"...
I- İPTAL VE
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin yürürlüğün durdurulması istemini de
içeren gerekçe bölümü şöyledir:
“4603 SAYILI KANUNUN MAHİYETİ
4603 sayılı Kanun, bir “özelleştirme” kanunudur. Ancak
Kanun'un bir özelleştirme kanunu olduğu, özenle gizlenmeye çalışılmıştır. Fakat
bir bütün olarak incelendiği zaman, Kanun'un bir özelleştirme Kanunu olduğu
açıkça anlaşılmaktadır. Zira;
1- Birinci maddesinin birinci bendinden de anlaşılacağı
gibi “Kanunun amacı, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketinin (bankalar). ... hisselerin(in) tamamına kadarının özel hukuk
hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilere satışının gerçekleştirilmesidir.”
2- Aynı amaç, madde gerekçesinde, “hisselerin % 100'üne
kadarının özel sektöre satışının gerçekleştirilmesi” olarak belirtilmiştir.
3- Birinci maddenin 2. bendine göre “Bankalar, anonim
şirket statüsündedir.”
4- Birinci maddenin 3. bendine göre “Bankaların ... devir,
birleşme, fesih ve tasfiyelerine ilişkin diğer esaslar, ana sözleşmelerinde
gösterilir.”
5- İkinci maddenin 2. bendine göre “... hisse satış
işlemleri bu Kanun'un yürürlüğe girmesinden itibaren üç yıl içinde tamamlanır.”
6- Üçüncü maddenin 3. fıkrasına göre “Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bnkası teşkilatı, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte hiçbir hukuki
merasime tabi olmaksızın anonim şirket olarak ticaret siciline re'sen tescil
olunur.”
7- Kanun'un yürürlük maddesi olan 4. maddesine göre
“...bankalar hakkında sermayelerindeki kamu payı % 50'nin altına düşünceye
kadar uygulanmak üzere...” ifadeleri de 4603 sayılı Kanun'un bir özelleştirme
kanunu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
4603 SAYILI KANUNUN ANAYASA'YA AYKIRILIK DURUMU
4603 sayılı Kanun, 25.11.2000 tarih ve 24241 sayılı Resmi
Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak söz konusu Kanun, bir bütün
olarak Anayasa'nın “Başlangıç” kısmının 4. ve 5. fıkraları ile 2.. 5.. 7., 10..
35.. 47.. 125.. 128. ve 165. maddelerine aykırıdır. Şöyle ki :
A) Kanun'un Yürütme (5.) Maddesi Dışındaki Bütün Maddeleri
Anayasa'ya Aykırıdır :
4603 sayılı Kanun, üç kamu bankasının özelleştirilmesini
yani satılmasını amaçlamaktadır.
Özelleştirme (satış) ile ilgili esas usulleri belirleme
yetkisi de “yürütme”ye bırakılmıştır.
Özelleştirme ile ilgili temel esas ve usullerin
“yürütme organı”na bırakılması her şeyden önce Anayasa'nın 47. maddesinin 3.
fıkrasına aykırıdır. Çünkü anılan fıkraya göre :
“Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu
tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özeleştirilmesine
ilişki, esas ve usuller kanunla gösterilir.”
Kanunla düzenlenmesi gereken bir konunun yürütme organına
bırakılması “yasama yetkisinin devri” anlamına gelir ve Anayasa'nın 7.
maddesine aykırı düşer.
Bilindiği gibi Anayasa'nın 7. maddesine göre :
“Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez.”
Öte yandan özelleştirilmesi (satılması) amaçlanan üç
bankanın, bankacılık sektörümüzdeki payı, 4603 sayılı Kanun'un genel
gerekçesinde belirtildiği gibi. yaklaşık % 40'tır.
1999 yılı verilerine göre söz konusu bankalardan :
a) Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının :
1) 1292 adet yurtiçi şubesi,
2) 13 adet yurtdışı şubesi,
3) 71 adet özel işlem merkezi,
4) 66 adet bürosu,
5) 8 adet (gümrük kapılarında) sanj bürosu,
6) 4 adet Kıbrıs şubesi,
7) l adet Kıbrıs bürosu,
8) 7 adet yurtdışı ortak bankası,
9) 2 adet yurtdışı temsilciliği,
10) 1280 adet ATM”si,
11) 37705 personeli,
b) Türkiye Halk Bankasının :
1) 806 adet yurtiçi şubesi,
2) 3 adet yurtdışı temsilciliği,
3) 6 adet fınans şubesi,
4) 3 adet yurtdışı banka ortaklığı,
5) 14843 personeli,
c) Türkiye Emlak Bankasının :
1) 403 adet yurtiçi şubesi,
2) 2 adet yurtdışı şubesi,
3) 10.277 personeli,
bulunmaktadır.
Anayasa'mıza göre yürütme organına bu kadar geniş kesim ve
kişiyi ilgilendiren konularda kanun hükmünde kararnamelerle dahi düzenleme
yapma yetkisi verilemez. Sıradan kararnamelerle veya “banka ana sözleşmeleri”
ile düzenleme yapma yetkisi ise asla verilemez. Verilirse Anayasa'ya aykırı
olur. Tıpkı 4603 sayılı Kanun'da olduğu gibi. 4603 sayılı Kanun, yürütme
organına serpiştirdiği geniş yetkilerle Anayasa'nın özenle kurduğu kuvvetler
dengesini -yasama organının aleyhine yürütme organının lehine olmak üzere-
zedelemiş, böylece Anayasa'nın “Başlangıç” kısmının 4. fıkrasına aykırı
düşmüştür.
4603 sayılı Kanun, ayrıca;
- 50.000'den fazla çalışanın iş güvencesini tehdit ettiği
için Anayasa'nın (2.) ve (5.) maddelerine,
- Geçici 1. maddesi ile eşitlik ilkesini ihlâl ettiği için
Anayasa'nın 10. maddesine,
- Üç bankanın işlemlerini, özel hukuk alanına dahil edip
idari yargı denetiminin dışına çıkardığı için Anayasa'nın 125. maddesine.
- Kamu mülkiyet hakkını ihlal ettiği için Anayasa'nın 35.
maddesine,
- Üç kamu bankasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
denetiminin dışına çıkardığı için Anayasa'nın 165. maddesine aykırı düşmüştür.
Kısaca 4603 sayılı Kanun, bir bütün olarak Anayasa'ya
aykırıdır, bütünüyle iptal edilmelidir.
2.
Maddelerin Anayasa'ya Aykırılık Durumu
:
1) 1. Maddenin Anayasa'ya Aykırılık Durumu :
a) 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrası, üç kamu
bankasının: Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ile Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi'nin özelleştirilmesini
amaçlamaktadır.
Malumları olduğu üzere, “özelleştirme” kavramı
“devletleştirme” kavramının karşıtı olup Devletin, kamu iktisadi
teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve
varlıkların özel kişilere naklini ifade etmektedir. Buradaki “nakil” sözcüğü.
“menkul veya gayrimenkul malların mülkiyetinin devri” anlamına gelmektedir.
Bilindiği gibi mülkiyet hakkı temel haklardan olup
Anayasa'nın (m.35) koruması altındadır.
Anayasa'nın özel mülkiyet için sağladığı güvence, hiç
kuşkusuz, kamu mülkiyeti için de geçerlidir.
Anayasa Mahkemesi'nin bir kararında belirtildiği gibi:
“Kimi özelleştirme türlerinde kamu mülkiyetine sınırlama
getirildiği gibi kamu varlığının satışında da kamu mülkiyeti sona ermektedir.
Kamu varlığının azalması, elden çıkarılmasıyla özelleştirilen alanda kamu
mülkiyeti ortadan kalkmaktadır. Özel mülkiyet için Anayasa'nın getirdiği koruma
ve güvence kamu mülkiyeti için de geçerli olduğundan, özel mülkiyet konusundaki
özenin kamu mülkiyeti konusunda öncelikle düşünüleceğinde duraksanamaz. Bu
nedenle, kamu mülkiyetinin sona erdirilmesine ilişkin esasların yasayla
düzenlenmesi, Anayasa'nın 35. maddesinin getirdiği bir zorunluluktur. Kişisel
mülkiyeti güvenceye bağlayan Anayasa'nın kamu mülkiyetini güvencesiz bıraktığı
düşünülemez.” (T. 7.7.1994, E.1994/49, K. 1994/45-2, AMKD, S. 30, C. l, s.
265).
Buna rağmen 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrası
(hatta hiçbir hükmü), her biri bir kamu iktisadi teşebbüsü olan üç bankanın
mülkiyet haklarıyla ilgili olarak hiçbir güvence öngörmemiştir. Bu durum,
Anayasa'nın 35. maddesine açıkça aykırıdır.
Aslında 4603 sayılı Kanun, bir bütün olarak, Anayasa'nın
35. maddesine aykırıdır.
Öte yandan yine Anayasa Mahkemesi'nin bir kararında da
belirtildiği gibi :
“Özelleştirmeyle KİT'lerin (üç kamu bankasının) arazi,
arsa, bina, makine gibi tüm varlığı satılabilecektir. Türkiye'de kamu
işletmelerinin bir çoğunun taşınmaz mal varlıkları çok değerlidir. Bu nedenle
yerli ve yabancı özel sektöre, çoğu kuruluş çekici gelmektedir. Önemli olan
KİT'lere ilişkin araç ve gereçlerle birlikte taşınmaz malların da satılmasıdır.
Bu yöntemle, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırı bularak kapatmış olduğu
yabancılara taşınmaz mal satışı yolu, bu konuda dolaylı olarak yeniden açılmış
olacaktır ki, bu da Anayasa Mahkemesi kararlarını etkisiz kılma anlamına gelir.
Bu kararlar ve karşılıklılık ilkesi gözetilmeden yapılacak özelleştirme
Anayasa'ya aykırı olur.
Diğer yönden, bu yöntem stratejik konumda olan bölgelerde
de yabancıların taşınmaz mal edinmelerine olanak sağlayacaktır. Türkiye'de
yabancının toprak (arazi, arsa, bina) edinmesi yalnızca bir mülkiyet sorunu
olarak görülemez. Çünkü toprak devletin vazgeçilmez temel öğesi, egemenliğin ve
bağımsızlığın simgesidir. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu
yana, kapitülasyonların Osmanlı Devleti'ne verdiği zararları da gözeterek
yabancıların taşınmaz mal, özellikle arazi edinmelerine çok duyarlı
yaklaşmıştır. Yabancıların ülkede mülk edinmelerini olanaklar ölçüsünde
sınırlayan Lozan Barış Andlaşması'yla yabancıların köyde taşınmaz edinmeleri
yasaklanmış bunu Tapu Yasası'ndaki sınırlama izlemiştir. Yabancı tüzelkişilerin
ülkede mülk edinemeyeceklerine ilişkin esasa kimi yasalarla getirilen
ayrıklıkların çok önemli ulusal yararlarımızla ilgili olduğu açıktır.”
(T.7.7.1994, E.l994/49, K.1994/45-2, AMKD, S.30, C.1, s. 271).
“Bu
özelleştirme sonucu sektörün bir kısmı ya da tamamı yabancıların da eline
geçebilecektir. Ülkemizde sermaye birikiminin düzeyi düşünülürse,
özelleştirmenin yabancılaştırma olasılığının yüksekliği daha anlaşılır
olacaktır.” (A.g.k., s. 271).
“Kalkınmayı hızlandırmak için elbette dış borçlanma,
yabancı sermaye, yabancı ortaklıklardan yararlanmak gerekir. Ancak,
özelleştirme yoluyla giderek yabancıların nüfuzuna yol açılması, ülke
bağımsızlığı yönünden kabul edilemez. Bu gerçek, özelleştirme politikası
uygulayan gelişmiş kimi ülkeleri bile önlem alma zorunda bırakmıştır. Örneğin,
yabancılara satılabilecek pay oranı Fransa'da %20, Belçika'da %20-25,
İngiltere'de ise % 10 ile sınırlandırılmıştır. Türk Ulusu'nun çıkarlarının,
ülke bağımsızlığının ve güvenliğinin gözetilmesi özelleştirmenin
yabancılaştırmaya dönüşmemesi yönünden getirilecek kuralların önemi büyüktür. Uygulamaların
karşılıklılık ilkesi gözetilerek yapılması gerekir.” (Any. M.K., T. 7.7.1994,
E.l994/49, K.l994/45-2, AMKD, ss. 269-270).
4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrası (aslında
Kanun'un hiçbir maddesi) üç kamu bankasının hisselerinin yabancılara satılıp
satılamayacağı, satılacaksa ne nispette satılacağı, satışlarda karşılıklılık
ilkesinin gözetilip gözetilmeyeceği hiçbir hüküm içermemektedir.
Bu nedenlerle, dava konusu Yasanın l. maddesinin l. fıkrası
herhangi bir sınır getirmeden üç kamu bankasının müessese, bağlı ortaklık,
iştirak, işletme ve işletme birimlerinin yabancılara satılmasına olanak
sağlayan niteliğiyle Anayasa'nın Başlangıç'ının beşinci paragrafındaki “Türk
Milli Menfaatlerimin korunması ve 5. maddesindeki devletin. “Türk Milletinin
Bağımsızlığını” ve “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğu”nu sağlama
ilkelerine aykırıdır.
b) 4603 sayılı Kanun'un 1. Maddesinin 2. Fıkrası,
Anayasa'nın 125/1. Maddesine Aykırıdır :
4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 2. fıkrası aynen
şöyledir :
“Bankalar, anonim şirket statüsündedirler. Bu kanunda yer
alan hükümler dışında 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile genel hükümlere
tabidirler.”
Bu hükmün, aynı (4603 sayılı) Kanun'un 3. maddesinin 3.
bendi ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.
3. maddenin 3. fıkrası ile Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, 4603 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi ile birlikte otomatik olarak,
re'sen kamu hukuku tüzel kişisi olmaktan çıkıp özel hukuk tüzel kişisi
statüsüne girmektedir.
Bilindiği gibi özel hukuk tüzel kişisinin işlemlerinin
yargısal denetimi ile kamu hukuku tüzel kişisinin işlemlerinin yargısal
denetimi birbirinden çok farklı kural ve usullere tabidir.
Ayrıca özel hukukta, kural olarak, sadece taraflar dava
açabilirken kamu hukukunda menfaati ihlal edilen herkes iptal davası açabilir.
Başka bir deyişle özel hukukta, taraflar ihtilafa düşmedikçe, kural olarak,
yargı yoluna başvurmak mümkün değildir. Oysa Anayasa'nın 125/1. Maddesine göre:
“İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır.”
Öte yandan idari davalar, özel hukuk davalarına
nispetle açılması çok kolay, masrafı ise -davacı bakımından- çok düşük olan davalardır.
Bu da Hukuk Devleti olmanın tabii bir gereği ve sonucudur.
Kısaca kamu hukuku tüzel kişisi olan kurumların, mahiyet ve
görevlerinde hiçbir değişiklik olmadığı halde, sadece yasal bir düzenleme ile
özel hukuk alanına kaydırılması bir takım “idari işlemlerin” yargısal denetimin
dışında kalması sonucunu doğuracaktır. Böyle bir sonucun ise Anayasa'nın 125/1.
maddesine aykırı olacağı gayet açıktır.
c) 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 3. Fıkrası
Anayasa'nın 47/111. Maddesine Aykırıdır :
Anılan fıkra hükmüne göre :
“Bankaların ... devir, birleşme, fesih ve tasfiyelerine
ilişkin diğer esaslar, ana sözleşmelerinde gösterilir.”
Halbuki Anayasa'nın 47. maddesinin 3. fıkrasına göre .
Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin
mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve
usuller kanunla gösterilir”
Anayasa Mahkemesi'nin kararları da hep aynı yönde olmuştur.
“Kamu iktisadi teşebbüsleri yasayla kurulduğu için
kapatılmaları da ancak yasayla olur. Bu yetki de TBMM'nindir. Bu yetkinin
yürütme organına verilmesi yetki devri anlamına gelir.” (TJ.7.1994, E.1994/49,
K J 994/4 5-2; AMKD, S. 30, C /, s. 266).
d) 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 4. Fıkrası
Anayasa'nın 165. Maddesine Aykırıdır.
Anılan (4.) fıkraya göre;
“Bankaların yıllık faaliyetleri 4389 sayılı Bankalar Kanunu
‘nün 13 üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasında belirtilen bağımsız denetim
kuruluşlarınca incelenerek rapora bağlanır. Bu raporlar bankaların genel
kurullarına sunulur.”
Görüldüğü gibi 4603 sayılı Kanun, bu hükmü ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin sözkonusu üç kamu bankası üzerindeki denetim yetkisini
kaldırmaktadır. Halbuki Anayasa'nın 165. maddesine göre:
“Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak Devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce denetlenmesi esasları Kanunla düzenlenir.”
Kanunun, Anayasa'nın 165. maddesine aykırı olduğu gayet
açıktır. Bu münasebetle dava konusu hükmün iptali gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, benzeri konularda hep iptal
kararı vermiştir.
“Anayasa'nın 165. maddesinde, “Sermayesinin yarısından
fazlası doğrudan doğruya veya dolarlı olarak Devlete ait olan kamu kuruluş ve
ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esasları kanunla
düzenlenir” denilmektedir. Bu kural, 1961 Anayasası'nın 127. maddesinin son
fıkrasındaki “Kamu iktisadi teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince
denetlenmesi kanunla düzenlenir.” biçimindeki hükümden değişiktir. Anayasa'nın
165. maddesinde, 1961 Anayasası'nın ilgili maddesinde olduğu gibi “Kamu
iktisadi teşebbüslerinin” denilerek kapsam genişletilmiştir. Kaldı ki, kamu
iktisadi teşebbüslerinin denetimiyle ilgili kuralın, 1961 Anayasasından farklı
olarak ayrı bir maddede yer alması, yeni Anayasa'nın konuya gösterdiği özeni
yansıtmaktadır. Anayasa'nın 165. maddesi, ayrık bir kural getirmeden
“Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Devlete
ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının “ Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce
denetlenmesi gerektiğini açık bir biçimde hükme başlamıştır. Yasaya bırakılan,
denetleme esaslarının düzenlenmesidir. Yasayla düzenleme yapılırken, kimi
kuruluşların denetim dışında tutulması, Anayasa'nın kapsamını belirleyen
buyurucu kuralına aykırılık oluşturur” (Any. Mah.K. T.28.01.1988, E.1987/12,
K.1988/3; AMKD, S.24, s.59)
e) 4603 sayılı Kanun'un 1. Maddesinin 5. Fıkrası
Anayasa'nın Hem Ruhuna, Hem de 47/111 ve 35. Maddelerine Aykırıdır:
Anılan fıkra aynen şöyledir:
“233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname, 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin
Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, 3346 sayılı Kamu
İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince
Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu,
6245 sayılı Harcırah Kanunu ve 237 sayılı Taşıt Kanunu ile bunların ek ve
değişikliklerine ilişkin hükümler ile 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının
Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 13 üncü maddesi ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun
277 nci maddesi bankalar hakkında uygulanmaz.”
Görüldüğü gibi 4603 sayılı Kanunun bu hükmü Anayasa'nın hem
ruhuna hem de 47/111. ve 35. maddelerine aykırıdır. Çünkü:
- Anayasa'nın 47/111. Hükmüne göre özelleştirmenin “esas ve
usulleri kanunla düzenlenir”
Halbuki dava konusu Kanun (fıkra), özelleştirmeyle ilgili
mevcut düzenlemelerden hiçbirinin üç kamu bankasının özelleştirilmesinde
uygulanmayacağını hükme bağlamaktadır.
Halbuki Anayasa Mahkemesi'ne göre;
“Uygulanacak özelleştirme (satış, kiralama, işletme hakkı
devri gibi) yöntemlerine uygun ilkeler ayrı ayrı belirtilmelidir. Örneğin satış
yönteminde uygulanacak esaslar, kamu varlığının değerini belirleme biçimi,
ihale yöntemleri gibi ilkelerin açıkça yazılması gelişigüzel uygulamaları ve
kötüye kullanmaları en aza indirecek sağlıklı, hukuksal düzenlemelerdir.”
(Any.Mah.K., T.7.7.1994; E.1994/49, K.1994/45-2, AMKD, S.30, C.l, s.268)
4603 sayılı Kanunu çıkarmanın temel sebeplerinden biri, 1.
maddenin 5. fıkrasıdır. Zira bu (5.) fıkra yürürlükte olduğu sürece idare, üç
kamu bankasının hisselerinin satılmasında hiçbir engel ile karşılaşmayacak, söz
konusu hisseleri. Anayasa'nın 35. maddesine rağmen, dilediği kişilere dilediği
fiyattan satabilecektir.
Gerçekten iptali istenen Yasanın TBMM'yi ve Anayasa
Mahkemesi denetimini aşmaya yönelik olduğu açıktır. Aksi halde böyle bir kanuna
hiç ihtiyaç yoktur. Çünkü kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan
“taşınmazların satışı için ayrı bir yasaya gerek yoktur; çünkü her yıl Devlet
İhale Kanunu hükümlerine göre çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının taşınmazları
zaten satılmaktadır.
Kısaca:
“Kamu varlıklarının satılmasında düzenleme yetkisi yasama
organınındır. Bu yetki, yasama organının kamu mülkiyetinin koruyucusu olmasının
da doğal sonucudur. Kamu varlısının satışında, kamu mülkiyeti sona erdiğinden
bu satışların esas ve yöntemlerine ilişkin bir düzenlemenin yasayla yapılması
zorundadır.” (Any.Mah.kararı, T.12.12.1996, E.1996/64, K.1996/47; AMKD, S.34,
C.l, s.105)
2) 2. Maddenin Anayasa'ya Aykırılık Durumu:
4603 sayılı Kanun'un 2. maddesi Anayasa'nın 41/111. ve 7.
maddelerine aykırıdır. Çünkü 4603 sayılı Kanun bir “özelleştirme kanunu”dur.
Kanunda kullanılan “yeniden yapılandırma” ifadeleri
TBMM'nin ve Anayasa Mahkemesi'nin denetimini aşmaya yöneliktir. Bu (2.)
maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinden anlaşılacağı gibi;
“Yeniden yapılandırma ve hisse satış işlemleri bu Kanunun
yürürlüğe girmesinden itibaren üç yıl içinde tamamlanacaktır.”
Bu tespitlerden sonra hemen ifade edelim ki 2. maddenin
birinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulunca belirlenir” ifadesi Anayasa'nın
47. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırıdır. 47. maddenin üçüncü fıkrasından
açıkça anlaşılacağı gibi özelleştirmede esas ve usuller kanunla belirlenir.
Kanun çıkarma yetkisi ise TBMM'ne aittir. Bu yetki devredilemez. Devredilmesi,
tıpkı burada olduğu gibi, Anayasa'nın 7. maddesine aykırı düşer. Çünkü;
“Hiçbir devlet organı, Anayasa'dan aldığı yetkiyi, başka
bir organa devredemez.” (Any.Mah.K., T.12.12.1996, E.1996/64, K.1996/47; AMKD,
S.34, C.l, s.105)
2. maddenin ikinci fıkrasında açıkça Anayasa'ya aykırıdır.
Çünkü bu fıkra Anayasa'ya açıkça aykırı olan işlemlerin yapılmasını
öngörmektedir. Bu yüzden kendisi de Anayasa'ya aykırı düşmektedir.
Mesela, ikinci fıkranın birinci cümlesine göre;
“Yeniden yapılandırma işlemlerinin tamamlanmasını
müteakiben bankaların hisse satış işlemleri 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri çerçevesinde sonuçlandırılır.”
Kimler tarafından “sonuçlandırılır”' Kanun, bu hususu
meskut geçmektedir. Aynı (2.) fıkranın ikinci ve üçüncü cümlelerine göre ise;Yeniden
yapılandırma ve hisse satış işlemleri bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren
üç yıl içinde tamamlanır. Bakanlar Kurulu bu süreyi birde faya mahsus olmak
üzere yarısı kadar uzatabilir.”
Üç kamu bankasının hisselerinin hangi esas ve usullere göre
satılacağını belirleyen bir kanun hükmü yoktur. Bu durumda (üç yıllık süre
içinde) yapılacak olan satışlar Anayasa'ya aykırı düşer.
Bakanlar Kurulu'nun üç yıllık satış süresini yarısı kadar
uzatması da Anayasa'ya aykırı olur.
Kısaca, 4603 sayılı Kanun'un 2. maddesi, tıpkı 1. maddesi
gibi bir bütün olarak Anayasa'ya aykırıdır. Anılan (2.) maddenin son iki
cümlesi ise Anayasa'ya daha da aykırıdır. Söz konusu cümleler aynen şöyledir:
“Özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılacak
personelin kadro sayısı ve unvanları ile ücret ve sair mali hakları bankaların
şenel kurullarınca tespit olunur. Yeniden yapılandırma sürecinde bankalarca
özel hukuk hükümlerine göre yeni istihdam edilecek personele ilişkin usul ve
esaslar Bakanlar Kurulu'nca belirlenir.”
Bilindiği gibi 4603 sayılı Kanuna konu olan üç kamu bankası
birer kamu iktisadi teşebbüsüdür. Bu bankaların çalışanları da “Kamu
personeli”dir.
Kamu personelinin hakları, Anayasa'nın 128. maddesine göre
kanunla düzenlenir.
Başka bir ifadeyle kamu çalışanlarının bir takım haklarının
bazı genel kurullarca veya Bakanlar Kurulunca belirlenmesi Anayasa'ya aykırı
düşer.
3) 3. Maddenin Anayasa'ya Aykırılık Durumu:
4603 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrasının ilk
cümlesinde yer alan “... yönetim kurullarınca...” ifadesi Anayasa'nın 128.
maddesinin ikinci fıkrasına aykırıdır. Çünkü Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci
fıkrasına göre. kamu çalışanlarının ücret vs durumu “kanunla düzenlenir.”
4) Geçici 1. Maddenin Anayasa'ya Aykırılık Durumu:
4603 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının ilk
cümlesi ile 2. fıkrasının ilk cümlesi Anayasa'ya açıkça aykırıdır.
a) Geçici 1. maddenin ilk cümlesi, Anayasa'nın 47.
maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırıdır. Çünkü Bankaların ana
sözleşmeleri, 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 3. fıkrasına göre söz konusu
bankaların “... devir, birleşme, fesih ve tasfiyelerine ilişkin esasları”
belirleyip gösterecektir.
Daha önce belirtildiği gibi Anayasa'nın 47. maddesine göre
bu esasları belirleme yetkisi TBMM'ne aittir. TBMM, bu yetkisini kanun yapma
yoluyla kullanabilir.
Geçici 1. maddenin ilk cümlesi, bankaların “... devir,
birleşme, fesih ve tasfiyelerine ilişkin esasları” düzenleyip onaylama
yetkisini, bankaların genel kurullarına vermektedir.
Bir cümle ile; öngörülen düzenleme Anayasa'nın 47.
maddesinin 3. fıkrasına açıkça aykırıdır, iptali gerekir.
b) Geçici 1. maddenin ikinci fıkrasının ilk cümlesi
Anayasa'nın 10. maddesinde ifadesini bulan “eşitlik ilkesine” aykırıdır. Çünkü
söz konusu cümle, emekliliğe hak kazanmış veya 2002 yılı sonuna kadar kazanacak
olanlardan belirli süre içinde emekliliklerini istemeleri halinde sadece 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa göre emekliliği kazanmış
olanlar için emekli ikramiyelerinin %30 farklarıyla ödeneceğini öngörmüştür.
Başka bir ifadeyle, örneğin Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre emekliliği hak
etmiş olanlar, şartları aynı olmasına rağmen aynı haktan (ikramiyesini 530
fazlasıyla alma hakkından) istifade edemeyeceklerdir.
Böyle bir uygulamanın ise Anayasa'nın 10. maddesine aykırı
olduğu gayet açıktır.
5) 4. Maddenin Anayasa'ya Aykırılık Durumu:
4603 sayılı Kanun'un 4. maddesi “yürürlük” maddesidir. Buna
rağmen, içinde Anayasa'ya aykırı hüküm taşımaktadır. Şöyle ki:
Anılan (4.) maddede yer alan;
“... bankalar hakkında sermayelerindeki kamu payı %50'nin
altına düşünceye kadar uygulanmak üzere” ifadesi Anayasa'ya aykırıdır.
Çünkü, bu maddenin uygulanmasını işaret ettiği bütün
hükümler Anayasa'ya aykırıdır.
6) 5. Maddenin Durumu:
4603 sayılı Kanun'un 5. maddesi “yürütme maddesi”dir. Bu
maddenin Anayasa'ya aykırı bir durumu yoktur. Ancak, diğer maddelerin iptal
edilmesi halinde, bu (5.) maddenin de, uygulanma imkanı kalmayacağı için iptali
gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA SEBEPLERİ
1) 15.11.2000 tarih ve 4603 sayılı Kanun Anayasa'ya açıkça
aykırıdır.
2) Bir hukuk devletinde Anayasa'ya açıkça aykırı olan bir
kanunun yürürlüğünü sürdürmesi düşünülemez.
3) 4603 sayılı Kanun hakkında yürürlüğü durdurma kararı
verilmediği taktirde “Sosyal Hukuk Devleti” bakımından telafisi imkansız birçok
zararların meydana geleceği gayet açıktır.
4) 4603 sayılı Kanun hakkında yürürlüğü durdurma kararı
verildiği zaman hukuk sistemimizde herhangi bir boşluk meydana gelmeyecektir.
5) Eğer 4603 sayılı Kanun hakkında yürürlüğü durdurma
kararı verilmeyip de bilahare iptal kararı verilecek olursa bu iptal kararı
büyük ölçüde etkisiz kalacaktır.
SONUÇ : Yukarıdan beri izah edilen sebeplerden dolayı
Anayasa'nın Başlangıç kısmının 4. ve 5. fıkraları ile 2., 5., 7.. 10.. 35.,
47., 125.. 128. ve 165. maddelerine açıkça aykırı olan 15.11.2000 tarih ve 4603
sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun” için acilen yürürlüğü
durdurma ve iptal karan verilmesini arz ederim. 23.01.2001”
“EK GEREKÇE
I- 4603 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinin Anayasaya Aykırılık
Durumu:
Üç fıkradan oluşan 2. maddenin özünü; üç kamu bankasının,
Ziraat Bankası ve Halk Bankası ile Emlak Bankası”nın, üç yıl içinde satılması
oluşturmaktadır Bu haliyle 2. madde.
- Bir bütün olarak. Anayasa'nın 45., 57. ve 173.
maddelerine,
- Fıkraları itibariyle de Anayasa'nın 35., 47. ve 128.
maddelerine, aykırıdır. Şöyle ki;
A) 2. Madde, Bir Bütün Olarak Anayasa'nın 45., 57. ve 173.
Maddelerine Aykırıdır:
4603 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle satılmaları hedeflenen
üç banka, bankacılık faaliyetlerinden çok daha önemli olarak Anayasa'nın 45.,
57. ve 173. maddelerine göre kamu hizmeti gören kuruluşlardır.
Bilindiği gibi Anayasa'nın 45. maddesi, Devlete,
Tarım ve hayvancılık sektörünün desteklenmesi ve Bu
sektörlerde çalışanların korunması, görevlerini yüklemiştir.
Devlet de bu görevlerini, yıllardan beri Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası aracılığı ile yerine getirmektedir.
Hiçbir alternatif geliştirmeden Ziraat Bankası'nın
satılması Anayasa'nın 45. maddesine aykırı düşer.
Öte yandan, Anayasa'nın 57. maddesi, “konut hakkı”nı
düzenlemektedir. Anayasa'nın 57. maddesinden çıkan manaya göre;
- Konut edinmek, vatandaşlar için bir hak,
- Vatandaşların konut edinmeleri için gerekli tedbirleri
olmak ise Devlet için bir görevdir.
Bu “görev”, 57. maddenin gerekçesinde çok geniş kapsamlı
bir “ödev” olarak ifade edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi de bir kararında aynen şöyle demiştir:
“Gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde maddenin asıl
amacının,”Konut hakkı”nı düzenlemek olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, Anayasa
burada kişilerin konut hakkını kullanabilmelerini sağlamakta görevlendirdiği
Devletin, bu görevini şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarım gözeten bir
planlama çerçevesinde yerine getirilmesini istemektedir.” (Anayasa Mah.Kararı,
7.11.12.1986. E. 1985/11. K. 1986/29, AMKD, s.454)
Devlet konut edindirme konusundaki Anayasal görevini
yıllardan beri Emlak Bankası vasıtasıyla yerine getirmeye çalışmıştır.
Şimdi ise hiçbir alternatif öngörülmeden Emlak Bankası'nın
satılması Anayasa'nın 57. maddesine aykırı düşer.
Dava konusu 2. madde, bir bütün olarak, Anayasa'nın 173.
maddesine de aykırıdır.
Anayasa'mızın 173. maddesine göre;
“Devlet, esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici
tedbirleri alır.” 173. maddenin gerekçesinde de aynen şöyle denilmektedir:
“Esnaf ve sanatkarlar hem sayıları itibariyle hem de
toplumda işgal ettikleri yer itibariyle Devlet tarafından korunması gerekli
olan bir grubu oluşturmaktadırlar.
Ülkemizdeki ekonomik gelişmenin mahiyeti, esnaf ve
sanatkarların sosyal ve ekonomik durumunu başka ülkelerde olduğundan daha
önemli bir noktaya getirmiş bulunmaktadır.
Esnaf ve sanatkarlar kendi bedeni çalışma ve yaratıcılığını
bağımsız bir işyerinde değerlendiren, bazan az sayıda olmakla beraber yanında
işçi de çalıştıran şahıslardır.
Esnaf ve sanatkarların yanında çalışan işçi sayısı her bir
işyeri itibariyle azdır, ne var ki bunların sayısı düşünülünce yanlarında
çalışanların sayısının fazlalığı ortaya çıkar.
Esnaf ve sanatkarlar: işçiler, memurlar çiftçiler ve
sanayiciler bakımından bir temas ve odak noktası niteliğinde olan ve topluma
devamlı hizmet veren toplumsal katman olarak genelde bir demokrasinin
iskeletini oluştururlar. Geneldeki bu yargı, Türkiye'deki gerçekler karşısında,
esnaf ve sanatkarın demokrasi geleneği ve demokrasinin yaşaması için onların
taşıdığı önemi artırmaktadır.
Dar çerçevedeki sermayesini bedeni çalışmasına
ekleyerek mahalli geleneklere göre geliri tacir sayılmasını gerektirmeyen esnaf
ve küçük sanatkarın .korunması için, her şeyden önce teşkilatlanmalarının
tamamlanması gerekir. İkinci ise, bunların sosyal güvenlik haklarından tam
olarak yararlanmalarının sağlanması icab eder. Bu konuda, 507 sayılı Esnaf ve
Küçük Sanatkarlar Kanunu teşkilatlanmayı sağlamışsa da, 1479 sayılı Bağ-Kur
Kanununa göre, sayıları 2.500.000 olarak tahmin edilen esnaf ve sanatkarın
ancak 1.250.000'inin Bağ-Kur'a kayıtlı olmaları gibi bir gediğin giderilmesi
ihtiyacı, esnaf ve sanatkarın korunmasının Anayasa güvencesine
kavuşturulmasındaki gereği ortaya koymaktadır.
Esnaf ve sanatkarlar, sadece statik bir grup değildir.
Bunlar bir taraftan tacir olmaya yönelirler, diğer taraftan Sanayie
yardımcıdırlar, bir başka açıdan da esnaf ve sanatkarlar ülkemizdeki şehirleşme
sürecinin öncüleri durumundadırlar. Şehirleşme vakıasının birinci planda gelen
meselelerden birini oluşturduğu ülkemizde esnaf ve sanatkarın desteklenmesi bu
sürecin sağlıklı gelişmesine de hizmet edecektir.
Konut hakkının ve çevre sorunlarının ver aldığı bir
anayasada küçük işyerlerinin işven sahibinin esnaf veya sanatkar veya tacir
olmasına bakılmaksızın sosyal huzura kavuşturulmak istenen bu Anayasada esnaf
ve sanatkarların korunması ve bu korumanın güvenceye bağlanması adeta bir
zorunluluktur.
Esnaf ve sanatkarların korunması müşahhas olmalı,
desteklenmeleri, işyeri temini, kredi sağlanması, sosyal güvenlik hakları aile
fertlerinin kolaylıklardan yararlanmaları, aralarında kurulacak sandık ve
bankaların özendirilmesi, bu amaca yönelmiş olan Halk Bankası gibi Devlet
bankalarının hizmetlerinden birinci derecede ve öncelikle yararlanmaları,
kültürel ihtiyaçları ile yerleşim konut, intibak gibi sorunlarının
çözümlenmesinde yardım görmeleri gibi hedefler Anayasa ile güvence altına
alınmak istenmiştir.”
Bu kısma son verirken şu hususu da belirtelim ki Halk
Bankası, Yüce Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda, esnaf ve sanatkarı
desteklemek için 1933 yılında kurulmuş en sağlam kurumlarımızdan biridir.
Devlet, bu kurum (Halk Bankası) sayesinde, yıllardan bu
yana Anayasal bir görevi, esnaf ve sanatkarı destekleme ödevini yerine getirmeye
gayret etmiştir.
Şimdi Anayasa'nın 173. maddesi yürürlükte iken, hiçbir
alternatif geliştirmeden Halk Bankası'nın özelleştirilmesi (=satılması)
Anayasa'ya aykırı düşer.
B) 4603 Sayılı Kanun'un 2. Maddesinin Fıkraları da
Anayasa'ya Aykırıdır:
a) 2. Maddenin Birinci Fıkrası Anayasa'nın 41/111.
Maddesine Aykırıdır.
Anılan (l.) fıkra aynen şöyledir:
“Bankaların (bağlı ortaklık ve iştiraklerindeki payları
dahil) etkin, verimli ve özerk bir şekilde çalışmalarının sağlanması amacıyla
yeniden yapılandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar, 4059 sayılı Hazine
Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 2 nci maddesinin (b) fıkrası uyarınca ve mevcut yönetim düzenlemeleri
dikkate alınarak, Bakanlar Kurulunca belirlenir.”
Hemen anlaşılacağı gibi bu (1.) fıkranın görünüşteki amacı,
söz konusu üç bankanın etkin ve verimli çalışmasını sağlamaktır. Ancak bu amaç
gerçekçi değildir.
Gerçek amaç;
- Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden, Sayıştay
denetiminden ve
- Anayasa Mahkemesi denetiminden, kurtulmaktır. Fıkradaki
“... yeniden yapılandırma ...” ifadesi bu maksatla kullanılmıştır.
Zira hukuk sistemimizde bu bankaların verimli ve etkin
çalışmalarını engelleyici hiçbir hüküm yoktur.
Buna karşılık verimli ve etkin çalıştırılmalarını öngören
birçok hüküm vardır.
Nitekim Ziraat Bankası Ana Statüsü'nün 4. maddesi aynen
şöyledir:
“Bankanın Amaç ve Faaliyet Konuları:
Madde 4- Esas olarak tarım kesimine finansal destek
sağlamak ve diğer her türlü bankacılık işlemlerini yapmak amacıyla teşkil
olunan T.C. Ziraat Bankası'nın faaliyet konuları aşağıda gösterilmiştir.
1- Tarımsal ürünlerin (bitkisel, hayvansal üretim,
ormancılık ve su ürünleri dahil) üretilmesine, işlenmesine,
değerlendirilmesine, pazarlanmasına, tarıma dayalı sanayi ile tarıma girdi
sağlayan tarımsal sanayiye dönük her türlü girişimlerin kalkınma planı
ilkelerine göre üretimde bulunması, oluşması ve gelişmesi ile ilgili finansman
desteği sağlamak, kaynak yaratmak ve gerekli kredileri düzenlemek ve korumak,
kurulmuş ve kurulacak ortaklıklara ve yapılmış ve yapılacak teşebbüslere gereği
halinde katılmak,
2- Ekonomik gereklere uygun olarak verimlilik ve karlılık
ilkeleri doğrultusunda, ulusal ekonomi ile uyum içinde sermaye birikimine
yardım etmek ve bu suretle daha fazla yatırım kaynağı yaratmak üzere tarım
sektörünün kalkınma bankacılığı görevini de üstlenmek.
3- Banka kaynaklarının kalkınma planı ve yıllık
programlarının hedeflerine uygun olarak kullanılmasını ve selektif kredi
politikasının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla sektör bankası
olarak çalışmak,
4- Halkın geçici ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile, alınan
menkul rehni karşılığında tesbit edilecek kredi hadleri ile borçlunun şahsen
sorumlu olmayıp, sorumluluğunun merhunla sınırlı olacağı, Bankalar Kanununda
belirtilen “Hesap Durumu Belgesi” aranmayacak krediler açmak.
5- Her türlü kredi, bankacılık, sigorta acenteliği ve borsa
işlemlerini yapmak,
6- Eğitimle ilgili her türlü inceleme, araştırma ve
geliştirme çalışmaları yapmak, yaptırmak ve faaliyetleri gerçekleştirecek
kuruluşları kurmak ve gerekli yardımı sağlamak, istihdamı geliştirme
çalışmaları kapsamında düzenlenen beceri kazandırma programlarının
uygulanmasını sağlar.
Kurulmuş ve kurulacak küçük ve orta büyüklükteki özel
kuruluşlara idari ve teknik alanlarda rehberlik yapar.
Banka bu amaç ve faaliyetlerini doğrudan bağlı
ortaklıkları, iştirakleri, banka şubeleri ve diğer birimleri eli ile yerine
getirir.
Banka'nın amaç ve faaliyet konuları Yüksek Planlama Kurulu
kararı ile değiştirilebilir.”
Sonra, 4603 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci
fıkrasında sözü edilen “... esas ve usuller”den maksat, açıktır ki
özelleştirmeye ilişkin “esas ve usuller”dir.
Bu esas ve usulleri, dava konusu fıkraya göre “Bakanlar
Kurulu” belirleyecektir.
Bu hüküm Anayasa'nın 47. maddesinin üçüncü fıkrasına
aykırıdır. Çünkü Anayasa'nın 47. maddesinin üçüncü fıkrasına göre;
“Devletin kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel
kişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine
ilişkin esas ve usuller Kanunla gösterilir,”, yani Bakanlar kurulu kararıyla
belirlenemez, belirlenirse Anayasa'ya aykırı düşer, tıpkı burada olduğu gibi.
b) 2. Maddenin ikinci Fıkrası, Anayasa'nın 35.,
45., 57. ve 173. Maddelerine Aykırıdır:
Söz konusu (2.) fıkra şöyledir:
“2. Yeniden yapılandırma işlemlerinin tamamlanmasını
müteakiben bankaların hisse satış işlemleri 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri çerçevesinde sonuçlandırılır.
Yeniden yapılandırma ve hisse satış işlemleri bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
itibaren üç yıl içinde tamamlanır. Bakanlar Kurulu bu süreyi bir defaya mahsus
olmak üzere yarısı kadar uzatabilir.”
Görüldüğü gibi bu (2.) fıkra 4603 sayılı
Kanun'un asıl amacını ortaya koymaktadır. Üç kamu bankası, Kanun'un yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç yıl içinde satılacaktır. Satılacak olan menkul ve
gayrimenkullerin toplam tutarı katrilyonlarla ifade edilmektedir. Türkiye'de bu
kadar büyük bir alım gücü yoktur.
Bu durumda söz konusu kamu bankaları ya çok düşük
fiyatlarla yani sözde satışlarla “belirli” kimselere devredilecektir ki bu tür
devirlerin Anayasa'nın 35. maddesine, mülkiyet ilkesine aykırı düşeceği açıktır
veya yabancılara satılacaktır ki bu defa da Anayasa'nın ruhuna hakim olan
bağımsızlık ilkesine aykırı düşecektir.
Ayrıca bu satışlar, yukarıda 2. maddenin bütünü için
yapılan açıklama esnasında belirtildiği gibi Anayasa'nın 45., 57. ve 173.
maddelerine aykırı olacaktır.
Kısaca, maddenin bütünü için belirtilen Anayasa'ya (45.,
57., ve 173. maddelere) aykırılık sebepleri bu (2.) fıkra için de -aynen-
geçerlidir.
3.
2. Maddenin Üçüncü (son) Fıkrasının
Anayasa'ya Aykırılık Durumu:
2. maddenin son fıkrasının ilk cümlesi ile üçüncü ve
dördüncü cümleleri hariç, diğer bütün hükümleri Anayasa'ya aykırıdır.
Ancak, 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle 2. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları iptal edilince, ikinci maddenin üçüncü fıkrasının
ilk cümlesi ile üçüncü ve dördüncü cümleleri için uygulama alanı kalmayacaktır.
Bu yüzden 2. maddenin üçüncü (son) fıkrasının ilk cümlesi ile, 3. ve 4.
cümlelerinin de, 2949 sayılı Kanun'un 29. maddesi uyarınca iptali gerekecektir.
2. maddenin üçüncü fıkrasındaki hükümleri bir
bütün halinde (topluca) görebilmek için söz konusu fıkrayı buraya aktarmak
faydalı olacaktır.
Söz konusu (3.) fıkra aynen şöyledir:
“3. Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut
personeli hakkında aylık, özlük ve emeklilikleri yönünden tabi oldukları
mevzuatın uygulanmasına devam olunur. Bunlardan uygun görülenler istekleri
halinde, emeklilik statüleri devam etmek üzere özel hukuk hükümlerine göre
çalıştırılabilir. 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
ilgileri devam eden personelin özel hukuk hükümlerine göre çalışacakları
süreler kazanılmış hak aylıklarında değerlendirilir ve emeklilik işlemlerinde
söz konusu Kanunun ek 48 inci maddesinin (b) fıkrası ile ek 68 inci maddesi
hükümleri uygulanır. Bu kadro ve pozisyonlar emeklilik, istifa, ölüm ve sair
nedenlerle boşaldıkları takdirde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş
sayılır. Özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılacak personelin kadro sayısı ve
unvanları ile ücret ve sair mali hakları bankaların genel kurullarınca tespit
olunur. Yeniden yapılandırma sürecinde bankalarca özel hukuk hükümlerine göre
yeni istihdam edilecek personele ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca
belirlenir.”
Üçüncü fıkranın ikinci cümlesinden açıkça
anlaşılacağı gibi;
“Bunlardan uygun görülenler” “özel hukuk” hükümlerine göre
çalıştırılabileceklerdir.
Cümledeki “uygun görülenler” ifadesi keyfiliğe yol
açabilecek bir ifade olup Anayasa'nın
- 2. maddesinde ifadesini bulan “Hukuk Devleti İlkesi” ile
- 10. maddesindeki “eşitlik ilkesine”,
aykırı düşer.
Konunun daha bir açıkla ortaya konulabilmesi için şu
sorunun sorulması gerekmektedir: “Uygun görülenler” kimler hangi ölçülere göre
belirleyecektir' Şüphesiz ki “uygun görülenleri” belirli kişiler tarafından,
liyakata ve kanunun koyduğu ölçütlere göre değil, kendi tercihlerine (örneğin
akrabalık ve ahbaplık derecelerine, torpil ve rüşvete...) göre belirlenecektir.
“Hukuk Devleti”, böylesine keyfiliğe yol açabilecek olan
düzenlemelere izin veremez.
Sonra bu “uygun görülen” kimseler, işe girdikleri zamanki
“kamu hukuku”na göre değil, “özel hukuk hükümlerine göre” çalışabileceklerdir.
Yani “canın isterse!..” demeye getiriliyor.
Bir “Hukuk Devleti” vatandaşlarına karşı böyle bir davranış
içine giremez. Girerse
“Hukuk Devleti ilkesine” aykırı davranmış olur.
Dava konusu 3. fıkranın beşinci cümlesi, yani
“Özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılacak personelin
kadro sayısı ve unvanları ile ücret ve sair mali hakları bankaların genel
kurullarınca tespit olunur.”
Hükmü Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasına
aykırıdır. Çünkü Anayasa'nın 128. maddesinin 1. fıkrasından açıkça anlaşılacağı
gibi “kamu iktisadi teşebbüsleri”nin çalışanları kamu görevlisi kategorisine
girmektedir.
“Üç banka”nın birer kamu iktisadi teşebbüsü olduğu
hususunda hiçbir kuşkuya yer yoktur.
Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ise kamu
çalışanlarının özlük ve her türlü haklarının kanunla düzenleneceği hüküm altına
alınmıştır.
Bu durumda birer kamu iktisadi kurumu olan üç
bankadaki personelin özlük haklarının (unvanları ile ücret ve mali haklarının)
bankaların genel kurullarınca tespit edilmesi Anayasa'nın 128/II. Maddesine
aykırı düşer.
Aynı aykırılık, dava konusu (3.) fıkranın son
cümlesi, yani;
“Yeniden yapılandırma sürecinde bankalarca özel hukuk
hükümlerine göre yeni istihdam edilecek personele ilişkin usul ve esaslar
Bakanlar Kurulunca belirlenir”
hükmü için de geçerlidir. Başka bir deyişle bu cümledeki
“... Bakanlar Kurulunca belirlenir.”
hükmü Anayasa'nın 128. maddesinin 2. fıkrasına aykırıdır.
II. 4603 sayılı Kanun'un 3. Maddesinin Anayasa'ya Aykırılık
Durumu:
3. madde dört fıkradan oluşmaktadır. Dört fıkranın dördü de
Anayasa'ya aykırı hükümler taşımaktadır. Şöyle ki:
1.
Birinci fıkranın Anayasa'ya aykırılık
durumu:
Birinci fıkra şöyledir:
“MADDE 3.- 1. Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihte Hazineden olan birikmiş görev zararı alacakları yeniden yapılandırma
programında belirtilen esas ve süreler dahilinde itfa olunur. Çeşitli kanun ve
kararnamelerle bankalara verilmiş olan görevler program dönemi sonunda
yürürlükten kalkar. Devlet yeniden yapılandırma döneminde bankalara bedelini
önceden ödemeden görev veremez. “
Hemen ilk bakışta fark edileceği gibi bu
fıkranın üç cümlesi açıkça Anayasa'ya aykırıdır. Şöyle ki:
1.
Birinci cümlede yer alan
“... yeniden
yapılandırma programında belirtilen esas ve süreler dahilinde...”
hükmü Anayasa'nın 47. maddesinin 2. fıkrasına
aykırıdır. Çünkü 4603 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre
“Bankaların... Hazineden olan birikmiş görev zararı alacakları” “yeniden
yapılandırma programında belirtilen esas ve süreler dahilinde itfa
olunacaktır.”
“Yeniden yapılandırma” denilen şey, aslında, Bankaların
satılmaları ile ilgili programdır; bu üç bankanın satılma esaslarını düzenleyen
Bakanlar Kurulu kararıdır.
Halbuki Anayasa'nın 47/2. maddesine göre “özelleştirme ile
ilgili usul ve esaslar” Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlenemez. Düzenlenirse
Anayasa'ya aykırı olur; aynen burada olduğu gibi.
Kısaca, 3. maddenin 1. fıkrasının ilk cümlesi “yetki”
yönünden Anayasa'ya aykırıdır.
2) 3. maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesi de
Anayasa'ya aykırıdır. Aykırılık, Anayasa'nın 47/2. ve 7. maddelerinedir.
Cümlede,
“Çeşitli kanun ve kararnamelerle bankalara verilmiş olan
görevler program dönemi sonunda yürürlükten kalkar.” deniliyor.
Her şeyden önce, sık sık vurgulandığı gibi Bakanlar Kurulu'nun
görünüşte “yeniden yapılandırma” gerçekte ise “özelleştirme” yani üç kamu
bankasının satılması konusunda böyle bir “program” yapma yetkisi yoktur.
İkinci olarak, “çeşitli kanunlarla bankalara verilmiş olan
görevler, (Bakanlar Kurulu veya herhangi bir makam tarafından hazırlanmış)
programlarla sona erdirilemez. Çünkü
“Kanunla verilen bir görev”,
- yine bir kanunla veya,
- Kanuna denk bir kuralla (Kanun Hükmünde Kararname ile)
veya
- Anayasa ile sona erdirilebilir. Aksi halde
“yasama yetkisi” devredilmiş olur. Böyle bir “devir”de Anayasa'nın 7. maddesine
aykırı düşer.
3) 3. maddenin 1. fıkrasının son cümlesinde yer alan
“...yeniden yapılandırma dönemi...” kavramı Anayasal dayanaktan yoksun olduğu
için, bu kavramı bünyesinde taşıyan cümle de Anayasal dayanaktan yoksun ve
Anayasa'ya (m.47/2'ye) aykırıdır.
2.
3. maddenin 2. fıkrasının Anayasa'ya
aykırılık durumu:
İkinci fıkranın ilk cümlesi Anayasa'nın 128/2. maddesine
aykırıdır.
İkinci fıkranın ilk cümlesi aynen şöyledir:
“Bankaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte çalışmakta
olan personeline en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt
tutarının %180'ini geçmemek üzere görev ve unvanlarına göre yönetim kurullarınca
belirlenecek miktarda bankacılık tazminatı ödenir.”
Görüldüğü gibi üç bankanın çalışanlarına ödenecek olan
bankacılık tazminatlarının miktarları, (bu bankaların) yönetim kurullarınca
belirlenecektir. Halbuki Anayasa (m. 128/2), bu belirlemenin kanunla
yapılmasını öngörmektedir
Kısaca, söz konusu birinci cümle Anayasa'ya (m.128/2)
aykırıdır.
Birinci cümlenin iptali üzerine, uygulanma imkanı kalmayan
diğer iki cümlenin de 2949 sayılı Kanun'un 29. maddesi uyarınca iptali gerekir.
c) 3. maddenin 3. fıkrasının Anayasa'ya aykırılık durumu:
4603 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 3. fıkrası
da, Anayasa'ya aykırı hükümler taşımaktadır. Şöyle ki:
1.
3. fıkranın ilk cümlesine göre:
“Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası teşkilatı,
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte hiçbir hukuki merasime tabi olmaksızın
anonim şirket olarak ticaret siciline re'sen tescil” edilecektir.
Bu hüküm, Ziraat Bankası'nın işlemlerini
yargısal denetimin dışına çıkaracağı için Anayasa'nın hem 125/1. maddesine hem
de “Hukuk Devleti ilkesine” aykırıdır. Çünkü Ziraat Bankası, anonim şirket
olarak ticaret siciline tescil edilmekle, işlemleri özel hukuk hükümlerine,
Ticaret Kanunu kurallarına tabi olacaktır.
Özel hukuk hükümlerine tabi olan kuruluşların yargısal
denetimi adli yargıda yapılır. Ancak Ziraat Bankası'nın faaliyetlerine karşı
adli yargıya gidilemez. Zira Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası halihazırda,
mahiyeti itibariyle bir kamu kuruluşudur. Ancak bu kamu kuruluşunun işlemlerine
karşı idari yargıya da gidilemeyecektir. Çünkü bu kuruluş, özel hukuk
kurallarına göre çalışmaktadır.
Kısaca, T.C. Ziraat Bankası'nın “mahiyetini değiştirmeden”
“statüsünü değiştirmek”, bu Banka'nın işlemlerini yargı denetiminden kaçırmak
anlamına gelir ve Anayasa'nın hem 125/1. maddesine hem de 2. maddesindeki
“Hukuk Devleti ilkesine” aykırı düşer.
2) Aynı aykırılık, 3. maddenin 3. fıkrasının 2. cümlesi
için de geçerlidir.
Söz konusu (2.) cümle aynen şöyledir:
“Bankanın mevcut sağlık yardım sandığı da bu Kanunla tüzel
kişilik kazanır. Burada, gayet tabii olarak şu sorular ortaya çıkmaktadır:
Her şeyden önce bu “tüzel kişilik” hangi hukuk dalına tabi
olacak; özel hukuka mı, kamu hukukuna mı'
Sonra bu “tüzel kişinin”, yani “Sağlık Yardım Sandığı”nın
faaliyetlerine karşı hangi yargı yoluna gidilecektir' Adli yargıya mı, idari
yargıya mı '
3) 3. maddenin 3. fıkrasının 3. cümlesi de Anayasa
aykırıdır.
Anılan (3.) cümleye göre: “Sandığın organları,
kaynakları ile çalışma usul ve esaslarını düzenleyen ana statüsü Banka yönetim
kurulunun onayı ile yürürlüğe girecektir.
4603 sayılı Kanunla “tüzelkişilik kazanan Sağlık
Yardım Sandığı'nın ana statüsünün, Banka yönetim kurulunun onayı ile yürürlüğe
girmesi “kişilik kavramı” ile bağdaşmaz, dolayısıyla Anayasa'nın 48/1.
maddesine aykırı düşer. Çünkü:
- Sandık, tüzelkişilik kazandığına göre T.C.
Ziraat Bankası'ndan bağımsız hale gelmiş, Banka'nın dışında ayrı bir kişiliğe
kavuşmuştur.
T.C. Ziraat Bankası, Sandık için bir “hiyerarşik üst”
olmaktan çıkmıştır.
Tüzel kişiliğe kavuşan Sandık, Banka'nın vesayetine
konulmuş da değildir.
Sandık, tüzelkişilik kazanmakla, Anayasa'nın 48/1.
maddesindeki “Herkes” kavramına dahil olmuştur. Anılan (48/1.) maddeye göre;
“Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine
sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.”
Bu serbesti ve hürriyetler kısıtlanamaz, engellenemez,
başkalarının (somut olayımızda Banka yönetim kurulunun) irade ve onayına
bağlanamaz.
4) 3. maddenin 4. fıkrasının (son fıkranın) Anayasa'ya
aykırılık durumu:
Söz konusu (4.) fıkra hükmü, üç banka için tanıdığı çok
geniş istisnalarla, Anayasa'nın 10. maddesine; eşitlik ilkesine aykırıdır.
III- Geçici 1. Maddenin Anayasa'ya Aykırılık Durumu:
4603 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesi de Anayasa'ya aykırı
hükümler taşımaktadır. Şöyle ki:
a) Geçici 1. maddenin 1. fıkrasının Anayasa'ya aykırılık
durumu:
1) Geçici 1. maddenin ilk cümlesi, Anayasa'nın 47.
maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırıdır. Çünkü Bankaların ana
sözleşmeleri, 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 3. fıkrasına göre söz konusu
bankaların “...devir, birleşme, fesih ve tasfiyelerine ilişkin esasları”
belirleyip gösterecektir.
Konuyu daha açık bir şekilde görebilmek için bankaların ana
sözleşmelerinin hangi unsurları içermesi gerektiğini belirten 1. maddenin 3.
fıkrasını buraya aktarmak faydalı olacaktır.
Anılan fıkra (m. 1/3) aynen şöyledir:
“Bankaların çalışma konuları ve amaçları, merkezleri,
sermaye miktarları, hisseleri, genel kurulları, yönetim ve denetim organları,
hesapları ve kârlarının dağıtımı ile faaliyetlerine, devir, birleşme, fesih ve
tasfiyelerine ilişkin diğer esaslar, ana sözleşmelerinde gösterilir.”
Bu unsurları bünyesinde taşıyan ana
sözleşmelerini, geçici 1. maddenin 1. fıkrasının ilk cümlesine göre “Bankaların
genel kurulları onaylayıp yürürlüğe koyacaklardır.”
Halbuki Anayasa'nın, 47. maddesinin, 4446 sayılı Kanunla
eklenen son fıkrasına göre:
“Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ...
tarafından yürütülen ... hizmetlerden hangilerinin ... devredilebileceği
kanunla belirlenir.”
Anayasa'nın bu açık hükmüne rağmen 4603 sayılı
Kanun, “kanun” ile belirlenmesi gereken konuları bankaların ana sözleşmesine
bırakıyor, ana sözleşmenin onaylanmasına da bankaların genel kurullarını
yetkili kılıyor.
Daha açık bir deyişle, geçici 1. maddenin ilk cümlesi,
- Kanunun yerine bankaların ana sözleşmelerini,
- TBMM Genel Kurulu'nun yerine de bankaların genel
kurullarını, koymuştur.
2.
Geçici 1. maddenin 1. fıkrasının 2.
cümlesinin durumu:
Bu cümlenin, yani “Mevcut yönetim kurulu üyelerinin
görevleri genel kurullarca yenileri seçilinceye kadar devam eder.”
hükmünün, Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur. Ancak Kanun'un
diğer hükümleri “iptal edilince bu cümlenin uygulanma olanağı kalmayacaktır. Bu
yüzden söz konusu cümlenin dahi 2949 sayılı Kanun'un 29. maddesi uyarınca
iptali gerekir.
3) Geçici 1. maddenin 1. fıkrasının 3. cümlesi
de Anayasa'nın 128. maddesinin 1. fıkrasına aykırıdır.
“Bankaların tüm diğer personeli bu Kanunla bulundukları
kadro ve pozisyonlara atanmış sayılır.”
Halbuki Anayasa'nın 128. maddesinin 1. fıkrasına göre;
Atama, Devletin asli ve sürekli hizmetleri için söz
konusudur. Oysa bankalarda asli ve sürekli devlet hizmeti sayılmayan işler de
vardır. Bu tür işlerde çalışan kimselerin kanunla, memurlar gibi atanmış
sayılması Anayasa'ya aykırı düşer. Atama, memur statüsündeki personel için söz
konusudur. Oysa bankalardaki çalışanların ekseriyeti memur statüsünde değildir.
Memur statüsünde olmayan kimselerin, memuriyet dışı kadro ve pozisyonlara
kanunla, memur gibi atanmaları Anayasa'ya (m. 128/1) aykırı düşer.
Atama, bir şart işleme dayanılarak yapılır. Devletimizin
uygulaması ve Anayasa Mahkemesi kararları (örneğin; T. 22.12.1988, E.1988/5,
K.1988/55, AMKD, S.24, s.495-498) hep bu yönde olmuştur.
Atamanın bir “şart işlem” ile değil de, devlet
geleneklerine ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak doğrudan doğruya
kanunla yapılması Anayasa'ya aykırı düşer.
b) Geçici 1. maddenin 2. fıkrasının Anayasa'ya
aykırılık durumu:
Geçici 1. maddenin 2. fıkrası iki cümleden
oluşmaktadır:
1) Birinci cümle, Anayasa'nın 10. maddesinde ifadesini bulan
“eşitlik ilkesine” aykırıdır. Çünkü söz konusu cümle, emekliliğe hak kazanmış
veya 2002 yılı sonuna kadar kazanacak olanlardan belirli süre içinde
emekliliklerini istemeleri halinde sadece 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu'na göre emekliliği kazanmış olanlar için emekli
ikramiyelerinin %30 farklarıyla ödeneceğini öngörmüştür. Başka bir ifadeyle,
örneğin, Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre emekliliği hak etmiş olanlar,
şartları aynı olmasına rağmen aynı haktan (ikramiyesini %30 fazlasıyla alma
hakkından) istifade edemeyeceklerdir.
Böyle bir uygulamanın ise Anayasa'nın 10.
maddesine aykırı olduğu gayet açıktır.
2.
İkinci cümlenin durumu:
İkinci cümlenin Anayasa'ya aykırı bir durumu yoktur. Ancak
fıkranın ilk cümlesi iptal edilince, bu cümlenin uygulanma alanı kalmayacaktır.
Bu yüzden söz konusu cümlenin dahi, 2949 sayılı Kanun'un 29. maddesi uyarınca
iptali gerekir.
4.
Geçici 1. maddenin 3. fıkrasının
durumu:
Bu fıkranın Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur. Ancak (4603
Sayılı) Kanun'un diğer hükümlerinin iptali halinde, (yani üç kamu bankasının
satışının daha doğrusu içlerinin boşaltmasının önlenmesi, talan edilmelerine
engel olunması durumunda) bu (3.) fıkranın uygulanma alanı kalmayacaktır.
Bu sebeple söz konusu (3.) fıkranın da, 2949 sayılı
Kanun'un 29. maddesi uyarınca iptali gerekecektir.
IV. 4. Maddenin Durumu:
4603 sayılı Kanun'un 4. maddesi “yürütme” maddesidir. Bu
maddenin Anayasa'ya aykırı olan bir yönü yoktur. Ancak diğer maddelerin iptali
halinde, uygulanma imkanı kalmayacağı için 4. maddenin de 2949 sayılı Kanun'un
29. maddesince iptali gerekecektir.
SONUÇ :Gerek yukarıdan beri izah edilen sebeplerden dolayı,
gerekse 23.01.2001 tarihli dilekçemizde belirtilen gerekçeler sebebiyle,
Anayasa'nın birçok hükmüne açıkça aykırı olup uygulanması halinde Türkiye için
telafisi imkansız zararlar doğuracağı kesin bulunan 15.11.2000 tarih ve 4603
sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun”un bütünü için acilen
yürürlüğü durdurma ve iptal kararı verilmesini arz ederim”"