ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1991/7
Karar Sayısı: 1991/43
Karar Günü: 12.11.1991
R.G. Tarih-Sayı :23.07.1992-21293
İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkanvekili Onur KUMBARACIBAŞI.
İPTAL DAVASININ KONUSU: 15.12.1990 günlü, 3689 sayılı "213
sayılı Vergi Usul Kanunu, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu ile 492 sayılı Harçlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 7. maddesiyle Gelir
Vergisi Kanunu'na eklenen geçici 35.maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa'nın
2., 13., 49., 73. ve 153. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
II-YASA METİNLERİ:
A. İPTALİ İSTENEN YASA KURALI:
15.12.1990 günlü, 3689 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle Gelir Vergisi
Yasası'na eklenen geçici 35. maddenin iptali istenen üçüncü fıkrasının metni
şöyledir:
"3. Mükellefler, kendilerine, eşlerine ve çocuklarına ait
gelir vergisine tabi gelirleri (hamiline yazılı mevduatlardan ve menkul kıymetlerden
elde edilen gelirler hariç) bulunduğunu belgelendirdikleri takdirde, temel
gösterge tutarlarına isabet eden kısmı hariç olmak üzere, bu esasa göre
yapıl-an tarhiyat, Vergi Usul Kanununun düzeltmehükümleri çerçevesinde
düzeltilir. Şu kadar ki mükellefler, 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine
göre kurulanlar dahil olmak üzere, kanunla kurulu sosyal güvenlik kurumlarından
kendilerine ait emekli, maluliyet, dul ve yetim aylığı aldıklarını
belgelendirdikleri takdirde, hayat standardı esasına göre yapılan tarhiyatın
temel gösterge tutarının emekli, maluliyet, dul ve yetim aylığı tutarına isabet
eden kısmı düzeltilir."
B. DAYANILAN ANAYASA KURALLARI:
İptal isteminin dayandırıldığı Anayasa kuralları şunlardır:
1- "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "Madde 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
3- "Madde 49. - Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği
önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır.
Devlet, işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını
kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır."
4- "Madde73.- Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali
gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının
sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık,
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna
verilebilir."
5- "Madde153.- Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal
kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
içtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih,
kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu
dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzel-kişileri bağlar."
III-İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Necdet
DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL,
Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Güven DİNÇER, Haşim
KILIÇ'ın katılmalarıyla 21-2.1991 günü yapılan ilk inceleme toplantısında
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliği ile
karar verilmiştir.
IV-ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi ve ekleri, iptali
istenen yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleriyle öteki
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İPTALİ İSTENEN KURALIN ANLAM VE KAPSAMI:
Gelir Vergisi Yasası'na 3689 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle eklenen
geçici 35. maddenin iptali istenen üçüncü fıkrasında; 1.1.1990-31.12.1999
tarihleri arasında gerçek usulde gelir vergisine tabi ticari kazanç
sahipleriyle serbest meslek erbabı yükümlülerin hayat standardı esasına göre
belirlenen ve gelir vergisine esas olan temel ya da ek gösterge tutarlarından
belgelendirilmesi koşuluyla düşülecek gelirleri gösterilmiştir.
Başka bir anlatımla, yükümlünün vergilendirilmiş ya da vergi dışı
bırakılmış gelirlerinden açıklama hakkını hangileri için kullanabileceği
düzenlenmiştir. Buna göre;
l- Yalnızca ek göstergeden düşülebilecek gelirler:
Yükümlünün; kendisine, eşine ve çocuklarına ait olup daha önce
gelir vergisine tâbi tutularak vergilendirilmiş gelirleri varsa
belgelendirilmek koşuluyla hayat standardı ek gösterge tutarından
düşülebilecektir. Belirtilen kişilerin daha önce vergilendirilmiş bu gelirleri
hayat standardı temel gösterge tutarından ise hiç bir biçimde
indirilemeyecektir. Bu tümcede belirtilen ve hayat standardı ek gösterge
tutarından düşülecek gelir vergisine tâbi gelirlerin açıklanmasında beyannameye
dahil edilip edilmediğine bakılmayacaktır.
Hayat standardı ek gösterge tutarlarından düşülmeyecek başka bir,
deyişle açıklama nedeni olarak kabul edilmeyen gelirler de vardır.
Birinci tümcede parantez içinde belirtilen ve belgelendirilmiş
olsa bile hamiline yazılı mevduatlardan ve hamiline yazılı menkul değerlerden
elde edilen gelirler hayat standardı esasının ne ek göstergesinden ne de temel
göstergelerinden düşülmeyecektir. Bu gelirleri hamiline yazılı hisse senedive
tahviller, hamiline yazılı mevduat sertifikaları gibi menkul kıymetlerle
örnekleyebiliriz. Hayat standardı ek gösterge tutarlarından "bakmakla
yükümlü" olunan kişilere ait vergilendirilmiş gelirlerde düşülemeyecektir.
Zira tümcede yükümlünün kendisi, eşi ve çocukları sayıldığı halde bakmakla
yükümlü olduğu kişiler sayılmamıştır. Ek göstergeler için açıklama nedeni
olarak kabul edilmeyen diğer bir gelir türü de yükümlünün eşine ve çocuklarına
ait vergiye tabi olmayan gelirleri (emekli, dul ve yetim aylığı) gibi) birinci
tümcenin kapsamı dışında kalmaktadır.
2- Temel göstergeden düşülebilecek gelirler
Dava konusu fıkranın ikinci tümcesinde yükümlüler, yasayla kurulu
sosyal güvenlik kurumlarından emekli, maluliyet, dul ve yetim aylığı
aldıklarını belgelendirdikleri takdirde bu gelirlerini hayat standardı temel
gösterge tutarlarından düşebileceklerdir. Yükümlünün eşi ve çocukları ile
bakmakla yükümlü olduğu kişilere ait emekli, maluliyet, dul ve yetim aylıkları
olsa ve bunu belgelendirseler bile temel göstergetutarlarında açıklama nedeni
olarak kullanamayacaklardır.
B. ANAYASAYA AYKIRILIK SORUNU:
Gerçek usulde gelir vergisine tâbi ticari ve mesleki kazanç sahibi
yükümlülerin yıl sonunda beyan ettikleri gelirler, "Hayat Standardı
Esası" gereğince temel ve ek gösterge miktarlarının uygulanmasıyla belirlenecek
tutardan düşük olduğu takdirde vergi tarhı hayat standardı esasına göre
saptanan miktar üzerinden gerçekleştirilecektir.
"Hayat Standardı Esası" vergi yükümlüsünün ulaştığı
yaşam düzeyini sağlayabilmesi için yaptığı gideri karşılayan bir gelirinin
olabileceğini varsayarak gerçek gelire ulaşabilmek amacıyla getirilmiş bir
vergi kontrol sistemidir. Diğer bir anlatımla, yükümlünün yaşam ve harcama
düzeyi yüksek, yıl sonunda beyan ettiği geliri hayat standardı esası gereğince
bulunacak miktardan düşük ise, ödemesi gereken vergi bu sistem ile gerçek
gelirine uygun duruma getirilmektedir. "Hayat standardı esası vergi
gelirlerinin güvencesi olup, gelir beyanı belli miktardan düşük olursa vergi
matrahının saptanmasında ölçü olarak kullanılmaktadır.
Hayat standardı esası bir ölçüde varsayıma dayandığından haksızlık
aracı olmaması için yükümlünün gerçek gelirine yaklaştırılması gerekir. Bunun
için de gelirin açıklanıp kanıtlanması yöntemi kullanılmak suretiyle yükümlü,
belli bir gelirin karinesi sayılan giderleri, vergilendirilmiş ya da vergiye
tâbi olmayan başka gelirlerle karşıladığını belgelendirirse kanıtladığı miktar
kadar sorumluluktan kurtulmuş olacaktır. Hayat standardı esasının Anayasa'ya
uygun olabilmesi için belirtilen gelir açıklanması ya da kanıtlanmasına mutlaka
yer verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarında bu ilkeyi gözeterek gelir
açıklamasına tam olarak yer veren yasal düzenlemeleri Anayasa'ya aykırı
bulmamış, gelir açıklama hakkına yer vermeyen yasal düzenlemeleri ise iptal
etmiştir.
Yükümlülerin ticari ya da serbest meslek kazançlarının,
vergilendirilmiş ya da vergi dışı bırakılmış bir kısım gelirlerinin hayat
standardı çerçevesinde tekrar vergilendirilmesi bunların mali güçlerini aşan
vergi yükümüyle karşı karşıya bırakılmaları sonucunu doğurur ki, bu sosyal
devlet ilkesi açısından savunulamaz.
Açıklama hakkına kısmen yer verilmesi de daha önce vergilendirilen
bir gelirin yeniden vergilendirilmesi, vergi dışı bırakılan gelirin ise dolaylı
yoldan vergilendirilmesi sonucunu doğurur.
Bir kısım gelir açıklamalarına kapalı hayat standardı esası,
gerçek gelire yaklaşma olanağını kaldıracak bir haksızlık aracı durumuna düşer.
Böylece gerçek gelirle vergi arasındaki bağ koparılmış olur. Oysa hayat
standardı esasının varlık nedeni, gerçeğin bulunmasına yardımcı olmasıdır.
Gerçeğin bulunması olanaklı iken varsayıma dayanılamaz.
Vergi güvenlik önlemi olarak öngörülen hayat standardı esası
açıklama hakkına kısmen yer vermekle güvensiz bir sisteme dönüşür. Gerçeğe
karşın aksi kanıtlanabilecek karinelere geçerlik tanımak, hukuk devletinin
öngördüğü hukuk güvenliği ile bağdaşmaz.
Dava konusu fıkranın birinci tümcesinde yer alan "hamiline
yazılı mevduatlardan ve menkul kıymetlerden elde edilen gelirler hariç"
ifadesinin anayasal denetim açısından ayrıca incelenmesi gerekir. Belirtilen
kaynaklardan elde edilen gelirler, yükümlü tarafından belgelendirilmiş olsa
bile, açıklama nedeni olarak kabul edilmemektedir. Başka yükümlüler tarafından
da açıklama nedeni olarak kullanılması olanaklı hamiline yazılı mevduatlardan
ve menkul kıymetlerden elde edilen gelirlerin açıklama hakkından ayrık
tutulmasının Anayasa'ya aykırı bir yönü görülmemiştir. Adaletli bir vergi
uygulanmasının da bunu zorunlu kıldığı anlaşılmaktadır.
1- ANAYASA'NIN 153. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME:
Dava dilekçesinde; açıklama hakkına yer vermeyen hayat standardı
esasının 3505 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle Gelir Vergisi Yasası'na eklenen
geçici 32. madde ile düzenlediği, bu düzenlemenin ise Anayasa'ya aykırı
bulunarak iptal edildiği, buna karşın aynı içerikli kuralların bu kez 3689
sayılı Yasa ile yeniden düzenlendiği bu nedenle iptali istenen fıkranın
öncelikle Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının
yasama, yürütme ve yargı organları ile gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı
öngörülmüştür. Yasama organı, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş kuralları
aynı amaç doğrultusunda yeniden yasalaştırırsa yargı kararını ortadan kaldırmış
veya başka bir anlatımla onu etkisiz kılmış olur. Böyle bir düzenleme
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında belirtilen bağlayıcılık ilkesine
aykırılık oluşturur.
Anayasa Mahkemesi kararlarına göre; Anayasa'nın 153. maddesinde
belirtilen bağlayıcılık ilkesine aykırılıktan söz edilebilmesi için iptal
edilen kuralla dava konusu yeni düzenlemenin içerik ve kapsam bakımından aynı
ya da benzeri olması gerektiği belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesi, 7.11.1989 günlü, Esas 1989/6, Karar 1989/42
sayılı kararıyla hayat standardı esasını açıklama-kanıtlama hakkına olanak
verdiği gerekçesiyle Anayasa'ya aykırı bulmamıştır. Ancak 3505 sayılı Yasayla
hayat standardı esası düzenlenirken açıklama hakkına hiç yer verilmediğinden
sistem Anayasa'yaaykırı bulunarak iptal edilmiştir. Fakat 3689 sayılı Yasayla
sistem yeniden düzenlenirken iptali istenen fıkra ile açıklama-kanıtlama
hakkına kısmen yer verilmiş, başka bir deyişle kimi gelirler için açıklama
olanağı tanınmıştır.
Bu nedenlerle daha önce iptal edilen hükümle 3689 sayılı Yasayla
getirilen dava konusu fıkra arasında "içerik" ve "kapsam"
bakımından bir özdeşlik bulunmadığından Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
görülmemiştir.
2- ANAYASA'NIN 2. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME:
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk
devleti olduğu belirtilmektedir.
Anayasa Mahkemesi, "hukuk Devleti" ilkesini bir çok
kararında; yönetilenlere en güçlü en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal
güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka
uygun olması biçiminde yorumlamıştır. Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınmadığı, hukukun evrensel kurallarına saygı gösterilmediği ve adaletli bir
düzenin gerçekleşmediği bir ortamda hukuk devletinden sözedilemez. Gelir eldeetmek
amacıyla da olsa, vergilendirme konusunda gerekli düzenlemeler yapılırken hukuk
devleti nitelikleri gözardı edilemez.
Anayasa'nın 2. maddesinde aynı zamanda "sosyal devlet"
ilkesinden de sözedilmektedir. Bu ilke, kişinin doğuştan sahip olduğu onurlu
bir yaşam sürdürme, maddi ve Manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve
yetkisini kullanmasını sağlar. Sosyal devletin görevi, güçsüzleri koruyarak
sosyal adaleti, sosyal refahı ve sosyal güvenliği sağlamaktır. Vergi
konusundaki özen de bu kapsamdadır.
Anayasa'nın 73. maddesinde belirtilen mali güce göre vergilendirme
ilkesi, sosyal devletin vergi adaletiyle ilgili ilkesidir. Bu ilkeyle vergi
yükünün adaletli ve dengeli dağılımı sağlanır.
Yasakoyucunun vergi yasaların bu ilkelere uygun olarak düzenlemesi
gerekir. İptali istenen fıkrada olduğu gibi, vergi yükümlülerinin kendilerine,
eşlerine, çocuklarına ya da bakmakla yükümlü oldukları kimselere ilişkin
vergilendirilmiş ya da vergi dışı bırakılmış kimi gelirlerine açıklama-
kanıtlama olanağı tanınmaması kişilerin mali güçlerini aşan vergi yükümüyle
karşı karşıya bırakılması sonucunu doğurur ki, bunun da sosyal devlet
ilkeleriyle bağdaştığı söylenemez.
"Hayat standardı esası" gerçeğin bulunmasına yardımcı
bir yöntem olarak kabul edilebilir. Bu yöntemle gerçeğe ulaşmaya, yükümlünün
gerçek kazancına yaklaşılmaya çalışılır. Aksi kanıtlanması ve saptanması
olanağı varken varsayıma geçerlilik tanımak hukuk devletinin öngördüğü hukuk
güvenliği ile bağdaşmaz.
Bu nedenle fıkra, Anayasa'nın 2- maddesine aykırıdır.
3-ANAYASA'NIN 13. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME:
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlamasını düzenleyen Anayasa'nın
13. maddesiyle iptali istenen kural arasında doğrudan bir bağlantı
kurulamadığından bu maddeye aykırılık savı yerinde görülmemiştir.
4- ANAYASA'NIN 49. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME:
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın herkesin hakkı ve ödevi
olduğu belirtilmiş, devlete çalışanların yaşam düzeylerini yükseltmek, çalışma
yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı denetlemek ve
işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli
önlemleri almak ödevi verilmiştir.
Devlet, kişinin çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında
gerekli önlemleri alacak ve sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek,
bireyde çalışarak topluma yük olmaktan kurtulacaktır.
Vergi ödeme, kişiyi çalışmaktan vazgeçiren bir yakınma nedeni
olmamalıdır. Tersine durumda yükümlüyü çalışmaktan alıkoyan vergiler çalışma
hak ve özgürlüğünü ortadan kaldırır. Yaşadığı hayat düzeyini sağlayan
açıklanabilir-kanıtlanabilir başka geliri bulunmasına karşın bu gelirlerin bir
kısmını gözönüne almayan "hayat standardı esası" yükümlüleri güçleri
dışında vergi ödemek bu sebeple de meslek yaşamlarına son vermek gibi bir
sonuca götürür. Bu nedenle dava konusu fıkra,Anayasa'nın 49. maddesine
aykırıdır.
5- ANAYASA'NIN 73. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME:
Anayasa'nın 73. maddesinde, herkesin kamu giderlerini karşılamak
üzere "mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu"
belirtilmiştir.
Kişiler, yaptıkları iş sonunda bir gelir elde ediyorlarsa bunun
vergilendirilmesi doğaldır. Gelire dayanmayan bir vergilendirme yöntemi ise
Anayasa'ya aykırılık oluşturur.
Mali güce göre vergilendirme, sosyal devletin vergi adaleti ile
ilgili bir ilkesidir. Bu ilke verginin adaletli ve dengeli dağılımını sağlar.
Yasakoyucunun vergiyi koyarken yükümlülerin ekonomik durumunu gözönüne alacak
bir sisteme uyması gerekir. Vergide asıl olan, ödeme gücüdür. Mali güçte ödeme
gücünü belirler. Vergilendirmede "hayat standardı esası, ortalama kâr
haddi,götürü vergi" gibi çeşitli yöntemlerle güvencesi sağlanmaya ve
yükümlünün gerçek mali gücüne ulaşılmaya çalışılır.
Vergi yükümlüsünün mali gücüne göre vergilendirilebilmesi için,
gerçek gelirinin saptanması gerekir. Hayat standardı esasının temel nedeni,
gerçek gelirin bulunmasına yardımcı yöntem olmasıdır. Bu yönteme göre saptanan
tutarın gerçek gelire (mali güce) olabildiğince yaklaştırılabilmesi için
yükümlünün belli bir gelir tutarının karinesi sayılan "yaşam
düzeyi"ni başka gelirlerle sağladığını kanıtlamasına olanak vermesi
gerekir. Oysa dava konusu kural vergilendirilmiş ya da vergi dışı bırakılmış bir
çok geliri açıklama nedeni olarak kabul etmemektedir. Bu nedenle yükümlünün
kendisine, eşine ve çocuklarına ilişkin vergilendirilmiş gelirin yalnız hayat
standardı ek gösterge tutarının açıklanmasında kullanılması, temel
göstergelerin açıklanmasında kullanılamaması ve yine yükümlünün kendisine ait
emekli, dul ve yetim aylıklarının temel gösterge tutarının açıklanmasında
kullanılabilmesi, eşine ve çocuklarına ilişkin bu gelirlerin temel
göstergelerin açıklanmasında kullanılamaması, vergiye tâbi olmayan bu
gelirlerin dolaylı olarak yeniden vergilendirilmesi sonucunu da doğurmaktadır.
Açıklama ve kanıtlama olanağına tam olarak yer vermeyen bu kural "mali
gücegöre vergi ödeme" ilkesine aykırı düşmektedir. Fıkranın bu durumuyla,
Anayasa'nın 73. maddesinde belirtilen mali güce göre vergilendirme amacına
ulaşılması mümkün değildir. Öte yandan, bir kısım gelirleri açıklama nedeni
olarak kabul edip aynı niteliktekidiğer gelirleri açıklama nedeni saymamak
"vergide adalet" ilkesine de ters düşer. Gerçekten, iptali istenen
fıkra, yükümlünün emekli, maluliyet, dul ya da yetim aylığı dışında hiçbir
gelirinin temel gösterge tutarından düşülmesine olanak vermemekte, ayrıca
eşine, çocuklarına ya da bakmakla yükümlü olduğu kişilere ilişkin çeşitli
gelirlerin gerek temel gerekse ek gösterge tutarlarından düşünülmesini
engellemektedir. Açıklama olanağına tümüyle değil, kısmen yer veren bu
biçimdeki "hayat standardı esası" Anayasa'nın 73. maddesine de
aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu fıkranın iptali gerekir. Güven
DİNÇER bu görüşe katılmamıştır.
V- SONUÇ:
1- 15.12.1990 günlü, 3689 sayılı Yasa'nın 7. maddesi ile Gelir
Vergisi Kanunu'na eklenen Geçici 35. maddenin 3 numaralı fıkrasının Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Güven DİNÇER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Anayasa'nın 153. ve 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddeleri
gereğince, iptal kararının doğuracağı boşluğun niteliği gözetilerek iptal
hükmünün Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesine, OYBİRLİĞİYLE,
12.11.1991 gününde karar verildi,
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNCER
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1991/7
Karar Sayısı: 1991/43
Vergi ile ilgili Anayasal ilkeler Anayasa'nın 73. maddesinde
kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın 73. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mali gücüne
göre vergi ödeyeceği, ikinci fıkrasında vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının
Anayasa'nın sosyal amacı olduğu, üçüncü fıkrasında ise vergi ve benzeri mali
yükümlülükleri kanunla konulabileceği öngörülmüştür.
Vergi ile ilgili kuralların Anayasa'ya uygunluk denetiminde diğer
anayasa kuralları ile düzenlenen müessese ve ilkelere açıkça ters düşmedikçe
denetimin 73. madde ile sınırlı yapılması gerekir. "Hayat standardı"
ile ilgili düzenlemeler de bu çerçevede Anayasa'ya uygunluk denetimine tabi
tutulmalıdır.
"Hayat standardı" dayanan vergilendirme, yasal
varsayımlara dayanan bir vergilendirme yöntemidir. Her ülke kendi ekonomik,
sosyal ve kültürel yapısına uygun bir vergi sistemi kurmak zorundadır. Ekonomik
olayların bütünüyle muhasebeleşmediği ve vergi kültürünün tam olarak
yerleşmediği Ülkemizde bu yöntemle vergilendirme bir yönetim gerçeğidir.
Dava konusu kuralın Anayasa'nın 73. maddesinde belirlenen
vergilendirmenin anayasal ilkelerinde aykırı bir yönü yoktur. İptal kararında
benimsenen 2. ve 49. maddelere aykırılık gerçekleri de dolaylı ve vergilendirme
ile doğrudan ilgili bir Anayasa'ya aykırılık gerekçesi değildir.
Bu nedenle iptal kararına karşıyım.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|