ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/67
Karar Sayısı:1979/14
Karar Günü:13/3/1979
Resmi Gazete tarih/sayı:24.5.1979/16646
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN : Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN
KONUSU: 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle
Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun"un 7, maddesinin (A) bendindeki,
bu yasadan yararlanıp, müebbet ağır hapis cezalan 24 yıl ağır hapse
çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin,
çevrilen bu cezalar üzerinden hesabedileceğine ilişkin hükmün, Anayasa'nın 12.
maddesine aykırı olduğu öne sürülerek iptali istenmiştir.
I
OLAY:
Sanık,
kan gütme itkisiyle adam öldürmek sucundan dolayı, Elmalı Ağır Ceza
Mahkemesinin 24/2/1976 günlü, Esas : 1975/127 ve Karar : 1976/15 sayılı hükmü
ile Türk Ceza Kanununun 450/10 ve 59. maddeleri uyarınca müebbet ağır hapis
cezasına mahkûm edilmiş, 1803 sayılı Yasanın 1. maddesinin (D) bendi de
uygulanarak, bu ceza aynı hükümle 24 yıl ağır hapse çevrilmiştir. Yargıtay 1.
Ceza Dairesinin 18/5/1976 günlü, 1401-1866 sayılı ilâmı ile onanarak kesinleşen
hükümde, "Meşruten tahliyede hesabın otuzaltı sene ağır hapis cezası
üzerinden" yapılacağı da ayrıca belirtilmiştir.
Hükümlü,
bu cezasını Elmalı Cezaevinde çekmekte iken 19/6/1978 günlü dilekçe ile o yer
Cumhuriyet Savcılığına başvurmuş; şartla salıverilmede, dışarda geçireceği 1/3
sürenin 36 yıl üzerinden hesaplanmasına karar verildiği halde, 1803 sayılı
Yasanın 7/A maddesi karşısında, bu karardan yararlanamama olasılığının
belirdiğini, sözü geçen Yasanın 7/A maddesinin bu Yasadan yararlanıp, ölüm
cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse
çevrilenlerle ilgili hükmünün bu nedenle Anayasaya aykırı olduğunu ileri
sürerek, bu hükmün iptali için gerekli işlemin yapılmasını istemiştir.
Elmalı
Cumhuriyet Savcısının "Tek bir suçtan dolayı müebbet ağır hapse mahkûm
edilen hükümlünün şartla salıverilmesinin hesabında 1803 sayılı Kanunun l/D
bendi ile 7. maddesinin A bendi hükmüne tevfikan müebbet cezanın çevrildiği 24
yıl ağır hapsin esas alınması" gerekeceği yolundaki 19/6/1978 günlü yazılı
düşüncesine karşın, Anayasaya aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varan
Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi, Yasa önünde eşitlik kuralına aykırılığı nedeniyle,
1803 sayılı Yasanın 7/A maddesinin müebbet ağır hapis cezasına çarptırılanlara
ilişkin hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
III.
METİNLER:
1 -
İptali istenen Yasa kuralı:
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı Yasanın iptali istenen hükmü de içeren 7. maddesinin (A)
işaretli bendi şöyledir:
"Madde
7 - A) Bu kanundan yararlanıp, ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır
hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde,
dışarda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu cezaları üzerinden; muvakkat
hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu kanundan
yararlananların şartla salıverilmelerinde ise, dışarda geçirecekleri 1/3 süre,
af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden yapılır. Şartla
salıverilmede; 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun değişik 19 uncu
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen iyi hallilik ile, ikinci fıkrasında
öngörülen şartlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki süre için
aranmaz."
2 -
Dayanılan Anayasa Kuralı:
"Madde
12. - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
IV.
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca, Şevket Müftügil, Ahmet H.
Boyacıoğlu, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Osman Tokcan, Rüştü
Aral, Muammer Yazar, Adîl Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Nahit Saçlıoğlu,
Hüseyin Karamüstantikoğlu, Kenan Terzioğlu, Necdet Darıcıoğlu ve Bülent
Olçay'ın katılmalarıyla, 12/12/1978 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında
aşağıdaki sorunlar üzerinde durulmuştur :
Anayasa'nın
değişik 151. maddesinde; bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir
Yasanın hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varması durumunda, iptal
istemiyle, Anayasa Mahkemesine başvuracağı ve bu konuda verilecek karara kadar
davayı geri bırakacağı kuralı yer almıştır.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun aynı konuyu düzenleyen 27. maddesi de bu kuralı yinelemektedir.
Anayasa'ya
aykırılık sorununun Anayasa Mahkemesi'ne iletilmesi yolunu mahkemelere açık
tutan bu kural, itiraz yoluna başvuran mahkemenin elinde yöntemince açılan ve
bakılmakta olan bir davanın bulunmasını, Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen Yasa
hükümlerinin bu davada uygulanma durumunda olmasını zorunlu kılmaktadır. Eldeki
işe bu açıdan bakıldığında aşağıda açıklanan sonuçlar saptanmaktadır :
1.
Genel anlamda dava; yasalarda gösterilen yöntemlere uyularak yargı yerlerine
getirilen işlerden ve orada çözülmesi gereken uyuşmazlıklardan oluşmaktadır.
Mahkeme önüne getirilen iş hükme bağlanmış ve uyuşmazlık çözülmüş ise,
Anayasaya uygunluk denetimi yönünden, bakılmakta olan bir davanın varlığından
artık söz edilemeyecektir.
Ancak,
cezanın yerine getirilmesi sırasında, hükümlü ile Cumhuriyet Savcısı arasında,
örneğin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesinde belirtilen türden bir
uyuşmazlık doğarsa, bu uyuşmazlığın çözülmesi için, aynı Yasanın 405. maddesine
dayanılarak karar verilmesi konusunun mahkemeye getirilmesi ya da çözülmesi
gereken bir uyuşmazlıkla ilişkili olsun olmasın, bir mahkûmiyet hükmünün
yorumunda veya belirlenen cezanın hesabında duraksamaya düşüldüğünden söz
edilerek yahut cezanın bir bölümünün ya da tümünün yerine getirilmesi
gerekmeyeceği savı ileri sürülerek doğrudan doğruya hükümlü veya Cumhuriyet
Savcısı tarafından bu konuda mahkemeden bir karar istenmesi halinde, o mahkemenin
elinde bakılmakta olan bir davanın bulunduğu kuşkusuzdur.
Sanığa
Türk Ceza Kanununun 450/10. ve 59. maddeleri gereğince verilen müebbet ağır
hapis cezası 1803 sayılı Yasanın l/D maddesi uygulanarak 24 yıl ağır hapse
çevrilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18/5/1976 günlü, 1401-1886 sayılı
ilâmı ile onanarak kesinleşen 24/2/1976 günlü, Esas : 1975/127 ve Karar :
1976/15 sayılı bu hükümde "Meşruten tahliyede hesabın otuzaltı sene ağır
hapis cezası üzerinden" yapılacağı da ayrıca belirtilmiş bulunmaktadır.
Oysa, 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesi, bu Yasadan yararlanıp, müebbet ağır
hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde,
dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin, çevrilen bu cezaları üzerinden
hesaplanacağını öngörmektedir. 1803 sayılı Yasanın sözü edilen maddesi
karşısında, Elmalı Ağır Ceza Mahkemesinin şartla salıverilmeye ilişkin
kararından yararlanamayacağı kaygısı içinde bulunduğunu açıklayan hükümlü,
dilekçesinde, 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesinin müebbet ağır hapis hükümlülerine
ilişkin hükmünün Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali yoluna gidilmesi için
gerekli işlemin yapılmasını istemiştir.
Hükümlünün
bu dilekçesinde, her ne kadar açıkça belirtilmemiş ise de, çekilmekte olan
cezanın hesabında ve yerine getirilmesindeki duraksamanın dile getirilmesinden,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesi hükmüne dayanıldığı
anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında, mahkemenin elindeki işin Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesinde yazılı öğeleri içeren bir dava
niteliğinde olduğunu kabulde zorunluk vardır.
2.
İtiraz yoluna başvurma koşullarından biri de, iptali istenen Yasa hükmünün,
bakılmakta olan davada uygulanma yeri ve olanağı bulunmasıdır.
Uygulanacak
yasa hükmünün ise, taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözmeye ya da eldeki davayı
sona erdirmeye yarayacak ve mahkeme kararının dayanağını oluşturacak Yasa
kuralı olduğunda kuşku yoktur Durumu böylece belirledikten sonra, 1803 sayılı
Yasanın 7. maddesinin (A) işaretli bendinde yer alan itiraz konusu hükmün bu
açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. ve 405. maddeleri kapsamına giren bu davada,
mahkeme; Yargıtay 1. Ceza Dairesince onanarak kesinleşen hükmün "Meşruten
tahliyede hesabın otuzaltı sene ağır hapis cezası üzerinden" yapılmasına ilişkin
bölümü ile 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesinin itiraz konusu hükmü karşısında
beliren duraksamayı gidermek ve ortaya çıkan uyuşmazlığı çözmek durumunda
olduğuna göre açıklanması istenen bu hükmün infaz yönünden duraksama ve
uyuşmazlığa yol açan içeriği yanında itiraz konusu kuralın gerçek anlamını da
araştırmak zorundadır. İtiraz konusu Yasa hükmü gözönünde tutulmaksızın
Mahkemece doğru bir değerlendirme yapılamayacağından ve sağlıklı bir sonuca
ulaşılamayacağından, bu hükmün bakılmakta olan davada uygulanma yeri ve olanağı
bulunduğu yadsınamaz.
Muhittin
Gürün, Osman Tokcan, Rüştü Aral, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Hüseyin
Karamüstantikoğlu, Kenan Terzioğlu ve Bülent Olçay bu görüşe katılmamışlardır.
Böylece,
yapılan ilk inceleme sonunda :
"l
- İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin elinde görülmekte olan bir davanın
bulunduğuna oybirliğiyle,
2 -
1803 sayılı Yasanın 7. maddesinin (A) işaretli bendindeki müebbed ağır hapis
cezasına çarptırılmış olanlara ilişkin hükmün davada uygulanma yeri bulunduğuna
Muhittin Gürün, Osman Tokcan, Rüştü Aral, Nihat O, Akçakayalıoğlu, Hüseyin
Karamüstantikoğlu, Kenan Terzioğlu ve Bülent Olcay'ın (söz konusu hükmün davada
uygulanma olanağı bulunmadığı) yolundaki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
3 -
Esasın yukarıda belirtilen hükümle sınırlı olarak incelenmesine
oybirliğiyle"
Karar
verilmiştir.
V-
ÖZÜN İNCELENMESİ:
İşin
özüne ilişkin rapor, Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi'nin başvurma kararı ve ekleri,
Anayasaya aykırılığı öne sürülen Yasa kuralı, ilgili Yasa ve dayanılan Anayasa
kuralları, bunlara ilişkin gerekçeler ve Öbür yasama belgeleri, konu ile
ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp, düşünüldü :
13/7/1965
günlü, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun, şartla salıverilmeyi
düzenleyen, 1712 sayılı Yasa İle değişik 19. maddesine göre; muvakkat özgürlüğü
bağlayıcı cezalara çarptırılanlar, hükümlülük süresinin 2/3 ünü, müebbet ağır
hapis cezasına çarptırılanlar ise bu cezanın 24 yılını iyi halli hükümlü olarak
çektikten sonra, istemde bulunmamış olsalar da, şartla salıverileceklerdir.
1803
sayılı Yasanın 7. maddesinin (A) bendi aynı konuda değişik bir sistem getirmiş,
bu Yasadan yararlanıp, Ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır hapis
cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenler ile muvakkat özgürlüğü bağlayıcı
cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu Yasadan yararlananların şartla
salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin hesaplanması yöntemlerini
ayrıca hükme bağlamıştır. Bu düzenlemeye göre, 1803 sayılı Af Yasasından
yararlanıp, ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır hapis cezaları 24
yıl ağır hapse çevrilenlerin şartla salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri
1/3 süre, çevrilen bu cezalar üzerinden; muvakkat Özgürlüğü bağlayıcı cezalara
mahkûm edilmiş olupda, bu Yasadan yararlananların şartla salıverilmelerinde
ise, dışarıda geçirecekleri 1/3 süre, af ile yapılan indirimden Önceki esas
ceza miktarı üzerinden hesaplanacaktır.
Müebbet
ağır hapis cezasının otuzaltı yıl üzerinden hesabedilerek muvakkat ağır hapsin
bağlı olduğu koşullar altında geçeceğini hükme başlayan Türk Ceza Kanununun 13.
maddesinin son fıkrası da gozönünde tutulursa, yalnız Af Yasasından yararlanmış
olanları kapsamına alan yeni düzenlemenin, müebbet ağır hapis cezasına
çarptırılanlara, şartla salıverilme yönünden yeterli Ölçüde yarar sağlamadığı
açıkça görülecektir.
Örneğin,
647 sayılı Yasanın değişik 19. maddesinde yer alan genel kurala göre, Türk Ceza
Kanununun 77. maddesinin 1. bendi uyarınca, Özgürlüğü bağlayıcı muvakkat
cezaların birleştirilmesi sonucunda kendisine 36 yıl ağır hapis cezası
uygulanacak hükümlü, bu cezanın 2/3 ü olan 24 yılı çekmekle şartla salıverilme
olanağına kavuşacaktır. 1803 sayılı Yasanın uygulanmadığı durumlarda müebbet
ağır hapis cezasına çarptırılan hükümlüler de bu cezanın 24 yılını çektikten
sonra aynı olaağa kavuşmuş olacaklardır. Oysa 1803 sayılı Af Yasasının her iki
cezayı da 24 yıla indirmesine karşın, itiraz konusu kuralın uygulanmasıyla,
müebbet ağır hapis hükümlülerinin, 24 yılın 1/3 ünü oluşturan 8 yılın bu
cezadan çıkarılması sonucunda kalan 16 yılı; 36 yıl ağır hapse mahkûm olanların
ise, 36 yılın 1/3 ünü oluşturan 12 yılın 24 yıldan çıkarılması sonucunda kalan
12 yılı çektikten sonra şartla salıverilmelerinden söz edilebilecektir.
Başvurma
kararında, müebbet ağır hapis cezasına çarptırılanlarla muvakkat özgürlüğü
bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş bulunanlar arasında şartla salıverilmeden
yararlanma yönünden eşitlik ilkesine uyulmadığı öne sürüldüğüne, 1803 sayılı
Yasanın 7/A maddesinin müebbet ağır hapis cezasına çarptırılmış olanlara
ilişkin hükmünün bu nedenle iptali istendiğine göre, doğru ve sağlıklı bir
sonuca ulaşılabilmesi için, her iki cezanın şartla salıverilme yönünden
karşılaştırmalı olarak incelenmesinde yarar görülmektedir.
765
sayılı Türk Ceza Kanununun 16. maddesi, müebbet ağır hapis cezasına mahkûm
edilmiş olup da cezasının 20 yılını iyi hâl ile geçirenlerin şartla
salıverilebileceklerini öngörmekte idi. Bu madde 3038 sayılı Yasa ile
değiştirilerek, müebbet ve muvakkat ayırımı gözetilmeksizin, dördüncü devrenin
ağır hapiste 3/4 ünü iyi hal ile geçirenlerin şartla salıverilebilecekleri
ilkesi getirilmiştir. 6123 sayılı Yasanın Türk Ceza Kanununun 13. ve 16.
maddelerinde yaptığı değişiklikle, cezanın çektirilmesinde devreler üçe
indirilmiş, üçüncü devrenin, ağır hapiste 3/4 ünü çekenlere şartla
salıverilmeden yararlanma olanağı tanınmıştır. Müebbet ağır hapis cezasına
çarptırılanlara üçüncü devreye geçme hakkı tanınmadığı için, bu durumda
bulunanların şartla salıverilmeden yararlanmaları da engellenmiş olmaktadır.
Böylece, müebbet ağır hapis cezası, koşulsuz, ölünceye kadar devam eden,
muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalardan ayrı, Özel bir ceza türü durumuna
sokulmuştur. Bu durum, 647 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 16/7/1965 gününe
kadar sürmüştür.
647
sayılı Yasanın 1712 sayılı Yasa ile değişik 19. maddesi, "Muvakkat
hürriyeti bağlayıcı cezalarda hükümlülük süresinin 2/3 ünü ve müebbet ağır
hapiste 24 yılını çekmiş olupta Tüzüğe göre iyi halli hükümlü niteliğinde
bulunanlar talepleri olmasa dahi şartla salıverilirler." kuralını
içermektedir. Maddeye göre, şartla salıverilme kararı verilebilmesi iki temel
koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlı bulunmaktadır.
Koşullardan
biri hükümlülük süresinin belirli bir bölümünün çekilmiş olmasıdır. Bu süre tüm
muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalarda hükümlülük süresinin 2/3 üdür. Türk Ceza
Kanununun 6988 sayılı Yasa ile değişik 16. maddesi, ağır hapiste üçüncü
devrenin 1/2 sinin, hapis ve hafif hapiste 1/3 ünün çekilmiş olmasını
Öngörmekte, böylece cezanın ağırlığına göre, çekilecek ceza süresi için değişik
ölçüler getirmekte idi. 647 sayılı Yasanın değişik 19. maddesi, tüm muvakkat
özgürlüğü bağlayıcı cezalar için aynı ölçüyü benimsemiş bulunmaktadır.
Aynı
madde, müebbet ağır hapis cezasına çarptırılanların, cezalarının 24 yılını
çekmiş olmaları halinde şartla salıverileceklerini belirtmektedir. Maddenin,
ilk bakışta, çekilmesi gereken ceza süresi yönünden, muvakkat Özgürlüğü
bağlayıcı cezalar ile müebbet ağır hapis cezası için ayrı ölçüler koyduğu
düşünülebilirse de, müebbet ağır hapis hükümlüleri şartla salıverildiklerinde,
Türk Ceza Kanununun 13. maddesinin son fıkrası ve 17. maddesi uyarınca, 36 yıl
ağır hapse mahkûm edilenlere aynı statüde birleştiklerine göre, 36 yılın 2/3 ü
olan 24 yıllık süre bu durumda da geçerli olacaktır. Böylece, çektirilecek ceza
süresi yönünden, muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalarla müebbet ağır hapis
cezası arasında bir ayırım gözetilmemiştir. Bununla birlikte, cezaların infazı
sırasında, ceza infaz kurumlarından kaçanların şartla salıverilmeden
yararlanmalarında değişik ilke ve ölçülerin benimsendiği 647 sayılı Yasanın
değişik 19. maddesinin ikinci fıkrasından anlaşılmaktadır.
Şartla
salıverilme yönünden gerçekleşmesi zorunlu olan ikinci koşul, Tüzüğe göre iyi
halli hükümlü niteliğinde bulunmaktır. Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkif
evlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına dair 1/8/1967 günlü Tüzüğün 178-182,
maddeleri iyi halin saptanması yöntemlerine ilişkin kuralları içermektedir. Bu
kurallar iyi hal konusunda muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara çarptırılanlar
ile müebbet ağır hapis hükümlüleri arasında bir ayırım yapmamıştır.
1803
sayılı Yasanın itiraz konusu hükmüne gelince:
7.
maddenin (A) bendindeki kurala yer verilmemiş olsaydı, uygulama yönünden bir
ayrılık doğmayacak, 647 sayılı Yasanın 1712 sayılı Yasa ile değişik 19. maddesi
hükümlülük süresinden söz ettiğine göre, şartla salıverilme ceza türüne
bakılmaksızın afla yapılan indirimden sonraki ceza üzerinden, yapılacaktı.
Yasada böyle bir kurala yer verilmesi sonucu uygulamada ortaya çıkan
ayrılıklar, müebbet ağır hapis cezası ile şartla salıverilme kapsamına giren
tüm süreli cezalar arasında da bulunmakla birlikte, müebbet ağır hapis
hükümlüleri ile 36 yıl ağır hapis cezasına çarptırılanlar arasında daha somut
biçimde görülmektedir.
Değişik
olasılıklara göre yapılan karşılaştırmaların sonuçları aşağıda gösterilmiştir :
1.
1803 sayılı Af Yasası çıkarılmamış olsaydı; her iki hükümlü de cezalarının 24
yılım çektikten sonra şartla salıverilmeden yararlanacaklardı. Bununla
birlikte, her iki hükümlünün de, koşulların gerçekleşmemiş olması nedeniyle,
şartla salıverilmeden yararlanamamaları durumunda, 36 yıl ağır hapis cezasına
çarptırılan hükümlü bu süreyi doldurduğunda salıverilecek, müebbet ağır hapis
hükümlüsü ise tüm yaşamını cezaevinde geçirecekti.
2.
1803 sayılı Af Yasasının çıkarılmış olmasına karşın bu Yasada itiraz konusu
kuralar yer verilmemiş olsaydı; her iki hükümlü de cezalarının 2/3 ü olan 16
yılı çektikten sonra şartla salıverilmeden yararlanacaklar ve sekizer yıllık
deneme süresi sonunda bu cezaların tamamını çekmiş sayılacaklardı.
3.
İtiraz konusu kuralın 1803 sayılı Yasada yer almış bulunması nedeniyle 36 yıl
ağır hapis cezası 24 yıla indirilen hükümlü, bu cezanın 12 yılını çektikten
sonra; müebbet ağır hapis cezası 24 yıla çevrilen hükümlü ise, dört yıl
fazlasıyla, bu cezanın 16 yılını çektikten sonra şartla salıverilmeden
yararlanabileceklerdir. Oysa, her ikisinin de şartla salıverilmeden
yararlanamamaları durumunda, 24 yıla çevrilmiş bulunan cezalarının tümünü
çektikten sonra salıverilmeleri gerekecektir.
Müebbet
ağır hapis cezası, işlenen tek bir suç için hükmolunacağı gibi, Türk Ceza
Kanununun 71. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, 24 yıldan aşağı olmamak üzere
en az iki ağır hapis cezasına mahkûmiyet halinde de uygulanacaktır. İtiraz
konusu kural karşısında bu tür hükümlülerin şartla salıverilmelerinde hangi
yöntemin geçerli olacağı ve bu durumda bulunanların dışarda geçirecekleri 1/3
sürenin nasıl hesaplanacağı da önem taşımaktadır.
1803
Sayılı Yasanın 7/A maddesi; "...muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalara
mahkûm edilmiş olup da, bu kanundan yararlananların şartla salıverilmelerinde
ise, dışarda geçirecekleri 1/3 süre, af ile yapılacak indirimden önceki esas
ceza miktarı üzerinden yapılır." kuralını koymaktadır.
Bir
kimseye işlediği iki ayrı suç için, ayrı ayrı 24 er yıl ağır hapis cezası
verilmişse, bu kimseye, temelde muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara mahkûm
edilmiş olmasına karşın, Türk Ceza Kanununun 71. maddesinin ikinci fıkrasına
dayanılarak müebbet ağır hapis cezası uygulanmaktadır.
Türk
Ceza Kanununun cezaların birleştirilmesine ilişkin kuralları içeren 68 - 77.
maddelerinde, değişik olasılıklara göre ceza miktarı saptanırken, yalnız 70.
maddede "Birden ziyade müebbet ağır hapse mahkûmiyet halinde idam cezası
verilir." denilmiş, öteki maddelerde belli cezaların birleşmesinde şu ya
da bu ceza "tatbik olunur" sözcükleri kullanılmış, "Mahkûm
olunur" sözcüklerinin kullanılmamasına özen gösterilmiştir. Gerçekten,
müebbet ağır hapis cezası da dahil olmak üzere, bir kimse hakkında cezaların
birleştirilmesi sonucu belli bir cezanın uygulanmasıyla, o kimsenin doğrudan
aynı cezaya mahkûm edilmiş olması her zaman aynı sonuçları doğurmayacaktır.
Örneğin; Türk Ceza Kanununun 76. maddesine göre, cezaların birleştirilmesi
sonucu tek bir cezanın uygulanmasına karar verilmiş olsa bile, "Fer'i
cezalar ve mahkûmiyetin bütün diğer cezai neticeleri her ceza hakkında ayrı
ayrı tayin ve tatbik" olunacaktır. Aynı biçimde, Türk Ceza Kanununun 6123
sayılı Yasa ile değişik 71. maddesinin gerekçesinde; "Burada karşımıza
Türk Ceza Kanununun 112. maddesi çıkmaktadır. Bu maddede nevileri başka başka
cezaları havi hükümler en ağır ceza için konulan müddetin geçmesiyle ortadan
kalkar denilmektedir ki, kabul edilen maddelere göre de 112. madde ile aykırı
olmamak üzere müruru zaman içinde infaz edilmek üzere cem'edilen cezaların
çözülerek ve yine umumi af için da aynı şekilde muamele yapılarak neticeye
varılabileceği kabul edilmiş bulunmaktadır." denilmektedir. Tüm bu
anlatılanlar, tek bir suçtan müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilmiş
olmakla, cezaların birleştirilmesi sonucu bu cezanın uygulanmasına karar
verilmiş bulunması halinin her zaman aynı sonuçları doğurmayacağı; 1803 sayılı
Af Yasasında, muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara çarptırılanların şartla
salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin, aftan önceki ceza
üzerinden hesabedileceği öngörüldüğüne göre, cezaların birleştirilmesi sonucu
haklarında müebbet ağır hapis cezası uygulanacak olanların da, temelde muvakkat
özgürlüğü bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş bulunmaları nedeniyle, şartla
salıverilmelerinde dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin, Türk Ceza Kanununun 13.
maddesinin son fıkrası uyarınca 36 yıl üzerinden hesabedilmesi gerekeceği
görüşüne değer kazandırmaktadır. :
1803
Sayılı Af Yasası çıkarılmamış olsaydı; müebbet ağır hapis cezası, ister tek bir
suçtan ötürü verilsin, ister cezaların birleştirilmesi sonucu uygulanması söz
konusu olsun, hükümlüler, cezalarının 24 yılım çektikten sonra şartla
salıverilecekler, bu olanaktan yararlanamamaları durumunda ise ömürleri boyunca
cezalarını çekmeğe devam edeceklerdi. İtiraz konusu kuralın Af Yasasına
konmasıyle, her iki cezanın da müebbet ağır hapis olmasına karşın, bu ceza,
cezaların birleştirilmesi sonucu verilmiş ise, şartla salıverilmede dışarda
geçirilecek süre, 36 yılın 1/3 ü oranında, tek bir suçtan dolaya verilmiş ise,
24 yılın 1/3 ü oranında olacaktır. Böylece, Özellikle şartla salıverilme
yönünden aynı statüye bağlı bulunan müebbet ağır hapis hükümlülerinden tek bir
suçtan dolayı bu cezaya çarptırılanlar, ötekilerden ancak dört yıl sonra
özgürlüklerine kavuşabileceklerdir. Bu nedenle, asıl eşitsizlik, haklarında
Türk Ceza Kanununun 71. maddesinin ikinci fıkrası gereğince müebbet ağır hapis
cezası uygulananlarla, tek bir suçtan dolayı bu cezaya çarptırılanlar arasında
doğmuş bulunmaktadır. Çünkü burada hem şartla salıverilme koşulları hem de
cezanın türü bakımından özdeşlik vardır.
Türk
Ceza Kanununun müebbet ağır hapis cezasını, süre, mahkûmiyetin sonuçları,
cezayı artırıcı ve eksiltici nedenler ve zamanaşımı yönünden ayrı bir
düzenlemeye, bağlı tuttuğu, bu cezaya çarptırılanların, şartla
salıverilmeden yararlanamamışlar ise, tüm yaşamları boyunca cezalarını çekmek
zorunda kalacakları, bu cezanın, özgürlüğü bağlayıcı muvakkat cezalardan daha
ağır olduğu, 1803 sayılı Af Yasasının müebbet ağır hapis hükümlülerini şartla
salıverilme yönünden de daha elverişsiz bir duruma sokmasında haklı nedenler
bulunduğu kuşkusuz savunulabilecektir. Ancak, aralarında kimi ayrılıklar
bulunan müebbet ağır hapis cezası ile muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalar Türk
Ceza Kanununun ve 647 sayılı Yasanın şartla salıverilmeyi düzenleyen kuralları
önünde tam bir eşitlik içindedirler. Her ne kadar 647 sayılı Yasada, müebbet
ağır hapis cezasına çarptırılanların, cezalarının 24 yılını çektikten sonra
şartla salıverilebilecekleri belirtilmekte ise de, Türk Ceza Kanununun 13.
maddesinin son fıkrası hükmü gözönünde tutulursa, 24 yılın, 36 yılın 2/3 ü
olduğu, bu oranın öteki cezalar için de geçerli bulunduğu görülür. Aynı
biçimde, müebbet ağır hapis cezasına çarptırılanların iyi halli olup
olmadıklarının saptanması da muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara
çarptırılanlarla aynı yönteme bağlanmış, deneme süresinin asıl cezaya oranı ve
şartla salıverilme kararının geri alınmasının doğuracağı sonuçlar yönünden de
her hangi bir ayırım yapılmamıştır. Ayrı olan tek nokta, infaz kurumlarından
kaçan müebbet ağır hapis hükümlülerinin, muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara
çarptırılanlar gibi, cezalarının 4/5 ini çektikten sonra değil, 30 yıl sonra
şartla salıverilmeden yararlanma olanağına kavuşmalarıdır. Buna karşın, 1803
sayılı Af Yasası, infaz kurumlarından kaçanlar için itiraz konusu kurala
paralel bir kural getirmemiş, Af Yasasından yararlanan bu durumdaki bütün
hükümlülerin çevrilen cezaları esas alınarak bu cezalarının 4/5 ini çektikten
sonra şartla salıverilmeleri öngörülmüştür.
Eğer
Yasa Koyucunun, müebbet ağır hapis cezasına çarptırılanların cezalarının daha
ağır olması nedeniyle, daha az korunmaya lâyık oldukları düşüncesiyle şartla
salıverilmede çektirilmesi gereken ceza süresini isteyerek yüksek tuttuğu
görüşünden hareket edilirse, aynı duyarlığı, bu cezaya çarptırılıp da infaz
kurumlarından kaçanlar için de göstermesi beklenirdi. Ne var ki, 647 sayılı
Yasanın şartla salıverilmeyi düzenleyen değişik 19. maddesi, cezanın ağırlığını
şartla salıverilme koşullarını etkileyici bir öğe olarak kabul etmemiştir.
Bu
arada, ceza ve zamanaşımı sürelerinin daha uzun ya da ceza mahkûmiyetinin
sonuçlarının daha ağır olmasının şartla salıverilmeyi de daha ağır koşullara
bağlamayı haklı kılacağı sonucuna varılırsa, aynı mantıkla, örneğin, ceza ve
zamanaşımı süresinin daha fazla olması nedeniyle, 20 yıl ağır hapis cezasına
çarptırılanların 19 yıl ağır hapis cezasına çarptırılanlardan veya mahkûmiyetin
doğuracağı değişik sonuçlar nedeniyle 6 yıl ağır hapsin 5 yıl ağır hapis
cezasından ya da niteliği bakımından daha ağır bir ceza olması nedeniyle ağır
hapsin hapis cezasından daha ağır koşullara bağlanması ve şartla salıverilmenin
bu ilkelere göre düzenlenmesi gerekirdi.
Kuşkusuz,
Yasa Koyucu, suçların özelliğini ve cezaların ağırlığını gözönünde bulundurarak,
çıkaracağı Af Yasaları ile, değişik türde suç işleyenlerin ya da değişik
cezalara çarptırılanların aftan değişik ölçülerde yararlanmalarını, üstelik,
haklı nedenler varsa, bir kesiminin hiç yararlanmamasını sağlamaya yetkilidir.
Bu tür düzenlemelerin Yasa önünde eşitlik ilkesini zedelediği de Öne
sürülemeyecektir. Ancak, itiraz konusu kural yönünden bu durum da söz konusu
değildir. Gerçekten, Yasa Koyucu, bir yandan müebbet ağır hapis cezasına
çarptırılanları ceza indiriminden en üst düzeyde yararlandırmakta, öte yandan,
itiraz konusu kuralla, müebbet ağır hapis hükümlülerinin dört yıllık bir
gecikme ile şartla salıverilmelerine yol açmaktadır. Böylece, af indirimi
yönünden sağladığı eşitliği şartla salıverilmeden yararlanma yönünden
bozmaktadır.
Türk
Ceza Kanununun 97. ve 98. maddelerine göre af, davayı ve cezayı ortadan
kaldırmak, cezayı azaltmak ya da değiştirmek amacıyla çıkarılır. Af
yasalarıyla, ceza yasalarının tecil, tekerrür, şartla salıverilme gibi temel
kurumlarına geçici değişiklikler getirilerek suçlular arasında ayırım gözetmek
ve temel yasaların suçlara ve cezalara göre kurduğu dengeyi bozmak, af
kurumunun geleneksel hukuki yapısına da uygun düşmemektedir. Af yasalarının,
belirgin özelliği, geçmişteki olaylara uygulanmasında ve yürürlüğe girişinden
kısa bir süre sonra hemen tümüyle işlevini tamamlasında yoğunlaşmaktadır. Oysa,
şartla salıverilme kararları, cezaların, belli sürelerinin çektirilmesinden
sonra verilmektedir. Şu halde, kimi durumlarda itiraz konusu kural yıllar
geçtikten sonra yine uygulanacak, böylece, Af Yasası geçmiş için değil gelecek
için yürürlükte kalmış olacaktır.
Şartla
salıverilme koşullarında yapılacak genel bir düzenleme ile, müebbet ağır hapis
cezasına mahkûm olanların şartla salıverilmeden yararlanabilmeleri için
çektirilmesi zorunlu ceza süresinde her hangi bir değişiklik yapılmaksızın,
muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara çarptırılanların şartla
salıverilmelerinde çektirilmesi gerekli ceza süresi, örneğin, hükümlülük
süresinin 1/2 sine düşürülebilecektir. Bu doğrultudaki yasal düzenlemenin
eşitlik ilkesine ters düşmeyeceğinde kuşku yoktur. Çünkü, böyle bir değişikliğe,
uygulamadaki aksaklıkların giderileceği ve daha olumlu sonuçlara ulaşılacağı
varsayımı ile gidilecek, böylece yeni Yasanın yürürlükteki düzeni iyileştirme
amacı, yapılan değişikliğin haklı nedenlerini oluşturacaktır. Öte yandan,
suçlular yararına hükümleri içermekte olması nedeniyle bu Yasa, hem yürürlüğe
girişinden önceki olaylara hem yürürlükte kaldığı sürece ayırım yapılmaksızın
her olaya eşit ölçüde uygulanacaktır. Bu nitelikteki değişikliklerin Af
Yasalarıyla getirildiği durumlarda aynı sonuca ulaşma olanağı kesinlikle
yoktur. Eğer Af Yasası, örneğin, şartla salıverilme kurumunu böyle bir
değişiklikle düzeltmek ve daha iyi bir infaz rejimini yürürlüğe koymak amacını
güdüyorsa getirilecek kuralın yalnız yayımından önceki olaylara değil, sürekli
olarak her olaya uygulanması; müebbet ağır hapis cezasına çarptırılanları,
gerçekten daha az korunmaya değer görüyorsa bunu da, şartla salıverilme gibi
bir kurumla değil, Af Yasasının birincil işlevine uygun olarak cezayı daha
kısıtlı ölçüde azaltmak yoluyla sağlaması gerekmektedir.
Anayasa'nın
12. maddesindeki Yasa önünde eşitlik ilkesi uyarınca, benzer durumlarda bulunan
kişilerin benzer hukuk kurallarına bağlı tutulmaları gerektiği gibi, benzer
durumda bulunan kişilerin başka başka kurallara bağlı tutulmaları için de haklı
bir nedenin var olması zorunludur. Aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan
"Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." hükmü
ile de aynı durumda bulunan kişilerden veya topluluklardan bir bölümüne diğerlerinden
daha çok veya daha geniş hak ve yetkiler tanınarak Yasa önünde eşitlik
ilkesinin zedelenmesi önlenmekte, böylece birinci fıkra hükmü başka bir yönden
açıklığa kavuşturulmaktadır.
İtiraz
konusu kural, şartla salıverilmede dışarda geçirilecek 1/3 sürenin, müebbet
ağır hapis cezasına çarptırılanlar için 24 yıl üzerinden, muvakkat özgürlüğü
bağlayıcı cezalara çarptırılanlar için ise, af ile yapılacak indirimden önceki
esas ceza miktarı üzerinden hesaplanacağını öngörmektedir. Böylece, çektirilen
cezanın muvakkat Özgürlüğü bağlayıcı bir ceza niteliğinde olup olmamasına göre,
dört yıl önce ya da sonra özgürlüğe kavuşma sonucunu doğuran bir ayırım
yapılmış olmaktadır.
Müebbet
ağır hapis cezasının kendine özgü kimi değişik yönleri bulunmasına karşın,
şartla salıverilme söz konusu olduğunda, bu cezaya çarptırılanlar, muvakkat
özgürlüğü bağlayıcı cezalara çarptırılanlarla eşit koşullara bağlı
tutulmuşlardır. Bu eşitlik, 7/2/1974 gününe kadar işlenmiş suçları kapsamına
alan ve geçmişteki olaylar için uygulanması gereken 1803 sayılı Yasanın 7/A
maddesinin itiraz konusu hükmü ile bozulmuştur. Böylece ortaya çıkan
eşitsizlik, müebbet ağır hapis cezasına çarptırılanlarla muvakkat Özgürlüğü
bağlayıcı cezalara çarptırılanların hukuken aynı statüde bulundukları şartla
salıverilme konusunda etkisini sürdürmektedir.
Bu
kuralın doğurduğu eşitsizlik yalnız müebbet ağır hapis cezası ile muvakkat
özgürlüğü bağlayıcı cezalar arasında oluşmamış, müebbet ağır hapis cezasının
tek bir suç nedeniyle ya da cezaların birleştirilmesi sonucu verildiği
durumlarda da ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bütün
bu açıklamalar karşısında, 1803 sayılı Yasanın 7. maddesinin (A) bendinde yer
alan itiraz konusu kuralın, bu Yasadan yararlanıp, müebbet ağır hapis cezaları
24 yıl ağır hapse çevrilenlerle, muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara mahkûm
edilmiş olup da, bu Yasadan yararlananlar arasında şartla salıverilme yönünden
var olan eşitliği bozduğunda ve müebbet ağır hapis hükümlülerinin zararına
eşitsizliğe yol açtığında kuşku kalmamaktadır.
Belirtilen
nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 12. maddesine aykırı bulunmakta ve
iptaline karar verilmesi gerekmektedir.
Ahmet
Erdoğdu, Rüştü Aral, Ahmet Salih Cebi, Muammer Yazar, Nihat O. Akçakayalıoğlu
ve Yekta Güngör Özden bu görüşe katılmamışlardır.
VI.
SONUÇ:
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun"un 7. maddesinin itiraz konusu (A) bendinde
yer alan hükmün sınırlama kararı uyarınca incelenen ve Af Yasasından
yararlanarak müebbed ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartla
salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 süreyi, Af Yasası ile çevrilen
ceza üzerinden hesaplanacağını öngören kuralın Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
iptaline, Ahmet Erdoğdu, A. Rüştü Aral, Ahmet Salih Cebi, Muammer Yazar, Nihat
O. Akçakayalıoğlu ve Yekta Güngör Özden'in karşıoylariyle ve oyçoğluğuyla,
13/3/1979
gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet
Boyacıoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Osman
Tokcan
|
|
|
|
Üye
Rüştü
Aral
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Muammer
Yazar
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
|
|
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
Üye
Yılmaz
Aliefendioğlu
|
Üye
Yekta
Güngör Özden
|
KARŞIOY
YAZISI
İtiraz
yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne getirilen işlemde dava koşullarından biri de
"iptali istenen hükmün davada uygulanacak hüküm" niteliğinde
olmasıdır.
Kanımızca
bu olayda, sözü edilen koşulun varlığı düşünülemez.
Gerçekten,
Elmalı Ağır Ceza Mahkemesinin, Yargıtay 1. Ceza Dairesince onanarak kesinleşen
mahkûmiyet kararında, hükmedilen müebbet ağır hapis cezası 1803 sayılı Af
Yasasının 1/D maddesi uygulanarak 24 yıl ağır hapis cezasına çevrildikten
sonra, "meşruten tahliyede hesabın otuzaltı sene ağır hapis cezası
üzerinden hesap olunacağı" da ayrıca hüküm altına alınmıştır. Hüküm
fıkrasında yer alan bu kayıt, 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesinin hükümlü
hakkında uygulanması anlamına gelmektedir. Kesin hüküm niteliğini kazanmış
bulunan karar yasal yoldan ortadan kaldırılmadıkça, hüküm fıkrasındaki söz
konusu kaydı hükmü veren mahkemenin bile kaldırmasına ya da değiştirmesine
olanak yoktur.
Kesin
hükümden doğan bu hukuksal durum karşısında, hüküm fıkrasındaki kaydın 1803
sayılı Af Yasasının 7/A maddesi hükmüne uygun olup olmadığının Ceza
Yargılamaları Usulü Yasasının 402. maddesi uyarınca, incelenmesine yasal bir
olanak düşünülemez.
Böyle
olunca da, 1803 sayılı Yasanın itiraz konusu 7/A maddesi hükmünün, Ceza
Yargılama Usulü Yasasının 402. maddesi uyarınca görülen davada
"uygulanacak hüküm" niteliğini taşıyamayacağı, kanımızca,
yadsınılamayacak biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bu
durum karşısında, özün incelenmesine geçilmeksizin, mahkemenin başvurmasının
yetkisizlik nedeniyle reddi gerekeceği düşüncesi ile Çoğunluk görüsüne
karşıyız.
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Osman
Tokcan
|
Üye
Rüştü
Aral
|
|
|
|
Üye
Hüseyin
Karamüstantikoğlu
|
Üye
Kenan
Terzioğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
KARŞIOY
YAZISI
Cumhuriyetin
50. Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve cezaların Affı Hakkında 15/5/1974 günlü, 1803
sayılı Yasanın 7. maddesinin (A) bendinde yer alan yaşam boyu ağır hapis
cezasına çarptırılmış olanlara ilişkin kuralla sınırlı olarak verilen karar
gereğince itirazın özü incelenmiştir. Özet olarak, koşullu salıvermelerde,
yaşamboyu ağır hapis cezasına çarptırılanlarla geçici özgürlüğü bağlayıcı ceza
giyenler arasında 1/3 süre bakımından eşitlik getirdiğinden söz edilerek 1803
sayılı Yasanın 7. maddesinin (A) bendinin iptali istenmiştir. Söz konusu (A)
işaretli bendde, yaşamboyu ağır hapis cezası hükümlüleri ile geçici Özgürlüğü
bağlayıcı cezalara hükümlü olanlar arasında koşullu salıvermede, dışarıda
geçirecekleri 1/3 süre bakımından ayrım yapmıştır. Yasa koyucunun yaptığı bu
ayrım şöyledir :
A -
Ölüm cezaları 30 yıl, yaşamboyu ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse
çevrilenlerin koşullu salıverilmelerinde, dışarıda geçirecekleri 1/3 süre,
çevrilen bu cezaları üzerinden,
B -
Geçici özgürlüğü bağlayıcı cezalara çarptırılmış olanların koşullu
salıverilmelerinde, dışarıda geçirecekleri 1/3 süre ise, af ile yapılacak
indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden yapılır.
1803
sayılı Af Yasasının;
1 -
l/C maddesiyle Özgürlüğü bağlayıcı cezalar'ın 12 yılı, bağışlanmış,
2 -
l/D maddesiyle, ölüm cezasına mahkûm olanların cezaları 30 yıl ağır hapse,
yaşamboyu ağır hapse çarptırılanların cezaları da 24 yıl ağır hapis cezasına
çevrilmiştir. Bu yasanın itiraz konusu 7. maddesinin (A) bendine göre,
yaşamboyu ağır hapse hüküm giyipte bu cezalar 24 yıla çevrilenlerin, koşullu
salıverilmelerinde dışarıda geçirecekleri 1/3 sürenin kaynağı Af Yasası ile
çevrilen cezadır. Daha açık bir deyimle, yaşamboyu ağır hapis cezasına hükümlü
olan kişi için bu süre, çevrilen 24 yıl ağır hapsin 1/3 üzerinden
hesaplanacaktır. Geçici özgürlüğü bağlayıcı ceza ile hüküm giyen kişinin
koşullu salıverilmesinde ise ölçü değişiktir. Yasa koyucu burada başka bir ilke
koymuştur. Bu tür hükümlülerin koşullu salıverilmelerinde, dışarıda geçirilecek
1/3 sürenin saptanmasında Ölçü, afla yapılan indirimden Önceki esas ceza
miktarıdır. Yasa koyucu, ölüm ve yaşamboyu ağır hapis cezalarına hüküm
giyenlerle, geçici özgürlüğü bağlayıcı cezaya çarptırılanlar arasında, koşullu
salıverilmede, dışarıda geçecek 1/3 sürenin hesabında ayrım yapmıştır. Bu
ayrım, suçla ceza arasındaki denge, cezanın ağırlık durumu, cezanın kişiselliği
ilkeleri gözönünde tutularak yasa koyucu tarafından bilerek ve istenerek
yapılmıştır.
Yüksek
Anayasa Mahkemesi, çoğunluk kararında T. C. K. 13. maddesine göre, koşullu
salıverilmelerde, yaşamboyu ağır hapis cezalarının 36 yıl üzerinden hesap
edileceğini, Af Yasasının l/C maddesi uyarınca bu cezanın 12 yılı bağışlandığı
için geriye kalan 24 yılın temel alınacağını, öteyandan yine Af Yasasasının l/D
maddesiyle, yaşamboyu ağır hapse hüküm giyenlerin cezaları da 24 yıla çevrilmiş
bulunduğunu ele almış ve böylece yaşamboyu ağır hapis, cezasına hüküm giyenler
ile geçici ağır hapis cezalarına çarptırılanların af sonucu, 24 yıla
getirilerek eşitlik sağlandığını kabul etmiştir. Bundan sonra itiraz konusu 7/A
maddesinin, şartla salıvermelerde dışarıda geçecek 1/3 sürenin hesabında
getirdiği ilkelerin eşitliği bozduğu ve bu nedenle Cezaların İnfazı Hakkında
647 sayılı Yasanın 19. maddesindeki hükümlülük süresinin koşullu salıverilmede
ceza türüne bakılmaksızın afla yapılan indirimden sonraki ceza üzerinden
yapılması gerekirken bu kuralın dışına çıkan ayrı bir düzenleme getirmiş olduğu
düşüncesine dayanmıştır. Çoğunluk yaşamboyu ağır hapis cezasına hüküm
giyenlerle, geçici ağır hapis cezasına hüküm giyenlerin şartla
salıverilmelerinde hesaplanacak süre bakımından itiraz konusu 7/A maddesi ile
36 yıl ağır hapis cezası 24 yıla indirilen hükümlü bu cezanın 12 yılını
çektikten sonra, yaşamboyu ağır hapis cezası 24 yıla çevrilen hükümlü ise 4 yıl
fazlasıyla bu cezanın 16 yılını çektikten sonra şartla salıverilmeden
yararlanacağını, bu uygulamanın yaşamboyu ağır hapis cezaları 24 yıla
çevrilenler aleyhinde olduğunu, bu durumun da Anayasanın 12. maddesindeki
eşitlik ilkesini bozduğunu kabul ederek itiraz konusu 7/A maddesinin iptaline
karar vermiştir.
Anayasanın
12. maddesine göre herkes yasa önünde eşittir. Bu ilke nedeniyle hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz. Anayasanın bu konuda güttüğü
amaç, özdeş koşullar içinde olan, özdeş nitelikte bulunan durumların yasalarca
eşit işleme bağlı tutulmasını sağlamaktır. Yoksa kimi yurttaşlar için haklı
nedenlere dayanarak ortaya çıkan ayrım, ya da kimi yurttaşların durumlarındaki
ayrımın geliştirdiği zorunluklar dolayısiyle ayrı ayrı kurallar konması ve
uygulanması durumunda eşitlik ilkesinin zedelendiğinden söz edilemez. Söz
gelimi Yüksek öğrenim görmüş bir Devlet görevlisinin aylık ve ödeneğinin
Ortaokulu bitirmiş bir görevliye oranla yüksek tutulmasında eşitlik ilkesinin
zedelendiği ileri sürülemez. Bunun gibi, yaşamboyu ağır hapis cezasına hükümlü
bir kişinin işlediği suç ve kendine verilen ceza ile geçici ağır hapis cezasına
çarptırılan kişinin işlediği suç ve uygulanan ceza arasında ayrım vardır. Bu
iki tür suçlulara uygulanacak işlemlerde eşitlik olamaz. Yaşamboyu ağır hapis
hükümlüsüne, af yasası dolayısiyle koşullu salıvermede ceza evinde kalma süresi
elbette ötekinden çok olacaktır. Bu nedenlerle;
a)
Bu durumdaki hükümlülere, cezalan 24 yıl ağır hapse indirilerek aftan
yararlandıkları halde, bu kararla ve ikinci kez bağışlama olanağı
sağlandığından,
b)
Yaşamboyu ağır hapis cezasına çarptırılanların işledikleri suça ve cezaya göre
koşullu salıverilmelerinde, öteki geçici ağır hapis cezasına hüküm giyenlere oranla
daha az yararlanmaları gerektiğinden ve bu iki tür hükümlüler arasında özdeş
bir uygulama söz konusu olamıyacağından,
c)
Yaşamboyu ağır hapis cezasına çarptırılan hükümlü ile geçici ağır hapis
cezasına hükümlü olanlar arasında koşullu salıvermede 1/3 sürenin tutarında
kararda Öngörüldüğü gibi özdeş ölçülere başvurma durumunda, yasa önünde eşitlik
ilkesinin bozulacağından,
d)
Yasa Önünde eşitlik ilkesinin, yaşamboyu ağır hapise çarptırılıpta koşulla
salıvermede bu durumda olanlar arasında ancak düşünülmesi gerektiği halde
yukarıda açıklandığı biçimde niteliği, koşulları ayrı olan kişiler arasında
eşitlik aranarak karar verildiğinden,
e)
Koşullu salıvermede, af dolayısiyle cezaların indirilmesinde ya da daha az
cezaya çevrilmesinde ceza türüne göre ayrı düzenleme getirilmesi yasama gücünün
yetkisine giren bir konu olduğu halde bunun, hiç ilgisi olmayan eşitlik ilkesi
ile bağdaşmadığı ileri sürülerek karar verildiğinden,
İtiraz
konusu 7/A maddesinin, yaşamboyu ağır hapis cezasına çarptırılan kişilerin,
koşullu salıverilmelerinde, dışarıda geçirecekleri 1/3 süreyi, Af Yasası ile
çevrilen ceza üzerinden hesaplanacağını öngören kuralın, Anayasaya aykırı
olduğundan iptaline ilişkin çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1803
sayılı Af Kanunu 7/A maddesiyle, müebbet ağır hapis cezalarını 24 yıl ağır
hapse çevirmiş ve bu cezaya çarptırılanların şartla salıverilmelerinde de,
dışarda geçirilecek sürenin, 24 yıllık cezanın üçte biri olarak saptamıştır.
Yasa koyucu müebbet ağır hapis cezasına hüküm giyenlerin şartla
salıverilmelerinde dışarda geçirilecek 8 yıllık süreyi, suçun ağırlığı ile
birlikte cezanın eğitici etkisinin yerine gelmesi için ancak yeterli görmüştür.
Gerçekten ceza çektirilmesinin çeşitli amaçlarından biri de, cezayı çektirmekle
suçlunun eğitilmesini, ıslahı, topluma uyarlı ve yararlı hale getirilmesidir.
Belli bir sürede hükümlünün eğitim ve cezanın eğitici etkisi altında kalması
gerekir.
Cezanın
ağırlığı ve eğitici etkisi gibi nedenler haklı nedenlerdir. Eşitlik ilkesine bu
yönden aykırılık yoktur.
Çoğunluk
kararına esas yönünden de katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa'nın
öngördüğü anayasal denetim amacı, yasaların Anayasa'ya diğer bir anlatımla
Anayasa'nın dayandığı ilkelere aykırı olup olmadığıdır. Yoksa yasanın gerekli
olup olmadığını, haklı nedenlere dayanıp dayanmadığını araştırmak değildir. Bu
itibarla çoğunluk kararında yer verilen bir kısım görüşlerin haklı kabul
edilmeleri mümkün olsa bile bu hal dava konusu yasa hükmünün iptalini
gerektirmez. Gereklilik ve haklılık öğelerinin takdiri yasama organına aittir.
Öte
yandan, çoğunluğun dayandığı Anayasa'nın 12. maddesi aynen şöyledir:
"herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
İptali
istenen 1803 sayılı Yasanın 7. maddesinin (A) işaretli bendinin bu öğelere
dolaylı yada dolaysız olarak ters düşen bir yönü yoktur. (A) bendinde yer alan
ayrılık, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
farklılığından ya da zümre veya sınıf imtiyazından kaynaklanmamakda, aksine bu
yönden aralarında ayrılık olanlara da farksız uygulanmaktadır. Şartla salıverme
hükümlerinin uygulanmasındaki farklılık da mahkûm oldukları cezaların
türlerinin ve sürelerinin farklılığından kaynaklanmaktadır. Nitekim aynı
yasanın 1. maddesinde de bu farklılığa yer verilmiş, 12 yıldan az hürriyeti
bağlayıcı cezaların tümü affedilmişken ölüm cezaları 30 yıla, müebbet ağır
hapis cezaları 24 yıla çevrilmiştir. Ceza Yasamızın sistemi içinde hapis
cezaları arasında temelde bir ayrılık olmaması bunların aynı nitelikte
sayılmalarını gerektirmez. Ceza Süreleri, ceza sürelerini etkileyen nedenler
yani cezaları azaltan veya çoğaltan sebepler, mütemmim ve fer'i cezaların
uygulanması zaman aşımı süreleri bakımından aralarında farklar vardır. Nitekim
647 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesi tarihine kadar infaz yönünden de ayrı
hükümlere tâbi idiler. 647 sayılı Yasanın infaz bakımından olan farklılığı
kaldırması, bu cezaların özdeş sayılmalarını gerektirmez. Kaldı ki 647 sayılı
Kanunun öngördüğü özdeşlik Anayasa denetimini etkileyen bir öğe değildir.
Öte
yandan bir eylemi suç saymak veya daha evvel suç sayılan bir eylemi suç
olmaktan çıkarmak, cezanın bir kesimini veya tamamını affetmek, şartla
salıverme koşullarını ve infaz biçimlerini saptamak, af indiriminde cezaların
türlerini ve sürelerini nazara alarak farklı indirim yapmak bakımından Anayasa
bir sınır çizmemiştir. Bu itibarla Af Yasasının 1. maddesi ile 30 seneye
çevrilen ölüm cezaları ile 24 seneye çevrilen müebbet ağır hapis cezalarının
şartla salıverme süresinin hesaplanmalarında, çevrilen ceza süresinin esas
alınmasının Anayasaya ters düşen bir yönü yoktur. Ölüm cezası ile müebbet ağır
hapis cezasına hükümlü olanların af indirimi sırasında en üst derecede
yararlandırılmış olmaları da şartla salıverme sırasında da en üst düzeyde
yararlandırılmalarını zorunlu kılmaz. Aslında ölüm ve müebbet ağır hapis
cezalarının verilmesini gerektiren eylemlerle muvakkat hapis cezalarının
verilmesini gerektiren eylemler, meydana getirdikleri zarar, işleniş biçimleri,
işleyenin ve mağdurun sıfatları bakımından birbirinden çok farklıdırlar ve
birinciler ikincilere oranla çok daha vahim ve sakıncalı" eylemlerdir. Bu
nedenle muvakkat ağır hapis cezasına mahkum olmuş bir kimsenin şartla salıverme
süresinin hesabında mahkum olduğu esas cezasının tümünün hesaba katılmasına
karşın idam ve müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olan kimselerin şartla
salıverme sürelerinin hesabında, mahkûmun aleyhine olarak, çevrilen ceza
süresinin esas alınmasında Anayasaya aykırı bir yön yoktur.
SONUÇ:
Yukarıda
açıklanan nedenlerle dava konusu hükmün iptaline ilişkin Çoğunluk kararına
karşıyız.
|
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
15/5/1974
tarihli, 1803 sayılı Af Yasasının l/C maddesile "müstakilleri (12) yıldan
fazla hürriyeti bağlayıcı bir cezaya ...... mahkûm edilenlerin hürriyeti
bağlayıcı cezalarının (12) yılı ve para cezalarının tamamı" affedilmiştir.
(Bu genel kuralın ayrıcaları da vardır. Ancak onların konumuzla ilgisi yoktur.)
Aynı maddenin D bendile de "ölüm cezasına mahkûm edilenlerin bu cezaları
30 yıl ağır hapse, müebbet ağır hapse mahkûm edilenlerin cezaları da 24 yıl
ağır hapse çevrilmiştir."
Sözü
geçen yasanın 7/A maddesi de "Bu Kanundan yararlanıp, ölüm cezaları 30 yıl
ağır hapse ve müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin
şartlı salıverilmelerinde, dışarıda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu
cezaları üzerinden, muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup
da, bu kanundan yararlananların şartla salıverilmelerinde ise, dışarıda
geçirecekleri 1/3 süre, af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı
üzerinden" hesabedileceği kuralını getirmiştir.
Çoğunlukla
verilen iptal kararının dayandığı gerekçe kısaca şudur: (Geçici hürriyeti
bağlayıcı cezaların en ağırı 36 yıl ağır hapistir. Bunun 12 yılı Af Yasasının
l/C maddesine göre indirilince geriye 24 yıl kalır. Müebbet ağır hapisde aynı
yasanın l/D maddesile 24 yıla indirilmiştir. Bu durumda en ağır geçici ceza
olan 36 yıllık muvakkat ağır hapisle müebbet ağır hapis af sonucu 24 yıla
indirilmek suretile birbirine eşit kılınmışlardır. Şartla salıverilme süresinin
saptanmasında Af Yasasının 7/A maddesi bu eşitliği bozmuştur. O halde bu 7/A maddesi
İptal edilmelidir.) çoğunluk bu anlamdaki gerekçeye dayanarak Af Yasasının 7
nci maddesinin ilgili bölümünü iptal etmiştir.
Ancak,
bir yasa tümüyle gözönüne alınmak gerekir. Yasanın bir maddesile müebbet ağır
hapis 24 yıla indirilmiş ama müebbet ağır hapsi gerektiren suçla geçici
cezaları icabeden suçların ağırlıklarının bir olmadığı düşünülerek müebbet ağır
hapis hükümlülerinin ceza evinde geçirecekleri süre uzatılmıştır. Her iki hüküm
aynı yasada yer aldığına göre cezaların Önce eşit kılındığından, sonrada bu
eşitliğin bozulduğundan söz edilemez. Yasa koyucu 7/A maddesini yasalaştırmakla
ceza hukukunun ana ilkelerinden ikisini; suçla cezanın denkliği ve cezanın
kişisel oluşu ilkelerini gerçekleştirmiştir. Bu tutum Anayasaya aykırılık
değildir. Eğer kanun, hükmedilmiş bulunan müebbet ağır hapsi, afla, geçici ağır
hapse çevirmeyip bu nevi cezayı tüm yasalardan çıkarmış olsaydı o takdirde
çoğunluğun düşündüğü doğru olabilirdi. Ama ortada böyle bir yasal düzenleme
yoktur.
Karar,
suçla ceza ilişkisindeki denge ilkesini bozduğu gibi, Anayasaya aykırı olmayan
bir yasa hükmünü iptal etmenin doğurduğu sonuç bakımından da af niteliğini
taşımakla Anayasanın 64 üncü maddesine aykırı olmuştur. Bu nedenle çoğunluk
kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇEM
Karşıoy
veren öbür üyelerin gerekçelerine katılıyorum. Ayrıca, çoğunluk oyuyla alınan
iptal kararına katılmadığımı aşağıdaki gerekçeyle açıklıyorum :
1803
Sayılı Af Yasası'nın l/C maddesiyle hürriyeti bağlayıcı cezalardan 12 yıl
bağışlanmış, böylece geçici ağır hapis cezası olarak hükmedilen 36 yıl, 24 yıla
inmiştir. Anılan Yasanın l/D maddesi gereğince de ölüm cezasına mahkûm
edilenlerin bu cezaları 30 yıl ağır hapse, müebbet (yaşamboyu) ağır hapse
mahkûm edilenlerin cezaları da 24 yıl ağır hapse çevrilmiştir. Yasa koyucu,
yetkisini olumlu biçimde kullanarak bağışlamasını yasalaştırmıştır.
İtiraz
davası konusu yapılan 7/A maddesiyle de; ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve
yaşamboyu ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin koşulla
salıverilmelerinde dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin çevrilen "son"
cezaları üzerinden, geçici hürriyeti bağlayıcı cezalara çarptırılmış olup da af
yasasından yararlananların koşulla salıverilmelerinde dışarda geçirecekleri 1/3
sürenin ise afla yapılan indirimden önceki "ilk" cezaları üzerinden
indirileceği ilkesi getirilmiştir. Dizin durumunda şöyle belirtilebilir :
İlk
Ceza
|
Afla
kalan ceza
|
Dışarda
geçirilecek 1/3 sürenin temel alacağı ceza
|
Ölüm
cezası
|
30
yıl ağır hapis
|
30
yıl ağır hapis
|
Yaşamboyu
ağır hapis
|
24
yıl ağır hapis
|
24
yıl ağır hapis
|
Geçici
Hür. Bağ. C.
(36
yıl ağır hapis)
|
24
yıl ağır hapis
|
36
yıl ağır hapis
|
Böylece,
koşullu salıverme uygulamasında, cezası başlangıçta daha ağır olanların aftan
sonraki cezalarından daha az indirim yapılmasına karşın, başlangıçta cezası
daha az olanların aftan sonraki cezalarından daha çok indirim yapılacaktır.
Ağır suç - ağır ceza için daha az indirim, ağırlığı daha az suç - daha az ceza
için daha çok indirim yöntemi izlenerek adaletli davranıldığı somut biçimde
görülmektedir. Yasanın öngördüğü bağışlama ve koşullu salıvermede indirme
düzeni, kamu vicdanını doyurucu işlerliktedir. Başlangıçları, nedenleri,
cezaları ayrı olunca yararlanma durumlarının da ayrı olması olağan, üstelik
doğaldır. Ölüm ve yaşamboyu ağır hapis cezalarına çarptırılanlarla, 36 yıl ağır
hapis cezasına çarptırılanların bir tutulmamasının anlaşılmayan yönü yoktur.
İtiraz
ve dava, bağışlamadan sonra gelinen 24 yılı temel almıştır. Yanılgı hurdadır.
Bağışlamayla gelinen 24 yıllar eşit olunca ikisi için koşulla salıvermede ayrı
ölçüler alınmasının eşitliği bozduğu savında bulunulmaktadır. Yasa koyucu,
bağışlamayla getirdiği düzeyi gözetmiş, iki ayrı suç arasında sonuç yönünden
ayrılık olmadığını, yaşamboyu ağır hapis cezasını çekmekte olanla 36 yıl ağır
hapis cezasını çekmekte olanların afla 24 yılda birleştiğini saptamış, böylece
doğan eşitsizliği kaldırmak için ikisinin yararlanacağı indirime ölçü
getirmiştir. Bunu düşünmemiş, amaçlamamış olsaydı yasaya bu ölçüyü koymazdı.
Cezayı indirmekle bir bağışlama, 1/3 sürenin gözetilmesinde ikinci kez
bağışlama yasanın amacına da aykırı düşer Bir cezalı, bir yasadan ikinci kez
yararlanma beklememelidir. Af yasaları, adaleti olumsuz yönde etkileyen, kamu
vicdanında yeni yaralar açan, çoğu kez siyasal Ödünler niteliğinde, gereksiz,
yararsız ya da zamanı iyi seçilmemiş düzenlemelerdir, itiraz davası olumlu
karşılanıp iptal kararı verilmekle geçici ağır hapis cezasına çarptırılanlar
aleyhine durum doğmuştur. Kararla eşitsizlik yaratılmıştır. Üstelik, yalnızca
36 yıl ağır hapis cezası alanlar aleyhine değil, tüm geçici hürriyeti bağlayıcı
cezalar alanlar aleyhine bu sonuç yaratılmıştır. Mahkememizin buna yetkisi
olmamak gerekir. Denetim konusu madde biçimsel yönden aykırılık taşımamaktadır.
Öz yönünden de bir uygunsuzluk, aykırılık bulunmamaktadır.
Benzer
durumda ayrı indirim uygulansa eşitsizlik ve tutarsızlık olurdu. Oysa, benzemeyen
cezalar için ayrı uygulama vardır. Bunun temel - üst kurallara ters düşen yanı
yoktur. Yasakoyucu ayırım yapmak gereğini duymasa, bu zorunluluk ortaya çıkmasa
idi, özel olarak belirtmezdi. Kötüye kullanılmış yetki, yalnış açıklanmış bir
takdir yoktur. Eşitsizliği gidermek için yaşamboyu ağır hapiste az, geçici
özgürlüğü bağlayıcı (Örneğin 36 yıl ağır hapiste) cezada, çok indirim yapılarak
denge sağlanmıştır.
İlgililerin
dileği, yükümlülerin yakınması, yanlış uygulamalar, çelişkili kararlar,
cezaevlerinin durumu gözetilemez. Devlet yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
Kaldıki, cezaevlerindeki olayların kökeninin dışarda olduğu, fanatik kişi ya da
grupların ideolojik nedenlerle kargaşa çıkardıkları güçlü olasılıktır. Yönetim
ve olanak durumundaki yetersizlikler bahane yapılmaktadır. Afla adalet çatışır
duruma gelmiştir. Şimdi, yeni bir af gibi iptal kararı alınmıştır. Yasama
organının yerine geçilip karar verme, uygunluk denetimi yaparken yargı yönetimi
kurar gibi bir tutum içine girme görünümü verecek nitelikteki kararlardan
özenle kaçınmak gerekir. Anayasamızın 2 ve 12. maddeleriyle ceza hukukunun
temel ilkelerini, Mahkememizin önceki kararlarını, yasama erkinin yetki alanını
ve Mahkememizin görev - yetkilerini gözeterek çoğunluk kararına katılmıyorum.