ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/14
Karar Sayısı:1979/6
Karar Günü:23/1/1979
Resmi Gazete tarih/sayı:14.4.1979/16609
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN : İstanbul 10. İş Mahkemesi.
İTİRAZIN
KONUSU : 25/8/1971 günlü, 1475 sayılı İş Kanununun 4/7/1975 günlü, 1927 sayılı
Yasayla değişik 14. maddesinde yer alan "kıdem tazminatına esas olacak 30
günlük ücret tutarının beher yıl için nazara alınacak miktarı 1475 sayılı İş
Kanuna göre tespit edilmiş olan günlük asgari ücretin 30 günlük tutarının 7,5
katından fazla olamaz."biçimindeki hükmün, biçim ve öz yönünden Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmiştir.
I -
OLAY :
Davacı,
davalıya ait işyerinde şube müdürü iken 11/8/1975 gününde hizmet aktinin
feshedildiğini, o günde yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesinin 71.
maddesinin (A) bendinin (C) fıkrası gereğince beher hizmet yılı için 30 günlük
ücret tutarı üzerinden 26/2. maddeye göre hesaplanan kıdem tazminatı alması
gerekirken, davalı işverenin, 1475 sayılı Yasanın değişik 14. maddesindeki
hükme göre hesaplayarak az ödemede bulunduğunu; oysa, aylık ücretin yanında,
yan ödemelerin de dahil edilip ulaşacağı aylık miktarın her yıl için gözönüne
alınması gerektiğini dava dilekçesinde ileri sürmüştür. Sonradan verdiği
21/2/1977 günlü dilekçede de, değişik 14. maddedeki "kıdem tazminatında
esas olacak 30 günlük ücret tutarının beher yıl için nazara alınacak miktarı
1475 sayılı İş Kanununa göre tespit edilmiş olan günlük asgari ücretin 30
günlük tutarının 7,5 katından fazla olamaz."hükmünün Anayasa'nın 40. ve
42. maddelerine aykırı olduğu savında bulunmuştur.
III
- METİNLER:
1 -
İtiraz konusu yasa hükmü :
25/8/1975
günlü, 1475 sayılı İş Kanununun, 4/7/1975 günlü, 1927 sayılı Yasa ile değişik
14. maddesinin iptali istenilen hükmü şöyledir:
"Kıdem
tazminatına esas olacak 30 günlük ücret tutarının beher yıl için nazara
alınacak miktarı 1475 sayılı İş Kanununa göre tesbit edilmiş olan günlük asgari
ücretin 30 günlük tutarının 7,5 katından fazla olamaz."
2 -
İtiraza dayanak yapılan Anayasa kuralları:
"Madde
2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
"Madde
40 - Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun,
bu hürriyetleri, ancak kamu yararı amacıyla sınırlayabilir.
Devlet,
özel teşebbüslerin millî iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlıyacak tedbirleri
alır."
"Madde
42 - Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet
çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi
için, sosyal, iktisadî ve malî tedbirlerle çalışanları korur ve çalışmayı
destekler; işsizliği Önleyici tedbirleri alır.
Angarya
yasaktır.
Memleket
ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliği alan beden
veya fikir çalışmalarının şekil ve şartları, demokratik esaslara uygun olarak
kanunla düzenlenir."
"Madde
47 - İşçiler, işverenlerle olan münasebetlerinde, iktisadî ve sosyal
durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev haklarına
sahiptirler.
Grev
hakkının kullanılması ve istisnaları ve işverenlerin hakları kanunla
düzenlenir."
"Madde
85 - Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclisler, çalışmalarını, kendi yaptıkları
İçtüzüklerin hükümlerine göre yürütürler.
İçtüzük
hükümleri, siyasî parti gruplarının, Meclislerin bütün faaliyetlerine
kuvvetleri oranında katılmalarını sağlıyacak yolda düzenlenir. Siyasi parti
grupları, en az on üyeden meydana gelir.
Meclisler,
kendi kolluk işlerini Başkanları eliyle düzenler ve yürütürler. "
"Madde
86 - Her Meclis, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve Anayasada
başkaca hüküm yoksa, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinde toplantı yetersayısı, her iki Meclis üye tamsayısı
toplamının salt çoğunluğudur."
"Madde
92 - Kanun tasarı ve teklifleri Önce Millet Meclisinde görüşülür.
Millet
Meclisinde kabul, değiştirilerek kabul veya reddedilen tasarı ve teklifler
Cumhuriyet Senatosuna gönderilir.
Millet
Meclisinde kabul edilen metin, Cumhuriyet Senatosunca değişiklik yapılmadan
kabul edilirse, bu metin kanunlaşır.
Cumhuriyet
Senatosu, kendisine gelen metni değiştirerek kabul ederse, Millet Meclisinin bu
değişikliği benimsemesi halinde metin kanunlaşır.
Millet
Meclisi, Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemezse, her iki Meclisin
ilgili komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir karma komisyon
kurulur. Bu komisyonun hazırladığı metin Millet Meclisine sunulur. Millet
Meclisi, karma komisyonca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha önce kendisince
hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek zorundadır.
Cumhuriyet
Senatosunda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile kabul edilmiş olan madde
değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini benimsemesi için, üye
tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir. Bu halde açık oya başvurulur.
Millet
Meclisinin reddettiği bir tasarı veya teklif, Cumhuriyet Senatosunca da
reddedilirse, düşer.
Millet
Meclisinin reddettiği bir tasarı veya teklif, Cumhuriyet Senatosunca olduğu
gibi veya değiştirilerek kabul edilirse, Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosunun
kabul ettiği metni yeniden görüşür. Cumhuriyet Senatosunun metni Millet
Meclisince benimsenirse, kanunlaşır; reddedilirse, tasarı veya teklif düşer;
Cumhuriyet Senatosundan gelen metin Millet Meclisince değiştirilerek kabul
edilirse, 5 inci fıkra hükümleri uygulanır.
Cumhuriyet
Senatosunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile tümü reddedilen bir metnin
Millet Meclisi tarafından kabulü için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu
lâzımdır.. Bu halde açık oya başvurulur.
Cumhuriyet
Senatosunca üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile tümü reddedilen bir metnin
kanunlaşabilmesi, Millet Meclisi tarafından üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu
ile kabul edilmesine bağlıdır. Bu halde açık oya başvurulur.
Cumhuriyet
Senatosu, kendisine gönderilen bir metni, Millet Meclisi komisyonlarında ve
genel kurulundaki görüşme süresini aşmıyan bir süre içinde karara bağlar; bu
süre üç ayı geçemez ve ivedilik hallerinde onbeş günden, ivedi olmayan hallerde
bir aydan kısa olamaz. Bu süreler içinde karara bağlanmıyan metinler,
Cumhuriyet Senatosunca, Millet Meclisinden gelen şekliyle kabul edilmiş
sayılır. Bu fıkrada belirtilen süreler Meclislerin tatili devamınca işlemez.
Yasama
meclislerinin ve mahallî idarelerin seçimleri ve siyasî partilerle ilgili
tasarı ve tekliflerin kabul veya reddinde yukardaki fıkralar hükümleri
uygulanır. Ancak, karma komisyon kurulmasını gerektiren hallerde, karma
komisyonun raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin birleşik toplantısında
görüşülür ve karara bağlanır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin birleşik
toplantısında Millet Meclisinin ilk metninin kabulü için üye tamsayısının salt
çoğunluğunun oyu lâzımdır. 8 inci ve 9 uncu fıkralar hükümleri saklıdır."
"Madde
129 - İktisadî, sosyal ve kültürel kalkınma plâna bağlanır. Kalkınma bu plâna
göre gerçekleştirilir.
Devlet
Plânlama Teşkilâtının kuruluş ve görevleri, plânın hazırlanmasında, yürürlüğe
konmasında, uygulanmasında ve değiştirilmesinde gözetilecek esaslar ve plânın
bütünlüğünü bozacak değişikliklerin Önlenmesini sağlıyacak tedbirler Özel
kanunla düzenlenir."
3 -
İlgili Yasa hükmü :
İptali
istenilen kuralın biçim yönünden Anayasa'nın 92 nci maddesine aykırı olup
olmadığının değerlendirilmesinde etkili bulunan 16/10/1962 gün ve 77 sayılı
"Uzun Vadeli Plânın Yürürlüğe Konması ve Bütünlüğünün Korunması Hakkında
Kanun"un 3. maddesinin 3 sayılı bendinin birinci fıkrası şöyledir :
"Millet
Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu plân komisyonları, diğer komisyonların rapor ve
metinlerinde yürürlükteki uzun vadeli plâna aykırı buldukları hususları
belirtir ve metni uzun vadeli plâna uygun şekle sokarlar. Bu takdirde. Genel
Kuruldaki görüşmelerde esas, Plân Komisyonunun raporudur. Ancak, Anayasa'nın 92
nci maddesi gereğince Karma Komisyon kurulması gereken hallerde, Genel Kurul
görüşmelerinde esas, Karma Komisyonun raporudur."
4 -
İlgili İçtüzük hükümleri :
Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğünün konu ile ilgili 19., 46., 47., 48., 42., 69., 75.
maddeleri şöyledir.
"Madde
19 - Başkanlık, uzun vadeli plânla ilgili gördüğü tasarı ve teklifleri en son
olarak Plân Komisyonuna havale eder. Kanun tasarı ve teklifleri Hükümetin veya
Genel Kurulun lüzum göstermesi halinde de, en son olarak bu komisyona havale
olunur.
Plân
Komisyonu, bundan başka, kamu harcama veya gelirlerinde artış veya azalış
gerektiren kanun tasarı ve tekliflerini veyahut sadece belli maddeleri bu
niteliği taşıyan tasarı veya tekliflerin söz konusu maddelerini inceler.
Vergi
ve resimlerle ilgili kanun tasarı ve teklifleri, Vakıflarla ilgili kanun tasarı
ve teklifleri ve malî işlerle ilgili kanun tasarı ve teklifleri de bu
komisyonda incelenir.
Bu
komisyon ayrıca, kesinhesap kanun tasarılarını inceler ve Sayıştay tarafından
yürürlükteki kanunlar gereğince verilen raporları görüşür ve bu raporlardaki
mütalâalar hakkında bir rapor düzenliyerek Genel Kurula sunar. Bu raporlar
Genel Kurulda sadece genel görüşme konusu olur.
Plân
Komisyonu, diğer komisyonların rapor ve metinlerinde yürürlükteki uzun vadeli
plâna aykırı bulduğu hususları belirtir ve metni uzun vadeli plâna uygun şekle
sokar. Bu taktirde, Genel Kuruldaki görüşmelerde esas, Plân Komisyonunun
raporudur."
"Madde
46 - Bir tasarı veya teklif C. Senatosuna sunulurken veya birinci görüşmesinden
evvel Hükümet veya teklif sahibi yahut ilgili komisyon ivedilik kararı
verilmesini istiyebilirler.
Bir
tasarı veya teklifin yalnız bir defa görüşülmesiyle yetinilmesi için C.
Senatosunun kabul edeceği esaslı bir sebep olmadıkça ivedilik kararı verilemez.
İvedilik
kararını isteyenler, gerektiğinde, o kararın geri alınmasını da
istiyebilirler."
"Madde
47 - Yukardaki maddede belirtilen şartlar bulunduğu takdirde ivedilik kararının
yazılı olarak istenmesi lâzımdır.
İvedilik,
teklifinin lehine ve aleyhinde birer üyeye söz verilerek işari oyla kabul veya
reddedilir."
"Madde
48 - İvedilikle görüşülmesine karar verilen tasarı veya teklifler yalnız bir
defa görüşülür."
"Madde
52 - Başkan, birleşimi saatinde açar ve görüşmelerin sonunda kapar.
Üye
tamsayısının salt çoğunluğu hazır bulunmadıkça görüşmeye başlanamaz.
Yetersayı
yoksa Başkan görüşmeye başlanamıyacağını bildirir veya sonradan yetersayı
bulunma ihtimali varsa birleşimi en geç bir saat sonraya bırakır.
Birleşim
o gün yapılamazsa, ertesi birleşim için belli günde yine o gündem ile
toplanılır.
Oturum
esnasında yetersayı olup olmadığından Başkanlık Divanı tereddüt eder veya
üyelerden beşi sözle veya yazılı olarak yetersayı olmadığını ileri sürerse
yoklama yapılır."
"Madde
69 - C. Senatosunun ilgili komisyonlarınca incelendikten sonra Genel Kurula
gelen kanun tasarı veya teklifleri, iki defa görüşülmek suretiyle
sonuçlandırılır."
"Madde
75 - Tasarı ve tekliflerin ikinci görüşmeleri, birinci görüşmeden en az beş gün
sonra yapılır.
İkinci
görüşmenin beş günden Önce yapılmasını yalnız Hükümet veya ilgili komisyon gerekçe
beyaniyle yazılı olarak istiyebilir.
İkinci
görüşmede tasarı ve tekliflerin tümü üzerinde konuşulamaz. Ancak, tadil
teklifleri üzerinde görüşülebilir."
IV -
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 21/3/1978 gününde, Kani Vrana,
Şevket Müftügil, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Sekip Çopuroğlu, Fahrettin Uluç,
Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Cebi,
Âdil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Ahmet H. Boyacıoğlu ve Necdet
Darıcıoğlu'nun katılmalarıyle, yapılan ilk inceleme toplantısında aşağıdaki
sorun üzerinde durulmuştur:
Anayasa'nın
değişik 151. maddesinde "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir
kanunun hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır."hükmü
yer almıştır. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 27. maddesinde de bu kural
başka bir biçimde yinelenmiştir.
Anayasa'ya
aykırılık iddialarını Anayasa Mahkemesine getirebilme yolunu mahkemelere açık
tutan bu kuralın işleyebilmesi; görülmekte olan bir davanın bulunması,
Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen Yasa hükmünün bu davada uygulanabilmiş olması
ve mahkemenin aykırılık savını ciddî görmesi ya da kendiliğinden o hükmü
Anayasa'ya aykırı bulması gibi koşulların gerçekleşmesine bağlıdır.
Olay
bölümünde açıklandığı üzere, davacı, davalı işverenin, kıdem tazminatını 1475
sayılı Yasanın değişik 14. maddesindeki hükme göre hesaplayarak az ödemede
bulunduğunu, aylık ücretle birlikte yan ödemelerin de dahil edilip ulaşacağı
aylık miktarların gözönüne alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu durumda,
Mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta iptali istenilen hükmün
uygulanacağı kuşkusuzdur.
Hasan
Gürsel bu görüşe katılmamıştır.
Böylece
yapılan ilk inceleme sonunda : İşin esasının incelenmesinde Hasan Gürsel'in
(itiraz konusu hüküm davada uygulanacak kural olmadığından başvurmanın,
mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerektiği) yolundaki karşıoyuyla ve
oyçokluğuyla karar verilmiştir.
V -
ESASIN İNCELENMESİ :
İşin
esasına ilişkin rapor, İstanbul 10. İş Mahkemesinin gerekçeli kararı, itiraz
konusu yasa hükmü, Anayasa'ya aykırılık savına dayanak gösterilen Anayasa
kuralları, bunlarla ilgili gerekçeler ve öteki metinler okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A -
Biçim yönünden inceleme :
1927
sayılı Yasaya ilişkin tasarının Millet Meclisindeki yasama işlemlerinde iptali
gerektirecek bir yöntem yanlışlığı bulunmadığından inceleme, Cumhuriyet
Senatosundaki görüşmeler üzerinde sürdürülmüştür.
l -
Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 69. maddesi hükmüne göre tasarı ve teklifler
iki kez görüşmeye bağlıdır. Bir kez görüşme ile yetinilmesi için tasarı
hakkında ivedilik kararı alınması gereklidir. İvedilik Önerilerini ancak
Hükümet veya ilgili komisyon verebilir. Bundan başka İçtüzüğün 46. ve 47.
maddeleri uyarınca, önergenin yazılı olması ve Cumhuriyet Senatosunun kabul
edeceği esaslı bir nedene dayanması gereklidir. İtiraz konusu kuralın yer aldığı
yasa tasarısı, bu koşullardan hiçbiri gerçekleşmeden ivedilikle görüşülmüştür.
Çünkü, tasarı hakkında herhangi bir ivedilik önerisi verilmiş değildir.
3/7/1975
günlü, 72. Birleşimde, gündemin "iki defa görüşülecek işler; B - Birinci
görüşmesi yapılacak işler" bölümünün 3. sırasında yer alan 509 sıra sayılı
Deniz İş Yasasında değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tasarısının öncelikle
görüşülmesi için, Bütçe ve Plân Komisyonu Başkanı bir Önerge vermiştir. Bu
arada Sosyal İşler Komisyonu Başkanı da 509 sıra sayılı tasarı için önceliği ve
ivediliği kapsayan bir Önerge sunmuştur. Başkan, Sosyal İşler Komisyonu
Başkanının Önergesini oylamış, bu Önerge Genel Kurulca kabul edilmiştir. Bundan
sonra bir Cumhuriyet Senatosu üyesi 1475 sayılı İş Yasasında değişiklik
yapılması hakkındaki 508 sıra sayılı tasarının daha Önce görüşülmesi
gerektiğini öne sürmüş, bu sırada 5 üyenin ayağa kalkarak yoklama istemelerine
karşın, Başkan yoklama yapmıyarak kimi üyelere söz vermiş, bunlar da 508 sıra
sayılı 1475 sayılı İş Yasasında değişiklik yapılmasına ilişkin tasarının
öncelik ve ivedilikle görüşülmesini savunmuşlardır. 508 sıra sayılı tasarı,
hakkında yukarıda açıklanan koşullara uygun herhangi bir önerge olmadığı halde
ele alınmış, sanki Sosyal İşler Komisyonu Başkanının böyle bir önergesi varmış
veya 509 sıra sayılı Deniz İş Yasası Hakkındaki tasarıya ilişkin Öncelik ve
ivedilik önergesinin 508 sıra sayılı iş için de geçerliliği söz konusu imiş
gibi Başkan tarafından oylanmış, tasarının öncelik ve ivedilikle görüşülmesi ve
görüşmelerde Sosyal İşler Komisyonu raporunun esas alınması kabul edilmiştir.
Yöntemine uygun işlem yapılamadığını bildiren bir üyeye Başkan : "Usulüne
göre yapıyoruz..."karşılığını vererek oylama sonucunu açıklamıştır.
Böylece, 1475 sayılı İş Yasasında değişiklik yapılmasına ilişkin 508 sıra
sayılı tasarının öncelikle ve ivedilikle görüşülmesine geçilmiştir (Cumhuriyet
Senatosu Tutanak Dergisi cilt 23, birleşim 72, sayfa 83-91).
İvedilik,
yasa tasarılarının görüşülmesinde çok önemli bir öğedir. Çünkü, ivedilik kararı
verilmesi durumunda, tasarı, Cumhuriyet Senatosunda iki kez yerine bir kez
görüşülür. Bu kuraldan ayrılma nedenleri içtüzükte belirtilmiş ve böylece
tasarının bir kez görüşülebilmesi kimi koşullara bağlanmıştır. Bu koşullar
gerçekleşmeden bir kez görüşme ile yetinilmesi Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün
46., 47., 48., 69. ve 75. maddelerine aykırıdır. Bu durum, Meclislerin
çalışmalarını, kendi yaptıkları İçtüzüklerin hükümlerine göre yürüteceklerini
öngören Anayasa'nın 85. maddesi hükmüne de aykırı düşer. İtiraz konusu kural
böylece Anayasa'ya aykırı bir biçimde yasalaştığından iptal edilmelidir.
2 -
a) 3/7/1975 günlü, 72. Birleşimde beş Cumhuriyet Senatosu Üyesi ayağa kalkarak
çoğunluğun olmadığını öne sürmüşler ve yoklama yapılmasını istemişlerdir.
Ancak, Başkan, söz isteyen kimi üyelere söz vererek görüşmeleri sürdürmüş,
yoklama isteyen üyelerden birinin itirazı üzerine de : "Efendim, bu
muamelelere devam etmek gerçekten mümkün değildir. Ancak, ben o isteminizi geri
aldığınız mülâhazası ile..."biçiminde karşılık vermiş, sanki yoklama
istenmemiş gibi görüşmeleri sürdürerek Sosyal İşler Komisyonu raporunun
görüşmelere esas alınmasını oylamış, başka tasarılar hakkındaki oylama
sonuçlarını açıklamıştır. Yoklama isteğine ilişkin tartışma sırasında Başkan :
"Belki vazgeçmişsinizdir mülâhazası ile işleme devam ettim."diyerek
itirazı karşılamak istemiş, sonunda yoklama yapılmış ve çoğunluğun bulunmadığı
anlaşıldığından oturumu kapatmıştır. Yoklama istemi karşısında Başkanın tutumu
ve izlediği yol ve yapılan yoklama sonucu, yoklamanın istendiği andan
başlayarak birleşimde yetersayının bulunmadığını kanıtlamaktadır.
İçtüzüğün
52. maddesinin son fıkrasında, "Oturum esnasında yetersayı olup
olmadığında Başkanlık Divanı tereddüt eder veya üyelerden beşi sözle veya
yazılı olarak yetersayı olmadığını ileri sürerse yoklama
yapılır."denilmektedir. Bu hüküm, Anayasa'nın 86. maddesindeki kuralın
uygulanmasını sağlayan bir nitelik göstermektedir ve bu nedenle savsaklanması
olanaksızdır. Olayda toplantı yetersayısının Genel Kurulda bulunup bulunmadığı
konusunda ciddi bir kuşku vardır. Böyle durumlarda görüşmeler hemen kesilip
Meclis iradesinin oluşmasını sağlayacak yetersayının bulunup bulunmadığı
saptanmalıdır. Yöntemince öne sürülen yoklama isteğine karşın, Başkanın görüşmeleri
sürdürmesi, İçtüzüğe ve Anayasa'ya aykırıdır.
b)
Öte yandan, Anayasa'nın 86. maddesinde : "Her meclis üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile toplanır ve Anayasa'da başkaca hüküm yoksa, toplantıya
katılanların salt çoğunluğuyla karar verir."hükmü yer almaktadır. Bu
kuraldan çıkan anlam şudur: Üye tamsayısının salt çoğunluğu olmadan yapılan
toplantıda Meclis iradesinin belirlenmesine olanak yoktur. Böyle bir toplantıda
görüşülen ve kabul edilen metinler de Meclis iradesinin ürünü olamaz.
Yukarıda
(a) bendinde açıklanan durum karşısında, ivedilik kararının alındığı oturumda,
Anayasa'nın 86. maddesinde yazılı toplantı yetersayısının bulunmadığı sonucuna
varmak gerekir. Toplantı yetersayısı olmayan oturumda alınan ivedilik kararına
dayanılarak tasarının iki kez yerine bir kez görüşme yoluyla yasalaştırılması
İçtüzüğe ve Anayasa'nın 86. maddesine aykırıdır. Böyle bir yöntemle sürdürülen
görüşme sonunda ortaya çıkan metnin, yasa koyucunun serbest iradesini
yansıtmadığı için iptali gerekir.
3 -
Anayasa'nın 129. maddesinde : "İktisadî, sosyal ve kültürel kalkınma plâna
bağlanır. Kalkınma bu plâna göre gerçekleştirilir. Devlet Plânlama Teşkilâtının
kuruluş ve görevleri, plânın hazırlanmasında, yürürlüğe konmasında,
uygulanmasında ve değiştirilmesinde gözetilecek esaslar ve plânın bütünlüğünü
bozacak değişikliklerin önlenmesini sağlayacak tedbirler özel kanunla
düzenlenir."denilmektedir. Anayasa'nın bu maddesinden kaynaklanan
10/6/1962 günlü, 77 sayılı "Uzun Vadeli Plânın Yürürlüğe Konması ve
Bütünlüğünün Korunması Hakkında Kanun"un 3. maddesinin üçüncü fıkrasında,
"Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu Plân Komisyonları, diğer
komisyonların rapor ve metinlerinde yürürlükteki uzun vadeli plâna aykırı
buldukları hususları belirtir ve metni uzun vadeli plâna uygun şekle sokarlar.
Bu takdirde Genel Kuruldaki görüşmelere esas, Plân Komisyonunun
raporudur."hükmü yer almaktadır. Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 19.
maddesinde de Plân Komisyonunun çalışma yöntemi gösterilmiştir. Yasa Tasarı ve
teklifleri uzun vadeli plânla ilgili olması veya Hükümetin ya da Genel Kurulun
gerekli bulması durumlarında son olarak Plân Komisyonunda incelenirler. Plân
Komisyonu, öteki komisyonların rapor ve metinlerinde yürürlükteki uzun vadeli
plâna aykırı bulduğu yönleri belirtir ve metni uzun vadeli plâna uygun biçime
sokar. Bu halde Genel Kuruldaki görüşmelere, Plân Komisyonunun raporu esas
tutulur.
Görülüyor
ki, 77 sayılı Yasada ve İçtüzüğün 19. maddesinde açıklanan yöntemler ve
önlemler, Anayasa'nın 129. maddesinde Öngörülen Kalkınma Plânlarına ilişkin
ilkenin gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır. Uzun vadeli plânın bütünlüğünü
koruyacak yöntem ve önlemlerin bu açıdan değerlendirilmesi gerekir. Plân
Komisyonu raporunun görüşmelerde esas alınması bu nedenle Anayasal bir
zorunluğa dayanmaktadır.
Cumhuriyet
Senatosunda Bütçe ve Plân Komisyonu raporu yerine Sosyal İşler Komisyonunun
raporununun görüşmelere esas alınması yolundaki karar, toplantı yeter sayısı
bulunmayan bir oturumda alınmış olması dolayısıyle geçersiz bulunması bir yana,
yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 129. maddesine de aykırıdır. Bu
konuda yapılan yöntem yanlışlığı, itiraz konusu kuralın iptalini gerektirecek
ölçüde ve ağırlıktadır.
Ahmet
Salih Cebi Bütçe ve Plân Komisyonu raporu yerine Sosyal işleri Komisyonu
raporunun görüşmelere esas alınmış olmasının Anayasa'ya aykırılık nedeni
sayılması görüşüne katılmamıştır.
4 -
1475 sayılı Yasada değişiklik yapılmasına ilişkin 508 sıra sayılı tasarı önce
Sosyal İşleri Komisyonunda görüşülmüş, bu komisyonca Başkanlığın havalesine
uyularak Bütçe ve Plân Komisyonuna gönderilmiştir. Bütçe ve Plân Komisyonu
raporunda, konunun uzun vadeli plânla ilişkisine ve yurt ekonomisindeki
etkisine değinilmiştir. (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi Cilt 25, Birleşim
73, Sayfa 126, 147)
1475
sayılı Yasada değişiklik yapılmasına ilişkin 508 sıra sayılı tasarı hakkında
Başkanın öne sürdüğü gibi bir önerge verilmiş değildir. Her ne kadar 72.
Birleşimde 509 sıra sayılı Deniz İş Yasasında değişiklik yapılmasını öngören
tasarının görüşülmesine başlanırken Bütçe ve Plân Komisyonu Başkanı tarafından
"görüşmelerin, ancak üzerinde değişiklik önergesi verilen maddelere
inhisar ettirilmesi" yolunda bir Önerge verilmiş ise de, bu önerge
oylanmadığı gibi, bu önergenin 508 sıra sayılı 1475 sayılı Yasada değişiklik
yapılmasına ilişkin tasarıyı da kapsadığı ileri sürülemez.
Başkan
tarafından öne sürüldüğü gibi, "görüşmelerin, ancak üzerinde değişiklik
Önergesi verilen maddelere inhisar ettirilmesi" biçiminde bir önergenin
varlığı ve kabul edildiği bir varsayım olarak düşünülse bile, bu önerge
doğrultusunda davranılması, Anayasa'nın 92. maddesinin koyduğu görüşme ilkesi
ile bağdaşmaz. Bu konu Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında yeterince
açıklanmış olduğundan aynı gerekçelerin burada yenilenmesine gerek görülmemiştir.
(Örneğin, 6/5/1975 günlü, 35/126 sayılı karar, Anayasa Mahkemesi Kararlar
Dergisi Cilt 13. Sayfa 483, 19/10/1976 günlü, 42/48 sayılı karar, Resmi Gazete
10/5/1977, sayı 15933).
Bu
açıklamalar karşısında : İş Yasasının değişik 14. maddesinde yer alan itiraz
konusu kural içtüzük hükümlerine, Anayasa'nın 85., 86., 92. ve 129. maddelerine
aykırı biçimde yasalaşmıştır. Bu biçim aykırılıkları Yasa Koyucunun iradesinin
serbestçe oluşmasını engellediğinden 14. maddedeki itiraz konusu "kıdem
tazminatına esas olacak 30 günlük ücret tutarının beher yıl için nazara
alınacak miktarı 1475 sayılı İş Kanununa göre tespit edilmiş olan günlük asgarî
ücretin 30 günlük tutarının 7,5 katından fazla olamaz." hükmünün biçim
yönünden iptaline karar verilmesi gerekir.
B)
Anayasa'nın değişik 152. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, Anayasa
Mahkemesi, Mahkemelerden gelen Anayasa'ya aykırılık iddiaları üzerine verdiği
hükümlerin, olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olacağına da karar
verebilir.
Ancak,
biçim yönünden iptali gereken hükmün olayla sınırlı ve yalnız tarafları
bağlayıcı olmaktan öte işçi ile işveren arasındaki hizmet akti ilişkisine olan
etkisi, çalışanların büyük bir kesiminin yararlanacağı bir hüküm olması
nedeniyle salt olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olarak iptali
yönüne gidilmesi yerinde görülmemiştir.
Şevket
Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Ahmet Erdoğdu, Rüştü Aral, Muammer Yazar ve
Kenan Terzioğlu "anlaşmazlığın niteliğine göre salt olayla ve yalnız
tarafları bağlayıcı olarak karar verilmesi gerektiği" görüşünde
bulunmuşlardır.
C)
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 28. maddesinin birinci fıkrası hükmü,
Anayasa Mahkemesini istemin konusuyla bağlı tutmuş ve gerekçe ile
bağlamamıştır. Başka bir anlatımla itiraz yoluna başvurulması halinde Anayasa
Mahkemesi, Anayasa'nın değişik 151. maddesi hükmü gereği, görülmekte olan
davada uygulanacak olan kanun hükümlerini ya mahkemece kendiliğinden Anayasa'ya
aykırı bulunması ya da bu yolda öne sürülen savın ciddi görülmesi suretiyle
başvurulması durumunda Anayasaya uygunluk denetiminden geçirmek zorundadır.
Davada uygulanma durumunda bulunmayan yasa hükümleri üzerinde Anayasa
Mahkemesinin Anayasaya uygunluk denetimi yapmasından söz edilemez.
Bu
nedenle 1927 sayılı Yasanın öteki hükümlerinin 44 sayılı Yasanın 28. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca iptal edilebilmeleri ancak itiraz yoluna başvurulmuş ve
Anayasa'ya aykırılığı saptanarak iptaline karar verilmiş olan hüküm yüzünden
öteki hükümlerin eylemli olarak uygulanamaz duruma geldiklerinin anlaşılması ve
bunun gerekçelerinin belirtilmesi yoluyla olabilir. Oysa 1927 sayılı Yasaya ait
tasarının tümünün Cumhuriyet Senatosundaki görüşmeleri Anayasa'ya aykırı olsa
bile, bu aykırılığın etkisi, iptali istenen hükümle sınırlıdır. Anayasa
Mahkemesi, iptal istemiyle bağlı tutulduğundan, iptal kararının etkisini iptali
istenmeyen ya da o davada uygulanma durumunda olmayan hükümleri de kapsayan bir
biçimde genişletmeye yetkili değildir.
Böyle
olunca, 1927 sayılı Yasanın öteki hükümlerinin uygulanma olanağını yitirdiği
düşünülemez ve doğal olarak da bu hükümler hakkında 44 sayılı Yasanın 28.
maddesinin ikinci fıkrası hükümü uygulanamaz.
Muhittin
Gürün ve Nahit Saçlıoğlu, "yukarıda saptanan Anayasa'ya aykırılık
nedenleri kanunun tümünü, Anayasa'ya aykırı duruma düşürülmektedir. Bu bakımdan
1927 sayılı kanun tümüyle uygulanması gerekir. Başka bir deyimle, itiraz edilen
hükmün yukarıdaki gerekçelerle iptal olunması, kanunun geriye kalan
hükümlerinin tümünün uygulanmaması sonucunu doğurur. Açıklanan nedenlerle ve
14/3/1974 günlü 1973/33-1974/9 sayılı Anayasa Mahkemesi kararında da belirtilen
sebeplerle 44 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca kanunun tümünün iptaline
karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle bu görüşe katılmamışlardır.
D)
İtiraz konusu hükmün biçim yönünden iptali karşısında işin özü yönünden ayrıca
inceleme yapılmasına ve bu konuda bir karar verilmesine yer kalmamıştır.
Anayasa Mahkemesinin 15/2/1977 günlü, E : 1976/50 K : 1977/13 sayılı kararında
bu konuda ayrıntılı gerekçeler gösterilmiş olduğundan bunların yinelenmesine
gerek görülmemiştir.
Ahmet
Erdoğdu, Muammer Yazar ve Nahit Saçlıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
E)
Anayasa'nın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasıyla 22/4/1962 günlü, 44
sayılı Yasanın 50. maddesinin üçüncü fıkrasında, gereken hallerde iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği günü Anayasa Mahkemesinin ayrıca saptayabileceği ve anılan
maddenin dördüncü fıkrasında da, iptal kararı verilmesiyle meydana gelecek
boşluğun, kamu düzenini tehdit edici nitelikte görülmesi halinde üçüncü fıkrası
hükmünün uygulanması gerekeceği öngörülmüştür.
1475
sayılı İş Yasasının 4/7/1975 günlü, 1927 sayılı Yasa ile değişik 14. maddesinde
yer alan itiraz konusu hükmün iptalinin geniş bir işçi -işveren kitlesini
ilgilendirmesi bakımından, kamu düzenini bozacak ağırlıkta bir boşluk meydana
getireceği açıktır. Bu nedenle, iptal kararının yürürlüğe gireceği günün ayrıca
belirtilmesi ve bu sürenin iptal kararının Resmi Gazete'de yayınlanmasından
başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe konulması gerekli görülmüştür.
Şevket
Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Kenan Terzioğlu ve Bülent Olçay, Anayasanın 152.
maddesinin dördüncü fıkrası hükmü uyarınca olayla sınırlı ve yalnız tarafları
bağlayıcı nitelikte bir karar verilmesininde gerektiğini öne sürerek bu görüşe
katılmamışlardır.
SONUÇ:
A -
4/7/1975 günlü, 1927 sayılı Kanuna ilişkin tasarının, Cumhuriyet Senatosunda
görüşülmesinde :
1 -
Verilmiş bir ivedilik Önergesi yokken ivedilikle görüşme kararı alınması,
2 -
a) içtüzük hükümlerine uygun olarak öne sürülen yoklama istemi üzerine yeter
sayı bulunup bulunmadığını belirtmek için yoklama yaptırılmamış olması,
b)
İvedilik konusundaki oylamanın hemen arkasından yapılan yoklamada çoğunluğun
bulunmadığının saptanması karsısında ivedilik kararının oylaması sırasında da
çoğunluğun bulunmadığının anlaşılması,
3 -
Plân Komisyonu raporu yerine, görüşmelerde Sosyal İşler Komisyonu raporunun
esas tutulmuş olması,
Gibi
Anayasa ve içtüzük kurallarına aykırı tutum ve davranışlar sonunda yasalaşması
nedeniyle 4/7/1975 günlü, 1977 sayılı Kanunun 1. maddesinde "Kıdem tazminatına
esas olacak 30 günlük ücret tutarının beher yıl için nazara alınacak miktarı
1475 sayılı İş Kanununa göre tespit edilmiş olan günlük asgari ücretin 30
günlük tutarının yedibuçuk katından fazla olamaz." biçiminde yer alan
hükmün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline, 1. ve 2. bentlerde oybirliğiyle,
3. bentte Ahmet Salih Çebi'nin karşı oyuyla ve oyçokluğuyla,
B -
İptal kararının, Anayasanın 152. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca salt
olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olarak verilmesine yer olmadığına,
Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Ahmet Erdoğdu, Rüştü Aral, Muammer Yazar
ve Kenan Terzioğlu'nun "anlaşmazlığın niteliğine göre salt olayla ve
yalnız tarafları bağlayıcı olarak karar verilmesi gerektiği"yolundaki
karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
C -
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 28. maddesinin ikinci fıkrası hükmünün
uygulanmasına yer olmadığına, Muhittin Gürün ve Nahit Saçlıoğlu'nun (yukarda
saptanan Anayasa'ya aykırılık nedenleri Kanunun tümünü Anayasa'ya aykırı duruma
düşürmektedir. Bu bakımdan 1927 sayılı Kanunun tümüyle uygulanmaması gerekir.
Başka bir deyimle, itiraz edilen hükmün yukarıdaki garekçelerle iptal olunması,
Kanunun geriye kalan hükümlerinin tümünün uygulanmaması sonucu doğurur.
Açıklanan nedenlerle ve 14/3/1974 günlü 1973/33 - 1974/9 sayılı Anayasa
Mahkemesi kararında da belirtilen sebeplerle 44 sayılı Kanunun 28. maddesi
uyarınca kanunun tümünün iptaline karar verilmesi gerektiği) yolundaki
karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
D -
İtiraz konusu kural yukarıda (A) bölümünde açıklanan nedenlerle biçim yönünden
iptal edilmiş bulunduğuna göre, esas hakkında incelemenin sürdürülmesine yer
kalmadığına, Ahmet Erdoğdu, Muammer Yazar ve Nahit Saçlıoğlu'nun karşıoylarıyla
ve oyçokluğuyla,
E -
Anayasanın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasına göre iptal kararının, Resmi
Gazete'de yayınlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine
oybirliğiyle,
F -
İptal hükmünün, Anayasanın değişik 152. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca,
Mahkemenin elindeki davanın tarafları bakımından ve yalnız olayla sınırlı olmak
üzere Resmî Gazete'de yayımı gününde yürürlüğe konulması hakkında bir karar
verilmesine yer olmadığına, Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Kenan
Terzioğlu ve Bülent Olcay'ın karşı oylarıyla ve oyçokluğuyla,
23/1/1979
gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Osman
Tokcan
|
|
|
|
Üye
Ali
Rüştü Aral
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Muammer
Yazar
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
Üye
Hüseyin
Karamüstantikoğlu
|
|
|
|
Üye
Kenan
Terzioğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
KARŞIOY
YAZISI
I -
Anayasa'nın değişik 152. maddesinin dördüncü fıkrası, "Anayasa Mahkemesi,
diğer mahkemelerden gelen Anayasa'ya aykırılık iddiaları üzerine verdiği
hükümlerin, olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olacağına da karar
verebilir" kuralını getirmektedir. Söz konusu hüküm yakından
incelendiğinde, Anayasa Koyucunun, itiraz yoluna başvurulması halinde eğer
koşullar elveriyorsa yalnızca bu yetkiyi kullanmayı ya da genel yetkisiyle
birlikte bunu da uygulamayı Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesine ve takdirine
bıraktığı açıkça görülür.
Anayasa'nın
sözü edilen hükümle Anayasa Mahkemesine tanıdığı yetkinin bu olayda
kullanılabilir olup olmadığını saptamak ve bu konuda bir sonuca varmak için
önce olayın gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Davacı,
davalıya ait işyerinde hizmet sözleşmesine dayanarak şube müdürü olarak
çalışmakta ve toplu sözleşmesine göre de kimi sosyal ya da parasal haklara
sahip bulunmaktadır. İşçi ve işveren arasındaki hizmet akti 11/8/1975 gününde
feshedilmiş ve davacı da 4/7/1975 günlü, 1927 sayılı Kanundan önce yapılan ve
bu Kanun zamanında da yürürlüğünü koruyan toplu iş sözleşmesinin 71. maddesinin
(A) bendinin (c) fıkrası gereğince beher hizmet yılı için 30 günlük ücreti
tutarı üzerinden ve 26. maddenin ikinci fıkrası hükmüne göre hesaplanması
gereken kıdem tazminatının ödenmesini dava etmiştir. Bu davada 4/7/1975 günlü,
1927 sayılı Kanundan önce yürürlükte bulunan iş yasasına göre düzenlenerek
yürürlüğe konulmuş toplu iş sözleşmesine ve bundan doğan, başka bir anlatımla
sözleşmelerle kazanılan haklara da yanıldığına ve bunlara 1927 sayılı Kanunun
yaptığı etki söz konusu edildiğine göre, itiraz konusu hükmün genel sınırlar
içinde değil Özel yanı ile ele alınmak zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Gerçekten itiraz yoluna başvurulan yasa kuralı, çoğunluk kararında da
açıklandığı gibi geniş işçi ve işveren kesimini ilgilendirmektedir. Ancak dava
mahkemesinin önüne getirilen iş, yasa hükmünün genel yanı değil onun geriye
dönük olan ve eski yasaya uyularak yapılmış ve yürürlüğe konulmuş bulunan toplu
iş sözleşmelerine ve bunlara bağlı olan işçi ve işverenlere ilişkin yönüdür.
Olayın açıklanan bu özelliği de, itiraz konusu hükmün herkes açısından değil,
salt olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı nitelikte bir karar verilmesi
zorunluluğunu ortaya koyar.
Karşıoy
yazısının bu bölümüne Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Rüştü Aral ve Kenan
Terzioğlu katılmışlardır.
II -
İtiraz yoluyla incelenen işlerde, Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi Anayasa'nın 152. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
saptamakla yetindiği durumlarda, itiraz yoluna başvuran mahkeme, Anayasa
Mahkemesi kararının içeriği karşısında, ya dosyayı elinde tutarak, hükmünü,
kararın yürürlüğünden sonraki bir güne bırakmak, ya da yargılamayı, iptal
konusu yasa hükmü iptal edilmemişçesine yürüterek, kararını, Anayasa'ya
aykırılığı kesinleşmiş bulunan bu hükme göre vermek durumunda kalacaktır.
Kanımızca,
hukuk mantığına ters düşen her iki olasılığın da Anayasa'ya uygun bulunduğu ya
da en azından Anayasa'nın ilgili hükümlerinin zorunlu sonucu olduğu ileri
sürülemeyeceği gibi, sorunu Anayasa hükümlerine dayanarak çözümlemek olanağı
bulunmadığı da düşünülemez.
Öncelikle
şu durumun saptanmasında yarar vardır ki, yukarda, belirtilen her iki
uygulamanın da Anayasa Koyucunun iradesine uygun bulunmadığını, Anayasa'nın
151. maddesinin dördüncü fıkrası hükmü açıkça ortaya koymaktadır. Şöyle ki,
işin Anayasa Mahkemesi'ne gelişinden başlayarak altı ay içinde karar verilmeyen
durumlarda, dava mahkemesinin, Anayasa'ya aykırılık savını kendi kanısına göre
çözümlemeye yetkili kılınması, Kurucu Meclisin bu maddeye ilişkin gerekçesinde
de açıklandığı gibi, davanın gecikmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Anayasa
Mahkemesindeki incelemenin uzaması nedeni ile bile olsa, davanın gecikmesini
önleme konusunda büyük duyarlılık gösteren Anayasa Koyucunun, itiraz konusu
hükmün Anayasa'ya aykırılığı Anayasa Mahkemesince saptandığı halde, davanın,
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği güne kadar bekletilmesini öngördüğü
düşünülemez. Öte yandan, Anayasa'nın 151/4. maddesi gereği, Anayasa Mahkemesi
kararının gecikmesi durumunda Anayasa'ya aykırılık savını kendi kanısına göre
çözümlemeye yetkili kılmış olan dava mahkemesinin, itirazı Anayasa Mahkemesince
yerinde görüldüğü halde, Anayasa'ya aykırı yasa hükmünün uygulama zorunluluğu
ile karşı karşıya bırakılması da elbet ki kabul edilemez.
Böylece,
yukarda belirtilen her iki olasılığa da yer vermediği açıkça görülen Anayasa
Koyucu, kanımızca, sorunu çözümsüz de bırakmamış ve bu durumda Anayasa'nın 152.
maddesinin dördüncü fıkrası hükmünün uygulanması yolunu açık tutmuştur.
Gerçekten,
getiriliş amacı ve uygulanma yeri Öteden beri tartışma konusu olan 152.
maddenin dördüncü fıkrası, Anayasa Mahkemesince itiraz yoluyla incelenen
işlerde, olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı nitelikte karar
verilmesine olanak sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesine, zorunlu ve ayrık
durumlarda, iptal kararının etkisini belli kişi ve olaylarla sınırlama yetkisi
tanıyan bu hükmün, kararın, yürürlüğe giriş tarihi bakımından kişi ve olayla
sınırlandırılmasına da olanak sağladığında kuşku yoktur. Çünkü Anayasa'nın söz
konusu hükmü, olayla sınırlı karar verme yetkisini, Anayasa Mahkemesi hükmünün
tümünü kapsar biçimde vermektedir. Hükmün bir bendini oluşturan, yürürlük
gününün saptanmasına ilişkin bölümün de bu yetkinin kapsamı içinde sayılması
doğaldır. Başka bir deyişle, bir yasa hükmünü belli bir olayla sınırlı ve belli
kişiler yönünden iptale yetkili olan Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca saptadığı durumlarda, iptal kararının itiraz
konusu iş yönünden, yani Resmî Gazete ile yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini
hüküm altına alabileceği kuşkusuzdur.
Yukardan
beri belirtmeye çalıştığımız sorunu Anayasa kuralları içinde çözümleyen bu
uygulamanın, itirazın ileri sürüldüğü davada taraf durumunda bulunan kişiler
yararına bir ayrıcalık yaratacağı, başka bir deyişle eşitlik ilkesine aykırı
düşeceği de ileri sürülemez. Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla gelen davalarda
olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olarak karar verme yetkisinin
kullanılmasının kanun Önünde eşitliği sağlayacağı, kullanılmamasının ise iptal
kararının yürürlüğe gereceği güne kadar hukukça aynı durumda olan kişiler
arasındaki eşitsizliği, sürdüreceği, ayrıca iptal edilen hüküm yürürlükten
kalktıktan sonra da bu eşitsizliğin başka bir biçimde oluşacağı açıkça
ortadadır. Çünkü iptal kararının yürürlüğe gireceği güne kadarki süre içinde,
mahkemelerde gömmekte olan başka davalarda, aynı hükmün Anayasa'ya aykırılığı
savının ileri sürülmesine ve konunun itiraz yoluyla yeniden Anayasa Mahkemesine
getirilmesine bir engel yoktur. Kanımızca, iptal kararından sonra, aynı hükmün
iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılacak itirazlarda hükmün evvelce iptal
edilmiş bulunması nedeniyle bu konuda karara yer olmadığına karar verilmekle
birlikte, yine Anayasa'nın 152. maddesinin dördüncü fıkrasına dayanılarak,
iptal kararının bu dosya için de hemen, yani kararın Resmî Gazete'de yayımı ile
yürürlüğe gireceği hüküm altına alınabilir.
Görüldüğü
gibi, Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 152. maddesinin dördüncü fıkrasındaki
yetkiyi kullanması bir eşitsizliğe yol açmamakta, aksine Anayasa'ya aykırılığı
nedeniyle iptal edilmiş olan bir hükmün uygulanmasından etkilenen kişilerin bu
etkiden kurtulmalarına olanak tanıyarak yasa önünde eşitliği sağlamaktadır.
Bu
nedenlerle iptal kararının, itiraz konusu iş bakımından Resmî Gazete'de yayımlandığı
günden başlayarak yürürlüğe gireceğinin de karar altına alınması gerekmektedir.
Karşıoy
yazısının bu bölümünde de Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Kenan Terzioğlu
ve Bülent Olcay katılmışlardır.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Rüştü
Aral
|
|
|
Üye
Kenan
Terzioğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa
Mahkemesi, itiraz konusu kural, biçim yönünden iptal edilmiş bulunduğu
gerekçesiyle, esas hakkında incelemenin sürdürülmesine yer kalmadığına,
23/1/1979 günü çoğunlukla karar vermiştir. Biçim yönünden iptal edilmiş bir
yargının, öz yönünden de karara bağlanmasının zorunlu olup olmadığı konusunun,
üzerinde durulması gereken önemli bir sorun olduğu kuşkusuzdur.
I -
Anayasa'ya uygunluk denetimin kapsamı.
Anayasa
Mahkemesinin görev ve yetkilerini, Anayasa 147. maddesinde göstermiştir. Sözü
edilen madde, birinci fıkrasında : "Anayasa Mahkemesi, Kanunların ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüklerinin Anayasa'ya, Anayasa
değişikliklerinin de Anayasa'da gösterilen şekil şartlarına uygunluğunu
denetler." demekte ve denetim görevinin kapsamını belirtmektedir.
Anayasa'nın bu açık buyruğunda, biçim yönünden uygunluk denetimi sonunda iptal
kararı verilirse artık esas yönünden Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılamacağı
yolunda bir kural yoktur. Anayasa böyle bir yöntemi göstermemiş ve
öngörmemiştir. Anayasa, biçim yönünden iptaline karar verilen bir yasanın öz
yönünden artık incelenmesine geçilemeyeceği kuralının uygulanmasını isteseydi,
hiç bir duraksamaya yer vermeyecek kertede açıklığa kavuştururdu. Böyle bir
durumu yeğlemeyen Anayasa, biçim ve öz yönünden denetimlerin birbirinden
ayrılmasını öngörmemiş, birinin türesel sonucunun ötekini de kesin olarak
etkileyeceği ve öz yönünden inceleme ve bir karar verme yolunu kapayacağı
yöntemini getirmemiştir. Biçim ve öz yönlerinden denetim, bir bütündür. Biri
Ötekine yeğlenemeyeceği gibi, biçim denetimi sonucu verilen iptal kararının öz
yönünden denetimi de etkileyeceği ileri sürülemez.
Bu
konu uygulamada, uzun tartışmalara yol açmıştır, İlk bakışta, biçim yönünden
iptal edilmiş bir yargı, artık türe alanından çıktığı, yasal gücünü yitirmiş
bir görünüme dönüştüğü için Anayasa'ya uygunluk denetiminden söz edilemeyeceği
düşünülebilir. Ne varki, bir yasal yargının biçim yönünden Anayasa'ya
aykırılığı yanında öz yönünden de aykırı olduğunun ileri sürüldüğü durumlarda
bu konu önem kazanmaktadır. Nitekim bu davada da itiraz yoluna başvuran
mahkeme, itiraz konusu kuralın, hem biçim hem de öz yönünden Anayasa'ya aykırı
olduğunu ileri sürerek iptalini istemiştir. Bu gibi durumlarda aşağıda
gösterilen ilke ve kavramlara başvurarak bir sonuca ulaşmak gerekir.
1
-İptal nedenlerinin ayrı ayrı incelenmesi ve karara bağlanması:
Bir
yasa kuralının Anayasa'ya uygunluğu denetimi için birden çok neden ileri
sürülmüş olabilir. Bu nedenler, Anayasa Mahkemesine iptal davası açmaya yetkili
olanlarca gerekçeleriyle birlikte birer birer gösterilir. Anayasa Mahkemesince
yapılacak denetim, ileri sürülen istemle bağlı olmanın zorunluğu dolayısıyle
gösterilen her türlü nedenin incelenmesini ve karara bağlanmasını kapsar
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 28. maddesi denetiminde, istemle bağlılık
ilkesini, 27. maddesinde de "uygulanacak yasa kuralları" koşulunu
temel ilkeler olarak öngörmüştür. Dava ya da itiraz yolu ile gelen iptal
istemlerinde ileri sürülen nedenlerin denetim bakımından incelenmesi ve aykırılık
savlarının her birisi için ayrı karar verilmesi zorunludur. İstemle bağlı olan
Anayasa Mahkemesi, istemlerden bir bölümün denetimini yapıp öteki kesimlere el
sürmemesi, onları karar dışı bırakması doğru görülemez. Böyle olunca yüce
mahkemenin, biçim koşullarına dayalı denetimi yapıp özle ilgili olanını yerine
getirmemesi yasal dayanağı bulunmayan bir eksiklik sayılmalıdır.
2 -
Anayasa'ya uygunluk denetiminin içeriği:
Temsilciler
Meclisi Anayasa yar kurulu raporunda, Anayasa Mahkemesinin görevi üzerinde
önemle durulmuştur. Anayasa'nın temel ilkelerinden birisi de, özgürlüklere
yönelen saldırıları, doğrudan ya da dolaylı olarak yapıla gelen kısıtlamaları
tümüyle, Önlemektir. Yasama Organının da Anayasa'nın koyduğu bu ilkeyi,
çıkardığı yasalarla çiğnemesi yasaklanmıştır. Bu durumda, Anayasa Mahkemesinin
denetim görevi başlar. Özgürlüklerin ve hakların düzenleyicisi olan yasama
gücünün görevini yaparken özgürlüklerin, hakların özünü tehlikeye düşürmemesi
gerekir. Yasama gücü, özgürlüklerin ve hakların özüne dokunmama sınırından
Öteye artık işlemez. Yasama Organının bu sınırı aşıp aşmadığının denetimi
Anayasa Mahkemesince yapılır. Temsilciler Meclisi Anayasa Yarkurulunca
hazırlanıp adı geçen Meclisçe benimsenen bu görüş, öğretide ve Anayasa
Mahkemesinin 8/4/1963 gün ve Esas: 1963/16, Karar : 1963/83 sayılı kararında
açık olarak yer almış ve Türk Anayasa Hukukunda da hiç bir duraksamayı
gerektirmeyecek biçimde belirgin duruma gelmiştir. Anayasa Mahkemesinin
uygunluk denetimi görevi de bu odaktan kaynaklanmaktadır.
Anayasa
Mahkemesinin görev ve yetkilerinin Anayasa'nın 147. maddesi, Yasaların, Türkiye
B. M. Meclisi içtüzüklerinin Anayasa'ya uygunluk denetiminin, bir bütün olarak,
biçim ve esas yönlerinden bir arada yapılacağını göstermektedir. Bir yasa
yargısı biçim yönünden iptal edildiği gerekçesiyle esasla ilgili denetimin
yapılmaması olasılığı yoktur. Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 147. ve
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 20. maddelerinde belirlenen denetim
görevinin kapsamı budur.
3 -
Biçim yönünden iptal kararının, yasama görevi bakımından durumu:
Bu
konuyu başlıca üç kesimde incelemek yerinde olur.
A -
Biçim yönünden iptaline karar verilen bir yargının, öz bakımından denetiminin
yapılmaması,
B -
Hem biçim hem de öz yönlerinden bir yargının iptal edilmesi,
C -
Biçim yönünden iptal olunan bir yargının, öz bakımından iptal isteminin reddine
karar verilmesi,
Bu
üç durumun incelenmesine gelince:
A -
Biçim yönünden iptaline karar verilen özü bakımından denetim dışı bırakılan
yargıyı, yasama organı yasa koyma gücüne dayanarak düzeltebilir. Anayasa
Mahkemesinin biçim yönünden verdiği iptal kararı üzerine yasama organı şöyle
işlemler yapabilir :
Hangi
biçim koşullarına uyulmamışsa o koşulları içtüzük kurallarına ve yasal
gereklere göre düzelterek, öz bakımından iptal edilmemiş yasa kuralını yeniden
olduğu gibi yasalaştırabilir. Bu durumda, bu noktaların tartışılması gerekir:
a -
Bu yeni yasa kuralı, itiraz olunan ve iptali istenen kural mıdır, değil midir'
b -
Değilse, iptali istenen kural ne olmuştur' Bu sorular, görüşüme göre şöylece
yanıtlanabilir.
a -
Yasama Organının, biçim koşullarını yerine getirerek, itiraz konusu kuralın bir
sözcüğüne bile dokunmadan olduğu gibi kabul etmesi durumunda, yürürlüğe yeniden
giren yargı, yeni bir kuraldır, iptali istenmesine karşın. Anayasa'ya uygunluk
denetimi öz bakımından yapılmayan eski yargı artık yürürlükte değildir, itiraz
yoluna başvuran mahkeme bu kurala karşı yeni baştan iptal isteminde bulunmak
zorundadır. Biçim yönünden yapılan denetim öz bakımından da sonuçlandırılmış
olsaydı bu türlü sakıncalar doğmayacaktı.
Öte
yandan Yasama Organı, biçim koşullarını düzeltme sırasında, özü bakımından
denetimi yapılmayan yasa kuralını bu kez yeni bir yapıya dönüştürerek
değiştirebilir, ya da yürürlükten kaldırabilir. Bu iki durum da yeni bir yasama
işlevidir.
b -
Biçim koşullan yerine getirilerek, bir sözcüğüne bile dokunulmadan kabul edilen
yasa kuralı, iptali istenen eski kural olduğu düşünülürse bu görüşün gerekçesi
ancak şöyle Özetlenebilir. Madem ki, itiraz konusu kural, yalnız biçim yönünden
iptal edilmiş öz bakımından el sürülmemiştir, öyle ise öz yönünden kural
yürürlüktedir. Bu değişmeyen yargı itiraz konusu edilen eski yargıdır. Biçim
yönü Yasama Organınca düzeltildiğine, öz bakımından denetim yapılmadığına,
iptali isteminde de bulunulduğuna göre, itiraz konusu kuralın öz yönünden
denetimi gerekir.
Bu
görüşü benimsemek olanağı yoktur. Yasama gücü, Anayasa'nın 64., 91., 92.
maddelerine ve İçtüzük Kurallarına göre yasa yapar. Biçim yönünü düzeltmek
amacıyla da olsa onun yaptığı işlem, yeni bir yasa yapma işidir. Bu durumda, bu
kuralın Anayasa Mahkemesince Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılabilmesi
yeniden yetkili kılınan kurum ve kurullarca İptal isteminde bulunulmasına
bağlıdır. Sonuç şu oluyor, biçim yönünden iptal nedenleri ortadan kalkmış olsa
bile esasa ilişkin itiraz ve dava, karar dışı kalmakta, Anayasa Mahkemesinin
denetim görevi eksik yapılmış duruma düşmektedir.
B -
Hem biçim hem de Öz yönlerinden bir yargının Anayasa Mahkemesince iptal
edilmesi, denetim görevinin gereğidir. Bu durumda, türe düzenini olumsuz
etkileyecek herhangi bir sakınca söz konusu olamaz.
C -
Biçim yönünden iptal olunan bir yargı, öz bakımından Anayasa'ya uygun bulunur
ve iptal istemi reddedilirse, itiraz konusu kural doğuştan sakattır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve Meclisler, çalışmalarını, kendi yaptıkları içtüzüklerin
kurallarına göre yürütürler. İçtüzük kurallarına uyulmadan yapılan çalışma yasa
niteliğini taşımaz. Aslında, Anayasa'ya aykırı olmayan, biçim koşullarına
uyulmaması nedeni ile iptal edilen bir yargının yasal bir yapıya dönüştürülmesi
Yasama Organının görevlerindendir.
Bu
nedenlerle "İtiraz konusu kural ...... biçim yönünden iptal edilmiş
bulunduğuna göre, esas hakkında incelemenin sürdürülmesine yer kalmadığı"
yolunda verilen karara karşıyım.
II -
İptal hükmünün, olayla sınırlı ve yalnız her iki yan'ı bağlayıcı olarak
verilmesine yer olmadığına çoğunlukla karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi,
öteki mahkemelerden gelen Anayasa'ya aykırılık savları üzerine verdiği
hükümlerin, olayla sınırlı ve yalnız her iki yanı bağlayıcı olacağını da
saptayabilir. Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 152. maddesi, olayla
sınırlı ve yalnız yan'ları bağlayıcı nitelikte verilecek hükümleri için Anayasa
Mahkemesine geniş değerlendirme yetkisi tanımıştır. Anayasa Koyucu, bu tür
kararları bakımından Anayasa Mahkemesine belli bir ölçü vermemesinin başlıca
nedeni de budur. Yüksek Mahkeme, olayın özelliğine ve gerekli gördüğü
durumlarda, Anayasal ve Yasal verilere, türesel bulgulara, adalet kavramının
gereklerine ve sosyal gerçeklere dayalı ölçülere göre değerlendirmesini
yapacaktır.
İtiraz
yoluna başvuran mahkemenin iptal istemini içeren kararının gerekçesine göre
yanlar arasındaki davanın bir özelliği bulunmakta ve bu durum daha çok davacı
ve davalıyı ilgilendirmektedir. Davacı, davalının işyerinde şube müdürü iken
11/8/1975 günü hizmet sözleşmesinin ortadan kaldırıldığı, o günde yürürlükte bulunan
toplu iş sözleşmesi kuralları gereğince her hizmet yılı için 30 günlük ücret
tutan üzerinden ve 26/2. madde uyarınca kıdem tazminatı alması gerekirken,
işverenin, 1475 sayılı Yasanın değişik 14. maddesindeki hükme göre hesap
yaparak kendisine az ödemede bulunduğunu ileri sürerek aylık ücretin yanında,
yan ödemelerin de eklenip aylık tutarın her yıl için buna göre ödenmesi
gerektiği savında bulunmuştur. Bu duruma göre, işçi ile işveren arasındaki
uyuşmazlık, İş Yasasının uygulanmasındaki özellik nedenlerinden doğan bir
durumu yansıtmaktadır. Böyle olunca da kararın, olayla sınırlı ve yalnız
yan'ları bağlayıcı olacağı doğrultusunda verilmesi gerekirdi.
Bu
nedenlerle : "İptal kararının, Anayasa'nın 152. maddesinin dördüncü
fıkrası uyarınca salt olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olarak
verilmesine yer olmadığı" yolunda verilen çoğunluk kararına da karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
İtiraz
yoluna başvuran mahkemenin elindeki dava kıdem tazminatına ilişkindir. Kıdem
tazminatı ile Devletin ilgisi işveren olmasından gelmektedir. Bu itibarla kıdem
tazminatının artırılmasına ilişkin yasa değişikliğinin Devletin faaliyetini
düzenlemeyi öngören, uzun vadeli planın şümulünde mütalâası ve bu nedenle de
Cumhuriyet Senatosundaki görüşmelerin Bütçe ve Plan Komisyonunun Raporu üzerine
yürütülmesi zorunluluğu yoktur. Nitekim tasarı Millet Meclisi Plân Komisyonunda
da görüşülmemiştir.
SONUÇ:
Yukarıda
açıklanan nedenle görüşmelerin Bütçe ve Plan Komisyonu Raporu üzerinden değil
de, işin niteliğine uygun olarak, Sosyal İşler Komisyonu Raporu üzerinden
yürütülmesi de İçtüzüğe, 77 sayılı Kanuna ve Anayasa'nın 129. maddesine aykırı
bir yön bulunmadığı düşüncesiyle kararın 3 numaralı bendindeki çoğunluk
görüşüne karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
I -
Kararın salt olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı nitelikte olması
hususundaki, Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu, Rüştü Aral ve Kenan
Terzioğlu'nun karşıoy yazılarının birinci bölümüne katılıyorum.
II -
Esasın incelenmesi sorununa gelince :
İtiraz
konusu kural biçim yönünden iptal edildiğinden esas hakkında inceleme
yapılmasına gerek kalmadığına ilişkin çoğunluk kararına katılmıyorum. Biçim
yönünden iptal edilen bir yasa hükmünün esas yönünden de Anayasa'ya aykırı olup
olmadığının aynı zamanda araştırılıp incelenmesinde öne sürülebilen sakıncalar
ile görünen yararlar ayrı ayrı gözden geçirilmelidir.
A -
Sakıncalar :
a -
Yasama organı sadece biçim yönünden iptal edilen kuralı esas yönünden korumak
zorunda değildir, günün koşullarına, ileri sürülen itirazları değerlendirme
sonuçlarına göre bir başka nitelikte yeniden düzenleyebilir. Bu durumda biçim
yönünden iptal edilen bir kuralın esas yönünden Anayasa'ya aykırı olup
olmadığının aranması işi uzatır ve geçirilen zaman, yok yere kaybedilmiş olur
diye düşünülebilir. Ancak, bu olasılık kadar esas yönünden iptal edilmemiş
bulunan kuralın aynen korunması, yeniden kanunlaştırılması olasılığı da vardır.
İkinci kez esas yönünden yine iptali istendiği takdirde kaybedilmiş ve edilecek
zamanları birbirine eklersek eskisinden kat kat çok olur. Bu itibarla zaman
kazanma düşüncesi esasa ilişkin itirazların inceleme konusu yapılmaması için
yeterli neden sayılmamalıdır.
b -
Oy açıklaması (Rey ihsası) : Esas yönünden Anayasa'ya aykırılık savı biçimle
birlikte incelenirse, kural ya bu yönden de iptal edilecek, ya da esasa ilişkin
itirazlar reddolunacaktır. Kuralın esas yönünden de iptali halinde bir sakınca
doğmaz. Esasa ilişkin itirazların reddi halinde ise ilk bakışta şu durumlar
ortaya çıkabilir :
1 -
Anayasa Mahkemesinin iptal etmediği kuralın yasama organınca kaldırılması veya
değiştirilmesi halinde mahkemenin oy açıklamasının yeniden açılacak davaya
etkisi bulunmadığından bu açıklamanın sakıncasından söz edilemez.
2 -
Yasama organının bahis konusu kuralı biçimine uygun olarak esas yönünden eski
metniyle yasalaştırılması, bu hükmün de Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyle yeni
bir iptal davası açılması durumunda mahkemenin oy açıklamış olduğu ileri
sürülebilir ise de Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki 44 sayılı Yasanın 44 ve Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının 23.
maddeleri oy açıklamasını (rey ihsasını) hâkimin reddi için yeterli sebep
saymamış, bunun için hâkimin tarafsızlığını kuşkuya düşürecek haller
bulunmasını istemişlerdir. Oy açıklamasını, hâkimi red nedeni sayan hüküm,
Hukuk Yargılamaları Usulü Yasasının 29/2. maddesinde vardır. Bu da (yasa gereği
olmamak) koşuluyla sınırlıdır. Özel yasa olan 44 sayılı Yasanın 44. maddesi
hükmü karşısında Hukuk Yargılamaları Usulü Yasası uygulanamaz. Bu yasanın
uygulanacağı ve red için oy açıklamasının yasa gereği olmamak koşulunun da
varlığı kabul edilse bile red halinde mahkemenin çalışabilme olanakları aynı
yasanın 43., 44. ve 46. maddeleri ile sağlanmıştır. Şu halde esasa ilişkin
itirazlar yönünden de işin incelenmesinde sakınca yoktur.
B -
Esas yönünden Anayasa'ya aykırılığın incelenmesindeki yararlar :
a -
Yasa hükümlerinin biçim yönünden iptali ile yetinilmesi durumlarında hemen her
zaman Anayasa'nın 152. maddesinin tanıdığı yetkiye dayanılarak iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarih ayrıca kararlaştırılmaktadır. Bu süre "kararın
Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı" geçemeyecektir.
Kanun koyucunun böylece saptanan süre içinde aynı kuralı biçimine uygun olarak
yeniden yasalaştırdığını varsayalım. Bu hal olasılığın az olanı değil daha da
güçlü olanıdır. Yeniden yasalaşan eski hükmün Anayasa'ya aykırı olup
olmadığının araştırılıp incelenebilmesi yeniden dava açılmasına bağlıdır. Kimse
dava açmağa zorlanamayacağına göre esastan Anayasa'ya aykırı olduğu iddia ve
gerekçesi ile önce dava açılmış bulunmasına rağmen Anayasa'ya uygunluk denetimi
yapılamayacaktır. Bu ise söz konusu denetimin kısıtlanmasıdır. Buna yer
vermemek için biçim aykırılığı ile beraber esas yönünden aykırılık itirazının
da araştırılıp incelenmesinde yarar vardır.
b -
Anayasa'ya aykırılık savının esas yönünden de incelenmiş olması, konunun yasama
organınca ele alınması halinde yapılacak işlem ve tartışmalar bakımından da
yararlı olabilir. Biçim yönünden iptal edilmiş olan bir hükmün esas yönünden
Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki davanın gerekçesinin Anayasa Mahkemesince
yapılmış olan değerlendirilmesi ve itirazın haklı bulunmadığını gösteren
gerekçesi kanun koyucuya, varacağı sonuçta ve işin daha kısa zaman içinde bitirilmesine
yardımcı olabilir.
Bu
nedenlerle kararın sonuç bölümünün D işaretli bendindeki hükmüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
İtiraz
konusu kural'ın biçim yönünden iptal edilmiş olması sebebiyle esas hakkında
incelemenin sürdürülmesine yer kalmadığına dair (kararın sonuç bölümünün D
bendinde belirtilen) çoğunluk görüşüne, Ahmet Erdoğdu'nun karşıoy yazısında bu
konuyla ilgili olarak ileri sürülen sebeplerle katılmıyorum.