ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 2010/65
Karar Sayısı: 2011/169
Karar Günü : 22.12.2011
R.G. Tarih-Sayı :
25.01.2012-28184
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Danıştay Onbirinci
Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 101. maddesinde yer
alan ''bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan
uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür' bölümünün, Anayasa'nın 2.,
37., 125. ve 155. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün
durdurulması istemidir.
I- OLAY
Emekli Sandığı tarafından 2001 yılında bağlanan yetim aylığının,
idareden kaynaklanan hata nedeniylefazla ödendiğinin tespit edilmesi üzerine,
fazla tutarın kesileceğine ilişkin işlemin iptali istemiyle İdare Mahkemesi'nde
açılan davanın görev yönünden reddi yolundaki kararın temyiz incelemesinde,
itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Danıştay
Onbirinci Daire iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun itiraz konusu kuralı içeren 101. maddesi şöyledir:
'Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun
hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde
görülür.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 37., 125. ve
155. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Haşim
KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet
ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Zehra Ayla
PERKTAŞ ile Engin YILDIRIM'ın katılımlarıyla yapılan ilk
inceleme toplantısında: Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına, 22.9.2010 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Anlam ve Kapsam
5510 sayılı Kanun, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası
bakımından kişileri güvence altına almak; bu sigortalardan yararlanacak
kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman
ve karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal sigortaların ve genel sağlık
sigortasının işleyişi ile ilgili usûl ve esasları düzenlemek amacıyla
getirilmiştir. Kanun, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortasından
yararlanacak kişileri, işverenleri, sağlık hizmeti sunucularını, bu Kanunun
uygulanması bakımından gerçek kişiler ile her türlü kamu ve özel hukuk tüzel
kişilerini ve tüzel kişiliği olmayan diğer kurum ve kuruluşları kapsamaktadır.
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu'yla, 5434
sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmış, kamu
tüzel kişiliğine sahip Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, hiç bir işleme gerek
kalmaksızın, bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla, görevleri ile birlikte, 1.
maddeye dayanılarak kurulan kamu tüzel kişiliğine sahip Sosyal Güvenlik
Kurumuna devredilmiştir.
5510 sayılı Kanunla 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu,
2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu
ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamında bulunanlar,
geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri
yönünden yeni bir sisteme bağlı tutulmuş ve 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğünden
sonra göreve başlayanlar yönünden, prim esasına dayalı sigorta sistemine
geçilmiştir. Bu sistemle, devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, hizmet
akdine göre ücretle çalışanlar, tarım işlerinde ücretle çalışanlar, kendi
hesabına çalışanlar ve tarımda kendi hesabına çalışanları kapsayan beş farklı
emeklilik rejimi, aktüeryal olarak hak ve yükümlülükler yönünden tek bir sosyal
güvenlik sistemi altında toplanmıştır.
5510 sayılı Kanun'un iptali için açılan iki ayrı
iptal davası birleştirilmiş ve Anayasa Mahkemesi'nin 15.12.2006 günlü,
E.2006/111, K.2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanun'un birçok maddesiyle
birlikte, bu Kanun'un yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C.
Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tâbi olarak görev yapmakta olan memurlar ve
diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tâbi kılan
hükümlerin iptaline karar verilmiştir. İptal kararını takiben kabul edilen
17.4.2008 günlü, 5754 sayılı 'Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun' ile Anayasa Mahkemesi iptal kararı doğrultusunda 5510 sayılı
Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanun'a eklenen Geçici 1 inci ve
Geçici 4 üncü maddelerle 5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih
itibariyle bu Kanun'un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına
alınanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten
kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem
yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Diğer bir deyişle, 5754 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta
olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tâbi olacaklar ve
bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam
edecek; ancak 5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer
kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanun'un 4/c
maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tâbi sigortalı sayılacak ve haklarında
5434 sayılı Kanun değil 5510 sayılı Kanun'un öngördüğü kural ve esaslar
uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır.
5754 sayılı Kanun'un yürürlüğüyle birlikte, artık
sosyal sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği
işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun
varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe
girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu
görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun'a göre emekli, dul ve yetim
aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride
emekliliğe hak kazanacaklar yönünde ise Sosyal Güvenlik Kurumu'nun tesis
edeceği işlem ve yapacağı muameleler 'idari işlem' niteliğini korumaya devam
edecek bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı yeri
görevli olmaya devam edecektir.
5754 sayılı Kanunla değişik 5510 sayılı Kanun'un
sistematiğinde sosyal sigortalardan yararlanacak kişiler ve sağlanacak haklar,
bu haklardan yararlanma koşulları, finansman ve karşılanma yöntemleri
belirlenmekte, sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişine
ilişkin ilke ve yöntemler yer almaktadır. 5502 sayılı Kanunda, Sosyal
Güvenlik Kurumu'nun, 'bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk
hükümlerine tâbi' olduğu belirtilmiştir.
İtiraz konusu kuralın yer aldığı 101. maddede, 5510
sayılı Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözüm yeri konusunda genel
bir hüküm getirilmiştir. Maddeye göre, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan
uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülecektir. Maddede, 'bu Kanunda aksine
hüküm bulunmayan haller' sözcükleri kullanılmak suretiyle, getirilen genel
kuralın istisnaları, genel gönderme yoluyla gösterilmiştir.
5510 sayılı Kanun'un 102. maddesinde,
aynı Kanunda öngörülen bazı yükümlülüklerin zamanında ya da usulünce
yerine getirilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
verilecek idarî para cezaları ile ilgili hükümler düzenlenmiştir. Maddenin
dördüncü fıkrasında, bu cezaların ne şekilde tahakkuk edeceği, ödeneceği, buna
karşı ödeme süresi içinde Kuruma itiraz edilebileceği, itirazın takibi
durduracağı, itirazın reddi üzerine de kararın tebliğ tarihinden itibaren otuz
gün içinde yetkili 'idare mahkemesi'ne başvurulabileceği
belirtilmiştir. 102. maddenin dördüncü fıkrasının dördüncü cümlesi,
yapılan itiraz başvurusu incelenmiş ve Anayasa Mahkemesi'nin 20.10.2011 günlü,
E.2010/55, K.2011/140 sayılı kararıyla Anayasa'ya
aykırılık savı reddedilmiştir.
İş mahkemeleri, iş hukukundan doğan uyuşmazlıklara
bakmak üzere 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'na dayanılarak kurulmuştur.
İptali istenilen kuralda, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun prim ve diğer
alacaklarının hesaplanması, sigortalı olma hakkının kazanılması ya da
kaybedilmesi, ihbar, kıdem ve diğer tazminatlardan doğan uyuşmazlıklar
sonucunda hükmolunan miktarların ve bunlara uygulanacak faiz oranlarının
hesaplanması gibi kendi içinde bütünlük ve ihtisas gerektiren konular, iş
hukuku ile de yakından bağlantılı ihtisaslaşmış bu mahkemelere bırakılmıştır.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, sosyal hukuk devletinde sosyal güvenliğin,
bireyler yönünden hak olarak öngörüldüğü, bireylere sağlanan bu anayasal
güvencenin yaşama geçirilebilmesi için devletin tüm çalışanlara sosyal güvenlik
hakkını sağlamak ve bunun için gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğu,
devlete Anayasa ile verilen bu zorunlu kamu hizmetinin kamu tüzelkişiliğine
sahip Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yerine getirildiği, kamu yararının
gerçekleştirilmesi amacıyla kurulan Kurumun kamu gücüyle üstün ve ayrıcalıklı
yetkilerle donatıldığı, 5510 sayılı Kanunda sosyal sigortadan yararlanmaya
ilişkin hükümlerin emredici nitelikte olduğu ve tek taraflı olarak
değiştirilebileceği, idarenin tesis ettiği işlemlerin kişiler yönünden hukuksal
sonuç doğuracağı, sigortalılığın isteğe bağlı olmayıp zorunlu olduğu,
Anayasa'da idarî ve adlî yargı ayrımına gidildiği, kanunî hakim güvencesinin de
bu ayrımı gerektirdiği, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda idarî yargının
görevli olacağı, bu konuda kanun koyucunun takdir yetkisinin
bulunmadığı, idarî yargının görev alanı belirlenirken, kişiler
hakkında tesis edilen işlem ile bu işlemin dayanağı olan kuralın niteliği ve
işlemi tesis eden idarenin hukuki statüsünün bir bütün olarak değerlendirilmesi
ve sosyal güvenlik işlemleri hakkında kamu hukukuna özgü kuralların
uygulanması gerektiği, bu nedenlerle itiraz konusu kuralın
Anayasa'nın 2., 37., 125. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun
1.10.2008 günü yürürlüğe giren 'Uyuşmazlıkların Çözüm Yeri' başlıklı 101.
maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin
uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği
belirtilmiştir; bu hükümle, Kanunun 102. maddesindeki idarî para cezalarıyla
ilgili davaların idare mahkemelerinde görülmesi dışında, Kanun kapsamındaki tüm
uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görülmesi öngörülmüştür.
Anayasa'nın, Cumhuriyetin niteliklerinin belirlendiği 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti
olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu
hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini
yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, 'İdarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır'; 140. maddesinin birinci
fıkrasında, 'Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak
görev yaparlar'; 142. maddesinde, 'Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri
işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir'; 155. maddesinin birinci
fıkrasında da, 'Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî
yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda
gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar'
kurallarına yer verilmiştir. Anayasa'nın 37. maddesinde ise 'Hiç kimse kanunen
tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz' denilmiştir.
Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti
olduğunu vurgularken, devlet içinde tüm kamusal yaşam ve yönetimin yargı
denetimine bağlı olmasını amaçlamıştır. Yargı denetimi demokrasinin 'olmazsa
olmaz' koşuludur. Anayasa'nın 'idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır' kuralıyla benimsediği husus da etkili bir yargısal
denetimdir. Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında yer alan kural,
yönetimin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve işlemlerini
kapsamaktadır.
Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki kimi kararlarında da
belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa'da adlî ve idarî
yargı ayrımına gidilmiş ve idarî uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi
mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, kural olarak idare hukuku
alanına giren konularda idarî yargı, özel hukuk alanına giren konularda adlî
yargı görevli olacaktır. Bu durumda idarî yargının görev alanına giren bir
uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasa koyucunun
mutlak bir takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak idarî
yargının denetimine bağlı olması gereken idarî bir uyuşmazlığın çözümü, haklı
neden ve kamu yararının bulunması halinde yasa koyucu tarafından adlî yargıya
bırakılabilir.
5510 sayılı Kanun ile birlikte sosyal güvenlik tek çatı altında
toplanmış, özel hukuk niteliği ağır basan sosyal güvenlik hukuku alanı
oluşmuştur. İtiraz konusu kuralda, ayrım yapılmaksızın 5510 sayılı Kanundaki iş
ve işlemler hakkında genel bir düzenleme yapılmış ve aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Kanun kapsamındaki uyuşmazlıkların çözüm yeri olarak iş mahkemeleri
gösterilmiştir. İş mahkemeleri, iş hukuku alanındaki uyuşmazlıkları çözmekle
görevli, ihtisaslaşmış adlî yargı mahkemeleridir. Yasa koyucu 5510 sayılı Kanun
kapsamındaki iş ve işlemler, prim esasına dayalı yeni sistemin niteliğine bağlı
olarak iş mahkemelerinin görev alanı kapsamına alabilir. Sosyal güvenlik hukuku
kapsamında aynı konuya ilişkin tüm uyuşmazlıkların, bu alanda görevli uzman
mahkeme olan iş mahkemelerinde görülmesinin, hak arama özgürlüğünü
kolaylaştırıcı nitelikte olduğu, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasını
olanaklı kıldığı da açıktır.
Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına
dayalı yeni sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği
göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve
uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya
çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde
Anayasa'ya aykırılık görülmemiştir.
Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe
girmesinden önce statüde bulunan memurlar ve diğer kamu görevlileriyle ilgili
sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve eylem
niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu'nun 101. maddesinde yer alan ''bu Kanun hükümlerinin
uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde
görülür' bölümü, Anayasa'nın 2., 37., 125. ve 155. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe
katılmamışlardır.
VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun 101. maddesinin '' bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla
ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.' bölümüne yönelik
iptal istemi, 22.12.2011 günlü, E.2010/65, K.2011/169 sayılı kararla
reddedildiğinden, bu bölüme ilişkin YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
22.12.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VII- SONUÇ
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 101. maddesinin '' bu
Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş
mahkemelerinde görülür.' bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA, 22.12.2011 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun
1.10.2008 günü yürürlüğe giren 'Uyuşmazlıkların Çözüm Yeri' başlıklı 101.
maddesinde, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin
uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği
belirtilmiş; böylece, Kanun'un 102. maddesindeki idari para cezalarıyla ilgili
davaların idare mahkemelerinde görüleceğine ilişkin kural dışında kalan Kanun
kapsamındaki tüm uyuşmazlıkların, adli ve idari yargı ayrımı yapılmaksızın iş
mahkemelerinde görülmesi öngörülmüştür.
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, 'İdarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır'; 140. maddesinin birinci
fıkrasında, 'Hâkimler ve savcılar adli ve idari yargı hâkim ve savcıları olarak
görev yaparlar'; 142. maddesinde, 'Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri
işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir'; 155. maddesinin birinci
fıkrasında da, 'Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari
yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda
gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar'
denilmektedir.
Bu kurallarla Türk hukuk sistemindeki tarihsel gelişime de paralel
olarak idari ve adli yargı ayırımı kabul edilerek idari uyuşmazlıkların
çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Buna
göre, idare hukuku alanına giren konularda idari yargı; özel hukuk alanına
giren konularda da adli yargı görevli olacaktır. Ancak, Anayasa Mahkemesi
kararlarıyla haklı neden ve kamu yararı gibi hizmet gereklerinin zorunlu
kıldığı bazı durumlarda bu kurala istisna getirilebileceği kabul edilmiştir.
Bununla birlikte Anayasa'daki idari ve adli yargı ayırımının korunabilmesinin
getirilecek istisnanın sınırlarının çok dar tutulmasına bağlı olduğu açıktır.
Bu konuda yasa koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğu söylenemez.
SGK, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu'na göre, bu Kanun
ile Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere;
kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali açıdan özerk, bu Kanunda hüküm
bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi bir kamu kurumudur. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın ilgili kuruluşu olup, gelirleri kamu geliri,
giderleri kamu gideri olan Kurum, Sayıştay'ın denetimine tabidir. Kurumun
malları, alacakları, banka hesapları Devlet malı hükmünde, alacakları ise
imtiyazlı alacaklardır.
Kurum'un, Anayasa ile güvence altına alınan sosyal güvenliğin
sağlanması ve korunması konusundaki görev ve yükümlülüğünü yerine getirebilmesi
için yaptırım uygulama yetkisine sahip bulunduğu, bu yaptırımın da idari
nitelikte olduğu ve idari yargı rejimine bağlı tutulması gerektiği açıktır. Bu
bağlamda, Kurum'un, 5502 ve 5510 sayılı Kanunlara göre yaptığı işlemler kamu
gücü kullanılarak yapılan tek taraflı idari işlemlerdir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi'nin
20.10.2011 günlü, Esas: 2010/55 Karar: 2011/140, sayılı kararında Kurum'un
idari bir organ olup, yaptığı tek taraflı işlemlerin de idari işlem olduğu
belirtilmiştir.
Bu durumda, 5510 sayılı Yasa'nın uygulanmasıyla ilgili idari para
cezaları dışında, idare hukuku alanına giren başka uyuşmazlıkların da bulunduğu
göz ardı edilerek Kanun'un 102. maddesindeki idari para cezalarıyla ilgili
uyuşmazlıklar dışındaki tüm uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceğinin hükme
bağlanmasının, yasa koyucuyu bu yönde bir düzenleme yapmaya zorlayan hizmetin
gereklerinden kaynaklanan haklı bir neden de olmadığı dikkate alındığında
Anayasa'nın idari ve adli yargı ayırımını kabul eden sistemiyle bağdaşmadığı
görülmektedir.
Öte yandan, Anayasa'nın 142. maddesinde Mahkemelerin, kuruluşu,
görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği
belirtildiğinden, yasa koyucunun yerine geçerek yargı kararı ile herhangi bir
mahkemenin görevine ilişkin kural konulamaz. Bu nedenle itiraz konusu kuralla
5510 sayılı Yasa'dan doğan uyuşmazlıklarda açıkça adli yargı görevli
kılınmasına karşın, Karar'ın 5510 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce
Emekli Sandığına bağlı olarak çalışanlarla ilgili geçici hüküm kapsamında
kalanlar yönünden doğacak uyuşmazlıklarda, idari yargının görevli olacağına
ilişkin yorum yoluyla ulaşılan red gerekçesinin de Anayasa'ya uygunluğundan söz
edilemez. Kaldı ki, Kurum'un idare hukuku alanına giren işlemleri sadece Emekli
Sandığı iştirakçilerine ilişkin uyuşmazlıklarla sınırlı olmadığından, yorumlu
red kararı, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya uygunluğunun sağlanması için bu
yönüyle de yeterli bir gerekçe içermemektedir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 125., 140.
ve 155. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun 101. maddesinde yer alan '' bu Kanun hükümlerinin
uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.'
bölümünün itiraz yolu ile iptali istenilmektedir.
Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem
ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu, 140. maddesinde hakimler ve
savcıların adli ve idari yargı hakim ve savcıları olarak görev yapacakları,
155. maddesinde Danıştay'ın idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir
idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olduğu
Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak
bakacağı belirtilmektedir.
Söz konusu kurallarda belirtildiği gibi, Anayasa'da idari ve adli
yargı ayrılığının kabul edildiği açıktır. Bu ayırım uyarınca idarenin kamu
gücünü kullanarak kamu hukuku esaslarına göre tesis ettiği işlemleri ile
eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri ise adli yargı
denetimine tabi olacaktır.
Bu durumda idari eylem ve işlemler konusunda genel yetkili yargı
yerinin idari yargı olduğu açık olup idari yargının görev alanına giren bir
uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun
takdir hakkı bulunmamaktadır. Nitekim, Anayasa'nın 155. maddesinde, 'Kanunun
başka bir idari yargı merciine bırakmadığı' denilerek, yasakoyucuya verilen
takdir yetkisi idari yargı yerini belirlemekle sınırlandırılmıştır.
Sosyal güvenlik hakkı yurttaşların sosyal durumu ve refahını
sağlamakla görevli sosyal hukuk devletinin gereği ve Devlete Anayasa ile
verilen ve yerine getirilmesi zorunlu bulunan bir kamu hizmetinin sonucudur. Bu
durumda sosyal güvenlikle ilgili hizmetin yerine getirilmesi sırasında kamu
gücü kullanılarak tesis edilen işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu
açıktır.
İtiraz konusu kuralda ise Anayasa'nın ve Anayasa Mahkemesinin bu
konudaki kararlarına karşın, idari ve adli yargı ayrımı yapılmadan '5510 sayılı
Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş
mahkemelerinde görülmesi' öngörülmek suretiyle, kamu hukukuna giren işlemler ve
özel hukuka giren işlemler ayrımına ve buna bağlı olarak idari yargı adli yargı
ayrımına uyulmamıştır.
Açıklanan nedenle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun 101. maddesinde yer alan '' bu Kanun hükümlerinin
uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.'
bölümünün Anayasa'nın 2., 37., 125. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ve iptali
gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.