ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1990/25
Karar Sayısı: 1991/1
Karar Günü: 10.1.1991
R.G. Tarih-Sayı :05.03.1992-21162
İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkanvekili Hasan Fehmi GÜNEŞ.
İPTAL DAVASININ KONUSU: 9.5.1990 günlü, 424 sayılı "Şiddet
Olaylarının Yaygınlaşması ve Kamu Düzeninin Ciddi Şekilde Bozulması Sebebine
Dayalı Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirlere İlişkin
Kanun Hükmünde Kararname"nin 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11.
ve 12. maddeleri ile 9.5.1990 günlü, 425 sayılı "2935 Sayılı Kanun ile 285
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname"nin 1., 2-, 3., 4. ve 5. maddelerinin Anayasanın 2., 5., 6., 7.,
13., 15., 23., 28., 29., 38., 91., 103., 104., 120., 121. ve 148. maddelerine
aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.
II- YASA METİNLERİ :
A. İptali istenilen Kurallar:
a- 9.5.1990 günlü, 424 sayılı "Şiddet Olaylarının
Yaygınlaşması ve Kamu Düzeninin Ciddi Şekilde Bozulması Sebebine Dayalı
Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak ilave Tedbirlere ilişkin Kanun
Hükmünde Kararname"nın iptali istenilen 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8.,
9., 10., 11. ve 12. maddeleri şöyledir:
1- 'Madde l 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas edilen
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Olağanüstü halin devamı süresince; genel
güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak ve şiddet olaylarının yaygınlaşmasını
önlemek amacıyla aşağıdaki ilave tedbirler alınabilir.
a) Bölgedeki faaliyetleri yanlış aksettirmek veya gerçek dışı
haber ye yorumlar yapmak suretiyle bölgedeki kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulmasına veya bölge halkının heyecanlanmasına neden olacak veya güvenlik
kuvvetlerinin görevlerini gereği gibi yerine getirmelerini engelleyecek şekilde
yayınlanan her türlü basılmış eser hakkında Olağanüstü Hal Bölge Valisinin
teklifi veya görüşü alınarak İçişleri Bakanınca bunların bölge içinde veya
dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın; basılmalarını,
çoğaltılmalarını, yayınlanmalarım ve dağıtılmalarını süreli veya süresiz
yasaklamak, gerektiğinde bunları basan matbaaları kapatmak.
b) Olağanüstü hal ilan edilen iller ve mücavir illerde genel
güvenlik \e kamu düzeni bakımından isteyerek veya zor veya baskı ile zararlı
faaliyette bulunanlardan gerekli görülenleri Olağanüstü Hal Valisinin takdirine
göre, olağanüstü hal süresini aşmamak üzere olağanüstü hal bölgesi dışına
çıkararak İçişleri Bakanlığınca belirlenecek yerlerde ikamete mecbur tutmak,
gerektiğinde bunlara İçişleri Bakanlığınca belirlenecek esaslara göre,
Geliştirme ve Destekleme Fonundan mali destek sağlamak.
c) Olağanüstü hal ilan edilen iller ve mücavir illerde grev,
lokavt yetkisinin kullanılmasını, irade beyanı, referandum gibi sendikal
faaliyetleri durdurmak veya izne bağlamak.
Tahrip, yağma, işgal, fiili durum, boykot, iş yavaşlatılması,
çalışma özgürlüğünün kısıtlanması ve işyerlerinin kapatılması gibi hareketleri
yasaklamak, önlemek veya önleyici tedbirleri almak."
2- "Madde 2 - 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan
iller ve mücavir illerde Olağanüstü Hal Bölge Valisi, olağanüstü halin devamı
süresince;
a) İl İdaresi Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve diğer
kanunlarla il valilerine tanınmış bulunan yetkileri kullanır ve görevleri
yerine getirir.
b) Olağanüstü Hal Bölge Valisi güvenlik yönünden gerekli önlemleri
alabilmek için geçici veya sürekli olarak görev alanı içinde bulunan köy, mezra
ve kom ve benzeri yerleşim birimlerini boşalttırabilir, yerlerini
değiştirebilir, birleştirebilir ve bu maksatla gereken kamulaştırma ve diğer
işlemleri re'sen ve ivedilikle yapabilir.
c) Bu yerlerde ikamet edenler, diledikleri takdirde olağanüstü hal
bölgesi içinde veya dışında iskân edilebilirler. Bunlara yerleşmeleri için
Geliştirme ve Destekleme Fonundan mali destek sağlanabilir veya kendilerine iş
temin edilebilir. Bu maksatla ekli cetvelde yer alan kadrolar ihdas edilerek
içişleri Bakanlığının emrine tahsis edilmiştir. Bu kadroların sayısını % 25'ine
kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Gerekli hallerde İçişleri
Bakanlığınca bu kadroların hiyerarşik yapıyı bozmamak kaydıyla sınıf, unvan ve
dereceleri değiştirmek suretiyle söz konusu kişilerin müşterek kararla bu
kadrolara atanmaları sağlanır. Bu kişiler görevlendirildikleri kamu kurum ve
kuruluşlarına kadroları ve/veya pozisyonları ile birlikte devredilirler.
Bunların ücret ve her türlü özlük hakları bu kuruluşlarca karşılanır.
İskân edilenlerden isçi statüsünde olanlar için ise en çok kırkbin
adet işçi pozisyonu ihdas edilmesi hususunda İçişleri Bakanı yetkili
kılınmıştır.
Bu kadroların ve pozisyonların kullanma şartlan, personelin
niteliği, sınav yapılıp yapılmayacağı, kadroların veya pozisyonların herhangi
bir nedenle boşalması halinde İçişleri Bakanlığınca iadesi ve diğer hususlar
adı geçen Bakanlıkça tespit edilir.
İskân konusunda 2510 sayılı İskân Kanunu hükümleri
uygulanır."
3- "Madde 3- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan
iller ile mücavir illerde olağanüstü halin devamı süresince; Olağanüstü Hal
Bölge Valisi, görev alam içindeki illerde güvenlik, asayiş ve kamu düzeni
bakımından çalışmalarında sakınca görülen veya hizmetlerinden yararlanılamayan
kamu personelinin yer değiştirmesi veya görev alanı dışında geçici veya sürekli
görevlendirilmesini ilgili kurum veya kuruluşlardan isteyebilir. Bu istekleri
derhal yerine getirilir. Bu personel hakkında kendi ö/el kanunlarındaki
hükümler uygulanır."
4- "Madde 4- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas
edilen Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve olağanüstü halin devamı süresince;
olağanüstü hal bölgesi ve mücavir illerde ilgili kanun, kanun hükmünde
kararnameler gereğince alman tedbirler, yapılan uygulamalar, kullanılan
yetkiler ve bumaksatla alınan kararlar neden gösterilerek, görevli ve
yetkililer hakkında olağanüstü hal bölgesi ile mücavir il'ler içinde veya
dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın yapılan yayınlar sebebiyle
kişisel haklarına saldırıda bulunan görevli ve yetkililerin Türk Medeni Kanunu
ve Borçlar Kanununun hükümlerine dayanan manevi tazminat talepleri sonucunda
tazminata hükmedilmesine karar verildiği takdirde, tazminatın miktarı; yayının
mevkuteler ile yapılması halinde, mevkute bir aydan az süreli ise, bir önceki
ay ortalama satış miktarının, aylık veya bir aydan fazla süreli ise bir önceki
fiili satış miktarının toplam satış bedeli tutarının; mevkute niteliğinde
bulunmayan basılı eserler ile yeni yayına giren mevkuteler hakkında ise, en
yüksek tirajlı günlükmevkutenin bir önceki ay ortalama satış tutarının yüzde
doksanından az olamaz."
5- "Madde 5.- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas
edilen Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve olağanüstü halin devamı süresince;
olağanüstü hal bölgesine dahil iller ve mücavir illerde ilgili kanun ve kanun
hükmünde kararnameler gereğince alınan tedbirler, yapılan uygulamalar,
kullanılan yetkiler ve bu maksatla alman kararlar neden gösterilerek görevli ve
yetkililer hakkında, olağanüstü hal bölgesi ile mücavir iller içindeveya
dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ceza Kanununun 480 inci
maddesinde yazılı hakaret suçlarının gerçeğe aykırı yazı, haber, havadis,
fotoğraf veya vesikaların, neşredilmesi veya her türlü olay ve vesikaların
tahrif edilerek yayınlanması suretiyle işlenmesi halinde, faillere, ilgili
maddelerde yazılı cezalara ilave olarak otuz milyon liradan yüzmilyon liraya
kadar ağır para cezası verilir.
Bu fiillerin 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde
belirtilen mevkuteler vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca sahiplerine de;
mevkute bir aydan az süreli ise bir önceki ay ortalama fiili satış miktarının,
aylık veya bir aydan fazla süreli ise bir önceki fiili satış miktarının mevkute
niteliğinde bulunmayan basılı eserler ile yeni yayına girenmevkuteler hakkında
ise, en yüksek tirajlı günlük mevkutenin bir önceki ay ortalama satış tutarının
yüzde doksanı kadar ağır para cezası verilir. Ancak, bu ceza otuz milyon
liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine verilecek
cezanın yarısı uygulanır.
Bu maddenin tatbiki, bu hususta ayrıca şikâyette bulunulmasına
bağlıdır. Şikâyet dilekçesi verilmediği takdirde gerçeğe aykırılık re'sen
araştırılamaz. Bu husustaki şikayetin Türk Ceza Kanununun 490 inci maddesindeki
süre içinde yapılması gerekir.
Türk Ceza Kanununun 158, 159 ve 268 inci maddelerinde yazılı
hakaret suçlarının, birinci ve ikinci fıkrada yazılı şekilde işlenmesi halinde,
bu maddelerde gösterilen suçları işleyen failler de, yukarıdaki fıkralar
hükümleri uygulanmak suretiyle cezalandırılır.
Türk Ceza Kanununun 481 inci maddesinin uygulandığı hallerde bu
madde hükümleri tatbik edilmez.
6- "Madde 6- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan
iller ve mücavir illerde ve olağanüstü halin devamı süresince; Türk Ceza
Kanununun 125 inci maddesindeki suçu işleyenler ile ilgili olarak, aynı Kanunun
169 uncu maddesindeki eylemlerde bulunanlar hakkında, 169 uncu maddeye göre
verilecek cezalar, bir kat artırılarak hükmolunur."
7- "Madde 7- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas
edilen Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve olağanüstü halin devamı süresince;
olağanüstü hal bölgesine dahil iller ve mücavir illerle ilgili veya bu
bölgeleri etkileyecek yayınlarda Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel
Müdürlüğü. İçişleri Bakanlığı veMilli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile
koordinasyon ve işbirliği yapmakla yükümlüdür."
8- "Madde 8- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan
iller ve mücavir illerde ve olağanüstü halin devamı süresince; Olağanüstü Hal
Bölge Valisi, Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevine giren suçlarda kamu davası
açılması için istekte bulunur ve bu istek Devlet Güvenlik Mahkemesi
savcılığınca yerine getirilir."
9- "Madde 9- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan
iller ve mücavir illerde ve olağanüstü halin devamı süresince; Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin görevine giren suçları ihbar edenlerin hüviyetleri, rızaları
olmadıkça veya ihbarın mahiyeti kendi haklarında suç teşkil etmedikçe
açıklanmaz."
10- "Madde 10- Bu Kanun Hükmünde Kararname ile İçişleri
Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge Valisine ve il valilerine tanınan yetkilerin
kullanılması ile ilgili her türlü karar ve tasarruflarından dolayı, bunlar
hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu
maksatla herhangi bir yargı mercinebaşvurulamaz."
11- "Madde 11- 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Kanun ile
10/7/1987 tarihli ve 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri
saklıdır."
12- "Madde 12- 9/4/1990 tarihli ve 413 sayılı, 13/4/1990
tarihli ve 421 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile bu iki Kararnameyle 2935
sayılı Olağanüstü Hal Kanunu ve 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ihdası
Hakkında Kanun. Hükmünde Kararnamede yapılan değişiklikler yürürlükten
kaldırılmıştır."
b) 9.5.1990 günlü, 425 sayılı "2935 Sayılı Kanun ile 285
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname"nin iptali istenilen 1., 2., 3., 4. ve 5. maddeleri de şöyledir:
1- "Madde 1- 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Kanunun 11
inci maddesinin (ö) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"ö) Grev ve lokavt kararlarının uygulanmasını en çok üç aya
kadar ertelemek",
2- "Madde 2- 2935 sayılı Kanunun 33 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceği;
Madde 33- Bu Kanun ile İçişleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge
Valisine, il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili idari
işlemlere karşı açılacak davalarda, yürütmenin durdurulmasına karar verilemez."
3- "Madde 3- 2935 sayılı Kanunun ek l inci maddesi aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Ek Madde 1- Olağanüstü Hal Kanununun verdiği yetkilerin
kullanılmasından dolayı tazminat davaları, idare aleyhine, idari yargıda
açılır, idarenin, kamu görevlisine şahsi kusurdan dolayı rücu edebilmesi,
şahs-İ kusurun çek açık ve ağır olmasına bağlıdır. İçişleri Bakanının uygun
görüşü olmadıkça rücu davası acılamaz."
4- "Madde 4- 10/7/1987 tarihli ve 285 sayılı Kanun Hükmümde
Kararnamenin 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (g) bendi ile 7 inci maddesi
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"g) Olağanüstü Hal Bölge Valisi, görev alanı içindeki illerde
genel güvenlik, asayiş ve kamu düzeni bakımından çalışmalarında sakınca görülen
veya hizmetlerinden yararlanılamayan kamu personelinin yer değiştirmesini veya
görev alanı dışında geçici veya sürekli görevlendirilmesini ilgili kurum veya
kuruluşlardan isteyebilir. Bu istekler derhal yerine getirilir. Bu personel
hakkında kendi özel kanunlarındaki hükümler uygulanır." "
"Dava Açılamaması
Madde 7- Bu Kanun Hükmünde Kararname ile Olağanüstü Hal Bölge
Valisine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili idari işlemler hakkında
iptal davası açılamaz.""
5- "Madde 5- 10/7/1987 tarihli ve 285 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 5 inci maddesinin 24/7/1987 tarihli ve 287 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile değişik beşme1' fıkrasında yeralan "%30'una"
ibaresi "% 40'ına" şeklinde değiştirilmiştir."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları:
İptal gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:
1- "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "Madde 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik, ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
3- "Madde 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
4- "Madde 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
5- "Madde 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
G- "Madde 15.- Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun
fiililer sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı dışında,
kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz;
kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan
dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı
ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
7- "Madde 23.- Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine
sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik
gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu
mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç
işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ülkenin ekonomik durumu,
vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle
sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun
bırakılamaz."
8-"Madde 28.- Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak
izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci
maddeleri hükümleri uygulanır.
Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya is) ana teşvik
eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü
haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla basanlar,
başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar.
Tedbir yolu ile dağıtım hâkim kararıyla, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen
yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkime
bildirir. Yetkili hâkim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa,
dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır.
Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için,
kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı
kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz.
Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların
soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hâkim kararıyla,
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu
düzeninin, genel ahlâkın korunması ve suçların önlenmesi bakımından
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin
emriyle toplatılabilir. Toplatma karan veren yetkili merci, bu kararın en geç
yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir; hakim bu karan en geç kırksekiz
saat içinde onaylamazsa, toplatma kararı hükümsüz sayılır.
Süreli veya süresiz yayınların suç soruşturma veya kovuşturması
sebebiyle zapt ve müsaderesinde genel hükümler uygulanır.
Türkiye'de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe
ve genel ahlâka aykırı yayımlardan mahkum olma halinde, mahkeme kararıyla
geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkça devamı niteliğini
taşıyan her türlü yayın yasaktır; banlar hâkim kararıyla toplatılır."
9- "Madde 29.- Süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve
mali teminat yatırıma şartına bağlanamaz.
Süreli yayın, çıkarabilmek için kanunun gösterdiği bilgi ve
belgelerin, kanunda belirtilen yetkili mercie verilmesi yeterlidir. Bu bilgi ve
belgelerin kanuna aykırılığının tespiti halinde yetkili merci, yayının
durdurulması için mahkemeye başvurur.
Süreli yayınların çıkarılması, yayım şartları, mali kaynaklan ve
gazetecilik mesleği ile ilgili esaslar kanunla düzenlenir. Kanun, haber,
düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı
siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar koyamaz.
Süreli yayınlar, Devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin veya
bunlara bağlı kurumların araç. ve imkânlarından eşitlik esasına göre
yararlanır."
10-"Madde 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçlan konusunda
da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir. Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir
müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
11- "Madde 91.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını,
kapsamım, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname
çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin bitmesi,
belli süre için verilmiş olan yetkininsona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin
hükümler saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün
yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonrakibir
tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmi Gazetede yayımladığı tarihte, yürürlükten kalkar.
Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmi Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
12- "Madde 103.- Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye
Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde and içer:
Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığım,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk
ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin
huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan
haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma,
Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım
görevi tarafsızlıklayerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk
Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim."
13- "Madde 104.- Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğimi temsil eder; Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasına gözetir.
Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara
uyanık yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:
a) Yasama ile ilgili olanlar:
Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük
Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapmak,
Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak,
Kanunları yayımlamak,
Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri göndermek,
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü
takdirde halkoyuna sunmak,
Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi içtüzüğünün, tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya
esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ilt. Anayasa Mahkemesinde iptal
davası açmak.
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar
vermek,
b) Yürütme alanına ilişkin olanlar:
Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek,
Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son
vermek,
Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya
Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak,
Yabancı devletlere Türk Devletinin temsilcilerini göndermek, Türkiye
Cumhuriyetine gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek.
Milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Başkomutanlığını temsil etmek,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek,
Genelkurmay Başkanını atamak,
Milli Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırmak,
Milli Güvenlik Kuruluna Başkanlık etmek,
Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya
olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak,
Kararnameleri imzalamak,
Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin
cezalarını hafifletmek veya kaldırmak,
Devlet Denetleme Kurulunun üyelerini ve Başkanını atamak,
Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme
yaptırmak,
Yükseköğretim Kurulu üyelerini seçmek, Üniversite rektörlerini
seçmek,
c) Yargı ile ilgili olanlar:
Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Askeri
Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek.
Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve
atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır."
14- "Madde 120. Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini
veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet
hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları
sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü
aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi
altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir."
15 "Madde 121.- Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca
olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmi Gazetede
yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye
Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağrılır. Meclis, olağanüstü
hal süresini değiştirebilir,Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında
dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
119 uncu madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde
vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü
hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci
maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve
ne suretle alınacağı, kamuhizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği,
görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü
yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanununda düzenlenir.
Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde
kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı
gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe
onaylanmasına ilişkin süre ve usul, içtüzükte belirlenir."'
16- "Madde 148.- Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun
hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya
şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise
sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde,
sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil
ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava
açılamaz.
Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen
çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama
çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları
ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun
yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı
iptal davası açılamaz; defi yoluyla da ileri sürülemez.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini,
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarım, Cumhuriyet Başsavcıvekilini,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle
ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya
Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.
Yüce Divan kararları kesindir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine
getirir."
III- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Necdet
DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOGLU, Servet TÜZÜN, Mustafa
ŞAHİN, Oğuz AKDOĞANLI, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL
ve Yavuz NAZAROĞLU'nun katılmalarıyla 18.7.1990 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında 9.5.1990 günlü, 424 sayılı "Şiddet Olaylarının Yaygınlaşması
ve Kamu Düzeninin Ciddi Şekilde Bozulması Sebebine Dayalı Olağanüstü Halin
Devamı Süresince Alınacak ilave Tedbirlere ilişkin Kanun HükmündeKararnameler"
ile 9.5.1990 günlü, 425 sayılı "2935 Sayılı Kanun ile 283 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname"nin, Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında
çıkarılabileceği ve 148. maddesinin birincifıkrasında da biçim ve öz yönünden
Anayasa'ya aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'nde dava açılamayacağı
öngörülen kararname niteliğinde olmadığı ve dosyada da eksiklik bulunmadığından
işin esasının incelenmesi, Servet TÜZÜN, Oğuz AKDOĞANLI, ihsan PEKEL,Erol
CANSEL ve Yavuz NAZAROĞLU'nun "424 ve 425 sayılı KHK'lerin Anayasa'nın 91.
ve 121. maddelerine uygun olarak olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda
düzenlenmiş olması nedeniyle Anayasa'nın 148. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 19. maddelerine
göre davanın yetkisizlik yönünden reddi gerekeceği" yolundaki karşıoyları
ve oyçokluğuyla, karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
Esasa ilişkin rapor, dava dilekçesi ve ekleri, iptali istenen
Kanun Hükmünde Kararnameler kuralları ile bunların gerekçeleri; iktidar partisi
grubu adına davaya verilen cevap ve öteki belgeler okunup incelendikten ve
sözlü açıklamalar dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Olağanüstü Yönetimlerin Özellikle Olağanüstü Hallerin Anayasal
incelenmesi:
1- Olağanüstü Yönetim Usulleri:
Olağanüstü yönetim usullerine, iç karışıklık, ayaklanma, savaş
tehlikesinin baş göstermesi, savaş hali, doğal afet, ağır ekonomik bunalım ve bunlara
benzer nedenlerle devletin ve toplumun güvenliğini büyük ölçüde sarsan
durumlarla karşılaşıldığında başvurulur. Bu durumların, devletin ve toplumun
varlığı ve güvenliği bakımından büyük bir tehlike oluşturduğu kuşkusuzdur.
Olağan yönetimlerin bu tehlikelerin giderilmesinde yetersiz kalması nedeniyletüm
hukuk sistemlerinde olağanüstü yönetim biçimleri ortaya çıkmıştır.
Ancak, demokratik ülkelerde olağanüstü yönetim usulleri, hukuku
dışlayan keyfi bir yönetim anlamına gelmez. Olağanüstü yönetimler kaynağını
Anayasa'da bulan, anayasal kurallara göre yürürlüğe konulan, yasama ve yargı
organlarının denetiminde varlıklarım sürdüren rejimlerdir. Ayrıca, olağanüstü
hal yönetimlerinin amacı, anayasal düzeni korumak ve savunmak olmalıdır. Bu
nedenle olağanüstü yönetim usulleri yürütme organına önemli yetkilervermesine,
hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına karşın, demokrasilerde
sonuçta bir "hukuk rejimi" dir.
Anayasa, olağanüstü yönetim usullerini ayrıntılı bir biçimde
düzenlemiş ve 119. ve 120. maddelerinde "Olağanüstü haller", 122.
maddesinde ise "sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali"' olmak üzere
iki tür olağanüstü yönetim biçimi öngörmüştür. Bunlardan, 119. maddede
"Tabii afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal ilânı",
120. maddede "şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamudüzeninin ciddi
şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hal ilânı" düzenlenmiştir. 122.
madde ise, "Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali"ni
düzenlemektedir.
Anayasa'nın gerek 119. ve 120. maddelerinde düzenlenen olağanüstü
haller gerekse 122. maddesinde düzenlenen sıkıyönetim, seferberlik ve savaş
hali birer olağanüstü yönetim biçimleri olmaları nedeniyle ortak özelliklere
sahiptirler. Öncelikle, bütün bu olağanüstü yönetimlerde yürütme organının karar
alma ve uygulama yetkileri genişlemekte, buna karşın kişilerin hak ve
özgürlükleri daralmaktadır. Yine yetki, yöntem, biçim ve öğeler bakımından da
bu yönetimler arasında önemli benzerlikler bulunmaktadır. Olağanüstü
yönetimlerde, olağanüstü hal ya da sıkıyönetim, Cumhurbaşkanının başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu'nca, yurdun bir ya da birden fazla bölgesinde veya
bütününde altı ayı aşmamak üzere ilân edilir. Karar Resmi Gazete'de yayımlanır
ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onayına sunulur. Sıkıyönetime ilişkin
122. maddede 121. maddedeki "hemen" sözcüğü yerine "aynı
gün" sözcükleri kullanılmaktadır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tatilde ise derhal toplantıya çağrılır. Meclis olağanüstü hal veya
sıkıyönetimin süresini değiştirebilir veya kaldırabilir. Bakanlar Kurulu'nun
istemi üzerine her defasında dört ayı geçmemek üzere, bu süreyi uzatabilir.
Yöntem ve biçim yönünden gözlenen bir ayırım, şiddet olaylarının yaygınlaşması
nedeniyle ilân edilen olağanüstü halde ve sıkıyönetimde, Bakanlar Kurulu'nun
karar almadan önce Milli Güvenlik Kurulu'nun görüşüne başvurmak zorunda olması;
doğal afet ve ekonomik bunalım nedeniyle ilân edilen olağanüstü halde ise buna
gerek bulunmamasıdır. Yine bunların, her birinde, Bakanlar Kurulu'nun
olağanüstü yönetimin gerekli kıldığıkonularda kanun hükmünde kararnameler
çıkarma yetkisi bulunmaktadır.
Olağanüstü yönetim usulleri arasındaki temel ayrım bunların ilân
nedenlerinde yatmaktadır. Anayasa'nın 119. maddesindeki olağanüstü hale
"tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım
hallerinde"; 120. maddesindeki olağanüstü hale ise, "Anayasa ile
kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan
kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya
çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması
hallerinde" başvurulabilir. Sıkıyönetim (m. 122) ilâm ise "olağanüstü
hal ilânım gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması
veya savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun başgöstermesi, ayaklanma
olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın
veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren
şiddet hareketlerinim yaygınlaşması sebepleriyle" olabilir. Demek ki,
sıkıyönetimülkenin iç ve dış güvenliğinin çok daha ciddi tehlikelerle
karşılaşması durumunda başvurulabilecek bir olağanüstü yönetim biçimi
olmaktadır. Bunun doğal sonucu da, sıkıyönetimde, yürütme organının sahip
olacağı yetkiler ile kişilerin hak ve özgürlüklerinegetirilecek kısıtlamalar
olağanüstü hallerdekinden daha fazla olabilmektedir.
Olağanüstü yönetim usulleri arasında bir diğer ayrım, bu
yönetimlerde yetkili ve görevli organlar yönündendir. Sıkıyönetim ilânı ile
birlikte kolluk görev ve yetkileri askeri makamlara geçmesine karşın,
olağanüstü hallerde sivil makam ve mercilerin yetkileri artmaktadır.
Yetkili organlar bakımından olağanüstü hallerle sıkıyönetim
arasında bir diğer ayrım da yargı yetkisine ilişkindir. Sıkıyönetim de kimi
suçların sanıklarının yargılanması askeri mahkemeler tarafından yapılır.
Olağanüstü Hal Yasası'nın 24. maddesine göre ise, "Olağanüstü hal ilân
edilen yerlerde, devlet güvenlik mahkemeleri ile askeri mahkemelerin
görevlerine giren suçlar dışında davalara adli yargıda bakılır". Başkabir
deyişle, olağanüstü halde yargı görevi adliye mahkemelerinindir.
Anayasa'ya göre, olağanüstü yönetim usullerinin tümünde
Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin veya
sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararnameler
çıkarabilecektir. Anayasa'nın 121. ve 122. maddelerine uygun olarak olağanüstü
halin veya sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda çıkarılan kanun hükmünde
kararnameler (KHK) Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrası ve 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 19.
maddelerine göre, Anayasa Mahkemesi'nin uygunluk denetiminin dışındadırlar.
Anayasa'ya göre, sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK'ler üzerinde tek denetim,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindenetimidir. Anayasa'nın 121. ve 122.
maddelerine göre bu kararnameler Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin onayına sunulur; bunların Türkiye Büyük Miller
Meclisi'nce onaylanmasına ilişkin süre ve usul İçtüzükle belirlenir. Buna
karşın Anayasa'nın 91. maddesine göre çıkarılacak olağan KHK'ler için sadece
TBMM'nce sunulması söz konusudur. Böylece, Anayasakoyucu olağanüstü hal
KHK'lerinin daha çabuk bir yöntemle incelenmesini amaçlamaktadır. Meclis bu kararnameleri
hemen görüşecek gerekli görürse değiştirecek ve bu kararnameler onaylanmış
biçimleriyle diğer KHK'ler gibi yasaya dönüşecektir. Bu yasalar ise Anayasa
Mahkemesi'nce denetlenebilecektir. Anayasa, denetim yasağını olağanüstü hal
KHK'lerinin yasallaşmadan önceki evresiiçin koymuştur.
2- Olağanüstü Yönetimlerde Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması:
Olağanüstü yönetimlere neden olan tehlikelerin devletin ve
toplumun güvenliği için savuşturulması gerekir. Bunun sağlanabilmesi için de
olaylar karşısında ivedi önlem ve karar alabilme gereksinimi içersinde bulunan
yürütmenin yetkilerinin arttırılması zorunludur. Bu nedenle, alınacak önlemler
de genellikle kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayıcı hattâ gerekirse geçici bir
süre büsbütün durdurucu nitelikte olabilir.
Anayasa, genel olarak temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasını 13. maddesinde düzenlemiştir. Ancak, savaş, seferberlik,
sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını ve
hattâ durdurulmasını özel olarak düzenleyen madde 15. maddedir. "Temel hak
ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" başlığını taşıyan 15. madde
şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun
gerektirdiği ölçüde, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun
fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı dışında,
kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz;
kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan
dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğumahkeme kararı
ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
Maddede, savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı
önlemler alınabileceği öngörülmektedir.
Olağanüstü yönetimlerde, temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının sınırlandırılması ve durdurulması Anayasa'nın 15. maddesine
göre yapıla-bilecektir. Ancak, 15. madde bu konuda sınırsız bir yetki
tanımamakta, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına üç ölçüt
getirmektedir. Buna göre sınırlandırma: a- Milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülüklere aykırı olmamalı, b- Durumun gerektirdiği ölçüde olmalı, c-
Maddenin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmamalıdır.
a. Sınırlandırma, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere
aykırı olmamalıdır.
Anayasa'nın 15. maddesinin birinci fıkrasına göre, olağanüstü
yönetimlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması veya
bunlar için Anayasalda öngörülen güvencelere aykırı önlemler alınabilmesi,
bunların milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı olmaması koşulu
ile olanaklıdır. Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler içine öncelikle
milletlerarası hukukun genel ilkeleri, sonra da Devletin taraf olduğu
sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin girdiği kabul edilmektedir. Şu durumda,
olağanüstü yönetimlerde kişi hak ve özgürlüklerine getirilebilecek
sınırlandırmaların önce milletlerarası hukukun genel ilkelerine sonra da
Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu sözleşmelere aykırı olmaması gerekir.
İnsan hakları alanında Türkiye'nin taraf olduğu en önemli sözleşme
"İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşme"dir.
Türkiye, 10.3.1954 tarihinde kabul edilen 6366 sayılı Yasa ile bu sözleşmeyi
onaylamıştır. Sözleşmenin olağanüstü hallerde hak ve özgürlüklerin nasıl
sınırlandırılabileceğini gösteren 15. maddesi şöyledir:
"Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel
tehlike halinde her Yüksek Sözleşen Taraf ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve
devletler hukukundan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu
Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı önlemler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen
ölüm olayları dışında, ikinci ve üçüncü maddeler ile dördüncü maddenin birinci
fıkrasını ve yedinci maddeyi hiçbir suretle bozmaya yetki veremez."
Sözleşmenin maddede sözü edilen 2, 3, 4 ve 7. maddeleri de
şöyledir:
"Madde 2
1. Herkesin yaşama hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm
cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu
cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez."
"Madde 3
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işleme
tabi tutulamaz."
"Madde 4
Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz."
"Madde 7
1. Hiç kimse işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre
suç sayılmayan bir eylem veya ihmalden dolayı cezalandırılamaz. Yine hiç
kimseye, suçun işlendiği zaman verilebilecek cezadan daha ağır bir ceza
verilemez."
Görüldüğü gibi, Anayasa'nın 15. maddesi, Avrupa insan Hakları
Sözleşmesi'nin 15. maddesinin hemen hemen bir yinelenmesidir. Bu nedenle,
olağanüstü yönetime ilişkin bir düzenleme ile hak ve özgürlüklere getirilen bir
sınırlandırma Anayasa'nın 15. maddesine uygun görüldüğünde Avrupa İnsan Haklan
Sözleşmesi'ne de uygun olacağı kuşkusuzdur.
b. Sınırlandırma, durumun gerektirdiği ölçüde olmalıdır.
Öğretide "ölçülülük ilkesi" olarak adlandırılan bu
ölçüte yer veren Anayasa'nın 15. maddesinin birinci fıkrasında olağanüstü
yönetimlerde temel hak ve özgürlüklerin ancak "durumun gerektirdiği
ölçüde" sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Bununla, temel hak ve
özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması veya durdurulması için
başvurulan aracın, amacı gerçekleştirmeye elverişli, gerekli olması ve araçla
amacın ölçülü bir oran içinde bulunması anlatılmak istenmektedir.
c. Sınırlandırma, 15. maddenin ikinci fıkrasında sayılan temel
hak, özgürlük ve ilkelere dokunmamalıdır :
Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasına göre mutlak olarak
korunması gereken ve olağanüstü hallerde bile dokunulamayan hak, özgürlük ve
ilkeler şunlardır: a) Savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler
ile ölüm cezalarının yerine getirilmesi dışında kişinin yaşamahakkına, maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; b) Kimse vicdan, din, düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; c) Suç ve
cezalar geçmişe yürütülemez; d) Suçluluğu mahkeme kararıyla saptanana kadar
kimse suçlu sayılamaz.
Şu durumda olağanüstü yönetimlerde, milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülüklere aykırı olmamak ve ölçülülük ilkesine uyulmak koşuluyla, yukarıda
sayılan hak ve özgürlüklerin dışında kalan hak ve özgürlükler, sınırlandırılabilecek,
hatta bu hak ve özgürlüklerin kullanılması kısmen veya tamamen
durdurulabilecektir.
Olağanüstü Hal Yasası, Sıkıyönetim Yasası ile Olağanüstü Hal Kanun
Hükmünde Kararnamelerinin TBMM'nce onaylanıp yasalaşmalarından sonra Anayasa'ya
uygunluk denetimleri söz konusu olduğundan Anayasanın 15. maddesinde getirilen
ölçütler uygulanacak, 13. maddede belirtilen güvenceler geçerli olmayacaktır.
3- Olağanüstü Hallerde Çıkarılabilecek Kanun Hükmünde
Kararnameler:
Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü, 122. maddesinin ikinci
fıkrasında olağanüstü hal ve sıkıyönetim süresince Cumhurbaşkanı'nın
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'nun, olağanüstü halin ve sıkıyönetimin
gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararname (KHK) ler çıkarılabileceği
öngörülmektedir.
Bu nedenle olağanüstü hallerde ve sıkıyönetimde KHK çıkarabilmek
için bir yetki yasasına gerek bulunmamaktadır. Anayasa'nın 121. ve
122-maddeleri bu durumlarda çıkarılacak KHK'lerin anayasal dayanağını
oluşturur.
Ancak, olağanüstü hal KHK'si çıkarabilmek için öncelikle
Anayasa'nın 119. veya 120. maddelerine göre ilân edilmiş bir olağanüstü hal
olmalıdır. Olağanüstü hal KHK'leriyle getirilen düzenlemeler olağanüstü halin
amacını ve sınırlarını aşmamalıdır.
a. Olağanüstü Hal KHK'lerinin Konusu:
Olağanüstü hal ve sıkıyönetim KHK'leri olağan KHK'ler için
Anayasa'nın 91. maddesinde yer alan konu sınırlandırmalarına bağlı değildirler.
Temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasİ haklar ve ödevler de bu tür
KHK'lerle düzenlenebilir. Ancak, Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci veüçüncü
fıkralarında "119. madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde
vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü
hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasa'nın 15. maddesindeki
ilkeler doğrultusundatemel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl
durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağı,
kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği, görevlilerin
durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü yönetim usulleri,
Olağanüstü Hal Kanununda düzenlenir.
Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde
kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı
gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe
onaylanmasına ilişkin süre ve usul, içtüzükle belirlenir." denilmektedir.
Buna göre Anayasa, ikinci fıkrada sayılan belirli konuların
Olağanüstü Hal Yasası'nda düzenlenmesini zorunlu görmektedir. Başka bir
anlatımla ikinci fıkrada sayılan konular KHK'lerle düzenlenemeyecektir.
Olağanüstü hal KHK'leri Olağanüstü Hal Yasası ile saptanan sistem içersinde
"olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" uygulamaya yönelik
olarak çıkartılabilir. Bu tür KHK'lerle yalnızca olağanüstü hal ilânını
gerektiren nedenler gözetilerek bu nedenlerin ortadan kaldırılması için o
duruma özgü kimi önlemler alınabilir.
Olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda çıkartılabilecek
KHK'lere Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları birlikte
incelendiğinde başkaca işlevler yüklenemez. Bunun tersi bir anlayış; Anayasa ve
Olağanüstü Hal Yasası dışında yeni bir olağanüstü hal yönetimi yaratmaya neden
olur. Oysa, Anayasa, olağan anayasal düzenden ayrı ne gibi olağanüstü
yönetimler kurulabileceğini saptamış ve bunların statülerinin de yasayla
düzenlenmesini öngörmüştür. Olağanüstü yönetim usulleri; olağanüstü haller ve
sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinden ibarettir. Anayasa, buolağanüstü
yönetimlerin hangi ilkelere göre düzenleneceğini açıkça göstermiştir. O halde,
bu sayılanlar dışında farklı bir olağanüstü yönetim usulü, yasayla dahi
düzenlenemez.
Ayrıca, tersi bir düzenleme Anayasa'nın 6. maddesinde yer alan
"Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz" hükmüne ve 7. maddedeki yasama yetkisinin devredilemezliği
ilkesine aykırı olacaktır. Çünkü, bu durumda Anayasa'ya göre yasama organının
yapması gereken bir hukuksal işlem yürütme organıtarafından yapılmış
olmaktadır. Yine böyle bir düzenleme, Anayasa'nın Başlangıç'ında belirtilen
"Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet Yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla
sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu" temel ilkesine ve 11. maddedeki Anayasa'nın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesine aykırılık oluşturacağı acıktır.
Olağanüstü hallerde Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasına
göre çıkarılabilecek KHK'lerde konu sınırlaması yoktur. Ancak bu, olağanüstü
KHK'lerin düzenleme alanının sınırsız okluğu anlamında değildir. Bu tür
KHK'lerin düzenleme alanları, Anayasa'nın 121. maddesinin' üçüncü ve 122.
maddesinin ikinci fıkraları gereğince "olağanüstü halin veya sıkıyönetim
halini gerekli kıldığı konular"la sınırlıdır.
Olağanüstü halin gerekli kılmadığı konuların olağanüstü hal
KHK'leriyle düzenlenmesi olanaksızdır. Olağanüstü halin gerekli kıldığı
konular, olağanüstü halin neden ve amaç öğeleriyle sınırlıdır. İlân edilmiş
olan olağanüstü halin nedeni, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu
düzeninin bozulmasıdır. Olağanüstü halin amacı, neden öğesiyle kaynaşmış bir
durumdadır. Başka bir anlatımla, olağanüstü halin varlığınıgerektiren nedenler
saptandığında amaç öğesi de gerçekleşmiş demektir. Şu durumda olağanüstü hal
KHK'lerinin "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" olağanüstü
halin amacı ve nedenleriyle sınırlı çıkarılmaları gerekir.
Anayasa'nın 148. maddesinin biçim ve öz yönünden Anayasa'ya
uygunluk denetimi dışında tuttuğu KHK'ler "olağanüstü halin gerekli
kıldığı konularda" çıkartılan KHK'lerdir. Anayasa Mahkemesi'nin çıkartılan
bir olağanüstü hal KHK'sinin bu niteliği taşıyıp taşımadığını belirlemesi ve
eğer bu niteliği taşımıyorsa uygunluk denetimini yapması zorunludur.
b. Olağanüstü Hal KHK'lerinin Uygulanacağı Yer ve Zaman:
Anayasa'nın 119., 120. ve 122. maddelerinde düzenlenmiş bulunan olağanüstü
yönetimlerin tümü süre ve yer bakımından sınırlıdır. 120. madde gereğince
şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması durumunda
Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik
Kurulu'nun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde
veya bütününde olağanüstü hal ilân edebilir. Buna göre, olağanüstü hal ülkenin
tümü için değil yalnızca bir bölgesi için de ilân edilebilir. Bu durumda, 121.
maddeye göre yürürlüğe konulacak KHK ile getirilen önlemlerin sadece olağanüstü
hal ilân edilen bölge için geçerli olması bölge dışına taşırılmaması gerekir.
Olağanüstü hal KHK'lerinin uygulanacağı yer olağanüstü hal ilân edilen bölge
veya bölgelerdir. Ülkenin bir bölgesi için ilân edilen olağanüstü hal nedeniyle
olağanüstü hal edilmeyen yerlerde olağanüstü hal KHK'lerinegeçerlilik
tanınamaz. Olağanüstü hal ilân edilmeyen bir bölgede olağanüstü hal KHK'leri
ile kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması veya durdurulması dolayısıyla
olağanüstü hal yönetimi uygulamasına Anayasa olanak vermez. Bir bölge için ilân
edilenolağanüstü hal ülkenin tümünde olağanüstü yönetimin uygulanmasının nedeni
olamaz. Olağanüstü hal ilân edilmeyen bölgelerde kişi hak ve özgürlükleri
olağanüstü hal KHK'leri ile kısıtlanamaz.
Olağanüstü yönetimler belirli bir süreyle de sınırlıdırlar. Her
iki olağanüstü hal (m. 119, m. 120) ile sıkıyönetim (m. 122) Bakanlar
Kurulu'nca
100
en fazla altı ay süreli ilân edilebilir. TBMM, olağanüstü hal ile
sıkıyönetim sürelerini değiştirebileceği gibi Bakanlar Kurulu'nun istemi üzerine
her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Olağanüstü Hal Yasası
ile Sıkıyönetim Yasası, olağanüstü halin veya sıkıyönetimin ilân edildiği bölge
veya bölgelerde olağanüstü halin veya sıkıyönetimin devamı süresince
uygulanırlar. Bu hallerin kaldırılmasına karar verildiğinde bu yasaların o
bölge veya bölgelerde uygulamaları sona erer. Olağanüstü halin veya
sıkıyönetimin, gerekli kıldığı konularda çıkartılan KHK'ler, bu hallerin ilan
edildiği bölgelerde ve ancak bunların devamı süresince uygulanabilirler.
Olağanüstü halin sona ermesine karşın, olağanüstü hal KHK'sindeki kuralların
uygulanmasının devam etmesi olanaksızdır. Bu nedenle, olağanüstü hal KHK'leri
ile, yasalarda değişiklik yapılamaz. Olağanüstü hal KHK'leri ile getirilen
kuralların olağanüstü hal bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona
ermesinden sonra da uygulanmalarının devamı isteniyorsa bu konudaki
düzenlemenin yasa ile yapılması zorunludur. Çünkü olağanüstü hal bölgesi veya
bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da
uygulanmalarınadevam edilmesi istenilen kuralların içerdiği konular
"olağanüstü halin gerekli kıldığı konular" olamazlar.
Olağanüstü hal KHK'si çıkarma yetkisi olağanüstü hal süresiyle
sınırlıdır. KHK ile getirilen kuralların nasıl olağanüstü hal öncesine
uygulanmaları olanaksız ise olağanüstü hal sonrasında da uygulanmaları veya
başka bir zamanda veya yerde olağanüstü hal ilânı durumunda uygulanmak üzere
geçerliklerini korumaları olanaksızdır.
Bu nedenle, Anayasa'nın 148. maddesiyle Anayasa'ya uygunluk
denetimine bağlı tutulmayan olağanüstü hal KHK'leri, yalnızca olağanüstü hal
süresince olağanüstü hal ilân edilen yerlerde uygulanmak üzere ve olağanüstü
halin gerekli kıldığı konularda çıkarılan KHK'lerdir. Bu koşulları taşımayan
kurallar olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde sayılamazlar ve Anayasa'ya
uygunluk denetimine bağlıdırlar.
c. Olağanüstü Hal KHK'lerinin Denetimi:
Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Bu
kararnameler Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin onayına sunulur; bunların meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve
usul İçtüzükte belirlenir." denilmektedir. TBMM, onayına sunulan
olağanüstü hal KHK'lerini aynen kabul edebileceği veya red edebileceği gibi
değiştirerek de kabul edebilir. Ancak, 121. maddede "olağanüstü halKHK'lerinin
meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükle belirlenir."
denilmesine karşın bu konuda bir içtüzük düzenlemesi yapılmamıştır. Bu durumda
olağanüstü hal KHK'lerinin TBMM'de ne /aman görüşülecekleri belirsizdir.
Anayasa'nın 148. maddesi birinci fıkrası hükmüne göre, "...
Olağan üstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla,
Anayasa Mahkemesine dava açılamaz."
Ancak, Anayasa Mahkemesi Anayasa'ya uygunluk denetimi için önüne
getirilen ve yasama veya yürütme organı tarafından yürürlüğe konulan düzenleyici
işlemin hukuksal nitelemesini yapmak zorundadır. Çünkü, Anayasa Mahkemesi,
denetlenmesi istenilen metine verilen adla kendisini bağlı sayamaz. Bu nedenle,
Anayasa Mahkemesi "olağanüstü hal KHK'si" adı altında yapılan
düzenlemelerin Anayasa'nın öngördüğü ve Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı
tutmadığı gerçekten bir "olağanüstü hal KHK'si" niteliğinde olup
olmadıklarını incelemek ve bu nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden
Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmak zorundadır. Anayasa'nın 148. maddesi
yalnızca olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olan düzenlemelerin Anayasa'ya
uygunluk denetimine bağlı tutulmalarına engel oluşturur.
Servet TÜZÜN,İhsan PEKEL, Erol CANSEL ve Yavuz NAZAROĞLU bu
görüşlere katılmamışlardır.
B- 424 ve 425 Sayılı KHK'ler:
Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi biçimde
bozulması nedenleriyle Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan 19.3.1986 gün ve
86/10457 sayılı Bakanlar Kurulu Karan ile önce Bingöl, Elazığ ve Tunceli
illerinde, 19.3.1987 gün ve 87/11552 sayılı kararı ile Van ilinde, 19.7.1987
gün ve 87/11781 sayılı kararı ile de Diyarbakır, Mardin ve Siirt illerinde
Olağanüstü Hal ilân edilmiştir. Bakanlar Kurulu'-nun istemi üzerine aynı
illerde 19. 7.1990 tarihinden geçerli olmak üzere dört ay süreyle olağanüstü
hal uzatılması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır. Batman ve
Şırnak il olduktan sonra bu illerde de olağanüstü hal ilânı gereği doğmuş ve
18.5.1990 tarihli Bakanlar Ku-rulu'nun istemi üzerine bu illerde de olağanüstü
hal ilânı onaylanmıştır.
Belirtilen illerde ilân edilen olağanüstü hal süresince 25.10.1983
tarihli ve 2925 sayılı Olağanüstü Hal Yasası uygulanmış ancak bu yeterli
görülmediğinden 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile 413 ve 421 sayılı KHK'lerle yeni düzenlemelere
gidilmiştir. 413 ve 421 sayılı Kararnameler kısa bir süre sonra 10 Mayıs 1990
tarihinde çıkarılan 424 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır. "Şiddet
Olaylarının Yaygınlaşması ve Kamu Düzeninin Ciddi Şekilde Bozulması Sebebine
Dayalı Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirlere İlişkin
Kanun Hükmünde Kararname" adını taşıyan 424sayılı KHK'de 413 sayılı
KHK'deki düzenlemeler küçük değişikliklerle yinelenmiştir. Aynı tarihli Resmi
Gazete'de "2935 Sayılı Kanun ile 285 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" adını taşıyan 425
sayılı KHK'ye de 413 ve 421 sayılı KHK'lerde yer alan kimi hükümler alınmıştır.
Daha sonra 22 Mayıs 1990 tarihinde 426 sayılı KHK çıkarılarak 285 sayılı
KHK'nin 1. maddesinde sayılan iller arasına Batman ve Şırnak illeri de
katılmıştır.
1- 124- Sayılı KHK:
16.12.1990 gününde yayınlanarak yürürlüğe giren 430 sayılı KHK,
424 sayılı KHK'yi açıkça yürürlükten kaldırmıştır. "Olağanüstü Hal Bölge
Valiliği ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirler Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname" başlığını taşıyan 430sayılı Kararname'nin 11.
maddesinde "10.5.1990 tarihli, 424 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
yürürlükten kaldırılmıştır." denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin yerleşmiş görüşüne göre, iptali istenen
normların esasın incelenmesine geçildikten sonra yürürlükten kalkması veya
değiştirilmesi durumunda davanın konusu kalmadığından bu kurallar hakkında bir
karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 121. ve 122. maddelerine uygun olarak çıkarılan
KHK'ler Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasına göre biçim ve öz
bakımından Anayasa Mahkemesi'nce uygunluk denetimine bağlı değildirler. Başka
bir anlatımla olağanüstü hal KHK'sı niteliğini taşıyanlar Anayasa yargısı
dışında kalacaklardır. Yine Anayasa'nın 91. maddesine göre, temel hak ve
özgürlükler ile siyasİ hak ve ödevler olağan KHK'lerle düzenlenemez iken,
olağanüstü hal KHK'leri ile her türlü hak ve özgürlükler düzenlenebilecektir.
Bunlara ek olarak, Anayasa'nın 91. maddesine göre olağan KHK'ler TBMM'ne
sunulurken, Anayasa'nın 121. ve 122- maddelerinegöre çıkarılan KHK'ler Resmi
Gazete'de yayımlandıkları gün TBMM'nin onayına sunulmaktadırlar. Bu durumda
sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK'leri üzerindeki tek denetim, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin denetimi olmaktadır.
"Cumhurbaşkanının Başkanlığında Toplanan Bakanlar
Kurulu"nun çıkardığı KHK'yi Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylamadan
yürürlükten kaldırması durumunda bu tür KHK'ler üzerinde siyasal denetim
olanağı da, kalmayacaktır. Olağan KHK'lerden farklı olarak sıkıyönetim ve
olağanüstü hal KHK'lerinin bir yetki yasasına da gereksinimi olmadığı
düşünülürse, belirtilen sakıncanın ne derece önemli olduğu anlaşılacaktır.
Ayrıca, olağanüstü hal KHK'si niteliği taşımayan kararnameler çıkaran yürütme
organı, Anayasa Mahkemesi bu tür düzenlemeleri incelemeyebaşlayıp olası bir
iptal kararı vermek üzereyken, yürürlükten kaldırıp yeru düzenlemeler
yaptığında, bu tür temel hak ve özgürlükleri düzenleyen kararnameler TBMM'nin
denetimi dışında ve olağanüstü hal KHK'si niteliğinde olmamasına karşın
Anayasa'ya uygunluk denetiminin dışında da kalabilecektir.
Olağanüstü Hal KHK'si bir başka olağanüstü hal KHK'si ile değiştirildiğinde
TBMM'nin istenci dışında ve Anayasa'da olağan KHK'ler bakımından yer alan konu
sınırlandırmalarına bağlı olmadan sürekli düzenlemelerde bulunmak olanağı
doğacaktır.
Hiç kuşkusuz bu tür KHK'ler ü/erinde yargı denetiminin yokluğu ve
fiilen TBMM'nin incelemesinin de ortadan kaldırılması hukuk devleti ilkesi
açısından son derece sakıncalıdır. Ancak, belirtilen sakıncalara karşın
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin
gerekli kıldığı konularda, nasıl KHK'ler çıkarabiliyorsa çıkardığı bu
kararnameleri de değiştirebilir veya kaldırabilir. Kamu hukukunda yerleşmiş bir
ilkeye göre, kural olarak, aksine bir hüküm olmadıkça bir işlem ve karar onu
yapmaya veya almaya yetkili olan makam ve görevli tarafından geri alınabilir
veya kaldırılabilir. Bu durumda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu
kararnameleri en kısa sürede inceleyerek sonuçlandırması zorunlu olmaktadır.
Bunun yapılması söz konusu tehlikeleri bir ölçüde de olsa azaltacaktır; çünkü
olağanüstü hal KHK'leri TBMM'nin onay aşamasından sonra, diğer KHK'ler gibi
yasaya dönüşeceğinden, bu yasaların Anaya-sa'ya uygunluğun denetlenebileceği de
kuşkusu/dur.
Bir yasa veyaKHK herhangi bir nedenle yürürlükten kalktığında
iptal davasının konusu kalmaz. Konusu kalmayan davanın ise karara bağlanmasına
olanak yoktur; çünkü, iptal davasında normun yürürlükte olması gerekir. Dava
konusu olan kural yürürlükten kalkarsa uygunluk denetiminin konusu da kalmaz.
424 sayılı KHK'nin, 16.12.1990 gününde yayımlanan 430 sayılı KHK'
nin 11. maddesiyle yürürlükten kaldırılması karşısında Anayasa'nın 121.
maddesinin üçüncü fıkrasında biçim ve öz yönünden Anayasa'ya aykırılığı savıyla
Anayasa Mahkemesi'nde dava açılamayacağı öngörülen KHK niteliğinde olup
olmadığı ve bu nitelikte görülemeyen kuralların Anayasa'ya uygunluğu
yönlerinden inceleme olanağı kalmamıştır. Bu nedenle KHK'nin 1-12. maddelerine
yönelik istem hakkında bir karar verilmesineyer olmadığına karar verilmesi
gerekmiştir.
Yekta Güngör ÖZDEN bu görüşe katılmamıştır.
2- 425 sayıl' Kanun Hükmünde Kararname:
a- KHK Hakkında Genel Açıklama:
425 sayılı KHK'nin 1., 2. ve 3. maddeleri 2935 sayılı Olağanüstü
Hal Yasası'nın 4. ve 5. maddeleri ise 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği
ihdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin kimi kurallarını değiştirmektedir.
b- KHK Kurallarının Niteliği ve Olağanüstü Hal KHK Kuralı
Niteliğinde Görülmeyenlerin Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu:
aa- 1. Madde Yönünden inceleme:
Bu madde, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın 11. maddesinin (ö)
bendini değiştirerek, "Grev ve Lokavt kararlarının uygulanmasını en çok üç
aya kadar ertelemek." olanağını getirmektedir. Bu bent, 11. maddeye
9.8.1984 günü yayınlanan 4.6.1984 gün ve 201 sayılı KHK ile eklenmiştir.
Değişiklikten önceki biçimiyle grev ve lokavt kararlarının uygulanmasını
erteleme olanağı en çok bir ay ile sınırlı iken yeni düzenlemeyle süre
artırılarak üç aya çıkarılmıştır.
Olağanüstü Hal Yasası ülkenin tümü için çıkarılmış genel nitelikte
bir yasadır. Bu yasa ve öngördüğü önlemler herhangi bir zamanda ve herhangi bir
yerde veya ülkenin tümünde olağanüstü hal ilân edildiğinde kendiliğinden
uygulamaya konulur. Anayasa'nın 121. maddesinin öngördüğü KHK'-leryalnızca,
olağanüstü hal süresince ve olağanüstü hal bölgesinde uygulanmak üzere ve
olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda düzenlemeler yapan KHK'lerdir.
Ancak, bu koşullan taşıyan KHK kurallarına karşı Anayasa'nın 148. madde hükmü
gereğince biçim ve özyönlerinden Anayasa'ya aykırılık savı ile dava açılamaz.
KHK ile yürürlüğe konulan kural, olağanüstü halin gerekli kıldığı konuya
ilişkin olsa bile başka bir zamanda veya başka bir yerde olağanüstü hal ilân
edilmesi durumunda yürürlüğe girebiliyorsa, başka bir anlatımla, kural
konulmasına neden olan olağanüstü halin sona ermesine karşın geçerliliğini yitirmeyip
yürürlüğünü sürdürüyorsa olağanüstü hal KHK kuralı sayılamazlar. Olağanüstü hal
KHK kuralı niteliğinde görülmeyen kurallar ise Anayasa'ya uygunlukdenetimi
kapsamına girerler.
Olağanüstü hal KHK'leri olağanüstü hal ilân edilen yerlerde ve
olağanüstü hal süresince uygulanacak olmaları nedeniyle bu tür KHK'lerle
yasalarda değişiklik yapılamaz. Tersi durumda olağanüstü hal ilân edilen
bölgenin dışına tasma ve olağanüstü halin sona ermesine karşın kuralın
yürürlüğünü koruması söz konusu olacaktır. Diğer yönden Anayasa'nın 121.
maddesinin ikinci fıkrasında olağanüstü hal yasasında düzenlenecek konular
açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle olağanüstü hal yasasında yapılacak bir
değişikliğin mutlaka yasayla yapılması zorunludur. Olağanüstü Ha) Yasası ile
bunda değişiklik yapan yasalar Anayasâ'ya uygunluk denetimine bağlıdırlar.
Oysa, yasayla, düzenlenmesi gereken konuların olağanüstü hal KHK'leri ile
düzenlenmesiAnayasâ'ya uygunluk denetiminin dışına çıkma sonucunu doğurur. Bu
ise Anayasa'nın temelini oluşturan hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Bu nedenlerle, KHK'nin 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın
değişiklik yapan l. maddesi Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında
çıkarılabileceği ve 148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz
yönlerinden Anayasâ'ya aykırılığı savıyla dava açılamayacağı öngörülen KHK
kuralı niteliğinde değildir ve Anayasâ'ya uygunluk denetimi dışında tutulamaz.
Olağanüstü hal KHK. kuralı niteliğinde olmayan 1. madde, olağan
KHK kuralı niteliğinde sayılabilir. Ancak, bu durumda da bu hüküm bir yetki
yasasına dayanmadığından Anayasa'nın 91. maddesine aykırılık oluşturur. Her ne
kadar Olağanüstü Hal Yasası'nın 4. maddesinde KHK'densöz edilmekte ise de bu
madde olağanüstü hallerde çıkartılabilecek KHK'lere ilişkindir. Oysa 91. maddeye
göre çıkartılabilecek KHK'lerin, amacını, kapsamını, ilkelerini ve kullanma
süresini gösteren Yetki Yasası'na dayanması zorunludur. Olağan KHK kuralıniteliğinde
görülen l madde bir Yetki Yasası na dayanmadığından Anayasa'nın 91. maddesine
aykırıdır, iptali gerekir.
Servet TÜZÜN, ihsan PEKEL, Erol CANSEL ve Yavuz NAZAROĞLU bu
görüşe katılmamışlardır.
bb- 2. Madde Yönünden inceleme:
Madde, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın 33. maddesini
değiştirmektedir. 2935 sayılı Yasa'nın ilk düzenlemesinde valilerin bu Yasa'nın
verdiği yetkileri kullanarak yapacakları idari işlemlere karşı açılacak
davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceği kuralı getirilmişti.
'Bu değişiklikle Bölge Valisi ve İçişleri Bakanı da maddeye alınarak yeni bir
düzenleme yapılmıştır. Anayasa'nın 125. maddesine göre "idari işlemin
uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari
işlemin açıkça hukukaaykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda
gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir." Ancak,
maddenin yedinci fıkrasında "Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim,
seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık
nedenleri ile yürütmenin durdurulması karan verilmesini sınırlayabilir"
denilmektedir. 2935 sayılı Yasa'da 425 sayılı KHK ile yapılan değişiklik
Anayasalım 125. maddesinin yedinci fıkrasına dayanmaktadır.
Ancak, madde ile getirilen düzenleme olağanüstü halin gerekli
kıldığı bir konuya ilişkin sayılsa bile 1. madde incelemesinde belirtilen
gerekçelerle bir olağanüstü hal KHK kuralı sayılamaz. Olağan KHK. kuralı
sayılabilir. Ancak, bu durumda da bir yetki yasasına dayanmadığından
Anaya-sa'ya aykırıdır, iptali gerekir.
Servet TÜZÜN, ihsan PEKEL, Emi CANSEL ve Yavuz NAZAR. OûLU bu görüşe
katılmamışlardır.
cc- 3. Madde Yönünden inceleme:
Bu madde, 2935 sayılı Yasa'nın ek 1. maddesini değiştirmektedir.
Buna göre, Olağanüstü Hal Yasası'nın verdiği yetkilerin kullanılmasından dolayı
idare aleyhine tazminat davaları idari yargıda açılacaktır, idarenin kamu
görevlisine rücu edebilmesi, şahsi kusurun çok ağır ve çok açık olmasına
bağlıdır ve İçişleri Bakanı'nın uygun görüşü olmadıkça da rücu davası açılamaz.
Bu hüküm sadece İçişleri Bakanı'nın, Bölge Valisi ve il valileri dışında kalan
kamu görevlilerinin şahsi kusurlarıyla verdikleri zararlar açısından
uygulanabilir niteliktedir. Rücu davası şahsi kusurun çok ağır ve çok açık
olmasına ve İçişleri Bakanı'nın uygun görüş bildirmesine bağlanmıştır. Bu
koşullar rücu davasını her zaman engelleyebilecek koşullardır. Bu düzenleme
olağanüstü halin gerekli kıldığı bir konuda sayılsa bile ilân edilen olağanüstü
hal bölgesi ve süresiyle sınırlı kalmayıp başka bir yamanda ve ülkenin başka
bir yerinde olağanüstü hal ilâm durumunda yürürlüğe girecek olan Olağanüstü Hal
Yasası'nda değişiklik yaptığından Anayasa'-nın 121. maddesinin üçüncü
fıkrasında çıkarılabileceği ve 148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve
öz yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı savıyla dava açılamayacağı öngörülen
Olağanüstü KHK kuralı niteliğinde değildir. 1. ve 2. maddelerin incelenmesinde
belirtilen gerekçelerle Anayasa'ya aykırıdır, iptali gerekir.
Servet TÜZÜN, ihsan PEKEL, Erol CANSEL ve Yavuz NAZAROĞLU bu
görüşe katılmamışlardır.
dd- 4. Madde Yönünden inceleme:
Madde, 285 sayılı KHK'nin 4. maddesinin (g) bendi ile 7. maddesini
yeniden düzenlemektedir, (g) bendinin yeni biçimine göre, Bölge Valisi, görev
alanı içindeki illerde genel güvenlik, asayiş ve kamu düzeni bakımından
çalışmalarında sakınca görülen veya hizmetlerinden yararlanılamayan kamu
personelinin yer değiştirmesini veya görev alanı dışında geçici veya sürekli
görevlendirilmesini ilgili kurum ve kuruluştan isteyebilecek ve bu istekler
derhal yerine getirilecektir.
Yeniden düzenlenen 285 sayılı KHK'nin 7. maddesiyle de "Bu
KHK ile Bölge Valisine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili idari
işlemler hakkında iptal davası açılamaz." hükmü getirilmektedir. Bu hükmü
hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırabilmek olanağı yoktur. Anayasa'nın 125.
maddesinin yedinci fıkrası olağanüstü yönetimlerde yasanın yürütmenin
durdurulması karan verilmesini sınırlayabileceğim belirtmektedir. Bu hükmün
karşıt anlamından olağanüstü yönetim usullerinde dahi iptal davası açılmasını
engellemeyeceği anlaşılmaktadır. Olağanüstü hal bir keyfilik ve denetimsizlik
yönetimi değildir. Olağanüstü yönetimlerde yetkili makamların yaptıkları
bireysel ve düzenleyici işlemlerin idari yargı denetimine bağlı olması
gerektiğinden kuşku duyulamaz. Özgürlükçü demokratik düzeni benimsemiş
ülkelerde bunun tersi düşünülemez. Ancak, bu. madde 2935 sayılı Olağanüstü Hal
Yasası'nda değil yalnızca Olağanüstü Hal Bölgesi için çıkarılmış olan 285
sayılı Olağanüstü Hal KHK'sinde değişiklikler yapmaktadır ve Anayasa'nın 121.
maddesinin üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve 148. maddesinde biçim ve öz
yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'ne dava
açılamayacağı öngörülen KHK kuralı niteliğindedir. Bu nedenle, bu maddeye
yönelik iptal isteminin yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU madde ile yapılan her iki
değişiklik yönünden, Mustafa ŞAHİN ise maddenin 285 sayılı KHK'nin 7.
maddesinin yeniden düzenlenen bölümü yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
ee- 5. Madde Yönünden İnceleme:
285 sayılı KHK/nin 5. maddesinde, Bölge Valisi emrinde
görevlendirilen personel ile mücavir illerde bulunan sürekli kamu görevlilerine
belli bir oranda tazminat ödeneceği belirtilmişti. Yapılan düzenleme ile 285
sayılı KHK'nin 5. maddesindeki % 30 oranı % 40 olarak değiştirilmiştir. Bu
madde, 285 sayılı KHK'de değişiklik yaptığından gerçek anlamda bir olağanüstü
hal KHK kuralı niteliğindedir. Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrası
nedeniyleuygunluk denetimine konu olamaz. Bu maddenin iptali ile ilgili istemin
yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir.
Yekta Güngör ÖZDEN ve Yılmaz ALİEFENDİOĞLU bu görüşe
katılmamışlardır.
V- SONUÇ:
A. 9.5.1990 günlü, 424 sayılı "Şiddet Olaylarının
Yaygınlaşması ve Karnu Düzeninin Ciddi Şekilde Bozulması Sebebine Dayalı
Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirlere İlişkin Kanun
Hükmünde Kararname", 16 Aralık 1990 günlü, 20727 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan 15.12.1990 günlü, 430 sayılı "Olağanüstü HalBölge Valiliği-ve
Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirler Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname"nin 11. maddesiyle yürürlükten kaldırılmakla
Anayasa'nın 121. maddesi üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve 148. maddesinin
birinci fıkrasındada biçim ve öz yönünden Anayasa'ya aykırılığı savıyla Anayasa
Mahkemesi'ne dava açılamayacağı öngörülen KHK niteliğinde olup olmadığı ve bu
nitelikte görülmeyen kurallarının Anayasa'ya uygunluğu yönlerinden inceleme
olanağı kalmadığından Kararnamenin 1-12.maddelerine yönelik iptal istemi
hakkında bir KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA Yekta Güngör ÖZDEN'in karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. 9.5.1990 günlü, 425 sayılı "2935 Sayılı Kanun ile 285
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname"nin;
1- 2935 sayılı Yasa'nın 11. maddesinin (ö) bendini, 33. ve Ek 1.
maddelerini yeniden düzenleyen 1., 2. ve 3. maddelerinin Anayasa'nın 121.
maddesinin üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve 148. maddesinin birinci
fıkrasında da biçim ve öz yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı savıyla dava
açılamayacağı öngörülen KHK kuralları niteliğinde olmadıklarına ve Anayasa'ya
aykırı olduklarından İPTALİNE, Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEL ve Yavuz
NAZAROĞLU'nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 10.7.1987 günlü, 285 sayılı KHK'nin 4. maddesinin ikinci
fıkrasının (g) bendini ve 7. maddesini yeniden düzenleyen 4. maddesiyle yine bu
KHK'nin 5. maddesinin 24.7.1987 günlü, 287 sayılı KHK ile değişik beşinci
fıkrasını değiştiren 5. maddesi, Anayasa'nın 121. maddesi üçüncü fıkrasında
çıkartılabileceği ve 148. maddesinde biçim ve öz yönlerinden Anayasa'ya
aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'ne dava acılamayacağı öngörülen KHK kuralı
niteliğinde olduğundan bu maddelere yönelik iptal isteminin yetkisizlik
nedeniyle REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU'nun her iki madde
yönünden Mustafa ŞAHİN'in ise 4. maddenin, 285 sayılı KHK'nin 7. maddesini
yeniden düzenleyen kesimi yönünden karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
10.1.1991 gününde karar verildi.
Başkan
Necdet
DARICIOĞLU
|
Başkanvekili
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Güven DİNÇER
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Olağanüstü duruma ilişkin düzenlemelerden 424 ve 425 sayılı
KHK'lere yönelik iptal davasında kullandığım karşıoyların gerekçesini sırayla
açıklıyorum:
l- Anayasa Mahkemesi, 18.7.1990 günlü ilk. inceleme toplantısında,
iptali istenen, iki KHK'yi yalnız eksiklikleri bulunup bulunmadığı yönünden
değil, konunun özelliği nedeniyle genelde öz yönünden de incelemiş, kararın
"İlk İnceleme" bölümünde belirtildiği gibi, Anayasa'nın 121. ve 148.
maddelerinde hakkında biçim ve öz yönünden iptal davası açılamayacağı öngörülen
KHK türünde-niteliğinde olmadığından işin esasının incelenmesine karar
vermiştir. Bu sonuç, ilk inceleme kararında kullanılan karşıoy gerekçeleriyle
de bellidir. Salt KHK niteliğinde bulunsalardı, olağanüstü durumla ve uygulama
bölgesiyle sınırlı kalsalardı Anayasaya uygunluk denetimine bağlı
tutulamayacakları için ilk inceleme evresinde iptal istemi reddedilir, esas
incelemeye geçilemezdi. İncelemeye alınıp alınamayacağı konusunda çok boyutlu
konuşmalar yapılmış, KHK'lerin hukuksal yapıları, içerik-nitelik yönünden
tartışılmış, denetlenebilecek durumda oldukları saptanmakla Anayasal engel
aşılarak inceleme sürdürülmüştür. Böyle olmasa idi, Anayasa'nın 148. maddesi
karşısında olağanüstü duruma ilişkin KHK'lere karşı dava açılamazdı, açılsa da
bakılamazdı. KHK'nin adı değil, içeriği-niteliği önemlidir. Yoksa, Anayasa'ya
karşı dolanlı yol türünde adını "Olağanüstü Durum KHK'si" koyup
içeriğini bu kararnamelerle bağdaşmayan konu ve işlevlerle doldurmak hukuk dışı
uygulamalara araç kılarak Anayasa'ya aykırı duruma getirmek, böylece yargı
denetimini engellemek tutumu her zaman izlenebilir. Böylesi sakıncaları
önlemek, hukuka karşı çıkışları, direnişleri engellemek, yargı denetimini etkin
hiçimde sürdürerek Anayasa'ya egemen kılmak için öze önem vererek inceleme
yapılıp yapılamayacağını belirlemek gereği, Anayasa Mahkemesi'nin ilke düzeyine
gelmiş kararlarıyla kurulmuş bir gelenektir. Ada bağlı kalıp denetimi adla
sınırlı tutmak, özü ve gerçeği yadsımak, adaleti savsaklamak olur. Bu nedenle
dava konusu KHK'lerin incelenmesinde, kararda belirtilenlerden daha kapsamlı
biçimde öz üzerinde durulmuş, içerikle ad arasındaki anayasal uyum özenle
araştırılmıştır. Her şeyde ve her konuda olduğundan çok, hukuk metinlerinde ve
hukuksal belgelerde biçime değil, öze öncelikverilir. Ad ne olursa olsun,
içerik önem taşır. Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda örnek sayılacak düzeyde
gösterdiği özene ters düsen uygulamaların yürütme organınca hiçbir çekinme
duyulmadan sürdürülmesi hukuk devleti yönünden endişe verici boyutludur. Hukuka
bağlılık, hukuka saygı, "hukukun üstünlüğü" ilkesiyle özetlenen
çağdaş, uygar ve demokrat bir tutumun gereğidir. Hiçbir kimse, hiçbir kurum ve
hiçbir konu için ayrıklık tanımayan bu tutumdan ödün verilmesi demokrasinin
çağdaş niteliği olan hukuksallığı olumsuz yönde etkileyerek en sağlıklı
güvenceyi yıkar.
Anayasa'nın 2. maddesinde "hukuk devleti"nden, 6.
maddesinde "hiçbir kimse ya da organın kaynağım Anayasadan almayan bir
devlet yetkisi kullanamayacağından, 11. maddesinde "Anayasa kurallarının,
yasama, yürütme ve yargı organlarıyla yönetim makamlarını, öbür kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kuralları" olduğundan, 138. maddesinde
"mahkeme kararlarına uymak, bunları değiştirmeden, ve geciktirmeden yerine
getirmek" zorunluluğundan, 153. maddesindede açıkça "Anayasa
Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarıyla yönetim
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağladığı"ndan sözedilip kesinliği
vurgulandığına göre, bu kararların gerekçesine aykırı düzenlemelere ve
girişimlere geçerlik tanınamayacağı gibi, kararları etkisiz ve sonuçsuz kılacak
yolların izlenmesi de hoşgörüyle karşılanamaz.
Anayasa Mahkemesi'nin esas inceleme gününün 18.12.199ü olarak
belirlenmesinden sonra, 15-12.1990 günlü, 430 sayılı KHK 16.12.1990 günlü ve
20727 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur. Bu KHK'nin 11.
maddesiyle de, Mahkememizin esas yönünden karar verme aşamasında bulunduğu
10.5.1990 günlü, 424 sayılı KHK, yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak, birçok
kuralı 430 sayılı yeni KHK'ye aktarılmıştır. Anlaşılmaktadır ki, Anayasa
Mahkemesi'nin -önceden kestirilmesi olanaksız, kimsenin bir tahminde
bulunamayacağı- olası iptal karan geçersiz kılınmak istenmiştir. Yargı
denetiminden kaçınılarak, denetimdeki KHK, yeni gün ve sayı ile yenilenmiş, bir
türyeniden yürürlüğe konulmuştur. Nitekim, 1901 Bütçesi'nin TBMM'nde
görüşülmesi sırasında Başbakanın, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya, önceki
kararlarına, bilimsel gereklere uygun kararını eleştirerek bunu önyargı
belirtisi, sakıncalı bir uygulama olaraksunması ve iptal kararı verileceği
sanılarak bu yolu izlediklerini açıklaması durumun gerçek yüzünü ortaya
koymuştur. TBMM tutanaklarına geçen bu konuşma sırasında bağımsızlığı,
yansızlığı, kurumsal ve kişisel her tür etkiye kapalılığından kuşku duyulmayacak
Mahkememize yönelik yanılgı ürünü, dolaylı eleştiriler de dayanaksız biçimde
yapılmıştır. Yasama ya da yürütme organı, yargı kararlarını etkisiz kılacak
yeni düzenlemeleri her zaman yapabilirler. Bu çok kolay olabilir. Ama aslolan,
yargı kararlarına uyulması, onlara öncelik veren uygulamaların yeğlenmesidir.
Biçimsel uygunluk, özde aykırılığı ortadan kaldırmaz. Yasama ya da yürütme
organının yetkili olması, düzenlemeleri yöntemince gerçekleştirmesi hukuka
uygunluğun kanıtlanması değildir. Hukuka ve Anayasa'ya uygunluk özde
uygunluktur ve içtenlikli davranmayı gerektirir. Yoksa, hukuksal boşluklar ve
aykırılıklar hukuk yıkıntısını getirir ki bu da hukuk devletine yaraşmaz,
ilgilileri sorumlu kılar.
Devletin varlığı, ulusun birliği, ülkenin tümlüğü, güvenlik,
sağlık, barış ve mutluluk her yurttaşın en az öbürü kadar özveriyle bağlı kalıp
koruyacağı değerlerdir. Bu konularda yeni düzenlemeler gerekli olabilir. Yargı
erki, bu düzenlemelerin hukuka uygunluğunu gözetip arayacak ve kararlarıyla
sağlayacaktır. Hukuk gözardı edilerek, insan hak ve özgürlükleri çiğnenerek
yapılacak düzenlemelerin, yürütülecek çalışmaların yararı geçicidir. Kaldıki,
hukuk dışlanmadan ya da hukuk dışına düşülmeden de gerçekleştirilme olanakları
vardır. Yürütmeye, kimi makam ve kişilereaşırı, gereksiz, sakıncalı, hukuk dışı
yetkiler ve ayrıcalıklar tanımak geçerli bir çözüm olamaz. Hukuk dışında herşey
yapılabilir, önemli ve değerli olan hukuk içinde bir şeyler yapabilmek,
başarılı olmaktır. Sınırsız tutum, hukukla ve Anayasa ile sınırlanmamış yetki,
onu kullananları yıpratır, devlet zarar görür. Anayasa Mahkemesi, evrensel
kuralların, üstün hukuk kurallarının ulusal yaşama geçirilerek hukuk devleti
saygınlığının onur kazandırmasında önemli bir işlevin sahibi olarak idealleri
koruyacaktır. Siyasİ, askeri nedenlerin önünde hukuksal nedenler vardır. Hukuka
uygun yorumla, hukukla yoğurarak verilecek yön, herkesin paylaşıp katılacağı
bir sonuç olur. Hukuk dinlenmeyerek, hukuka aldırış edilmeyecekse yargının
varlığı bir çelişki olur. Hukuktanayrılmamak içte ve dışta saygınlığın temel
koşuludur. Yüzeysel yaklaşımlarla yargıya eleştiri, yargının hiçbir ilgi ve
ilişkisi bulunmayan güncel siyasal nedenlerle sözde yakınmalar hukuka saygıyla
da bağdaşmaz. Varlığımızı korumanın yolu, hukuka duyduğumuzsaygıdır. Ulusal
bilincin, yurttaşların bilincinin bu değerle oluşması da en sağlıklı
güvencedir. Yargı denetimini daraltmak, gereksiz sınırlamalarla geçersiz
kılarak, engelleyerek hukuk devleti savunulamaz. 424 sayılı KHK'nin
denetlenmekte olan kurallarını kimi süre ve oran indirimleriyle 430 sayılı
KHK'ye olanak yenileme durumu, Anayasa yargısını dışlamaya, olası kararlara
karşı çıkmaya, aykırılıkta direnmeye yönelik bir çabadır. Hukuk içinde yeni
olmaması gereken böyle bir amaca, böyle bir tutuma geçerlik tanınmamalı, olur
verilmemeli, kötü örnek oluşturmaması için yinelenmesi önlenmelidir. Hiçbir
kurum ve kişi, hukukun ve Anayasa'nın üstünde ve dışında olamayacağından,
Anayasa'yı dışlayan her girişim durdurulmalıdır.
TBMM İçtüzüğü'nün düzenlenmemesi gerekçe gösterilerek, Anayasa'nın
91. maddesinde öngörülen, "Yetki yasaları ve bunlara dayanan KHK'lerin
TBMM Komisyonları ve Genel Kurulu'nda ÖNCELİKLE ve İVEDİLİKLE GÖRÜŞÜLMESİ"
savsaklanamaz. Amaca, olaya uygun tutum bırakılarak, yasama denetimi siyasal çoğunluğun
etkisiyle önlendiğine göre, yargı denetimi tam anlamıyla işletilmelidir. Olumlu
ya da olumsuz sonuç, herkesi doyurur, yakınmalar azalır ve ulusal birliğin
aykırılığı güçlenerek devlete, hukuka duyulan güven artar. Anayasaların
yaptırım içermemesine bakılarak ya da yaptırım bekleyerek, yaptırıma gereksinim
gösterilerek yasama işlemini yavaşlatıp engellemenin geçerli yanı yoktur.
Yargı, siyasal iktidarların elinde siyasal niteliğe bürünecek uygulamaların
genişletilmesine, özetle hukuk dışı yollara girilmesine kararlarıyla el
atabilir. Bu siyasallaşmak değildir. Bilinmektedir ki, hukuk ve Anayasa
sınırını aşmayan siyasal takdire karışılamaz. Ama bu özgörüsü (takdiri) 424
sayılı KHK olayında olduğu gibi hukuka karşı kullanmaya karşı çıkılabilir.
Yasamaorganında görüşülemeyen KHK olgusu bir gerçektir. Yargı
denetimi dışında tutulan ve yasama organında da siyasal denetimi yapılamayan
olağanüstü durum KHK'lerinin bir de bu zorunlu niteliklerini aşıp olağan duruma
getirilmeleri üzerinde özenle durmayı gerektirmektedir. 285 sayılı KHK'den 413
ve 421 sayılı KHK'lerle 430 sayılı KHK'ye uzanan çizgide vurgulanacak noktalar
bulunmasına karşın yalnız 424 sayılı KHK'yle sınırlı görüş bildirme durumu
sözkonusudur. Yürütme organı, 413 ve 421 sayılı KHK'lerde olduğugibi 424 sayılı
KHK içinde aynı yolu izlemiştir. Üstelik 18.12.1990 günü yapılacağı bilinen
esas incelemeden üç gün önce gerçekleştirilen yürütme işlemiyle, yargısal
işleyiş engellenmek istenmiştir. Kanımca, bu durum açık bir yetki
saptırmasıdır. Bu nedenleve kimi kurallarının 430 sayılı yeni KHK'ye
aktarıldığı gözönünde tutularak 424 sayılı KHK konusunda öz yönünden inceleme
sürdürülmeli ve gereken karar verilmelidir. Yargı denetimini durdurma, düşünme
amacım taşıyan işlem yürürse yetki saptırması egemenolur. Kaldıki, yürürlükte
kaldığı sürede uygulamalara ilişkin zamanaşımı sınırı içinde açılacak davalar
yönünden de 424 sayılı KHK'nin niteliğinin saptanmasında yarar vardır. Ayrıca,
bu KHK'ye bağlı işlemleri varlıkları bakımından da bu saptama zorunludur,Mahkememizin
çoğunlukla aldığı sonuçtaki karar da bu gereği ve yaran doğrulamaktadır.
Yürütme organı, bu tür oldu-bittilerle Anayasa'yı bir bakıma askıya almış,
olağanüstü duruma süreklilik kazandırmış ve anayasal niteliğini değiştirmiş
olur.
Yeni anlatımlarla, aşağıya çekilmiş süre ve oranlarla yapılan
yenileme, uyuşmazlığı ortadan kaldırmış sayılamaz. Yürütme organının tutumu
yetki saptırmasının yeni bir örneği olduğundan salt bu nedenle bile Anayasaya
uygunluk denetimi sürdürülüp gerçekleştirilmeli idi.Tersine inceleme, bu
karşıoy gerekçemin başlarında değindiğim Anayasa maddelerine aykırılıkları
önlemekte güç kırıcı olacak, Anayasa'yı uygulatmakta ve korumakta da güçlük
çekilecektir. Anayasa'nın 153. maddesinin beşinci fıkrasını oluşturan
"iptal kararları geriye yürümez" kuralını, "kazanılmış hak"
kavramında olduğu gibi yanlış yorumlayarak denetim durdurulmamalıdır. işlevin
etkin olması, denetimi kapsamlı, gerçek, güncel ve doyurucu biçimde yapmaya
bağlıdır. Yürürlükten kalkma görünümü sözel bir durumdur, özü etkilememektedir.
Burada iptal davası ile itiraz davası ayırımı da önemli neden değildir.
Yürürlükten kaldırıldığı için konusunun kalmadığını belirlemek uygun bir
değerlendirme olmamaktadır.
Yürütme organı bu konudaki direnmesini, daha önce, sözlü açıklamada
belli etmiştir.
a) Anayasa'nın 149. maddesinin dördüncü fıkrasıyla 2949 sayılı
Yasa'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, Anayasa Mahkemesi'nin,
"... iptal istemi çerçevesinde sözlü olarak tanıtıcı teknik açıklamalarda
bulunmaları için Hükümet temsilcilerinin yetki belgeleriyle hazır olmalarının.
Başbakanlığa bildirilmesi" üzerine 22.11.1990 günü yapılan sözlü
açıklamada konuşan İçişleri Bakanı, yansız tutumla tekmil görüş açıklama yerine
düzenlemeleri savunmuş ve konuşmasının sonunda "...Hiçbir hukuki dayanağı
olmadan açılmış bulunan davanın reddedilmesini saygılarımla arz ve talep
ederim" demiştir. Bunu, 8 sayfalık dilekçesinde de vurgulamıştır.
b) Aynı sözlü açıklamada yine bir yan tutumuyla konuşan içişleri
Bakanlığı Müsteşarı da aynen okuduğu 40 sayfalık dilekçesinin 36. sayfasında
anayasal değerlendirmelere girmiş, önce "... işin esasına girilmeden
reddedilmesini, Anayasa gereğince açılmamış sayılmasının, mahkemenin bu hususta
yetkili ve görevli olmadığının teshilini" istemiş, sonra da"...
yersiz bir şekilde, gerçeklerden kopuk bir anlayışla, hiçbir hukuki dayanağı
olmadan açılmış bulunan davanın reddini ... arz ederim" demiştir.
c) İktidarda bulunan Anavatan Partisi Genel Başkanlığı'nın, 2949
sayılı Yasa'nın 31. maddesi uyarınca vardığı, 17.9.1990 günlü 23 sayfalık
yazılı düşüncede yinelenen yukarıdaki yanlı görüşler, Anayasa Mahkemesi'-nin
18.7.1990 günlü ilk inceleme kararının yanlış değerlendirildiğini, hukuksal ve
anayasal özelliklerin yeterince kavranmadan, iptal kararı önyargısıoluştuğunun
sanıldığını, iptal olasılığının haklı ya da haksız olacağı anlaşılmadan,
gerekçe beklenmeden, denetimi engellemek için yeni 430 sayılı KHK'nin
çıkarıldığını kanıtlamaktadır.
. Kimi yasalara ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçelerinin
ve Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasının gözardı edilerek aynı kuralların
yeniden yürürlüğe konulmasındaki tutumla bütünleşen KHK'lerle ilgili tutum,
amacın göstergesidir. Anayasa'ya aykırılıktan kaçınmak, uygunluk için
içtenlikle çaba göstermek yerine aykırılıkta direnmek, siyasal istek ve
tutkuları hukuksal gereklerin önüne ve üstüne koymak, hukuka uygunluğu
önemsememek hukuk devletinde her kişi ve kuruluşun kaçınması gereken bir
davranıştır. 424 sayılı KHK'den 430 sayılı KHK'ye geçişi hukukla-yargıylaoyun
anlamında nitelendiriyorum.
Bu nedenlerle çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
2- Mahkememiz kararının (B) ayrımının 2. kesiminin konusunu
oluşturan 425 sayılı KHK'nin 4. ve 5. maddelerinin de iptal edilmesi
görüşündeyim. Fazla yer ve zaman almaktan kaçınarak, 424 sayılı KHK için
kullandığım karşıoy gerekçelerimi bu maddeler hakkında da yinelediğimi ve öbür
karşı oy gerekçelerine katıldığımı, ayrıca olağanüstü durum KHK'si niteliğinin
bu maddelerin, öngördüğü durumlar için söz konusu olmayacağını belirtmekle
yetiniyorum.
Bu bağlamda, özellikle şu hususları vurgulamayı, karşıoy
gerekçemin dayanağı yönünden, yararlı buluyorum:
a) Genelde yargıyla ilgili düzenlemeler KHK'lerle yapılmamalıdır.
Bu konuda daha önceki karşıoylarımı, öncelikle Esas: 1986/15, Karar: 1987/1
sayılı kararla ilgili olanını, yinelerim (Resmi Gazete 4.10.1987, Sayı 19594).
b) Yargı bağımsızlığı, bağımsız devlet olmanın başta gelen koşulu
olduğundan, Anayasa'nın 13. ya da 15. maddelerine dayanılarak, yargı konusu
KHK'lerle düzenlenemez. Bu konuda da, 12.5.1988 günlü, 3446 sayılı Yasa'nın 2.
maddesinin iptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi'nin 28.2.1989 günlü, Esas:
1988/32, Karar: 1989/10 sayılı kararına yollama yapıyorum. Hukuk, hukuk
devleti, hukukun üstünlüğü ilkesi, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi
konusunda özgün ve örnek anlatımlar taşıyan bu kararda (Resmi Gazete 22.6.1989,
sayı 20203) üzerinde durulan kavram ve kurumlar gözetilerek Bölge Valisi'nin
yargıç ve cumhuriyet savcılarıma görevlendirilmesine ilişkin yetkisini gereksiz
ve sakıncalı buluyorum. Sıkıyönetim durumunda bile uygulanamayacak kuralların
olağanüstü durum için öngörülmesi hukuk devleti niteliğiyle bağdaşmamaktadır.
Olağanüstü durum KHK'siyle de Bölge Valisi'ne yargı alanında bu tür yetki
tanınamaz. Yargı konusunda çokduyarlı olmak, yargı bağımsızlığıyla yargıç güvencesini
asla zedeletmemek gerekir. Yürütmeye bu alanda tanınan yetki, hem erkler
dengesini bozacak hem de erkler arasındaki uyumu kaldırarak yurttaşın hukuka ve
adalete olan güven ve inanını sarsacaktır. Yürütmenin etki ve egemenliğinde
görülen yargı ve yargılama kimseyi doyuramaz. Yargının işlevi siyasal olsa bile
hiçbir siyasal yandaşlığı ya da karşıtlığı olamaz. Yürütmenin güçlendirilmesi
amacıyla yapılan anayasal değişikliklerle başlatılan yargıya elatma425 sayılı
KHK ile olağanüstü durum nedeniyle genişletilmiştir. Uygun karşılanmasını
olanaksız buluyorum.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasanın 6. maddesinin birinci fıkrasında, "Egemenlik
kayıtsız şartsız Milletindir." denildikten sonra ikinci tümcesinde,
"Türk Milleti, eğe menliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili
organları eliyle kullanır." hükmü öngörülmüştür. Bu maddeye göre, ulusa
ait egemenlik, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle veAnayasanın
öngördüğü denge içinde kullanılması gerekir. Bu görüş, Anayasa Başlangıç'ta,
"Kuvvetler ayrımının, Devlet organları alanında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla
sınırlı, medeni biriş bölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu;" biçiminde Anayasal kurala bağlanmıştır. Önemli
olan, Türk Ulusunun egemenliğini, Anayasa'nın öngördüğü kuvvetler ayırımı
ilkesine ve Anayasal denge esasına göre yetkili organlar eliyle kullanmasıdır.
Anayasanın, yasama yetkisiyle ilgili 7., yürütme yetkisi ve
göreviyle ilgili 8. ve yargı yetkisiyle ilgili 9. maddelerinde egemenliğin,
kuvvetler ayırımı esasına göre kullanılmasıyla ilgili temel kurallar
belirlenmiştir.
Bu hükümlere göre, yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez. Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak
kullanılır ve yerine getirilir. Yürütmenin,Anayasa ve yasalara uygun
kullanılması ve Anayasanın 125. maddesinde "idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." denilmesi nedeniyle yasamaya ve
yargıya oranla daha bağlı bir yetki kullandığı ya da görev yaptığı kuşkusuzdur.
Anayasa'nın öngördüğü esas, yasama yetkisinin kayıtsız, koşulsuz
TBMM'nde olması; yürütmenin görev ve yetkisinin yasamanın ürünü olan Anayasa ve
Yasalara göre kullanılmasıdır. Başka bir deyişle yürütme işlevini yasalara
uygun bir biçimde yerine getirecektir.
'Anayasa, hiçbir halde, yürütmenin yasama yerine geçmesini, asli
ve bağımsız bir türde kural koyucu yetki kullanmasını ve yasama yetkisinin
devrini öngörmemiş ve kabul etmemiştir. Bu esas, Kanun Hükmünde Kararnamelerle
ve olağanüstü dönemde çıkarılacak KanunHükmünde Kararnamelerle ilgili hükümler
için de geçerlidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin E: 1988/64, K: 1990/2 sayılı
kararında, "... yasama yetkisi genel ve asli bir yetkidir. Bu yetki
TBMM'ne aittir, devredilemez. Kanun Hükmünde Kararnameler, unsurlarıAnayasada
belirlenen yetki yasalarına göre çıkarılır ve işlem görürler, ayrık durumlar
içindedirler ve bağlı bir yetkinin kullanılması yoluyla hukuksal yaşamı
etkilerler." (RG: 21.4.1990, 20499);
Başka bir kararında, "Yasama yetkisinin herhangi bir nedenle
ve sınırlı da olsa devri olanaksızdır." (E: 1988/62, K: 1990/3, RG:
12.10.1991), denilmektedir.
Anayasanın 87. ve 91. maddelerine göre TBMM'nce kabul edilen ve
Anayasada öngörülen unsurları içeren yetki yasaları uyarınca Bakanlar
Kurulu'nca çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler, yasa gücünde olsalar da, yasa
değildirler ve yasama işlemi sayılmazlar. Ancak TBMM'nce değişiklikle ya da
aynen kabul edildikleri tarihte yasama işlemi niteliğini kazanırlar.
Anayasanın 91. maddesine göre, Kanun Hükmünde Kararnameler, Resmi
Gazete'de yayımlandıkları gün TBMM'ne sunulurlar, TBMM komisyonları ve Genel
Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülürler, yayımlandıkları gün Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler bu tarihte; TBMM'nce reddedilen
kararnamelerbu kararın Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmi Gazete'de yayımlandıkları gün yürürlüğe girer.
Böylece, Kanun Hükmünde Kararname, yürütmenin temelde yasamaya
dayalı genel, düzenleyici işlemi olup, ayrık ve bağlı bir yetkinin öncelikli ve
ivedi durumlarda kullanılmasıdır. Yasa ise, asli ve bağımsız bir yetkinin
(yasamanın) ürünüdür.
Olağanüstü hal Kanun Hükmünde Kararnamelerine gelince, bunların
isimleri Kanun Hükmünde Kararname olmakla beraber gerek dayandıkları yetki,
gerekse amaç ve işlevleri nedeniyle olağan kanun hükmünde kararnamelerden çok
ayrıdır; olağan kanun hükmünde kararnameler, belli konularda çıkartabildiği
halde, olağanüstü hal KanunHükmünde Kararnameler Anayasanın 121. maddesinin son
fıkrasına göre "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda", daha
çok, Olağanüstü Hal Yasası'nın düzenleme getirmediği ya da düzenlemenin
yetersiz görüldüğü durumlarda Anayasanın 15. maddesindeki kapsamve sınır içinde
"temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" için
çıkarılabilir. Bu kararnameler, "olağanüstü halin gerekleriyle"
konuca, "olağanüstü hal ilân edilen bölge" ile yerce ve
"olağanüstü hal süresiyle" zamanca sınırlıdır.
Normal Kanun Hükmünde Kararnamelerden ayrı olarak bu kararnameler
için bir yasak alan bulunmamaktadır, Anayasanın 91. maddesinde unsurları
sayılan bir yetki yasasına dayanma zorunlulukları yoktur, Anayasal denetime de
bağlı değildirler (m. 148).
Son olarak, normal Kanun Hükmünde Kararnameler Bakanlar Kurulu
tarafından çıkarılmasına karşın, olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri
Cumhurbaşkanı'nın Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'nca çıkarılmaktadır.
Olağanüstü kanun hükmünde kararnamelerin, yetki yasalarına
dayanmaları zorunluluğunun bulunmaması, olağanüstü halin gerekli kıldığı
konularda, Anayasanın 15. maddelerinde korunan sert çekirdekli haklar ve
uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler dışında temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını durdurabilmelerinedenleriyle, ilk bakışta, asli bağımsız bir
yetkiye dayandıkları söylenebilir. Ancak, Anayasanın 121. maddesinin son
fıkrasında, "Bu kararnameler, Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onayına sunulur; bunların Meclisçeonanmasına
ilişkin süre ve usul, içtüzükle belirlenir." denilmesi karşısında bu
yetkinin de yasamaya bağlı ve türevsel nitelikte olduğu anlaşılır.
Nitekim Anayasanın 91. maddesinde Kanun Hükmünde Kararnamelerin
yayımlandıkları gün, TBMM'sine sunulur denilmesine karşın, 121. maddesinin son
fıkrasında, aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ONAYINA sunulur; fıkranın
devam eden kısmında ise "bunların Meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve
usul, içtüzükle belirlenir." denilmektedir. Anayasa, olağanüstü halingerekli
kıldığı konularda çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelerin, daha önceden
çıkmış bir yetki yasasına dayanması zorunluluğunu getirmemekle beraber,
bunların yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ONAYINA
sunulmasını öngörmüş ve bunlarınonaylanmasına ilişkin süre ve usul içtüzükle
belirlenir denilmiştir. Normal kanun hükmünde kararnamelerde önceden
yetkilendirme esas olmasına karşın, olağanüstü hal kararnamelerinde
"ONAY" ile, sonradan yetkilendirme esastır. Nitekim, Anayasanın 121.
maddesinin gerekçesinde, "... hükümete yasama meclisinin denetimi altında
kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiştir." denilmektedir. Aynı
gerekçede olağanüstü kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak "Bütün
tasarruflar yasama meclisinin denetimialtında düzenlenecektir."
denilmektedir. Bu denetim, doğaldır ki, TBMM tarafından olağanüstü kanun
hükmünde kararnameleri onaylamak suretiyle hemen yapılması gereken bir
denetimdir. Bu denetimin süre ve usulü bu amaçla yapılacak içtüzükle
belirlenecektir.
Böylece olağanüstü Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisinin
kullanılması, onayın süre ve usulünü gösteren içtüzüğün yapılması koşuluna
bağlıdır. Başka bir deyişle bu tür KHK'ler, koşullu bir yetkiye göre
çıkarılabilir; koşul içtüzüğün yapılmış olmasıdır.
Anayasanın 121- maddesini yukarıda sözünü ettiğimiz 6., 7. ve 8.
maddelerle birlikte yorumladığımızda, olağanüstü Kanun Hükmünde Kararname
çıkarma yetkisinin, TBMM'nin denetiminde ve onunla birlikte kullanılacak bir
yetki olduğu sonucuna varılır. TBMM, ONAY'a ilişkin süre ve usulü
belirleyecektir. İçtüzüğü yapmamış ise, bu yetkinin yürütmeye verilmesini uygun
bulmamış demektir ve bu durumda yürütme organı, Anayasanın 121. maddesinde
öngörülen, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Kanun Hükmünde Kararname
çıkaramaz, Olağanüstü Hal Yasası'yla yetinmek durumundadır. Anayasaya göre,
olağanüstü hal kanun hükmünde Kararnamelerin çıkarılabilmesi için, öncelikle,
Anayasanın öngördüğü içtüzüğün yapılması gerekir. Aksi halde, Anayasanın 7.
maddesinde öngörülenyasama yetkisinin devredilmezliği temel kuralı ihlâl edilmiş
olur. Yetki yasasına göre çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin, öncelikle ve
ivedilikle görüşülmesi esasını kabul etmiş bir Anayasanın, yetki yasasına
dayanmayan, temel hak ve özgürlüklerintümüyle kullanılmasını durduran, yargı
denetimine bağlı olmayan KHK'ler için, yasamayı dışlayan bir yetkiyi
benimsediği kabul edilemez ve Anayasanın kendi temel ilkeleriyle çeliştiği
düşünülemez. Yasama yetkisinin yürütmeye, devredilmesini, belli bir alandada
olsa, Cumhuriyetin nitelikleri arasında demokratik hukuk devleti ilkesine
değiştirilemeyecek biçimde yer veren bir Anayasa ile bağdaştırmak olanaklı
değildir. Öte yandan, Fransız Anayasasının 16. maddesine göre Devlet Başkanı,
ülke bütünlüğü tehlikeye düştüğü, uluslararası yükümlülükler yerine
getirilmediği, Anayasal kurumlar islemediği takdirde olağanüstü yetkiler
kullanabilir. Ancak, Devlet Başkam, bu yetkisini Anayasada sayılan koşulların
oluşması durumunda dahi, Başbakan, Meclis Başkanları ve Anayasa Konseyi'ne
danışarak kullanabilir. Bu durumda parlamento kendiliğinden toplanır.
İtalyan Anayasasının 77 nci maddesine göre ise, olağanüstü
hallerde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, Resmi Gazete'de yayımlanıp
yürürlüğe girdikleri gün yasaya dönüştürülmek üzere Meclislere sunulurlar.
Meclisler toplantı halinde değil ise, hemen toplantıya çağrılırlar ve beş gün
içinde toplanırlar. Parlamentonun 60 gün içinde onaylamadığı KHK'lerin
öngördüğü sonuçlar yayımlandıkları günden itibaren hükümsüz kalır. Ayrıca,
İtalyan hukukuna göre, bu tür KHK'ler de, Anayasal denetime tabidir (m: 134/2).
Görüldüğü üzere, demokratik bir ülkede yürütme bu yetkiyi yalnız
başına kullanmamaktadır.
Kaldıki, Anayasanın 5. maddesinde, Devletin temel amaç ve
görevinin, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyet ve demokrasiyi korumanın yanında, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlayıp, kişinin temel hak ve
özgürlüklerini sınırlayan engelleri kaldırmak olduğu açıkça hükme bağlanmıştır.
Anayasa, böylece, devlet yetkileriyle, kişilerin refah, huzur ve mutluluğuyla
doğrudan ilgili olan temel hak ve özgürlükler arasında hassas bir denge
kurulmasını öngörmüştür. Olağanüstü durumlarda dahi bu dengenin mümkün olduğu
oranda korunması gerekir. Devlete düşen görev, demokratik hukuk Devleti ve
insan haklarına saygı anlayışı içinde asayişi sağlamaktır.
Olayda olağanüstü Kanun Hükmünde Kararnamenin TBMM'nce
onaylanmasına ilişkin süre ve usulü belirleyen içtüzük yapılmamış olduğu ve
seneler önce yayımlanan olağanüstü KHK'lerin dahi Meclis'ce onaylanamadığı
anlaşılmaktadır. Bu nedenle, 425 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yetkisiz
çıkarılmıştır. Bütünüyle iptali gerektiği oyu ile 4. ve 5. maddeler yönünden
verilen karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
9.5.1990 günlü, 424 sayılı "Şiddet Olaylarının Yaygınlaşması
ve Kamu Düzeninin Ciddi Şekilde Bozulması Sebebine Dayalı Olağanüstü Halin
Devamı Süresince Alınacak ilave Tedbirlere ilişkin Kanun Hükmünde
Kararname"nin 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11. ve 12.
maddeleri ile 9.5.1990 günlü, 425 sayılı "2935 sayılı Kanun ile 285 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname"nin 1., 2-, 3., 4. ve 5. maddelerinin Anayasa'nın 2., 5., 6.,
7., 13., 15., 23., 28., 29., 38., 91., 103., 104., 320., 121. ve 148.
maddelerine aykırılığı savıyla iptali istenmektedir.
Burada önemli olan ve alıklığa kavuşturulması gereken husus,
iptali istenen Olağanüstü Hal KHK'lerinin, Anayasa'nın 121. maddesi üçüncü
fıkrasındaki, "Olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, Kanun Hükmünde
kararnameler çıkarabilir" kuralına aykırı düsen yönlerinin bulunup
bulunmadığıdır.
Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verme ile ilgili
Anayasa'nın 91., 120. ve 121. maddelerindeki hükümler birlikte incelendiğinde,
Anayasa'nın 121/3. ve 122/2. maddeleri gereğince "olağanüstü halin ve
sıkıyönetimin gerekli kıldığı konulara ilişkin olarak Cumhurbaşkanının
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca çıkarılacak olağanüstü hal
KHK'lerinin çıkarılması yetkisi doğrudan doğruya Anayasa'dan doğmakta ve ayrıca
bütün olağanüstü KHK'lerin, Anayasa'nın 91 /l. maddesindeki konu ile ilgili
sınırlandırmaya tabi olmadıkları görülmektedir. 91. maddeye göre çıkarılan KHK
bir yetki kanununa dayanılarak çıkarıldıklarından, konumuz dışındadır.
Anayasa'nın 120. maddesi, "Anayasa ile kurulan hür demokrasi
düzenini veya temci hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın
şiddet hareketlerine ait ciddi, belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet
olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi sakilde bozulması hallerinde,
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun
da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya
bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir."
denildikten sonra Anayasa'nın 121. maddesi ikinci fıkrasında "...
olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı, geçerli olmak üzere Anayasa'nın
15. maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerinnasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve
ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği,
görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikle); yapılacağı ve "olağanüstü
yönetim usulleriOlağanüstü Hal Kanunu'nda düzenlenir." denildikten sonra,
üçüncü fıkrasında ise olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, KHK'ler
çıkarabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Bilinen İllerde ilân edilen olağanüstü hal süresince 25.10.1983
tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası uygulanmış, ancak şiddet
hareketlerinin yaygınlaşmasının önlenememesi üzerine, Anayasa'nın 121/3.
fıkrası gereğince dava konusu 424 ve 425 sayılı Olağanüstü Hal KHK'leri
çıkarılmıştır. 424 sayılı Olağanüstü Hal KHK'si ilave tedbirleri kapsamakta
iken daha sonra 430 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır. 425 sayılı
olağanüstü hal KHK ise 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu ile 285 sayılı
olağanüstühal kararnamesinde değişiklikleri içermektedir.
Anayasa'nın 91. maddesi, olağan KHK'nin bir yetki kanununa göre
çıkarılabileceğini, temel haklar, kişi haklan ve ödevleri ile siyasal haklar ve
ödevlerin bu çeşit KHK'lerle düzenlenemeyeceğini vurgulamakta ve yetki
kanununun hangi şartları taşıması gerektiği gösterilirken, bu maddenin besinci
fıkrasında "sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun KHK çıkarmasına ilişkin hükümler
saklıdır" demektedir.
Bu saklı tutulan hükümden olağanüstü hal KHK'si ile olağanüstü hal
kanunu ve olağanüstü hal KHK'lerinde değişiklik yapılabileceği anlaşılmaktadır.
Zira olağanüstü hal, olağan dışında, şartları kesinlikle önceden
tesbit edilemeyen, normalin üstü ve kamu düzenini bozan bir haldir. Normal
yasama prosedürü ile kanun çıkararak bu nevi şiddet hareketlerini önlemek
mümkün, değildir.
1982 Anayasası'nın temel fikirlerinden birinin de devletin
terörizmle ve yaygın şiddet hareketleriyle daha etkin mücadele edebilmesini
sağlama olduğu görülmektedir.
Anayasa devletin terör ve anarşi karşısında acz içerisinde
kalmasını kesinlikle önleyecek hükümleri ve yaklaşımım en veciz bir şekilde
başlangıcında belirtmiştir.
Burada "Ebedi Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal
Türk Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü
ve yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada"
diyerek Anayasanın hazırlanma gerekçesi ortaya konduktan sonra "Hiçbir
düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının Devleti ve
ülkesiyle bölünmezliği esasının ... karşısında korunma göremeyeceği ..."
ifadesiyle, temel amaç ve yaklaşımını açıklamıştır.
Anayasa'nın başlangıcı ile 120. ve 121. maddeler birlikte ele
alındığında, olağanüstü hallerde yaygın şiddet hareketlerini önlemek ve kamu
düzenini sağlamak için, yürütmenin etkin yetkilerle donatıldığı görülür.
Olağanüstü hal KHK'leri somuta indirgenemez, bu nedenlerle, söz
konusu kararnameler, organ ve yetkililerin kararma konu olacaktır.
Diğer taraftan alınan tedbirlerin, ilin edilmiş olağanüstü hal
bölgesi ile de sınırlandırılması fiilen mümkün değildir. Zira, Anayasamızın
olağanüstü halin yapısı ile ilgili 119. ve 120. maddeleri olağanüstü hal
bölgesinden bahsettiği halde, olağanüstü hal fonksiyonu ile ilgili 121. maddesinde
bölgeden söz etmemektedir.
Anayasa koyucu, 121/2 ile bir temel kanunu (2935 sayılı Olağanüstü
Hal Kanunu) hakların teminatı olarak onamış ancak 121/3'e dayanılarak
çıkarılacak, KHK'leri sözü edilen kanunun lafzı ile değil, temas ettiği ve
gerek duyulan konularla sınırlandırmıştır.
Görülüyor ki yürütme organının, olağanüstü hal yönetim biçimlerine
geçebilme, bütün önlemleri yetki yasası bile gerekmeden alabilme ve çok sınırlı
birtakım istisnalar dışında bütün hak ve özgürlüklerin kullanılmasını durdurabilme
yetkileri Anayasa'dan kaynaklanmaktadır.
Nitekim olağanüstü hal süresince Cumhurbaşkanının başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak olağanüstü hal KHK'lerin konu
bakımından kapsamı Anayasa'nın 121. maddesi üçüncü fıkrasında "Olağanüstü
halin gerekli kıldığı konular" biçiminde belirlendiğine ve. olağanüstü
hallerle ilgili düzenlemelerin konu bakımından neleri kapsayacağı ve ilkeleri
aynı maddenin ikinci fıkrasında açıklandığına göre; bu tedvin şeklinden Anayasa
koyucunun "Olağanüstü hallerle ilgili" düzenlemenin Olağanüstü Hal
Kanunu ile yapılmasını ve ancak olağanüstü hal süresince de gerektiğinde
Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Hakanlar Kuruluna, Anayasa'nın 121.
maddesi ikinci fıkrasında kapsam vesınırı belirlenen konulara ilişkin ve
olağanüstü hal kanununda değişiklik yapmak da dahil olmak üzere olağanüstü hal
KHK'leri çıkarma yetkisi vermiş olduğunun kabulü gerekir.
Bunun anlamı ise, olağanüstü hal kararnamelerinin, olağanüstü hal
bölgesinde yürürlüğe giren olağanüstü hal yasası ile birlikte, görevlilere
olağanüstü haller yüzünden bozulmuş kamu düzenini yeniden sağlamak için gerekli
yetkileri vermeleridir. Ancak, bazan olağanüstü hali yaratan sebeplerin
farklılığı, olağanüstü hal kanunundaki düzenlemenin yetersiz kalması sonucunu
getirebilir. 13u durumda bu kanunun da ilgili hükümlerinin süratle
değiştirilmesi veya yeni hükümler konması için de olağanüstü hal kararnamesiyle
gerekli düzenlemeler yapılabilir. Zira bu kararnameler de temelde 91. maddenin
birinci fıkrasında adı geçen normal KHK'den farklı değildir. Normal KHK ile bir
yasa değiştirilebildiğine göre, olağanüstü hal kararnamesi ile olağanüstü hal
kanununda değişiklik yapılması mümkündür. Olağanüstü hal kararnamesi
yürürlükten kalksa da yasada yapılan değişiklik varlığını korur. Kanun koyucu
bu yasadaki değişikliğin sürekli olmasını uygun bulmuşsa, olağanüstü hal
kararnamesi ile de her olağanüstü hal bölgesinde uygulanacak kalıcı
değişiklikleri olağanüstü hal kanununda yapabilir. Aksini düşünmek, yani olağanüstü
hal kanununda bir değişiklik yapmak için, kanunun normal değiştirme kurallarına
başvurmak olağanüstü halin gerektirdiği hızlı tedbir alma ve olayları süratle
bastırma gerçeğine ters düşer.
Ayrıca olağanüstü hal bölgesi için ihtiyaç görülmesi halinde olağanüstü
hal kanununda değişiklik yapılmadan olağanüstü hal KHK ile yeni bir düzenleme
getirilmesi durumunda aynı maksat için iki yasal düzenleme söz konusu olacak,
ülkenin farklı kesimlerinde ilân edilen olağanüstü hal bölgesinde aynı
konularda farklı uygulamalarla karşılaşılacaktır. Bu durumu, olağanüstü hal
kanununun amacı ile bağdaştırmak olanaksızdır.
Olağanüstü hal ilân edilen bölgeler dışında da, olağanüstü halin
ilâmın gerektiren eylemlere ilişkin olarak ve aynı amaç doğrultusunda, yaygın
şiddet olaylarının tırmanması ve önlenememesi için teşvik ve tahrik edici bazı
kişi veya kişilerce eylemlere girişilmektedir. Sözü edilen bu bölgelerde
olağanüstü hal ilân edilemeyeceğine ve aksine bir davranışla işbu bölgelerde de
olağanüstü hal ilân edilme yoluna gidilmesi halinde, bu gibi eylem yapanlar,
devamlı olarak bölge değiştireceklerinden, bu durumda da tüm yurtta olağanüstü
hal ilanı yoluna gidilmesi, Anayasa'nın ilgili maddeleri ile bağdaşmayan ve tüm
bölgeler vatandaşların temel hak vehürriyetlerinin sınırlandırılması veya
durdurulması gibi bir uygulamaya gidilmiş olur.
Bu konuda gerçekçi bir sonuca varabilmek için Anayasa'nın 121.
maddesi birinci fıkrasında yer alan "olağanüstü halin gerektirdiği
tedbirler" ve ikinci fıkrasında belirtilen "olağanüstü halin gerekli
kıldığı konularda" biçimindeki deyimlerin, Ceza Hukukundaki murtabit
eylemlerle ilgili ilke ve esasların gözönünde tutulması gerekir. Diğer bir
deyimle, tahrik ve teşvik edici bu eylemler olağanüstü hal bölgesi ile
irtibatlı sayılacak, bu bölgelerde de olağanüstü hal ilânına gerek
kalmayacaktır.
Aksi halde, olağanüstü hal bölgesiyle irtibatlı suç eylemlerini hu
bölge dışına taşıran eylemciler, ülkenin her yerinde çıkaracakları olaylarla
gereksiz olarak olağanüstü hal uygulamasının yaygın hale getirtmeyi ve
vatandaşların hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını, Devlet güçlerinin
olağanüstü hal koşullarına sokulmasını amaçlayabilir ve aslında olağanüstü hal
ilânını gerektirmeyen fakat olağanüstü hal bölgesiyle irtibatlı ve münferitfiil
ve eylemler yüzünden toplumun büyük bir kesimi olağanüstü hal rejiminin içine
itilmiş olur.
Önemli olan, olağanüstü hal rejimlerinde gerektiğinde temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanabileceğine yetki veren düzenlemeler değil, asıl olan bu
yetkilerin kötü ve ızdırap verici uygulanmasına meydan verilmemesi, varsa
önlenmesidir.
Gerçekten de olağanüstü hal ilân edilen bölgeye hitap eden aynı
amaca yönelik yıkıcı, tahrip edici, bölücü faaliyetlerin olağanüstü hal bölgesi
dışında da olsa olağanüstü hal bölgesinde uygulanan hukuki düzen dışında
düşünmek olanaksızdır.
Sözü edilen, olağanüstü hal KHK'siyle getirilen yetkiler ve
alınması öngörülen tedbirler, Devletin gücünü ve caydırıcılığını sağlamayı
öngörmektedir.
Kaldıki olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde Anayasa'nın
121. ve 122. maddeleri gereğince çıkarılan KHK'lere karşı şekil ve esas
bakımından iptal davası açılamayacağı ve mahkemelerde Anayasa'ya aykırılık
iddiasının ileri sürülemeyeceği 2949 sayılı Kanunun 19. maddesi ve Anayasa'nın
148.maddesinin âmir hükümleri gereğidir.
Yukarıda açıklandığı üzere 9/5/1990 günlü, 425 sayılı "2935
sayılı Kanun ile 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin 1., 2. ve 3. maddelerinin
Anayasa'nın 91. ve 121. maddelerine uygun olarak olağanüstü halin gerekli
kıldığı konulara ilişkin biçimde düzenlenmiş olması nedeniyle, Anayasa'nın 148.
ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 19. maddelerine göre şekil ve esasbakımından Anayasa'ya aykırılığı
iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne dava açılamayacağı cihetle, sözü edilen bu
maddelerle ilgili davanın yetkisizlik yönünden reddi gerekir.
Bu nedenlerle çoğunluğun, 10/1/1991 günlü, 425 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname'nin 1., 2. ve 3. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu
görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Erol
CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
AYRIŞIK
GEREKÇE VE KARŞIOY YAZISI
Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrası hükmüyle
Cumhurbaşkanının Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'na herhangi bir yetki
yasasına dayanmaksızın "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda"
olağanüstü hal KHK'leri çıkarma yetkisi verilmiştir. Anayasa'nın 91/9.
maddesinde, olağan KHK'lerin "TBMM Komisyonları ve Genel Kurulunda öncelik
ve ivedilikle görüşüleceği" öngörüldüğü halde, bu madde, olağanüstü hal
KHK'lerinin "Meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usul içtüzükte
belirlenir" demekle yetinmiş ve onaylanma süresiyle ilgili olarak herhangi
bir kriter koymamıştır.
Anayasa'nın 148. maddesinde yer alan ve "olağanüstü hallerde,
sıkıyönetim ve savaş hallerinde, çıkarılan KHK'lerin şekil ve esas bakımından
Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz" diyen
kurala göre, Yasama Meclisinin onayından geçmeyen olağanüstü hal KHK'lerin
Anayasa'ya uygunluk denetimi yapma olanağı yoktur.
1982 Anayasası, 9.11.1982 gününde yürürlüğe girmiş bulunmasına
rağmen, 121. maddede sözü edilen İçtüzük henüz yapılmamış ve bu nedenle de,
olağanüstü hal kararnamelerine siyasal ve yargısal denetim yolu halen
açılmamıştır. Bunun en çarpıcı örneği, 19.7.1987 gününde yürürlüğe konulan 285
sayılı "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"dir.
Demokratik hukuk devletinde, olağanüstü hal uygulaması her ne
kadar otoriter bir karaktere sahip ise de hiç bir zaman keyfi bir dikta rejimi
demek de değildir. Bu konuda yürütmeye verilen üstün yetkiler ona her türlü
denetimden uzak, istediğini yapabilme olanağı vermez. Zira, hukuka bağlı bir
devlette olağanüstü hal rejimi de nihayet bir hukuk rejimidir.
Hak ve özgürlükleri en ağır biçimde sınırlayan ve Anayasa'nın
koruyuculuğunu zayıflatan bu kararnamelerin, vakit geçirilmeden Milletin yegâne
temsilcisi, son mesnet ve mercii olan TBMM'nin onayına sunulmayışının haklı
nedeni, İçtüzüğün yokluğuna bağlanamaz. Bu kararnamelerin, kendi önem ve
özelliklerinin bünyesinden kaynaklanan ivedilik yönleri açıktır; zaten
Anayasa'nın 121. maddesi, olağanüstü hal kararnamelerinin, bekletilmeden
öncelik ve ivedilikle ele alınmasının zorunluluğunu, beklemeye mütehammil
olmadıkları kuralını kendi içinde taşımaktadır.
Anayasa bir bütündür, iç çelişkilerinden, biçim kurallarından
yararlanılarak dar yorumlara itibar etmemek gerekir. Demokratik toplumlarda
şartlar ne olursa olsun, aslolan olabildiğince hak ve özgürlüklerin
korunmasıdır. Anayasa'yı anlama, algılama ve uygulamada hukuk dışına kaymak
suretiyle TBMM'n i devre dışı bırakan, istisnayı, olağan ve genel kural haline
getiren ve böylece ayrık kararname çıkarma alanını yürütmenin keyfine terkeden
bu uygulama, Anayasa'yı kendi amacına ters bir araç haline düşürmüş olur.
Olağanüstü hallerde kamu düzeninin korunması, Anayasa'nın 15.
maddesinin öngördüğü esaslar doğrultusunda kullanılacak araçlar yönünden
sınırlandırılmıştır. Bu sınırların en önemlisi de soyut ve her yöne
çekilebilecek olan "durumun gerektirdiği ölçü" ibaresidir. Bunun en
doğru takdir edileceği yer de, aleni tartışma ve karşılıklı etki ve tepki
sonucunda oluşacak kanaate göre karar verecek olan TBMM'dir. Amaç, nekadar
yüksek bir kamu yararı ve maddi düzenin korunması düşüncesine dayandırılmış
olursa olsun, hukuk sisteminin kabul edemeyeceği böyle bir uygulamaya meşruiyet
kazandıramaz. Çünkü demokrasiyi öz değer ve kurumlarına yabancılaştırmak,
biçimsel olarak koruyup, içeriğini boşaltmak, onu inkâr etmek kadar
tehlikelidir.
Anayasa Mahkemesi, itiraz yolu ile bir dava mahkemesinin sunduğu
Anayasa'ya aykırılık konusunu, kendisine gelişinden başlayarak beş ay içinde karara
bağlamadığı takdirde nasıl ki, dava mahkemesi yürürlükteki kanunlara göre
davayı karara bağlamak zorunda ise, aynı hukuki anlayış içinde, yasama organı
da, olağanüstü hal kararnamelerinin bekletilmeden görüşülmesi için içtüzük
yapılıncaya dek herhalde "YEDEK BİR ÇÖZÜM" yolu bulmak durumundadır.
Esasen, Anayasal düzen, yasa devleti temeline değil, hukuk devleti temeline
oturtulmuş olduğuna göre, mantığın gereği de budur. Olağanüstü yönetim biçimine
uygulamayla süreklilik kazandırılması çağdaş demokrasi anlayışı ve Anayasa'nın
13. maddesinde ifadesini bulan ''demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ile bağdaştırılamaz.
Anayasa'yı uygulamada hukukun dışına taşırılan bu tutum
karşısında, kuruluş amacı özgürlüklerin temel güvencesi olarak öngörülen ve
ödevi özgürlüklerin kullanma biçimlerinin yasalardaki düzenlemelere uygunluğunu
değil, yasalarda çeşitli gerekçelerle getirilen düzenlemelerin, Anayasa'da yer
alan kurallara uygunluğu denetlemek ve özgürlüklerin özünü zedeleyen
sınırlandırılmaları ortadan kaldırmak ve Anayasa'yı, özellikle yasama organına
karşıkoruyarak "hukuk devleti" içinde kalabilmenin güvencesi olan
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 148. maddesinin koyduğu yasak bahane edilerek
yasama organım devre dışı bırakacak biçimde keyfi uygulamalara meşruiyet
kazandıracak bir yorumu benimseyemez. AnayasaMahkemesi içtihatlarla Anayasa'dan
çıkarılabilecek ilkeleri ve denetim kıstastan belirleyebilir. Nitekim; Anayasa
Mahkemesi, bir kararında "Anayasa Mahkemesi, bir kuralın Anayasa'ya
uygunluğunu denetlerken o kuralı yasama organının şu ya da bu nitelikte saymış
olmasıyla bağlı tutulamaz. Anayasa'ya uygunluk denetiminin amacı, ancak Anayasa
Mahkemesinin incelemesi için önüne getirilen kuralı kendi hukuk anlayışına göre
değerlendirilmesini zorunlu kılar..." (19.12.1966, E. 1966/7, K. 1966/46.
AMKD. 5/40).
Diğer bir kararında da: "Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan
sıfatıyla görev yaptığı haller dışında, uygulanacak bir kanun veya Yasama
Meclisi İçtüzüğü hükmünü, Anayasa'ya aykırı görürse, Anayasa Mahkemesinin başvuracağı
tek yol, o hükmü ihmal etmek ve konuya ilişkin Anayasa kuralını
uygulamaktır..." (17.8.1971, E. 1971/41, K. 1971/67, AMKD. 11/67) demek
suretiyle, Anayasa'ya aykırı bir içtüzük hükmünü ihmal edebileceğini
vurgulamıştır. Mevcut bir içtüzük hükmünü ihmal edebilen bir Anayasa Mahkemesi,
varolmayan biriçtüzük hükmünün çıkarılmasına evleviyetle bağlı kalamaz ve
Yasama Meclisinin uygulamasını da kendisine örnek alamaz.
idare hukukunda, ötedenberi uygulana gelen ve nitelikçe bu
düzenlemelerin benzeri bir kural vardır. O da şudur: "... kanun bir
tüzüğün yapılmasını emreder ve bazı hususların tanzimini bu tüzüğe bırakmış
olursa, tüzüğün yapılmasından evvel kanunun ve bilhassa tüzük ile ikmal
edilecek olan hususların yürürlüğe girip girmeyeceği tereddüdü mucip olmuştur.
Tatbikatta kanunun emrettiği nizamname yapılmadan, kanunun bütün hükümlerinin
yürürlüğe gireceği ve tatbik edileceği kabul edilmektedir ... kanunun yürürlüğe
girmesi, idarenin ne zaman ikmal edebileceği malum olmayan tüzüğün isdarına,
yani idarenin keyfine kalacak muayyen bir müddete talik edilemez. Binaenaleyh
kanunun yürürlüğe girmesi doğru olmakla nizamnamenin de derhal tanzim edilmesi
icabeder..." (SS. ONAR, S. 374-375).
Buna göre, Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya uygunluk denetimini,
içtüzüğünü ne zaman yapacağı belli olmayan Yasama Organının gayri muayyen
tutumuna talik edemez ve olağanüstü hal KHK'lerini Meclisin onayından geçmiş
gibi düşünerek denetlemesi Anayasa'ya aykırı olmaz.
285 sayılı KHK'nin 7. maddesini değiştiren 425 sayılı KHK'nin 4.
maddesi, "bu KHK'yle olağanüstü hal bölge valisine tanınan yetkilerin
kullanılmasıyla ilgili işlemler hakkında iptal davası açılamaz" hükmünü
içermektedir. Bu hüküm yargı yolunu kapatmaya ilişkindir. Anayasa'nın hukuk
devletini belirleyen 2. maddesiyle idarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargıyolunu açan 125. maddesine ve 15. maddede öngörülen "durumun
gerektirdiği ölçülülük" ilkesine aykırıdır. Çünkü, kamu düzeninin
korunmasına ve şiddet eylemlerinin önlenmesine yardımcı olacak bir yönü bulunmamaktadır.
Bu nedenle, ölçü kuralı, elverişlilik ilkesiyle çelişmekte ve dolayısıyla da
Anayasa'nın 15. maddesine uygun düşmemektedir. Gerekçede ve 7. maddeye ilişkin
yorumda açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmadım.