerin Kamu Denetçisi tarafından görülebilmesini sağlamaktadır. Devlet
sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeye, Denetçi tarafından ihtiyaç duyulduğunda,
Denetçi'nin bu bilgi ve belgeye ulaşabilmesinin TBMM Genel Kurulu'nun onayına
bağlı olması yönünde düzenleme yapılmamış olması da büyük eksikliktir. Sonuçta,
bağımsız yargı organlarına ve yasama organına dahi tanınmamış olan bu denli
geniş yetkilerin Başdenetçi ve Denetçilere tanınmış olmasının hukuk devleti ile
izah edilebilir bir tarafı olmayıp, mevcut düzenleme AnayasanınHiçbir kimsenin
veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı
yönündeki düzenlemeye, erkler ayrılığı ilkesine, hatta kurumun kuruluş amacına
da açıkça aykırıdır.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın 2 nci, 6 ncı,7
nci, 8 inci, 9 uncu, 11 inci ve 36 ncı maddelerine aykırı olduğundan iptal
edilmelidir.
10)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun20 nci
Maddesinin Birinci ve Üçüncü Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun İnceleme ve
araştırma başlıklı 20 nci maddesiyle Kurumun, inceleme ve araştırmasını başvuru
tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandıracağı öngörülmüştür.Mevcut
kanunun ihtisas alanlarına ayrılmış Kamu Denetçisi sistemini öngörmemesi nedeniyle
bu 6 aylık surede araştırma ve incelemelerin bitirilmesi, ülkemiz koşulları
itibariyle her zaman olanaklı olmayacaktır. Kurum, kendisine gelen başvuruları
6 aylık sure içerisinde sonuçlandırmadığı takdirde, denetime ilişkin herhangi
bir açıklama yapmaması ve rapor yazmaması konusunda herhangi bir düzenleme
yapılmamış, bu alan boş bırakılmıştır. Bunun sonucunda, yargıya intikal etmiş
olan konudayargıyı da etkilemek, yargıyı da manipüle etmek anlamına gelecek
şekildeaçıklama yapılması halinde, yargı yetkisine müdahale edilecektir.
20 nci maddenin üçüncü fıkrasında iseİlgili merciin, Kurumun
önerileri doğrultusunda tesis ettiği işlemi veya Kurumun önerdiği çözümü
uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde bunun gerekçesini otuz gün içinde
Kuruma bildireceği düzenlenmiştir.Bu sure içinde gerekçe
bildirmeyenler hakkında,Kurumun etkinliği ve caydırıcılığını artırmak içinBaşdenetçi
veya Denetçinin başvurusu üzerine ilgili merciin yaptırım niteliğinde disiplin
soruşturması açacağı yönünde her hangi bir yaptırımın yer almamış olması
Kurumun önemini azaltıcı niteliktedir. Bu durum da kurumun varlık sebebine ve
kuruluş amacına aykırıdır.
11)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun22 nci
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
Kanunun 22 nci maddesi; Kamu Denetçiliği Kurulunun her takvim yılı
sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir rapor hazırlayarak
T.B.M.M. Dilekçe Komisyonu ile İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyelerinden
oluşan Karma Komisyona sunacağını, Komisyonun, bu raporu görüşüp, kendi kanı ve
görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurula sunulmak üzere
T.B.M.M. Başkanlığına göndereceğini, Komisyonun raporunun Genel Kurulda
görüşüleceğini, Kurulun yıllık raporunun, ayrıca Resmi Gazetede yayımlanmak
suretiyle kamuoyuna duyurulacağını, Kamu Denetçiliği Kurulunun, açıklanmasında
fayda gördüğü hususları yıllık raporu beklemeksizin her zaman kamuoyuna
duyurabileceğini ifade etmiştir.
Bu hüküm etkin bir raporlama düzeneği getirmekten son derece
uzaktır. Çünkü rapor, başdenetçi tarafından değil, Kurul tarafından Meclise
sunulacaktır ki bunu doğru olarak görmeye olanak yoktur. Başdenetçinin kendi
düşünce ve fikirlerini de ekleyerek raporunu Meclise sunması işin doğası
gereğidir. Öte yandan, rapor, iktidar parti ve/veya partilerinin çoğunluk
oluşturduğu Karma Komisyona sunulacaktır ki, bundan da bir verim elde edilmesi
zordur. Türkiye'de kamu denetçiliğinin etkin bir şekilde işleyemeyecek olmasının
temel nedenlerinden birisi de, etkin bir raporlama düzeneğinin bu kanunla kurulamamış
olmasıdır.Rapordan gerçek anlamda bir fayda edilebilmesi için ancak Komisyon
Başkanlığının ana muhalefet partisinden, komisyon üyesi bir milletvekilinin
yapacağı Kamu Denetçiliği Komisyonunun kurulması ile mümkün olabilirdi. Ne var
ki mevcut yasal düzenlemeyle bu Komisyon kurulamadığı gibi, iptali istenen
hüküm deKurum raporlarının önemini azaltıcı nitelikte olup, Kamu Denetçiliği
Kurumu'nun kuruluş amacına aykırıdır.
12)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun24 üncü
Maddesinin İkinci Fıkrası ile Geçici 1inci Maddesinin Dördüncü Fıkrasının
Anayasaya Aykırılığı
Personelin atanmasını düzenleyen 24 üncü maddesinin ilk
fıkrasında, Genel Sekreterin, en az dört yıllık yükseköğretim kurumu mezunu,
Devlet Memurları Kanununa tabi görevlerde on yıl hizmeti bulunan ve aynı
Kanunun 48 inci maddesinde yazılı şartlara sahip olanlar arasından Başdenetçi
tarafından atanacağı ikinci fıkrasında ise, Diğer personelin Başdenetçi
tarafından atanacağı düzenlenmiştir. Birinci fıkradaki düzenlemenin aksine atanacak
olan kişilerin nitelikleri, eğitim düzeyi, mesleki tecrübesi konusunda hiç bir
açıklayıcı ifade yer almadığı gibi, adeta Başdenetçiye sınırsız ve keyfi yetki
tanınmaktadır. Kanunun GEÇİCİ 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasında da
Başdenetçi ve denetçilerin seçimi tamamlandıktan sonra Başdenetçi tarafından
doksan gün içinde; bir defaya mahsus olmak ve ekli listede yer alan Kamu
Denetçiliği Uzmanı unvanlı serbest kadro adedinin yüzde ellisini geçmemek
üzere, 25 inci ve 26 ncı maddelerdeki şartlar aranmaksızın, doktora yapmış
üniversite öğretim elemanları veya kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup,
mesleğe özel yarışma sınavı ile girilen ve belirli süreli meslek içi eğitimden
sonra özel bir yeterlik sınavı sonunda atanmış olanlardan kamu denetçiliği uzmanı
olarak atama yapılabileceği ve Kamu denetçiliği uzmanı olarak atanacakların
mesleklerinde en az beş yıllık deneyime sahip olmaları gerektiği yönünde
düzenleme bulunmaktadır. Kadroya alınacak kişilere özel bir hüküm ihtiva eden
bu hüküm, Kurumun kuruluş amacıyla da bağdaşmamaktadır.Denetçilerin uzmanlık
alanlarına ayrılmaması ve sayılarının azlığı nedeniyle yetersiz olması başlı
başına bir sorunken, mevcut kadroların siyasi saiklerle doldurulacak olması
Kurumun bağımsızlığını, kamuoyu önünde ve toplum vicdanında güvenini
sarsacaktır.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı kurallardan
arındırılması, hukuk devleti sayılmanın gereğidir. Anayasaya aykırılığın
sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde subjektif yararların üstünde, özenle
korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği kuşkusuzdur.
Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri
güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin hukuk devleti
yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında duraksama
bulunmamaktadır.
Arz ve izah olunan nedenlerle, söz konusu kural hakkında
yürürlüğünün durdurulması da istenerek iptal davası açılmıştır. 29.06.2012
tarihli ve6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun iptali istenen
maddelerin uygulanması halinde, Anayasaya, kanunlara ve Uluslararası
sözleşmelere ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına aykırı olarak geriye dönüşü
imkansız biçimde ve giderilmesi olanaksız hukuki zarar ve durumlara yol açacağı
açıktır..
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kuralların yürürlüklerinin
durdurulması istenilmektedir.
V. SONUÇ ve İSTEM
1)6328 Sayılı 'Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun,3 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin, 4 üncü ve 6 ncı maddelerinin,
Anayasanın Başlangıç, 2 nci, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu, 11 inci ve
36 ncı maddelerine,
2)5inci maddesinin,Anayasanın Başlangıç, 2 nci, 6 ncı, 8 inci, 9
uncu, 11 inci, 17/2 nci, 19 uncu, 36 ncı, 38/3 üncü ve 125/1 inci maddelerine,
3)8inci maddesinin dördüncü fıkrasının,Anayasanın Başlangıç, 2
nci, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 11 inci, 123 üncü ve 128 inci maddelerine,
4)10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin, Anayasanın 2
nci, 5 inci, 6ncı, 11 inci ve 74 üncü maddelerine,
5)11 inci maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarının,Anayasanın
Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci ve 9 uncu maddelerine,
6)13 üncü maddesinin,Anayasanın 2 nci, 11 inci, 81 inci ve 103
üncü maddelerine,
7)15 inci maddesinin,Anayasanın 2 nci, 6 ncı, 9 uncu, 10 uncu ve
36 ncı maddelerine,
8)17 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ilk cümlesinin, Anayasanın
36 ncı, 74 üncü ve 125 inci maddelerine,
9)18 inci maddesinin, Anayasanın2 nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9
uncu, 11 inci ve 36 ncı maddelerine,
10)20 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının, Anayasanın 74
üncü maddesine,
11)22 nci maddesinin, Anayasanın 74 üncü maddesine,
12)24 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile Geçici 1inci maddesinin
dördüncü fıkrasının, Anayasanın 74 üncü maddesine,
aykırı olduklarından iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı
ile arz ederiz.'
B- Anayasa Mahkemesince verilen 27.8.2012 günlü dava
dilekçesindeki eksikliklerin giderilmesi kararından sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri Emine Ülker TARHAN ve Levent GÖK tarafından verilen 15.10. 2012
günlü ek dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
''
14.06.2012tarihli ve 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun
bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle yaptığımız
başvuru için ilgi yazınızda bildirilen eksiklikler giderilerek, aşağıda yer
alan milletvekillerinin iradelerini temsil eden imzalarla birlikte gereği için
bilgilerinize sunulmuştur.
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'nun
1) 3. maddesinin 1.fıkrasının (f) bendinin, 4. ve 6. maddelerinin
Anayasanın Başlangıç, 2., 5., 6., 7., 8., 9., 11., 36. maddelerine aykırılığı
Kanunun kuruluş başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasında Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel bütçeli ve
merkezi Ankara'da bulunan Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmuş olduğu yolundaki
düzenleme Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kuruluş amacına ve varlık sebebine
aykırıdır. Çünkü Kamu Denetçiliği Kurumuyetkisini her zaman
parlamentodan almasına karşın, incelemelerinde parlamento karşısında da
bağımsızdırvesalt idare karşısında değil, seçilmesi ve görevden alınması
dışında parlamento karşısında da bağımsız olan bir kurumdur.
Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrasında Kurum, Başdenetçilik ve Genel
Sekreterlikten oluşacağı, aynı maddenin 3.fıkrasında iseKurumda, bir Başdenetçi
ve beş denetçi ile Genel Sekreter ve diğer personel görev yapacağı
düzenlenmiştir. Yine Kanunun 6. maddesinde başdenetçiliğin Başdenetçi ve
denetçilerden oluşacağı ve Kurumun Başdenetçi tarafından yönetilir ve temsil
edileceği düzenlenmiştir. Kamu Başdenetçisi ve 5 Denetçiden oluşacak bu
sistemin, 75 milyona yakın nüfusu olan ülkemizin ihtiyaçları için yeterli
olmayacaktır. Üstelik alanlarında uzmanlaşmamış Denetçilerden oluşan bir yapı,
etkili olamayacağı gibi, zamanla Kurum'da çalışan bürokrat uzmanların görüş,
öneri ve tavsiyelerine göre işleyen, etkilenmeye acık bir yapıya dönüşecektir.
Kanunun Tanımlar Başlıklı 3. maddesinin 1.fıkrasının (f) bendinde,
Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonu ifade edeceği
belirtilmiştir. Kamu Denetçiliği mekanizmasının etkin bir şekilde çalışabilmesi
açısından Mecliste bu işe özgü bir komisyonun kurulması yaşamsal bir önem
taşıdığı halde, kanunun Kamu Denetçiliği Kurumu için Mecliste özel bir komisyon
kurulacağı yönünde İçtüzüğe yollamada bulunmamış olması Kamu Denetçiliği
Kurumunun bağımsızlığını yok edecek niteliktedir. Çünkü Kamu Denetçiliği
kurumuyla İdarenin tasarruf ve davranışları denetleneceğinden Meclisteki mevcut
komisyonlarda olduğu gibi Komisyona iktidar partisi milletvekilleri ağırlıklı
olarak katılacak, bu denetimden beklenen fayda elde edilemeyecek böylece kamu
denetçisi bağımsız olamayacaktır.
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; Kuvvetler ayrımının,
Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet
yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir
işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda
bulunduğuAnayasanın Başlangıç metninde ifadesini bulmuştur. Kamu Denetçiliği
Kurumunun Anayasanın başlangıç metninde ifade edilen ilkelere aykırı bir
şekilde kurulduğu ve yapılandırıldığı ve bu yapının tamamen siyasi iktidara
güdümlü, siyasi iktidarın etkisinde ve denetiminde, bağımsız olmayan, görev alanı
ve etkisi tamamen sınırlı, örgütlenme biçimiyle kurumunun etkinliğinin ve
işlevinin kâğıt üzerinde kaldığı ortadadır. Parlamentoda ezici çoğunluğu
bulunan siyasi iktidar bağımsız, tarafsız, halkın şikâyetlerini dinleyip,
görevlerini yerine getirirken siyasi partilerle olan ilişkilerini minimum
düzeyde tutan ve aldıkları kararlarda aynı konumda olan kişilere aynı muameleyi
göstererek vatandaşlar arasında milliyet, ırk, din ya da inanç, maluliyet, yaş
veya cinsel tercihlere dayalı herhangi bir haksız ve adaletsiz ayrımcılığın
ortaya çıkmasından özenle kaçınan bir Kamu Denetçiliği Kurumu oluşturmak
yerine; tamamen yasama ve yürütme organına bağımlı bir yapıyı oluşturmuştur.
Yasama ve yürütme organlarının Türk Milletine ait olan egemenliği yine millet
adına kullanırken, hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk
düzeninin dışına çıkmamaları gerekirken, iptali istenen yasanın 3. maddesinin
1.fıkrasının (f) bendi, 4. ve 6. maddelerindeki düzenlemeler ile Anayasamızın
Başlangıç Hükümleri çiğnenmiştir.
Hukuk devleti en kısa tanımıyla, faaliyetlerinde hukuk kurallarına
bağlı olan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlayan devlettir. Anayasa
Mahkemesi de 12 Kasım 1991 tarih ve K.1991/43 sayılı Kararında hukuk devleti
ilkesini, benzer bir şekilde 'yönetilenlere en güçlü, en etkin ve en kapsamlı
biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve
işlemlerinin hukuka uygun olması' olarak tanımlamıştır. Hukuk devleti, hukuka
bağlı olan devlet demek olduğuna ve devletin, yasama, yürütme ve yargı
organlarının hukuka bağlı olması şarttır.
Hukukun üstünlüğü kavramlarının yanı sıra, kamu yönetiminden
şikâyetleri de inceleyerek yürütme gücünü elinde bulunduranlara yol gösterici,
bağımsız, tarafsız, denetim organlarının oluşturulması hukuk devleti olmanın
bir gereğidir. Bu nedenle, Kamu Denetçilği Kurumu Kanununda tanımlanan tüm
yetki ve görevlerin bireysel olarak Başdenetçiye ve beş adet Denetçiye verilmiş
olması, kurumun kuruluş biçimi, TBMM'ne bağlı olması, özünde bağımsızlığının
sağlanamaması ve yetkilerin tek kişide toplanması ancak dikta yönetim
biçimlerinin başvurduğu ve demokratik yönetim sistemleriyle bağdaşmayacak bir
yapı oluşturmak anlamına gelir. Böyle bir yapının, hukuk devleti ilkesi ile
bağdaşır bir tarafı yoktur. Açıklanan bu nedenlerle iptali istenen yasanın 3.
maddesinin 1.fıkrasının (f) bendi, 4. ve 6. maddelerindeki düzenlemelerle
Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesi de çiğnenmiştir.
Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını
ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaktır. Kamu
denetçiliği Kurumları,kendisine vatandaşlar yoluyla yapılan şikâyetlerle veya resen
kendi inisiyatifi ile harekete geçmektedir. Çeşitli uzmanları bünyesinde
barındıran kurum sayesinde, harekete geçen vatandaşların kamu ile ilgili her
türlü sorunlarına hızlı ve yeterli bilgi aktarılmakta, en kötü ihtimalle
harekete geçmeyen vatandaşlar adına resen harekete geçilerek, demokratik hukuk
devletinin bu alandaki boşluğunun giderilmesine katkıda bulunulmaktadır. Oysa teşkilatlanma
yapısı ile Kurum bu işlevleri yürütmesi imkânsız, sadece adı Kamu Denetçiliği
olan bir Kurum haline dönüştürülmüştür. Dolayısı ile iptali istenen yasanın 3.
maddesinin 1.fıkrasının (f) bendi, 4. ve 6. maddelerindeki düzenlemeler
Anayasanın kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmak görevini ifa etmekle yükümlü olan Devlet'in bu görevlerini
yapmasını imkânsız kılacak nitelikte yasal düzenlemeler olup Anayasanın 5.
maddesini de ihlal etmiştir.
Anayasa'nın Başlangıç bölümünde ve 6. maddesinde, Ulus istencinin
mutlak üstünlüğü ve egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk Ulus'unun olduğu; Türk
Ulus'unun egemenliğini, Anayasa'nın koyduğu ilkelere göre, yetkili organları
eliyle kullanacağı; hiçbir kimse ya da organın kaynağını Anayasa'dan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamayacağı belirtilmiştir.
Devlet organları Türk Ulusu adına egemenliği kullanırken karmaşa
yaratılmaması ve düzenin bozulmaması için, tüm çağdaş parlamenter
demokrasilerde olduğu gibi, erkler ayrılığı ilkesi benimsenmiş; erkler
ayrılığının, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve
bununla sınırlı uygar bir işbölümü olduğu vurgulanmış; egemenliği kullanan Devlet
organları arasında üstünlük bulunmadığı, üstünlüğün Anayasa ve Anayasa'ya uygun
olmak koşuluyla yasalarda olduğu belirtilmiştir.
Anayasamıza göre, egemenliği Türk Ulusu adına kullanacak üç erk,
yasama,
yürütme ve yargıdır. Bu erklerden her biri Ulus egemenliğini kendi görev alanı
ile sınırlı biçimde kullanacaktır. Nitekim Anayasa'nın 7, 8 ve 9. maddelerinde
yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve yetki alanı net olarak
belirlenmiştir.
Anayasa'nın, 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği, 8.
maddesinde, yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nca,
Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılıp yerine getirileceği, 9. maddesinde,
yargı yetkisinin Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı,
belirtilmiştir.
TBMM'ne güdümlü olarak kurulmuş ve tamamen siyasi iktidarın
denetiminde teşkilatlandırılmış bir Kamu Denetçiliği Kurumu, Vatandaşların
idare karşısında haklarını savunmak şöyle dursun idare tarafından hukuka aykırı
olarak yapılan eylem, işlem ya da davranışların yapılmasını önleyici caydırıcı
herhangi bir işleve de sahip olamayacaktır. Kamu Denetçiliği Kurumu'nun
dünyadaki başarılı örnekleri incelendiğinde, Kurumun idari yargının yükünü
hafifletici işlevi olduğu genel kabul görmektedir. Kurum, ön denetim benzeri
bir işlevi üstlenmek suretiyle idari yargının yükünü hafifletmek, bunu, kamu
yönetiminin iyileştirilmesi fonksiyonu sayesinde, idareye yönelik çıkacak
uyuşmazlıkların sayısını azaltmak suretiyle yapmaktadır. Vatandaşla idare
arasındaki uyuşmazlıkların yargı önüne gelmeden bu kurum tarafından
halledilmesi hiç şüphesiz idari yargının yükünü önemli ölçüde azaltır.
Öncelikle bir Kamu Başdenetcisi ve 5 Denetçiden oluşacak sistem, 75 milyona
yakın nüfusu olan ülkemizin ihtiyaçları için yeterli olmayacaktır. Üstelik
alanlarında uzmanlaşmamış Denetçilerden oluşan bir yapı, etkili olamayacağı
gibi, zamanla Kurum'da çalışan bürokrat uzmanların görüş, öneri ve
tavsiyelerine göre işleyen, etkilenmeye acık bir yapıya dönüşecektir. Dolayısı
ile Kurum idari yargının yükünü hafifletmek bir yana adeta arttıracaktır.
Kurumun siyasi iktidarın, TBMM'ni elinde bulunduran sayıca üstün Siyasi
Partilerin etkisi altında bırakılmaya müsait olan teşkilat yapısı, idari
yargının üzerinde dahi tahakküm kurma çabasını beraberinde getirecektir. Sonuç
olarak iptali istenen yasanın 3. maddesinin 1.fıkrasının (f) bendindeki, 4. ve
6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen hükümleri, egemenliği
elinde bulunduran Türk Milleti'nin, egemenliğini yetkili organlar aracılığıyla
kullanma imkânını ortadan kaldırdığı için, Anayasanın 6., 7., 8., 9.,
maddelerine de aykırıdır.
İptali istenen 6328 Sayılı Kamu denetçiliği Kanunu'nun 3.
maddesinin 1. fıkrasının (f) bendindeki, 4. ve 6. maddelerindeki kurumun
kuruluş biçimini düzenleyen hükümleri, idareyi evrensel hukuk ilkelerine iç
hukuka uygun hareket etmeye yönlendirmekten son derece uzak, tamamen bağımlı,
güdümlü ve Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kuruluş amacına bile ters düşen
nitelikte bir yapıyı dayatmıştır. Dayatılmış olan bu yapı başta Anayasanın
üstünlüğünü ve bağlayıcılığını zedelemiştir ve vatandaşların hak arama
hürriyetine engel olmuştur. Böylece, 3. maddesinin 1.fıkrasının (f) bendindeki,
4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen hükümleri,
Anayasamızın 11. ve 36. maddelerini de ihlal etmiştir.
İptali istenen yasanın, 3. maddesinin 1. fıkrasının (f)
bendindeki, 4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen
hükümleri, işlem ve eylemelerinde tamamen yasama ve yürütme organına bağımlı
bir Kurul oluşturulması ve bu durumun, Yasama ve yürütme organlarının Türk
Milletine ait olan egemenliği yine millet adına kullanırken, hürriyetçi
demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeninin dışına çıkmamaları
yönündeki emredici kurala aykırı olması nedeniyle Anayasanın Başlangıç
Hükümleri ihlal edilmiştir.
Hukuk Devleti olmanın bir gereği olan Devlet organlarının hukuka
bağlılığı, yürütmenin de hukukla bağlı olması sonucunda idarenin işlem ve
eylemlerinde hukuka aykırı hareket etmesi nedeniyle kamu yönetiminden
şikâyetleri inceleyerek yürütme gücünü elinde bulunduranlara yol gösterici,
bağımsız, tarafsız, denetim organlarının oluşturulması gerekirken; iptali
istenen yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi, 4. ve 6. maddelerindeki
kurumun kuruluş biçimini düzenleyen hükümleriyle tamamen yasama ve yürütme
organlarına bağımlı bir teşkilat yapısının oluşturulması nedeniyle Anayasamızın
2. maddesi ihlal edilmiştir.
Öte yandan, iptali istenen yasanın 3. maddesinin 1.fıkrasının (f)
bendi, 4. ve 6. maddelerindeki düzenlemelerle Kurum, vatandaşların kamu ile
ilgili her türlü sorunlarına hızlı çözüm üretebilme kapasitesinden yoksun
şekilde teşkilatlandırılmış olması sebebiyle, Devletin, kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak görevini ifa
etmesini imkânsız kılacak nitelikte olduğu için Anayasanın 5. maddesini ihlal
etmiştir.
Kurumun siyasi iktidarın, TBMM'ni elinde bulunduran sayıca üstün
Siyasi Partilerin etkisi altında bırakılmaya müsait olan teşkilat yapısı, idari
yargının üzerinde dahi tahakküm kurma çabasını beraberinde getirecektir. Bu
nedenle de iptali istenen yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendindeki,
4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini düzenleyen hükümleri,
egemenliği elinde bulunduran Türk Milleti'nin, egemenliğini yetkili organlar
aracılığıyla kullanma imkânını ortadan kaldırdığı için, Anayasanın 6., 7., 8.,
9., maddelerine de aykırıdır. Ayrıca, bir Kamu Başdenetcisi ve 5 Denetçiden
oluşacak sistem, 75 milyona yakın nüfusu olan ülkemizin ihtiyaçları için
yeterli olmayacağı gibi, alanlarında uzmanlaşmamış Denetçilerden oluşan
yapısıyla etkili olamayacak, zamanla Kurum'da çalışan bürokrat uzmanların
görüş, öneri ve tavsiyelerine göre işleyen, etkilenmeye acık bir yapıya
dönüşecektir. idareyi evrensel hukuk ilkelerine iç hukuka uygun hareket etmeye
yönlendirmekten son derece uzak, tamamen bağımlı, güdümlü ve Kamu Denetçiliği
Kurumu'nun teşkilatlanma biçimi, Anayasanın üstünlüğünü ve bağlayıcılığını da
zedelemiş ve vatandaşların hak arama hürriyetine engel olmuştur.
Açıklanan bu nedenlerle iptali istenen yasanın 3. maddesinin
1.fıkrasının (f) bendindeki ve 4. ve 6. maddelerindeki kurumun kuruluş biçimini
düzenleyen hükümleri, Anayasamızın, Başlangıç Hükümleri, 2. 5., 6., 7., 8.,
9.,11., 36. maddelerini ihlal ettiği için iptal edilmelidir...
2) 5'inci maddesinin Anayasanın Başlangıç, 2., 6., 8., 9., 11.,
17/2., 19., 36., 38/3., 125/1. maddelerine aykırılığı
'Kurumun görevi' başlıklı 5. maddesinde; Kurumun, idarenin
işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasada
belirtilen nitelikleri çerçevesinde, idarenin her türlü işlem ve eylemleri ile
tutum ve davranışlarını; adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygı, hukuka
ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde
bulunmakla görevli olduğu belirtilmiş, maddede kamu denetçisine idari dava
yoluna başvurma yetkisi tanınmamıştır. Kamu Denetçiliği, idari işlemleri iptal
edemez, idareyi tazminat ödemeye mahkûm edemez ve idareye her hangi bir konuda
emir veremez. Dolayısıyla Kamu Denetçiliğinin kararlarını yerine getirmemek
idareyi veya kamu görevlilerini hukuksal veya cezai sorumluluklarla karşı
karşıya bırakmayacaktır. Bu durum evrensel düzeyde kabul görmüş bir durumdur.
Fakat bu husus Kamu Denetçiliği Kurumunun idari yargıya başvurmasına engel
değildir. Ayrıca dünya örnekleri incelendiğinde bu alanda gelişmiş ülkelerde
benzer kurumların meclislerden çıkan yasalara karşı Anayasa'ya aykırılık
davaları açabilme hakları da bulunmaktadır. İdari Yargıya kamu denetçiliği
tarafından başvuru imkânının tanınmamış olması, vatandaşların mağduriyetlerini
giderme imkânını ortadan kaldırmıştır. Kamu Denetçiliğinin tespit ettiği hak
ihlallerine ilişkin tavsiyeleri ilgili idare tarafından yerine
getirilmediğinde, idarenin uygulamasından ya da uygulamaya dayanak teşkil eden
düzenleyici işlemden mağdur olan kişi, kurum ya da topluluk adına idari yargıya
başvurup iptal veya tam yargı davası açma yetkisi verilmemesi Kurum'un
kararlarının etkinliğini azaltacak gereksiz yere zaman kaybına ve israfa yol
açacaktır.
Bununla birlikte, Kanunun 5. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde
Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile re 'sen imzaladığı kararlar ve
emirler, yasama ve yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemlerin Kamu
Denetçiliği Kurumunun görev alanı dışında olduğu belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanı yürütme organının başıdır. Cumhurbaşkanının tek
başına yaptığı işlemler ile re 'sen imzaladığı kararlar ve emirler, 2010
Anayasa değişikliğinden önce tanımlanan tarafsız Cumhurbaşkanı için tanımlanan
bir imtiyaz idi. Bu imtiyaz cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle
fiilen ortadan kalkmıştır. Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı kendisine oy
veren veya vermeyen herkesin siyasi denetimine tabidir. Mevcut Anayasaya göre,
devlet organları içinde en fazla yetkiye sahip olan Cumhurbaşkanının iş ve
işlemlerinin hukukun denetimine tabi olması hukuk devleti ilkesinin tabi
sonucudur. Aksi halde halkın seçtiği Cumhurbaşkanı denetimsiz bir organ haline
gelir bu da siyasi ve hukuki açıdan denetlenemeyen bir güç yaratmaktır, kısaca
diktatörlük oluşturmaktır. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanının denetlenme imkânını
ortadan kaldırmış olan bu düzenlemenin Hukuk Devleti ilkesi ile bağdaşmadığı
ortadadır. Bu nedenle Anayasanın 2. Maddesi ihlal edilmiştir. Cumhurbaşkanı'nı
hukukun dışına iten ve bu denli sınırsız denetimsiz bir organ haline getiren bu
düzenleme ile Anayasa'nın başlangıç metninde yer alan, Millet iradesinin mutlak
üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu
millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada
gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni
dışına çıkamayacağı; ilkesi de yok sayılmıştır. Cumhurbaşkanının denetlenmesi
imkânının tamamen ortadan kaldırıldığı bir düzende, egemenliğin Türk Milleti'ne
ait olduğu; Türk Milleti'nin egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanacağı
yönündeki düzenlemenin bir sonucu olarak da yürütme organının Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu'ndan, yargı organının ise Bağımsız Mahkemeler 'den oluştuğu
yönündeki düzenlemenin de bir anlamı kalmamış olacaktır. Bu durumda Anayasanın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı da yok sayılmış demektir. Bu nedenlerle iptali
istenen Kanunun 5. Maddesinin 2. Fıkrasının (a) bendi Anayasanın Başlangıç
kısmına, 2., 6., 8., 9., ve 11. maddelerine aykırıdır.
Aynı maddenin 2'nci fıkrasının (ç) bendinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin (TSK) sırf askeri nitelikteki faaliyetlerinin denetim kapsamı
dışında tutulduğu görülmektedir. Burada gecen 'askeri nitelikteki faaliyet'
kavramı oldukça muğlak kalmıştır. İhtisaslaşmış bir Kamu Denetçiliği sistemi
kanunla öngörülmemiş olduğu için, TBMM adına personelin karşılaştığı insan
hakları ihlallerini, çalışma koşullarını ve kotu muameleyle ilgili şikâyetleri
kurum inceleyemeyecek, mağduriyetlerin giderilmesi ve hak ihlallerinin
tekrarlanmasının önüne geçilemeyecektir. Bu durum Anayasanın 125/1. maddesinde
yer alan İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık
olduğu yolundaki düzenlemeye aykırı olduğu ortadadır. Kamu vicdanı yüklenecek
olan Kamu Denetçiliği Kurumu'nun, TSK'nın bazı faaliyetlerini görev alanı
dışında görmesi, Kurumun kendi saygınlığını tamamen yitirmesine yol açmıştır.
TSK'nın hangi faaliyetlerinin Kurumun görev alanı dışında bırakıldığının
belirsiz kalmıştır. Alt Komisyon raporlarına da yansıyan 'askeriyenin
işleyişinden kaynaklanan, atış, manevra, tatbikat, eğitim, nöbet gibi disiplini
tesis etmede yararlanılan ve diğer idari kurumlarda benzerlerinin olmadığı
faaliyetler' şeklindeki muğlak ifadelerin, diğer idari kurumlarda benzeri
olmayan faaliyetlerin somut bir ölçüt olarak ele alınmasının mümkün olmadığı
ortadadır. Her idari birimin kendine has bir alanı olup, idari mekanizma
içerisinde her birim kendi alanında uzmanlaşmaktadır. Bu uzmanlaşmayı gerekçe
göstererek, bazı idari birimlerin kendine özgü faaliyetlerinden dolayı denetim
dışına itilmesi haklı görülemez. Neticede, eğitim, atış, nöbet gibi faaliyetler
esnasında hak ihlaline uğrayan binlerce insan bulunmakta olup, Kamu Denetçiliği
Kurumu'nun görev alanının dışına itilmiş olan bu konular Kurum'un etkisizliğini
pekiştirmiş ve sadece göstermelik olarak kurulduğunu kanıtlamıştır.
Yine, 5. maddesinin 2'nci fıkrasının (c) bendi uyarınca, 'yargı
yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararları' denetim dışında bırakılmış olması;
cezaların infazına ilişkin gerek cezaevi yönetimi gerekse kararların infazıyla
görevli yargı mercileri tarafından alınan karar ve yapılan uygulamaların Kamu
Denetçiliğinin denetimi dışında kalması anlamına gelmektedir. İdarenin
özellikle kamuoyunun gözünden uzak olduğu alanlarda daha rahat hukuka aykırı
hareket ettiği bilinmekte olup; bu alanların başında da Cezaevleri gelmektedir.
İnsan hakkı ihlali, kötü muamele ve insan onuruna yakışmayan tutum ve
davranışların sıklıkla rastlanıldığı ve en çok hak ihlalinin yaşandığı
cezaevlerinde, hükümlü ve tutuklulara yönelik disiplin cezalarının yargı
yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar kapsamında değerlendirilmesi, Kamu
Denetçiliği Kurumunun görev alanı üzerinde ciddi olumsuz etki yaratabilecek
sonuçlar doğuracak, bu durum kurumun kuruluş amacıyla da bağdaşmayacaktır.
Anayasanın 17. maddesinde, Herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma
ve geliştirme hakkına sahip olduğu; Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı
haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı; rızası olmadan
bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamayacağı ve Kimseye işkence ve eziyet
yapılamayacağı; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye
tâbi tutulamayacağı düzenlenmiş olmasına rağmen, İnsan hakkı ihlali, kotu
muamele ve insan onuruna yakışmayan tutum ve davranışların sıklıkla
rastlanıldığı ve en çok hak ihlalinin yaşandığı cezaevlerinde, hükümlü ve
tutuklulara yönelik disiplin cezalarının yargı yetkisinin kullanılmasına
ilişkin kararlar kapsamında değerlendirilmesi ve Kamu Denetçiliği Kurumu'nun
görev alanı dışında tutulmuş olması ve kişi güvenliğini ve hürriyetini
düzenleyen 19. maddeyi de ihlal etmiştir. Mahkemelerin aldığı her karar yargı
erkinin kullanılmasına ilişkin değildir. Disiplin cezalarının değerlendirilmesi
de yargılama fonksiyonuna girmez. Disiplin cezaları özü itibariyle idari bir
işlemdir. Bu nedenle, yargısal değil, idari kararlar kapsamında ele alınması,
bu alanın da Kamu Denetçiliği Kurumunun alanına girdiğinin ifade edilmesi
gerekirken aksi yönde düzenleme yapılmış olması Kurumu amacından
uzaklaştırmıştır. Açıklanan bu nedenlerle Kamu Denetçiliği Kurumunun amacına da
aykırı olarak, TSK'nin sırf askeri faaliyetlerini görev alanı dışında bırakan
düzenleme ile ceza evlerinde yaşanan insanlık dışı, onur kırıcı muamelelere
neden olan hükümlü ve tutuklulara yönelik disiplin cezalarının yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin kararlar kapsamında değerlendirilmesi ve Kamu
Denetçiliği Kurumu'nun görev alanı dışında tutulmuş olması Anayasanın 17.
maddesinde yer alan kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına ve 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına aykırıdır. Yaşanan insan hakları ihlallerinin Devlet tarafından
görmezden gelinmesi, kamuoyunun ve halkın vicdanını yansıtacak olan bu denli
önemli bir Kurumun Kuruluş Kanununda açıkça insan hakkı ihlallerinin
yaşanmasına göz yumulacağı, Devlet'in özellikle kamuoyunun gözünden uzak olduğu
alanlarda daha rahat hukuka aykırı hareket etmesine açıkça olanak sağlandığı
yasanın 5. maddesi ile, Anayasanın 38. maddesinde yer alan suç ve cezalara
ilişkin esaslar ve İdarenin, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran
bir müeyyide uygulayamayacağı ve Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirlerinin ancak kanunla konulacağı hükmü ihlal edilmiş, hukuk dışı
yollardan, insan hakları ihlallerine göz yumulmasına açıkça cevaz verilmiştir.
Bu nedenle, 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 5.
Maddesinin Anayasanın Başlangıç, 2., 6., 8., 9., 11., 17/2., 19., 36., 38/3.,
125/1. maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.
3) 8'inci maddesinin 4.fıkrasının Anayasanın Başlangıç kısmına,
2., 5., 6., 7., 8., 11., 123. ve 128. maddelerine aykırılığı
Çalışma ilkeleri Başlıklı 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunun 8'inci maddesinin 4. fıkrasında, Denetçilerin Başdenetçi tarafından
görevlendirilecekleri konu veya alanlara ve aralarındaki iş bölümüne ilişkin
ilkeler yönetmelikle belirleneceği hükmü yer almaktadır.
Yasa'da yönetmelikle yapılacak düzenlemeye ilişkin temel ilkeler
belirlenmemiş olduğu için, söz konusu fıkrada yürütmeye bırakılmış olan
yönetmelikle düzenleme yetkisi, asli bir düzenleme yetkisi olup dolayısıyla
yürütmeye geniş bir düzenleme yetkisi verilmiştir.
Hâlbuki Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında belirtildiği üzere,
yasada belirtilmesi gereken söz konusu hususlara yasada yer verilmemesi,
yasaların açık, anlaşılabilir ve sınırlan belirli kurallar içermesi gereğinin
hukuk güvenliğinin gerçeklemesi için ön koşul kabul edildiği hukuk devleti
anlayışına ve dolayısıyla Anayasanın 2. maddesine aykırı düşmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 11.04.2007 tarihli 2006/35 e ve 2007/48 K.
Sayılı kararında; 'Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir
hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri
hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdürmeyi amaçlayan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık, yasaların üstünde
Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu
bilincinde olan devlettir.
Anayasanın 7. maddesinde 'Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.' denilmektedir. Buna
göre, yasa koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye
yetki vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı, yönetimin düzenlemesine
bırakmaması gerekir.
Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında vurgulandığı üzere,
Anayasada yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve
sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir.
Yürütmenin düzenleme yetkisi yasa ile sınırlandırılmış, tamamlayıcı bir
yetkidir. Bu nedenle, Anayasada öngörülen ayrık durumlar dışında, yürütme
organına yasalarla düzenlenmemiş bir alanda genel nitelikte kural koyma yetkisi
verilemez. Ayrıca, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının
Anayasanın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkelerin konulması,
çerçevenin çizilmesi, düzenleme için sınırsız, belirsiz, geniş bir alanın
bırakılmaması gerekir. Dolayısıyla bu fıkra yeterli açıklık ve belirlilikten
uzak olduğundan Anayasanın 2. ve 7. maddelerine aykırıdır.
İptali istenen yasanın, 8. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, Denetçilerin
Başdenetçi tarafından görevlendirilecekleri konu veya alanlara ve aralarındaki
iş bölümüne ilişkin ilkelerin yönetmelikle belirleneceği yönündeki düzenleme,
Anayasanın 128. Maddesinde yer alan Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenleneceği yönündeki hükme
aykırıdır. Aynı zamanda Kamu tüzelkişiliğinin, ancak kanunla veya kanunun
açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulacağı yönündeki idarenin bir bütün
olduğu yönündeki Anayasanın 123. Maddesine de aykırıdır.
Sonuç olarak bu fıkrada kullanılacak yetkiler, asli bir düzenleme
yetkisi niteliği taşıdığından böyle bir yetkilendirmede Anayasanın 6 ncı, 7
nci, 8 inci ve 123 uncu ve 128. Maddeleri ihlal edilmiştir. Ayrıca buradaki
belirsizlik Anayasanın Başlangıç kısmına, 2 nci ve 5 inci maddelerine aykırı
olduğu gibi, Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı bir düzenlemenin ise
Anayasanın 2 nci ve 11 inci maddelerinde belirtilen 'hukuk devleti', Anayasanın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ile de çelişeceği ortadadır.
4) 10'uncu maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinin, Anayasanın, 2.,
5., 6., 11., 74. maddelerine aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kanunun Başdenetçi ve denetçilerin
nitelikleri Başlıklı 10. maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, Başdenetçi veya
denetçi seçilebilmek için aranan şartlar içinde, Tercihen hukuk, siyasal
bilgiler, iktisadi ve idarî bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden olmak
üzere dört yıllık eğitim veren fakültelerden veya bunlara denkliği kabul
edilmiş yurt içi veya yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak
şartı da öngörülmüştür.
10 uncu maddesinde yapılan düzenleme, Kurum'un çalışmasında
aksaklıklar doğmasına neden olabilecek türdendir. Bu maddeye göre; tercihen
hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme
fakültelerinden olmak üzere dört yıllık eğitim veren herhangi bir yükseköğretim
fakültesinden mezun olmak Başdenetçi ya da Denetçi olmak için yetecektir.
Kanunun öngördüğü yapıda denetçilere, zorunlu olarak 'hukuk fakültesi ya da
programlarında yeteri miktarda hukuk eğitimi veren fakültelerden mezun olma'
koşulu getirilmemiştir. Hâlbuki İsveç, Finlandiya, Danimarka, Norveç gibi Kamu
Denetçiliğinin iyi bicimde uygulandığı ülkelerde Denetçilerin hukuk eğitimi
alması zorunludur. Çünkü insan hakları kavramından anlayabilmek, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatlarını takip edip anlayabilmek, buna göre insan hakkı
ihlalinin olup olmadığını denetleyecek kamu denetçisinin mutlaka iyi bir hukuk
eğitimi almış olması, hukuk fakültesi veya programlarında hukuk derslerine
yeterince yer veren sosyal bilimler fakültelerinden mezun olması bir
zorunluluktur.
Kamu denetçisinin özellikle kuruluşu ve çalışma kültürünün
oluşturulması aşamasında, yeterli donanıma sahip uzmanlara sahip olabilmesine
yönelik kadro imkânının tanınması devletin asli görevdir. Bu çerçevede
özellikle kuruluş aşamasında çeşitli kamu hizmeti alanlarında yetişmiş denetim
elemanlarının ve özellikle idari hâkimlerin tecrübelerini bu kuruma
aktarmalarının önemi büyüktür. Bugün, Kurul halinde çalışan Danıştay ve
Yargıtay gibi kuruluşların yoğun iş yükünü kaldırabilmelerinin temelinde
ihtisaslaşmanın ve tetkik hâkimlerin desteğinin olduğu bilinmektedir.
Kamu Denetçileri, hukuka son derece hâkim, halk ile olumlu
ilişkilere sahip, saygılı ve nazik, halka hizmet bilincinde olan, doğruluktan
ayrılmayan, dürüst kişiler arasından seçilmelidir. Çünkü kamu denetçisi yaptığı
işin bir gereği olarak siyasi baskılar veya diğer çıkar gruplarının
baskılarıyla ve ağır bir iş yüküyle karşı karşıya kalabilir. Vatandaşlar
tarafından kendisine gelen soruları mümkün olduğunca cevaplandırmaya çalışmalı,
eğer sorumlu değilse vatandaşları ilgili birime yönlendirmeli, eğer yaptığı
işten dolayı bir hata meydana gelmişse özür beyan etmelidir.
İptali istenen hükmün uygulanması halinde Kamu Denetçiliği Kurumu
akil, tecrübeli, insan hakları konusunda uzman, bu konuda bilimsel akademik
çalışmalar yapmış, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında görev
almış, oldukça iyi eğitim formasyonuna ve iş tecrübesine sahip bulunan
Denetçilerden değil; tam tersine, ihtiyaca cevap vermekten uzak, sadece
yasalarda adı Kamu Denetçiliği Kurumu olan ve tamamen politik-ideolojik
yaklaşımlara göre şekillendirilmiş bir kurum yapısı ortaya çıkacaktır. Hâlbuki Bir
kuruma kamu denetçiliği niteliğini verebilmek için o kurumun Anayasa veya
yasada Kamu Denetçiliği Kurumu olarak adlandırılması yetmez. Aynı zamanda
kurumun bağımsızlığının sağlanması, idareyi denetlemesinin önü açılmalı ve
kararlarının hukuken bağlayıcı olmaması esaslarının yasalarla güvence altına
alınmış olması şarttır. Bu nedenlerle mevcut düzenleme, hukuk devleti ilkesine,
devletin asli sorumluluklarından olan devletin temel amaç ve görevleri arasında
yer alan, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmak ve insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamak olan emredici ilkelere ve Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğüne
aykırıdır. En önemlisi, kamu denetçiliği kurumunun bu yapı ile teşekkül etmesi,
işleyişinde aksaklıklara yol açacağından, kurumun temel kuruluş amacından
sapılmıştır. Egemenliğin, kayıtsız şartsız Türk Ulusuna ait olduğu; Türk
Ulusunun, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları
eliyle kullanacağı; Egemenliğin kullanılmasının, hiçbir surette hiçbir kişiye,
zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı; Hiçbir kimsenin veya organın kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisini kullanamayacağı; Anayasanın 5.
Maddesinde hüküm altına alınmışken, akil adamlarda teşekkül ettirilmemiş,
bağımsız, tarafsız olamayan bir Kamu Denetçiliği Kurumu vatandaşların idarenin
yaptığı hak ihlallerinin karşısında nasıl durabilecektir' Kamu Denetçiliği
Kurumları, gelişmiş, hukuk devletlerinde, 'sosyal devlet' veya 'hizmet devleti'
ya da 'vatandaş odaklı kamu hizmeti' anlayışlarının da etkisiyle
devlet-vatandaş ilişkilerinde 'hakkaniyete' ağırlık veren yeni bir denetim
mekanizması oluşturmak ve tamamen, kişileri, idarenin yaptığı hak ihlalleri,
gücün kötüye kullanımı, hata, ihmalkarlık, yanlış kararlar ve kötü yönetimden
korumak, idarenin aldığı kararların daha açık olmasını sağlamak ve kamu çalışanlarının
daha fazla hesap verebilmelerini sağlamak amacıyla kurulmuş Kurumlardır. Bizde
olduğu gibi, bağımlı, güdümlü, her türlü siyasi ideolojik istismara açık
Kurumlar değildir.
Bu nedenle, 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 10'uncu
maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinin, Anayasanın, 2., 5., 6., 11., 74.
maddesine aykırı olduğundan iptal edilmesi gerekir.
5) 11'inci maddesinin 5. ve 6. fıkrasının Anayasanın Başlangıcı
ile 2., 6., 7., 8. ve 9. maddelerine aykırılığı
Adaylık ve seçim başlıklı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 11.
maddesinin 5. fıkrasında, Başdenetçi, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile
seçilir. Birinci oylamada bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya
geçilir. İkinci oylamada da üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır.
Bu oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü
oylamaya geçilir ve üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş
sayılır. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamazsa, bu
oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü
oylamada karar yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş olur
hükmü yer almaktadır.
Yine kanunun 11. maddesinin 6. fıkrasında, Denetçiler, üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir. Birinci oylamada bu çoğunluk
sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya geçilir. İkinci oylamada da üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyu aranır. Bu oylamada üye tamsayısının
üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamaya geçilir ve üye
tamsayısının salt çoğunluğunun oyunu alan aday seçilmiş olur. Üçüncü oylamada
üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde en çok oy alan
adaylardan, seçilecek aday sayısının iki katı kadar aday ile seçime gidilir.
Dördüncü oylamada karar yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday
seçilmiş olur, şeklinde düzenleme yer almaktadır.
Kamu Denetçiliğinin bağımsız bir kurum olması, onun olmazsa olmaz
şartıdır. Gerçekten de, yürütmeden ve idareden bağımsız olmayan bir kurumun
kamu üzerinde denetim uygulaması durumunda bu denetimin idari denetimden farklı
bir denetim olarak nitelendirilmesi olanaklı olmayacaktır. İşte bu yüzden 'kamu
denetçiliği ' adı altında ayrı ve kendisine özgü bir denetimden söz edebilmek
ancak yürütmeden ve idareden bağımsız olan bir kurum yaratmakla olanaklıdır.
Kamu denetçiliğinin bağımsız olabilmesi için onun atanması ve
görevden alınmasının nitelikli çoğunlukla olması ve Meclis dâhil hiç bir organa
karşı bağımlı olmaması demektir..12 Eylül 2010 tarihinde halkoylamasına sunulan
olan mini anayasa paketinin 8. maddesinde ombudsmanın üçüncü oylamada Meclis
üye tamsayısının salt çoğunluğu (226 milletvekili) ile üçüncü oylamada salt
çoğunluk sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama
yapılacağı, dördüncü oylamada en fazla oy alan adayın seçilmiş olacağı
belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, bu maddeyle ombudsmanın
toplanmasında özel bir toplantı yeter sayısı aranmayarak, Meclisin normal
toplantı yetersayısıyla (184 Milletvekili) toplanacağı, iş dördüncü oylamaya
kalırsa 226 milletvekilinden aşağı sayıda oy alsa bile ombudsmanın
seçilebileceği öngörülmüştür. Bu düzenleme tarzı, Türk siyasi yaşamında bir
uzlaşma kültürünün olmaması olgusuyla birleşerek, iktidar partisi, eğer bir
koalisyon hükümeti varsa koalisyonun büyük ortağı tarafından ombudsmanın
seçilmesine yol açacaktır. Ombudsmanın iktidar partisi veya koalisyon
hükümetinin büyük ortağı tarafından atanması durumunda ise ombudsman iktidara
karşı bağımsız olamayacak, dolayısıyla, kurulmasının varlık nedenini
yitirecektir. Ombudsmanın yürütmeye, özellikle, iktidara karşı bağımsızlığını
sağlayabilmek için Anayasanın Cumhurbaşkanın seçimini düzenleyen 102.
maddesinin 31.5.2007 tarih ve 5678 sayılı Kanunun 5. maddesiyle değiştirilmeden
önceki durumuna benzer bir şekilde düzenlemeye gidilmesi gerekir. Çünkü,Ombudsmanın
bağımsızlığını sağlamada temel koşul, onun seçilirken nitelikli bir çoğunlukla
seçimini sağlayacak dizgenin oluşturulmasıdır. Bu bağlamda, kamu denetçisi
seçiminin ilk turunda, Anayasa Mahkemesinin, Cumhurbaşkanı seçiminde '367'
kararı olarak bilinen 1.5.2007 tarih ve E.2007/45, K. 2007/54 sayılı kararında
isabetli bir şekilde yorumladığı üzere, toplantı ve karar yetersayısının bütün
oylamada TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğu
şeklinde, Anayasada yeni bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.
Anayasa'nın Başlangıç bölümünde ve 6. maddesinde, Ulus istencinin
mutlak üstünlüğü ve egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk Ulus'unun olduğu; Türk
Ulus'unun egemenliğini, Anayasa'nın koyduğu ilkelere göre, yetkili organları
eliyle kullanacağı; hiçbir kimse ya da organın kaynağını Anayasa'dan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamayacağı belirtilmiştir.
Devlet organları, Türk Ulusu adına egemenliği kullanırken karmaşa
yaratılmaması ve düzenin bozulmaması için, tüm çağdaş parlamenter
demokrasilerde olduğu gibi, erkler ayrılığı ilkesi benimsenmiş; erkler
ayrılığının, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve
bununla sınırlı uygar bir işbölümü olduğu vurgulanmış; egemenliği kullanan
Devlet organları arasında üstünlük bulunmadığı, üstünlüğün Anayasa ve
Anayasa'ya uygun olmak koşuluyla yasalarda olduğu vurgulanmıştır.
Anayasamıza göre, egemenliği Türk Ulusu adına kullanacak üç erk,
yasama,
yürütme ve yargıdır. Bu erklerden her biri Ulus egemenliğini kendi görev alam
ile sınırlı biçimde kullanacaktır. Nitekim Anayasa'nın 7, 8 ve 9. maddelerinde
yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve yetki alanı net olarak
belirlenmiştir.
Anayasa'nın, 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği, 8.
maddesinde, yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nca,
Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılıp yerine getirileceği, 9. maddesinde,
yargı yetkisinin Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı,
belirtilmiştir.
Siyasal partileri kamu denetçisi seçiminde uzlaşıya zorlayabilmek
ve bu bağlamda ombudsmanın bağımsızlığını oluşturabilmek açısından 11'inci
maddesinde Başdenetci ve Denetçilerin seçiminin mutlaka nitelikli çoğunlukla
yapılması gerekmektedir. Bu durum Kurum'un bağımsızlığı ve etkinliği için bir
zarurettir. 11. maddenin 5., ve 6., fıkrasında nitelikli çoğunluğun mutlak
surette aranmammış olması, iktidara sahip olan tek parti ya da koalisyon
dönemlerinde koalisyonun büyük ortağı olan parti Kamu Denetçisinin seçiminde
tek söz sahibi olması anlamına gelmektedir. Kanunun bu maddesiyle, Kamu
Denetçiliği Kurumu, Meclis adına bir kamu denetçiliği Kurumuna değil, iktidara
bağlı bir nevi hükûmet adına denetleme yapacak bir teftiş kuruluna
dönüştürülmüştür. Bununla birlikte, Kurumun bu kadar siyasi etki altındayken
almış olduğu her türlü karar Bağımsız yargı organlarını da etkileyebilecek veya
yargının da üzerinde baskı kurulmasına vesile olabilecektir.
Bu nedenlerle iptali istenen düzenleme Anayasanın Başlangıcı ile 2
nci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci ve 9 uncu maddelerine, hukuk devleti ve kuvvetler
ayrılığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
6) 13. maddesinin, Anayasanın 2. ve 11., 81. ve 103. maddelerine
aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 13. Maddesinde
Görevlerine başlarken Başdenetçi Genel Kurulda, denetçiler ise Komisyonda
'Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde
yerine getireceğime, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.'şekilde an
içecekleri düzenlenmiştir.
TBMM'de kimlerin yemin edeceği 81 inci ve 103 üncü maddesinde
gösterilmiştir.
Anayasamızın 81. Maddesinde, bütün milleti temsil eden
Milletvekilleri, göreve başlarken 'Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın
ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini
koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk
ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel
hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma;
büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine adilerim.', şeklinde
andiçerler.
Anayasamızın 103. Maddesine göre ise, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin başı olan Cumhurbaşkanı da göreve başlarken, Türkiye Büyük Millet
Meclisi önünde aşağıdaki şekilde andiçer :
'Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk
ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin
huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan
haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma,
Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım
görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk
Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.'
Milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı dışında, Anayasada herhangi bir
kamu görevlisinin TBMM Genel Kurulu'nda yemin edeceğine ilişkin başkaca bir
düzenleme yoktur. Kamu Başdenetçisi bütün Milleti temsil eden
Milletvekillerinin veya Devletin Başı olan Cumhurbaşkanının statüter bakımdan
eşit olduğu bir Kamu Görevlisi midir ki kendisi TBMM Genel Kurulu'nda yemin
edebilmektedir. Kamu Başdenetçisi hangi sıfatla ve hangi Devlet teamülüne uygun
görülerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda yemin ettirilmek
istenmektedir' Başdenetçinin Genel Kurul'da yemin edeceğine ilişkin bu
düzenleme Anayasanın 81 ve 103. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
Kamu Başdenetçisinin hiç bir Devlet teamülüne veya konumu
itibariyle, bütün Milleti temsil eden Milletvekilleri veya Devletin Başı
konumundaki Cumhurbaşkanı ile hiçbir statatüter eşitliğe veya üstünlüğüne
dayanmaksızın TBMM Genel Kurulu'nda yemin etmesinden daha da vahim olmak üzere;
'Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve bağımsızlığı ile vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğüne, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğine, Anayasaya,
hukukun üstünlüğüne, hakkaniyete, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve
laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milli dayanışma ve adalet anlayışı
içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması
ülküsünden ayrılmayacağıma, üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine
getireceğime büyük Türk Milleti huzurunda, namusum ve şerefim üzerine
adiçerim.' biçiminde olan ant, 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 13.
maddesi sayesinde 'Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve
adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim üzerine
andiçerim.' biçimine dönüştürülmüştür. Yasa koyucu bir hukuk devletinde yasa
koyarken Anayasaya uygun hareket etmek durumundadır. Anayasada belirtilen
Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı kalmanın madde metninde yer almamış
olmasının ise, mantıklı bir izahı olmadığı gibi; Anayasanın 2. ve 11.
maddeleriyle baştan sona çelişen, hükümler taşıdığı ortadadır. Böylelikle içi
boşaltılmış bir yemin yaratılarak, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı hiçe
sayılmış, adeta Devlet geleneğimizle oynanmıştır. Bu durum yasa koyucunun saklı
amacını da ortaya çıkarmıştır. Önemle vurgulanması gerekir ki, iptali istenen
yasanın 13. maddesi ile, Kamu Başdenetçisinin, Anayasamızın 81. ve 103.
maddelerine kıyasen, bütün Türk Milletini temsil eden Milletvekilleri ve
Devletin başı konumundaki Cumhurbaşkanına Kamu Hukukundaki statü bakımından
eşit statüde olduğu varsayılıyorsa, Anayasamızda yer alan yemin hükümleri
uyarınca, aynı usule göre göreve başlarken yemin etmelidir. Kamu hukuku
açısından böyle bir statüter eşitlik söz konusu olamayacağına göre, Kamu
Başdenetçisinin Meclis Genel Kurulu'nda yemin etmesinin hiç bir haklı gerekçesi
bulunmamaktadır. Bu nedenlerle 6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 13.
maddesi, Anayasanın 2., 11., 81., ve 103. maddelerini tümüyle ihlal etmiştir.
7) 15. maddesin Anayasanın 2., 6., 9.,10. ve 36. maddelerine
aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 15. maddesinin 1.
fıkrasında Görevden alma ilgili düzenleme bulunmaktadır. Buna göre,
Başdenetçinin veya denetçilerin 10 uncu maddede sayılan nitelikleri
taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya bu nitelikleri seçildikten sonra
kaybetmeleri hâlinde, durumun Komisyon tarafından tespit edilmesini takiben
Başdenetçinin görevinin sona ermesine Genel Kurul tarafından görüşmesiz olarak;
denetçilerin görevinin sona ermesine ise Komisyon tarafından karar verilir
hükmü bulunmaktadır. Ayrıca aynı maddenin 2. Fıkrasında da Seçilmeye engel bir
suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya kısıtlanan Başdenetçi hakkındaki
kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurulun; denetçi hakkındaki kesinleşmiş
mahkeme kararının Komisyonun bilgisine sunulmasıyla Başdenetçi veya denetçi
sıfatı sona ereceği belirtilmiştir.
Başdenetçinin veya denetçilerin 10. maddede sayılan nitelikleri
taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya seçildikten sonra kaybetmeleri
halinde, bu durumun Adalet Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyelerinden oluşan Karma Komisyoncasaptanmasını takiben başdenetçinin görevinin
sona ermesine Meclis Genel Kurulu tarafından görüşmesiz karar verileceği,
denetçinin görevinin sona ermesine ise Komisyon tarafından karar verileceği,
seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya kısıtlanan başdenetçi
hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının T.B.M.M. Genel Kurulunun denetçi
hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Komisyonun bilgisine sunulmasıyla,
başdenetçi veya denetçi sıfatının sona ereceği ifade edilmiştir. Bu düzenleme
net değildir. İlerleyen süreçte, Başdenetci ve Denetçilerin seçilme
niteliklerinin kaybedilmesiyle ilgili ihtilaflar doğuracak niteliktedir. Bu
nedenle görevden alma söz konusu olduğunda üye tam sayısının salt çoğunluğunun
gizli oyunun aranması gerekirken, görevden almaya dair mevcut düzenleme, göreve
atanma koşulları da göz önüne alındığında, 'usul ve bicimde paralellik
ilkesi'ne tamamen aykırı bir durum yaratmıştır.
Kanunun 10. maddesinde ise, başdenetçi veya denetçi seçilebilmek
için, Türk vatandaşı olmak, seçimin yapıldığı tarihte başdenetçi için 50,
denetçi için 40 yaşını doldurmuş olmak, dört yıllık eğitim veren hukuk, siyasal
bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden veya
bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olmak,
mesleği ile ilgili olarak kamu kurum veya kuruluşlarında veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarında kayıtlı olarak ya da özel sektörde en az on
yıl çalışmış olmak, kamu haklarından yasaklı olmamak, başvuru sırasında
herhangi bir siyasi partiye üye olmamak,Türk Ceza Kanununun 53. maddesinde
belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı altı ay
veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsalar bile bir
takım suçlardan hükümlü olmamak koşulları aranmıştır.
Görevden alınmaya ilişkin bu hükümlerin son derece sakıncalıdır.
Özellikle, ombudsmandan memnun olmayan bir iktidar, Meclisteki çoğunluğuna
güvenerek ombudsmanı kolaylıkla görevden alabilir. İkinci olarak, bu hükümlerle
kamu denetçilerine savunma hakkı bile verilmeden onun görevden alınmasının
önü açılmaktadır. Hâlbuki savunma hakkı kutsal ve en temel bir insan hakkı
olduğundan savunmasına fırsat bile verilmeden onun görevinden alınması vahim
bir hatadır. Kanunun 10. maddesinde, Türk Ceza Kanununun 53. maddesinde
belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı altı ay
veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsalar bile bir
takım suçlardan hükümlü olan bir kimsenin kamu denetçisi olma olanağı ortadan
kaldırılmaktadır. Türk mevzuatında bu şekilde hükümlere yer verilerek bu tür
bir suçtan dolayı mahkûm edilen kimseler hakkında adeta onun sağlığında 'medeni
ölüm' (civil dead) fermanı verilmektedir. Kişi bir suçtan mahkûm edildiğinde
cezasını çektiği veya çekmiş sayıldığı kabul edildiğine göre bu şekildeki bir
kişiye ilave cezaların verilmesi doğru değildir. Öte yandan, genel af,
mahkûmiyeti bütün sonuçları ile birlikte ortadan kaldırdığına göre genel afla
suçu ortadan kaldırılan bir kimsenin kamu denetçisi olamaması genel affın
doğasına da aykırıdır.
Unutulmamalıdır kisavunma hakkı, sıradan bir
hak olamayıp kutsal ve en temel insan hakkı olduğu gibi İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi de savunma hakkını içermektedir (m. 8, 9, 10, 11). Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ise savunma hakkını öncelikli olarak sanık bakımından öne
çıkarmış (m. 6/3) ve herkesin savunma hakkının olduğunu kabul etmiştir (m.
6/1). Anayasada savunma hakkı tereddüde yer vermeyecek şekilde düzenlenmiştir.
Anayasanın 36. maddesinde, 'hak arama hürriyeti' içinde, 'Temel Haklar ve
Ödevler' arasında; 'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir' şeklinde düzenlenmiştir.
Bir hukuk devletinde savunma hakkını ihlal edilerek yasal
düzenleme yapılamaz. Aksi takdirde milletin egemenliğini yetkili organlar
eliyle kullanma imkânı ortadan kaldırılır, bu durumda ne Bağımsız Mahkemeler
görev yapabilir ne de yasa önünde eşitlik ilkesi korunabilir.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın 2., 6., 9.,
10. ve 36. maddelerine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
8) 17. maddesinin 4. Fıkrasının ilk cümlesinin, 36., 74. ve 125.
maddelerine aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 17. maddesinin 4.
Fıkrasında yer alan Kuruma başvuruda bulunulabilmesi için, 6.1.1982 tarihli ve
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile
özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesi
gereklidir cümlesinin Anayasaya Aykırılığı;
17'nci maddesi Kamu Denetçisine başvuru için idari başvuru
yollarının tüketilmesini koşul olarak öne sürülmesi Kamu Denetçiliği Kurumu'nun
etkinliğini azaltacak türde bir düzenlemedir. Mevcut hükümle idari başvuru
yolları tüketilene kadar, Kamu Denetçisinin olaya müdahale etmesi gecikecek ve
bu arada Denetçinin delilleri zamanında toplamasının önüne de geçilmiş
olacaktır. Ayrıca; Kamu Denetçisine başvuruyu, adeta bir yargı organına yapılan
başvuru gibi sıkı koşullara bağlamak, Kurum'un amacıyla çelişen bir
düzenlemedir.
İptali istenen yasanın 17. maddesinde Kamu Denetçiliği Kurumuna
gerçek ve tüzel kişilerin başvurabileceğini, başvurunun, başvuru sahibinin adı
ve soyadı, imzası, yerleşim yeri veya iş adresini, başvuru sahibi tüzel kişi
ise tüzel kişinin unvanı ve yerleşim yeri ile yetkili kişinin imzasını ve yetki
belgesini içeren Türkçe dilekçe ile yapılacağını, bu başvurunun, yönetmelikte
belirlenecek şartlara uyulmak kaydıyla elektronik ortamda veya diğer iletişim
araçlarıyla da yapılabileceğini, yapılan başvurulardan; belirli bir konuyu
içermeyenlerin, yargı organlarında görülmekte olan veya yargı organlarınca
karara bağlanmış uyuşmazlıkların, başvuru sahibi için aranan koşulları
taşımayan uyuşmazlıkların, sebepleri, konusu ve tarafları aynı olanlar ile daha
önce sonuçlandırılanların incelenmeyeceğini, Kuruma başvuruda bulunulabilmesi
için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru
yollarının tüketilmesinin zorunlu olduğu, bu hüküm uyarınca yapılacak başvuruya
idare tarafından verilecek cevabın tebliğ tarihinden, idare başvuruya altmış
gün içerisinde cevap vermediği takdirde bu sürenin bitmesinden itibaren doksan
gün içinde Kuruma başvurulabileceği, başvuru tarihinin dilekçenin Kuruma,
valilik veya kaymakamlıklara verildiği, diğer hallerde ise başvurunun Kuruma
ulaştığı tarih olduğunu, dava açma süresi içinde yapılan başvurunun, işlemeye
başlamış olan dava açma süresini durduracağını ifade etmiştir. Maddeden
anlaşılacağı üzere, kamu denetçisine başvurmak, adeta bir yargı organına
yapılan başvuru gibi sıkı biçim koşullarına bağlanmıştır.
Hâlbuki kamu denetçiliğine başvuru, kurumun doğası gereği, idari
yargıda dava açmaktan daha kolay, ucuz ve şekilci olmak zorundadır. Çünkü kamu
denetçiliği kurumunun demokratik hukuk devletine sağladığı en önemli katkısı,
yurttaşların hak arama yollarını kullanmalarını sağlamak ve onların idarenin
denetimine katılmak yoluyla devlet yönetimine katılmalarını kolaylaştırmaktır.
Aksi takdirde, idari yargı organlarının yanında kamu denetçiliğine adında yeni
bir organın daha kurulmasının gerekçesini açıklamak olanaklı olmayacaktır.
6.1.1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 'üst makamlara
başvuru' başlıklı 11. maddesinde düzenlenen idari başvuru yolu yargı organına
başvuru yönünden bile seçimlik kılınmış iken o yolun kamu denetçiliğine başvuru
için tüketilmesinin zorunlu kılınması başvuruyu güçleştirmekten başka bir işe
yaramaz. İdari başvuru yolunun tüketilmesinin aranmasının pratik bir faydası da
bulunmamaktadır. Çünkü genel olarak yurttaşlar idari başvuru yolundan herhangi
bir olumlu sonuç alamamaktadırlar. İptali istenen hükmün son cümlesine Kurumun,
telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan hâllerde, idari
başvuru yolları tüketilmese dahi başvuruları kabul edebileceği yönündeki
düzenlemenin eklenmiş olması da mevcut sakıncaları ortadan kaldırmaktan son
derece uzaktır.
Kamu Denetçiliğini kabul etmiş ülkelerde, başvuru süresi
konusunda, yargı organlarına başvuru süresinden çok daha uzun süreler
bulunmaktadır. Birçok ülkede, Kamu Denetçisine başvuru süresi konusunda,
şikâyet konusu işlem, eylem ya da davranıştan itibaren bir ya da iki yılın
geçmemiş olması aranmakta, ancak, öngörülen bu sürenin geçirilmesi durumunda
başvuruyu kabul edip etmeme noktasında ombudsmanlara bir takdir yetkisi
tanınmaktadır. Böylelikle ombudsmanlara, haklılığına inandıkları başvurularda
süre koşulunu fiilen ortadan kaldırma yetkisi tanınmış olmaktadır.
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun 17. maddesinin 4. Fıkrasında yer
alan Kuruma başvuruda bulunulabilmesi için, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülen idari başvuru yolları ile özel
kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru yollarının tüketilmesinin gerekli
olduğu yönündeki kısıtlayıcı düzenleme Anayasanın 36. maddesinde yer alan hak
arama hürriyetine, kamu denetçiliğine başvurma hakkını düzenleyen 74. maddesine
ve İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu
düzenleyen 125. maddesine aykırı olduğundan iptal edilmelidir.
9) 18. maddesinin 2., 6.,7.,8.,9.,11. ve 36. maddelerine
aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunun Bilgi ve belge
istenmesi başlıklı 18. maddesinin ilk fıkrasında, Kurumun inceleme ve araştırma
konusu ile ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin, bu isteğin tebliğ
edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesi zorunlu olduğu; bu süre
içinde istenen bilgi ve belgeleri haklı bir neden olmaksızın vermeyenler
hakkında Başdenetçi veya denetçinin başvurusu üzerine ilgili merci soruşturma
açacağı; İkinci fıkrasında ise, Devlet sırrı veya ticari sır niteliğindeki
bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam veya kurulunca gerekçesi
belirtilmek suretiyle verilmeyebileceği, ancak, Devlet sırrı niteliğindeki
bilgi ve belgeler Başdenetçi veya görevlendireceği denetçi tarafından yerinde incelenebileceği
düzenlenmiştir.
İptali istenen bu hükümle, Kamu Denetçisine olağandan fazla yetki
verilmektedir. Bu madde, Cumhuriyet Savcısı'na ya da Kamu Denetçisini seçecek
Parlamento üyelerine dahi tanınmayan 'devlet sırrı' niteliğindeki bilgi ve
belgelerin Kamu Denetçisi tarafından görülebilmesini sağlamaktadır. Devlet
sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeye, Denetçi tarafından ihtiyaç duyulduğunda,
Denetçinin bu bilgi ve belgeye ulaşabilmesinin TBMM Genel Kurulu'nun onayına
bağlı olması yönünde düzenleme yapılmamış olması da büyük eksikliktir. Sonuçta,
bağımsız yargı organlarına ve yasama organına dahi tanınmamış olan bu denli
geniş yetkilerin Başdenetçi ve Denetçilere tanınmış olmasının hukuk devleti ile
izah edilebilir bir tarafı yoktur.
Hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan,
toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve düzeni
sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün davranışları hukuk kurallarına ve
Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlet
demektir. Hukuk devletinin en önemli şartları devlet organlarının hukukla bağlı
kılınmasıdır. Buna göre, yasama, yürütme ve yargı organları hukuka uygun
hareket etmek zorundadır. yasama organının hukuka bağlı olması onun Anayasa ile
bağlı olmasından ibarettir. Türkiye'de yasama organının Anayasa ile bağlı
olduğu esası kabul edilmiştir. Anayasamızın 11'inci maddesine göre 'Anayasa
hükümleri, yasama... organ(ını)... bağlayan temel hukuk kurallarıdır'. O halde
yasama organı Anayasaya aykırı kanun yapamamalıdır. yürütme organı Anayasaya
aykırı eylem ve işlem yapmamalıdır. Diğer yandan yürütme organı kanunlarla da
bağlıdır. İdarenin 'kanuna bağlılığı ilkesi' veya 'kanuna saygı ilkesi',
Anayasamızın 8'inci maddesinde, 'yürütme görevi ve yetkisi... kanunlara uygun
olarak kullanılır ve yerine getirilir' denilerek kabul edilmiştir. Buna göre,
yürütme organı sahip olduğu yetkileri kullanırken veya üstlendiği görevleri
yerine getirirken kanunlara uygun davranmak zorundadır. Anayasamız sadece
yasama ve yürütme organlarının değil, yargı organının da hukuka bağlılığını
açıkça öngörmüştür. Yargı organlarının da Anayasa ile bağlı oldukları açıktır.
Zira, Anayasamızın 11'inci maddesi, 'Anayasa hükümleri, yargı... organlarını...
bağlayan temel hukuk kurallarıdır' demektedir.
Cumhuriyet Savcısı'na ya da Kamu Denetçisini seçecek Parlamento
üyelerine dahi tanınmayan devlet sırrı' niteliğindeki bilgi ve belgelerin Kamu
Denetçisi tarafından görülebilmesini sağlaması, Devlet sırrı niteliğindeki
bilgi ve belgeye, Denetçi tarafından ihtiyaç duyulduğunda, TBMM Genel
Kurulu'nun onayına bağlı olmaksızın ulaşabilmesini düzenleyen bu yasa hükmü ile
hem yasama hem de yargı yetkisinin devri söz konusu olmaktadır. Ayrıca yargı
yetkisinin devri anlamına gelen bu düzenleme ile hak arama hürriyeti de ihlal
edilmiştir. Bu nedenlerle 6328 sayılı yasanın 18. maddesi Anayasanın Hiçbir
kimsenin veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamayacağı yönündeki düzenlemeye, erkler ayrılığı ilkesine, anayasanın
üstünlüğüne ve bağlayıcılığına ve hak hürriyetine aykırı olduğu için iptal
edilmelidir.
Açıklanan bu nedenlerle mevcut düzenleme Anayasanın 2., 6.,7., 8.,
9., 11. ve 36. maddelerine aykırıdır.
10) 20. maddesinin 1. ve 3. fıkrasının, Anayasanın 74. maddelerine
aykırılığı
6328 Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun İnceleme ve
araştırma başlıklı 20. maddesiyle Kurumun, inceleme ve araştırmasını başvuru
tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandıracağı öngörülmüştür.
Kanun maddesinin gerekçesinde, Maddeyle, kişilerin hak arama
talebinin sağlıklı yürütülebilmesini ve kısa sürede sonuçlandırılmasını
sağlamak amacıyla; Kurumun, kendisine yapılan başvuruları en geç altı ay içinde
sonuçlandırması gerektiği; yapılan inceleme ve araştırma sonucunun ve varsa
önerilerinin Kurum tarafından ilgili mercie ve başvurana bildirileceği, şayet
ilgili merci bu öneriler doğrultusunda yeni bir işlem tesis etmiş ise bu
işlemi; önerilen çözümü uygulanabilir nitelikte görmediği takdirde ise bunun
gerekçesini en geç otuz gün içinde Kuruma bildirmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
Mevcut kanunun ihtisas alanlarına ayrılmış Kamu Denetçisi
sistemini öngörmemesi nedeniyle bu 6 aylık surede araştırma ve incelemelerin
bitirilmesi, ülkemiz koşulları itibariyle olanaklı olmayacaktır. Kurum,
kendisine gelen başvuruları 6 aylık sure içerisinde sonuçlandırmadığı takdirde,
denetime ilişkin herhangi bir açıklama yapmaması ve rapor yazmaması konusunda
herhangi bir düzenleme yapılmamış, bu alan boş bırakılmıştır. Bunun sonucunda,
yargıya intikal etmiş olan konuda yargıyı da etkilemek, yargıyı da manipüle
etmek anlamına gelecek şekilde açıklama yapılması halinde, yargı yetkisine
müdahale edilecektir.
20. maddenin 3. fıkrasında ise İlgili merciin, Kurumun önerileri
doğrultusunda tesis ettiği işlemi veya Kurumun önerdiği çözümü uygulanabilir
nitelikte görmediği takdirde bunun gerekçesini otuz gün içinde Kuruma
bildireceği düzenlenmiştir. Bu sure içinde gerekçe bildirmeyenler hakkında,
Kurumun etkinliği ve caydırıcılığını artırmak için Baş denetçi veya Denetçinin
başvurusu üzerine ilgili merciin yaptırım niteliğinde disiplin soruşturması
açacağı yönünde her hangi bir yaptırımın yer almamış olması Kurumun önemini
azaltıcı niteliktedir.
Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar gözetilmeden hazırlanmış olan
yasanın 20. Maddesinde öngörülmüş olan süreler Kurumun sağlıklı karar almasını
ve Kurumdan beklenen faydanın sağlanmasını imkansız kılacak niteliktedir. kamu
denetçiliği kurumunun karşılaşacağı iş yükü çok fazla olacağı için bunun
sonucunda bir ön büro faaliyeti oluşturularak kurumun çalışma alanına girmediği
gerekçesi ile bir çok haklı başvuruların reddedilmesi veya ilgili makamlara
yönlendirilmemesi durumu ile karşı karşıya kalınacaktır. Ülkemizde fazlaca
ayrıntı içeren idari etkinliklerin değerlendirilmesinin tek bir kişiye
bırakılması doğru olmayıp bu durumun suistimal edilmesinin önüne
geçilemeyecektir. Bununla birlikte, kurumunun iyi işlemesi için gerekli
başlangıç koşullarının Türkiye'de bulunmamaktadır. Kamu Denetçiliği Kurumu,
uzun yıllar demokrasi ilkelerinin yerleştiği, nüfusu az, halkın eğitim ve
kültür düzeyinin yüksek olduğu, medyanın etkili olduğu ve yüzölçümü küçük
İskandinav ülkelerinde daha başarılı olmuştur. Eğitim ve kültür düzeyinin
düşüklüğü, nüfus ve yüzölçümünün büyüklüğü gibi unsurlar gözetilmeden hazırlanan
yasanın bu maddesi de kurumdan beklenen etkin denetleme mekanizmasının
işlerliğini ve uygulanma kabiliyetini neredeyse yok edici niteliktedir. Bütün
bu unsurlara etkin ve verimli inceleme olanağının sağlanmamış olması ve
başvuruların incelenme süresinin azlığı da eklenince kurumun varlık sebebi ve
kanunun yapılış amacına bütünüyle aykırılık ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle
yasanın 20. Maddesi Anayasanın 74. Maddesinde yer alan kamu denetçisine
başvurma hakkını düzenleyen hükümlere aykırıdır.
11) 22. maddesinin Anayasanın 74. maddelerine aykırılığı
Kanunun 22. maddesi; Kamu Denetçiliği Kurulunun her takvim yılı
sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir rapor hazırlayarak
T.B.M.M. Adalet Komisyonu ile İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyelerinden
oluşan Karma Komisyona sunacağını, Komisyonun, bu raporu görüşüp, kendi kanı ve
görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurula sunulmak üzere
T.B.M.M. Başkanlığına göndereceğini, Komisyonun raporunun Genel Kurulda
görüşüleceğini, Kurulun yıllık raporunun, ayrıca Resmi Gazetede yayımlanmak
suretiyle kamuoyuna duyurulacağını, Kamu Denetçiliği Kurulunun, açıklanmasında
fayda gördüğü hususları yıllık raporu beklemeksizin her zaman kamuoyuna
duyurabileceğini ifade etmiştir.
Bu hüküm etkin bir raporlama düzeneği getirmekten son derece
uzaktır. Çünkü rapor, baş denetçi tarafından değil, Kurul tarafından Meclise
sunulacaktır ki bunu doğru olarak görmeye olanak yoktur. Baş denetçinin kendi
düşünce ve fikirlerini de ekleyerek raporunu Meclise sunması işin doğası
gereğidir. Öte yandan, rapor, iktidar parti ve/veya partilerinin çoğunluk
oluşturduğu Karma Komisyona sunulacaktır ki, bundan da bir verim elde edilmesi
zordur.Kamu Denetçiliğinin idarenin tutum ve davranışlarını eleştirmesi
durumunda Karma Komisyon, söz konusu eleştirilerin kendi hükümetinin şahsını
hedef aldığı düşüncesiyle raporu değiştirerek Meclise sunabilecektir. Böyle bir
durumda ise rapordan beklenen fayda elde edilemez. Rapordan gerçek anlamda bir
fayda edilebilmesi ancak Komisyon Başkanlığını ana muhalefet partisinden
komisyon üyesi bir milletvekilinin yapması ve bir Kamu Denetçiliği Komisyonunun
kurulması ile sağlanabilirdi. Mevcut yasal düzenleme buna imkan tanımadığı için
Kanunun 22. MaddesiKurum raporlarının önemini azaltıcı veKamu
Denetçiliği Kurumunun da etkinliğini, verimliliğini ortadan kaldırıcı nitelikte
olup bu durumkurumun varlık sebebi ve kanunun yapılış amacına bütünüyle
aykırıdır. Bu nedenle yasanın 22. Maddesi Anayasanın 74. Maddesinde yer alan
kamu denetçisine başvurma hakkını düzenleyen hükümlere aykırıdır.
12) Kanunun 24'uncu maddesinin 2'nci fıkrası ile Geçici 1'inci
maddesinin 4. fıkrasının, Anayasanın 74. maddesine aykırılığı
Personelin atanmasını düzenleyen 24. maddesinin ilk fıkrasında,
Genel Sekreterin, en az dört yıllık yükseköğretim kurumu mezunu, Devlet
Memurları Kanununa tabi görevlerde on yıl hizmeti bulunan ve aynı Kanunun 48
inci maddesinde yazılı şartlara sahip olanlar arasından Başdenetçi tarafından
atanacağı ikinci fıkrasında ise, Diğer personelin Başdenetçi tarafından
atanacağı düzenlenmiştir. Birinci fıkradaki düzenlemenin aksine atanacak olan
kişilerin nitelikleri, eğitim düzeyi, mesleki tecrübesi konusunda hiç bir
açıklayıcı ifade yer almadığı gibi, adeta Başdenetçiye sınırsız ve keyfi yetki
tanınmaktadır. Kanunun GEÇİCİ 1. maddesinin 4'üncü fıkrasında da Başdenetçi ve
denetçilerin seçimi tamamlandıktan sonra Başdenetçi tarafından doksan gün
içinde; bir defaya mahsus olmak ve ekli listede yer alan Kamu Denetçiliği
Uzmanı unvanlı serbest kadro adedinin yüzde ellisini geçmemek üzere, 25 inci ve
26 ncı maddelerdeki şartlar aranmaksızın, doktora yapmış üniversite öğretim
elemanları veya kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup, mesleğe özel yarışma
sınavı ile girilen ve belirli süreli meslek içi eğitimden sonra özel bir
yeterlik sınavı sonunda atanmış olanlardan kamu denetçiliği uzmanı olarak atama
yapılabileceği ve Kamu denetçiliği uzmanı olarak atanacakların mesleklerinde en
az beş yıllık deneyime sahip olmaları gerektiği yönünde düzenleme bulunmaktadır.
Kadroya alınacak kişilere özel bir hüküm ihtiva eden bu hüküm, Kurumun kuruluş
amacıyla da bağdaşmamaktadır. Denetçilerin uzmanlık alanlarına ayrılmaması ve
sayılarının azlığı nedeniyle yetersiz olması başlı başına bir sorunken, mevcut
kadroların siyasi saiklerle doldurulacak olması Kurumun bağımsızlığını, kamuoyu
önünde ve toplum vicdanında güvenini sarsacaktır.'"