ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1996/4
Karar Sayısı : 1996/39
Karar Günü : 17.10.1996
R.G. Tarih-Sayı :08.01.1997-22871
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 5 Nolu İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 24.11.1994 günlü, 4049 sayılı "11.10.1983
Tarih ve 2913 Sayılı Kanun, 28.5.1986 Tarih ve 3292 Sayılı Kanun, 26.10.1990
Tarih ve 3671 Sayılı Kanun, 8.6.1949 Tarih ve 5434 Sayılı Kanun İle 14.7.1965
Tarih ve 657 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun"un 3., 4., 5. ve 9. maddelerinin Anayasa'nın 2., 10. ve 153.
maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
TC. Emekli Sandığı iştirakçisi olan davacının, TC. Emekli Sandığı
Genel Müdürlüğü'ne başvurarak, TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan Bakanlara 4094
sayılı Yasa'ya göre emekli aylığı ödenmesinin ayrıcalık oluşturduğunu ileri
sürerek Kurum'a yaptığı başvurunun reddine karşı açtığı davada mahkeme
aykırılık savını ciddî bularak Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
24.11.1994 günlü, 4049 sayılı Yasa'nın İptali İstenilen Maddeleri
Şöyledir :
1- "MADDE 3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek,
Yolluk ve Emekliliklerine Dair 26.10.1990 tarihli ve 3671 sayılı Kanunun 3855
sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Emeklilik
Madde 2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri ile dışardan atanan
bakanlar, seçildikleri veya atandıkları, emekli olanlar ise istekte
bulundukları tarihi izleyen aybaşından itibaren emeklilik keseneğine esas
aylıklarına 8 000 ek gösterge tutarı eklenmek suretiyle TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilirler. Emekli olanların iştirakçi oldukları sürece
sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıkları kesilir.
Bu şekilde ilgilendirilenlerden 24.5.1983 tarihli ve 2829 sayılı
Kanun hükümleri dikkate alınarak gerek 5434 sayılı Kanunun, gerekse 506 ve 1479
sayılı Kanunların genel hükümleri çerçevesinde, aylıklarını bağlaması gereken
kurumun hizmet süresi ve diğer şartlarını taşıyanların TC. Emekli Sandığı,
Sosyal Sigortalar Kurumu veya Bağ-Kur veya 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesine tabi sandıklardan emekli olmaları halinde, iştirakçiliklerine son
verilerek emekli aylıkları TC. Emekli Sandığınca bağlanır. Bu görevleri sona
erenler hakkında da aynı hükümler uygulanır.
TC. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kurumlarından emekli
olmaları gerekenlere Sandıkça bağlanacak aylık, aynı hizmet süresine sahip
emsali yasama organı üyelerine TC. Emekli Sandığınca bağlanan emekli aylığı
tutarına (TBMM Üyesi olanlar için tespit edilen makam tazminatı dahil edilerek)
yükseltilir. Diğer sosyal güvenlik kurumlarının ödemesi gereken aylık ilgili
kurumdan, aradaki fark ise Hazineden Sandıkça tahsil edilir.
Makam tazminatının ödenmesine ve kesilmesine dair özel hükümler
ile bu Kanunun 5 inci maddesine göre ödenecek tazminata ilişkin hükümler
saklıdır.
5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Kanununun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren, Yasama Organı Üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların bu
görevlerde geçen her hizmet yılı için aynı Kanunun 32 nci maddesi çerçevesinde
üç aylık fiili hizmet zammı uygulanır."
2- "MADDE 4.- 26.10.1990 tarihli ve 3671 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanunun
3.12.1992 tarihli ve 3855 sayılı Kanunla değişik 4 üncü maddesi başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Milletvekilleri İle Yasama Organı Eski Üyelerinin Sosyal Hakları
Madde 4.- Milletvekillerinin, Yasama Organı Üyeliği ile açıktan
atandığı bakanlık görevi sona erenlerin ve bunların bakmakla yükümlü oldukları
aile fertlerinin; ölenlerin aylık veya 5 inci madde gereğince tazminat alan
veya müstahak olup da, bu tazminatı 5 inci maddenin üçüncü fıkrasındaki şartlar
sebebiyle alamayan dul ve yetimlerinin tedavileri, Türkiye Büyük Millet
Meclisince sağlanır."
3- "MADDE 5.- 26.10.1990 tarihli ve 3671 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanunun
3.12.1992 tarihli ve 3855 sayılı Kanunla değişik 5 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Tazminat
Madde 5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile dışardan atanan
bakanlar için emekli olup olmadıklarına bakılmaksızın görevleri devam ettiği
sürece aylık ödeneklerinin brüt tutarından her ay için kesilecek % 5 dayanışma
primlerinden oluşacak bir fon kurulmuştur.
Bu fondan, yasama organı üyeliği ve dışardan atanılan bakanlık
süreleri sona ermiş olup da görev süreleri (2) yılı doldurmuş bulunanlara
emekli olup olmadıklarına bakılmaksızın, (9 000) gösterge rakamının memur
aylıklarına ait katsayı ile çarpımından bulunan miktarda her ay için tazminat
ödenir. Bu tazminatın ölenlerin dul ve yetimlerine ödenmesinde iki yıl görev
şartı aranmaz. Bu tazminat, ölenlerin 5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Kanununun
67 nci maddesinde belirtilen emekli aylığına müstahak dul ve yetimlerine eşit
oranlarda ve aynı Kanunun 70, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 93 ve 108 inci maddeleri
hükümlerine göre ödenir.
Bu tazminat, yönetim, denetim, danışma ve tasfiye kurulu üyeliği
dahil olmak üzere kamu kesiminde veya özel kesimde her ne suretle olursa olsun
aylık veya ücret mukabili görev alanlara ve gerçek usulde gelir vergisi
mükellefi olmalarını gerektirecek şekilde ticarî veya sınaî faaliyette veya
serbest meslek faaliyetinde bulunanlara, bu durumları devam ettiği sürece
ödenmez. Bu tazminat, damga vergisi hariç, herhangi bir vergi veya kesintiye
tabi tutulmaz.
Tazminattan yararlanırken, yararlanma şartlarını kaybedenler en
geç bir ay içinde durumu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirirler.
Bu durumun ortaya çıktığı tarihi takip eden aybaşından itibaren tazminat
ödenmesine son verilir. Zamanında bildirimde bulunmayanlara ödenen tazminat
kanunî faizi ile birlikte geri alınır.
Fonun nakit durumu gerekli ödemeleri karşılayamadığı takdirde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçesine bu husus için konulacak ödenekten
tediyede bulunulur."
4- "MADDE 9.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek,
Yolluk ve Emekliliklerine Dair 26.10.1990 tarih ve 3671 sayılı Kanunun
3.12.1992 tarih ve 3855 sayılı Kanunla değişik geçici 2 ve 3 üncü maddeleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 2.- 2 nci maddede yer alan 8000 rakamı 1995 ve
müteakip yıllarda 9000; 5 inci maddede yer alan 9000 rakamı da 1995 yılında
12.000, 1996'da 13.000, 1997 ve müteakip yıllarda 14.000 olarak uygulanır.
Geçici Madde 3.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği 28.10.1990
tarihinden önce görevleri sona ermiş olanlar için bu Kanunun 2 nci maddesinin 4
üncü fıkrasında söz konusu edilen makam tazminatı ile, 5 inci maddesine göre
tespit edilen tazminatların ödenmesinde iki yıllık görev süresini doldurma
şartı aranmaz. Ancak bu hüküm görevleri cezaen sona ermiş olanlar hakkında
uygulanmaz."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3- "MADDE 153.- Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir.
İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih,
kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukukî boşluğu
dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN,
Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya
KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 8.2.1996 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI ile Lütfi
F. TUNCEL'in "Başvuran Mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dava bulunmadığı"
yolundaki karşıoyları ile işin esasının incelenmesine oyçokluğuyla karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülen yasa kurallarıyla itiraza dayanak yapılan Anayasa
kuralları, bununla ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
A- Uygulanacak Kural Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 28. maddelerine göre, Anayasa Mahkemesi'ne
itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin
bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır.
Uygulanacak yasa kuralından amaç, davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin bakmakta olduğu dava, TBMM
üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara ve bunların dul ve yetimlerine TC.
Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce yapılan ödemelerin durdurulması istemini
reddeden işleminin iptaline ilişkindir.
4049 sayılı Yasa'nın iptali istenilen 3., 4., 5. maddeleri ile;
3671 sayılı Yasa'nın 3855 sayılı Yasa ile değişik 2., 4. ve 5. maddelerinde, 9.
maddesiyle de 3671 sayılı Yasa'nın 3855 sayılı Yasa ile değişik geçici 2. ve
geçici 3. maddelerinde değişiklik yapılmıştır.
4049 sayılı Yasa'nın 3. maddesi ile değiştirilen 3671 sayılı
Yasa'nın değişik 2. maddesinin dördüncü fıkrasında, makam tazminatının
ödenmesine ve kesilmesine ilişkin özel hükümlerle bu Yasa'nın 5. maddesine göre
ödenecek tazminata ilişkin hükümlerin saklı tutulduğu belirtilmiştir. Yasa'nın
4. maddesinde milletvekillerinin ve bakmakla yükümlü olduğu ailelerinin tedavi
giderlerinin TBMM'nce sağlanacağı, 5. maddesinde ise TBMM'nde kurulacak bir
fondan "tazminat" adı altında ödeme yapılacağı kuralına yer
verilmiştir.
Bu kurallarla, 4049 sayılı Yasa'nın 9. maddesiyle değiştirilen
geçici 2. maddedeki "... 5. maddede yer alan 9000 rakamı da 1995 yılında
12.000, 1996'da 13.000, 1997 ve müteakip yıllarda 14.000 olarak
uygulanır." bölümü ve geçici 3. madde gereğince yapılacak ödemelerin
Emekli Sandığı'yla bir ilgisi bulunmamaktadır.
Bu nedenle, 3671 sayılı Yasa'nın değişik 2. maddesinin dördüncü
fıkrası, 4. ve 5. maddeleriyle geçici 2. maddesinin "5. maddede yer alan
9000 rakamı da 1995 yılında 12000, 1996'da 13000, 1997 ve müteakip yıllarda
14000 olarak uygulanır" bölümü ve geçici 3. maddesi başvuran Mahkemenin
baktığı davada uygulayacağı kurallar olmadığından bu maddelere yönelik itirazın
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir. 3671 sayılı Yasa'nın değişik
2. maddesinin dördüncü fıkrası dışında kalan fıkraları ve değişik geçici 2.
maddesinde yer alan "...2. maddede yer alan 8000 rakamı 1995 ve müteakip
yıllarda 9000;..." bölümü incelenecektir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- 4049 Sayılı Yasa'nın 3. Maddesiyle Değiştirilen 3671 Sayılı
Yasa'nın 3855 Sayılı Yasa ile Değişik 2. Maddesinin İncelenmesi
a- Birinci Fıkranın İlk Tümcesi ile İkinci ve Üçüncü Fıkralarının
İncelenmesi
aa- Anlam ve Kapsam
4049 sayılı Yasa'nın 3. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı
Yasa'nın değişik 2. maddesinin birinci fıkrasının ilk tümcesinde, "Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri ile dışardan atanan bakanlar, seçildikleri veya
atandıkları, emekli olanlar ise istekte bulundukları tarihi izleyen aybaşından
itibaren emeklilik keseneğine esas aylıklarına 8000 ek gösterge tutarı eklenmek
suretiyle TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler" denilmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasıyla da, TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan
bakanların hangi sosyal güvenlik kuruluşundan emekli olursa olsunlar emekli
aylığının TC. Emekli Sandığı'nca bağlanacağı öngörülmüş ve ayrıca bu görevleri
sona erenlerin de aynı hükümden yararlanacağı belirtilmiştir. Böylece, TBMM
üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara Emekli Sandığı'nın diğer
iştirakçilerine tanınmayan iki ayrıcalık getirilmektedir.
Bunlardan ilki, yasama organı üyeleri ile dışarıdan atanan
bakanlar veya bu görevleri sona erenler hangi sosyal güvenlik kurumundan emekli
olursa olsunlar emekli aylıklarının TC. Emekli Sandığı'nca ödenmesinin
sağlanması, ikincisi de, bu kimselere görevleri sürerken veya bu görevleri sona
erdikten sonra bir kamu kurumunda çalışıp çalışmadıkları gözetilmeksizin emekli
aylıklarının ödenmesine olanak verilmesidir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, TC. Emekli Sandığı dışındaki sosyal
güvenlik kurumlarından emekli olmaları gerekenlere sandıkça bağlanacak emekli
aylığı, aynı hizmet süresine sahip TC. Emekli Sandığı'ndan emekli olan yasama
organı üyelerine bağlanan emekli aylığı düzeyine yükseltilmekte, TBMM
üyeleri için saptanan makam tazminatı da hesaplamaya dahil edilmektedir.
Ayrıca, diğer sosyal güvenlik kurumlarının ödemesi gereken aylık, ilgili
kurumlardan, aradaki fark da sandıkça Hazine'den tahsil edilmektedir.
bb- Anayasa'nın 153. Maddesinin Son Fıkrası Yönünden
İncelenmesi
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Bu kural gereğince, Yasama Organı,
yapacağı düzenlemelerle daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi
kararlarını gözönünde bulundurmak, bu kararları etkisiz kılacak biçimde yasa
çıkarmamak, Anayasa'ya aykırı bulanarak iptal edilen kuralları tekrar
yasalaştırmamak yükümlülüğündedir. Başta Yasama Organı olmak üzere tüm organlar
kararların yalnız sonuçları ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleri ile de
bağlıdır. Kararlar gerekçeleriyle, yasama işlemlerini değerlendirme ölçütlerini
içerirler ve yasama etkinliklerini yönlendirme işlevi de görürler. Bu nedenle,
Yasama Organı düzenlemelerde bulunurken iptal edilen yasalara ilişkin
kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini de gözönünde bulundurmak
zorundadır. İptal edilen yasalarla sözcükleri ayrı da olsa aynı doğrultu,
içerik ya da nitelikte yeni yasa çıkarılması Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
olur.
Bir yasa kuralının Anayasa'nın 153. maddesine aykırılığından söz
edilebilmesi için, iptal edilen önceki kural ile "aynı" ya da
"benzer nitelikte" olması gerekir. Bunların saptanabilmesi için
öncelikle, aralarında "özdeşlik", yani amaç, anlam ve kapsam
yönlerinden benzerlik olup olmadığının incelenmesi gerekir. Bu bağlamda itiraz
konusu kuralın "amaç", "konu" ve "kapsam"
yönünden Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen yasalara benzerlik gösterip
göstermediğinin incelenmesi gerekir.
TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan Bakanlara, 25.2.1966 günlü, 751
sayılı; 8.7.1971 günlü, 1425 sayılı; 25.12.1979 günlü, 2254 sayılı; 7.5.1986
günlü, 3284 sayılı; 21.4.1988 günlü, 3430 sayılı; 26.10.1990 günlü, 3671
sayılı; 3.12.1992 günlü, 3855 sayılı Yasalarla TC. Emekli Sandığı'nın öbür
iştirakçilerine göre farklı düzenlemeler getirilmiş ancak, bu Yasaların konuya
ilişkin kuralları Anayasa'nın "Eşitlik" ilkesine aykırı bulunarak
Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmişlerdir.
İtiraz konusu kurallar, 3671 sayılı Yasa'nın Anayasa Mahkemesi'nce
iptal edilen 2. maddesinde yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
ile dışarıdan atanan bakanlar, seçildikleri veya atandıkları, emekli olanlar
ise istekte bulundukları tarihi izleyen aybaşından itibaren emeklilik
keseneğine esas aylıklarına 4500 ek gösterge tutarı eklenmek suretiyle TC.
Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler.
Bu şekilde ilgilendirilenlerden 24.5.1983 tarihli ve 2829 sayılı
Kanun hükümleri dikkate alınarak gerek 5434 sayılı Kanunun, gerekse 506 ve 1479
sayılı kanunların genel hükümleri çerçevesinde, aylıklarını bağlaması gereken
kurumun şartlarını taşıyanların TC. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu
veya Bağ-Kur veya 506 sayılı Kanunun Geçici 20 nci maddesine tabi sandıklardan
emekli olmaları halinde, iştirakçiliklerine son verilerek emekli aylıkları TC.
Emekli Sandığınca bağlanır. Bu görevleri sona erenler hakkında da aynı hükümler
uygulanır.
TC. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kurumlarından emekli
olmaları gerekenlere Sandıkça bağlanacak aylık, aynı hizmet süresine sahip
emsali yasama organı üyelerine TC. Emekli Sandığınca bağlanan emekli aylığı
tutarına (TB.MM. üyesi olanlar için tespit edilen makam tazminatı
dahil edilerek) yükseltilir. Diğer sosyal güvenlik kurumlarının ödemesi
gereken aylık ilgili kurumdan, aradaki fark ise Hazineden Sandıkça tahsil
edilir." biçimindeki kurallar ile sözcüğü sözcüğüne aynıdır.
Bu nedenlerle itiraz konusu Yasa kurallarının, Anayasa
Mahkemesi'nin yukarıda açıklanan kararı gözönüne alınmadan ve Anayasa'nın 153.
maddesinin öngördüğü "Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı
ilkesine uyulmadan yasalaştırılması karşısında Anayasa'nın öteki maddelerine
aykırılık yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmeden iptali gerekir.
Mustafa BUMİN gerekçe yönünden bu görüşe katılmamıştır.
b- Birinci Fıkranın İkinci Tümcesi'nin İncelenmesi
Bu tümcede TBMM üyeleriyle dışardan atanan Bakanlardan emeklilerin
iştirakçi oldukları sürece sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıklarının
kesileceği öngörülmüştür.
Emekli aylığı almakta iken TBMM üyesi seçilen ya da dışarıdan
bakan olarak atananların, yeniden Emekli Sandığı iştirakçisi olmaları halinde,
üyesi oldukları önceki sosyal güvenlik kuruluşundan aldıkları emekli
aylıklarının kesileceğine ilişkin kural, TC. Emekli Sandığı Yasası'nda yer alan
ve tüm iştirakçileri kapsayan genel bir uygulamadır. TC. Emekli Sandığı ile
iştirakçi olarak ilgilendirilenler de, emekli keseneği ödeyeceklerinden, bu
süre içinde ayrıca herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emekli aylığı almaları
olanaksızdır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2.
maddesindeki hukuk devleti ve 10. maddesindeki eşitlik ilkesiyle çelişen bir
yanı bulunmamaktadır.
c- Beşinci Fıkranın İncelenmesi
2. maddenin beşinci fıkrasında, yasama organı üyeleri ile
dışarıdan atanan bakanlar için bu görevlerde geçirdikleri her hizmet yılı
nedeniyle Emekli Sandığı Yasası'nın 32. maddesi uyarınca üç aylık fiilî hizmet
zammı verilmesi ve bu hükmün 5434 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten
başlayarak uygulanması öngörülmüştür.
8.6.1949 günlü, 5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Yasası'nın 32.
maddesinde fiilî hizmet zammından yararlanacak olanlar sayılmıştır. Fiilî
hizmet zammı, ağır, yıpratıcı ve tehlikeli hizmetlerde çalışanların, bu ağır
çalışma koşulları nedeniyle bedenen ve fikren uğrayacakları kayba karşılık her
hizmet yılına katılan "itibarî" bir süredir. Fiilî hizmet zammında
gerçekte var olmayan ancak çalışma koşullarının iştirakçi üzerinde yaptığı
olumsuz etkiler nedeniyle var sayılan bir iştirakçilik süresi söz konusudur.
Yasama organı üyeleriyle dışardan atanan Bakanlara görevlerinin
gereği olarak fiilî zammın verilmesi yasakoyucunun takdir alanı içinde olup
Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı bir yanı bulunmamaktadır.
Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER ile Sacit ADALI bu görüşe
katılmamışlardır.
2- 4049 Sayılı Yasa'nın 9. Maddesiyle Değiştirilen 3671 Sayılı
Yasa'nın 3855 Sayılı Yasa ile Değişik Geçici 2. Maddesindeki "2 nci
maddede yer alan 8.000 rakamı 1995 ve müteakip yıllarda 9.000 olarak
uygulanır" Kuralının İncelenmesi :
Sözü edilen kural, 3671 sayılı Yasa'nın geçici 2. maddesinde yer
alan kuralla (8.000 ve 9.000 rakamları dışında) aynıdır.
3671 sayılı Yasa'nın geçici 2. maddesinde yer alan bu kural
Anayasa Mahkemesi'nin 2.2.1993 günlü, Esas: 1992/38, Karar: 1993/5 sayılı
kararıyla iptal edilmiştir.
İtiraz konusu kural, Anayasa Mahkemesi'nin anılan kararı
gözetilmeksizin Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırı biçimde
yeniden yasalaştırıldığından iptali gerekir.
C- İptal Sonucunda 3671 Sayılı Yasa'nın Diğer Hükümlerinin
Uygulanma Olanağını Yitirip Yitirmediği Sorunu
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Yasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrasında, "Ancak başvuru,
kanunun, kanun hükümde kararnamenin veya İçtüzüğün sadece belirli madde veya
hükümleri aleyhine yapılmış olup da, bu belirli madde veya hükümlerin iptali
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya İçtüzüğün bazı hükümlerinin veya
tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi keyfiyeti
gerekçesinde belirtmek şartıyla kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya
İçtüzüğün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilir." kuralı yer almıştır.
4049 sayılı Yasa'nın 3. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı
Yasa'nın 3855 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin birinci fıkrasının ilk
tümcesi, yasama organı üyeleri ve dışarıdan atanan bakanların TC. Emekli
Sandığı ile ilgilendirilmeleri, esaslarını düzenlemesi bakımından temel kural
niteliğindedir.
Bu nedenle, 2. maddenin birinci fıkrasının ilk tümcesinin iptali
sonucunda, aynı fıkranın ikinci tümcesi uygulanma olanağını yitirdiğinden
ikinci tümcenin de 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Yasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptali
gerekir.
VI- SONUÇ
24.11.1994 günlü, 4049 sayılı "11.10.1983 Tarih ve 2913
Sayılı Kanun, 28.5.1986 Tarih ve 3292 Sayılı Kanun, 26.10.1990 Tarih ve 3671
sayılı Kanun, 8.6.1949 Tarih ve 5434 Sayılı Kanun ile 14.7.1965 Tarih ve 657
Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun"un:
A- 3. maddesiyle değiştirilen, 3671 sayılı Yasa'nın 3855 sayılı
Yasa ile değişik 2. maddesinin,
1- Birinci fıkrasının,
a- Birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
b- İkinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- İkinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALLERİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3- Beşinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER ile Sacit ADALI'nın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B- 9. maddesiyle değiştirilen, 3671 sayılı Yasa'nın 3855 sayılı
Yasa ile değişik Geçici 2. maddesinin "2 nci maddede yer alan 8000 rakamı
1995 ve müteakip yıllarda 9000;..." bölümünün İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- İptal edilen kurallar nedeniyle uygulama olanağı kalmayan 4049
sayılı Yasa'nın 3. maddesiyle değiştirilen, 3671 sayılı Yasa'nın 3855 sayılı
Yasa ile değişik 2. maddesinin birinci fıkrasının ikinci tümcesinin, Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında 2949 sayılı Yasa'nın 29.
maddesinin ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
17.10.1996 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
|
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Mustafa
YAKUPOĞLU
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı : 1996/4
Karar Sayısı : 1996/39
Kararın, katılmadığım bölümüne ilişkin karşıoyumun gerekçesi şudur
:
TBMM, anayasal demokratik düzende, ulus adına yasama yetkisini
kullanmaya yetkili temel bir organdır. Varlığı, işlevi, görev ve yetkileri
konusunda hiçbir duraksamaya düşmeden, devlet ve rejim için saygıyla
karşılanması, benimsenmesi, korunması ve her yönden güçlenmesine özen
gösterilmesi gereken bir kurumdur. Yasama organı üyeliği, temelli (süresiz),
değişmez bir memuriyet ve meslek olmadığı gibi, asıl işini, uğraş dalını ve
uzmanlığını da tümüyle engelleyip kaldıran bir konum değildir. Memuriyet ve
işçilik belli yaşta sona erer. Milletvekilliğinde yaş sınırı yoktur. Ara
verilip yeniden başlayabilir. Görev sırasında kimi günler çalışma yapılmamakta,
belli bir iş saati aranmamaktadır. Belli bir süre için, geçici olarak seçilen,
görevin anlamına, amacına ve düzeyine uygun olanaklar edinen üyelerin, bir kez
seçilmekle aynı hakları yaşam boyu kullanma hakları savunulamaz. Devleti, bir
kez ya da birkaç kez milletvekili olanlara sürekli aynı olanakları vermek
zorunda saymak, görevin doğasına aykırıdır. Temsil, yetki süresince olur,
haklardan da bu sürede yararlanılır. Olanakları, kesintisiz sürdürmek, kesinti
durumlarına da ters düşer. Sosyal devlet anlayışı, her tür genişletme ve
ayrıcalığa elverişli sayılamaz.
Görev sırasında da, "fiilî hizmet zammı" uygulaması,
yukarda özü özetle belirtilen durumdan soyutlanamaz. Milletvekillerinin
TBMM'nin saygın çatısı altında yaptıkları görevle, bu sıfatı taşıdıkları
sürece, bu zamdan yararlanan sınırlı görevlerde çalışanlarla aynı koşullar
içinde oldukları söylenemez. Tersine, görev koşullarında giderek artan
iyileştirmeler -TBMM'nin korunmasından, sağlık, lojman, indirimler vd, gibi-
çalışma ortamlarını çekinme nedeni değil, çekici kılmaktadır. Her yurttaşın
karşılaşabileceğinden ayrı ve ağır, göreve özgü ek bir sağlık tehlikesi
sözkonusu değildir. Akçalı gelirini artırmak için olmayan durumları var sayarak
gereksiz eklere gitmek eşitlik ilkesine aykırıdır. Anayasa Mahkemesi'nin
2.2.1993 günlü, Esas 1992/38, Karar 1993/5 sayılı kararının bu konuyla ilgili
bölümü de, kanımca, yanlıştı. Olsa olsa çalışmanın uzadığı günler için
"Fazla çalışma ücreti" eklenebilir. Bu konuda Esas 1992/38,
Karar 1993/5 ve Esas 1994/59, Karar 1994/83 sayılı kararlar için
kullandığım karşıoy gerekçelerimi de yineliyorum. 5434 sayılı Yasa'nın 32.
maddesinde sayılan uğraş türleriyle bir benzerlik bulunmaması bir yana, çalışma
kolaylığı için her tür olanak sağlanmıştır. Yıpranma yerine yararlanmanın
geçirdiği anlayış, her çalışana bu ekin yapılmasının yolunu açabilecektir.
Böyle bir anlayış ve tutuma katılamadım, böyle bir görüşü paylaşamadım.
17/10/1996
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1996/4
Karar Sayısı : 1996/39
Anayasa Mahkemesi'nin, 17.12.1993 günlü, 21791 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 2.2.1993 günlü, Esas : 1992/38, Karar: 1993/5 sayılı kararında
kullandığım karşıoyumu, bu karar için de yineliyorum.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1996/4
Karar Sayısı : 1996/39
Emekli Sandığı iştirakçisi olan kişi tarafından Emekli Sandığı
Genel Müdürlüğü'ne yapılan başvuruda; parlamenterlik veya dışarıdan bakanlık
yapmış olanlarla halen bu görevlerde bulunanlara, bunların dul ve yetimlerine
sandığa geçiş, emeklilik yaşı ve hizmet süreleri gibi hususlarda ayrıcalık
getiren 4049 sayılı Yasa'nın uygulanmasının durdurulması istenilmiştir. Bu
başvurunun reddedilmesi üzerine işlemin iptali istemiyle Ankara 5 nolu İdare
Mahkemesi'ne açılan davada, işlemin dayanağı 4049 sayılı Yasa'nın 3., 4., 5. ve
9. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek konunun Anayasa
Mahkemesi'ne götürülmesi isteminde bulunulmuştur. Anayasa'ya aykırılık
itirazını ciddî bulan Ankara 5 nolu İdare Mahkemesi, anılan Yasa
hükümlerinin iptali için 18.1.1996 günlü kararı ile Anayasa Mahkemesi'ne
başvurmuştur.
Anayasa Yargısında, bir yasa, KHK veya TBMM İçtüzüğü'nün
Anayasa'ya aykırılığı savıyla iptali için iki başvuru yolu vardır. Bunlardan
birincisi, Anayasa'nın 150. ve 151. maddeleriyle 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 18 ilâ 27. maddelerinde
belirtilen "iptal davası", diğeri de Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı
Yasa'nın da 28. maddesinde gösterilen "itiraz davası"dır. Bu iki
başvuru şekli birbirinden ayrı kurallara bağlı kılınmıştır.
1961 Anayasası'nın 149. maddesinde Cumhurbaşkanı, yasama
meclislerindeki siyasî parti grupları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu
bulunan siyasî partiler ile son milletvekili genel seçimlerinde geçerli oy
sayısının en az yüzde onunu alan siyasî partiler; yasama meclislerinden birinin
üye tamsayısının en az altıda biri tutarındaki üyeleri; kendi varlık ve
görevlerini ilgilendiren alanlarda Yüksek Hakimler Kurulu, Yargıtay, Danıştay,
Askerî Yargıtay ve Üniversitelerin; kanunların veya TBMM içtüzüğünün veya
bunların belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırılığı savıyla Anayasa
Mahkemesi'ne doğrudan doğruya iptal davası açabileceği belirtilmiş olmasına
karşın, 1982 Anayasası'nın 150. maddesiyle doğrudan iptal davası açma hakkına
sahip olanlar azaltılmıştır. 1982 Anayasası'nın 150. maddesine göre doğrudan
iptal davası açabilmeye yetkili olanlar; Cumhurbaşkanı, iktidar ve anamuhalefet
partisi meclis grupları ile TBMM üye tamsayısının en az beşte biri oranındaki
üyeleridir.
1982 Anayasası'nın 150. maddesine ilişkin gerekçede de;
"iptal davası açmak hakkına sahip olanlar 1961 Anayasasında
belirlenenlerden bir miktar azaltılmıştır. 1961 Anayasasında dava açma hakkı
tanınıp da yeniden düzenlenen madde ile kendilerine bu hak tanınmayanlar gerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte biri marifetiyle ve gerek
genel mahkemelerde açacakları dava yoluyla, haklarında uygulanacak kanun
hükümlerinin Anayasaya aykırılığını iddia edebilirler. Bu imkân varken
ayrı bir dava hakkı tanımak gereksiz görülmüştür" denilmiştir.
1982 Anayasası'nın 152., 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesine göre,
bir davaya bakmakta olan mahkeme, yasa veya KHK'nin o davada uygulanacak olan
hükümlerinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir. Gerek
Anayasa'da ve gerekse 2949 sayılı Yasa'da yer alan "davaya bakmakta olan
mahkeme" kuralı ile kastedilen husus kuşkusuz ki, davanın esastan
görülmesi için koşulları oluşmuş olan davalardır. Yoksa, bir mahkemenin önüne
getirilen dava; görev, ehliyet, süre gibi davanın esastan görülmesini
engelleyen nedenler taşıyorsa, bu durumda uyuşmazlığın esasında uygulanacak
olan bir yasa kuralının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz.
İtiraz yoluyla yapılan başvurularda "uygulanacak yasa
kuralı" konusu üzerinde Anayasa Mahkemesi'nde titizlikle durulmakta,
mahkemelerce iptali istenilmiş olsa bile görülmekte olan dava nedeniyle
uygulanması söz konusu olmayan yasa hükümleri anayasal denetim dışında
tutulmaktadır. Mahkememizin bu konuda gösterdiği titizlik Anayasa'nın 152. ve
2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesi gereğidir. Doğrudan yapılan başvurularla olan
farklılık da, bu hususta kendini göstermektedir. Başka bir anlatımla, Anayasa
Mahkemesi'ne açılan iptal davalarında bir yasa veya KHK'nin tüm
hükümlerinin Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülebilirken, itiraz başvurularında
ancak davada uygulanacak yasa veya KHK hükümlerinin iptali istenebilmektedir.
Dava konusu uyuşmazlıkla ilgili duruma gelince;
Davacı, emekli sandığı iştirakçisi sıfatıyla TC Emekli Sandığı
Genel Müdürlüğü'ne başvurarak, 4049 sayılı Yasa uyarınca parlamenterler veya
bakanlarla bunların dul ve yetimlerine yapılan ödemelerin durdurulmasını
istemiş ve istemin reddi yolundaki işlemin iptali istemiyle de Ankara 5 nolu
idare Mahkemesi'ne dava açmıştır. Davanın açıldığı ve Anayasa Mahkemesi'ne
başvuru kararının verildiği tarihte 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü
Kanunu'nun 4001 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin birinci bendinin
(a) alt bendi yürürlüktedir. Söz konusu Yasa hükmünde yapılan değişiklik
sonucu 18.6.1994 gününden başlayarak, önceleri yeterli görülen idarî işlemle
"menfaati ihlal edilmiş olmak" koşulu yerine, "kişisel hakkı
ihlal edilmiş olmak" koşulu getirilmiştir. Bu değişiklik sonucu iptal
davası açabilecekler sınırlandırılmış, idarî işlemin davacının "kişisel
haklarını ihlal" etmediği hallerde bu işlem aleyhine dava açılamayacağı
kabul edilmiştir. Olayda ilk incelemenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan
anılan Yasa hükmünün öngördüğü biçimde dava konusu idarî işlem, davacının "kişisel
hakkını" ihlal etmemektedir. Dolayısıyla davacının dava ehliyeti yoktur.
Dava ehliyeti bulunmayan kimsenin açtığı davanın esasının idare mahkemesinde
görülmesine de yasal olanak bulunmadığından, idare mahkemesince davanın
esasının çözümünde uygulanacak 4049 sayılı Yasa hükümlerinin itiraz yoluyla
yapılacak başvuru sonucu Anayasa Mahkemesi'nce de yargısal denetimi yapılamaz.
Ön kabul şartlarından yoksun bir başvurunun (görev, süre, ehliyetsizlik vs.)
yapılmış olması o mahkemenin bakmakta olduğu davanın varlığı için yeterli
değildir.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi'nce böyle bir inceleme yapılamayacağı,
bu yetkinin yalnızca yerel mahkemelere ait olduğu, dilekçenin harçlandırılarak
deftere kaydı ile davanın açılmış sayılacağı, başkaca bir hususun aranmayacağı,
aksi halde, davaya bakan mahkeme ve bağlı olduğu temyiz merciileri ile Anayasa
Mahkemesi kararları arasında farklılıklar (çelişkiler) olabileceği, bu nedenle
davanın ön kabul koşullarının bulunup bulunmadığı yolundaki bir incelemenin
Anayasa Mahkemesi'nce yapılamayacağı yolundaki görüşte isabet yoktur.
Olayımızda olduğu gibi, davacının dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı Anayasa
Mahkemesi'nin kendi önündeki davaya bakıp bakamayacağının tespiti için
gereklidir. Böyle bir inceleme ile verilecek karar sonucu Anayasa Mahkemesi'nce,
yerel mahkeme tarafından gönderilen davanın Anayasa'ya aykırılık iddiası
incelenemeyecektir. Yoksa, gönderen Mahkeme'nin önündeki davanın esasına girip
girilemeyeceğinin takdiri o mahkemeye aittir. Başka bir anlatımla, mahkemenin
görev alanına müdahale söz konusu değildir. Çünkü, Mahkeme Anayasa
Mahkemesi'nin kararıyla kendini bağlı sayarak davanın ehliyet yönünden reddine
karar vermek zorunda değildir. Aksi düşüncenin kabulü halinde, Anayasa
Mahkemesi'ne yapılan bu tür başvuruda Mahkemenin önünde bakılmakta olan dava
bulunup bulunmadığı yolunda Anayasa Mahkemesi'nce başkaca inceleme
yapılamayacak, dolayısıyla gönderen Mahkemenin kararı Anayasa Mahkemesi'ni
bağlamış olacaktır.
Diğer taraftan; itiraz yoluyla yapılan tüm başvurularda, Yasa'nın
tümünün iptali istenilmiş olsa bile, gönderen mahkemedeki davaya ilişkin
uyuşmazlığın çözümü için uygulanacak kural saptanarak Anayasa'ya aykırılık
iddiası sadece bununla sınırlı olarak incelendiği halde, dava konusu başvuruda
böyle bir sınırlama da söz konusu değildir. Geçmişte verilen kararlarda da, bu
tür bir sınırlama yapılmamış, TC Emekli Sandığı'ndan ödemeyi öngören yasa
kurallarının tümü için Anayasa'ya aykırılık denetimi yapılmış, böylece itiraz
yolu, doğrudan iptal davasına dönüştürülmüştür. Bu tür bir itirazın ise,
Anayasa'nın 150., 151. ve 152.; 2949 sayılı Yasa'nın 20., 22. ve 28.
maddelerine aykırı olacağı kuşkusuzdur.
Kaldı ki, benzeri bir uyuşmazlık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nce
verilen ve 17.1.1996 günlü, 22526 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 13.7.1994
günlü, E: 1994/60, K: 1994/54 sayılı kararda da, Anayasa Mahkemesi'ne itiraz
yoluyla yapılan başvuru, başvuran Mahkeme'deki davada davacının dava ehliyeti
olmadığı, bu durumda Mahkeme'nin elinde bakılmakta olan bir davanın varlığından
söz edilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin bu
kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasından bir gün sonra bu başvuru
yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi'nce çok kısa bir süre içinde eski karardan
dönülmüş olması da yargı kararlarında bulunması gereken "istikrar"
ilkesini zedelemektedir.
Açıklanan nedenlerle, başvuran Mahkeme'nin elinde bakmakta olduğu
bir dava bulunmadığından başvurunun yetkisizlik yönünden reddi gerekeceği
kanısıyla, işin esasının incelenmesine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
|
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
|
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
DEĞİŞİK
GEREKÇE YAZISI
Esas Sayısı : 1996/4
Karar Sayısı : 1996/39
Anayasa yapısında örneği bulunmamakla beraber özel hukuk ve kamu
hukukunda yokluk hallerine zaman zaman rastlanmaktadır.
Bir işlemin geçerli olabilmesi için asli ve tamamlayıcı unsurları
taşıması gerekir. Bu unsurlardan birisinin bulunmaması işlemi sakat duruma
getirir. Bir işlemin tamamlayıcı unsurlarındaki noksanlıklar da bu işlemi
değişik derecelerde sakatlar. Tamamlayıcı unsurlardaki noksanlar nedeniyle
sakat olan idari işlemler usulüne uygun biçimde idarece geri alınıncaya veya
aleyhine açılan bir dava sonucu idare mahkemesince iptal edilinceye kadar hukuk
alemindeki yürürlüğünü sürdürür. Başka bir deyişle bu tür idari işlemler iptal
edilinceye kadar hukuka uygunluk karinesinden yararlanarak yürürlükte kalır.
Ancak, bir idarî işlemin asli unsurlarda noksanlık varsa, bu durum, işlemin
"yok" sayılmasına neden olur. Böyle bir işlemin yokluğunun
saptanabilmesi için herkes dava açabileceği gibi, davanın açılabilmesi herhangi
bir süreye de tabi değildir. Yokluk hali, işlemi alındığı tarihten itibaren hükümsüz
kılar ve uyuşmazlık halinde hakim, işlemin yokluğunu saptamakla yetinir ve
ayrıca işlemin iptali yolunda herhangi bir hüküm vermez. Yokluk halinin varlığı
bir bakıma eylemsel (fiili) durumu ifade eder.
İdari yargıda aleyhine iptal davası açılan her işlem, yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılığı bulunup
bulunmadığı yönünden incelenir. Bu aykırılıklardan birinin varlığı halinde
işlem sakatlanır. İdari yargıda "yokluk", idari işlemin dayandığı
unsurlar incelenerek saptanır. İdari yargıda yokluk halini gösteren iki
durum vardır ve bunlar işlemin yetkili kurum veya kişi yerine yetkisiz kişi ya
da kurumca alınmış olması (yetki gasbı) ile organlardan birinin diğerinin görev
alanına giren konularda karar almış (görev-fonksiyon gasbı) olması halleridir.
Bir özel hukuk tüzel kişisinin idare yerine geçerek kamulaştırma kararı alması
"yetki gasbı"na, valinin belediye başkanına yasayla açıkça verilen
bir yetkiyi kullanması ve belediye başkanı adına karar alması da "görev
gasbı"na örnek olarak gösterilebilir. Bu iki halin dışında ayrıca biçim
veya usul yönünden çok ağır ve açık sakatlıklar da bir işlemin "yok"
sayılmasına neden olabilmektedir. Danıştay'ın incelemesinden geçirilmeden veya
Cumhurbaşkanınca imzalanmadan bir tüzüğün yürürlüğe konulmuş olması hali
biçim yönünden işlemin yok sayılmasına neden olacak örneği teşkil etmektedir.
Gerek Fransız Danıştay'ı (Conseil D'Etat) ve gerekse Türk
Danıştay'ı bugüne kadar verdikleri pekçok kararlarında "yok"luğu
saptadıktan sonra kimi kez davanın reddine veya işlemin hükümsüzlüğüne, kimi
kez de karara yer olmadığına ya da işlemin iptaline karar vermişlerdir.
Hernekadar idari yargı yerlerince, idari işlemlerin "yok" hükmünde
olduğunun saptanmasından sonra işlemin hükümsüzlüğü belirtilerek yargılama
giderlerini de karşı tarafa yüklemek suretiyle davanın reddine karar verilmesi
en doğru yol ise de, uygulamada oluşacak kimi duraksamaların giderilmesi
amacıyla işlemin iptaline karar verilmiş olması hallerini de anlayışla
karşılamak gerekir.
İdari yargıdaki yokluk haline bu çok öz bakıştan sonra Anayasa
yargısında da yokluk haline ana hatlarıyla değinmek gerekir.
Yasama işlemleri de idari işlemler gibi, kurucu (asli) ve
tamamlayıcı (feri) unsurlardan oluşur. Kurucu (asli) unsurlardaki yasama
işleminin dayanağı "temel Anayasa kuralları"dır. Temel nitelik
arzetmeyen uyulması gerekli diğer Anayasa kuralları da yasama işleminin
tamamlayıcı unsurlarını oluşturur. Kurucu (asli) unsurlardaki eksikliklerle
Anayasa'ya açıkça aykırılık durumunda yasama işlemi de "yok" kabul
edilebilir. Oysa tamamlayıcı unsurlardaki eksikliğin saptanması halinde ise
Anayasa Mahkemesi'nce yasama işleminin iptaline karar verilir.
Örneğin kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanılarak
TBMM'ce Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Yüksek Yargı Organları gibi Devletin
temel kurumlarına son verilmesi anayasal yetki gasbının tipik bir örneği olarak
gösterilebilir ve bu tür yasama tasarrufları "yok"lukla sakattır.
Anayasa Mahkemesi'nin 17.9.1992 günlü, Esas: 1992/26, Karar:
1992/48 sayılı kararında açıklandığı gibi, yönetim hukukundaki yokluk bir
hukuki işlemin hiç doğmamış, hukuk alemine çıkmamış sayılması sonucunu doğurur.
Anayasa yargısında yasama işlemlerinin yok sayılabilmesi ancak yetki ve görev
gasbı ya da çok ağır biçim eksikliğinin varlığı halinde olanaklıdır. Sözü
edilen Anayasa Mahkemesi kararından da anlaşılacağı gibi, Anayasa yargısında da
koşullarının varlığı halinde "yokluk hali" söz konusu olabilir ve bu
durumda yasama işlemi hiç doğmamış ve hukuk alemine çıkmamış sayılmalıdır.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, Anayasa
Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını,
gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bu kural uyarınca Anayasa'ya aykırı bulunarak
iptal edilen bir konuda aynı içerik ve nitelikte yeni bir yasa çıkarılmaması
gerekir. Yasama organı, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarından sonra aynı
konuda yeni bir yasa yaparken Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında açıklanan
gerekçeleri gözönünde bulundurmalıdır. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma ve bu
kararların gereğini yerine getirme yükümlülüğü hukuk devleti olabilmenin temel
göstergesidir.
Anayasa'nın 153. maddesine aykırılık, Anayasa Mahkemesi
kararlarını etkisiz kılmaya yönelik "ağır ihlal" halini oluşturur. Bu
ağır ihlal, mahkemece açıkça görülmekte ise, yasama işleminin yok sayılması
gerekir.
Bu hale göre, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı
ilkesine aykırılığı nedeniyle bir yasama işleminin yok sayılabilmesi için
Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen bir kuralla aynı veya özdeş nitelikte
başka bir kuralın yasalaştırılması ve böylece Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
biçimde Mahkeme kararının etkisiz duruma düşürüldüğünün Anayasa Mahkemesi'nce
saptanması gerekir. Özellikle Anayasa Mahkemesi'nce Anayasa'nın 153. maddesine
aykırı bulunarak iptal edilen bir kuralın aynının yasalaştırılması halinde,
Anayasa'ya "ağır aykırılık" ve "açıklık" koşulu birlikte
gerçekleşmiş olacağından yasama işleminin "yok"luğu söz
konudur. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi'nce işlemin yokluğu saptanarak
hükümsüzlüğüne karar verilmelidir.
İşlemin yokluğunun Anayasa Mahkemesi'nce saptanması halinde,
yasama işlemi hukuk alemine çıktığı andan itibaren "yok"
sayıldığından, bu yasa kuralına göre yapılan idari işlemler de kendiliğinden
yoklukla sakat olur ve ilgililer lehine hiçbir hak sağlamaz.
Başka bir anlatımla, Anayasa'nın 6. maddesinin üçüncü fıkrasının
son tümcesine göre, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan
Devlet yetkisi kullanamaz. Yasama da Anayasa'nın verdiği yetkilerle sınırlı olmak
üzere faaliyet gösterir ve işlemlerinde Anayasa'ya aykırı davranmama çabası ve
özeni içinde bulunmalıdır. Anayasa'nın 153. maddesine aykırı bulunarak iptal
edilen bir yasanın aynının çıkartılması hususunda Anayasa'dan alınmış bir
yetkinin varlığından sözedilemez. Aksine, Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
davranış Anayasa'yı ihlal suçu teşkil eder. Böyle bir direnme sonucu ortaya
çıkan yasanın ise "yoklukla sakat" olması ve ilgilileri lehine hiçbir
hak doğurmaması gerekir.
TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara emekliliklerinde
ayrıcalıklı hükümler getiren 751, 1425, 2254, 3284, 3430, 3671 ve 3855 sayılı
Yasalar Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildikleri halde, dava konusu 4049 sayılı
Yasa ile önceki iptal gerekçelerine aykırı biçimde iptal edilen 3671 sayılı
Yasa ile sözcüğü sözcüğüne aynı hükümler getirilmiştir. Böylece Anayasa'ya
aykırı davranışta direnme gösterilmiş ve Anayasa Mahkemesi'nce iptal
edileceğinin kesinlikle bilinmesine karşın, iptal kararının yürürlüğe
gireceği güne kadar geçecek süreç içerisinde TC. Emekli Sandığı'nca yapılacak
farklı ödemeden yararlanılmak istenilmiştir. Böyle bir kötüye kullanmayı hukuk
korumaz. Bu durumda Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası uyarınca
yasaklanmasına karşın direnme sonucu ortaya çıkan yasanın "yok hükmünde"
olduğu saptanarak yanlış anlaşılmamasını sağlamak için iptaline (doğrusu
yokluğu saptanan bir işlem aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesidir)
karar verilmelidir.
Açıklanan nedenlerle karara gerekçe yönünden katılmıyorum.