ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1995/14
Karar Sayısı : 1995/15
Karar Günü : 21.6.1995
R.G. Tarih-Sayı :13.02.1996-22553
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Nevşehir Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 30.9.1983 günlü, 90 sayılı "Ödünç Para
Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin 15. maddesinin 2. bendi
ile 8.6.1933 günlü, 2279 sayılı "Ödünç Para Verme İşleri Kanunu"nun
17. maddesinin Anayasa'nın 2., 8., 10., 38. ve 91. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 23.12.1994 günlü, Esas
1994/1035 sayılı İddianamesiyle sanığın faizle verdiği ödünç para karşılığında
çekleri nedeniyle 90 sayılı KHK'nin 15. maddesinin, 2. bendi gereğince
cezalandırılmasına karar verilmesi istemi ile kamu davası açılmış, Mahkeme,
sanığın ve Savcılığın da görüşünü alarak, 90 sayılı KHK'nin 15. maddesinin 2.
bendi ile 2279 sayılı Yasa'nın 17. maddesinin iptali için doğrudan Anayasa
Mahkemesi'ne başvurulmasına karar vermiştir.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 2279 sayılı Yasa'nın iptali istenen 17. maddesi şöyledir:
"Madde 17- Tefecilik edenler bir aydan bir seneye kadar hapse
ve (500) liradan (10.000) liraya kadar ağır para cezasına mahkum edilir. Ayrıca
iki seneden beş seneye kadar amme hizmetlerinden mahrumiyetlerine karar
verilebilir. Bu cezalar tecil edilemez."
2- 90 sayılı KHK'nin iptali istenilen 2. bendi de içeren 15.
maddesi şöyledir :
"Madde 15- 1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 12, 13 ve 14
üncü maddelerinde yazılı yükümlülük ve sorumlulukları yerine getirmeyenler
100.000 liradan 500.000 liraya kadar ağır para cezasına çarptırılırlar.
2) "1 inci fıkra hükmü dışında kalan hallerde, tefeciler 6
aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla birlikte 50 bin liradan az olmamak kaydıyla,
sağladıkları menfaatlerin 5 katı ağır para cezasıyla cezalandırılır.
3) Bu suçların tekrarı halinde cezalar 3 katına çıkarılarak
hükmolunur."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 8.- Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir."
3- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
4- "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda
da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini veya kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan
bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir
müeyyide uygulayamaz. Silahlı kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
5- "MADDE 91.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını,
kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla
kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin
bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin
hükümler saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün
yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir
tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte, yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin ResmîGazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ,
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL'in
katılmalarıyla 15.3.1995 günü yapılan ilk inceleme toplantısında; 30.9.1983
günlü, 90 sayılı KHK'nin 15/2. maddesi davada uygulanacak kural olmadığından bu
maddeye ilişkin istemin mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE ve dosyadaeksiklik
bulunmadığından 8.6.1933 günlü, 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanunu'nun
17. maddesi yönünden işin esasının incelenmesine, oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, dâva dilekçesi ve ekleri, iptali
istenilen yasa kurallarıyla gerekçeleri ve öbür yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
Başvuruda bulunan Mahkeme, 2279 sayılı Yasa'nın 17. maddesinin
iptalini istemiştir.
2279 sayılı Yasa'nın itiraz konusu 17. maddesi, 545 sayılı KHK ile
değişik 90 sayılı KHK ile bağlantılıdır. 90 sayılı KHK'nin 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında, "15. madde yürürlüğe girinceye kadar, 2279 sayılı
Yasa'nın suç saydığı fiiller hakkında, bu Yasa'nın 17. maddesinde yazılı
hükümlerin uygulanmasına devam olunur" denilmektedir.
Yasa'nın 17. madde dışındaki kuralları, 90 sayılı KHK'nin 16.
maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. KHK'nin 15. maddesinde, 2279 sayılı
Yasa'nın 17. maddesine koşut olarak ceza yaptırımına ilişkin kural konulmuş;
ancak, 90 sayılı KHK'nin 17. maddesinin ikinci fıkrası ile bu kuralın,
kararnamenin yasalaştığı tarihte yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
90 sayılı KHK'nin 17. maddesinin üçüncü fıkrasında "15. madde
yürürlüğe girinceye kadar 2279 sayılı Kanun'un suç saydığı fiiller hakkında bu
kanunun 17. maddesinde yer alan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
açıklığı vardır.
90 sayılı KHK'nin gerekçesiyle bu KHK'yi değiştiren 545 sayılı
KHK'nin genel gerekçesi incelendiğinde, 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri
Hakkındaki Yasa kurallarının değişen koşullara göre yeniden düzenlenmesinin
zorunlu duruma geldiği görülmektedir. 2279 sayılı Yasa'nın 17. maddesinde
öngörülen yaptırımların aynı Yasa'nın suç saydığı eylemleri işleyenler hakkında
uygulanması sözkonusu olup, 90 sayılı KHK'yle suç sayılan eylemlere uygulanması
olanaksızdır. 90 sayılı KHK'nin 15. maddesinde belirlenen cezalar yerine bu KHK
yasalaşıncaya kadar yine bu KHK'nin 17. maddesinin 3. bendi uyarınca 2279
sayılı Yasa'daki cezaların uygulanacağını öngörmüştür.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 2279 sayılı Yasa'nın 17. maddesinin
Anayasa'nın 2., 8., 10., 38. ve 91. maddelerine aykırı olduğu savında
bulunmuştur.
1- Anayasa'nın 38. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkeme'nin gerekçesinde "Anayasa'nın 38. maddesine göre ceza
yerine geçen güvenlik tedbirleri de özellikle cezaların kanunla konacağı hükümlerine
rağmen, 2279 sayılı Yasa'nın 17. maddesinin KHK ile yürürlükte kalması
sağlanmış olup, aynı kararnamenin 16. maddesi ile tamamının kaldırılmasına
rağmen bu Kanun'un sadece ceza hükümlerini taşıyan maddesi yürürlükte
tutulmaktadır. Yine bu husus Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerindeki kanunilik
ilkesine aykırıdır... Gerekli düzenlemeleri yapma yetkisi yasa koyucuya aittir.
Hangi eylemlerin suç sayılacağı ancak yasa ile ölçülebilir... Yürütme Organının
suç oluşturması kabul edilemez" savına yer verilmiştir.
Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, "Kimse
işlendiği zaman yürürlükte bulunan bir kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemez." üçüncü fıkrasında ise, "ceza
ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur."
denilmektedir.
Yaptırım içeren itiraz konusu 17. madde, 2279 sayılı Yasa'da
düzenlendiğine ve 90 sayılı KHK'nin 17. maddesinin üçüncü fıkrasında, "15.
madde yürürlüğe girinceye kadar 2279 sayılı Kanunun suç saydığı fiiller
hakkında, bu Kanunun 17. maddesinde yazılı hükümlerin uygulanmasına devam
olunur" denildiğinden "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine
aykırılıktan söz edilemez.
2279 sayılı Yasa'nın 17. maddesinin, Anayasa'nın 38. maddesine
aykırı bir yönü yoktur.
2- Anayasa'nın 91. ve 8. Maddeleri Yönünden İnceleme
Mahkemenin Anayasa'nın bu maddelerine ilişkin gerekçesinde,
özetle; Anayasa'nın 91. maddesi hükmüne rağmen ceza hükmünü taşıyan KHK
çıkarılmış ve 12 yıldır yasalaşamadan yürürlükte kalmıştır; Yürütme yetkisi ve
görevi Anayasa'nın 8. maddesi gereğince, Anayasa'ya ve yasalara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir hükmü karşısında, 6.2.1983 tarihinde yürürlüğe
giren 90 sayılı KHK'nin, 21.6.1994 tarih ve 545 sayılı KHK ile ilk 14 maddesi
değiştirilmiş olup, 12 yıl içerisinde öngörülen kanun çıkarılmamıştır
denilmektedir.
Oysa, uygulanacak 17. madde KHK'nin değil, 2279 sayılı Yasa'nın
kuralıdır. Bu nedenle Anayasa'nın 91. ve 8. maddeleri yönünden incelenmesine
gerek bulunmamaktadır.
3- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkeme'nin Anayasa'nın bu maddesine ilişkin gerekçesinde,
"Herkes yasa önünde eşittir. Hiç kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz hükmüne rağmen, gelirleri ranta dayalı iş yapan banker veya
ikrazatçı ismiyle anılan bir kesim özellikle çıkarılan KHK'lerle yasaların
denetiminden uzak tutulmaktadır" denilmektedir.
Bu konuya yönelik sav, 90 sayılı KHK'nin 15. maddesinin ikinci
fıkrasına ilişkin olup, bu kural Mahkeme'nin bakmakta olduğu davada uygulanması
durumunda bulunmadığından Anayasa'nın 10. maddesi yönünden incelemeye gerek
görülmemiştir.
Mahkemenin yerleşmiş içtihatlarına göre, uygulamayı genişletmek
amacıyla iptal isteminde bulunulamaz. Yaptırım maddesi olan 2279 sayılı
Yasa'nın 17. maddesinin uygulanabilecek eylemler açısından eşitlik ilkesine
ters düşen bir yönü bulunmamaktadır. Bu nedenle istemin reddi gerekir.
4- Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkemenin gerekçesinde, Anayasa'nın 2. maddesi Türkiye
Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtildikten sonra, "90
sayılı KHK'nin 16. maddesiyle 2279 sayılı Yasa'nın tümü ... kaldırılmış
olmasına rağmen aynı Kararname'nin 17/3 maddesi ile bu kez yürürlük tarihine
kadar 2279 sayılı Yasa'nın sadece 17. maddesi uygulanır şekil de bırakılmış
olup, aynı 17/3. maddedebir önceki madde ile kaldırılan ve kanunun suç saydığı
fiiller hakkında yasa maddesinin uygulanacağı belirtilmiş olması Anayasa'nın
Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır" denilmiştir.
Anayasa'nın incelenen maddelerine aykırılığı saptanamayan itiraz
konusu kuralın 2. maddedeki Hukuk Devleti ilkesi ile çelişir bir yönünün
bulunmadığı açıktır. Bu durumda istemin, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı yönü
yoktur.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.
Güven DİNÇER bu görüşlere katılmamıştır.
VI- SONUÇ
8.6.1933 günlü, 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanunu'nun 17.
maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Güven DİNÇER'in
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
21.6.1995 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
İhsan PEKEL
|
|
|
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
|
|
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
|
|
Üye
Ali HÜNER
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1995/14
Karar Sayısı : 1995/15
18.6.1933 tarihli ve 2279 sayılı "Ödünç Para Verme İşleri
Kanunu", 90 sayılı "Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname" ile yürürlükten kaldırılmış ve kaldırılan yasa yerine 90 sayılı
KHK kuralları yürürlüğe girmiştir. 90 sayılı KHK kurallarının önemli bir bölümü
de 545 sayılı KHK ile değiştirilmiştir.
2279 sayılı Ödünç verme işleri kanunu yürürlükten kaldırılırken,
90 sayılı KHK 17. maddesi ile Kanunun, tefecilik yapanlara uygulanacak cezaları
düzenleyen 17. maddesi yürürlükte bırakılmıştır. 2279 sayılı Kanun'un
tefeciliği tanımlayan 14. maddesi ise KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Böylece suç teşkil eden tefecilik fiilinin tanımı ve unsurlarının tesbiti, 90
sayılı Kararnamenin 11. maddesinde yapılmış; bu fiile uygulanacak cezalar ise,
2279 sayılı Kanun'un 17. maddesinde belirlenmiştir.
Böylece bir taraftan KHK ile suç ihdas edilmiş diğer taraftan da
suç ve ceza yönünden yasa koyucu tarafından düzenlenmiş bir yasa kuralı, suçun
tanımı ve unsurları yönünden yürütme organı tarafından ve KHK ile
değiştirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin 6.7.1993 tarihli ve 1993/25 sayılı kararında
Anayasa'nın suç ve cezalarla ilgili 38. maddesi aşağıdaki şekilde yorumlanmış
ve açıklığa kavuşturulmuştur:
"Anayasa'nın suç ve cezaya ilişkin 38. maddesindeki
ilkelerden biri "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesidir. Anayasa'nın
38. maddesinin ilk fıkrasında, "kimse, kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz" denilerek "suçun yasallığı", üçüncü fıkrasında
da "ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur" denilerek "cezanın yasallığı" ilkeleri getirilmiştir.
"Suç ve cezanın yasallığı" ilkesi; Anayasa'nın yasaklayıcı ve
buyurucu kuralları ile gerek toplum yaşamı gerek kişi hak ve özgürlükleri
yönlerinden getirdiği güvencelere aykırı olmamak koşuluyla bu konuda gerekli
düzenlemeleri yapma yetkisinin yalnız yasa koyucuya ait olmasını zorunlu kılar.
Anayasa hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suç ve
cezada yasallık ilkesi, özgürlük ve insan haklarının gelişerek bireyin öne
çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır.
Günümüzde bu ilkeye uluslararası hukukta ve insan hakları belgelerinde de yer
verilmektedir.
Anayasanın 38. maddesine göre hangi eylemlerin suç sayılacağı
ancak yasayla öngörülebilir. Anayasa'nın 7. ve 87. maddeleri gereğince yasama
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ait olup bu yetki devredilemez.
Anayasadaki açıklık karşısında yürütmenin suç oluşturabilmesi olanaklı değildir.
Anayasa'nın 91. maddesinde TBMM'nce Bakanlar Kurulu'na kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisinin verilebileceği öngörülmekte ve KHK ile
düzenlenemeyecek konular sayılmaktadır. "Anayasa'nın suç ve cezalara
ilişkin esaslar" başlığını taşıyan 38. maddesi, kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemeyecek yasak alan kapsamına girmektedir.
............................................................
Dayanağını Anayasa'nın 38. maddesinin oluşturduğu ve Türk Ceza
Yasası'nın 1. maddesinde yer alan, "Kanunsuz suç ve ceza olmaz"
ilkesinin esası, yasa tarafından, suçun, yani ne gibi eylemlerin
yasaklandığının hiçbir şüpheye ver verilmeyecek biçimde belirtilmesinden ve
buna göre cezanın yasayla belirlenmesinden ibarettir. Kişinin, yasak eylemleri
ve bunların cezalarını önceden bilmesi gerekir. Bu durum, kişinin temel hak ve
özgürlüklerinin güvencesidir. Bu nedenle de Anayasa'nın kişinin temel hak ve
ödevlerine ilişkin bulunan ikinci bölümünde bu güvenceye yer verilmiştir.
Tüm bunlar suç ve cezaların yalnızca yasayla konulup
kaldırılmasının yeterli olmadığı, konulan kuralın açık, anlaşılır ve
sınırlarının belirli olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Yasayı bilmemenin
özür sayılmayacağı bir ceza hukuku ilkesi olduğuna göre yasanın herkesçe
anlaşılacak ölçüde açık olması da bunun doğal sonucudur. Nitekim, Türk Ceza
Yasası'nın 1. maddesinde "kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için
kimseye ceza verilmez" denilerek bu husus vurgulanmıştır."
Anayasa Mahkemesi'nin yukarıya alınan gerekçesi, incelenen dava
için de aynen geçerlidir.
2279 sayılı Kanun'un tefecilik fiilini işleyenlere verilecek
cezayı düzenleyen 17. maddesi, cezalandırılacak fiili tanımlayan ve unsurlarını
belirleyen 14 maddedeki yasa kuralının kalkması nedeniyle Anayasa'nın 38.
maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Bu nedenlerle 2279 sayılı Kanun'un 17. maddesinin iptali oyuyla
karara karşıyım.
|
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|