ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1990/ 8
Karar Sayısı: 1990 / 12
Karar Günü: 21.6.1990
R.G. Tarih-Sayı :03.02.1991-20775
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Zonguldak İdare Mahkemesi,
İTİRAZIN KONUSU : 9.5.1985 günlü , 18749 sayılı Resmî Gazete' de
yayımlanan, 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu ' nun 18. Maddesinin ikinci
fıkrasının Anayasa'nın 46. Maddesine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
I-OLAY :
Karabük Belediye Başkanlığı, ilçe belediyesi sınırları içerisinde
davacının da, 100. Yıl Mahallesinde tapunun, Ada: 396, Parsel: 82 no.lu 2718
metre karelik arsa üzerinde 4 katlı betonarme bina bulunan taşınmazını kapsayan
bir biçimde, 3194 sayılı İmar Yasası'nın 18. maddesi çerçevesinde arazi ve arsa
düzenlemesi yapmıştır.
Davacı, yapılan uygulama ile taşınmazının 4 parsele ayrılarak
şüyulandırıldığını bir kısmının kamu hizmetlerine ayrıldığını, 3194 sayılı
Kanunun, Anayasa ile teminat altına alınan, Medeni Kanunla uygulama alanı bulan
mülkiyet hakkına aykırı olduğunu ileri sürerek, yapılan uygulama ve
şüyulandırma işleminin iptali için Belediye aleyhine dava açmıştır.
Zonguldak İdare Mahkemesi, davacının Anayasa'ya aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına vararak, 3194 sayılı İmar Yasası'nın 18. Maddesinin,
düzenleme sırasında düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışı
karşılığında arazi ve arsaların yüzölçümünün yüzde otuz beşini geçmemek
şartıyla düzenleme ortaklık payı alınması suretiyle, kamulaştırma
yapılmaksızın, tek yanlı doğrudan hareketle bedelsiz olarak alınmasına olanak
veren kuralının, Anayasa'nın 46. Maddesine aykırılığı savıyla iptali istemiyle
Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III - YASA METİNLERİ :
A - İPTALİ İSTENEN YASA KURALI :
3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun iptali istenen 18.
Maddesi şöyledir:
" Arazi ve arsa düzenlemesi
MADDE 18. - İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve
arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın
birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurularına veya belediyelere ait
bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya
parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak
sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler
yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda
belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve
arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha,
düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında
"düzenleme ortaklık payı"olarak düşünülebilir. Ancak, bu maddeye gire
alınacak düzenleme ortaklık payları , düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların
düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde otuzbeşini geçemez.
Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan yerlerin
ihtiyaç olan yol, meydan, park, otopark , çocuk bahçesi, yeşil saha, cami ve
karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka
maksatlarda kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü
geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları
toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe
kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının
gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha
üzerinden ayrılır.
Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan
fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı
ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez.
Bu düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenleme ortaklık
payı alınanlarından, bu düzenleme sebebiyle ayrıca değerlendirme resmi alınmaz.
Üzerinde bina bulunan hisseli parsellerde, şüyulanma sadece zemine
ait olup, şüyuun giderilmesinde bina bedeli ayrıca dikkate alınır.
Düzenleme sırasında, plan ve mevzuata göre muhafazasında mahzur
bulunmayan bir yapı, ancak bir imar parseli içinde bırakılabilir. Tamamının
veya bir kısmının plan ve mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün
görülemeyen yapılar ise, birden fazla imar parseline de rastlayabilir. Hisseli
bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince
yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe
veya şüyuu giderilmedikçe, bu yapıların eski sahipleri tarafından
kullanılmasına devam olunur.
Bu maddede belirtilen kamuhizmetlerine ayrılan yerlere rastlayan
yapılar, belediye veya valilikçe kamulaştırılmadıkça yıktırılamaz.
Düzenlenmiş arsalarda bulunan yapılara, ilgili parsel sahiplerinin
muvafakatları olmadığı veya plan ve mevzuat hükümlerine göre mahzur bulunduğu
takdirde, küçük ölçüdeki zaruri tamirler duşunda ilave, değişiklik ve esaslı
tamir izni verilemez. Düzenlemeye tabi tutulması gerektiği halde, bu madde
hükümlerinin tatbiki mümkün olmayan hallerde imar planı ve yönetmelik
hükümlerin göre müstakil inşaata elverişli olan kadastral parsellere plana göre
inşaat ruhsatı verilebilir.
Bu maddenin tatbikinde belediye veya valilik, ödeyecekleri
kamulaştırma bedeli yerine ilgililerin muvafakatı halinde kamulaştırması
gereken yerlerine karşılık, plan ve mevzuat hükümlerine göre yapı yapılması
mümkün olan belediye veya valiliği ait sahalardan yer verebilirler.
Veraset yolu ile intikal eden, bu Kanun hükümlerine göre
şüyulandırılan. Kat Mülkiyeti Kanunu uygulaması, tarım ve hayvancılık , turizm,
sanayi ve depolama amacı için yapılan hisselendirmeler ile cebri icra yolu ile
satılanlar hariç imar planı olmayan yerlerde her türlü yapılaşma amacıyla arsa
ve parselleri hisselere ayıracak özel parselasyon planları, satış vaadi
sözleşmeleri yapılamaz. "
B - DAYANILAN ANAYASA KURALI :
İptal istemini içeren başvuruda dayanılan Anayasa kuralı şudur :
"MADDE 46. - Devlet ve kamu tüzelkişileri;kamu yararının
gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette
bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya
yetkilidir.
Kamulaştırma bedelinin hesaplanma tarz ve usulleri kanunla
belirlenir. Kanun kamulaştırma bedelinin tespitinde vergi beyanını,
kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
taşınmaz malların birim fiyatların ve yapı maliyet hesaplarını ve diğer
objektif ölçüleri dikkate alır. Bu bedel ile vergi beyanındaki kıymet
arasındaki farkın nasıl vergilendirileceği kanunla gösterilir.
Kamulaştırma bedeli, nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak tarım
reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanıla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir ve peşin
ödenmeyen kısım Devlet borçlarıiçin öngörülen en yüksek faiz haddine bağlanır.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük
çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir."
IV - İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü ' nün 8. Maddesi uyarınca Necdet
DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN , Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer TURAN, Mustafa
GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN, Oğuz AKDOĞANLI , İhsan PEKEL , Selçuk TÜZÜN, Ahmet N.
SEZER ve Erol CANSEL' in katılımlarıyla 13.3.1990 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, önceki 27.9.1989 günlü kararlar gereğinin yerine getirildiği
saptanmış, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine ve
sınırlama sorununun esas inceleme evresinde ele alınmasına oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor , başvuru kararı ve ekleri, iptali
istenilen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleriyle
öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A-Sınırlama Sorunu :
İlk inceleme evresinde verilen karar gereğince önce sınırlama
sorunu üzerinde durulmuştur.
İtiraz yoluna başvuran Zonguldak İdare Mahkemesi, 3194 sayılı İmar
Kanunu'nun 18. Maddesinin iptalini isterken daha çok bu maddenin ikinci
fıkrasında yer alan ; " Belediyeler ve valiliklerce düzenlemeye tabi
tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri
kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışı karşılığı
düzenleme ortaklık payı olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak
düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların
düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde otuzbeşini geçemez. " hükmü
üzerinde durmuştur.
Mahkeme aynı maddenin; arsa ve arazi düzenlemesinin belediyelerin
ve valiliklerin yetkili olduğunu belirten birici fıkrası ile " düzenleme
ortaklık paylarının, düzenlemeye tabi tutulan yerlerin, ihtiyacı olan umumi
hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarda
kullanılmamayacağı'na ilişkin üçüncü fıkrasına itirazda bulunmamıştır. Maddenin
diğer fıkralarında yer alan hükümlerin ise itiraza temel oluşturan ikinci
fıkrasıyla doğrudan ilgisi bulunmamaktadır.
Diğer taraftan davacı, Karabük Belediyesi aleyhine Zonguldak İdare
Mahkemesi'ne imar uygulaması ve şüyulandırma işlemlerinin iptali istemiyle dava
açtığına göre itiraz yoluna başvuran Mahkeme 'nin incelemekte olduğu iptal davasının
konusu da Karabük Belediyesin 'ce , 3194 sayılı İmar Kanunu 'nun 18. Maddesi
uyarınca yapılan arsa ve arazi düzenleme işlemidir.
Bu nedenle dava konusu somut olay gözönündetutularak, 3.5.1985
günlü, 3194 sayılı İmar Kanunun 'nun 18. Maddesinin itiraz konusu ikinci
fıkrasına ilişkin esas incelemenin " Belediyeler" le sınırlı olarak
yapılması gerekmektedir.
B-Anayasa 'ya aykırılık iddiasının incelenmesine geçmeden önce
ülkemizde imar faaliyetlerine ilişkin yasal düzenlemelerle itiraz konusu
kuralın anlam ve kapsamına ayrıca konuya iliştin tanımlara kısaca değinmekte
yarar görülmüştür.
a)Yasal Düzenlemeler :
Ülkemizde ilk kez 1848 yılında binaların yapı biçimine ve
şehircilik ilkelerine ilişkin, " Ebniye Nizamnamesi " çıkarılarak
yapı biçimine ve şehircilik ilkelerine iliştin, "Ebniye Nizamnamesi "
çıkarılarak, cadde ve sokakların genişletilmesi için yıkılması gereken
binaların, sahiplerinden değer ve sokakların genişletilmesi için yıkılması
gereken binaların, sahiplerinden değer pahası ile satın alınması veya istimlak
edilerek yıktırılması öngörülmüştür.
1856 yılında çıkarılan başka bir düzenleme ile beldenin tezyini,
temizliği ve yolların genişletilmesi gibi işler için bedeli karşılığında
istimlak yapılması esası kabul edilmiştir.
1864 tarihli Turuk ve Ebniye Nizamnamesi ise sokakların
genişletilmesi için alınacak yerlerin, sahipleri tarafından belediyeye parasız
olarak terk edilmesi esasını getirmiş, ancak yeniden sokak açılması durumunda,
"bedeli verilmedikçe, malikin tasarruf haklarının ihlal edilmeyeceğini
" ayrıca belirtmiştir.
Cumhuriyet ilanından sonra, 1928 yılına kadar, ülkemizde 1882 ( 22
Teşrinievvel 1299 ) tarihli, yollar, yangın yerleri ve binalarla ilgili
düzenlemeleri içeren icabeden ve üzerinde bina bulunmayan yerlerin, sokağın iki
tarafındaki sahiplerinden lüzum eden kısmın yarı yarıya ve karşılık
verilmeksizin alınması ilkesi benimsenmiştin. Bu dönemde, Kurtuluş Savaşı'nda
yangın geçirmiş İzmir şehri için 1924 yılında "mevzii imar planı "
hazırlanarak şehrin yeniden düzenlenmesine girişilmiştir.
Türkiye ' de ilk şehir düzenlemesi 1928 yılında çıkarılan 1351
sayılı " Ankara Şehri İmar Müdiriyeti Teşkilât ve Vezaifine Dair Kanun
" ile sağlanmış ve başkent Ankara 'nın imar planı bu Yasa' ya dayanılarak
hazırlanmıştır. Sözü edilen yasada; " İmar planı hudutları içindeki
arsaların gerek münferiden ve gerekse hisseli olarak ifraz ve tevzi "
olunabileceği, yüzde onbeş eksiği ile dağıtım esası kabul edilmiştir.
Daha sonrabütün belediyelere imar planı hazırlama zorunluluğu
getiren 3.4.1930 günlü, 1580 sayılı "Belediye Kanunu" ve 1933 yılında
da kentlerin planlama çalışmasını düzenleyen 2290 sayılı "Belediye Yapı ve
Yollar Kanunu " yürürlüğe konulmuştur. Bu Yasa' da dağıtımda yüzde onbeşe
kadar zayiata yer verilmiştir. 1351 sayılı Ankara İmar Müdürlüğü' nün
kuruluşuna ilişkin yasayla buna 1504 ve ek 1663 sayılı Yasalar ve 2289 sayılı
Yasa Ankara İmar Müdürlüğü 'ne , arsaları şüyulandırarak dağıtma yetkisi
vermiştir.
1956 yılında çıkarılan 6785 sayılı "İmar Kanunu " ile
" Belediye Yapı ve Yollar Kanunu " yürürlükten kaldırılmıştır.
6785 sayılı İmar Kanunu' nun 42 . maddesinde, " imar ve yol
istikamet planları hududu içindeki binalı ve binasız gayrimenkullerin , plana
uygun şekilde inşaata elverişli hale getirilmesi için gayrimenkul sahiplerinin
muvafakatı aranmaksızın birbirleriyle ve yol fazlası ile veya sair belediye,
amme hükmi şahısları ile amme müesseselerine ait yerlerle birleştirilerek, plan
icaplarına göre, müstakil veya şüyulu olarak parsellere ayırmaya ve bu yerleri
yüzde yirmibeşe kadar noksanı ile sahiplerine dağıtmaya Belediyeler
selahiyetlidir... " hükmü yer almıştın, Anayasa Mahkemesi ' nce 42.
Maddedeki " taşınmaz malın gerçek karşılığı verilmeksizin yüzde yirmibeşe
kadar noksanı ile sahiplerine dağıtılabileceğine " ilişkin hükmün Anayasa
' nın 38. Maddesine aykırılığı nedeniyle anayasa Mahkemesi ' nin 22.11.1963
günlü, 1963/278 Karar sayılı kararıyla iptal edilmesi üzerine, anılan madde
11.7.1972 günlü , 1605 sayılı Kanun 'la yeniden düzenlenmiş. Belediyelerin
taşınmazları noksan dağıtma yetkisini içeren kuralı yerine " düzenleme
ortaklık payı " ilkesi getirilerek iptal nedeniyle ortaya çıkan boşluk
doldurulmuştur.
Bu hüküm ile ; belediyelerce imar hududu içinde düzenlemeye bağlı
tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri
kadar alanın düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında
" düzenleme ortaklık payı olarak yüzde yirmibeşine kadar noksanı ile ilgililere
dağıtmaya Belediyelerin yetkili olduğu " öngörülmüş ve esasları
gösterilmiştir.
7116 sayılı Yasayla yurdun, bölge, şehir, kasaba ve köylerin
planlaması, konut politikası, yapı malzemesi konuları ile ilgilenmek, bölge
planları konusunda ilgili kuruluşlarla ortaklaşa etüdler yapmak, iç iskan,
göçmen iskanı ve afetlerden önce ve sonraki gerekli tedbirleri almak amacıyla
İmar ve İskan Bakanlığı kurulmuş ve "Metropolitan planlama "
çalışmaları başlatılarak büyük kentlerimizin nazım imar planlarının yapılmasına
girişilmiştir.
İmar ve İskan Bakanlığı, 13.12.1983 günlü, 180 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Bayındırlık Bakanlığı 'yla birleştirilmiştir. Kamu
oyunda " İmar affı " diye adlandırılan 2981 sayılı Yasa ile 3290
sayılı " İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı
İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kamumu ' nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun " ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu, 3030 sayılı "
Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirmesi
HakkındaKanun" , 3086 sayılı " Kıyı Kanunu " gibi yasalarla imar
ve şehircilik konusunda yeni düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Daha sonra; 6785 sayılı İmar Kanunu 'nu yürürlükten kaldıran
3.5.1985 günlü , 3194 sayılı yeni İmar Kanunu, 9.5.1985 günlü, 18749 sayılı
Resmi Gazete 'de yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur. 3194 sayılı İmar Kanunu
'nun bir bölümünün iptali istenen 18. Maddesi, yürürlükten kaldırılan 6785
saylı Yasa' nın 42. Maddesi yerine kimi yeri düzenlemeler getirmekte ve "
düzenleme ortaklık payı "ile ilgili kuralları kapsamaktadır.
3194 sayılı Yasa ' nın genel gerekçesinde; " Ülkemizde
süratli nüfus artışı, köyden şehire akının kontrol edilememesi sonucu ortaya
çıkan düzensiz şehirleşme, gecekondulaşma ve bunların yarattığı sorunlar ile bu
sorunların temelde çözüme için gerekli her türlü tedbirlerin alınması ihtiyacı
İmar Kanunu ' nun bugünün ve hattı yarının ihtiyaçlarına cevap verebilecek
köklü değişiklikler yapılmasını gerektirdiği ve bunun hızla artan nüfusumuza
süratli gelişme hareketleri ve gelişen günümüz teknolojisine ayak uyduracak
tarzda sağlıklı hizmet verilmiş olacağı ve planlamanın bir sisteme bağlandığı
ve planlamanın gelişmeyi önceden yönlendirmesi ilkesinin getirildiği,
şehirlerin,imar planlarına uygun gelişmelerinin yönlendirilmesinde, belediye ve
mücavir alan sınırları için ve dışında kalan şehir ve onunla bütünleşen
çevresindeki plansız alanları bir bütün olarak ele alan yeni bir anlayış
getirildiği ...." belirtilmiştir.
İmar Yasası ' nın itiraz konusu hükmü de içeren 18. Maddesinin
gerekçesinde ise, " İmar hududu içinde bulunan binalı ve binasız arazi ve
arsaları imar düzenine uygun bir hale getirmek amacı ile bu yerleri
sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın mevzuat hükümlerine göre yeni bir
düzenleme getirmeye ve sahiplerine dağıtmaya ve mümkün olmadığı takdirde
belediye ve valiliği ait sahalardan yer vermeye belediye ve veliliklerin
yetkili kılınmasının amaçlandığı " vurgulanmıştır ( TBMM Tutanak Dergisi
S. Sayısı : 291, Sayfa : 4 ) .
b)Düzenlemenin İçeriği :
Yasakoyucu , şehirlerimizin bir çoğunun teknik ve sağlık
koşullarından yoksun bulunması nedeniyle, bunların planlarını değiştirmek ve
şehircilik esaslarına göre kurmak amacıyla olanaklar elverdiğince bölge
planlaması ve yenileştirilme, şehrin plan ve haritalarının bir program
çerçevesinde uygulanması esaslarını düzenlemiştir.
İmar planları, planı yapılan yörenin mevcut durumunun,
olanaklarının ve ilerideki gelişmesinin gerçeğe en yakın biçimde saptanabilmesi
için, coğrafi veriler, beldenin donatımı, mali, sosyal , kültürel ve ticari
yönden kullanılışı gibi konularda yapılacak anket, araştırma ve incelemeler
sonucu elde edilecek bilgiler esas alınarak hazırlanır. Çeşitli kentsel
işlevler arasında var olan ya da sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde, en iyi
çözüm yollarına ulaşmak, insan, toplum, çevre ilişkilerine kişi ve aile
mutluluğu ile toplum yaşamını etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya
kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek
ve toprağın korunma kullanma dengesini ölçülü biçimde belirlemek, belde halkına
iyi ve uygar bir yaşama düzeni ve koşulları sağlamak imar planının başlıca
amacıdır. Bu çalışmalar sırasında kentin kendine özgü yaşayış biçimi ve
karakteri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri, yörenin gerek çevresiyle ve gerekse
çeşitlialanlar arasındaki bağlantıları, halkın sosyal ve kültürel
gereksinmeleri, güvenliği ve sağlığı ile ilgili konular da gözönünde tutulur.
İmar planları, nazım imar planı ve uygulama imar planından
oluşmaktadır. 3194 sayılı İmar Kanunun ' nun 5. Maddesinde, " Nazım İmar
Planı; varsa bölge çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar
üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi
parçalarının ; genel kullanış biçimlerini, başka bölge tiplerini, bölgelerin
gelecekteki nüfusyoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli
yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım
sistemlerini ve problemlerini çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar
planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla
açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plan " olarak tanımlanmıştın,
Uygulama İmar Planı ise " tasdikli halihazır harıtalar üzerine varsa
kadastral durumu, işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve
çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve
uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama
etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plan " biçiminde
nitelendirilmiştir.
Aynı Yasa 'nın 8. Maddesinde de, varsa bölge planı ve çevre düzeni
plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin
nazım ve uygulama imar planlarının ilgili belediyelerce yapılacağı ve
yaptırılacağı ve belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe gireceği, 9.
Maddesinde de gerekli görülen durumlarda, imar planı yapmaya, yaptırmaya,
değiştirmeye ve re ' sen onaylamaya Bakanlığın yetkili olduğu hüküm altına
alınmıştır.
c)Konu ile İlgili Tanımlar :
3194 sayılı İmar Kanunu 'nun itiraz konusu 18. Maddesinin ikinci
fıkrası, arsa düzenleme işlemlerinde, parsellerin birleştirilip, tekrar
dağıtılmasını içeren düzenleme nedeniyle, arsa sahiplerinin kazandığı değer
artışına karşılık, parselleri yüzölçümünün % 35'ine kadar bedelsiz olarak
Belediyelere vermelerini öngörmektedir.
Resmi Gazete 'nin 2.11.1985 günlü sayısında yayımlanan, "
İmar Kanunu 'nun 18 nci Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi
ile ilgili Esaslar Hakkında Yönetmelik 'in 4. Maddesinde, düzenleme ortaklık
payı , "Düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park,
yeşil saha, genel otopark gibi umumi hizmetlere ayrılan ve tescile tabi olmayan
alanlar ile cami, karakol yerleri ve ilgili tesisler için kullanılmak üzere,
düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında düzenlemeye
tabi tutulan arazi ve arsaların, düzenlemeden önceki yüzölçümlerinden % 35
kadar düşülebilen miktar ve / veya zorunlu hallerde malikin muvafakatı ile
tesbit edilen karşılığı bedeldir. " biçiminde tanımlanmıştır.
Yönetmelikte, uygulama esasları, düzenleme işleri ve yapılaması
gereken diğer işlemler gösterilmektedir.
C-İtiraz Konusu Yasa Kuralının Anayasa' ya Aykırılığı Sorunu :
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu Belediyece
yapılan idari işlemin iptali davasında, 3194 sayılı Yasa'nın 18. Maddesine
dayanılarak tapulu taşınmazın bir kısmının karşılıksız olarak Belediye 'ye mal
edilmesi nedeniyle bu işlemin Anayasa 'da yer alan mülkiyet hakkı ve temel
hukuk ilkelerine aykırı düştüğü ileri sürülerek anılan kuralın iptal edilmesiistenmiştir.
Davalı idare vekilince, İmar Yasası'nın 18. Maddesinin
uygulanmasının kentlerde gecekondulaşmayı ve arsa spekülasyonunu önlemek
amacına yönelik olduğu, nüfusu onbini aşan Belediyelerin İmar Yasasın'na göre
imar planı yapmak ve yaptırmak zorunda bulunduğu, bu görevin, Belediyeler, kamu
tüzelkişilikleri ve kurumları tarafından 3194 sayılı Yasa'nın 18. Maddesi ve bu
maddeye dayalı yönetmelik uyarınca kamulaştırma yapılmaksızın yerine
getirildiği, bu nedenle Anayasa 'ya aykırılığın söz konusu olmadığı
savunulmuştur.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 3194 sayılı İmar Yasası 'nın
18.maddesine göre Belediyelerin gerçek karşılığını vermeksizin aldıkları
taşınmaz malların kamu yararına yönelik bir amaca özgülemelerinin taşınmaz
sahibinin iradesi di-dışında yapılan işlemeler sonucunda gerçek anlamda
fakirleşmesine yol açtığını, yasakoyucunun , arsa düzenlemesi sonucunun
arsalarda değer artışı sağlayacağı düşüncesiyle yüzde otuzbeşlik eksiltme
öngördüğünü, ancak bu işlemin karşılığı ödenmeyen kamulaştırma olduğunu, tarla
veya hamur kuralının kamulaştırma işleri oluşturulmaksızın ve bunun sonucu
kamulaştırma bedeli ödenmeksizin özel mülkiyete el atma niteliği taşıdığından
Anayasa 'nın 46b maddesine aykırı bulunduğunu ileri sürmektedir.
Anayasa 'nın 46. Maddesi yönünden İnceleme :
Anayasa ' nın 46. Maddesinin birinci fıkrasında , Devletin ve kamu
tüzelkişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, karşılıklarını peşin
ödemek koşuluyla , özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını ya da bir
kısmını , yasayla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar
üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkili oldukları hükme bağlanmıştır.
Özel mülkiyet konusu olan taşınmaz malların kamulaştırılması
karşılığında hakkaniyete uygun ve adaletli bir bedelin ödenmesi, hukuk
öğretisinde mülkiyet kavramının genişlemesi olarak adlandırılan bir mal varlığı
değerinin bir başka mal varlığı değeri ile yer değiştirilmesi anlamında kabul
edildiğinden , mülkiyet hakkının anayasa ile güvence altına alınması kamulaştırma
kavramına engel olmamaktadır.
Kamulaştırma, genelde, malikin rızası olmaksızın Devletin kamu
yararına özel mülkiyeti sona erdirdiği bir işlemdir . Ancak bu işlemde,
taşınmaz mal bedelinin kesintisiz, nakden ve peşin olarak ödenmesi, Anayasal
bir zorunluluktur. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yetkili
organca verilip onaylanması, yasayla gösterilen esas ve usullere uyulması,
paranın peşin ödenmesi, taşınmazın özel kişilere ilişkin olması, rızaya aykırı
taşınmaz edinme kamulaştırmanın öğeleridir.
İtiraz konusu kural ile düzenlemeye tabi tutulan arazi ve
arsaların dağıtımı sırasında, binaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinden
yüzde otuzbeşine kadar kısmının belediyelerce " düzenleme ortaklık payı
" olarak düşülebilmesi yasaya göre, kamulaştırma dışında, yasanın
öngördüğü usul ve esaslara uyularak gerçekleştirilecek bir işlemdir. Bu
"düzenleme ortaklık payı " sözü edilen işlem sonucunda meydana gelen
değer artışlarının karşılığı olmaktadır.
İmar Yasası 'nın 18. Maddesinin dördüncü fıkrasında , yollama
yapılan üçüncü fıkrasında geçen düzenleme ortaklık paylarının toplamı, "
düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park, otopark,
çocuk bahçesi, yeşil saha, cami ve karakol gibi " genel hizmetlere ayrılan
yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, noksan kalan miktar için
belediye ( ya da valiliklerce ) kamulaştırma yolu ile tamamlanabileceği hüküm
altına alınmıştır.
Aynı maddede, bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının
gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payının kamulaştırmadan arta kalan saha
üzerinden ayrılacağı, düzenleme ortaklık payı alınan parselden bu düzenleme
sebebiyle ayrıca değerlendirme resmi alınmayacağı, kamu hizmetlerine ayrılan
yerlere rastlayan yapıların belediye (ya da valilikçe) kamulaştırılmadıkça
yıktırılamayacağı, düzenleme sırasında korunmasında sakınca bulunmayan yapının
imar alanı içinde bırakılabileceği, korunması olanaksız yapıların birden fazla
imar parseline rastlayabileceği, hisseli bir ya da birkaç parsel üzerinde kalan
yapılarınbedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı salibine ödenmedikçe ve
aralarında bir anlaşma sağlanmadıkça ya da şüyuu giderilmedikçe, bu yapıların
eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunacağı belirtilmiştir
İmar Yasası 'nın uygulamada çağdaş anlayışlara uygun sonuçlar
doğurması amaçlandığından, bu Yasa 'nın öngördüğü sınırlamaların taşınmaz
mülkiyetine kamu yararına kullanma zorlamaları da getiren modern şehirciliğin
gelişmesini de sağlayacak biçimde tazminat ödenmesi gerekli bulunmayan yaygın
yönetsel düzenlemelere olanak tanıyan kurallar niteliği taşıdığı öğretide kabul
edilmektedir.
Emar Yasası ' nın 18. Maddesi ve bu maddeye dayalı yönetmelikte
getirilen hükümlerle, ilgili yönetimlerce kamulaştırma yapılmaksızın uygulama
sorunlarının çözümlenmesi yoluna gidilmiştir.
Arazi ve arsa düzenlemesinin esasları özetle şöyledir :
a)Öncelikle şehrin gelişme yönü ve yoğun yapılaşmaya uygun ögelerigözönünde
bulundurularak düzenleme alanı, belediye ve mücavir alan sınırları içinde
belediye encümenince saptanır.
b)Bu sınırlar içinde düzenlemeye bağlı tutulan yerlerin gereksinme
duyulan meydan, park, genel otopark, yeşil alan gibi hizmetlere ayrılan alanların
yüzölçümleri hesap edilerek, düzenleme alanı içindeki toplam alana oranlanmak
suretiyle düzenleme ortaklık payı miktarının oranı bulunur.
Düzenleme ortaklık payı oranı ; bir düzenleme alanında saptanan
düzenleme ortaklık payı miktarının, bu alan içindeki kadastro ya da imar
parsellerinin yüzölçümü miktarına oranından ibarettir.
Bu oranın, taşınmaz yüzölçümünün yüzde otuzbeşe kadar olan bölümü
bedelsiz alınabilmekte, fazlaya gereksinin olduğunda diğer kısmı için
kamulaştırma yoluna başvurulmakta ya da arsa sahibinin isteğine uygun olarak
belediyelerin başka yerlerdeki arsası ile değiştirilebilmektedir.
c) Saptanan düzenleme ortaklık payı yüzde otuzbeşin altında ise,
bedelsiz olarak alınacak miktarın yüzde otuzbeşin altındaki oran içinde olması
yasa gereği olup, bunun yüzde otuzbeşe tamamlanması gibi bir uygulamaya
gidilmesi yasal açından olanaksızdır.
d)Yürürlükten kaldırılan 6785 sayılı İmar Yasası 'nın 42.
Maddesine göre yapılan arazi ve arsa düzenlemelerinde, bir kişinin yeri ; okul,
kreş, hastane, belediye hizmet veya diğer resmi tesis alanı gibi kamu tesis
alanlarında kaldığında, bu alanlar kamulaştırılıncaya kadar, o vatandaşa hiçbir
yapı yapma olanağı sağlanmaz ve bir ev yapacak adar arsa bile verilmezken, 3194
sayılı İmar Yasası 'nın 18. maddesi ile bu gibi alanlara düzenlemeye bağlı
tutulan tüm parsel malikleri arsalarının büyüklükleri oranında pay verilerek
ortak edilmekte ve böylece zarara uğramaları önlenmektedir.
e)Sınırı saptanarak düzenlenmesine karar verilen alan içinde kalan
arsa ve araziler, imar alanındaki yapılanma koşullarına uygun olarak parsellere
ayrılmakta ve parselasyon haritaları yapılmaktadır. Bu haritalar yapılarak
düzenlenen parseller taşınmaz sahiplerine özgülenirken varsa mevcut yapıların
bir imar parseli içinde kalmasına ve taşınmaz sahiplerine öncelikle kendi
arsalarının bulunduğu yerden arsa ayrılmasına, olanaklar elverdiğinceözen
gösterilmesi gerekmektedir.
f)Bu özgüleme ( tahsis ) işlemlerinin sonuçlanmasından sonra
yapılan tüm işlemlerin uygunluğu, belediye ve mücavir alan sınırları içinde
belediye encümenince onaylanarak, onaylanan parselasyon planlarının bir ay süre
ile ilan edilmesi olağan yöntemlerle halka duyurulması sağlanarak bu süre
içinde parselasyon planlarına itiraz edilebilmekte, bir aylık ilan süresi sonunda
kesinleşen parselasyon planları, tescil edilmek üzere ilgili tapu dairelerine
gönderilmektedir.
İmar Düzenlemesi ve Mülkiyet Hakkı :
Yapılan uygulama, düzenlemeye bağlı tutulan yerlerin gereksinimi
olan genel hizmetlerle ilgili tesislerin, o bölgeye hizmet edeceği gözönünde
bulundurularak, düzenlemeye giren tüm parsellerin katkısı ile bu alanların
sağlanması amacına yöneliktir. Bu tesislerin yer aldığı imar parselleri yalnız
isabet ettiği kadastral parsele değil, düzenlemeye giren tüm parsellere
alanları oranında pay verilmek suretiyle sosyal bir denge kurulmaktadır.
Ayrıca, Yönetmeliğin 5.maddesinde de belirtildiği üzere,
belediyeler; beldenin gereksinim ve gelişme durumuna göre yeterli sayıda
arsayı, konut yapımına hazır bulunduracak biçimde düzenleme alanlarını saptamak
ve uygulamasını yapmakla yükümlüdürler. Bu suretle yapılan uygulama sonucunda
bir taşınmaz,kadastral parselden, imar parseline dönüşmekte, kunüt yapımı
gereksinimi içindeki kişiler, saptanış imarlı arsayı daha kolay elde
edebilmektedirler.
Yapılan arazi ve arsa düzenlemesi sonucu yüzölçümü bakımırdan
yüzde otuzbeşe kadar eksiğiyle oluşan yeni parsel, değer olarak artış göstermekte
ve noksanıyla dağıtılmasına karşın, taşınmaz malikinin malvarlığında kural
olarak bir azamaya neden olmamaktadır. Genelde, sonuç olarak özel mülkiyet
konusu taşınmaz, yeni oluşmuş imar parseli duruma getirilerek özgülenen
taşınmaz , kişinin özel mülkiyetine geçirilmektedir. Bu nedenle, itiraz konusu
düzenlemenin Anayasa'nın 46. Maddesine aykırı bir yönü görülmemiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 12. Maddesinde, kısmen
kamulaştırma durumunda, kamulaştırma dışında kalan kısmın değerinde, kamulaştırma
nedeniyle artış meydana geldiğinde, kamulaştırma bedelinden yüzde elle oranını
geçmemek üzere düşülmesi öngörülmüştür. Yönetim, kamulaştırma dolayısıyla o
çevrede oturanlara yaralı olacak bir kamu hizmeti için belirlibir
taşınmaza,bedelini ödeyerek malik olmaktadır.
Arazi ve arsa düzenlemesi ile imar parselleri oluşturularak konut
yapımına hazır arsaların saptanmasıyla imar olanakları sağlayan belediye,
yüklendiği külfet ve hizmetler nedeniyle, taşınmazlardan değer artışı
karşılığında, yine onların genel hizmetleri yönünden ortaklaşa kullanmalı
amacıyla; yol, meydan, park, yeşil alan, genel otopark, cami ve karakol gibi
yerler için, yasakoyucunun saptadığı yüzde otuzbeşe kadar kısmını, düzenleme
ortaklık payı olarak alabilmesi şehirlerin dengeli biçimde gelişmesi ve çağdaş
duruma getirilmesine yöneliktir. Esasen pekçok batı ülkesinde bu tür
uygulamalar benimsenmiştir.
Belediyeler, arazi ve arsa düzenlemesi için yüzde otuzbeşten daha
fazla bir kısım araziye gereksinim duyarlarsa kamulaştırma yoluna
gidebilmektedirler. İtiraz konusu düzenlemeyle, yönetimin imar uygulaması için
büyük ölçüde taşınmazı kamulaştırıp daha sonra vatandaşlara satışı durumunda,
değerlenecek taşınmazların arsa spekületörleri tarafından alınıp birkaç elde
toplanması önlenmiş olmaktadır.
Öte yandan, belediyece imar uygulamasının gerçekleştirilmesi,
Anayasa' nın 57. Maddesinde yer alan konut hakkının gereğince kullanabilmesi
için, Devlete verilen " şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını
gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri
" alma, ayrıca " toplu konut teşebbüslerini destekleme "
görevinin gereğidir.
Ancak , Anayasa 'nın 65. Maddesinde " Devlet sosyal ve
ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın
korunmasını gözeterek, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir
" hükmü ile belirlendği üzere, Devlet tarafından yapılması zorunlu sosyal
ve ekonomik tüm görevlerin hemen yerine getirilmesi güçtür. Belirli nüfus
yoğunluğunaulaşmış yerleşim birimlerinin ilerdeki durumları da tasarlanarak
imar planları yapılması yoluyla sorunların çözümlenmesindeki kimi güçlükler,
ülkemizin imar düzenlemelerinde engeller oluşturacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Anaysasası özel mülkiyeti benimsemiştir.
Gerçekten, Anayasa 'nın 35. Maddesinde, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Günümüzde mülkiyet hakkı, Türk toplumunun sosyal, ekonomik ve
hukuksal yaşantısı içinde kamu ve özel hukuk karakterlerini kendinde toplayan
özel nitelikteayni hak olarak kabul edilmektedir.
Bu anlamda mülkiyet hakkı, bir şey üzerinde dilediği biçimde
kullanma, ürünlerinden yaralanma, tasarruf etme ( başkasına devretme, biçimini
değiştirme ) gibi yetkileri içerir. Ancak, bu nitelikteki mülkiyet hakkı toplum
yararına aykırı olmayacak biçimde ve yasaların koyduğu sınırlamalara uyularak
kullanılır.
Türk Medeni Yasası ' nın 618. Maddesinde mülkiyet hakkının
öğelerini belirleyen kural, " bir şeye malik olan kimse, o şeyden kanun
dairesinde dilediği gibi tasarruf etmek hakkını haizdir, haksız olarak o şeye
vaz'ıyed eden herhangi bir kimseye karşı istihkak davası ikame ve her nevi
müdahaleyi menedebilir. " biçimindedir. Böylece Medeni Yasa da, kişiye,
malik olduğu şey üzerinde, yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla
istediği gibi tasarruf hakkını tanımış bulunmaktadır.
Yasakoyucu da, mülkiyet hakkına dilediği sınırlamaları getirmekte
serbest olmayıp Anayasa' nın 35. Maddesini gözönünde tutmak zorundadır.
Anayasa 'nın 35.maddesinde, yasakoyucu, ancak kamu yararı amacı
ile temel haklardan olan mülkiyet hakkı üzerinde sınırlama yapmaya yetkili
kılınmış ve malikin de bu hakkı toplum yararına aykırı biçimde kullanması
engellenmiştir.
Mülkiyet hakkı, bireyin dilediği biçimde kullanabileceği bir hak,
sınırsız bir özgürlük olma niteliğini günümüzde yitirmiş, mülkiyet anlayışı, bu
hakkın, bir bakıma sosyal yapıda bir hak olduğu yolunda gelişmiş, birçok hak
gibi bu hakkın da kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği ilkesi benimsenmiştin.
Başlangıçta, Roma Hukuku 'ndan alınan ve kişinin eşya üzerinde mutlak
egemenliğine dayanan mülkiyet hakkı, sınırsız bir özgürlük niteliği
taşımaktaydı. Eski hukukumuzda, Mecelle''nin 1192. Maddesinde de " ...
herkes mülkinde keyf-i mayeşa (dilediği gibi ) tasarruf eder " hükmüyle
mutlak egemenlik ilkesi kabul edilmişti. Mutlak subjektif olarak düşünülen bu
hak, yumuşatılarak mülkiyet hakkının sağladığı tasarruf yetkisi toplum düzeni
ve sosyal işlevler yönünden sınırlanmıştır. Bireyci temellere dayanan Mecella
'nin 1197. Maddesinde bile, malike tanınmış bulunan geniş tasarruf yetkisi,
başkası için aşırı bir zarar doğurmamak koşuluyla sınırlanmıştı. Görüldüğü
gibi, taşınmazlar bakımından mülkiyet hakkı, belirli bir süreç içinde, devletin
izin verdiği ölçüde, taşınmazdan alabildiğince yararlanmahakkını da
kapsamaktadır.
Anayasa 'nın 13. Maddesinin birinci fıkrasında açıklandığı üzere;
temel hak ve özgürlükler, kamu yararının korunması amacıyla, Anayasa ' nın
sözüne ve ruhuna uygun olarak yasayla sınırlanabilir. İtiraz konusu kurala
göre, taşınmazların, malikleri ve diğer hak sahiplerinin muvafakatı
aranmaksızın, birbirleriyle birleştirilmesi ve imar palanına uygun parsellere
ayrılmasından sonra yüzölçümlerinin yüzde otuzbeşine kadar kısmı üzerinde
düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında, düşülen "
düzenleme ortaklık payları " belediyenin mülkiyetine geçmemekte, ancak,
düzenlemeye bağlı tutulan yerlerin gereksinimi olan yol, meydan, park, otopark,
çocuk bahçesi, yeşil alan, cami ve karakol gibi genel hizmetlere ve bunlarlailgili
tesislere özgülenmektedir. Oysa kamulaştırmada mülkiyet el değiştirmekte,
kamulaştırılan taşınmaz kamulaştırma yapan idaremin malı olmaktadır.
Yapılan düzenleme ile imar sınırları içinde bulunan arazi ve arsa
maliklerinin mülkiyet hakkı sınırlandırılarak, arazi ve arsalarının yüzölçümünde
azalma ençok yüzde otuzbeş oranında olmakta, ancak, ortaya çıkan değer artışı
nedeniyle ölçülülük kuralına uygun bir sosyal denge oluşmaktadır.
Hukuk devletinin vazgeçilmez öğeleri içinde yer alan yasaların
kamu yararına dayanması ilkesiyle bütün kamusal girişimlerin temelinde
bulunması doğal olan kamu yararı düşüncesinin yasalar egemen olması,
yasakoyucunun bu esası gözardı etmemesi zorunludur.
Yapılacak tesis ve hizmetler yasalarda öngörülün ve idarenin
görevi içinde bulunan konulardan ise kamu yararı var demektir.
Söz konusu hüküm, faydalı yatırımlara girişilmesini, kişi ve
toplum yararına düzenlemeler yapılmasını ve imar düzenine uygun yapılaşmayı
sağlayacağı için hukuk devleti ilkelerine aykırı değildir. Bu açıdan
bakıldığında yargı denetimine açık bulunan,herkes için geçerli sayılması
gereken genel kurallar içeren düzenleme, hukukun genel ilkeleriyle uyumlu olup,
toplum yararına öngören uygulama sosyal devlet yapısına da uygun bulunmaktadır.
Şehirlerimizde imar girişimlerinin başlamasıyla, taşınmazlarda
meydana gelecek değer artışı gözönüne alındığında, sözü edilen kuralın
öngördüğü oranın demokratik toplum düzeninin gereklerine ters düştüğü
söylenemez.
İtiraz konusu kuralın, yerleşim birimlerinin iyileştirilmesi
sonucunda, ulaşmasını öngördüğü düzeyin, toplam yaşamı yönünden önem taşıyan
kamu yararı, kamu düzeni ve hukuk devleti kurumlarının iyi işlemesi ve sosyal
yarar sağlama, ekonomik ve sosyal dengeyi eşitlik ilkesi gereği oluşturma gibi
haklı ve doğru biramaca yönelik bulunması karşısında, içeriği bakımından
mülkiyet hakkının özüne dokunmadığının, Anayasa' nın özüne ve sözüne uygun
türde kamulaştırma dışında kendine özgü bir sınırlama getirdiğinin kabulü
gerekir.
Bu bakımdan, yapı yapma dahil, kendisine tahsis edilen ve denkliği
gözetilen taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunma hakkını kullanabilen malikin,
kamulaştırma dışındaki uygulama ile mülkiyet hakkının özüne dokunulduğundan söz
edilemiyeceği için dava konusu kuralla getirilen sınırlamanın demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olduğu da düşünülemez.
Esas itiraz konusu kural, arazi ve arsa düzenlemesi sonucu
taşınmazın esas yüzölçümünden düşülen " düzenleme ortaklık payı "
nın, bir kamu hizmeti nedeniyle artan değer karşılığında, düzenlemeye tabi
tutulan bölgenin gereksinimi olan hizmet ve tesisler için kullanılmasın
öngörmektedir. Amaç dışında kullanılması durumunda ilgililerin her zaman yasal
yollara başvurma hakları vardır.
İptali istenilen kuralla yönetim, kamulaştırma dışında, kişinin
mülkiyet hakkını yasayla sınırlandırırken, işlem konusu taşınmazdan "
düzenleme ortaklık payı " olarak ayrılan yerleri, şehirleşme için gerekli
olan genel hizmetlerde kullanmaya yetkili kılınmıştır. Öngörülen koşullarla
yönetimin bu yetkisini kötüye kullanması önlenmek istenmiştir.
Bu bakımdan, kamu yararı nedeniyle ve dengele biçimde sınırlama
sonucu, değerlenen yeni yerinde yapılanma hakkını kullanabilecek olan malikin
mülkiyet hakkının özüne dokunulduğundan söz edilemiyeceğinden itiraz konusu
kuralın, mülkiyet hakkını, Anayasa 'nın 13.maddesinin ikinci fıkrasına uygun
biçimde sınırladığı kabul edilmelidir.
Böylece, İmar Yasası ile öngörülen uygulamanın temel işlev ve
amacı, şehirlerin fiziksel konumunda süregelen, çarpık, düzensiz, sağlıksız
yapılaşmaları önlemek; sağlıklı uygar ve çağdaş kentleşme koşullarını
gerçekleştirmek olduğu ve söz konusu etkinliklerde kamu hizmeti ve dolayısıyla
kamu yararı ön planda yer aldığına göre mülkiyet hakkının yasa ile
sınırlanmasına olanak tanıyan kuralların varlığından kuşku duyulmaması gerekir.
Anayasa Mahkemesi ' nin kimi kararlarında belirtildiği gibi,
yasayla yapılan kısıtlamanın topluma sağlayacağı yarar, kişilerin uğrayacağı
zarara göre ağır bastığından, burada kamu yararının varlığını kabul etmek
gerekir. Sosyal nitelik taşıyan mülkiyet hakkının toplum ve toplum yararı ile
doğrudan ve yakından ilgili olması karşısında bu konuda da bireyle toplam
yararının karşılaştığı durumlarda toplum yararının üstün tutulması doğaldır.
İtiraz konusu kural ile, kadastral parsellerin imar parseline
dönüştürülmesinden sona belediye tarafından kamu hizmeti yapılırken, hizmet
karşılığı, yine o yere getirilecek hizmet için malikin taşınmazından belli bir
miktarın düzenleme ortaklık payı olarak alınması yetkisinin, karşılık ödenmeden
yapılan birkamulaştırma olarak nitelendirmek olanaksızdır. Bu nedenle yönetimin
kamulaştırmasız elatmada bulunduğundan söz edilemez.
Arsa sahiplerinin, belediyeye, otopark yerleri, park yerleri ve
diğer kamu tesisleri için arsa yardımında bulunmaları, konut yapımına tahsis
edilmiş arsalardan yeter miktarın, sahiplerince , araba park yeri olarak
belediyeye intikal ettirilmesi birçok ülkede uygulanmaktadır.
Pekçok uygar ülke tarafından kabul edilip uygulanan arazi ve arsa
düzenlemesinde bir kısım alanın "düzenleme ortaklık payı " olarak
alınması işlemi; belediyenin yaptığı kamu hizmeti karşılığında, 2464 sayılı
Belediye Gelirleri Kanunu "nun 16., 86., 87., 88. Maddeleri gereği alınan
değerlendirme resmi (şerefiye) yle, yol yapı harcamalarına, kanalizasyon
harcamalarına,su tesisleri harcamalarına yaralananların katılma payı gibi,
kendine özgü dengeli bir değerlendirme niteliğindedir.
Diğer taraftan 2464 sayılı Yasa 'nın 97. Maddesinde de,
belediyelerin anılan Yasa ' da harç ve katılma payı konusu yapılmayan her türlü
hizmet için ücret almaya yetkili oldukları kabul edilmiştir.
Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen,
sağlık ve çevre koşullarına uygun oluşmasını sağlamak amacıyla düzenlenmiş olan
İmar Yasası' nın dava konusu 18. Maddesinin ikinci fıkrası, belediyeye
düzenlemeye bağlı tutulan taşınmaz maliklerinden, götürülen hizmetten dolayı
bir karşılık alma yetkisi vermektedir. Düzenlemeden önceki taşınmazına karşılık
olarak verilen taşınmaz da malikin tasarrufuna özgülendiğinden, uygulamaya esas
hükümlerin Anayasa ' ya aykırılığı söz konusu değildir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu hükmün, "belediyeler yönünden "
Anayasa 'nın 46. Maddesine ve öbür kurallarına aykırı bir yönü bulunmadığından
iptal isteminin reddine kara verilmelidir.
Yekta Güngör ÖZDEN Ve Ahmet N. SEZER bu görüşe katılmamışlardır.
VI-SONUÇ
A-3.5.1985 günlü , 3194 sayılı İmar Kanunu 'nun 18. Maddesinin
itiraz konusu ikinci fıkrasına ilişkin esas incelemenin "
Belediyeler"le sınırlı olarak yapılmasına oybirliğiyle,
B-Sınırlama kararı gereğince, " Belediyeler " yönünden
incelenen söz konusu fıkranın Anayasa 'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN ile Ahmet N. SEZER 'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
21.6.1990 gününde karar verildi.
Başkan
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Oğuz
AKDOĞANLI
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
Üye
Ahmet
N. SEZER
|
Üye
Erol
CANSEL
|
Üye
Lemi
ÖZATAKAN
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı: 1990/8
Karar Sayısı: 1990/12
Çoğunluk oyuyla oluşan karar temel hak ve özgürlükler konusunda
yargının göstermesi beklenen duyarlığı yansıtmaktan uzaktır. İnsan hakları
kapsamında (Evrensel Bildirge madde 17/1) önemli bir değer olarak yerini alan
" Mülkiyet hakkı " biçiminde kullanılamaz ( Anayasa madde 35 ).Bu
koşullar dışında hiç kimse mal ve mülkünden yasaklanamaz, yoksun bırakılamaz.
Sosyal hukuk devleti, hak ve özgürlüklere dayanan,onların genişletilip
güçlendirilmesine olanak tanıyan, bu yoldaki güvenceleriyle saygınlık ve onur kazana
bir nitelikte değerlendirilmek yerine , istediğini hiçbir ölçü tanımadan
yapabilen bir güç olarak düşünülürse, bu tür devlet hukuk dışına kolayca
kayabileceği gibi nice işlem ve eylemler devlet adına ve devlet adı
kullanılarak,böylesi bahanelere sığınılarak gerçekleştirilir. Oysa, devletin
her şeyden önce vermesi, duyurması gereken şey, güvendir. Mülkiyet kavramına,
bu hakkın anlamına ve hukuksal yapısının gereklerine aykırı biçimde elatmalar,
kamusal zorunluluklar dayanak gösterilerek getirilen sınırlama ve daraltmalar,
imar düzenlemelerinin bu hakkın özüne dokunması, bu haktan üstün tutulması
görünümündedir. Aslında, mülkiyet hakkının sayıldığı ve korunduğu vurgulanarak
imar düzenlemeleri yürütülmelidir. Hiçbir karşılık vermeden-ödemeden, doğal gelişimin
bedeli niteliğinde, oluru dışında mülkünü sahibinin elinden almak hukukla
bağdaştırılması güç bir uygulamadır. Kamusal gereklerle yapılacak
düzenlemelerde % 35 sınırı ölçülük ilkesine de aykırıdır. Anayasa Mahkemesi
'nin yapacağı uygunluk denetimi ilkede serbestliğe hoşgörüyle yaklaşırsa,
düzeydeki sakıncalar önlenemez. Rakamsal diziler, düzeyler, oranlar ilerde
istenildiği gibi değiştirilerek hakkın tümünü geçersiz kılan sonuçlara
varılabilir. Bu nedenli, işlevin doğasına aykırı" düzenleme ortaklık payı
" adı verilerek 3194 sayılı Yasa' nın 18. Maddesinin ikinci fıkrasında hem
" düşülebilir " hem de " alınacak " sözcükleriyle açıklanan
uygulama yöntemi , itiraz yoluna başvuran mahkemenin iptal istemindeki
gerçekleri doğrulayan bir gelişigüzellik taşımaktadır. Bu konuda, öncelikle,
5.12.1989 günlü , 20363 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi 'nin
21.6.1989 günlü, Esas 1988/34, Karar 1989/26 sayılı kararına ilişkin karşıoy
gerekçemi ( sayfa 30-31) de yineliyorum. Yurttaşın hakkını bir kamu kurumu
yöneticisinin, yerel yönetim yetkilisinin özgörüşüne bırakmak, teknik
zorunluluklara dayanan alıntının küçük bir bölümünden fazlasının karşılığını
ödememek, devlet adına zor alım türü bir işlemdir.
Mülkiyetin sınırlanmasına ilişkin anayasal kuramlar olan
kamulaştırma ve devletleştirme dışındaki kısıtlamalara geçerlik tanımak,
koşulsuz uygulamak, anayasa güvenceyi azaltır. Anayasa, hukuksal güvencenin
temel aracıdır. Başlıca dayanağı ve kaynağıdır. Üçte biri aşan oranda mülkünkarşılıksız
elden alınması, düzenlemelerle bu ölçüye varacak bir değer artışının kabulünün
sonucu olamaz. Soyut değerlendirmelerle mülkiyet kurumu yıpratılmamalı. Anayasa
Mahkemesi bu duruma olur vermemelidir. Değer artışı önyargısını içeren kural,
AnayasaMahkemesi 'nin 22.11.1963 günlü, Esas 1963/65, Karar 1963/278 sayılı
kararının aradığı hukuksal nedende de de yoksundur. Kamusal hizmetlerin
paylaşılması ve katılım, bireylere de yükümlülük getirir. Sosyal amaç olağan,
hattâ doğaldır. Ancak değer artış payında adalet ve denge öğeleri bulunmalıdır.
İtiraza neden olan kuralın olumsuz bir yönü de, düzenlemeye bağlı
tutulan yerlerin hangi amaçla kullanılacağına ilişkin üçüncü fıkrayla ortaya
çıkmaktadır. Belirttiğim bu fıkrada " umumî hizmetlerden ... " ve
" bu hizmetle ilgili ..." sözcüklerle sayılıp sınırlanan yerler,
yalnız anılan yerleri göstermekte, bunlar arasında okul, sağlıkocağı,
hastahane, dispanser, aşevi ve benzerleri yer almamaktadır. Üstelik yalnız
" cami" denilip "tapınmayerleri" denilmeyerek Anayasa 'nın
2. Maddesinde vurgulanan lâiklik ilkesine de aykırılık açıktır. Lâik devlet,
yurttaşların dinsel inançlarına göre ayırım gözetmeyen, düzenlemeler ve
uygulamalar yapmayan, olanaklar sunmayan, dinsel gereklere göre yaklaşım
sergilemeyen, hangi dinden olursa olsun tüm yurttaşlarını birbirinden değişik,
kendine uzak ya da yakın saymayan devlettir. Bu yansız, uygar ve çağdaş tutum,
aynı zamanda Anayasa 'nın 10. Maddesinde öngörülen yasa önünde eşitlik
ilkesinin de gereğidir. Yalnız müslüman yurttaşlariçin " cami" ye yer
verip öbür dinlere inanan yurttaşların tapınaklarını dışlamak vergi kavramını
da yadsıyan bir anlayışı sergiler. İnsanlık ve yurttaşlık ölçüsünü bırakıp din
ölçüsüyle davranmak merkezî yönetimin yerel yönetimin ve yansızlığı başlıca
niteliği sayılan kimi kurum ve kuruluşların özenle kaçınmaları gereken
uyumsuzluktur. Düzeyi, ölçüsü, nedeni ne olursa olsun dinsel kaynaklı
yaklaşımların, düzenleme ve oluşumların yararı değil, sakıncası vardır. Adalet
ve hukuk, dinlere göre değil ahlâka göre biçimlenir. Devlet dinsel gerekleri
gözeterek yasal düzenleme yapamayacağı gibi dinlerin birine daha az, öbürüne
daha çok yakınlık gösteremeyecektir. Anayasası 'nda "Türkiye Devleti 'nin
dini Din-i İslâm'dır;" yazılı olduğu zamanlarda bile giderek eylemli
biçimde lâik uygulamalar yürütülmüşken, lâiklik ilkesinin benimsendiği
dönemlerde tersine uygulamalar hukuksal çelişkinin örneği, uygarlığa aykırı
tutumun düşündürücü kanıtıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesi asla gözardı edilemez.
Karşıoyumun gerekçesi özetlediğim bu nedenlerdir.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı: 1990/8
Karar Sayısı: 1990/12
I-1961 Anayasası 'nın Mülkiyet hakkını düzenleyen 36. Maddesi 1982
Anayasası 'na 35. Madde olarak aynen alınmıştın. Madde şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
Ancak, 1961 Anayasası' ndaki düzenlemede, mülkiyet hakkı
"sosyal ve İktisadî Haklar ve Ödevler" bölümünde yer almış iken 1982
Anayasası 'nda " Kişinin Hakları ve Ödevleri " ni düzenleyen maddeler
arasında gösterilmiştir.
Anayasa 'nın 35. Maddesinde, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtildikten sonra Yasakoyucu , bu hak üzerinde ancak kamu yararı amacı ile
sınırlama yapmaya yetkili kılınmış ve mülkiyet hakkı sahibi de , bu hakkı
toplum yararına aykırı kullanmaktan yasaklanmıştın. Mülkiyet hakkının Anayasa
'nın bu hükmü ile getirilen özel sınırlama nedenleri ile 13. Maddede öngörülen
temel hak ve hürriyetlerin genel sınırlama nedenlerinden başka nedenlerle
sınırlandırılması olanaksızdır. Temel Hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında
1982 Anayasası, 1961 Anayasası 'nın 11. Maddesindeki " hakkın özü "
kavramına yer vermeyerek onun yerine " demokratik toplum düzeninin
gerekleri " ölçütünü kabul etmiştir. Anayasa 'nın 13. Maddesinin 2.
Fıkrasına göre "Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz."
Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu 'nun bu fıkraya ilişkin
gerekçesi şöyledir: " Maddenin ikinci fıkrasında, hak ve hürriyet
sınırlanmasında daime gözetilmesi gereken ölçü; yani sınırlamaların sınırı
öngörülmüştür. Diğer bir deyimle hak ve hürriyetlere getirileceksınırlamalar
yahut bunlar konusunda öngörülecek sınırlayıcı tedbirler demokratik rejim
anlayışına aykırı olmamalı; genellikle kabul gören demokratik rejim anlayışı
ile uzlaşabilir olmalıdır. Getirilen bu kıstas, 1961 Anayasası 'nın kabul
ettiği " özü dokunmama " kıstasından daha belirgin, uygulanması daha
kolay olan bir kıstastır. Esasen uluslar arası sözleşme veya bildirilerde bu
kıstası kabul etmişlerdir."
Komisyon gerekçesinde " genellikle kabul gören demokratik
rejim anlayışı "nda söz edilmesi karşısında 13. maddedeki "
demokratik toplum düzeninin gerekleri " sözcüklerinin çağdaş özgürlükçü
demokrasilerin evrensel nitelikleri olarak anlaşılması gerekir. Bu nedenle
yasaların hak ve özgürlüklere getirebileceği sınırlamaların en çok "
demokratik toplum "için öngörülebilecek sınırlamalar düzeyinde olması
zorunludur. Bu düzeyi aşan " çağdaş özgürlükçü demokratik toplum "
için gerekli görülmeyecek sınırlamalar anayasa aykırı olacaktır.
Şu durumda, Yasa koyucu mülkiyet hakkının kapsamını belirleme
yetkisini özellikle kamu yararı ilkesi yönünden değerlendirip kullanacaktır.
Anayasa 'nın 35. Maddesi karşısında Yasakoyucu mülkiyet hakkına dilediği
sınırlamaları getirmekte özgür değildir. Mülkiyet hakkı üzerinde ancak kamu
yararı amacı ile sınırlamalar yapabilir.Mülkiyet hakkı sahibinde bu hakkını
toplum yararına aykırı bir biçimde kullanamaz. Ancak , kamu yararının varlığı
tartışmasız kabul edilen durumlarda bile mülkiyet hakkına getirilen sınırlama
13. Maddenin 2. fıkrasına göre demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı
olamayacaktır.
Bir hak veya özgürlüğü yalnızca ortadan kaldıran düzenlemeler
değil, onu amacına uygun biçimde kullanılmasını zorlaştıran veya kullanılamaz
duruma düşüren sınırlandırmalar dahi demokratik toplum düzeninin gerekleri ile
bağdaşmaz.
İtiraz konusu 3194 sayılı İmar Kanunu 'nun 18. Maddesinin 2.
Fıkrasında ise "Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan
arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar
saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "
düzenleme ortaklık payı " olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre
alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve
arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde otuzbeşini geçmez "
denilmektedir.
Kentlerin İmar plânlarının yapılması ve bu aşamada genel hizmetler
ve bunlarla ilgili yapılar için yerler ayrılmasındaki kamu yararı kuşkusuzdur.
Ancak getirilen bu düzenleme ile mülkiyet hakkı sahibinin arazi ve arsa
üzerindeki mülkiyet hakkı yüzde otuzbeşine kadar son bulmaktır. Başka bir
anlatımla mülkiyet hakkı, arazi ve arsa düzenlemesinden önceki duruma göre
yüzde otuzbeşine kadar bir oranda ortadan kalkmaktadır. Hiçbir demokratik
toplumda, bir hizmet nedeniyle kişilerin arazi veya arsasında meydanagetirildiği
varsayılan değer artışı karşılığında onun mülkiyet hakkının ortadan
kaldırılması kabul edilemez.
Mülkiyet hakkını, arazi ve arsa düzenlemesinden sonra önceki
duruma göre yüzde otuzbeşe kadar azaltan bir yasa, mülkiyet hakkını
sınırlandıran veya hak sahibine ödev yükleyen bir yasa değil, onu ortadan
kaldıran, yok eden bir yasadır.
Taşınmaz mal ile maliki arasındaki ilişkiyi oluşturan yetkileri
tümüyle ortadan kaldıran ve buna karşı hiçbir karşılık ödenmemesine olanak
vermeyen bir yasa kuralı demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
sayılmaz.
Anayasa 'nın 13. Maddesinin 1. Fıkrası temel hak ve özgürlüklerin
kimi nedenlerle sınırlandırılabilmesine olanak vermektedir. Ancak 2.
fıkrasındada genel ve özel sınırlama nedenlerinin varlığına rağmen
sınırlandırmaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmayacakları
ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacakları belirtilmiştir. Oysa ,
itiraz konusu yasa kuralı mülkiyet hakkını sınırlandırmamakta belli oranda
mülkiyet hakkını ortadan kaldırmaktadır. Mülkiyet hakkının ortadan
kaldırılabilmesinin yöntemi ise anayasa 'nın 46. ve 47. Maddelerinde
gösterilmiştir. Kamulaştırma ( 46.m.) ve devletleştirme ( 47.m. ) mülkiyet
hakkını ortadan kaldırmaktadırlar; fakat karşılığı olan para ödendiği sürece bu
ortadan kaldırma " demokratik toplum düzenin gerekleri " ne aykırı
sayılamaz. Gerekli yöntemlere uyulmadığı ve karşılığı para ödenmediği
durumlarda "demokratik toplum düzeni " nin gereklerine aykırılık
oluşturur. Kamulaştırma, somut olaylarda özelmülkiyet hakkının sona ermesidir.
Ancak, kamulaştırmayı hukuka uygun duruma getiren koşullardan biride malike
karşılığının peşin ödenmesidir. Aslında, kamulaştırma niteliği taşıdığı halde,
bu niteliği yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan bu düzenleme , mülkiyet hakkını,
sınırlamanın ötesinde belli oranda kaldırmakta olduğundan Anayasa' nın 13.
Maddesinin 2. Fıkrası ile 46. Maddesine aykırı düşmektedir.
Şunuda belirtmek gerekirki, çoğunluk kararında itiraz konusu
kuralın getirdiği düzenlemelerin kamulaştırmadan farkını göstermek için "
düzenleme ortaklık payları " nın belediyenin mülkiyetine geçmediği
düzenlemeye bağlı tutulan yerlerin gereksinimi olan yol, meydan , park gibi
genel hizmetlere ve bunlarla ilgili tesislere özgüllendiği oysa kamulaştırmada
mülkiyetin el değiştirdiği, taşınmazın kamulaştırma yapan idarenin malı olduğu
belirtilmektedir. Oysa Medeni Kanunun 912. Maddesi hükmü gereğince
kamulaştırılmasına karşın kamunun kullanmasına özgüllenen taşınmazlar tapu
siciline tescil edelmezler, Ancak, bu bağlamda malikin belli oranda ortadan kaldırılan
mülkiyet hakkının belediye adına tescil edilip edilmemesinin bir önemide
bulunmamaktadır. " Düzenleme ortaklık payı " tapuya tescil
edilmeksizin ister yasada gösterilen genel hizmetlere veya bu hizmetlerle
ilgili tesislere özgüllensin; ister, tapu siciline belediye adına tescil
edilsin, arazi ve arsa malikinin mülkiyet hakkını belli oranda sona erdirme
gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.
II- İtiraz konusu kuralın biran için mülkiyet hakkını ortadan
kaldıran bir düzenleme olmayıp onu sınırlandıran bir düzenleme olduğu kabul
edilse bile Anayasa 'nın 13. Maddesinin 2. Fıkrasındaki " Temel hak ve
hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar öngörüldükleri amaç dışında
kullanılamaz. " kuralı gereğince getirilen sınırlama bu amacın zorunlu
veya gerekli kıldığından fazla alamayacaktır. Başka bir anlatımla amaç ile
sınırlama arasındaki oran her durumda göz önünde bulundurulacaktır.
Anayasa' nın 13 / 2 maddesinde öngörülün ölçülülük ilkesi, Danışma
Meclisi Anayasa Komüsyonu' nun bu fıkraya ilişkin gerekçesinde şöyle
açıklanmaktadır :
" Maddenin ikinci fıkrası, son satırı, hak ve hürriyetlerin,
sınırlanmasında öngörülen genel ve özel nedenlerin belli amaçlara yönelik
bulunduğu ; binnetice ancak bu amaçları gerçekleştirmek için bu nedenlerin
öngörüldüğünü vurgulamaktadır. Şu halde öngörülen amaçlar yahut nedenler bahane
edilerek, başka bir amaca ulaşmak için hak ve hürriyetler sınırlanmayacak ;
yahut meşru amaç güdülerek sınırlanmış olsalar bile, getirilen bu sınırlama buamacın
zorunlu yahut gerekli kıldığından fazla olmayacaktır. Diğer bir deyimle, amaç
ve sınırlama orantısı her halde korunacaktır."
Çoğunluk kararında itiraz konusu kural bu yönden hiçbir
değerlendirmeye bağlı tutulmamıştır. Kanımızca arazi ve arsaların
yüzölçümlerinin yüzde otuzbeşine kadar bir miktarının " düzenleme ortaklık
payı " olarak düşülmesi ölçülülük ilkesine de aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle yasanın iptali gerekeceğinden
çoğunluk görüşüne katılıyorum.