ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1986/3
Karar Sayısı : 1986/15
Karar Günü : 3/7/1986
R.G. Tarih-Sayı :10.12.1986-19307
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ürgüp Sulh Hukuk Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 15/1/1985 günlü, 3151 sayılı "18/5/1955
Tarihli ve 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun"un Anayasanın 10. maddesine aykırılığı nedeniyle
iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY :Ürgüp ilçesine bağlı Ortahisar Belediyesi sınırları
içerisinde bulunan ve mülkiyeti davalı belediyeye ait olan, Motel ve Kamp
Tesisleri, 31/7/1988 tarihinde sona erecek sözleşme ile yıllığı 3000000 liradan
davacıya kiralanmıştır.
Ortahisar Belediyesi bu kira sözleşmesini, 3151 sayılı Yasanın
kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak feshetmiş ve 1985 yılına ait 5 aylık
kirayı, aylık 1.500.000 lira üzerinden toplam 7.500.000 lira; 1986 yılı için
ise yıllık 2.400.0000 lira olarak belirlemiştir.
Belediyenin tek taraflı iradesiyle yeniden belirlenen kira
bedelinin ve öteki koşulların kiracıya tebliği üzerine Ürgüp Sulh Hukuk
Mahkemesine dava açılmıştır.
Mahkeme, davacının ileri sürdüğü Anayasa'ya aykırılık savının
ciddi olduğu kanısına vararak Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına karar
vermiştir.
III- YASA METİNLERİ :
A- İptali İstenen Yasa Kuralı :
"MADDE 1.- 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE - Belediyeler ve Özel İdareler ile Beden Terbiyesi
Genel Müdürlüğü adına kayıtlı veya bunların kamu kuruluşları veya kamu yararına
çalışan derneklerle müştereken sahip bulundukları gayrimenkullere (vasiyet
edilenler dahil) ilişkin kira sözleşmeleri bu Kanunun yürürlük tarihinden
itibaren altı ay sonra sona erer.
Bu süre içinde yukarıdaki kurumlar ve bunların kira işlerini
yürüten iştiraklerince rayiç ve emsal bedele uygun olarak yeni kira bedeli ve
şartlar tespit edilerek kiracıya tebliğ edilir. Eski kiracının birinci fıkrada
belirtilen altı ayı takip eden 30 gün içinde yeni kira bedeli ve şartlar
üzerinde kira mukavelesi yapmaya hakkı vardır.
Teklif edilen yeni bedele ve şartlara kiracılarca sulh hukuk
mahkemeleri nezdinde itiraz olunabilir. Otuz günlük süre içinde itiraz ve
rüçhan hakkını kullanmayan ve gayrimenkulu tahliye etmeyenlerin tahliyeleri
icra memurluğundan istenir.
İtiraz süresi içinde, belirlenen kira bedeline karşı sulh hukuk
mahkemesine itiraz vaki olduğunda kiracı, dava sonuna kadar kurum ve
kuruluşlarca tesbit edilen kirayı aylık olarak öder ve tahliye edilemez. Sulh
hukuk mahkemesince rayiç ve emsale uygun olarak kira bedeli tesbit olunur.
Mahkeme kararına göre kiracı lehine fark olduğu takdirde bu miktar ileriki
aylık kiralara mahsup edilir.
Görülecek davalarda ilk ve eski kiranın toptan eşya fiyatlarındaki
artış yüzdeleri bu tespitlerde nazaraalınmaz. Mahkeme tespitte bilirkişi olarak
resmi dairelerce bildirilen teknik elemanlardan, Ticaret Odası temsilcisinden
ve bir de hukukçudan olmak üzere üç kişilik heyeti resen seçer.
Mahkeme kararının kesinleşmesinden başlayarak otuz gün içinde
mahkemece tesbit edilen kira bedeline göre kiracının yeni kira sözleşmesi
yapmaya hakkı vardır. Bu süre içinde sözleşmeyi yapmayan ve biriken kira
farklarını ödemeyen kiracının tahliyesi icra memurluğundan istenir.
Bu davalar ivedilikle görülür.
MADDE 2.- Bu Kanun yayımlanmasını takip eden aybaşında yürürlüğe
girer.
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür"
B- Dayanılan Anayasa Kuralı :
"MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca H. Semih
Özmert, Orhan Onar, Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör Özden, Muammer Turan,
Mehmet Çınarlı, Selâhattin Metin, Servet TÜZÜN, Mahmut C. Cuhruk, Mustafa Şahin
ve Adnan Kükner'in katılmalarıyla 4/2/1986 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında; dosyada eksiklik bulunmadığı saptandıktan sonra aşağıda
belirlenen sorun üzerinde durulmuştur.
15/1/1985 günlü, 3151 sayılı Yasa uyarınca kira tespit davası
açılmasını gerektiren olay, kiralayan durumundaki Belediye ile kiracı gerçek
kişi arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkemede bakılmakta olan davanın niteliği
ve tarafları gözönünde tutulduğu takdirde; Özel İdareler ile Beden Terbiyesi
Genel Müdürlüğü adına kayıtlı veya bunların kamu kuruluşları veya kamu yararına
çalışan derneklerle müştereken sahip bulundukları gayrimenkullere ilişkin
herhangi bir uyuşmazlığın mevcut olmadığı görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle işin esasının belediyelerle sınırlı olarak
incelenmesine Muammer Turan, Mehmet Çınarlı ve Mustafa Şahin'in (sınırlamaya
gerek bulunmadığı) yolundaki karşıoyları ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasaya
aykırılığı ileri sürülen yasa, itiraza dayanak yapılan Anayasa maddesi,
bunlarla ilgili gerekçeler ve öbür yasama belgeleri okunduktan sonra işin
gereği görüşülüp düşünüldü :
A- İncelenen Konular :
İnceleme sırasında öncelikle aşağıdaki konular üzerinde
durulmasına gerek görülmüştür :
1. Taşınmaz Mal Kiraları Konusu
Başkasına ait bir maldan bir bedel karşılığında yararlanma esasına
dayanan kira sözleşmesi, tarafların serbest iradeleriyle oluşur ve her iki
taraf için borç doğurur. Bu nedenle genel olarak, özel hukuk kurallarına göre
düzenlenmesi gerekir. Ancak, uygulamada, taşınmaz mallara ilişkin kira
konusunun taşıdığı özellik ve önem nedeniyle Borçlar Yasasının öngördüğü irade
serbestisi esasının taşınmaz mallar yönünden yeterli olmadığı gözlenmiştir.
Özellikle konut üretiminin artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamaması ve
yüksek enflasyon nedeniyle kiraların hızla yükselmesi, toplumun büyük bir
bölümünü oluşturan kiracıların çok güç durumlara düşmelerine neden olmuştur.
Toplumda ev sahibi - kiracı ilişkisinden doğan sürtüşmelerin giderilebilmesi ev
sahibine göre ekonomik açıdan daha zayıf durumdaki kiracıların korunması,
toplum huzuru ve güvenliği gibi nedenlerle Devletin, taşınmaz mal kirası
konusunu Borçlar Yasası yanında, tarafların irade ve mülkiyet hakkını kullanma
özgürlüklerini sınırlayıcı ve emredici kurallarla düzenlenmesi zorunluluğu
ortaya çıkmıştır.
Türk taşınmaz mal kirası hukukunda, kira bedellerinin 1939 yılı
rayiç kirası üzerinden dondurulması ilkesini getiren 3780 sayılı Millî Korunma
Yasası ve bu Yasada yapılan değişiklikler ve daha sonra 6570 sayılı Gayrimenkul
Kiraları Hakkındaki Yasa ve bu Yasanın, kiralan 1939 ve 1953 yıllarına göre
donduran 2. ve 3. maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptali üzerine ortaya çıkan
boşluğun yargı organlarının kararlarıyla doldurulması, kiracıyla - kiralayanın
çıkarları arasında bir denge kurulmaya çalışılması yönündeki çabaların
sonuçlarıdır.
Türk Hukukunda, Yasama tasarrufları ve Mahkemelerin yerleşik
içtihatlarının, kira bedelini, sözleşme süresini, sözleşmenin feshini,
kiracının taşınmazdan çıkarılması koşullarını emredici kurallarla düzenlediği;
öteyandan sözleşmenin yapılmasında serbest irade ilkesinin korunduğu
gözlenmektedir. Böylece, taşınmaz mal kirası konusu, özel hukuk ilişkisi yanında
ve belki de daha ağırlıklı olarak kamu hukuku kapsamı içersinde
düzenlenmektedir. 3151 sayılı Yasanın da, bu kapsam ve anlayış içersinde,
belediyeler ve özel idareler ile Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü adına kayıtlı
veya bunların kamu kuruluşları veya kamu yararına çalışan derneklerle
müştereken sahip bulundukları taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleri hakkında
2912 sayılı Yasaya koşut hükümler getirdiği ve bu kurumlara ait taşınmaz
kiralarının günün emsal ve rayiç bedelleri düzeyine getirilmesini amaçladığı
anlaşılmaktadır.
2. Kamu İdarelerinin Özel Taşınmazları
Kamu tüzelkişilerine ait taşınmazların bir bölümü doğrudan kamu
hizmetine ve kamunun yararlanmasına özgülendiği halde (ka1mu emlâki); bir
bölümü kamu hizmetine ayrılmadan gelir getirmek amacıyla kullanılabilmektedir
(Özel emlâk). Özel emlâk, kamu idaresinin, kamu hizmetine doğrudan
özgülemediği, üzerinde işletme, kiraya verme ve satma gibi yetkilere sahip
bulunduğu taşınmazlardır. Bunlar, kamu idarelerinin gelir kaynaklarından birini
oluştururlar. Özellikle yerel idarelerin giderlerinin önemli bir bölümünün
karşılanması bu tür emlâktan elde edilen gelirlere bağlıdır.
Kamu emlâkinin, kamu hukuku ilişkisi içersinde ve idare hukuku
kurallarına göre yönetilmesine karşın, kamu özel emlâki üçüncü kişiler yönünden
özel hukuka tabidir. Ancak, kamu idaresi ile onun özel taşınmazı arasındaki
bağlantı, özel hukuktaki bir malikle-taşınmaz arasındaki mülkiyet ilişkisinden
bir hayli farklıdır. Özel hukukta malik, malına istediği gibi tasarruf
edebilmede, onu dilediği fiyatla dilediğine satmada ya da kiralamada ve maldan elde
ettiği geliri istediği gibi harcamada özgür olmasına karşın; kamu idaresi,
sahip olduğu özel emlâk üzerinde tasarrufta bulunurken, bir takım kurallara
uymak durumundadır (Muhasebei Umumiye Yasasına, Devlet İhale Yasasına, Sayıştay
denetimine tabi olması gibi); bu taşınmazları dilediklerine dilediği fiyatla
devredemez; daha önemlisi bu yerlerden sağlanan geliri, gördüğü kamu hizmetine
ayırmak zorundadır. Böylece özel emlâk, idarenin üçüncü kişilerle olan
ilişkilerinde (alım, satım, kira gibi konularda) özel hukuk kurallarına tabi
ise de, kamusal bir sorumlulukla ve kamu hukukunun belirlediği usule göre
kullanılır. Bu yerlerden elde edilecek gelirin, kamu idaresinin yapmakla
yükümlü olduğu hizmette harcanması, bu taşınmazların kamu hizmetine dolaylı
olarak özgülenmesi (dolaylı özgülenme) anlamındadır.
B- İtiraz Konusu Kuralın Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu :
1. Anayasa'nın 2. maddesi yönünden inceleme :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 2. maddesinde "hukuk Devleti
olmayı" Cumhuriyetin nitelikleri arasında saymıştır.
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere
".. (Hukuk devletinin temel unsuru bütün devlet faaliyetinin hukuk
kurallarına uygun olmasıdır) hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve
bu hakları koruyucu, âdil bir hukuk düzenini kuran ve bunu devam ettirmeye
kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan bir
devlet olmak gerekir. Hukuk devletinde kanun koyucu da dahil olmak üzere
devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hakimiyeti haiz olması, kanun
koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün
kuralları ile bağlı tutması lâzımdır. Zira kanunun da üstünde Kanun Koyucunun
bozamayacağı temel hukuk prensipleri ve Anayasa vardır..." (11/10/1963
günlü, E: 1963/124, K: 1963/243 sayılı karar, AMKD. Cilt: 1, Sayfa: 429).
Devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olması, kazanılmış
haklara saygı duyulmasını gerektirir. Ancak, kazanılmış bir haktan söz
edilebilmesi için bu hakkın ya da borcun yeni yasadan önce yürürlükte olan
kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir.
3151 sayılı Yasa, Belediyeler .. ile kiracılar arasındaki mevcut
sözleşmenin, Yasanın yayımlandığı tarihten itibaren 6 ay sonra kendiliğinden
sona ermesini, eski kiracıların, belediyelerce rayiç ve emsal bedele uygun
olarak belirlenecek yeni kira bedeli ve koşulları üzerinden 6 ayı takip eden 30
gün içersinde sözleşme yapmaya yetkili olmalarını, kiracıların yeni bedele ve
koşullara mahkemeler nezdinde itiraz edebilmelerini öngörmektedir.
Borçlar Yasasının 248. maddesine göre "Âdi kira, bir akittir
ki kiralayan, onunla kiracıya ücret mukabilinde bir şeyin kullanılmasını terk
etmeyi iltizam eder". Bu hüküm uyarınca, âdi kirada, kiralayan, bir şeyin
kullanılmasını bir süre için kiracıya terk etmeyi üstlenmekte, buna karşılık,
kiracı da bir bedel ödemeyi yüklenmektedir. Görüldüğü üzere kira sözleşmesinin
yapıldığı anda, sözleşmeden doğan, ileriye dönük borçlandırıcı yüküm getiren
haklar henüz fiilen elde edilmiş değildir. Taraflar, sadece sözleşme dönemini
kapsayan süre için borç yüklenmiş olmaktadırlar. Nitekim, kira sözleşmesinin
kiracıya, göreli bir hak sağlaması (örneğin, kiralayanın, sözleşmenin kendisine
yüklediği teslim borcunu yerine getirmeyerek kiralananı başka bir sözleşmeyle
üçüncü kişiye teslim etmesi durumunda, ilk sözleşme sahibinin, kiralananın
kendisine teslim edilmesini isteyememesi; Borçlar Yasasının 254. maddesinde
düzenlenen "satım ile kiranın infisahı" kuralı); öteyandan kira
sözleşmelerinin doğumu için süreli olma zorunluluğunun olmaması, süresiz ya da
8/9/1983 günlü, 2886 sayılı Yasaya tabi kuruluşlarda on yılı aşmayacak biçimde;
bu Yasayla bağlı olmayanlarda daha uzun süreli kira sözleşmelerinin yapılabilmesi,
sözleşmenin yapıldığı anda sözleşme süresinin sonuna kadar tüm sonuçlarıyla
kazanılmış bir hakkın bulunduğu savına yer vermez. Taşınmazın satışı ya da
kiracının kira bedellerini ödememesi gibi durumların mülk sahibine, sözleşme
süresi dolmadan kiralananın tahliyesini istemek hakkını vermesi bu görüşü
doğrulamaktadır.
Öteyandan, 3151 sayılı Yasanın, kamu hukukuna ilişkin ve emredici
nitelikte olması, öngördüğü genel ve objektif düzenlemenin farklı hukuksal
durumlar yaratmaması için her yerde aynı zamanda uygulanmasını, eski yasa
zamanında başlamış olan hukuksal ilişkilerin yeni yasaya göre devamını ve
sonuçlandırılmasını gerekli kılar. Aksi halde, 3151 sayılı Yasanın, yayımını
takip eden aybaşında yürürlüğe girmesine karşın, çeşitli yıllara uzanabilen
kira sözleşmeleri nedeniyle, farklı uygulamalar yıllar boyu devam eder ve
sözleşmesi henüz sona ermemiş olan kiralar yönünden yasa hükmünü yürütemez. Bu
da, emredici yasa kuralının, herkes için ve herkese aynı zamanda objektif
hukuksal durumlar yaratması ilkesine uygun düşmez.
Açıklanan nedenlerle 3151 sayılı Yasa kuralı, Anayasa'nın 2.
maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı görülmemiştir.
2. Anayasa'nın 10. maddesi yönünden inceleme :
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, itiraz konusu Yasanın, taşınmazların
kiraya verilmesinde aynı hukuksal durumda bulunması gereken belediyeler, özel
idareler vb. kurumlar ile kiralayan durumunda bulunan gerçek kişiler arasında
ayırım yapılmasına olanak tanıması nedeniyle eşitlik ilkesine aykırı düştüğünü
ileri sürmektedir.
Anayasamız, hukuksal durumu aynı olanların aynı kurallara bağlı
tutulacağını, ayrı durumda olanların ise ayrı kurallara bağlı tutulmasının
Anayasaya aykırılık oluşturmayacağını kabul etmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin
kimi kararlarında açıklandığı gibi, yasa karşısında eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulması değildir. Kiraya verenler durumunda da
olsalar, haklı nedenlerin varlığında kamu tüzelkişileri ile gerçek kişilerin
ayrı kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırı düşmez.
3151 sayılı Yasanın genel gerekçesinde "..Belediyeler ve özel
idarelere ait gayrimenkullerin kira bedelleri emsallerine göre günümüz
rayiçlerinin çok altında olup, işletme ve amortisman masraflarını dahi
karşılayamaz durumda sembolik bedellerle kirada bulunmaktadır..." (TBMM
Tutanak Dergisi, 53. Birleşim, Dönem: 17, Cilt: 12, yasama yılı : 2, S. Sayısı
: 212) denilmektedir.
Bu durumun, söz konusu düşük kira gelirlerinin özgülendiği kamu
hizmetlerini olumsuz yönde etkilemesi doğaldır.
Yasa Koyucunun, 3151 sayılı Yasayla, Belediye ve özel idareler ile
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü adına kayıtlı kirada bulunan taşınmazların,
paranın sürekli değer kaybetmesi nedeniyle sembolik hale gelen kiralarını, bir
defa için rayiç ve emsal bedellerine yükseltmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
Daha önce açıklandığı üzere, kamu tüzelkişileri kiraya verdikleri
özel emlâkları dolayısıyla üçüncü kişilerle özel hukuk ilişkisi içinde iseler
de, özel emlâkla kamu tüzelkişisi arasında sorumluluk, yönetim ve tasarruf
biçimi yönünden kamu hukuku ilişkisinin bulunması, bu emlâkten elde edilen
gelirin kamu hizmetine ayrılması (kamu hizmetine dolaylı özgüleme), özel
emlâkim kiraya veren kamu tüzelkişileriyle, kiralayan durumundaki gerçek
kişilerin ayrı hukuksal işleme tabi tutulmasını haklı kılar. Kaldı ki özel
kişilere ait olup eskiden kiraya verilen taşınmazların kira bedelleri, emsal
kira ve rayicin altında kalmasına karşın, gerek yasada öngörülen daha çok
gerçek kişilerin yararlanabileceği tahliye koşulları, gerek özel baskılar
nedeniyle çoğunlukla mahkemelerin belirlediği oranların üzerinde artış
göstermiştir. Halbuki, kamu tüzelkişilerine ait kiraların, kiracılarının hemen
hemen değişmez hale gelmesi, yıllık artışların mahkemelerce belirlenen oranları
geçememesi nedenleriyle gerçek kişilerin emsal yerlerden elde ettikleri kiradan
daha düşük düzeyde kaldığı gözlenmiştir.
Böylece, sahip oldukları taşınmazları kiraya veren kamu
tüzelkişileri ile gerçek kişiler ayrı hukuksal durum içinde bulunduklarından
3151 sayılı Yasayla Belediyeler yönünden ayrı düzenleme getirilmesinde ve eski
kiraların emsallere göre rayiç bedele yükseltilmesi için kiracılarıyla yeniden
sözleşme yapmalarına olanak tanınmasında, Ana-yasa'nın yasa önünde eşitlik
ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır. Belirtilen nedenlerle itiraz
reddedilmelidir.
Orhan ONAR, Necdet DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Selâhattin
METİN ve Adnan KÜKNER yukarıdaki görüşlere katılmamışlardır.
VI- SONUÇ :
İlk incelemede alınan sınırlandırma kararı uyarınca Belediyeler
yönünden incelenen;
15/1/1985 günlü, 3151 sayılı (18/5/1955 Tarihli ve 6570 Sayılı
Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
Kanun)un, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine, Orhan ONAR,
Necdet DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Selâhattin METİN ve Adnan KÜKNER'in
karşıoyları ve oyçokluğuyla,
3/7/1986 gününde karar verildi.
Başkan
H.
Semih ÖZMERT
|
Başkanvekili
Orhan
ONAR
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selâhattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mahmut
C. CUHRUK
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
4/2/1986 günlü İlk İnceleme Toplantısı'nda alınan karar uyarınca
belediyelerle sınırlı olarak Anayasaya uygunluk denetimine tâbi tutulan
15/1/1985 günlü, 3151 sayılı Yasa; 11/10/1983 günlü, 2912 sayılı Yasa
paralelinde oluşturulan, anlam ve amacı itibariyle, bu Yasayı tamamlayan bir ek
yasa niteliğindedir. Daha açık bir anlatımla, "18/5/1955 Tarihli ve 6570
Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
Kanun" adını taşıyan itiraz konusu Yasa, aynı adı taşıyan 11/10/1983 günlü,
2912 sayılı Yasa kapsamı dışında bırakılan "Belediyeler ve Özel İdareler
ile Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü adına kayıtlı veya bunların kamu
kuruluşları veya kamu yararına çalışan derneklerle müştereken sahip
bulundukları gayrimenkullere (vasiyet edilenler dahil) ilişkin kira
sözleşmeleri" ile ilgili aynı doğrultudaki düzenlemeleri içermektedir.
Borçlar Kanunu'nun 19. maddesi ile tanınan sözleşme hürriyetine
dayanılarak yapılmış, konusu, süresi ve koşulları, yasal sınırlar içinde
tarafların özgür iradeleri ile karşılıklı olarak serbestçe saptanmış kira
sözleşmeleri, içerikleri bakımından; kiralayana ve kiracıya birtakım haklar
tanıyan ve borçlar yükleyen, belirledikleri süre içinde, Devletin ve yasaların
koruması altında hukuksal geçerliliklerini sürdürmeleri gereken belgelerdir. Bu
nedenle, öngördükleri süre ile sınırlı olarak, sözleşmenin gereklerine
taraflarca bihakkın uyulması, dolayısıyle sözleşmeden doğan haklara karşılıklı
olarak saygı gösterilmesi ve yükümlülüklerin geciktirilmeksizin yerine
getirilmesi zorunludur. Bu zorunluluk, meşru hukuk düzeninin himayesi altındaki
hakların sözleşmenin tarafları yada üçüncü kişiler tarafından ihlâl edilmesi
halinde kuşkusuz bu düzenin öngördüğü yaptırımların uygulanmasını
gerektirecektir. Hal böyle olduğuna göre, Devletin de, tarafların
sözleşmelerden kaynaklanan haklarına saygılı olması ve bu hakları koruması
özellikle hukuk devleti olmanın vazgeçilmez gereğidir. Bu açıdan bakıldığında,
itiraz konusu Yasa'nın 1. maddesi ile 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında
Kanun'a eklenen ve içerdiği hükümler bakımından, kiracının; kira sözleşmesinde
belirlenen süre içinde ve bu sözleşme ile saptanan kira bedeli karşılığında,
kiralanan taşınmazı kullanmak ve ondan sözleşme koşullarına uygun biçimde
yararlanmakhakkına sözleşme süresi dolmadan son veren; belediyeler adına
kayıtlı taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerini günü gelmeden ortadan kaldıran
ve taşınmazı kiralayan belediyenin, rayiç ve emsal bedele uygun olarak yeni
kira bedeli ve şartlarını kendiliğinden saptamasına olanak tanıyan; itiraz
süresi içinde, kira bedeline karşı Sulh Hukuk Mahkemesine yapılan başvurularla
ilgili davalarda ilk ve eski kira ile toptan eşya fiyatlarındaki artış
yüzdelerinin nazarı itibara alınmasını kesinlikle engelleyen Geçici Maddenin,
yasalarla korunması ve Devletin güvencesi altında bulundurulması gereken
hakların ihlâline, bunun sonucu olarak hukukî istikrarın bozulmasına neden
olması bakımından öncelikle "Hukuk Devleti" ilkesini zedelemekte
olduğu gözlenmektedir. Bu doğrultudaki düzenlemenin; Anayasanın 2. maddesiyle
ve Anayasa Mahkemesinin, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu
adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini zorunlu sayan ve
bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan Devlet tanımıyla uyum içinde
bulunduğu rahatlıkla söylenemez.
Ayrıca, ekonomik koşullar da gözetilerek, tarafların özgür
iradeleriyle oluşturulan kira sözleşmelerine, sözleşme süresi içinde, Devletçe,
doğrudan doğruya kiralayan belediyelerin çıkarları yönünden ve onların yararına
müdahale edilerek; yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilen
kira sözleşmelerinin kiracılara sağladığı haklar ve yetkiler gözardı edilmek
suretiyle, bunların, kira bedeli ve koşulları yönünden, kiralayan belediyelerce
tek taraflı olarak empoze edilen yeni bir sözleşme yapmak zorunda bırakılması,
hukuk devleti ilkesi yanında, yine Anayasanın 2. maddesinde Cumhuriyetin
nitelikleri arasında sayılan "Sosyal Devlet" ilkesiyle de bağdaşmayan
bir düzenlemeyi sergilemektedir.
Öte yandan, belediyelerin sahip bulundukları özel emlak ile gerçek
kişilerin mâlik oldukları taşınmazlar ve 2912 ile 3151 sayılı Yasalarda yer
almayan kurum ve kuruluşlara ait özel emlak arasında, hukukî açıdan, esasta
herhangi bir fark gözetilmediği halde, 3151 sayılı Yasa ile, belediyelere ait
özel emlake ilişkin kira sözleşmeleri için farklı düzenlemeler getirilmiş,
ezcümle, anılan kira sözleşmelerinin, yürürlük sürelerine bakılmaksızın,
Yasanın yürürlüğe girdiği 1/2/1985 tarihinden altı ay sonra, 1/8/1985 tarihinde
kendiliğinden sona ermesi; yeni kira bedeli ve kira koşullarının kiralayan
tarafından tek taraflı olarak tesbit ve kiracıya tebliğ edilmesi; bunları kabul
etmediği takdirde kiracının taşınmazı tahliye etmesi; yeni kira bedeline karşı
açılan davalarda, mahkemelerin, eski kira bedellerini ve toptan eşya
fiyatlarındaki artış oranlarını nazarı itibara almamaları öngörülmüştür.
Bu durumda, aynı statü içinde bulunmalarına ve aynı hukukî rejime
tâbi olmalarına rağmen, gerçek kişiler ve 2912 ve 3151 sayılı Yasaların kapsamı
dışında bırakılan kurum ve kuruluşlar ile belediyelerin sahip bulundukları
taşınmazlar arasında kira sözleşmelerine ilişkin düzenlemeler yönünden önemli
ölçüde ayrılık yaratılmış; ikinci kategoriye giren kira sözleşmeleri, 6570
sayılı Yasanın benimsediği sistem dışında özel bir rejime bağlanarak gerçek
kişilerin ve birinci kategoride yer alan öteki grupların mağduriyetine yol açan
ve eşitlik kuralına belirgin biçimde aykırı düşen geçici bir sistem
oluşturulmuştur.
Bu olgu, 3151 sayılı Yasa ile 6570 sayılı Yasaya eklenen Geçici
Madde'nin değişik uygulamalara neden olan bahis konusu içeriğinin Anayasanın
10. maddesinde yer alan "kanun önünde eşitlik" ilkesine aykırılığını
açıkça ortaya koymaktadır.
Anayasanın, aynı maddî ve hukukî durumda bulunanlar hakkında farklı
işlem yapılamayacağını; haklarda ve yükümlülüklerde aynı ölçü ve ölçütlerin
uygulanması gerektiğini ilke olarak benimseyen 10. maddesinin hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağına ilişkin kuralının da
inceleme konusu hükümlerle bağdaşmakta olduğu söylenemez. Gerçekten, 6570
sayılı Yasa ile tüm taşınmaz malikleri için konulmuş bulunan sınırlı artış
ilkesinin geçici de olsa belediyeler lehine değiştirilmesi, açıklanan
nedenlerle, kira mevzuatında "imtiyazlı malikler" statüsünü ihdas
etmiş olmaktadır.
İtiraz konusu Yasanın Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin reddine ilişkin olarak Yüce Kurulca oyçokluğu ile verilen karara bu
nedenlerle katılmamaktayız.
Başkanvekili
Orhan
ONAR
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Selâhattin
METİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
KARŞIOY
GEREKÇEM
Kamu düzeniyle doğrudan ilgili olduğundan yasa kapsamına alınması
olağan bulunan taşınmaz kiralanması işlemlerinde, Anayasa özel biçimde
öngörmedikçe kimi kamu taşınmazları için de kamu malı olmayan taşınmazların
bağlı olduğu kurallar uygulanır. Yürürlükteki 6570 nolu taşınmaz mal kiraları
hakkındaki yasa, ayrıcalık tanımadan (özel kurallarla, yasalarla ayrı işleme
bağlı tutulanlar dışında) kamusal ve özel (gerçek ya da tüzel kişilerin olsun)
taşınmazlarının kiralanmasında etkin olan kaynaktır. Sözlü ya da yazılı anlaşma
ile kiralanan taşınmazları konu edilen ilişkiler, anlaşmazlığın nedenine,
izlenen yasal yolun tümüne göre 6570 nolu yasaya, Borçlar Yasası'na ve İcra ve
İflâs Yasası'na uyularak düzenlenip yürütülür. 6570 nolu Yasa'nın 14. maddesi
"Devlet İhale Yasası'na bağlı olarak kiraya verilen taşınmazlar hakkında
da bu yasa kurallarının uygulanacağını" açıklamakla birlikte 1. maddesi,
kesinlikle, "..kiralayanla kiracı arasındaki hukuksal ilişkilerde bu yasa
ile Borçlar Yasası'nın bu yasaya aykırı olmayan kurallarının
uygulanacağını" öngörmektedir. Çoğunluk görüşünün geçerli ve doğru bir
yönü yoktur. Kararın dayanakları hukuksallıktan uzaktır ve yanlış alana
oturtulmuştur. Buraya kadar kısa açıklamadan saptanmaktadır ki, kiralama
ilişkilerinde Belediye ile gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri arasında
hiçbir ayırım yoktur. Anayasa buna olur vermemiştir. 6570 nolu Yasa bunu asla
öngörmemiştir. Anayasa'nın açıkça kurala bağlamadığı, yorumla da
genişletilmeye, başka ve değişik biçimde düşünülmeye elverişli olmayan konuda,
ayrıcalıklı uygulamayı yerinde bulmak, Anayasa'ya aykırı olduğu gibi Anayasa
Mahkemesi'nden beklenen özene, hukuksal atılımlardaki öncülük niteliğine, hukuk
devletini gerçekleştirmekteki göreve de aykırıdır. Taşınmazın Belediye malı olması,
kamusal niteliği ve gelirinin kamu giderlerini karşılamada kullanılması da
temel ilişkiyi, yasal ilkeyi değiştiremez, Anayasal düzeyin üzerine çıkamaz.
Aşağıda ayrıntılarıyla değineceğim aykırılıklar hukuksal güven ve insanı
sarsacak ölçüde ağır olmuş, Belediyelere tanıdığı ayrıcalıkla Anayasal düzeni
olumsuz yönde etkilemiştir. Karar gerekçesinin hiçbir yanı, aykırılığı
giderici, uygun buluşu doyurucu kılıcı değildir. Kamusal yanı yadsınmamakla
birlikte kiralayan - kiracı ilişkilerinin özel hukuk alanında kaldığı, özel
6570 nolu Yasanın bunu amaçladığı, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla Yargıtay
kararlarının ilkelerle, sorunların çözümü doğrultusunda bulunduğu kuşkusuzdur.
Kararda yer verilen tarihçe, iptal konusu geçici maddenin uygunluk denetiminde
gözetilecek bilgi ise de gerekçe değildir. Yerindelik denetimi yapılmadığına
göre olayın uygunluk ya da aykırılığı değil, iptali istenen maddenin Anayasa
karşısındaki varlığı, yapısı, geçerliği irdelenecektir. Yasa'nın her kiralayana
değil, 6570 nolu Yasa kapsamındaki kimi kiralayanlara tek yanlı olanaklar
getirdiği, geçici maddede sayılan kiralayanlar için özel nitelik taşıyan bir
kuralı içerdiği tartışma götürmeyecek açıklıktadır. Düzenlenen ilişki de özel
hukuk ilişkisidir. İlişkinin yanlarından birisine açık olan kapı öbürüne kapalı
tutulunca Anayasal egemenlikten, hukuk üstünlüğünden söz edilemez. Enflâsyonu
körükleyiciliği, politik kökenli girişimlere araç olabilirliği bir yana bir
kamu kurumunu yasayla haksız, aykırı bir işleme itme görünümü, kamusal öğelerin
temelde gözardı edildiğini ortaya koymuştur. Yalnızca kira bedelini artırmaya
yönelik düzenleme yasanın kamu düzenine ilişkin niteliğiyle bağdaşmamıştır.
Kiracıyı korumasız bırakan kuralın (geçici maddenin Belediyeyi kayırıcı
içeriğiyle bellidir) kamu düzeniyle uyumlu olduğu savunulamaz. Anarşiye dönüşen
kira sorunlarında 3151 nolu Yasa yeni anlaşmazlıkların kaynağı durumundadır.
İstatistik bilgileri kira ve konut sorununun önemini kavramak için yeterli
uyarıdır. Yalnızca bedeli, onu da ayrıcalıklı kiralayanlar için, düşünen yasa
aykırılıkların dizini görünümündedir. Ülkemizde 2000'e yaklaşan belediyelerin
artırma ile, sözleşme ile kiraya verdikleri, sık sık, yılda, birkaç bir bedel
artırımı yoluna gittikleri kabul edilmese bile iptali istenen kuralla getirilmek
istenen ölçüsüzlük, zorlama apaçıktır. Kimi kiralayanların bedel artırımını
"tesbit" yoluyla sınırlı tutarken, Belediyelere, kiracılarını
güçlüklere düşürücü tek yanlı uygulamalar, "oldu bitti"ler sağlamak
yasanın işlevi olamaz. Yasa, kendi varlığıyla çelişemez. Anayasa katında
kimsenin bir başkasından önceliği, üstünlüğü ve önemi olamaz. Anayasa Mahkemesi
bu sonucu sağlamakla yükümlüdür.
Karara metni alınan (içerikteki tek yanlı tutum bellidir) eldeki
3151 nolu Yasanın Anayasa'ya aykırılığını kanıtlayan ayrıntılar, sırasıyla
şunlardır :
1- Yürürlükteki kira sözleşmelerinin tek yanlı ve kesin bozumu,
hukuksal güveni ve kamusal dengeyi ortadan kaldırmaktadır. Sözleşme süreci,
başlangıç gününden belli edilen bitim gününü kapsar. Giderek, 6570 nolu Yasanın
11. maddesi gereğince kendiliğinden uzayarak kira bedeli dışında yanları
bağlar. Sözleşme süresi boyunca kiracı lehine doğmuş hakları ortadan
kaldırmakla hukuk devleti ilkesine aykırı düşmektedir. Kazanılmış hak
kavramının bilimsel yönden tartışması ayrı, bu kurumun varlığının benimsenip
benimsen-memesi konumuz dışıdır. Gelenekleşmiş, yaşamın hukuksal bir dalı olmuş
"kazanılmış hak" yalnızca geçmişe ilişkin edinmeyi değil, geleceği de
bu geçmişe bağlı olarak aynı durumda korumayı öngörür. Bu edinmeyi tanımayarak,
üstelik tek yanlı, ortadan kaldırmak hukuka inancı sarsan, hukuk dışı bir
tutumdur. Kiracının, sürmekte olan kira ilişkisinde, yükümlülüklerini yerine
getirdiği sürece yan olmak hakkı, yararlanmak hakkı yürürlükteki kurallarla
kendisi gibi kiralayanı da bağlı görmek hakkı, hukukun varlığı gereğidir. Bu
gerek incelenen yasa ile yok edilmiştir. Kiralayan olarak Belediyenin, taşınmaz
olarak kiralanan malının, öbür kiralayanlardan ve taşınmazlardan hiçbir
ayrılığı, yasal nitelik değişikliği yoktur. Geliri, ve kiralamada kimi yasa
kurallarının uygulanması niteliğini etkileyemez.
Yasa, Belediyelerin taşınmazlarına ilişkin sözleşmeleri
etkilemektedir. Yürürlüğe önceden konulmuş kurallara uygun biçimde düzenlenen
bu sözleşmelerin iki yanını birlikte korumak, iki yana eşit davranmak, bu
sözleşmelerden doğan haklara saygı göstermek hukuk devleti olmanın doğal
gereğidir. İncelenen yasa ile bu gerek de çiğnenmiştir. Doğmuş hakkı tanımak,
kazanılmış hakka saygı göstermektir. Sözleşmenin geleceği kapsaması kazanılmış
hak kavramına aykırılığı değil, tersine, bu kurumu tümüyle tanımayı gerektirir.
Yalnız iç hukukta değil, uluslararası hukukta da tartışma konusu olan
"kazanılmış hakların korunması" önceki hukuksal durumun, belirlenmiş
yapının, kurumun geçerliğini sürdürmesidir. Bunu sona erdirmenin yararı,
yöntemi üzerinde değişik düşünceler olabilir. Ancak, hukuksallığı kuşkusuzdur
ve öncelik taşır. Sona erdirme biçimi yasal da olsa, kazanılmış bir hakka
dokunmak, üstelik tek yanlı olarak, hukuka güveni yıkar. Özel hukukta
kazanılmış hakların korunmasına ilişkin birçok örnek vardır. Geleceği kapsayan
süre anlaşmasıyla, o süre sonuna değin kazanılmış hak oluşmuştur. Mahkememizin
bu yolda önceki kararlarına da ters düşülmüştür. Hukukta kazanılmış hak, kamu
kesiminde olsun, özel kesimde olsun güvenirliğin kanıtı, uygunluğun ölçüsüdür.
Olmadık bir nedenle çiğnenmesi (bilimsel tartışmaların bu konuda bir sonuca
ulaşmaması gerçeği karşısında) Anayasal düzeyde haklı bulunamaz.
2- Millî Güvenlik Konseyi zamanında yürürlüğe konulan 11/10/ 1983
günlü, 2912 nolu Yasayla TC. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu (Bağ-Kur),
Türkiye Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu, Darülaceze Müdürlüğü, Darüşşafaka Derneği
ve bağlısı vakıflar, mazbut ve mülhak vakıflar ile Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Verem Savaş ve Kanserle Savaş Dernekleri adına kayıtlı ya da bunların kamu
kuruluşları ya da kamu yararına çalışan derneklerle ortaklaşa sahip
bulundukları taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleri için 3151 nolu Yasaya
benzer kurallar getirilmesi haklı bir neden sayılamaz. Aykırı örnek, örnek
olamayacağı gibi 3012 nolu Yasa ile kiracılara itiraz hakkı tanınıp tesbit
davası yolu açılarak aykırılığın azaltılması yolu izlenmiştir. Olağanüstü
dönemin ürünü olan bir yasa, olağan dönem için örnek oluşturamaz. Kaldıki
Anayasanın Geçici 15. maddesiyle uygunluk denetimi yolu kapalı bulunan bir Yasa
(iptali istenen yasanın aykırılığına karar verilse idi) hukuka bağlı, kendi
varlık nedeni olan hukuk devletine saygılı bir yasama organınca yürürlükten
kaldırılarak ya da düzeltilerek bir aykırılığın daha giderilmesi yolu açılırdı.
Demokrasi, aykırılıkların ayıklanmasının en kolay olduğu rejimdir. Hukuk
devletinin sözde ve kâğıt üzerinde kalmaması için tüm Anayasal kuruluşlara,
öncelikle Anayasa Mahkemesine büyük görevler düşmektedir. Anayasa Mahkemesi,
kendisine başvurma yolu kapalı bir antidemokratik yasayı savunduğumuz iptal
yoluyla etkileme gücünü yitirmemeli idi.
3- Söz konusu 2912 nolu Yasa ile inceleme konusu 3151 nolu Yasa,
adı sayılan kamu kurumlarına (hukuksal ilişkide taşınmazının özel taşınmazdan,
kimliğinin de özel kişiden ayrılığı yoktur) para değerinin düşmesi sonucu
yetersiz kalan kira bedellerini bozarak (feshederek) günlük bedeller üzerinden
kira sözleşmesini yeniden yaptırma yolunu açmakla yasama organınca, Devletin
hukuksal dengeyi sağlama görevi çiğnenmiştir. Devlet, kamu kurumlarına
zorlayıcı yöntemlerle haklar sağlarken, yurttaşlarını hem bunlara karşı yeterli
biçimde korunmamış, hem de taşınmaz sahibi gerçek ve tüzel kişilere aynı hakkı
tanımaktan özellikle kaçınmıştır. Belediye bir yurttaşın kiracısı ise
kiralayanın eli-kolu bağlıdır, bir yurttaş Belediyenin kiracısı ise Belediyenin
gözdağı niteliğindeki işlemlerle sokağa atmasına kadar geniş olanakları vardır.
Bu eşitsizliği, bu ayrıcalığı yasa sağlayamaz, Anayasa Mahkemesi buna geçerlik
tanıyamaz.
Belediyelerin de, özel kişiler gibi yargı yoluna başvurarak tesbit
davasıyla yeni kira bedeli istemek hakkı varken, ayrıcalıklarla donatılıp
"iş işten geçince" itiraz yolunun açılması hukuk içinde savunulamaz.
Yasama organının, yapılmış bir sözleşmenin yanları arasına girmesi ve onların
istençlerine (iradelerine) bakmaksızın, sözleşmelere son vermesinin Anayasal
hiçbir dayanağı yoktur. Üstelik, kamu yönetimi, kiraya verirken istediği
koşullarla sözleşme yapabilmektedir. Gelirinin kamu giderine ayrılması
taşınmazın ve ilişkinin niteliğini etkileyemez.
4- Anayasa'nın 48. maddesinde öngörülen "sözleşme
hürriyetinin anlam taşıyabilmesi, yürürlükteki hukuk kurallarına uygun olarak
yapılan sözleşmelerden doğan haklara yanlar gibi üçüncü kişilerin de saygı
göstermesini sağlayan, aykırı davranışları önleyen bir hukuk düzeninin
kurulmasına bağlıdır. Böyle bir düzeni kurmak ve sürdürmek Devletin görevidir.
Olayımızda ise, Devlet, kendi hukuk kurallarına uyularak oluşturulmuş
sözleşmeleri yanların istençlerine aldırmaksızın sona erdirmiş, böylece
"sözleşme özgürlüğü" sözde kalmıştır. Borçlar Yasası'nın 19/1.
maddesiyle de ilkesi benimsenmiş, 2. maddesiyle sınırları çizilmiş sözleşme
özgürlüğü bu yasayla tanınmamıştır. Yasama organının kişiler arasındaki
bağıtlara kendiliğinden el atmasının, hukuk devleti niteliğiyle uyuşur yönü
yoktur. Objektif iyi niyet kurallarına yanlardan birinin aykırı davranmasında
çözüm yeri yasama organı değil, yargı organıdır. Yanların özgür ve bağımsız
istençleriyle oluşmuş, yükümlülükler getiren sözleşmeyi bir yan için geçersiz
kılma olanağı getiren kural, Devletin koruması gereken duruma neden olmasının
örneğidir. Böylece 3151 nolu Yasa ile "sosyal devlet" ve "hukuk
devleti" ilkeleri çiğnenmiştir.
5 - Özel malları kamu malı gibi değerlendirip bağlı oldukları
rejimde ayrılık savunan çoğunluk kararı, kamu malı ve özel mal ayrımında
yanlışlıklara neden olacak düşüncelere bağlanmıştır. Ayrıcalıklı bir
düzenlemeyi uygun gösterebilme çabasına bağlı bu düşünceyi Anayasa'nın 10.
maddesine uygun bulmak olanaksızdır. Eşitlik ilkesi ayırım gözetilmeksizin yasa
katında eşitliği öngörmektedir. Aynı hukuksal konumda (statüde) bulunmalarına
karşın, Belediyelerin özel hukuk kurallarına bağlı taşınmazları için 3151 nolu
Yasa ile getirilen ayırımı hukuk dışında kalmaktadır. Anılan bu Yasa önerisinin
gerekçesinde, olağanüstü zamanda çıkarılmış 2912 nolu Yasa örnek
gösterilmektedir. "Yasa önünde eşitlik ilkesi" aynı hukuksal
durumdaki kişilere ayrı davranılamayacağı, hak, yüküm, ve yararlarda aynı
ölçütlerin uygulanacağı, ayrıcalık ve özelliklerin Anayasal dayanağı
bulunmadıkça birbirinden ayrı işleme bağlı tutulamayacağı anlamındadır. Bu üstün
ilkeyi, hukuksal olanakları, yol ve yöntemleri bulunan bir konuda Belediyeler
için gözardı etmek hukuk devleti inancını sarsıcı bir kalkışmadır. Bu inancın
sarsılmasını gerektiren küçük-büyük ayırımı yapılmayacak aykırılıklar hukuk
için en ciddi tehlikelerdir. Kamu tüzel kişisi kiralayan olunca, öbür
kiralayanlardan ayrı durumda, ayrı nitelikte olamaz. Kararın gerekçesi
inandırıcı değildir. Hukuksal durum ise hepsi için "aynı" dır.
Gerçek, değişik anlatımlarla değişemez.
Anayasa'nın üstünlüğünden hiçbir nedenle ödün verilemez. Onu daha
çağdaş, daha hukuksal, daha demokratik kılacak yerde bağlayıcı ve engel
durumuna sokmak uygun bir tutum ve yerinde bir davranış değildir.
Bu nedenlerle, 3151 nolu Yasanın 1. maddesiyle 6570 nolu Yasaya
eklenen Geçici Maddenin birinci fıkrasıyla, beşinci fıkranın birinci tümcesini
Belediyeler yönünden (dava yalnız Belediyeye karşı açılmış olduğundan)
Anayasa'nın 2, 10. ve 48. maddelerine aykırı buluyorum.
EK
GEREKÇE
İnceleme konusu 15/1/1985 günlü ve 3151 sayılı Kanunun müktesep
hakları ihlâl ettiği ileri sürülüyor.
Müktesep haktan söz edildiği hallerde bu konu üzerinde önemle
durmak ve dikkatle düşünmek gerekmektedir. Nitekim Sayın Ord. Prof. Dr. Sıddık
Sami Onar, "İdare Hukukunun Umumi Esasları" adlı kitabının üçüncü
basısında, müktesep hak mefhumu hakkındaki yerli ve yabancı birçok müellefin
görüşlerini de özetledikten sonra kitabının 482 nci sahifesinde :
"Görülüyor ki pek çok kullandığımız müktesep hak tabiri hukukun en müphem,
karanlık ve tatbik sahası yok denecek kadar mahdut bir mefhumdur ve umumi
hukuki durumlarda hiçbir zaman bahis mevzuu olamaz" demektedir.
Esas itibariyle eşit şahıslar arasında, mukavele serbestisi ve
irade muhteviyetine dayanan Borçlar Kanunu bile, 252, 254, 261 ve 264 üncü
maddelerinde belirttiği gibi "mucibi aktin icrasını tahammül edilmez bir
hale getiren sebepler hususunda", "satış halinde",
"müstecirin iflâsı"nda vs. de sözleşme süresinin dolmasından önce
mukavelenin feshedilebileceğini kabul etmektedir.
Kaldıki, özel hukuk alanına giren Borçlar Kanunu, 1940 yılından
itibaren çıkarılan ve kamu hukuku özelliklerini taşıyan 3780, 3954, 4180, 4648,
5020, 6084, 6570 ve 2912 sayılı Kanunlarla zımnen değiştirilmiştir. Bu
Kanunlar, kira bedellerini sınırlarken mukaveledeki sürelerinin de otomatikman
devamlı olarak yenileneceğini öngörmüşlerdir. Bu arada zaman zaman kira
mukavelelerini sona erdiren hükümler de konulmuştur. Örneğin; 6570 sayılı
Kanunun muvakkat 2 nci maddesine o kanunun yürürlüğe girmesinden altı ay sonra
bazı kira mukavelelerinin sona ereceğine dair hükümler konduğu görülmektedir.
3151 sayılı Kanunla da altı ay sonra sona ereceği belirtilen kira
mukaveleleri esas itibariyle tarafların serbest irade ve rızalarıyla tesbit
ettikleri sözleşme süreleri olmayıp önceki kanunların otomatikman uzattıkları
sürelerdir.
Ayrıca kanun, rayiç ve emsal bedel üzerinden kirasını sürdürmek
isteyen kiracıya tercih hakkı vermekte ve rayiçten yüksek kira bedeli
istenmesine karşı da mahkemeye başvurmak imkânını tanımaktadır.
Bu nedenlerle müktesep hakkın ihlâlinden bahisle Kanunun Anayasaya
aykırılığı iddiasının kabul edilmemesi de yerindedir. Bu ek gerekçeyle çoğunluk
kararına katılıyorum.